28. Bölüm

28. Bölüm- Korku

Melin Öğüt
melinogut

Ne zaman asansöre bindim? Ne zaman katımıza geldim? Ne zaman kapının önüne dikildim? Ve ne zamandır kapıya vurup Aziz'e sesleniyorum? Benim için dakikalar, saatlerdi ama belki sadece birkaç saniyeydi. Kapı açıldığında kalbimin üstünden kalkan ağırlıkla hafifledim. Ne zamandır tuttuğumu bilmediğim nefesimi dışarı verdim. Omuzlarım çöktü, kollarım ve dizlerim güçsüz kaldı sanki. Az önceki bana saatler gelen ama aslında birkaç saniye olan o an, zihnimdeki en kötü anılardan birinin kapısını açmıştı.

 

Aklıma düşen ilk ihtimalin bu olması da gözümün önüne gelen görüntüler de tüm gücümü çekip almıştı sanki.

 

Aziz, ne olduğunu anlayamamıştı bile ama ayakta zor durduğumu görünce anında beni kucağına alıp odaya soktu. Beni bırakmadan yatağa oturdu ve endişeli gözlerini üzerimde dolaştırdı.

 

"Birce, ne oldu? Bir şey mi oldu? Biri bir şey mi yaptı?"

 

Benden cevap beklerken sanki cevabı kendisi orada bulabilecekmiş gibi bir elini yanağıma getirmiş, gözlerimin en derinine bakmaya çalışıyordu. Ona bir cevap vermeyişim benim korktuğum gibi onu da korkutmaya başlamıştı.

 

"Birce bir şey söyleyecek misin artık lütfen? Sen konuşmadıkça ben kafamda kuruyorum lütfen?"

 

"Korktum." diyebildim önce sadece. Kendimi toparlamak için bir nefes aldım ve Aziz'in varlığını hissetmek ister gibi iki elimi de yanağına çıkardım. "Kapıyı açmayınca bir şey oldu sandım."

 

Önce anlayamadı bu korkumu. "Ne olmuş olabilir Birce? 5 dakika önce çıktın odadan. Kapıyı duyduktan sonra kapıya gelmem 20 saniyemi bile almadı. Ne ara bu kadar korktun? Neden korktun?"

 

Neden korktuğum çok açıktı. Bana açık açık anlatmadığı bir hastalık geçmişi vardı. Üstüne üstlük de ateşi vardı. O her ne kadar bunu reddetse de riskli olabilirdi. İlk nedenimi söyleyemeyeceğim için ikinci nedenimi öne sürdüm. "Ateşin var diyorum sana! Bayılıp kalsan haberim olmayacak!"

 

Az önce yaşadığım panik şu an sinir olarak kendini dışarı vurmaya çalışıyordu. Gözlerim de ona eşlik etmek için can atıyor gibiydi. Anında dolmuşlardı.

 

"Sevgilim.. Güzelim... Bir tanem..." Her bir kelimesinin ardından saçımı geriye atıyor, yanağımı okşuyor, yüzüme öpücükler konduruyordu. Beni rahatlatmaya çalışıyordu. "Tamam sen ateşimin olduğunu söylüyorsun ama gerçekten kendimi iyi hissediyorum. Liseli Aziz değilim bana inan. Sağlımı en çok ben düşünüyorum. Bu konuda bana güven ve endişe etme tamam mı? Bayılıp kalacak kadar çok ateşim de yoktu. Hem 5 dakika içinde de 37'den 40'a çıkmaz ateşim diye düşünüyorum. Ha? Ne dersin?"

 

Beni rahatlatmaya çalışan cümlelerinin ardından benimle uğraşan cümlelerini sıralamıştı bu ruh halimden kurtulayım diye.

 

Hafifçe tebessüm edebildim sadece ama gözüm hala yüzünde dolaşıyor, en ufak bir belirti arıyordu. Ellerim de yanaklarında, ateşinin ne durumda olduğunu kontrol ediyordum. Doğruyu söylemek gerekirse gerçekten de ateşi pek hissedilmiyordu.

 

"Sen başka şeyler düşündün değil mi?" Sorusuyla gözlerim gözlerine kitlendi. Nereden anlamıştı? "Hm?" diye bir mırıltı çıkardı sorusuna cevap vermeyince. Dilimden tek bir kelime bile düşmüyordu sadece beni anlaması için Aziz'in gözlerinin içine bakıyordum. "Tamam." deyip başımı göğsüne yasladı. Ben de ellerimi yanaklarından çekip tüm gücümle sarıldım ona.

 

Ben onun kalbinin atışını dinlerken o da başımın üzerine küçük öpücükler konduruyordu. Ara ara öpücükler duruyordu. O anlarda ise aldığı derin nefesin sesini duyabiliyordum.

 

Ne kadar vakit geçti bilmiyordum ama kendimi daha iyi hissettiğimde başımı Aziz'in göğsünden kaldırdım. Kollarımı sırtından çektim ve omuzlarından tutup onu hafifçe sarstım. "Bana bir daha bağırma." dedim tehditle.

 

Kaşları çatıldı, gözleri kısıldı. "Ben sana ne zaman bağırmışım?"

 

"Az önce! Kavga ederken!

"Biz kavga mı etmişiz?"

 

Belimdeki elleriyle beni biraz daha çekti kendine. Neden bahsettiğimden hiç haberi yokmuş gibi davranıyordu.

 

"Aziiz!" dedim tehdit eder gibi.

 

"Birceem!" diye karşılık verdi o da. Ama daha çok içi gidiyor gibiydi.

 

O böyle davranırsa ben sinirlenemezdim ama. Çok büyük bir oyun dönüyordu ortada.

 

"Böyle davranarak beni yumuşatmaya çalışıyorsun ama yemezler." dedim kucağından hafifçe uzaklaşarak.

 

"Yerler." deyip yanağıma sesli bir öpücük kondurdu. Sonra karnımı işaret etti. "Yemeliler de. Açsındır şimdi. Hadi kahvaltıya. Geç kalmayalım."

