
Selamlar, selamlarr 🩷
Yılın ilk bölümü geldii
Tatlı bir bölüm olduğunu düşünüyorumm yorumlarla kendinizi belli ederseniz sizi severim ve de öperim 💋
İyi okumalarr🩷
Yüzük kutusunu elimden bırakamıyordum. Gerçekliğini sorguladığım birkaç saniyenin ardından yüzüğe dokunduğumda hayal görmediğime emin olmuştum.
Çok, çok güzeldi. Çok parlaktı.. Çok.. Büyüktü? Gerçekten büyüktü. Fazla büyüktü. Abartılı gibiydi. Pek benim tarzım değildi ama herkesin bayılacağı bir yüzüktü. Parmağımda nasıl dururdu ki?
Elimi kutunun yanına doğru uzattım. Yüzük parmağımdaymış gibi düşündüğümde çok da abartılı değildi aslında.
Ne olduğunu o an fark ettim. Yüzüğün kutusunu kapattım aniden. Önümdeki dolabın aynasından kendimle göz göze geldim.
Aziz bana evlenme mi teklif edecekti? Burada mı? Bu kadar çabuk mu? Yani aslında çabuk sayılır mıydı ki? 14 yaşında tanışmıştık sonuçta. Ama 19 olduğumuzda da birbirimizin hayatından çıkmıştık. 10 yıldır ayrıydık. 2 ay olmuştu daha Aziz tekrar hayatıma gireli. Birbirimizi ne kadar tanıyorduk ki? Hayır, hayır bu doğru bir soru değildi. Birbirimizi gayet de tanıyorduk. Beni hâlâ en iyi tanıyan insan Aziz'di. Buna emindim. Ben de onu tanıyordum. Onunla mutluydum da. Birlikte geçirdiğimiz her saniye ömrümün son 10 yılından daha değerliydi.
Ama yine de.. Yine de bir şeyler fazla mı hızlıydı?
Gerçi Aziz zaten İstanbul'a benimle evlenmeye gelmişti. Bana verdiği süre 12 aydı. Aynada kendimle göz göze geldiğimde gülmemi engelleyemedim. Salak çocuk.. Gerçekten de anlaşmayla çıkmıştı karşıma. Daha doğrusu önce anlaşmayı gönderip sonra karşıma çıkmıştı.
İşte, tanıyordu beni. Yıllar sonra karşıma böyle çıktığında sinirleneceğimi biliyordu. Nefret aşka en yakın duyguydu. Koşup boynuna atlamayacağımı bildiği için sinirden boynunu sıkmamı tercih etmişti.
Ama yine de?..
Merdivenden gelen ayak sesleriyle elim kolum birbirine dolaşmıştı. Aziz duştan çıkmıştı. Kesinlikle de yanıma gelecekti. Kutuyu kazağın içine sakladım ve kazağı katlayıp yerine koydum. Çekmeceyi kapatmadan önce kazağın ilk hali gibi durduğuna emin oldum ve çekmeceyi kapattım.
Hızla ayağa kalktığımda Aziz'in ayak seslerinin uzaklaştığını duydum. Yanıma gelmemişti. Neden gelmemişti? Az önce yaşanan şey yüzünden darılmış mıydı? Ama ben sadece onun iyi durumda olduğundan emin olmak istemiştim. Nefes alması gerekiyordu. Ben sadece onu düşünüyordum.
Bir süre daha Aziz'in sesini dinlemeye çalıştım ama mutfaktan gelen tıkırtılarla buraya gelmeyeceğini ve yemek yapmaya başladığını anlamıştım. Belki de benim banyoda olduğumu düşündüğü için yanıma gelmemişti. Kırıldığından değildi belki de. Hem muhtemelen ben şu an Aziz'in yanına gitsem hiçbir şey olmamış gibi davranacaktı. Hep yaptığı gibi bunun da üstünü kapatacaktı.
Derin bir nefes verdim. Ayırdığım kıyafetleri alıp banyoya geçtim. Gerçekten de Aziz'in dediği gibi ihtiyacım olacak her şey vardı. İhtiyacım olmayan, hayatımda hiç kullanmadığım şeyler de vardı.
Büyükçe bir banyonun bir tarafında küvet bir tarafında duşakabin vardı. Kıyafetlerimi çıkarıp duşa girdiğimde sıcak suyun altında erimemek için kendimi zor tuttum. Gerçekten de yorulmuştum. Bir süre sadece sıcak suyun tadını çıkardım. Sonra da raflardaki ürünleri incelemeye başladım.
Şampuan, saç kremi, duş jeli, sabun, yüz temizleme yağı, yüz temizleme jeli, banyo topları, kokular, ne için olduğunu anlayamadığım asitler...
