
İyi okumalar.
Vücudumun içerisinde bir ateş topu dolaşıyordu sanki, dolaşıyor ve geçtiği her yeri küle çeviriyor gibiydi. Hissettiğim acının tam tanımı buydu.
Gözlerim açıktı lakin bilincim gidip geliyor, çektiğim acıya nasıl hala bayılmadan katlanabildiğimi hayretle izliyordu.
Bir kez daha Karanlığın ne denli psikopat bir insan olduğunu fark ettim, sonrasında da insan olmadığını.
Onu tanıdığım günden beri hastalıklı planlar kurardı. Git gide çıtayı yükseltiyor ve dur durak bilmiyordu. Çocuklar istiyordu, kendine çocuklardan bir ordu kurmak ve bizim dünyamıza hükmetmek.
Sokaklar bambaşka bir dünyaydı, güneş battığı an başlayan hayat, o dünyaya ait olmayan insanların anlayabileceği bir yaşantı değildi. Şahitlik edenler oluyordu lakin kimse bizim dünyamıza bulaşmaya cesaret edemiyor, kimisi acıyıp vicdanını rahatlatmak adına iyilikler yapıyor ama hep bir adım geri duruyor, kimisi de kaybettiği vicdanına sığınarak bizlere bu dünyadaki kötülükten fazlasını yapabilirmiş gibi boktan davranıyordu.
Bu hayatı siz seçmiyordunuz, bu hayat sizi kendisi seçiyor ve sizi bu sokaklar doğuruyordu. Doğru. Sizi bir insan, bir anne değil bu sokaklar doğuruyordu. Bu hayata adım attığınız an yeniden doğuyordunuz.
Sokak, çocuklarını topluyordu. Nerede yeni bir çocuk var buluyorlar ve onu alıp zorla bu dünyaya mahkum ediyorlardı ve Karanlık da kendisini bu dünyanın yöneticisi biliyordu.
Yaşım henüz 6 iken bulunduğum yetimhaneden kaçmıştım. Daha doğru anlatımla kaçmak zorunda bırakılmıştım. Sokakta bu bilginin yayılması uzun sürmemiş, üç günlük bir özgürlüğün sonunda yeniden yetimhanedekinden çok daha büyük bir kötülüğün ortasına düşmüştüm.
Yetimhane müdürü, küçük çocukları taciz eden bir şerefsizdi. Buna maruz kalmaktansa sokaklarda ölmeyi dileyecek kadar acı çekmiştim. Henüz 6 yaşımda hayatın pislikleriyle yüzleşmiş olmam kimin suçu diye düşünürken, o karanlığı ardımda bırakacağıma inanarak bir gece yarısı yetimhaneyi terk etmiştim. Daha büyük bir karanlığın ortasında kalacağımdan habersiz dünyanın en huzurlu üç gecesini geçirdim.
Kaldırım taşları üzerinde uyuduğu uykusunu, dünyanın en huzurlu günleri sayan 6 yaşında bir çocuk düşünün. Düşünün ki, dünyanın pislikleriyle bir kez daha yüzleşin.
Anımsadım. Her anımsamada olduğu gibi vücuduma yayılan acıyı iliklerime kadar yeniden hissettim.
"Korkma." Benden birkaç yaş büyük, sokaklarda yaşadığı belli olan çocuklardan biri yanıma yanaştı.
"Korkma, sana zarar vermeyeceğim." Dedi tam karşımda dururken. Uzandığım kaldırımdan kalkıp korkuyla ona baktım.
"Seni almaya geldim." Dedi elini uzatırken. Masmavi gözleri vardı. İlk bakışta insanı büyüleyen, sapsarı saçları ve masmavi gözleri sokakların pisliğine inat çocuksu bir ışıkla parlıyordu. Ondan korksam da kaçmadım ve dinledim.
"Bir ailen olsun istemez misin? Bir yatağın olacak, karnın doyacak ve bunun karşılığında sen de bizim için çalışacaksın." Düşündüm. Üç gündür hiçbir şey yememiştim ve açlıktan öleceğimi düşünüyordum.
Ki keşke öyle olsaydı diyeceğim bir hayat geçirmiştim lakin en acısı bu değildi. Bu henüz hiçbir şey değildi.