 

Beni hafifçe kucağından indirdi. Kapıya doğru hareketlenmiştim ki elimden tutup beni kendine çevirdi. "Sesimi yükselttiysem özür dilerim. Ama bazen bu tonda konuşarak sana ulaşamadığımı hissediyorum. Beni duymuyormuşsun gibi geliyor. Böyle yapmamam lazım biliyorum. Dikkat edeceğim ama lütfen sen de beni duy olur mu?"

 

Ciddi bir konuşma beklemiyordum. Şakayla karışık söylediğim şeye bile incinme ihtimalimi düşünüp kendini açıklayıp özür diliyordu. Buna karşılık diyecek tek bir sözüm yoktu. Onu onaylayarak başımı aşağı yukarı sallayıp tebessüm ettim.

 

Bir süre gülüşüme baktı. "Güzel." deyip dudağımın kenarından öpüp geri çekildi.

 

Almamız gereken her şeyi alıp odadan çıktık. Restorana geçtiğimizde Şahin, Kürşat ve Başmühendis kadının masada oturuyor olduğunu gördük. Sahi bu kadının adı neydi? Dün tanışmıştık ama o kadar az birebir iletişim kurmuştuk ki adını kullanmam gerekmemişti ve şimdi de adını unutmuştum.

 

'Günaydın' diyerek kadının yanındaki sandalyeye ilerledim. Aziz de yanıma oturmadan önce sandalyemi çekmiş ve benim oturmamı beklemişti. Ona hafifçe tebessüm ettikten sonra karşıda oturan Kürşat ve Şahin'e baktım. Kürşat ilk andan itibaren olduğu gibi göz devirmeye devam ediyordu. Şahin'se en küçük hareketimizi bile dikkatle izliyor gibiydi.

 

"Kemal Bey henüz gelmedi mi?" diye sordum bu grubun ortak paydasından konu açarak.

 

"Dün galiba biraz fazla kaçırmış. Ben aradığımda yeni uyanmıştı. Gelir birazdan." diye cevapladı beni Şahin.

 

"Yazık adama ya. O masada derdinle baş başa içince paranın falan hiçbir öneminin olmadığını öğreniyorsun. Ben çok iyi anlıyorum Kemal Bey'i."

 

Kürşat'ın kurduğu cümleyle gözlerim kendiliğinden devrildi. Kemal Bey'e acırken kendini de araya sokuşturmayı ihmal etmemişti. Onunla polemiğe girerek ona istediğini vermek istemiyordum ama bir yandan da laf sokasım vardı.

 

"Neden öyle dedin Kürşat?" diye sordu Şahin. Ah Şahin, verme işte şu adamın eline bu silahı, verme diye çığlık atmak istiyordum.

 

"Hiç âşık oldun mu Şahin? Aşk işte adamı böyle yapar. Paraymış, kariyermiş, yaşmış, gelecekmiş... Hiçbir şeyi düşünemez olursun. Düşündüğün tek bir şey vardır. Belli ki Kemal Bey de aşkının ızdırabını çekiyor."

 

"Belki de sadece içmek istemiştir." dedi sessizce mühendis kadın. Hiç istifini bozmadan, Kürşat'ın suratına bile bakmadan çatalına taktığı salatalığı yemekle meşguldü.

 

"Bir insan neden içer Sumru? Ya neşeden ya da kederden. Neşe ile içiyorsa yanında illaki birileri olur. Tekse zaten hiçbir şeye kederlenmese bile yalnızlığına içer bir kadeh."

 

Kürşat'ın içki edebiyatına kısılmış gözlerle bakıyorduk hepimiz. Sumru hariç. Sumru alışmış gibi yemeğine devam ediyordu. Genel olarak umursamaz bir tavra mı sahipti yoksa Kürşat'a mı özeldi bu durum emin olamamıştım. "Ya da insan sevmiyordur ve içmek istemiştir."

 

"Ne olsun istiyorsun Sumru?" dedi Kürşat romantizminin baltalanmasına sinirlenerek. Sumru ortadaki tabaklardan aldığı bir böreği Kürşat'ın tabağına koyarken samimiyetten yoksun bir tebessüm sundu. "Patronumun içki edebiyatı yapmamasını."

 

Sumru'nun kurduğu cümle Şahin'i güldürmüştü. Aziz çok tatmin olmuş görünüyordu. Bense biraz şaşırmıştım ama anlayabiliyordum. Belli ki aralarındaki iletişim Sumru'nun Kürşat'ın ağzını kapatabilecek cinstendi. Hoş, eğer böyle bir kadın olmasaydı muhtemelen patron Kürşat'a fazla dayanamazdı.

 

Kürşat tam bir şey söyleyecekti ki yanımıza gelen Kemal Bey'le dikkatler onun üzerinden dağıldı.

 

"Kusura bakmayın arkadaşlar, sizi de beklettim." diyerek giriş yaptı Kemal Bey ve Şahin'in yanındaki boş sandalyeye oturdu.

 

Hiçbir şey yememiş gibi elindeki çatalı bıraktı Sumru "Estağfurullah Kemal Bey." Diyerek tüm alçakgönüllülüğüyle başını hafifçe önüne eğdi.

 

"Sizden de ayrıca özür dilerim çocuklar. Dün romantik yemeğinize musallat olmuş oldum. Beni odaya kadar getirdiğiniz için teşekkür ederim. Pek bir şey hatırlamıyorum ama kesik kesik anılar var. Umarım sizi çok rahatsız etmemişimdir."

 

Kemal Bey, Aziz ve bana bakarak söylemişti bu sözlerini. Rahatsız etmiş miydi? Evet. Ama yapacak bir şey yoktu. Adam ikimiz için de önemli bir müşteri konumundaydı.

 

"Ne rahatsızlığı Kemal Bey, estağfurullah." dedim ben.

"Umarım bu sabah daha iyisinizdir." diyerek de Aziz tamamladı beni. Biz de böyle bir çifttik işte. İşimize yaramayan saçma insanlara dışkıya bakar gibi bakardık yarayanlara da hâl hatır bal börek.

 

"Teşekkür ederim. Daha iyiyim. Ama bu hatamı telafi edeceğim hiç merak etmeyin."

