31. Bölüm

31. Bölüm- Her Şeye Rağmen

Melin Öğüt
melinogut

Salonda oturmuş izleyebileceğim bir dizi arıyordum. Hiçbir şey ilgimi çekmiyordu. Yeni bir diziye başlamak kadar zor bir şey olamazdı. Onun yerine aynı diziyi 9876. kez tekrar izlemeyi tercih ettim ve 'Friends'i açtım.

 

Lisedeyken, onlar da 3 kişilik kız erkek grubu olduğu için ekstra bağ kurmuştum galiba. Hatta ara ara kızlarla kim kim olabilir diye de konuşuyorduk ama kendimizi pek de benzetememiştik.

 

Kafama esen bir sezonun kafama esen bir bölümünü açmıştım. Chandler'ın Monica'ya evlenme teklif ettiği bölümdü. Severdim bu bölümü. İzlemeye başladım. Bir süre sonra telefonuma gelen titremeyle dikkatimi televizyondan çektim.

 

'Annen baban uyudu mu?' 23.20

 

Gelen mesaj Aziz'dendi. Bir süre mesajla bakıştım. Bu nasıl bir soruydu?

 

'Genelde sadece 'uyudun mu?' diye sorulur.'

'Anne babamı ne yapacaksın?'

 

'Ben genellemelerin dışında bir erkeğim güzelim. Unutma bunu olur mu?'

'Anne baban uyuyor mu söyleyecek misin yoksa ben gelip kontrol mu edeyim?'

 

Attığı mesajı anlamayarak tekrar tekrar okudum. Düşündüğüm şey olamazdı değil mi? O sırada bir mesaj daha geldi.

"Mesajı tekrar tekrar okumana gerek yok. Ne düşünüyorsan o.

Salonun camına çık da güzelimi göreyim.'

 

Gelen mesajla fark etmeden ayaklandım. Telefonu elimden bırakamadan cama doğru ilerledim. Perdeyi açtığımda evin yanına park ettiği arabasına yaslanmış bir Aziz görmek bugün için düşündüğüm son şey bile değildi.

O sırıtarak bana bakarken ben ne yapacağımı bilmez bir halde camı açtım.

 

"Napıyorsun sen burda?" Hem sessiz olmam hem de sesimi Aziz'e duyurmam gerekiyordu. Fısıltı ile konuşmuştum ama yüksek sesliydi. Beni duyunca daha da gülmüştü.

"Sizin oralarda iyi geceler denmeden uyunmuyormuş. Bizde de iyi geceler derken iyi geceler öpücüğü verilir. Aç kapıyı da geleyim."

 

Sesini kısık tutmamıştı gayet normal tonda konuşuyordu. Bu da benim daha çok panik olmama sebep oluyordu. İşaret parmağımı dudağıma götürüp sessiz olması için uyardığımda sanki her hareketim çok komikmiş gibi gülmeye devam etti.

 

"Ben mi gel dedim? Niye geliyorsun? Evine git hadi!" Sesim daha da kısıktı çünkü babamın uykusu hafifti. Dışarıda gecenin bir vakti sokakta sohbet ede ede yürüyen gençleri bile çoğu kez uykusundan uyanıp azarlamışlığı vardı.

 

Başını hafifçe yana yatırdı. Aklından muzır bir düşünce geçtiğini suratından anlayabiliyordum ama başını hafifçe aşağı yukarı sallayıp 'tamam' deyip şoför koltuğuna ilerledi.

 

Sözümü dinlediği için şaşkın olmakla birlikte bu kadar çabuk pes etmiş olması hoşuma gitmemişti. Direnmesi gerekiyordu.

 

Arabaya bindi. Bir süre arabanın hareket etmesini bekledim ama etmedi. Birkaç saniye sonraysa bir müzik sesi yükseldi.

 

'Eğer seni kırdıysam

darıl bana

Ama bir gün beni ararsan bak ruhuna'

 

İlk sözlerden sonra Aziz arabadan çıkıp yavaş yavaş eski yerine geri döndü. Göz temasını asla kesmiyordu. Böyle bir şey yapmasını beklemediğim için şaşırmakla haline gülmek arası bir ifadede kalakalmıştım.

 

'Birden gecem tutarsa

Güneş'i çevir bana'

 

Kollarını bana doğru kaldırdı. Yüzünde huzurlu bir gülüş vardı. Sarhoş taklidi yapıyor gibiydi. Bir sonraki sözlere o da eşlik etti.

 

"Sevgilim, bağışla

Biraz zor olsa da"

 

Arabanın hoparlörüyle birleşen Aziz'in sesi sanki tüm mahallede yankılanmıştı. Ya da ben utançtan dolayı öyle hissediyordum. Henüz cama çıkan kimse yoktu ama bağırmaması lazımdı. Babam uyanırsa gerçekten hoş olmazdı.

 

"Affet beni akşam üstü

Gölgen uzarken"

 

"Sus Allah'ın cezası sus! Babam uzatacak şimdi gölgeni!" Fısıltılı bağırışlarıma el kol hareketlerim de eklenmiş bir halde müziği kapatması için çaba gösteriyordum.

 

"Öğleden sonra affet

Ne zaman istersen"

 

"Allah'ım sen sabır ver yarabbim." deyip yaradana sığınmaktan başka yapabileceğim bir şey yoktu.

 

"Affet beni gece vakti

Ay doğmuş süzülürken"

 

"Aziz sussan mı artık? Bak babam gelecek şimdi!"

 

"Açıyor musun kapıyı?" diye sordu çapkın gülüşüyle.

"Ne kapısı ya delirme!" diyerek onu vazgeçirmeye çalıştım ama pek oralı olmadı.