"Bana zarar vermeyeceksiniz değil mi?" Diye sordum ilk olarak, doğru cevap vereceğine inanarak.
"Asla." Dedi kendinden emin bir sesle. "Kardeşlerin olacak, onlarla iyi geçinirsen sana kimse zarar vermeyecek. Söylediklerimizi yapacaksın ve bir ailen olacak işte." İnandım.
Şu an her şeyi geride bırakmış 4 yetişkindik. Bir aile olmayı başarmış, o pislikten sağ çıkmış olabilirdik lakin bu aileyi kurarken en büyük yaramızı daha ilk günden kazımıştık kalplerimize.
Bu bizim en büyük acımızdı. Birbirimize her baktığımızda anımsadığımız, ardımızda bizi hiç yalnız bırakmayan bir gölgeydi bu acı.
Uzattığı eli tuttum. Küçücük ellim onun avuçları içerisinde kaybolurken, bu tanışmanın bize yıllar sonra hiç unutmayacağımız bir acı bırakacağını bilmiyorduk.
"İsmim Göktuğ." Dedi elimi sıkıca tutup beni oturduğum yerden kaldırırken.
Şu an kollarında olduğum adam, tüm acılarımı dindireceğine söz vermiş lakin içimdeki en büyük yaralara sebep olmuş o insan. Kollarında olduğum adam, karnımdaki kurşunun acısını benden daha fazla hissettiğine emin olduğum, benim kardeşim, ailem dediğim o insan beni bu pisliğin içerisine çeken ilk el olmuştu. İlk güven, ilk kırılma ve her şeyin başlangıcı böyle olmuştu. Biz güvensizliği birbirimizden fakat yeniden güvenmeyi de yine birlikte öğrenmiştik.
Karanlık ile tanıştığım ilk gün, Göktuğ'un beni alıp ona götürmesiyle olmuştu. Beklenmedik şekilde bana iyi davranıyor, beni seviyordu lakin bir baba gibi değildi. Diğerlerini de seviyordu fakat beni yanından ayırmak istemiyordu. İlk andan itibaren fark etmişti beni, onun gözdesi haline gelmiştim. Neden beni seçtiğini bugün hala anlayamıyordum fakat bu işte tanrının bir parmağı olduğuna kendimi ikna etmiştim. O, nedendir bilinmez ama bu kötülüğü bana hak görmüştü.
Bu iyiliği uzun sürmedi ve benimle birlikte seçtiği 8 kişiyi eğitim kampına aldı.
İlk başlarda Göktuğ'a minnet duyan kalbim, Karanlığın bana ilk dokunuşuyla nefrete dönüştü. Söz vermişti, bana dokunmayacaklardı ve ilk kırılma o an gerçekleşti aramızda. Bütün güvenim ilk ve son kez yerle bir olmuştu. İlk güvendiğim ve elini tuttuğum insan, bu hissin sonu olmuştu.
Küçük olmamdan ötürü öleceğimden korkuyor bu sebeple de ileri gitmiyordu, sadece pis dokunuşlarıyla vücudumu kirletiyor ve bana tahammül edilemez bir acı bırakıyordu.
Adamına anlattığı üzere 18 yaşıma gelmemi bekliyordu fakat o zamana kadar beni diğerlerinden farklı eğiteceğinden bahsediyordu. Bana ilk andan itibaren oluşan bir zaafı vardı.
Zamanla 8 kişilik oluşturduğu ekibi eğitmeye başladı, daha doğrusu denekler olarak kullanmaya.
O grupta bulunduğum süreçte Utku ile tanıştım. O da benim gibi tek derdi buradan kaçmak olan fakat yine ailemizin en büyük sırrı haline gelmiş Seren'i de yanında götürmek istiyordu. Seren ise gerçeklere kapattığı gözleri yüzünden buradan gitmeyi sonuna kadar reddediyor, Utku da onu koruyacağını düşünerek yanında kalmaya devam ediyordu.
Göktuğ, yaşadıklarımı gördükçe ıstırap içerisindeymiş gibi beni izliyor, en büyük vicdan azabıyla savaşıyordu ve tüm gücünü de buna harcadığından hiçbir şey yapamıyordu. Ben de ondan elimden geldiğince kaçıyor, dilediği özürlere ve beni mutlu etmek için yaptığı küçük kaçamakları görmezden geliyordum.