 

"Arkadaşlara bir yamaç paraşütü ayarlayabilirsiniz Kemal Bey. İkisi de çok sever. Gerçi Birce daha önce denemedi ama yapmayı çok istediğini hatırlıyorum. Ne dersin Birce? Bu sefer yapar mısın yamaç paraşütü? Yanında Aziz var sonuçta."

 

Belli ki bu sabah da sarhoş olan Kürşat'tı. Riske attığı paraları düşünmeyecek kadar sarhoştu. Bu ortamda bir tatsızlık olduğunu hissetse Kemal Bey, bizi değil onları çekerdi bu işten. Ama belli ki Kürşat'ın hırsı gözünü kör ediyordu. Yine.

 

"Yaparım Kürşat." dedim sakince. Sonra yüzüme dünyanın en sakin gülümsemesini yerleştirdim. "Haklısın, Aziz yanımda çünkü."

 

Masadaki diğer insanlar neyden bahsettiğimizi anlayamamıştı ama gülüşüm ortamda gergin bir enerji oluşmasını engelliyordu.

 

"Patronum gördün mü?" dedi Sumru peçeteyle ağzını silerken. "Aşk adamı böyle yapıyormuş."

Kürşat'ın az önceki 'aşk edebiyatı dersi'ne gönderme yapıyordu. Sevmiştim bu kızı. Zekiydi. Kürşat'ın yanında ne işi vardı onu anlamamıştım ama.

 

"Güven." dedi Kemal Bey de. "Güven çok önemli. Yanında güvende hissediyorsan zaten en önemli şey tamamlanmıştır ilişkide. Her şeyde bu böyle. İş ilişkilerinde de. Ben bu masada kendimi güvende hissediyorum. Hayallerimi, evimi emin ellere teslim ettiğimi biliyorum. Umarım siz de birbirinize güvenir ve yolun sonunda çok başarılı bir iş çıkarırsınız."

 

Kemal Bey'in lafı çevirerek buraya getirmesi çok doğru bir karar olmuştu. Bu masada Kürşat'ı susturabilecek çok insan vardı ama belki de en etkilisi oydu.

 

İş ve hayat sohbetleriyle kahvaltımızı yapmaya başlamıştık. Kemal Bey'in moderatörlüğünde sorunsuz bir sohbet gerçekleşiyordu. Kemal Bey bir önceki gece şirketinin itibarını ve milyonlarını bir sonraki gece ise içki masasından kendini kurtardığı için ilgiyle Aziz'e sorularını yöneltiyordu.

 

Aziz de bir eliyle benim tabağıma bir şeyler doldururken, diğer eliyle sanki yanında olduğumdan emin olmak ister gibi dizimi tutuyor ve Kemal Bey'in sorularına cevap veriyordu.

 

Kemal Bey Aziz'in sohbetinden çok memnun görünüyordu. Gözleri beni bulduğunda boynuma baktığı gördüm. Sonra fark edilmeyecek kadar küçük bir şekilde tebessüm etti. Gözleri bir anlığına daldı. Sonra daha büyük bir gülüşle tekrar gözlerime baktı. "Kolyen ne kadar güzelmiş Birce. Kelebek. Sana çok yakışmış."

 

Anlık olarak kolyeme bakma gereği duymuştum. Aziz de bana bakıyordu. Bakışlarım onunkilerle denk düştüğünde hediyesiyle övünen küçük bir çocuk gibi gülümsedim. Tekrar Kemal Bey'e döndüm. "Teşekkür ederim. Bence de kelebek bana çok yakıştı. Ben de çok beğendim."

 

Kemal Bey gülümseyerek ikimize bakıyordu. "Belli ki bu kadar beğenmenin nedeni kelebeği boynuna konduran kişi."

 

Aziz'in dizimdeki elini avuçlarımın arasına aldım. Bu evet demedin bir başka yoluydu.

 

"Aşık gençleri gördükçe ayrı bir mutlu oluyorum." dedi Kemal Bey gülerek. Sonra dirseğiyle Şahin'i hafifçe dürttü. "Seni de böyle görmek istiyorum. En kısa zamanda."

 

Şahin hafifçe tebessüm etti Kemal Bey'e. "Kısmet bu işler." dedi sadece.

 

"Şahin çok haklı." diye lafa girdi Kürşat. "Birini sevmek zor, sevdiğin kişinin seni sevmesi çok daha zor. Milyonda bir ihtimaller. Kolay bulunmuyor. Benim de bir sevgilim vardı mesela, çok sevmiştim. Bayağı da peşinden koşmuştum açıkçası ama rahatsız etmekten de ödüm kopardı. Hep yanında olmak istedim. Sevgili olarak istemiyorsa bile, yanında hiç kimse yokken onunla olmak istedim, yalnız hissetmesin diye. Onun yalnız hissetmemesi bile yeterdi bana ama sonra bir gün sonunda bana çıkma teklif etmişti. O zamanlar öyleydi tabi çıkma teklifi vardı. Ben de kabul ettim tabi sevdiğim kadın sonunda bana bir atmıştı."

 

Bir süre duraklayınca Kemal Bey hikayenin devamını merak etmiş olacak ki "Ee sonra ne oldu?" diye sordu. Aziz'in tuttuğum eli aynı şekilde dururken diğerinin çoktan yumruk olduğunu ve boğumlarının kızardığını gördüm. Avuçlarımın arasındaki elini yavaşça okşadım sadece.

 

"Sonra, sonrası çok uzun ama kısacası sevdiği kişinin ben olmadığımı öğrendim. Başkasını seviyormuş."

 

Kemal Bey duyduğu hikâyeye üzülmüş gibiydi. Şahin sessiz kalmayı tercih etmişti. Bu hikayenin böyle olmadığını bilmeme rağmen onunla bir tartışmaya girmem bile Aziz'i üzebilirdi diye düşündüm. Şahin'in partisinde Asu ile tartışmamızı yanlış yorumlamıştı. Yine böyle bir şey yaşansın istemiyordum.

 

"Sevdiği kişinin sen olmadığını sonradan mı öğrendin yoksa zaten biliyor muydun?" Bu beklemediğim soru Aziz'den gelmişti. Yumruk yaptığı elini rahat bırakmıştı. Yüzünde hiçbir ifade yoktu.

 

Kürşat küçümser bir tavırla güldü. "Neden beni sevmediğini bildiğim bir insanla sevgili olayım?"

 

Aziz'in dudakları hafifçe yana kaydı. Belli ki küçümseme sırası ondaydı.

 

"Sevebilir umuduyla."

 

Bir süre sessizce masada birbirlerine baktılar. "Seni tanıyorum Kürşat. Sen zeki bir adamsın. Senin beyninin içinde dolaşan şeylere akıl sır erdirmek pek mümkün değil. İmkânsız senin için imkânsız değil. Yasak olanı çiğnemek en sevdiğin şey. Hırs seni tanımlayabilecek en doğru kelime. Bunların hepsi iş hayatında çok iyi şeyler ama aşk hayatında koca bir hiç. Kendi içinde bir oyun oynamışsın ve kazanamadığın için de mutsuzsun." Kürşat'ın gözlerindeki hırs belki de en canlı haliyle oradaydı. "Doğru bildim değil mi? Ben de zeki adamım."

 

"Ne güzel varsayımlar yaptın öyle zeki adam. Ama neye dayanarak yaptın bunu? Ne kadar tanıyorsun beni? Sen lisedeki Kürşat'ı tanıyor olabilirsin ama senin hiç bilmediğin bir şey söyleyeceğim sana Aziz. İnsanlar değişir. Sevgiline sor. O da onaylayacaktır beni. En çok değişen insanlardan birisi de o. Hatta Birce genelde 3 ayda bir değişirdi. Biliyorum çünkü yanındaydım. En yakınındaydım. Sen önce bunu hazmet istersen. Sonra benimle ilgili çıkarımlar yaparsın."

 

"Hazım sorunu yaşayan nedense sen gibi görünüyorsun. Baksana yıllar önceki bir kadının seni sevmemesini bile hazmedememişsin."

 

"Burada tam olarak neler oluyor?" diye sordu Kemal Bey. Sanki bir anlığına herkes onun varlığını unutmuş gibiydi.

 

"Belli ki Kürşat ve Aziz geçmişten konuşmayı özlemiş Kemal amca. Onları baş başa bırakalım da konuşsunlar. Biz de sen, ben, Sumru Hanım şu yeni eklenen tasarımın hayata geçirilip geçirilmeyeceğini konuşalım."

 

Şahin ayaklanmasıyla Kemal Bey'i de yerinden kaldırmıştı. Kendisinin isminin de geçtiğini duyan Sumru ağzına bir peynir daha atıp yanımızdan kalktı. Üçü birlikte ortamdan uzaklaştıklarında Aziz hızla oturduğu sandalyeden kalktı. Sandalyenin geriye doğru düşüşünü umursamadan elimi bırakıp Kürşat'ın başına dikilmesiyle Kürşat'ı tek eliyle yakasından tutup kaldırması bir oldu. Ben şokla sadece ayağa kalkabilmiştim bir adım bile atamadım.

 

"Bir daha nerede, kiminle, ne konuşacağını bilmezsen bugünkü gibi sakin davranmam. Açık konuşuyorum. Seni bitiririm."

 

"Sen beni..."

 

"Evet, tehdit ediyorum. Benden de SEVGİLİMden de uzak dur! Ben Birce değilim. Seni merdivende ağlatmam. Dün bana söylediklerini unuttum sanma. Sadece sana çeneni kapatman için vakit verdim ama sen sabrımı sınıyorsun. Ve evet haklısın, insanlar değişir. Ben de değiştim. Artık arkadaşının sevdiği kıza, bile bile aşkını ilan eden çocuklara sabrettiğim zaman kadar sabırlı değilim."

 

Yakasını tuttuğu koluyla Kürşat'ın sırtını duvara çarptırdı. Sonra da tiksinirmiş gibi yakasından çekti elini. Yanıma gelip diğer eliyle elimi tuttu ve beni oradan dışarı çıkardı.

 

Az önce ne yaşandığını gerçekten anlayamamıştım çünkü Aziz gerçekten sabırlı bir insandı. Tepkisi Kürşat'ın az önce söylediklerine değildi sadece. Sanki bu zamana kadar yapamadığı şeyler içindi. Hatta etrafımızda kimsenin olmadığı bir yerde olsaydık Kürşat yüzüne bir yumruk bile yiyebilirdi.

 

İkimiz hızla otelin bahçesine çıktık. Hızlı adımlarına yetişmek biraz zor da olsa ona ayak uydurdum. Bir ağacın altında durduğunda sıkıca belime sarıldı. Ne olduğunu anlayamasam da ben de sıkıca ona sarıldım. Boynuma sığınmış küçük bir çocuk gibiydi. "İlk uçakla dönelim mi?" diye sordu. Neden böyle bir şey istediğini anlayamamıştım. Kendimi biraz geri çekip gözünün içine baktım. "İzmir güzel hoş bizim için anıları da bol. Hatta şimdi daha güzel anıları oldu ama biraz cenabet bir şehir olabilir mi?"

 

Ciddi bir şeyler söyleyeceğini düşünürken birden böyle bir şey söylemesi beni güldürmüştü. "Nereden çıktı şimdi bu?"

 

"Yıllar önce tatile geliriz 3 gün boyunca sana açılamam. Yıllar sonra tatile gidelim deriz benim işlerim yüzünden seni tek göndermek zorunda kalırım, etrafımızı olmaması gereken insanlar çevirir, teyze bile ölmez yine öpüşmemizi engeller. Çıkma teklifi yaparım sarhoş patronun masada biter. Ne bu ya? Ben gerçekten İstanbul'uma dönmek istiyorum."

 

Çocuk gibi şikayet etmesi beni daha da güldürmüştü ama her şeyi sıraladığında gerçekten de haksız sayılmazdı. "Olacak olan İstanbul'da da olabilir. Şehrin ne suçu var?"

 

"Olmaz." dedi kendinden emin bir şekilde. "Seni alacağım, evime kapatacağım. Dış dünyayla hiçbir bağlantımız olmadan yaşayacağız. Annenler de seni hala İzmir'de bildiği için bende kalmanda sorun olmayacak." Ciddi ciddi planı kurmuştu bile.

 

"E sen yapmışsın zaten planı." dedim gülerek.

 

"Senin iki adım sonrasını düşünen sevgilin var bir tanem. Bu ne ki? Hatta şimdi de ne düşünüyorum biliyor musun? Bir süre tatile gitmemeyi. Evimizde bir süre uslu uslu oturalım."

 

"Uslu uslu oturmak mı istiyorsun gerçekten?" dedim bir elim gömleğimin yakasında oyalanırken gözlerine kaçamak bakışlar atarak.

 

Gözleri dudaklarıma indi. Sonra tekrar gözlerime çıktı. "Onu sonra konuşuruz." dedi gözünü kırpıp.

 

Onun bu haline karşı koymak zordu. Gerçi karşı koymak da istemiyordum zaten. İzmir konusunda belki de haklı olabilirdi. Yavru köpek gibi gözümün içine bakarken de diyebileceğim başka bir şey kalmamıştı zaten.

 

"Tamam, gidelim."

 

 

Temmuz- 2013

 

Aziz gözlerini yavaşça açtığında ilk gördüğü şey beyaz bir tavandı. Ne olduğunu, nerede olduğunu anlayamadı birkaç saniye. Sonra 'oğlum!' diyen annesinin sesini duydu. Birkaç saniye sonra da endişeli suratı gördü.

 

Aziz'in gözlerini açmasıyla annesi rahatlamayla derin bir nefes verdi. "İyi misin annecim? Duyuyorsun beni değil mi?"

 

Hafifçe başını aşağı yukarı salladı Aziz. Başı ağrıyordu.

 

"Doktoru çağırıyorum şimdi tamam mı? Hemen geliyorum." dedi annesi ve Aziz'in görüş açısından çıktı. Birkaç dakika sonra ise yanında bir doktorla geri döndü.

 

Doktor eline hasta dosyasını alıp şöyle bir göz gezdirdi. "Aziz Çınar Leventoğlu. Nasılsın bakalım? Kendini nasıl hissediyorsun?"

 

Aziz o an ne hissettiğini anlamak için kendine kısa bir süre verdi. Sadece başı biraz ağrıyordu. Onun dışında bir şey hissetmiyordu.

Doktora da böyle söyledi.

 

"Başın yere çarptığın için ağrıyor muhtemelen ama röntgende özellikle ona da bakarız. Bazı şeyleri yapmak için uyanmanı bekledik. O yüzden bana ne oldu dersen şu an yanıtını net bir şekilde veremem. O yüzden önce sen ne olduğunu hatırladığın kadarıyla bana anlat lütfen. Sonra nasıl bir yol izleyeceğimize bakalım.

 

Bir süre düşündü Aziz. İlk uyandığında her şey çok bulanıktı ama şimdi bir şeyler netleşiyor gibiydi. "Ben dışarıdan eve geldim. Annemi arıyordum evde. Ama bulamadım. Sonra bir an gözümün karardığını hatırlıyorum. Başka bir şey hatırlamıyorum."

 

"Sabah saatlerindeydi değil mi?" Başını salladı Aziz. "Kahvaltı yapmış mıydın?"

 

"Hayır, kahvaltı için arkad... Anne telefonum nerde?"

 

Bir anda söyleyeceği sözü yarım bıraktı Aziz çünkü Birce'ye kahvaltıya gideceğini hatırladı. Ne kadar zaman geçtiğini bilmiyordu. Arkadaşları endişelenmiş olabilirdi.

 

"Bilmiyorum oğlum evdedir muhtemelen. Ben seni öyle görünce o panikle nasıl seni buraya getirdim onu bile bilmiyorum."

 

Annesinin gözlerinin dolduğunu gören Aziz daha fazla bir şey sormamaya karar verdi. İyi olduğunu gösterir şekilde gülümsedi annesine ve elini tuttu. Belli ki annesi panikten delirmişti. Kızarmış gözleri bunun bir göstergesiydi.

 

"Kahvaltı yapmadın... Peki sonra, dışarıda ne yaptın?" diye sorgusuna devam etti doktor.

 

"Börekçiye, çiçekçiye falan uğradım. Biraz koştum açıkçası acelem vardı. O yüzden olmuş olabilir değil mi? Aç karnına o kadar hareket edince tansiyonum düşmüş olabilir."

 

"Olabilir tabi." diyerek başını salladı doktor. "Senin hastalık geçmişini düşününce başka bir ihtimal daha geliyor ama aklıma. Panik atağını tetikleyecek bir şey olmadı değil mi? Annenin evde olmaması seni kötü hissettirmedi değil mi?"

 

Annesi dolmuş gözlerle Aziz'e baktı. "Çınar, annecim benim yüzümden mi oldu? Beni bulamadığın için mi panikledin? Seni evde görmeyince çıktın sandım. Ekmek almaya gitmiştim. Hemen geldim ama."

 

Annesinin panikle kendini anlatma çabası Aziz'in müdahalesiyle son buldu.

 

"Anne hayır ne alakası var? Çocuk muyum ben seni bulamayınca panik yapacağım? Olmadı öyle bir şey. Senlik bir durum yok lütfen sakin olur musun?"

 

"En son panik atağın ne zamandı Aziz?" diye sorgusuna devam etti doktor.

 

Aziz'in pek de düşünmesine gerek kalmamıştı. "5 ay önce falan. Şubat'ta." diye cevap verdi.

 

Annesi şaşkınlıkla Aziz'e bakıyordu çünkü bundan haberi yoktu. Oğluna sorduğunda bir süredir hiç yaşamadığını söylemişti.

 

"Bundan psikiyatristine bahsettin mi peki?"

 

Dalga geçer gibi güldü Aziz. "Ayrıldık, artık konuşmuyoruz. Bu konu acı veriyor konuşmazsak sevinirim."

 

İşi şakaya vuruyordu ama odadaki kimse gülmüyordu. "Şaka da mı yapmayayım ya? Ne kadar ciddiye aldınız böyle. Tamam gülmeyin. Bir şey yok ama gereksiz panik yapıyorsunuz." diyerek kendini açıklama gereği duydu.

 

"Ona biz karar veririz. Tedbiri elden bırakmamak lazım Çınar." dedi doktor. Birazdan arkadaşlar gelecek. Detaylı bir check-up yapılacak sana. Ondan sonra görüşürüz."

 

Doktor çıkarken arkasından seslendi Aziz. "Bir ayran içsem kendime gelirdim aslında! Ne biçim özel hastane görüyor musun anne? Bir ayran vermiyorlar bizi buradan milyonluk edip çıkaracaklar. Para tuzağı resmen. Çıkalım buradan hadi."

 

"Çınar niye bir dakikalığına da olsa ciddi olamıyorsun? Ölüyorum sandım seni öyle görünce! Karşı komşunun kapısını nasıl çaldım, ne anlattım, nasıl taksiye bindik de buraya geldik bilmiyorum bile! Ölü gibi yatıyordun yerde! Endişeleniyorum senin için niye anlamıyorsun!"

 

Annesinin sesi sanki içindeki tüm korkuyu bağırarak dışarı atıyor gibi çıkıyordu. Aziz sakin kalmaya özen gösterdi. "Anlıyorum annecim anlıyorum ama istemiyorum. Boş yere endişeleniyorsun çünkü. Senin akşam üstü uçuşun yok muydu? Niye buradasın? Hadi git hazırlan."

 

"Çınar yemin ediyorum ben doğurdum demeyeceğim bir tane yapıştıracağım ağzına! Benim oğlum ne halde hâlâ gelmiş bana ne diyor?"

 

"Ne halde ya oğlun? Tövbe estağfurullah. Öldüm de gömenim mi yok Birgül Hanım? Hayırdır?"

 

Parmak uçlarıyla Aziz'in ağzına hafifçe vurdu Birgül. "Şu ağzını hayra aç ölüm mölüm beni deli etme!"

 

"Tamam tamam demiyorum bir şey bak. Uslu usluyum. Şimdi evimize gidebilir miyiz?

 

"Hayır! O check-uplar yapılacak! Zaten her sene seni zorlamama rağmen beni geçiştiriyordun. Şimdi geçiştiremeyeceksin."

 

Aziz kabullenmişlikle başını öne eğdi. "Bari telefonunu ver de arkadaşlarıma haber vereyim. Merak etmişlerdir beni."

 

"Ettiler zaten. Beni aradı az önce Birce, Aziz'e ulaşamıyorum diye."

 

Aziz'in neşeli halinden eser kalmamıştı. "Söylemedin değil mi hastanede olduğumuzu?"

 

"Merak etme söylemedim bir şey. Ne olduğu belli değilken çocukları panik etmeye gerek yok. Benim randevum vardı ona geldik. Telefonu evde kalmış haber veremedi dedim."

 

"Senin de yalanın hazırmış." dedi Aziz ağzının arasından.

 

"İstersen arayıp söyleyeyim!" dedi annesi tehdit edercesine.

 

"Sustum." dedi Aziz uslu uslu. "Hem bak ne güzel söyledin. Panik olmasınlar dedin. Sen de panik olma. Lütfen. Birazcık kendini düşün."

 

 

 

Ekim-2024

 

Aziz'le birkaç saat sonraki bir uçuşa yer bulmuştuk. Biletlerimizi aldıktan sonra Kemal Beylerin yanına gidip haberi verdik. Başta kahvaltıdaki tartışmadan dolayı şüpheyle yaklaşsa da belli ki Şahin onu masada yaşanan diyalogla ilgili ikna edebilmişti. Bir sorun yoktu. Kürşat'la iş yapma isteğim yoktu ama zaten onunla değil Sumru'yla muhatap olacaktım. O da işinde başarılı ve dürüst bir kadındı. Kürşat'ı takmıyor oluşu ise bir diğer artısıydı. O yüzden bir sorun yoktu.

 

Vedalaşırken Aziz, Şahin'i kenara çekti ve bir şeyler konuştular. Kürşat'la olduğu gibi görünmüyordu. Mesafeli ama yine de dostane bir yaklaşım vardı ikisinde de. Aslında iyi anlaşabilecek iki insandı ama ortada ben faktörü olmazsa. Vedalaşırken Aziz'in, Şahin'in elini biraz fazla sıktığını fark ettim. Seğreyen çenesi de bir şeyleri alttan almaya çalıştığı gösteriyordu. Belli ki onun dostane yaklaşımının sonucundan Şahin yine onu sinirlendirecek bir şey söylemişti ama sinirini belli edemiyordu.

 

Onlarla vedalaşıp odadaki eşyalarımızı toplayıp havaalanına doğru gittik. Oradan İstanbul'a İstanbul'dan da eve gelişimiz sorunsuz olmuştu. O kadar sorunsuz bir yolculuktu ki İzmir'in bizi istemediğine emin olmuştum. Gidebilmemiz için sorun bile çıkarmıyordu.

 

Aziz'in evine geldiğimizde ikimizde yorgunca kendimizi kanepeye attık. Kısa sürse de yolculuk insanı gerçekten yoruyordu. Bir süre durup ne yemek sipariş vermemiz gerektiğini tartıştık. Sonunda Aziz sipariş vermekten vazgeçip kendinde o gücü bulduğunda koltuktan kalkıp mutfağa girişmeye karar verdi. Benim enerjim olmamasına rağmen önce beni yatak odasına yollayarak üstümü değiştirmemi istedi ardından da yanına gelip ona yardım etmemi. İkimiz de yorgun olduğumuz için tek başına yapamazmış. Ancak birlikte yaparsak olurmuş.

 

Ona gülerek kalkıp yatak odasına çıktım. Yanımda valizim vardı. Hatta Aziz bile isteye eve kadar çıkarmıştı ve birkaç kıyafetimi evinde bırakmam için ısrar etmişti. Valizimden kıyafet seçebilirdim ama onun yerine Aziz'in dolabına yöneldim. Evin içi çok sıcak olduğu için doğruca tişörtlere gitti elim. Elbisemi çıkarıp tişörtü giydim. Uzundu evet ama altım biraz fazla boş kalmıştı. Dolabı biraz daha karıştırdığımda bir şort buldum ve onu da altıma geçirdim. Aynada kendime baktığımda biraz güldüm. Seksilikle uzaktan yakından alakam yoktu ve biz daha sevgili olalı 1 gün oluyordu. İlk günden koyvermiştim resmen. Ama tamamen Aziz'in iyiliğini düşündüğümdendi.

 

Aşağıya indiğimde Aziz'in mutfakta tezgâhın başında çıkardığı birkaç malzemeyle telefonuna baktığını gördüm. Sessizce yanına gidip arkasından sarıldım. Eli anında elimi bulmuştu. Bana doğru dönmek istedi ama izin vermedim.

 

"Sen işini yap. Ben şu an sana duygusal destek veriyorum." dedim kafamı iyice sırtına yaslarken.

 

Güldüğünü belli eden bir nefes verdi dışarı. Eski Türk musikisi sanatçıları gibi "Desteklerinizle yaşıyorum." deyip işine geri döndü. Duygusal destek numaram kısa bir süre daha sürdü sonra Aziz bana iş verdiği için ben de çalışmak zorunda kaldım.

 

Pizza yapacaktık ve bu uğraştırıcı bir süreçti. Ama hamuru yoğurmasından, açmasına ve sosunu pişirip malzemeleri dizmesine kadar hepsi Aziz'le çok eğlenceliydi. Pizzayı fırına verip ardından baktığımız anda Aziz yüzünü bana çevirdi.

 

"Neden yamaç paraşütü yapmadın?" diye sordu bir anda. Böyle bir soru beklemediğim için bir an kalakaldım sadece. Sonra cevap vermem gerektiğini fark ettim. "Vakit olmadı."

 

İnanmamıştı tabi ki. "10 yılda vakit bulamamış olamazsın. İşini bahane etme. Çok kez istifa edip tatile çıkmışsın. O tatillerinin birinde illa ki yapabilirdin. Neden yapmadın?"

 

O an yalan söylemenin ne kadar gereksiz olduğunu düşündüm. Ben Aziz'den gerçekleri bekliyorsam o da benden bekliyordu. Belki benim gerçekleri söylemekteki cesaretim ona da cesaret verirdi.

 

"Korktum." Dedim önce sadece. Devamını getirip getirmemek konusunda tereddütlüyken Aziz konuştu. "Biz konuşurken de korktuğunu söylüyordun zaten ama ikna olmuştun. Çok hevesliydin. Araştırmıştık yerleri en uygun tarihleri. Ölüdeniz'i seçmiştik hatta. O zaman hiç korkuyor gibi değildin."

 

Duymak istediği tam olarak neydi bilmiyorum ama gerçeği ona verecektim.

 

"Birlikte yaparız diye konuştuğumuz o çılgın şeylerin hiçbirini yapamadım ben." Neden der gibi suratıma bakıyordu. "Korktum." dedim omuzlarımı silkerek.

 

"Sen yokken çok korktum."

 

 

 

 

 

Temmuz-2013

 

Annesi odanın içinde volta atarken elindeki kağıtları karıştırıyordu. Sabahki halinden çok daha kötü durumda olduğu belli oluyordu. Saçları dağılmış, göz altları çökmüştü çoktan. Aziz'se kanepeye oturmuş sağa sola giden annesine bakıyordu.

 

"Anne biraz sakin olur musun lütfen?" dedi kısık bir sesle.

 

Annesi elindeki kağıtları yere indirip şokla Aziz'e baktı. "Neyin sakinliğinden bahsediyorsun Çınar? Bu kağıtlarda neler yazıyor, doktor bize neler söyledi farkında değil misin sen? Ben nasıl sakin olabilirim?"

 

"Tam da o yüzden sakin olmalısın zaten. Korkmanın, panik olmanın kimseye bir yararı yok."

 

"Yararı olduğu için mi panik yaptığımı sanıyorsun? Delik diyor Çınar, delik! Kalbindeki delikten bahsediyoruz. Oğlumun canı söz konusu nasıl sakin kalabilirim?"

 

Aziz'in her cümlesi annesini sakinleştirmek yerine daha da geriyordu, annesinin kendini kaybetmesi de Aziz'i...

 

"O oğlun da benim anne! Benim için sakin olacaksın! Ben diyorum diye panik yapmayacaksın! Kendini bırakmayacaksın! Biz aynı yollardan bir kere daha geçmeyeceğiz!"

 

Aziz'in her cümlesinde artan sesi annesini biraz da olsa kendine getirmişti.

 

"N- ne aynı yolu? Ne saçmalıyorsun sen?" diye sorabilmişti titreyen sesiyle.

 

"Sen neyden bahsettiğimi bence çok iyi biliyorsun." dedi Aziz oturduğu yerden kalkarak. Yüzünde sinirinin bozulduğunu belli eden bir gülüş vardı. "Her şey daha yeni yeni düzeldi anne. Sen işe tekrar başladın. Kendi hayatın var. Görüştüğün biri var." Annesinin şaşırmasına bile fırsat vermedi Aziz. "Biliyorum var. Nereden biliyorsun diye de sorma. Biliyorum işte. Bu konuyla da ilgili ancak bu kadar konuşmaya hazırım, abartmayalım." Annesinin yanaklarını avucunun içine aldı. "O yüzden geçmişe dönmüyoruz. O kadın olmuyorsun! Bu halin çok güzel tamam mı?"

 

Annesinin anlına bir öpücük kondurup geri çekildi. Sanki gözlerinden bir onay almaya çalışıyor gibiydi.

 

"Zaten kendi hayatımla ilgilenip seni ihmal ettiğim için böyle olmadı mı Aziz? Seni daha çok zorlamalıydım o check-up'lar için. İşe tekrar başlamak belki de en büyük hataydı. 'O' zaten... Bitiririm, senden önemli değil hiçbir şey. Şimdi böyle bir şey olmuşken benden her şey normalmiş gibi davranmamı bekleyemezsin. Birkaç hastaneye gideceğiz, durumunu iyice öğreneceğiz. Belki ilaç tedavisine başlayacaksın belki ameliyat olmak zorunda kalacaksın. Bunlar günlük hayat aktiviteleri değil."

 

Birgül'ün gözünden akan yaşlar Aziz'in canını daha da acıtıyordu.

 

Bir yandan annesine teselli vermeye çalışırken bir yandan akan gözyaşlarını siliyordu Aziz. Doktorun yanından çıktıklarından beri düşünebildiği tek şey annesiydi. Kendi canı değil.

 

"Evet değil. Ama çıldırmanı ve ilk andan kendini suçlamanı gerektirecek ya da kurduğun hayatı yıkmayı düşündürecek şeyler de değil. Anne niye böyle yapıyorsun?"

 

Anlamak, kendini anlatmak ister gibi annesinin gözünün içine bakıyordu ama annesi kendi korkusundan Aziz'in korkusunu göremeyecek bir haldeydi.

 

Aziz soğukça çekti ellerini annesinin yanaklarından bir iki adım uzaklaştı. "Bu halde benim yanımda olamazsın." dedi.

 

Annesi anlamaz bir ifadeyle baktı Aziz'in yüzüne. Bu ne demekti?

 

"Hem bana zarar veriyorsun hem kendine. Sana canım feda bana istediğini yap ama kendine bunu yapmana izin vermeyeceğim."

 

"Çınar ne diyors.."

 

"Babamı çağırdım." Aziz'in soğukça kurduğu bu cümlenin ardından annesinin gözündeki yaşlar sanki alevden buharlanmış gibiydi.

 

"Ne?" diyebildi sadece Birgül.

 

"Babamı çağırdım. Senin böyle olacağını tahmin ettim. Gelecek. Muhtemelen de birlikte döneceğiz."

 

"Çınar sen ne diyo..."

 

"Bu süreçte babam yanımda olacak anne. Sen değil. Benim için en iyisi bu. Lütfen babam geldiğinde bir problem çıkarma. Bu benim isteğim."

 

Aziz odadan çıktı, arkasına bile bakmadı. Kendi odasına gidip kendini yatağına attı. Elini kalbine götürdü. Sanki oradaki sıkıntıyı hissetmiş gibi elinin altındaki tişörtü buruşturdu. Yumruk yaptığı eliyle iki kere vurdu göğsüne. Gözünden bir damla yaş aktı. O sırada gözü masasının üstündeki çerçeveye takıldı.

 

Arkadaşlarıyla baloda çekindikleri bir fotoğraftı. Gözü fotoğrafta yanında gözleri parlayarak gülen kıza takıldı.

 

"Ben kimsenin hayatındaki sorunlu parça olmak istemiyorum Birce. Sen de annem gibi yapacaksın öğrendiğinde değil mi? Bu huyunuz kahretsin ki çok benziyor. Siz tüm hayatınızı bana adamaya hazırken kendi karadeliğimin içine sizi de çekmekten çok korkuyorum. Beni anlarsın değil mi? Sizi korumam için sizden vazgeçmem gerekiyorsa eğer... Vazgeçerim."

 

Bölüm : 04.12.2024 22:56 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Melin Öğüt / Yirmi Dokuz / 28. Bölüm- Korku
Melin Öğüt
Yirmi Dokuz
1. Bölüm Verilen Söz2. Bölüm- Ve Ayrılmaz Dostluğa!3. Bölüm- Etkileyici Hediye4. Bölüm- Karşılaşma5. Bölüm- Ellerimde Çiçekler6. Bölüm- Nedensiz, Nasılsız7. Bölüm- İhtimallerin Heyecanı8. Bölüm- Agop'un Meyhanesi9. Bölüm- Kim Bilir?10. Bölüm- Söz11. Bölüm- Kıskançlık12. Bölüm- Geçmemiş Geçmiş13. Bölüm- İnandır Beni14. Bölüm- Önce Sen!15. Bölüm- Aile16. Bölüm- Tırtıl ile Uğur Böceği17. Bölüm- İlk Bakış18. Bölüm- Geçmişin İzi19. Bölüm- Yüzleşme20. Bölüm- Yeniden21. Bölüm- Yarın Hiç Olmayabilir22. Bölüm- Yara23. Bölüm- Kendimden Bile24. Bölüm- İtiraf Çabası25. Bölüm- Tatil Öncesi26. Bölüm- Özgür Kelebek27. Bölüm- Çıkma Teklifi28. Bölüm- Korku29. Bölüm- Sevdalı Oldu, Felaket Oldu, Ayrılık Oldu30. Bölüm- Sevgili31. Bölüm- Her Şeye Rağmen32. Bölüm- Şimdi Uzaklardasın33. Bölüm- Uzak Mesafe34. Bölüm- İstanbul->İngiltere35. Bölüm-İlk Gün36. Bölüm-Ev37. Bölüm- Yüzük38. Bölüm- Davet39. Bölüm- Kavuşma40. Bölüm- Dönüş41. Bölüm- Bebek?42. Bölüm- Yemek.43. Bölüm- Plan44. Bölüm- İstiyorum, Veriyor Musun?45. Bölüm- Kız İsteme Volume 3 Part 146. Bölüm- Kız İsteme Volume 3 Part 247. Bölüm- Unutulan48. Bölüm- İyi ki49. Bölüm- Zafiyet50. Bölüm- Gizlenen51. Bölüm-Yanında52. Bölüm- Hayat53. Bölüm- Son Gün54. Bölüm- Evet!55. Bölüm- Yeni Bir Hayat56. Bölüm- Leventoğlu57. Bölüm- 2+158. Bölüm- Otuzuncu Mum Işığı (Final)Özel Bölüm: Hayat IşığıÖzel Bölüm: I.L.
Hikayeyi Paylaş
Loading...