 

"Sabaha kalmadan affet" diye sesini yükselttiğinde artık yapacak başka bir şeyimin olmadığını anlamıştım.

 

"Açıyorum Allah'ın cezası açıyorum. Sus artık. Kapat şu müziği de!"

 

Aziz bana sırıtırken ben de sinirle camı kapattım. Neyseki cam kapalı olunca evin içine gürültü fazla gelmiyordu. Annemle babamın da duymadığını ümit ediyordum. Gerçi babam duymuş olsa şu an çoktan Aziz'in arabasının lastiklerini patlatıyor olurdu.

 

Odalarından herhangi bir ses gelmediğine emin olunca kapıya doğru ilerledim. Neyseki annem bu gece kapı kitleme görevini bana vermişti de henüz kapıyı kitlememiştim. Önce apartman kapısının otomatiğine bastım. Ayak sesleri yaklaştığında delikten baktım ve kapıya doğru basamakları ikişer üçer çıkan Aziz'i gördüm. Kapı önünde durduğunda sessizce kapıyı açtım. Merdivenleri çıkan çocuksu hali çok komikti ama kapıyı açarken yüzümü bilerek daha sert bir ifadeye soktum. Çatık kaşlarımla birlikte sanki hiç burada olmasını istemiyormuşum da mecbur kalmışım gibi görünüyordum.

 

Kapının azıcık açtığım arasından kendine yer buldu ve içeri girdi. Ben kapıyı sessizce kapatmaya uğraşırken arkamda kalmıştı. Aniden belimden sarılmasıyla bir an için ne yapacağımı bilemedim. Neyse ki kapıyı kapatmıştım. Kolları sıkılaşırken dudakları yanağımı buldu. Alıştığım sesli öpücüklerinden biri değildi bu. Sessiz ama derindendi. Öptükten sonra dudaklarını yanağımdan çekmeden mırıldandı. "Özür dilerim sevgilim. Öyle şeyler düşünmemeliydim."

 

Tartışmamızın üzerinden daha birkaç saat geçmişti ama akıllanıp gecenin bir vakti özür dilemeye gelmişti. Bu bile benim için çok şey demekti. Doğruyu söylemek gerekirse babam dahil herhangi bir erkeğin, hatasını kabul edip benden özür dilemesine alışık değildim. İçimin bir kısmı öpücüğüyle birleşen özrüne erirken diğer kısmı mantıklı konuşma ve trip sürdürme işlevini yerine getirdi. "Evet düşünmemeliydim. Düşündüysen de bana söylememeliydin."

 

Alnını hafifçe omzuma yasladı. "Galiba beni seviyor olmana hâlâ inanamıyorum. 10 yıl sonra yine sana kavuşabilmiş olmama inanamıyorum. Bu yüzden de kendime bunun gerçek olmadığına dair sebep arıyorum."

 

Ses tonu öyle içtendi ki zorlansa bile doğruyu söylediğini anlayabiliyordum. Kolları arasında döndüm ve yanaklarını avuçlarımın içine aldım. "Babam uyanırsa ikimizi de çok güzel inandırır." dedim gözlerinin içine bakarak.

 

Boğazından gelen bir kıkırtıyla hafifçe güldü. "Beni odana atmak için babanla korkutmana gerek yok. Kibarca istersen seve seve gelirim."

 

"Ne münasebet? Odayı nerden çıkardın? Git diye söyledim. Tamam iyi geceler öpücüğü verdin gidebilirsin."

 

Dilini damağına vurunca koridorda yankılanan bir 'cık' sesi duyuldu. "Ben seninle aynı yatakta uyumaya çok alıştım. Sensiz olunca gecem iyi olmuyor. O yüzden birlikte uyuyacağız ki gecemiz iyi olsun. Birlikte uyanacağız ki günümüz de aydın olsun." Alnıma bir öpücük kondurdu ve benden ayrılıp elimi tutarak beni odama doğru ilerletti. Salonun yanından geçerken zor da olsa televizyonu kapatabildim. Ben televizyonu kapattıktan sonra Aziz beni odaya sürüklemeye devam etti.

 

Odaya girdiğimizde beni yatağımın önüne kadar getirdi ve yatağa girdi. Ardından yatağa eliyle iki kere vurarak yanına gelmemi söyledi.

 

"Sen öyle mi yatacaksın?" dedim kot pantolonunu gösterip.

 

"İstersen çıkarabilirim." diye cevap verdi terbiyesiz, ahlaksız. Sırıtmaya devam ederken bir eli de pantolonunun düğmesine gitti. Eline vurup geri çekildim.

 

Yatağın yanında ayakta dikiliyordum. İlk kez birlikte uyumayacaktık ama heyecan yapmıştım. Bunda anne ve babamın yan odada uyumasının da etkisi olabilirdi tabi.

 

Odanın ışığını kapattım ve yatağa girdim. Aziz anında bedenimi gövdesine doğru çekti. Başımı göğsüne yasladı. Elim istemsiz bir şekilde dövmesinin olduğu yeri buldu. Parmaklarımın ucuyla yavaş yavaş okşadım orayı. İncitmekten korkuyordum.

 

Dudaklarını saçlarımda hissettim. Ardından mırıltılı sesi kulağıma çarptı. "Birilerine olan hıncımı, hırsımı sana yansıtmayacağım. Söz veriyorum." Cümlesinin ardından başıma bir öpücük daha kondurdu. Başımı onun yüzüne doğru kaldırdım. Burunlarımız birbirine değmek üzereydi.

 

"Yansıt, bana yansıt ki birlikte çözelim. Canını sıkan bir şey varsa söyle. Neden kendi kendine mücadele edesin? Ben senin sevgilin değil miyim? Ben varsam hiçbir zaman yalnız olmana, tek başına olmama gerek yok.Ben buradayım. Anlat birlikte çözelim."

 

"Tamam" dedi mırıldanarak. Burnu saçlarımın tepesini kokluyordu. "İyi geceler sevgilim."

 

Belli ki bu gece bana başka bir şey söylemeyecekti. Bunu anlayınca ben de iyi geceler diledim..

 

Düşüncelerim bir kenara bıraktım. Bu gece bir şeyler düşünüp kendimi bunaltarak Aziz'in kollarında uyuma fırsatını geri tepemezdim.

 

Ama belli ki bugün onunla uyanacak kadar şanslı değildim. Sabah gözlerimi açtığımda Aziz yanımda yoktu. Bense dün Aziz'in yattığı yastığa sıkı sıkı sarılıyordum.

 

Yatakta, Aziz'in yattığı tarafta bir post-it görünce uykulu halimden hızla ayıldım. Kağıdı elime almak için yataktan biraz doğrulup elime aldıktan sonra yastığa tekrar kafamı koydum.

 

'Ben seninle uyanarak günümü aydırdım ama seni beklersem baban da bizi aydırabileceği için erken çıkmak durumunda kaldım.

not: yanlış anlaşılma olmasın babandan korktuğumdan değil seni çok sevdiğimden zor durumda kalmanı istemiyorum. Yoksa istediğin an babanın karşısına çıkmaktan çekinmem biliyorsun :)'

 

Kendimi notu okuduğum sırada sırıtıp 'salak' diye mırıldanırken buldum. Sabah sabah yüzümü güldürebilmek büyük bir başarıydı. Onun verdiği enerjiyle yataktan kalkıp telefonumu elime aldım. Mesaj olarak da 'günaydın güzelim' yazmıştı. Gülerek baktım mesajına. Ben de cevap olarak 'günaydınnnn sevgilimmm' yazıp gönderdim.

 

Resmen kendimi 18 yaşındaki halim gibi hissediyordum. O kızın yaşayamadıklarını yaşamak beni ona çevirmişti.

 

Yüzümdeki sırıtış hiç solmadan hazırlanmaya başladım. Sanki dışarıdaki sonbahar güneşi benim için parlıyordu. Ay ben gerçekten de liseli gibi olmuştum. Allah sonumu hayır etsin diye dua ederken üstümü giyindim.

 

İçimdeki liselinin de etkisiyle mini bir lise eteğinin üstüne gömlek ve kazak giymiştim. Uzun çizmelerimi de altıma çekecektim.

 

Gerçekten de aşk, insanın enerjisini değiştiriyordu. Normalde beni zorlasalar işe etekle gitmezdim. Ama bugünkü amacım farklıydı.

 

Evden çıkmadan kombinimin bir fotoğrafını çekip Aziz'e yollamayı da ihmal etmemiştim. Günü daha da aydın olsun istemiştim.

 

Odamdan çıkıp mutfağa gittiğimde annemle babamı bir sohbetin ortasında yakaladım.

 

"Valla o kadar gerçekçiydi ki karım anlatamam yani. Resmen geçmişe gittim."

 

"Günaydın." dedim ikisine de soru dolu gözlerle bakarken. "Neyden bahsediyorsunuz?" Sorumu sorduktan sonra cevabı beklerken masadaki yaban mersinlerinden avucuma alıp ağzıma tıkmakla ilgileniyordum.

 

Annem gülerek çayını içerken bir yandan da babama bakıyordu. "Baban dün gece rüyasında penceremin altına gelip benden özür diliyormuş."

 

Yaban mersinleri boğazıma dizildi. Nefes alamadım. Öksürüğüm bile boğazımda kaldı.

 

"Ay Adem kıza heimlich yap çabuk boğuldu!"

Annem de babam da ayaklandığında zor da olsa boğazıma takılan yaban mersini yavaşça yolunu buldu. Göreve hazır bir halde üstüme doğru gelen babamı elimle durdurdum.

 

"İyiyim iyiyim." dedim yaşaran gözümle. Masadaki suyu alıp içtim. Onlar da iyi olduğumu fark edince yerlerine geri oturdular.

 

"Babamı bir an öyle hayal ettim de gülesim geldi ondan şey oldu." dedim kendimi açıklamaya çalışarak. Ölümün kıyısından döndükten sonra bile yalan uydurabilme potansiyeline sahiptim.

 

"Allah allah komik mi babanı o halde hayal etmek Birce Hanım?" diye sordu babam bir kaşını kaldırarak.

 

"Yok yani baba değil de. Ne bileyim seni hiç öyle görmedim ya. Bir garip geldi."

 

"Görmedin tabi görmezsin. Onlar seni bu dünyaya getirebilmek için zamanında çektiğimiz çilelerdi." Babam omzuna yediği şamarla gülerek devam etti sözlerine. "Zamanında annen de az küsmedi bana. Sevgiliyken hele var ya oohhoo. Gönlünü almak her zaman öyle kolay olmuyordu. Bak bir gün fena küsmüş bana. Hiç nedenini falan da hatırlamıyorum şimdi.."

 

"Ben hatırlıyorum." dedi annem babama yan bakışlar atarak.

 

"Karım o zaman affetmiştin beni. Şimdi tribini atamazsın." dedi babam da oyunun kurallarından bahseden çocuk gibi.

 

"İstediğim zaman istediğim tribi atarım." diye cevap verdi annem de bir kaşar peynirini ağzına atarak.

 

Babam annemden hafif korkmuş olacak ki boğazını temizleyerek konuşmaya devam etti. "Neyse işte küstürmüşüz fena. Gönlünü almam lazım. Ama telefonlarını arıyorum, bilerek kendisi açmıyor zilli hanım. Babası açıyor, babası açınca da ben konuşamıyorum tabi. Evden de dışarı çıkmıyor, görüp özür de dileyemiyorum. Arkadaşlarıyla haber göndermeye çalışıyorum, arkadaşlarını da eve almıyor. Teyzene söylüyorum 'abi hiçbir şey söyleyemem beni dövüyor Adem'in a'sını deyince' diyor. Neyse düşündüm taşındım son çare bir abimiz vardı ondan arabasını aldım. Bir de kaset yaptırdım. İlk sıraya da koydum Müslüm Baba'dan Affet'i. Geldim evlerinin önüne son ses açtım. Tabi, teyzenden aldım bilgiyi annesinin babasının evde olmadığını biliyorum içim rahat o konuda. Annen tabi sesi duyunca önce 'ne bu gürültü?' diyip cama çıkıyor bir bakıyor ben. Git mit diyor ama gider miyim hiç? '20 şarkı var bu kasette' diyorum. 'Bitene kadar gitmiyorum, bitince de baştan başlatacağım. Ya gel konuşalım ya da tüm mahalle her şeye şahit olsun.'"

 

Babam keyifle anlatırken annem yan bakışlarla babama bakıp alttan alta da ona belli etmemeye çalışarak gülüyordu.

"E tehdit biraz büyüktü tabi. 'Kapat şunu çık yukarı' dedi bana ama beni bir gör Birce. Uçtum resmen yukarı. Orda kapı önünde konuştuk ettik affettirdik kendimizi."

 

"Çocuğa niye eksik bilgi veriyorsun?" dedi annem çayından bir yudum alırken. "Annem babam yok diye eve girmek istediğinden de bahsetsene."

 

Babamın gözleri büyüdü. Anneme uyaran bakışlar atıyordu ama her şey için çok geçti. "Bu bana diyor ki annem, 'içeri geleyim orda konuşalım'. Ben de babanı en sert karnından vurmayı biliyorum tabi. Dedim ilerde kızın olduğunda biz evde yokken elin oğlunu evine alsın ister misin? Baban orda biraz kızardı morardı ama ne yaptı ne etti yine de girdi eve."

 

Ben annemin benim için hazırladığı yulaf tabağına gömülmüşken çıt çıkarmadan sadece ikisini dinliyordum.

 

"Sen annene bakma kızım. Benim orada eve girmem lazımdı. Gelecekteki kızımın da, ki bu sen oluyorsun fıstığım, evine annesi babası yokken elin oğlunu almayacak kadar zeki bir kız olacağını biliyordum."

 

Babamın kurduğu cümleyle suratımı buruşturdum. Söylediği şeyi fark etmemişti. Annem elindeki çatalı gürültüyle masaya bırakınca babamın bakışları ona döndü. "Ha ben zeki bir kız değildim yani öyle mi?"

 

Bunun geleceğini biliyordum. Kasemden son kaşığı alıp ayaklandım. Annemin yanağına bir öpücük kondururken babam ne yaptığının anca farkına varmıştı ve kaçmak için yer arıyordu.

 

"Birce! O etek ne kızım hayırdır? Sen işe böyle gitmezdin?"

 

"O ne demek baba ya? Pijamayla mı gidiyordum ben işe?"

 

"Bazen."

 

"Abartma baba. Her zaman şık giderim ben işe bir kere." dedim onu da öpüp.

 

"Şu sıralar fazla etek, elbise giyiyorsun dikkatimi çekmiyor değil. Haberin olsun. Sen pantolon kızıydın. İnşallah bu değişim düşündüğüm 'şey' yüzünden değildir."

 

Normalde sevgililik durumundan 'şey' diye bahsettiğini düşünürdüm ama kesinlikle Aziz'den 'şey' diye bahsediyordu.

 

"Belli mi olur babacım? Belki ben de kapımın önüne gelip benden özür dileyecek birisini arıyorumdur. Belli ki siz yokken eve alma ihtimalimi de dert etmemişsin zamanında. Ben affedince yukarı gelir bir kahvemi içer."

Babamı şok ifadesiyle masada bırakırken hızlı bir şekilde mutfaktan çıkıp kendimi koridora attım. Babam arkamdan bağırıyordu.

 

"Hele bir gelsin o Aziz bu eve benim haberim olmadan! Bak o zaman ne oluyor! Bircee! Duydun mu beni? Bak getirtme beni oray..!"

 

"Nereye gidiyormuşsun acaba sen? Otur oturduğun yere! Kendin yap yap kıza gelince vay efendim vır vır vır! Sen bana salak mı demek istedin az önce onun hesabını ver bakayım!"

 

"Karım sana kurban olurum ben hiç öyle bir şey der miyim evimin sultanına? Bak biz hep bu kızın oyunlarına geliyoruz dikkatini çekerim. Bu kız daha konuşmaya başlamadan önce biz gül gibi yaşayıp gidiyorduk. Bu doğdu, konuşmaya başladı bizi de birbirimize düşürmeye başladı. Fitneci bir çocuk doğurmuş olabilir misin?"

 

"Ha yine bende yani sıkıntı?"

 

Onlar birbirleriyle atışmaya devam ederken ben de montumu ve çizmelerimi giyip çantamı da alıp gülerek evden çıktım. Bugün kombinim çok güzel olduğu için metroları kendime layık görmemiştim. Babamın arabasının anahtarını da almayı unutmadım.

 

Yolda annemle babamın hikayesini düşünürken yüzüm gülmeye devam ediyordu. Bunu bir ara Aziz'e kesin anlatmam lazımdı. Babamın başına yaşattığı şey geldiği için mutluydum açıkçası ama Aziz'e bundan bahsettiğimde o da aynı şeyin başına gelme ihtimalini düşündüğünde ne tepki verecekti çok merak ediyordum.

 

O an fark ettim. Delirmiş olmalıydım. Aziz'le gelecekteki çocuğumuz üzerine düşünmeye başlamıştım. Hem de sevgililiğimizin ikinci gününde.

Leyla ile Erdem evliliklerinin ikinci senesinde çocuk yapmaya karar verdiklerinde onlara bile 'emin misiniz?' diye sormuştum. Şu an böyle bir şeyi düşünüyor olmam inanılmazdı.

 

Daha fazla mantıksız hayallere dalmayı bir kenara bıraktım ve yolun geri kalanında açtığım şarkılara eşlik ederek iş yerine geldim. Gerçi şarkı dinlerken de bir süre Aziz'in dün nasıl da kapımın önüne geldiğini düşünmekten kendimi alıkoyamadım.

 

İş yerine geldiğimde benden önce gelmiş arkadaşlarımla selamlaştım ve çizim masasında çizim yapan Emre'ye doğru ilerledim. Ellerimi iki omzuna koydum ve aniden sarstım.

 

Ani hareketimle korktuğu için tüm bedeni sarsılmıştı. Ben onun bu haline gülüp yanına otururken bir elinin baş parmağını dişlerine diğer elini de kalbine götürmüştü.

 

"Uyandığında gece boyu yaptığın çizimlerin hiçbirini tabletin kaydetmemiş olsun inşallah Birce!"

 

"Hiii çok ayıp! Ablaya beddua edilmez!" dedim omzuna hafifçe vururken.

 

Tam ağzını açıp bir şey söyleyecekti ki gözleri üstümde dolaştı. Bir kaşı havaya kalktı. Çalışma sandalyesiyle hafifçe geri çekildi.

"Aziz'le mi buluşacaksın?"

 

Bunu tahmin edebilmiş olmasına şaşırırken ağzımı açıp bir şey diyemedim bile. Sonra inkar yoluna gittim. "Hayır? Öyle bir planımız yok." Aslında inkar değildi öyle bir planımız yoktu ama ben olur diye düşünüyordum.

 

"Hı, planınız yok ama planınız olsun istiyorsun o zaman?"

 

"Ne alaka ya? Hem sen nerden çıkardın bunu?"

 

"Kıyafetinden." dedi omzunu silkerek.

 

"Ne varmış be kıyafetimde?" deyip üstümü kontrol ettim.

 

"Senin günlük tarzın değil. Biz sefilleri görmek için böyle bir kombin yapmazsın. İşte de daha rahat olmak istersin o yüzden etek tercih etmezsin. Sen okuldayken bile etek giymiyordun ki. Gerçi o zamanlar Kürşat'la buluşurken de böyle giyinmiyordun. Helal olsun bu enişteye, kalbinden vurmuş seni belli."

Son cümlelerini gülerek söylerken ben de kısık gözlerimle kınayarak ona bakıyordum.

 

"Olmuş mu bari?" dedim en azından fikrini söyleyip işe yarasın diye.

 

"Mükemmel olmuş. Enişteye görün de bir kalbi teklesin."

 

Kurduğu cümle normal şartlar altında çok komikti ama bana komik şeyleri çağrıştırmıyordu artık. "Ay sus kalp falan deme." dedim ne dediğimi bilmeyerek. Emre de ne dediğimi anlamlandıramamış bir halde bana bakıyordu. "Neyse." dedim oturduğum yerden kalkıp. "Sevgilime söyleyeyim de beni yemeğe çıkarsın akşam. O kadar giyinmişim yani değil mi?"

 

"Haa official oldunuz yani ha? Hayırlı uğurlu olsun. Allah'ın hakkı üçtür bak ona göre." Gülerek söylediği cümle sonucu az önce oturduğum sandalyedeki popo yastığını Emre'nin kafasına fırlattım.

 

O sırada içeri giren Şahin'e hiçbir şey olmamış gibi selam verdim. Şahin gülerek yanıma geldiğinde Emre'nin elinde kalmış popo yastığına sorgulayan bir bakış attı ama ardından gülümseyerek bana döndü. "Günaydın Emre, günaydın Birce. Kemal Bey'in eviyle ilgili bugün mühendislik tarafından arkadaşlarla bir sunum yapılacaktı biliyorsunuz. Kemal Bey de yeğeniyle birlikte bizimle olacakmış o yüzden toplantı saatini biraz geçe çekmek durumunda kaldılar. Mesaiden sonra yapacağız. Özellikle baş mimar olarak seni ve projedeki diğer mimar arkadaşları da sunumda görmek istiyorum."

 

Şahin'i onaylamamızın ardından ekip olarak bugünkü sunum için tekrarlarımızı yapmaya başladım. Sunumu ben yapacaktım ama belli kısımlarda destek almam da gerekecekti.

Birkaç tekrar ardından Şahin de gelip yapacağımız sunumu izleyip geri bildirimlerini verdi. Sonrasında ekipçe öğle yemeğine çıktık. Geri geldiğimizde biraz daha rahattık. Uzun zamandır telefonuma bakmadığımı hatırlayınca çantamdan telefonumu aldım.

 

Garip bir şey vardı. Sabahki mesajıma Aziz hiçbir cevap vermemişti. Görmemişti bile. Belki arada kaynamıştır diye düşünerek tekrar mesaj attım ama üzerinden zaman geçmesine rağmen onu da görmedi. Bu kez aramayı denedim ama telefon çok kez çalmasına rağmen yine de açılmadı. Birkaç kez daha aradım ama değişen bir şey olmadı.

 

Paniğim giderek artarken bir yandan da kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum. Muhtemelen işi fazla yoğundu. Zaman bulamamıştı. Sonuçta basit bir iş yapmıyordu ki. Kimlerin kimlerin malları canları onların elindeydi sonuçta.

 

Yine de dayanamayıp bizimkilere Aziz'le görüşüp görüşmediklerini soran bir mesaj gönderdim. O sırada ofise gelen mühendis ekibiyle telefonumu bir kenara bırakmam gerekti.

 

Kürşat tabi ki yine gelmişti. Sumru'yla merhabalaşmamızın ardından Sumru beni ekibiyle tanıştırdı ben de aynı şekilde ekibimi ona tanıttım.

 

Çay kahve için onları toplantı odasına alırken Kürşat'ın yavaş yavaş yanıma yanaştığını fark ettim.

 

"Nasılsın Birce." dedi tebessüm ederek.

 

"İyiyim Kürşat, teşekkür ederim." dedim ben de sahte gülüşümle.

 

Burnundan verdiği nefesle güldü. "Normalde insanlar 'sen nasılsın?' diye sorarlar ama bu gülüşünü tanıyorum. 'Siktir git' diyorsun şu an bana."

 

'Siktir git' diyen gülüşüm daha da büyüdü. "Aşk olsun. Ben ne zaman küfürlü konuştum."

 

Kürşat'ın da gülüşü büyürken bana bir adım daha yaklaştı. "Doğru, doğru. Sen küfür etmezsin ama gülüşün ediyor. Seni o kadarcık da tanıyayım ama değil mi? Sonuçta kaç yıllık bir münasebetimiz var. Ben senin sadece sevgilin değildim aynı zamanda arkadaşındım da."

 

"Sağ ol Kürşat." dedim konuşmayı bitirmeye çalışarak.

 

"Aziz nasıl? En son gördüğümde bayağı sinirliydi. Geçmişini kabullenemeyen bir adam olduğunu biliyorsun değil mi Birce? Suçlamaya hakkı yokmuş gibi düşünüyor ama senin benimle sevgili olman belli ki ona çok dokunmuş. Sadece birkaç tavsiye vermek istemiştim oysa. O an sakin kaldığında bir sorun yoktur diye düşünmüştüm ama sonraki gün boğazıma yapışınca dedim pek de 'medeni' bir arkadaş değil."

 

Kürşat'ın konuşmaları resmen bir kulağımdan girip öbüründen çıkıyordu. İstesem de ne dediğiyle ilgilenemiyordum sanki beynim onun ağzından çıkan kelimeler işleyemiyordu.

 

"Kürşat seni hiç dinlemedim şu an biliyor musun? Yakında 30 yaşında adam olacaksın çocuk gibisin gerçekten. Biraz büyü lütfen."

 

"Birce, Şahin Bey seni çağırıyor." dedi o sırada yanıma gelen Emre.

 

Kürşat, Emre'yi baştan ayağa süzdü. "Vay, vay! Bitmişsin yine Birce'nin kuyruğunun dibinde. Ne oldu ama? Ayarlayamadın mı bu sefer de? Yine kaptılar kızı sen de anca yakın arkadaş ayağına otur izle."

 

Emre sağına soluna baktı önce. Sonra hafifçe kenara çekildi. İlerdeki aynayı gösterdi hafifçe. "Pardon sen kendi kendine konuşurken araya girdim galiba. Devam edebilirsin." dedi inanılmaz bir kibarlıkla. Hafifçe sırtıma baskı uygulayarak yürümemi sağladı. İkimiz birden Şahin'in odasına girdik.

 

Şahin masanın üstündeki birkaç kağıdı imzalarken bize döndü. "Bir sorun mu var?" diye sordu.

 

"Bu Kürşat bizim mühendislik ekibiyle toplantılarımıza neden katılıyor Şahin abi allah aşkına! Bu adam mimarlık alanında bizim rakibimiz değil mi biz niye bunlarla birlikte çalışmak zorundayız?"

Emre'nin Şahin'le daha yakın bir ilişkisi olduğu için patronuna böyle yüksek çıkışlar yapabiliyordu.

 

"Sana sıkıntı mı çıkarıyor Birce?" diyerek bana döndü Şahin, Emre'yi dinledikten sonra.

 

"Konuşuyor işte. O kadar da önemli bir mesele değil. Kemal Bey böyle uygun gördüyse bu şekilde çalışırız biz de. Zaten artık çok sık görüşmeyiz."

 

"Bu konuda haklısın çok sık görüşmeyeceğiz. Ama çizgiyi aşan bir şey olursa bana söyle olur mu? Kemal Bey anlayışla karşılayacaktır."

 

"Ya Şahin abi şu aile dostu bağını kullansan da alttan alta söylesen gelmese şu herif artık mühendislik tarafına."

 

"Abartma Emre. Yakınız dedik diye o kadar da değil yani. Ki yakın olsak ne fark eder adamın işine mi karışayım? Hem orada sizin bildiğinizden farklı şeyler var."

Şahin'in kurduğu cümle ikimizin de ilgisini çekmişti. Meraklı gözlerle ona baktığımızı gören Şahin başını onaylamaz bir ifadeyle sallayıp konuşmaya başladı.

 

"Kemal amca ailesiyle uzun zamandır bağlarını koparmıştı. Şimdi tekrar görüşmeye başlamışlar. Kürşat'ın babası zamanında Kemal amcanın ailesine bir yazlık yapmış. Annesi de Kemal amcanın bu ev olayını duyunca onlarla çalış diye ısrar etmiş. Böyle küçük bir meseleden karşı çıkmak istemiyor annesine o yüzden kabul etmiş o da."

 

"Off ne sikko sikko işler ya." dedi Emre bunalarak. Açtığım kocaman gözlerimle onu uyarırcasına bakıyordum. "Pardon abi." dedi Şahin'e dönüp.

 

"Odada bir hanımefendi var Emre. Pardon demen gereken kişi ben değilim."

 

"Birce alışkın benim küfürlerime ya!" dedi Emre bir elini omzuma atarak. Her zaman gevşek bir çocuk olmuştu. Tanıştığımız ilk iç saat hariç.

 

"Evet, dayağın eksik kaldı." dedim fısıltıyla. Şahin'in duymadığını düşünmüştüm ama önündeki kâğıtlara bakar gibi yaparken bıyık altından gülüyordu.

 

Dışarıdan gelen seslerle başımızı koridora doğru çevirdiğimizde Kemal Bey'in ortama giriş yaptığını gördük. Şahin ayaklanarak önden çıktı. Biz de arkasından onu takip ettik.

 

Kemal Bey ve yanındaki kişi insanlarla tokalaşıyorlardı. Henüz yanlarına ulaşmamıza daha varken Şahin'in 'Kemal Bey' diye seslenmesi üzerine Kemal Bey gülen yüzüyle bize döndü.

 

Onunla birlikte yanındaki adam da arkasına döndü. Adımlarım olduğu yerde kalakaldı. Aynı şekilde Emre'nin de adımları donmuştu.

 

"Allah'tan sevgilin görsün diye kombin yaptın. Sevgilin daha göremedi ama tüm eski sevgililerin gördü maşallah." diye fısıldadı bana dönerek.

 

Yüzümdeki şaşkınlık, şu an burada ne olup bittiğini anlayamayan bir ifadeye dönüştü.

Giray'ın burada, hem de Kemal Bey'in yanında ne işi vardı? Göz göze geldiğimizde mahçup bir tebessümle yüzüme baktığını fark ettim. Kaşlarım daha da çatıldı.

 

Telefonum elimde titrediğinde gözlerimi karşımdaki absürt manzaradan çekebildim. Aziz'den olduğunu düşünmüştüm ama Erdem mesaj atmıştı. Aziz'le yakın zamanda görüşüp görüşmedikleriyle ilgili olan soruma yanıt vermişti.

 

'Dün gece bana geldiğinde yarın öğle arasında doktor randevusunun olduğundan bahsetmişti. Nasıl bir randevu olduğunu bilmiyorum. Belki işlemler uzun sürmüştür. Hâlâ hastanede olabilir. Telefonuyla ilgilenememiştir. Panik yapma.' yazıyordu.

 

'Panik yapma' demesi kolaydı tabi. Nasıl panik yapmayacaktım? Ben hâlâ telefonuma bakarken Şahin'in adımı seslendiğini duydum. Ne yapacağımı bilemez bir halde telefon ekranımı kapattım. Paniğimi silmek için bir gülüş yerleştirdim yüzüme. Kemal Bey'le tokalaştıktan sonra Kemal Bey yanındaki adama döndü.

 

"Tanıştırayım, rahmetli ablamın oğlu, yeğenim Giray. Giray bunlar da evimi tasarlayan yetenekli mimarlarımız Şahin ve Birce. Gerçi sen onları zaten tanıyorsundur. Sen önermiştin bana."

 

Onların yanındaydım ama sanki bedenimin içinden çıkmış da her şeyi dışarıdan izliyormuş gibi hissediyordum. Herhangi bir tepki veremiyordum. Sadece soru işaretleriyle Giray'a bakıyordum. Onun bakışları ise mecburen benim gözlerimi buluyor gibi çekingendi.

 

"Ben sizi tek çocuk sanıyordum Kemal Bey." dedi Şahin Giray'la el sıkışırken.

 

"Ablamla aramızda çok yaş vardı. Vefat ettiğinde ben daha ergendim. Tek çocuk olarak büyüdüm sayılır. Hayatta olduğu dönemde zaten bir ailesi vardı. Pek kardeş olarak birlikte yaşadığımızı hatırlamıyorum açıkçası. O dönemlerde biz Giray'la daha çok kardeş gibiydik." deyip Giray'ın omzuna elini attı.

 

"Ne güzel bir dayı yeğen ilişkisi." dedi Şahin kibarlıkla. "Birce'yle de tanışın Giray Bey. Bu projede en çok emeği geçen o."

 

"Biz tanışıyoruz aslında." dedi gülümseyerek. "Dayıma sizin şirketinizi önermemin sebebi Birce'ydi."

 

"Valla Şahin'cim sizin şirketin yanında düşündüğüm birkaç isim daha vardı doğruyu söylemek gerekirse. Seçim yapamayınca Giray'a sordum ben de. O zaman söylememişti ama Birce'yi tanıdığını. Ben de şimdi öğreniyorum. Hayatından çok uzun zaman uzak kaldım ama bu kadar mı uzak kaldım be oğlum? Arkadaşlarını tanımıyor muyum artık? Nereden tanışıyorsunuz siz?"

 

Nefes alış hızım değişmişti. İş yerimde, iş arkadaşlarımın, patronumun yanında böyle bir şeyin konuşulmasını istemiyordum. Geçmişin bir şekilde benim peşimi bırakmamasından nefret ediyordum. Ben etrafımda bu insanları istemedikçe dört bir yanımı çevreliyorlardı. Yanımda olmasını istediğim tek adam ise bir mesaj dahi atmamıştı. O an telefonumun titrediğini hissettim. Aziz arıyordu. 'Pardon' diyerek yanlarından uzaklaştım. Giray bir cevap verecekse de duymak istemiyordum.

 

"Aziz?"

 

"Sevgilim çok özür dilerim arayamadım. İnanılmaz yoğun bir gündü. Telefonumu odada bırakıp çıktım o kadar çok toplantı oldu ki geri dönüp alamadım bile."

 

"Nerdesin sen?"

 

"Ben de onu söylemek için aradım. Yoğunluk boş yere değildi. İngiltere'ye gitmem lazım. Ofisten çıkar çıkmaz seni aradım. Şimdi havaalanına geçiyorum. Acil olmasa bileti ileri bir saate aldırır yanına uğrar giderdim ama doğrudan CEO'nun talebi olduğu için bir şey diyemedim."

 

Aziz'in cümlelerinin arasında kaybolurken birden aklıma Erdem'in attığı mesaj düştü. Aziz bugün hastaneye kontrole gidecekti. Kontrole gideceği gün İngiltere'ye acilen gitmesi tesadüf müydü?

 

"Yalan söylüyorsun." dedim mırıltıyla. Sesimi ben bile zor duymuştum.

 

"Anlamadım güzelim." dedi tekrarlamamı isteyerek.

 

"İstanbul Havaalanı mı?" diyip sorumu değiştirdim.

 

"Evet."

 

"Tamam, benim mesaim bitti. Ben geliyorum. Seni görmeden gidemezsin."

 

Bir şey demesine izin vermeden telefonu kapattım. Masama gidip montumu ve çantamı aldım. Etraftaki insanlar toplantı odasına geçmişti. Montumu giyerken Emre'nin bana doğru geldiğini gördüm.

 

"Nereye kızım? Sunuma başlaman lazım şimdi." dedi panikle. Onu duyacak halde değildim.

 

"Şahin'e söyle 'çok acil bir işi çıkmış özür diliyormuş' Sunumu da sen yap. Beni dinleyerek ezberlediğine eminim. Takıldığın yerde ekiptekilerden destek al."

 

Emre arkamdan seslenirken onu duymadan ofisten çıktım. Arabaya gelmem ve yola çıkmam arasında sadece birkaç saniye vardı.

 

Aziz'in bana yine sağlığıyla ilgili yalan söylediğini hissediyordum. Kesinlikle ne olduysa bugün doktor kontrolünde olmuştu. Doktor her ne söylediyse acilen Ingiltere'ye gidip ordaki doktoruna görünmek istemişti. Ve bunu bana söylemiyordu. Yine!

 

Ama her şeye rağmen bu sefer Aziz giderken yanında olacaktım. Bana doğruları söyleyecekti ve ben onu nereye uğurladığımı bilecektim. Bana geri döneceğinin sözünü alacaktım. Hastalığıyla ilgili her ne yaşandıysa bilecektim!

 

Bu sefer benden öyle kolay vazgeçmeyecekti.

Bölüm : 14.12.2024 23:17 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Melin Öğüt / Yirmi Dokuz / 31. Bölüm- Her Şeye Rağmen
Melin Öğüt
Yirmi Dokuz
1. Bölüm Verilen Söz2. Bölüm- Ve Ayrılmaz Dostluğa!3. Bölüm- Etkileyici Hediye4. Bölüm- Karşılaşma5. Bölüm- Ellerimde Çiçekler6. Bölüm- Nedensiz, Nasılsız7. Bölüm- İhtimallerin Heyecanı8. Bölüm- Agop'un Meyhanesi9. Bölüm- Kim Bilir?10. Bölüm- Söz11. Bölüm- Kıskançlık12. Bölüm- Geçmemiş Geçmiş13. Bölüm- İnandır Beni14. Bölüm- Önce Sen!15. Bölüm- Aile16. Bölüm- Tırtıl ile Uğur Böceği17. Bölüm- İlk Bakış18. Bölüm- Geçmişin İzi19. Bölüm- Yüzleşme20. Bölüm- Yeniden21. Bölüm- Yarın Hiç Olmayabilir22. Bölüm- Yara23. Bölüm- Kendimden Bile24. Bölüm- İtiraf Çabası25. Bölüm- Tatil Öncesi26. Bölüm- Özgür Kelebek27. Bölüm- Çıkma Teklifi28. Bölüm- Korku29. Bölüm- Sevdalı Oldu, Felaket Oldu, Ayrılık Oldu30. Bölüm- Sevgili31. Bölüm- Her Şeye Rağmen32. Bölüm- Şimdi Uzaklardasın33. Bölüm- Uzak Mesafe34. Bölüm- İstanbul->İngiltere35. Bölüm-İlk Gün36. Bölüm-Ev37. Bölüm- Yüzük38. Bölüm- Davet39. Bölüm- Kavuşma40. Bölüm- Dönüş41. Bölüm- Bebek?42. Bölüm- Yemek.43. Bölüm- Plan44. Bölüm- İstiyorum, Veriyor Musun?45. Bölüm- Kız İsteme Volume 3 Part 146. Bölüm- Kız İsteme Volume 3 Part 247. Bölüm- Unutulan48. Bölüm- İyi ki49. Bölüm- Zafiyet50. Bölüm- Gizlenen51. Bölüm-Yanında52. Bölüm- Hayat53. Bölüm- Son Gün54. Bölüm- Evet!55. Bölüm- Yeni Bir Hayat56. Bölüm- Leventoğlu57. Bölüm- 2+158. Bölüm- Otuzuncu Mum Işığı (Final)Özel Bölüm: Hayat IşığıÖzel Bölüm: I.L.
Hikayeyi Paylaş
Loading...