Bazı ürünlerin hiç açılmadığına emindim. Diğerleri de o kadar doluydu ki kullanılmadığını düşünüyordum. Aziz bunları benim için almıştı. Odadaki dolabı da benim için boşaltmıştı. Bana hayatında yer açıyordu.
Düşünecek çok şeyim vardı ve o düşüncelerin içinde kayboldum. Ne kadar vakit geçtiğini bilmiyordum ama çok iyi gelen sıcak bir duşun ardından sonunda Aziz'i özlediğim için duştan çıkmaya karar verdim. Bornozumla kurulanıp günün kalanını evde geçireceğimiz için geniş mini şortumu ve yine geniş ve rahat bir tişörtü üstüme geçirmiştim. Havluyla saçlarımı kurularken bir an için fazla rahat hissettiğimin farkına vardım. Gözlerimi aynadan vücuduma çevirdiğimde sütyen takmadığımı gördüm.
Duştan sonra sütyen takma gibi bir alışkanlığım yoktu ama şimdi.. yani burada... Aziz'le birlikteyken... Takmalı mıydım?
Az önce beni sütyenle görmüştü. Şimdi de sütyensiz ama tişörtle görse? Olur muydu? Olmaz mıydı?
Aynadan şu an için uslu uslu duran göğüslerime bakarak bir seçim yapmaya çalışıyordum. O sırada kapının tıklatılmasıyla olduğum yerde sıçradım.
"Birce? İyi misin?" diyen Aziz'in sesiyle ne yapacağımı bilemeden sağa sola bakındım önce. Sanki çözüm buralarda bir yerlerdeydi de onu bulmam gerekiyordu.
Aziz'in tekrar kapıyı tıklatmasıyla çözümün bende olduğunu fark etmiştim. "İ-iyiyim" dedim sakinleştiridiğim sesimle.
"Giyindin mi?" diye sormasıysa yine pek yardımcı olmamıştı.
Gözlerimi tekrar aynaya çevirdim. Evet, teknik olarak gayet de giyinmiştim. Bir problem yoktu. Hem muhtemelen Aziz de beni yemeğe çağırmak için gelmişti. Az önce yaşanılan konunun üstünü kapatacağına emindim. Yemeğin hazır olduğunu söyleyecekti ben de saçlarımı kurutup geleceğim diyecektim. O odadan çıktıktan sonra sütyen meselesine karar verebilirdim.
"Giyindim, birazdan çıkıyorum." dedim kendimden emin bir sesle.
"Müsaitsen gelebilir miyim?" demesiyle olduğum yerde kalakaldım. Neden gelmek istiyordu ki? Ben zaten çıkacaktım!
"N-neden?" dedim içime kaçmış sesimi bulmaya çalışarak.
3 saniyelik bir sessizliğin ardından "Yer bezleri banyoda. Yere bir şeyler döküldü de onu silmem lazım." dediğinde gözüm etrafta yer bezine benzer bir şeyler aradı. Bulup kapı arasından Aziz'e atıp kaçabilirdim. Ayaklarım dolaplara doğru hareket ettiğinde kapının arkasından bir ses daha yükseldi. "Muhtemelen bulamazsın. Müsaitim dedin, ben girip alayım."
Doğru, demiştim öyle bir şey. Aynadan yine ne yapacağını bilemeyen kendimle göz göze geldim. Beni cesaretlendirebilecek tek kişi yine bendim.
Hayır yani ben az önce durdurmasam Aziz göğüslerimi çıplak görecekti zaten. Bu şu anki durumumuzdan çok daha büyük bir şeydi.
"Aziz'in altında kıvranırken bunları düşünmüyordun tabi Birce Işık!"
Aynaya karşı kendime fısıldayarak verdiğim ültimatom sonucu Aziz'e seslendim.
"Tamam müsaitim. Kapı açık gelebilirsin."
Anında saçlarımdaki havluyu çözdüm ve saçlarımı kurulama işlemiyle çok meşgulmüşüm gibi bir havanın içerisine girdim. Şu an dünya üzerindeki en önemli iş saçlarımı kurutmaktı.
Aziz, gelebilirsin dememin ardından birkaç saniye daha bekleyip kapıyı açtı. Ona bakmadan aynadan kendime bakıp işime devam ediyordum ama şu an bakışlarının üstümde olduğuna emindim.
Adımları bana yaklaştığında gerildiysem de bunu belli etmemek için büyük bir çaba veriyordum. Yanıma kadar geldi. Sonra aniden eğildi ve lavabonun altındaki dolabı açtı. Bezlerin yeri gayet de bulunabilirdi.
Bezi alıp, dolabı kapatıp ayağa kalktı. Havluyla fazla meşgul olan bana baktı bir süre. Sonunda dayanamayıp gözlerimi ona çevirdim.
"Böyle iyi kurumaz." deyip başka bir dolaptan da kurutma makinesini çıkardı. Teşekkür edip makineyi elinden alacaktım ki buna izin vermeyip hafifçe kendine doğru çekti. "Ben yapabilir miyim?" diye sorduğunda bunu gerçekten ne kadar istediği gözlerinden belli oluyordu. Belki de bunu yapabilmek için bez bahanesini uydurmuştu.
Başımı hafifçe evet anlamında salladım. Memnun bir şekilde gülümsedi ve kurutma makinesini fişe takıp arkama geçti. Aynadan birbirimizle bakıştığımızda gözünü ilk kaçıran olmamak için büyük bir çaba sarfettim. Neyse ki Aziz elindeki makineyi çalıştırdı da saçlarımla ilgilenmeye başladığında gözlerimiz birbirinden ayrıldı.

Ben aynadan Aziz'i izlemeye devam ederken o da tüm ciddiyetini saçlarıma vermiş durumdaydı. Bi işle ilgilenirken hafifçe çatılan kaşlarına ve o surat ifadesine bayılıyordum.
Biraz fazla bayılmış olacağım ki Aziz ona baktığımı fark ederek aynadan tekrar bakışlarını bana çevirince, yakalanmıştım.
Saçlarımı kurutmaya gözlerime bakarak devam etti. Yavaşça saçlarımı sağ omzumdan aşağı sarkıttı ve ensemi açıkta bıraktı. Kurutma makinesini yere indirdi. Başını enseme doğru yaklaştırdığında bundan bir kaçışımın olmadığını anlamıştım. Hoş kaçmak istediğim de söylenemezdi.
Ensemde hissettiğin dudaklarla gözlerimi kapatıp anın tadını çıkardım. Devam etmesini çok fazla istememe rağmen Aziz dudaklarını çekip saçlarımı kurutmaya devam etti.
Hafif nemli kaldığında kurutma makinesini kapatıp dolabı açtı ve dolaptan bir şişe çıkarıp eline köpük sıktı. Ben şaşkınlıkla ne yapmaya çalıştığını çözerken o kırk yıllık kuaförmüş gibi köpüğü saçlarıma uygulamaya başlamıştı bile.
Kendime gelebildiğimde "Ne yapıyorsun?" diye sorabildim. Beni pek takmış gibi görünmüyordu. Köpüğü uygulamaya devam ediyordu.
"Kıvırcık saçlar için." dedi önce kısaca. Sonra elleri saçlarımda oyalanmaya devam ederken aynadan yüzüme baktı. "Lisedeyken ince kıvırcık dalgaların vardı. Şimdi kıvırcık kullanmıyorsun pek. Düz hali de çok güzel ama bu hali daha doğal. Daha Birce."
Lavabonun kenarına bıraktığı köpüğü elime alıp incelemeye başladım. "Sen bu köpükleri falan nereden biliyorsun?"
"Sen gelmeden önce bir haftam vardı. Duştaki malzemelerden de anlaşılabileceği gibi detaylı bir araştırma yaptım. Burada bir şeyin eksikliğini çekmeni istemem."
Benim için yeni şeyler aldığını tahmin etmiştim ama bu kadar derinlemesine bir araştırma yaptığını düşünmemiştim. Markete gidip sepete birkaç şey attığını düşünmüştüm.
"O bir haftada bayağı yoğun çalışmışsın benim için anlaşılan. Kıyafet dolabında bile koca bir bölümü boşaltıp bana yer açmışsın. O kadar eşyam da yoktu ama yerleştim kolayca."
Dudağının bir kenarı havalanırken ellerini saçlarımdan çekti ve belime doladı. "Dolap konusuda pek bir şey yapmadım aslında. Orası zaten senin için bekliyordu."
Başımı yavaşça soluma doğru çevirdiğimde Aziz de bana dönmüştü. Artık aynadan bakışmıyorduk. Yüzlerimiz arasında birkaç santim varken ben sadece ne diyeceğimi bilemez bir halde Aziz'e bakıyordum.
"Hep boş muydu?" dedim mırıldanarak. Benden vazgeçmek istediği zamanlarda aldığı bu evde bile benim için bir yer mi ayırmıştı?
"Şimdi doldu." dedi parmaklarının tersiyle yanağımı okşarken. "Daha da dolacak. İstanbul'daki evimizde de kıyafetlerimin yanında kıyafetlerin asılı. Burada da. Ama yetmez. Dolapta senin kıyafetlerin benim kıyafetlerimden daha fazla olmalı."