Karanlık eğitimlerine devam ederken, beni diğerlerinden ayrı bir yere koydu ve çok daha sıkı bir eğitime soktu. Nedenini anlamadığım bir şekilde en özenli eşyası haline gelmiştim. Öyle söylüyordu. Her birimiz onun için birer silahtık ve sonuna kadar bizi kullanmak istiyordu fakat ben en güçlü silahıydım.
Göktuğ çenemi tutup beni kendime getirmek ister gibi salladığında daldığım düşüncelerden bir an için sıyrılıp nerede olduğuma bakma fırsatı yakaladım. Ne kadar zaman geçmiş, buraya nasıl gelmiştik bilmiyordum fakat bildiğim tek şey vücudumdaki kurşunun acısının geçmeden devam ettiğiydi. Daha fazla dayanacak gücü kendimde bulamıyordum, direnmeye devam edecek halim kalmamıştı fakat ben hala bayılmamıştım. Yaraya müdahale ettikleri uğultu halinde gelen seslerden anlaşılıyordu. Kurşunu çıkarmaya çalışıyorlardı.
"Yanındayım Büge, birazdan bitecek güzelim sabret." Alnımda birikmiş teri silerken gözlerim Yazgı'nın
yüzüyle buluştu. Her ne olduysa, onun da yüzünde en az Göktuğ'unki kadar acı vardı.
Belki de acımıştı bana. Göktuğ'a anlatmış mıydı onun yüzünden bu halde olduğumu? Onlar birbirlerini nereden tanıyordu? Sormak istediğim bir sürü soru ile yapayalnız kalmak canımı sıkmıştı. Biran önce bu acının bitmesini dilemek dışında hiçbir şey yapamıyordum.
Sonunda Kemal denen adam elinde tuttuğu kurşunu Göktuğ'a doğru uzattı.
"Çıkardık kurşunu, bir saate kalmaz acısı diner diye düşünüyorum fakat tamamen geçmesi nereden baksan bir haftayı bulur. Güçlü bir silah ile vuruldu. Ayrıca, ilacın içerisinde yeni bir madde olabilir, vücudundan çıktıktan sonra başka bir tepki yaratabilir. Bekleyip görmemiz gerek." Göktuğ öfkeyle kurşunu çekip Kemal'den aldı.
"Ne olduğunu biliyorum Kemal, merak etme." Ardından vakit kaybetmeden yeniden bakışları beni buldu.
"Buradan götürmeye çalışmak tehlikeli olur, Kemal bu konuda ne kadar iyi biliyorsun." Bunu söyleyen Erdem'di. Bana doğru yaklaşıp göz teması kurmaya çalıştı.
"Daha iyi olacaksın Büge, hepimiz bunun için çabalıyoruz." Gözlerimi kırpmak dışında bir şey yapamadım. Dişlerimi o kadar sıkı birbirine bastırmıştım ki, çenemdeki ağrı da en az vücudumdaki acı kadar fazlaydı.
Acı kurşunun vücudumdan çıkmasıyla hafiflemeye başladığında dudaklarımı hareket ettirip sadece "Su." diyebildim.
Göktuğ harekete geçtiği sırada Kemal onu durdurdu.
"Şu anda bir şey yiyip içmesi tehlikeli olacaktır." Elini sıkıp sorun olmadığını anlatmaya çalıştım fakat ne kadar başarılı olduğum tartışılırdı.
O sırada Naz'ın nasıl olduğunu merak ettim. O da Karanlığın eline düşmüştü, ona da zarar vermişlerdi ve uzun süredir orada esir durumdaydı.
Kim bilir neler yaşamıştı, o psikopat Cem ile birlikte kalmak eminim ruh sağlığını kötü etkilemişti.
"Naz." Dedim az öncekine nazaran konuşmak çok daha kolay olmuştu.
Yazgı bana doğru yaklaşıp uzun diyebileceğim bir süre bana baktı.
"Naz iyi, onu güvenli bir yere gönderdim." Dedi. Derin bir nefes almakla yetindim. Onun bu olanlarda bir suçu yoktu. Sevgilisinin yaptıklarını ona yükleyecek değildim elbette.
İletişim için;
ig: k.meliike
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |