
Selamlar, selamlarr🩷
Dün memleketime gittiğim için bölüm gelemedi mlsf. Ama ben sizi bölümsüz bırakır mıyım? Bırakmam. Sadece birazcık aksar.
Şu önümüzdeki birkaç hafta hafiften yoğun olacağım ama bölümlere devam edeceğiz inş. Sadece belki gecikmeler olabilir ve bazılarının uzunlukları değişebiliriz ama
BU RA DA YIM.
Siz de burada olun🥹
İyi okumlarr 🩷
Ne ara o kadar yolu aşıp havaalanına gitmiştim emin değildim. Arabayı park edip yurtdışı uçuşları için olan kapıdan girdim. İlk güvenlikten geçtikten sonra sağıma soluma bakarak Aziz'i görmeye çalıştım. Alan çok kalabalık değildi. Biraz ileride ikinci güvenliğin önünde duran Aziz'i gördüm. Bir elinde telefon bir elinde valizi vardı. Onu görür görmez ona doğru adım atmaya başladım. Adımlarım hızlanınca ona doğru gelişimi fark etti. Gözleri benimle buluştu. Koşmama bir anlam verememiş olacak ki çatılan kaşlarıyla şaşkınlıkla bana bakıyordu. Bense onun surat ifadesini umursamadan koşup boynuna atladım.
Telefonunu anında kapatamamıştı o yüzden o eli hâlâ kulağındaydı ama valizini tutan kolu anında belime sarıldı. Ayaklarımı yerden kesti.
"I'll call you when i get off the plane. Take care."
Telefonla konuşması bittiği an diğer kolunu da belime sardı. Bense daha çok sarılmanın derdindeydim.
"Sevgilim?" dedi endişeli bir tonda. "Ne oldu?"
Cevap vermek yerine kollarımı sıkılaştırdım. O da bunu fark edince beni biraz daha yukarı kaldırdı ve kollarını iyice belime doladı. Herhangi bir şey sormasa da bu halimin kafasını karıştırdığını biliyordum. Tabi o benim gerçekleri öğrendiğimden habersizdi.
Bu düşünce aklıma geldiğinde sinirim bozuldu. Bana yine yalan söylemişti. Yine benden kaçıyordu. Her şey bu kadar iyi bir durumdayken niye yapıyordu bunu?
Sinirim aklıma geldiği için yavaşça kollarımı çözdüm. O da bunu fark ettiğinde beni yavaşça yere indirdi ama uzaklaşmama izin vermeden iki elimi de tuttu.
Bana ne olduğunu anlamaya çalışmak için kafasını hafifçe eğip gözlerime bakmaya çalışıyordu. "Sevgilim?" diye seslendi tekrardan. İkinci kez 'ne oldu?' diye sormak istemiyordu. Ne olduğunu anlatmamı istiyordu.
Madem o dürüst olmuyordu o zaman ben dürüst olurdum. Hafifçe uzaklaştım. "Ne dedi doktor?"
Anlamıyormuş gibi davranmaya devam ediyordu. "Hangi doktor?"
"Niye hiçbir şeyden haberin yokmuş gibi davranıyorsun. Biliyorum ben bugün doktora gittiğini."
İki elimi de ellerinden çekmeye çalıştım ama buna izin vermedi.
"Ben bugün doktora falan gitmedim. Tüm gün şirketteydim başımı kaşıyacak vaktim yoktu." İnanmıyordum laflarına. "Hem sen doktora gittiğimi nerden çıkardın?"
"Biliyorum diyorum Aziz, biliyorum! Niye inkar ediyorsun ki. Bunları benimle paylaşman gerekiyor artık. Ben senin sevgilinim!"
"Biliyorum güzelim, sevgilimsin. Senin ağzından duymak da çok güzel. Ne istiyorsan seninle paylaşırım da ama seninle paylaşabileceğim bir şey yok. Doktora falan gitmedim bugün."
"Erdem dedi! Randevun varmış. Doktora gidecekmişsin bugün. Doktora gittin şimdi de İngiltere'ye gidiyorsun. Ne dedi doktor? Ne dedi de gidiyorsun? Bana neden hiçbir şey söylemiyorsun? Hiç mi güven veremedim sana? Yine mi kaçmaya çalışıyorsun benden? Yine mi yalnız bırakacaksı..."
"Sevgilim, bir tanem, güzelim." deyip ellerini boynuma çıkardı ve bana daha da yaklaştı. Nefes almadan konuşmuştum. Sesim de yüksek çıkmıştı. Göz bebeklerimin titrediğini hissediyordum. Etraftan geçen birkaç insanın bakışlarının üzerimizde olduğunu fark ettim ama Aziz kimseyi umursamadan bana bakıyor ve beni sakinleştirmeye çalışıyordu.
"Bak bakayım bana." dedi başımı yüzüne doğru kaldırarak. "Önce az önce alamadığın nefeslerini al bi." Bir süredir nefes almadığımı o an fark ettim. Derin bir nefes alıp verdim. "Güzel." dedi gülümseyerek. "Şimdi o benden başka herkesin sözünü duyan kulaklarını aç, beni dinle. Evet bugün doktor randevum vardı. Seninle öyle güzel bir hafta sonu geçirdik ki ben de unutmuştum. Seni bıraktıktan sonra Erdem'in yanına gitmiştim. Oradayken telefonun hatırlatıcısı sayesinde hatırladım. Ben de Erdem'e kontrole gideceğimi söyledim. Normalde oradan çıktığımda sana mesaj atıp haber verecektim ama senin mesajını görünce aklım farklı düşüncelere kaydığı için onu pek düşünemedim ve yanına geldim. Senin yanında olduğumda da kokunu solumak dışında bir şeyi düşünememem senin suçun. Özür dilemelisin." Burnumun ucuna bir öpücük bıraktı.
"Sabah normalden erken kalkmak zorunda kaldım. Tek sebep baban değildi. Yoğunluk daha o saatten başladı. Sonra da zaten o kadar yoğundum ki doktorun asistanı bile kaç kere aramış randevuya gelip gelmeyeceğimi öğrenmek için. Seni aradıktan sonra da ona haber verdim. Doktora falan gitmedim yani. Gitsem de bunu normal bir şey olarak düşünmen lazım. Rutin kontrollerimi aksatmamalıyım. Her seferinden böyle panik mi olacaksın?"
"H-hayır ben sadece yani..."
"Sen sadece sana yalan söylediğimi, sağlığımla ilgili bir problem olduğunu ve bu yüzden İngiltere'ye gittiğimi düşündün. 'Hiç mi güven veremedim sana' dedin ya. Asıl ben hiç mi güven veremedim sana?"
Sesimde sahte bir sitem tonu vardı ama gözlerindeki kırgınlığı görebiliyordum ve yapabilecek hiçbir şeyim yoktu. İnkar edemezdim. Gerçekten de öyle düşünmüştüm.
"Özür dilerim." dedim mırıldanarak. Dişlerini göstererek gülümsedi ve beni göğsüne bastırdı. Saçlarımın üstüne bir öpücük kondurdu.
"Dileme. Belli ki senin böyle düşünmene sebep olan benim. Ben özür dilerim."
"Hayır sen sebep falan..."
"Sana bu konuda bir kere yalan söylediğim için bir kere daha söyleyeceğimi düşünmen normal. Ama sadece bu seferlik tamam mı? Ben sana tüm doğrularla geldim, her şeyi anlattım. Bir daha senden bir şey gizlemeyeceğim. Senin de benim yokluğumda acı çektiğini anlıyorum artık. O yüzden senin iyiliğin için kaçıp gitmek yok. Batacaksak da birlikte batarız. Ayrı ayrı acı çekmekten daha iyidir değil mi?"
Başımı göğsünden kaldırıp tekrar gözlerimin içine baktı. Sorusunun cevabını bekliyordu.
"Biz birlikte olduğumuz sürece acı falan yok!" dedim kendimde emin bir tavırla. Tavrım onun da hoşuma gitmiş olacak ki dudağımın kenarına bir öpücük bıraktı. Sonra gülerek yüzüme baktı.
"Neyse ki mesain bitmişti. Sen bu panikle iş miş demez Şahin'den izin almadan kaçar gelirdin."
Yüzümdeki gülüş kısa bir anlığına dondu. Aziz'in dalga geçerek söylediği şey gerçekti. Hem de daha kötüsüydü. Projenin son sunum toplantısına katılmamıştım. Mühendislik ekibi oradaydı, ekibim oradaydı, Kemal Bey oradaydı. O an aklıma gelen isimle tekrar kanımın çekildiğini hissettim. Giray da oradaydı.
Arkamda bıraktığım kaosu şu ana kadar düşünmemiştim bile. Aklım sadece Aziz'deydi.
"Sevgilim?" diyen Aziz'in sesiyle kendime geldim. "Şaka yaptım. Kaçar gelirdin derken. Değiştiğini biliyorum. Böyle bir şey yapmazsın artık. Dediğime mi bozuldun?"
Dediğine bozulmamıştım. Dediğinin doğru oluşuydu beni bu hale sokan. "Hayır, hayır. Sen iş deyince işle ilgili bir şey geldi de aklıma. Yapmış mıydım diye onu düşünüyordum."
"Yapmış mısın?"
O soru dolu gözlerle bana bakarken ben ne sorduğundan bile emin değildim.
"Hı?"
"Yapmış mıyım diye düşünüyorum dedin ya?Yapmış mısın?" dedi sorusunu tekrarlayarak.
Beynimin içinde dolaşan düşünceleri görseydi şu an bu avelliğime bir anlam verebilirdi.
"Yapmamışım." diyebildim en sonunda. "Seni uğurlayayım sonra hallederim."
"Acele bir şeyse git şimdi hiç bekleme ben de birazdan içer geçeceğim zaten."
Başımı iki yana salladım ve Aziz'e daha çok sokuldum. "Yok yok. Acele bir şey değil. Hallederim ben."
Ona sarılmam hoşuna gitti. O da ellerini daha sıkı doladı vücuduma. "Sen yine de erteleme. İş hayatı liseye benzemez. Sınava girmemezlik yapmak gibi olmaz işin sonu."
"Çok biliyorsun sen." dedim beline bir çimdik atarak. Bir tepki vermedi, sadece güldü.
"Karnendeki o sıfırın not ortalamanı nasıl etkilediğini hatırlıyorsun değil mi? Ve istediğin üniversitenin puanının senin puanından sadece 0.6 daha fazla olduğunu?"
Bedenimi yavaşça geri çektim. Göz devirerek baktım Aziz'e. "Aziz ben kaç yıldır sektörde çalışıyorum farkındasın değil mi? Hangi üniversiteye gittiğimin hiçbir anlamı yok şu an benim için. Okulumu da seviyorum ayrıca. Öyle olması gerekiyormuş öyle oldu."
"Öyle olması gerekmiyordu aslında da." diye mırıldandı ağzının içinde. O zaman da lisede hocanın peşinde az dolaşıp yalvarmamıştı beni tekrar sınav yapması için ama ne dediyse de hocayı ikna edememişti. Birkaç puan yüzünden istediğim üniversiteye gidemediğim de doğruydu ama dertlendiğim bir konu değildi. Aziz benden daha çok dert edinmişti.
"30 yaşında kadınım artık Aziz. Başarılı da bir mimarım. Hangi üniversiteye gitmişim ne önemi var şu saatten sonra?"
"Bir dakika?" dedi Aziz yavaşça kaşlarını çatarken. "30 mu dedin?"
Önce ne dediğini anlamamıştım ama gözündeki hin bakış, ne demek istediğini çok iyi anlatıyordu.
"Yok yok demedim 30. 29'um ben. 30 yokum."
"Şunun şurasında ne kaldı 30'a. Nereye kadar kaçabilirsin? Bekleyeceğim. Evleneceksin benimle sonuçta." Burnunu hafifçe burnuma sürttü. Resmen benimle uğraşıyordu.
"Belli olmaz belki de çok beklemezsin." dedim gözlerimi kaçırarak.
Gözlerinin gözlerime kitlendiğini hissettim. "Beni giderayak bu düşüncelere sevk etmenin iyi bir fikir olduğuna emin misin? Dönüşüm muhteşem olur?"
"Senin dönüşlerin hep bir olaylı hep bir muhteşem zaten. Şaşırt beni." dedim son derece mırıltılı bir tonda.
İyice dibime girmişti ki Londra uçağı için çağrı yapıldığında yavaşça birbirimizden ayrıldık.
"Ne zaman döneceksin?" diye sordum buğulanmaması için çaba verdiğim gözlerimle Aziz'e bakarken.
Onun da gözleri kısıldı gülüşüyle. "Daha gitmeden ne zaman döneceğim mi soruluyor? Vay be! Aşık olmuşsun kızım sen bana."
Dudaklarımı gülmemek için büzüştürürken gözlerim hesap sorar gibi kısıldı. "Evet oldum. Aşık oldum. Var mı bir diyeceğin?"
Elini anında kalbine götürdü. Başı hafifçe geriye düşerken yüzünü buruşturdu. "Şöyle aniden söyleme bak kalbim yeni tamir oldu sayılır hor kullanma."
Onun amacı beni güldürmekti ama henüz bunun şakasını yapacak ya da bunun şakasına gülecek seviyede hissetmiyordum kendimi. İçim burkuldu. Gözlerim gömleğinin üstünden kalbini bulduğunda elim de ona eşlik etti. Yara izinin olduğunu bildiğim yeri hafifçe okşadım parmak uçlarımla. Elimi elinin içine aldı. Parmak uçlarımı öptü. "İyiyim." dedi gözümün içine bakarak. İyi olduğuna beni de inandırmaya çalışıyordu. "Sen beni sevdikçe benim kalbim günden güne daha iyi oluyor sen merak etme."
"Yalancı." dedim sahte bir nazla. "Madem sevilmekle iyileşecektin niye gittin. Ben sever iyileştirirdim seni."
Aziz'in gülüşü büyüdü. "Benimle uğraştığına göre duygusal modundan çıktın demektir. Her ne kadar şu an seninle buradan çıkıp eve gitmek istesem de kaçırmamam gereken bir uçak var. Söz veriyorum yol boyu az önce dediklerini düşüneceğim."
"Hâlâ ne zaman döneceğini söylemedin."
"Üç günlüğüne gidiyorum bir tanem ama uzayabilir. Merak etme her hareketimden haberin olacak. Bilirsin bu haber verme işini ciddiye alıyorum."
"Bilirim." dedim gülümseyerek. "İlk defa sevgiliyken ayrı kalıyoruz. Çirkef tarafımı görmeye hazır mısın?"
Önüme düşen bir tutam saçımı kulağımın arkasına attı. "Eminim o da çok güzeldir. Tıpkı şu an karşımdaki kadın gibi. Kıyafetin çok yakışmış. Attığın fotoğrafı gördüğüm an bir üç dakika falan ne yapacağımı unuttum. Sonra seni aramam gerektiği aklıma geldi. Düşün o kadar aldın aklımı başımdan. Liseyi hatırlattı bu etek bana."
Heyecanla başımı salladım. "Di mi? Ben de o yüzden giydim. Geçmişi yad etme date'i gibi bir şeyler yaparız demiştim ama sevgilimi yaban memleketlere uğurlarken gösterebiliyorum ancak."
İngiltere'ye yaptığım yorum onu güldürdü. "Olsun biz seninle geçmişi daha çok yad ederiz. Sadece geçmişi yad etmekle de kalmayız yeni anılar da yaratırız. Özellikle bu etekle yepyeni anılar yaratmak isterim."
Gözünü baştan aşağı üzerimde süzdü. Bacaklarımda biraz fazla oyalandı sanki.
"Üniversitede taekwondo yapmanın bu kadar etkili olacağını düşünmemiştim. Aldığım elbiselerin içinde de çok iyi görünüyorlardı ama o zaman sevgili değildik bacaklarını övemezdim. Şimdi övebilirim. Seni zorla kursa yazdırdığı için Mahir abiye bir teşekkür borcum var galiba. Gördüğümüzde hatırlat bana."
Dediği cümleyle şaşkınlıktan ağzım açık kalmıştı. Hayır, bacaklarımın güzelliğini bu şekilde dile getirdiği için değildi bu. Üniversite'de taekwondo'ya gittiğimi ve bunu Mahir abimin zoruyla yaptığımı bilmesiydi.
"Sen.. Sen onu ner..."
"Ben gideyim artık sevgilim. Geç kalıp da kovulursam nasıl evleniriz sonra? Baban zaten olay çıkaracak bir de işsiz adama kız vermez biliyorsun. Her şeyi senin için yapıyorum. Seni seviyorum." Dudaklarımın üstüne konan sert dudaklarla neye uğradığımı şaşırdım. Sadece dudaklarımızın buluştuğu bir öpücüktü ama 'seni seviyorum' cümlesini dudaklarımda hissedebiliyordum. Karşılık vermeme gerek bile kalmamıştı. İki kişilik kocaman bir öpücüktü. Geri çekildi ve be gülümseyerek yüzüme baktı. "Senden de duymam gerekiyor." dediğinde neyden bahsettiğini bile anlamamıştım. Sersemlemiş halim onun hoşuna gitmiş olacak ki kıkırdadı ve beklentiyle yüzüme bakmaya devam etti.
"Ha! Ben de seni seviyorum." dedim duygudan yoksun bir tonla. Kafam hâlâ beklemediğim öpücüğündeydi.
"Allah razı olsun." dedi gülerek. Benimle dalga geçmeye başladığında ancak kendime geldim. Omzuna küçük bir şamar atarak uyarımı yaptım.
"Biz öpücük atalım sevgilimiz dayak. Hak mı bu? Değil. Adalet mi? Hiç değil."
"Hmm bakıyorum da çok bilgi sahibisiniz hak hukuk adalet konusunda." Konuşurken bir yandan da gömleğinin yakasıyla oynuyordum.
"Tabi, ne sandınız?" dedi gururlu bir tavırla.
Hiçbir şey demeden dudaklarımı hafifçe bastırdım onun dudaklarına. Onun öpüşünün aksine benimki kelebek dokunuşu gibiydi."
"Bu da hiç adil olmadı. Biz hammurabi kanunlarını savunuyoruz. Dişe diş kana kan."
Bana iyice yanaşmışken gözüm duvardaki saate takıldı.
"Uçağın kaçıyor hammurabi. Gidip para kazanman lazım. Yoksa babam beni sana vermez" dedim onu kendimden uzaklaştırarak.
Zor da olsa benden ayrılıp ikinci güvenliğe doğru ilerledi. Her adımında dönüp arkasına bakmayı da ihmal etmiyordu. Ben de her dönüşünde el sallıyor ve öpücük atıyordum. Aziz gözden kaybolduğunda ben de havalimanının orta yerinde hayatın gerçekleriyle kalakalmıştım.
Çok önemli bir toplantıdan acil işim var diyerek çıkmıştım. Aziz bana yalan söylüyor diye peşinden gelmiştim ama o iş de öyle değildi. Üstüne üstlük 5 yılın ardından Giray karşıma çıkma cüreti göstermişti. Hem de müşterimin yeğeni olarak! Dayısı olduğunu bile bilmiyordum! Yoksa bahsetmiş miydi? Laf arasında 'görüşmediğim dayım' falan dese hatırlardım değil mi? Emin olamadım.
Havaalanının ortasında durmam gerekenden uzun durduğumu fark edince kendimi toparladım ve arabaya ilerledim.
Arabaya bindiğimde hemen telefonuma baktım. Emre birkaç kez aramış birkaç da mesaj atmıştı.
Emre Y: Şahin acil durumun ne olduğunu sordu. Eğer gerçekten acil durum değilse farklı yalanlar söyleyip patlamayalım diye direkt bilmiyorum ama çok acil ve önemli görünüyordu dedim.
Emre Y:İnşallah biri falan ölmüştür'
Emre Y:Tövbe estağfurullah bana neyin duasını ettiriyorsun.
Emre Y:Şahin çok gergin
Emre Y:Sıkıntısız atlattık sorun yok
Emre Y:Kemal Bey anlayışla karşıladı
Emre Y:Şahin hâlâ gergin
Emre Y:Şahin dedi diye aradım seni bi milyon kere
Emre Y:Misafirler çıktı
Emre Y:Bu sik kafalı Giray yanıma gelip Birce'ye selamımi ilet lütfen dedi
Emre Y:Aleyküm selam
Emre Y:Senin selamına kaldı sanki bu kız
Emre Y:Bence bu gevşek onu gördüğün için gittiğini zannediyor
Emre Y:Of neyse müsait olunca dön bana
Emre Y:Ya da bana dönme direkt Şahin'e dön
Emre Y:Az önce çıktı ofisten hâlâ gergindi
Son mesajın ardından telefonumda doğrudan Şahin'in numarasını buldum. Ne söyleyeceğimi de bilmiyordum ama hiçbir şey söylemesem de olmazdı.
Neyse ki telefon çaldı ama açılmadı. Görünce beni geri arayacağını düşünerek telefonu bıraktım ve Şahin'e nasıl bir yalan söyleyebileceğimi düşünmeye başladım. O sırada bir mesaj geldi. Şahindendi.
Şahin Bey (Patron):Şu an aramana cevap veremiyorum. Emre acil bir işin çıktığını söyledi. Eğer iyiysen yarın sabah seni odamda bekliyorum. Konuşalım.
Okuduğum mesajla tenimin bile ürperdiğini hissettim. Çok soğuk bir mesajdı. İlk zamanlar Şahin'in bana olduğu kadar mesafeli bir mesajdı. Bu duruma çok takılmamaya çalışarak iyi durumda olduğumu ve yarın ofiste olacağımı yazdım.
Arabayı çalıştıracakken bir mesaj daha geldi. Bu sefer Aziz'dendi.
'Uçaktayım.'
yazıp camdan dışarının fotoğrafını çekmişti. Peşine bir fotoğraf daha geldi. Bu seferde koltukta kendisi çekmişti. Gülümserken bir yandan da göz kırpıyordu.
A.Ç.L:Tek gönderimlik atmadım. Özleyince açar açar bakarsın.
A.Ç.L:Eve gittiğinde bana yaz. Uçağın internetini kullanıyor olacağım. Mesajını görürüm.
İlk mesajına cevap verdim.
'İyi yolculuklarrr. Çabuk dön.'
Sonra ikincisine.
'Özleyince açıp bakacağım fotoğrafının olmamasını düşünmen çok komikmiş'
Sonra da üçüncüsüne.
'Sanki eve gidemesem bir şey yapabilecekmiş gibi😒'
'Yapamazsın çünkü uzaktasın.'
'Şimdiiii uzaklardasııın.'
Bir süre mesaj gelmeyince telefonu kapatıp arabayı çalıştırdım. Yaptığım mallıktan kızlara bahsetmem gerekiyordu o yüzden acil buluşmamız gerektiğini söyledim ve Meryem'in evinde buluşmaya karar verdik.
Yolda Aziz'in mesaj attığını gördüm ama dikkatimin dağılmaması için yola odaklandım. Meryem'in evinin önüne arabayı park edip yukarı çıktım.
İkisini mutfakta bana kurabiye malzemeleri hazırlarken buldum. 'Bir kurabiye yap da yiyelim' dediler sırıtarak. Onları aradığımda olayın bir yanlış anlaşılma olduğunu Aziz'in iş için İngiltere'ye gittiğini söylemiştim.
"Sen şimdiden özlemeye başlamışsındır. Yap kurabiyeyi de solu kokusunu sevgilinin." dedi Leyla kahkahalarla. Oğlu da ona ayak uyduruyordu.
"Şanslısın kız bir noktada. 'Ay bir kokusunu duyayım' diyorsun iki hamur çırpıyorsun evinin dört bir köşesinde."
Meryem de Leyla'ya katılmıştı.
"Senin belli ki hamur çırpmana gerek yok aşkım bir okyanus ferahlığı kokusu çarptı burnuma. Hayırdır? Bilmediğimiz bir şey mi var?" Benim üzerime oynanırsa ben de acımaz oynardım.
Meryem panikle ona sorgulayan bakışlarla bakan Leyla'ya ve bana baktı.
"Ne olacak be bilmediğiniz Allah Allah? Mum aldım! Kokulu mum! O kokuyor?" Meryem'i dinlemeden dış kapının yanındaki lavaboda ellerimi yıkadım.
"Hmm" dedim sallana sallana geri mutfağa gelirken. "Seçtiğin koku da pek bir anlamlı olmuş. Hayır yani çok özlediysen senin hamur çırparken yorulmana falan gerek yok. Bir alo de. Kokusunu da alır gelir."
Meryem mutfak havlusunu kafama atana kadar çok eğleniyordum.
"Ya Leyla sen de bir şey demiyorsun! Hani biz bu deliyle dalga geçecektik. Geldi bana sardı yine bu!"
Leyla, umursamaz bir tavırla Akgün'e meyve yediriyordu. "Valla ikinizin de dramasıyla gönül rahatlığıyla dalga geçtiğim sürece geri kalan şeyler beni ilgilendirmiyor. Yiyin birbirinizi. Yesinler mi annem teyzeler birbirini? Ham ham ham yapsınlar mı?"
Akgün'ün gülüşleri birbirimizle dalga geçmemize bir mola verdirmişti.
Ben kurabiyeleri yaparken havaalanında yaşananları anlattım kızlara. Sonra hep birlikte şekil verme aşamasına geçtik. Akgün de bize yardım ediyordu.
"Ama size söylemediğim bir şey var." dedim tatlı kısımları anlatmayı bitirince. İkisinin de elleri durdu, başlarını bana çevirdi. Akgün bile hamurla oynamayı bırakmış bana bakıyordu.
"Ben Erdem'in mesajını aldığımda iş yerindeydim ve önemli bir toplantıya girmek üzereydik."
"Hayır!" dedi Leyla elindeki hamuru suratıma doğru tutarak. "Yapmadım de!"
Başımı eğmekten başka bir şey yapamadım.
"Gördün mü Leyloş? Bir de Aziz haklı değil diyordun. Tamam bırakıp gitmesini hiçbirimiz hoş karşılamıyoruz ama Birce'nin onu haklı çıkaracağını hepimiz söyledik."
Meryem'in dediğiyle kaşlarım çatıldı. "Siz.. ne zaman ne söylediniz? Sizin haberiniz var mıydı? Ben size söylemedim ki Aziz'in gidiş nedenini?"
Leyla yandan yandan Meryem'e baktı 'bir ağzını tutamadın' bakışıyla. "Balım şimdi sen Aziz'e onu sevdiğini söyleyince bize, biz de dedik o zaman Aziz'in de her şeyi söylemesi yakındır. Birazcık Erdem ve Sarp'ı zorlamış olabiliriz. Ama yeminle senden önce öğrenmedik yani. Biz daha önce de sormuştuk ama söylememişlerdi. Hatta Meryem Sarp'a 'söylersen date'e çıkarız' dedi ama Sarp içi gitse de yine de söylemedi. Sen zaten öğreneceksin diye söylediler bize de. Ki zaten siz Meryem'le tahmin etmişsiniz. Çok büyük şok olmamıştır senin için. Değil mi?"
Leyla'nın kendilerini savunma çabalarını elimdeki hamuru eze eze dinledim. Şu an sıkıntıım gerçeği öğrenmeleri değildi. Leyla hariç hepsinin bir noktada Aziz'e hak vermesiydi.
"Aziz haklı diyorsunuz yani öyle mi?" dedim cevabını bildiğim bir soruyu sorarak.
"Birce tabi ki hayır öyle bir şey değil. 10 yılın hesabını kimse bununla veremez ama yaptığın şeyin sen de farkındasın. Yoksa utana sıkıla anlatmazdın. O toplantıya girmemen sana nelere mal olacak? İyi bir yalanla belki hiçbir şeye. Peki ya sonra? Hastane düşüncesine alışabileceğini düşünüyor musun? O anlarda Aziz'in yanında destek olabileceğini, bir işin olduğunda ise önceliğini belirleyip ona göre davranabileceğini düşünüyor musun? Biz kötü bir şey söylemiyoruz. Sen daha önce psikoloğa gittin bunu biliyoruz. Farklı nedenlerin vardı. Ama ne zaman seansta sıra bu konuya gelse o seans senin son seansın oldu."
Meryem birkaç saniye durup hiçbir şey demeyişimi izledi. "Ya sen benim yanımda kimse yok diye İtalya'daki 3 günlük eğitimine gitmeyip grip olan bana baktın ya. Bak grip diyorum grip. Yaptığına vefasızmış gibi davranmak istemiyorum ama böyle bir vefaya istemiyoruz. Biz senin mutluluğunu istiyoruz. Yıllardır diyoruz sana kendini öncele diye. Her konuda yapabiliyorsun bunu da konu hastalık olduğunda içinden bambaşka biri çıkıyor."
Hâlâ sessiz bir şekilde Meryem'i dinliyordum ama bir yandan da kurabiye hamurlarına şekil vermeye devam ediyordum.
"Aziz'e kimse helal olsun iyi yapmış demiyor zaten. Başka bir çözüm bulunamaz mıydı? Belki evet. Ama Aziz'in bulduğu çözümü de yargılayamıyoruz. En büyük nedeni sen verdin bize, daha şimdi."
Hamurlar bitince tepsiyi elime aldım ve ısıttığımız fırına doğru ilerledim. "Bir şey demedim zaten." dedim hafifçe gülümseyerek. "Aziz'i haklı bulmakta haklı olabilirsiniz"
Tam Leyla söze girecekti ki aniden önümü onlara döndüm. "Ha bu arada tahmin edin kimle karşılaştım? Giray? Haha çok iyi değil mi? Sanki geçmişte her ay biriyle sevgili olmuşum gibi dört bir taraftan exlerim fırlıyor. Ben sadece bir ev yaptığımı düşünüyordum ama daha inşaata başlamadan Kısmetse Olur evine dönüştü."
İkisi de şokla bana bakıyordu. "Evini yaptığımız adamın yeğeniymiş. Hem de bizim şirketi dayısına o önermiş. Çok onore oldum gerçekten." Sahte gülüşüm onların şaşıp kalmış suratına hiçbir etki edemedi. "Neyse siz bu bilgiyi bir hazmedin ben de o sırada Aziz'in mesajlarına bakayım. Lafa tuttunuz sevgilimi unuttum. Ağlar şimdi ilk dakikadan unuttun beni diye."
Son cümlemi de söyleyip mutfaktan çıktım önce ellerimi yıkadım sonra telefonumu alıp oturma odasına geçtim. Aziz'in mesajları artmıştı.
'İyi yolculuklar çabuk dön' mesajıma cevap vermişti ilk.
A.Ç.L:Pilotla konuşmaya gidiyorum. Uçuşu iptal etmeye ikna edebilirim bence.
Sonra diğer mesajıma cevap vermişti.
A.Ç.L:Demek özleyip özleyip baktığın fotoğraflarım var? Bu bilgi beni neden bu kadar mutlu etti?
Ve son olarak da üçüncü mesajıma
A.Ç.L:Sen bir şey yapamayacağımı düşünmeye devam edebilirsin tabi.
İddialı mesajları hoşuma gitmişti. Onlara sırıtırken mesajların devamını okudum.
A.Ç.L:Biz kalkışa geçtik.
A.Ç.L:Yaz bana unutma!
A.Ç.L:Neden yazmıyorsun?
A.Ç.L:Hâlâ varamamış olamazsın.
A.Ç.L:Evinin yolunda o kadar trafik yok görebiliyorum şu an
A.Ç.L:Güzelim ben İngiltere'ye varacağım neredeyse sen eve gidemedin mi?
A.Ç.L:Gerçekten mi Birce?
A.Ç.L:Kız dedikodusuna kapılıp beni unuttun mu hemen?
A.Ç.L:Meryem'e geldim demek çok da zor olmasa gerek ha sevgilim?
A.Ç.L:İndik.
A.Ç.L:Arabayla şirkete geçiyorum.
A.Ç.L:Yorgun yorgun araba kullanmıyorum merak etme şirket şoför gönderiyor.
A.Ç.L:Tek cümlede hem senin endişeni giderdim hem de ayağına şoför gönderilen adam olduğumu gösterdim. Nasıl ama?
A.Ç.L:Of Birce neyin dedikodusunu yapıyorsunuz bu kadar!
A.Ç.L:İnanılmaz! Gerçekten ilk dakikadan unuttun beni.
A.Ç.L:Seninle uzun mesafe ilişkisi yürümezmiş bunu öğrenmiş olduk.
A.Ç.L:Şaka!
A.Ç.L:Seninle her türkü romantik ilişki yürür sevgilim benim.
A.Ç.L:Benim sevgilim.
A.Ç.L:Sadece benim.
A.Ç.L:Unuttuysan hatırla.
A.Ç.L:Unutmuş gibisin...
A.Ç.L:Öyle olsun. Ben de gidip biraz insanların onurunu kurtarayım bari.
Mesajlarına kıkır gülmekten kendimi alamamıştım. Birkaç kere de baştan okumuştum.
'Unutmadım, baya net hatırlıyorum. Sen merak etme. Asıl sen bizim daha 2 günlük sevgili olduğumuzu unutarak yurt dışına iş peşine koşan adamsın. Bence sen hatırla.'
'Hem sen Meryem'de olduğumu nasıl öğrendin?'
Mesajlarımı anında görmüştü.
A.Ç.L: Çok şükür kavuşturana bir tanem.
Nihayet beni hatırlaman beni çok onore etti.
İyi ki varsın.
Allah razı olsun.
En sonda ise son mesajımı alıntıladı.
A.Ç.L: Bağlantılarımızı paylaşamıyoruz kusura bakmayın.
'Kusura baktık!' yazdım. Trip ünlemimi de sonuna yerleştirdim.
'İşin çok var mı? Bu gece yoğun mu olacaksın?'
A.Ç.L:Çok büyük ihtimalle. Sevgilinin kıçını kurtarması gereken bir velet var burda. Ve tabi milyon dolarlar falan filan. O kısım çok önemli değil.
'Mütevazi sevgilim benim'
'Yatmadan önce beni ara tamam mı?'
A.Ç.L:Geç olur sen yatmış olursun muhtemelen. 3 saat fark var.
'Önce mesaj at o zaman uyumuyorsam ben seni ararım.'
A.Ç.L:Gerek yok sevgilim. Sen dinlenmene bak.
'Sevgilinin sözünün üstüne söz mü söyledin sen? Töremize göre idam vaktin geldi ha!'
A.Ç.L:Bir tanem sizin köken bir noktada en fazla Karadeniz değil mi? Ne töresi?
'Karadeniz töresi! Bir bak bakayım bir tane karısının sözünün üstüne söz söyleyebilen Karadeniz erkeği var mı?'
'Çok bakma bulamazsın.'
'Yok çünkü.'
'Şimdi uslu bir çocuk ol ve ne diyorsam onu dinle.'
A.Ç.L:Yalnız karısı dedin fark etmedim sanma.
Havaalanında da zaten otuz motuz bir şeyler dedin.
Bizim oralarda da ümit verip yarı yolda bırakmanın cezası büyüktür.
'Hmm Ankara pavyonlarındaki erkekler hoşlandıkları eskort, seni kurtarayım burdan yalanına inanmayınca mı söylemişler bunu?'
A.Ç.L:Ankara diyince aklına pavyon ve eskort mı geliyor?
Ne kadar da terbiyesiz bir zihin!
Hoşuma gider.
Son attığı mesajla kahkaha atmam bir oldu. Kızlar da o sırada odaya girdiler. Daha toparlanmış görünüyorlardı.
'Hmm daha çok hoşuna gitmesini istiyorsan bu gece yatmadan önce beni ararsın.'
'Görüntülü'
Mesajım bir sür okundu olarak kaldı. Aziz bir süre cevap veremedi. Sonra yazdı yazdı sildi.
A.Ç.L:Şu an aklından geçen şey aklımdan geçen şey değil di mi?
yazabildi en sonunda.
'Bilmem aklını okuyamıyorum. Gece ararsan aynı şeyi düşünüp düşünmediğimizi anlarız.'
Mesajı gönderir göndermez Aziz'den 'Arayacağım' mesajı geldi. Bu mesaja kıkırdarken peşine eğer şimdi işe dönmezse bir insanın tutuklanmasından mesul olacağımı söyleyen bir mesaj daha attı. Onu daha fazla zorlamadan konuşmayı bitirdik.
Telefonu elimden bırakıp kızlara döndüm. "Senin keyfin neden bu kadar yerinde?" dedi Leyla.
"O ne demek ya? Ağlayayım mı?" dedim dalga geçer gibi.
"Hayır da Giray geldi diyorsun. Ve herhangi bir yüksek tepki vermiyorsun? Endişelenmeli miyiz?"
Gülerek Meryem'i rahatlattım. "Daha önce terapiye gittiğimi az önce söylemedin mi?Kürşat sorununu da Giray sorununu da hallettim ben. Onların bir sorun haline gelmesinin en büyük sebebi Aziz'di zaten. Artık onu da hallettim." Gülüşümün yerini kabullenmişlik aldı. "Siz haklı olabilirsiniz. Ben de kendimin farkındayım. Farkında olduğuma göre değişim de yakındır değil mi Leyloş? Öyle diyor genelde terapistler."
Leyla tebessümle başını salladı. "Gördüğünde ne hissettin peki? Sonuçta Kürşat'la olan gibi değildi. Çok kötü bir ayrılıktı. Aldatılmak herkesin kolay atlatabileceği bir şey değil. O zaman Giray senin karşına sürekli çıkmayarak sana bir iyilik yaptı ama şimdi ne hissediyorsun?"
Bir süre düşüncelerimi ve hislerimi tarttım. Ne hissettiğimi bulmak bile zor olmuştu benim için. O kadar bir şey hissetmiyordum ki düşüncelerimi arayıp bulmam gerekiyordu.
"Yani önce şaşırdım doğal olarak birdenbire karşımda görünce. Sonra sinirlendim de, yalan olmasın, ama kurduğu oyuna sinirlendim. Dayısını bizimle iş yapması için ikna etmiş olmasına ve hâlâ karşıma bu şekilde numaralarla çıkacak yüzü bulmasına sinirlendim. Sinirim çok hakim kalamadı ama. Erdem'den gelen mesajı görünce bambaşka şeyler düşündüğüm için ona zaman kalmadı. Ama şimdi bakınca.. Hiçbir şey hissetmiyorum galiba. Laf sokmak bile istemiyorum. Gerçi o belli olmaz görünce fikrim değişebilir."
İkisi de dikkatle beni dinliyordu. Leyla tekrar söze girdi. "Böyle hissetmen çok güzel. Açıkçası Giray'ın karşına çıkışının etkisi daha büyük olabilir diye korkmuştum. O zamanki terapi sürecin kolay değildi."
Hafifçe tebessüm ettim. "O zamanki gittiğim psikolog bana ne demişti biliyor musunuz? Sinirimi bozduğu için size hiç söylememiştim ama şimdi haklı olduğunu görebiliyorum." İkisi de merakla yüzüme bakıyordu. "Siz her bitişte yarım kalmış bir şeylerin yasını tutuyor olabilir misiniz Birce Hanım demişti. Bilirsiniz bir de soru olarak sorarlar bunu ki biz kendimiz çözmüş hissedelim."
"Sırrımızı ifşalama." dedi Leyla gülerek. Meryem ve ben de güldük. Kısa bir anlığına biraz durgunlaştım.
"Ben her bitişte Aziz'in yasını tuttum. Belki de Kürşat'la tekrar tekrar bir araya gelmemin nedeni sadece yalnız kalmak istememem değildi. Belki de Aziz'in yasını tutuyor olmak mutsuz hissettiriyordu beni. Giray'la durumumuzda aldatılmış bir kadın olmanın yarattığı öfke ve acı fazlaydı evet ama ben Giray ayaklarıma kapandığında aldatılmış bir kadın olduğum için ağlamıyordum. Yaşanmamış şeylerin beni yaşamak zorunda bıraktırdıklarına ağlıyordum."
Londra
Gece saatler ilerlemişti ama Aziz'in önündeki kâğıtlarla işi bitmemişti. Elindeki kalemi kâğıtların üstüne attı. Ellerini saçlarının arasından geçirdi ve dışarı derin bir nefes verdi.
"Ahh he's so f*cked up"
Uzunca toplantı masasındaki herkesin gözü Aziz'e döndü. Bu cümleyi türkçe söylediğini düşünmüştü Aziz ama kaç saattir İngilizceye maruz kaldığı için fark etmeden tekrar İngilizce kanalına geçiş yapmıştı.
"But we can figure this out right? Okay, let's take a break."
Söylediği cümleyi toparlayım ekibe kısa bir mola vermesini söyledi. Ekip mola için odadan ayrılırken Aziz de yorgunlukla sandalyesine yaslandı. Eliyle başını ovalamaya başladı. Önündeki kâğıtlara baktı bir süre sonra siniri bozulmuş bir şekilde gülmeye başladı. "Milletin piçi suç işliyor ben onu kurtarmak için sevgilimden ayrı düşüyorum bu nasıl adalet?!"
Odanın kapısının tıklanmasıyla oturuşunu düzeltti Aziz. Kapı arasından gördüğü şirketin büyük ortaklarından biriydi.
"Everything allright Aziz?" diyerek içeri girdi. Bu adamın bu saatte burada olması gerçekten işlerin ne kadar ciddi olduğunu gösteriyordu.
"Not really." dedi Aziz de gülerek. "But we can get over this."
"No doubt about that. I trust you more than myself. That's why i didn't want you to go to Turkiye."
Bu doğruydu. Henry ısrarla Aziz'in Türkiye'ye gitmesini istememişti. Günün sonunda ise Aziz'in 'ya Türkiye'de çalışırım ya da ayrılırım' blöfünü yemek zorunda kalmıştı. Pek de blöf sayılmazdı aslında, bunu gerçekten yapardı ama buna izin verilmeyeceğini biliyordu.
Henry konuşmanın devamında Aziz'in sadece dava öncesi değil davada da sanık avukatı olmasını istediğini söyledi. Bu Aziz için asla olmayacak bir şeydi normal şartlar altında ama dava haftaya pazartesi günü görülecekti. Çok da uzak bir tarih değildi ama planladığından daha uzun bir süreydi. Kafasında bazı hesaplamalar yaparken Henry dava sonrası onu bir süre rahat bırakabileceklerini söylediğinde zihninde başka ampuller yandı. Bu olumsuz gibi görünen durumu çok olumlu bir şeye dönüştürebilirdi.
"After the case, I would like a 1-week vacation for two, with all expenses covered by you."
(Davadan sonra, 1 hafta boyunca, tüm masrafların bizzat sen tarafından karşılanacağı iki kişilik bir tatil istiyorum.) dedi hiç çekinmeden. "I will send you the invoices later. Sorry, there is a small price to pay for keeping my girlfriend away from me for a week."
(Ben faturaları daha sonra sana iletirim. Kusura bakma, sevgilimi benden 1 hafta uzak tutmanın ufak bir bedeli var.)
Henry şakayla karışık 'kız arkadaş' için bu kadar masraf yapılmasını doğru bulmadığından bahsettiğinde Aziz'in dudakları yavaşça yukarı kıvrıldı.
"Not just a 'girlfriend'. My future wife."
(Sadece bir 'kız arkadaş' değil. Müstakbel karım.)
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 131.89k Okunma |
10.07k Oy |
0 Takip |
60 Bölümlü Kitap |