Dolmuş gözlerimi umursamadan alttan altan ona bakarken çenesine nahif bir öpücük kondurdum. "Sonra kıyafetlerin her yeri kapladı diye şikayet etmek yok ama?!" dedim işaret parmağımı yüzüne uzatarak.
Parmağımın ucunu öptü önce. Sonra hep yaptığı gibi ısırdı hafifçe. En sonunda elimi avucunun içine aldı. "Asla." dedi gözlerimin içine bakarak. "Senin eşyalarından herhangi bir an rahatsız olursam Henry'ye ulaş."
"ve sana akli dengesi yerinde değildir raporu alalım."
"ve bana akli dengesi yerinde değildir raporu alın."
Ne diyeceğini tahmin ettiğim için aynı anda kurduğumuz cümleler Aziz'i hem şaşırtmış hem de memnun etmişti. Öyle ki gülüşünü durdurmadı ve banyonun ekosuyla daha da yankılanan sesli bir gülüş verdi bana. Ben de ona eşlik ettim ama gülüşünü kaçırmak da istemiyordum.
Onu gülerken görmek hele de böyle içten güldüğünü görmek içimdeki kalbi kırık kızı iyileştiriyordu.
Gülüşü dudaklarından yavaşça silinirken iki elini de boynuma çıkardı ve tamamen bana döndü. Az öncekine kıyasla daha ciddi bir ifade vardı yüzünde.
"Az önce yaşanan şeylerle ilgil.." diye konuşmaya girdiğinde lafını bölerek özür dilemeye çalıştım ama bana izin vermedi.
"Ben iyiyim Birce. İnan bana kalbimi kontrol etmekle geçen bu 10 yıl bana kendimle ilgili çok şey öğretti. Ben kendimi geri plana atmıyorum. Sağlığıma dikkat ediyorum. Düzenli muayene oluyorum çünkü yaşadığım şeyi ben biliyorum. Bana neyin iyi neyin kötü geldiğini biliyorum. Ve inan bana sevdiğim kadınla öyle özel bir an yaşarken onun durup bana hastalığımı hatırlatması isteyeceğim son şey. Hem de gayet iyi durumdayken. Ben sağlıklı olabilmek ve senin karşına öyle çıkabilmek için büyük bir çaba sarf ettim. Lütfen sen de en azından bu çabamın karşılığı olarak beni artık sağlıklı bir insan olarak gör. Bırak düşünmem gereken şeyleri ben düşüneyim. Nefes alıp almamam gerektiğine ben karar vereyim. Sen, öyle bir anda bile, ben sadece sana daha yakın olmayı düşünebilirken, senin durup benim kalbimi düşünmen ve o pozisyonda benim için endişe etmen bana kendimi yalnızca kötü hissettiriyor. Kötü, yetersiz ve sağlıksız... Ben bunların hiçbiri değilim. Lütfen bana böyle hissettirme."
Gözlerindeki bakış gerçekten de bana yalvarır gibiydi. Ben hiç bu açıdan düşünmemiştim ki. Ben sadece ona zarar gelmesin diye uğraşıyordum ama galiba ona asıl zarar veren benim bu uğraşımdı.
"Özür dilerim Aziz. Ben sadece... ben seni çok seviyorum. Gerçekten çok seviyorum. Sana bir şey olmasını istemiyorum. Çok çok küçük bir ihtimal bile olsa o ihtimali yok etmek istiyorum. O ihtimali yok etmek için her şeyi yaparım."
"Yapma." dedi fısıltıyla. " Sen hiçbir şey yapma. Sen sadece yanımda ol ve beni çok sev."
"Ama sana olan sevgim her an seni düşünmeme sebep oluyor onu ne yapacağız Aziz Çınar?" Fısıldayışım ses tonumdaki alaycılığa engel olmamıştı.
Aziz'in dudaklarının yukarı kıvrılmasının ardından burnuma küçük bir öpücük kondurdu.
"Ben de seni o kadar çok seviyorum ki bu yüzden kendime çok iyi bakıyorum. Sen benim için endişelenme diye. Eğer sen de beni dediğin kadar çok seviyorsan sevgili Birce Işık, o zaman yapman gereken ilk şey beni değil, kendini düşünmektir. Tamam mı? İhtimalleri düşünüp ne kendine ne de bana eziyet çektirme. Akışına bırak, bana bırak."
Sözleri o kadar doğru ve o kadar güven vericiydi ki belki de hayatta bir kere olsun kontrolü başkasının eline bırakma zamanım gelmişti. Çünkü o kişi Aziz'di. Ben ne zaman düşsem tutmuştu. Yine yapardı. Artık düşmemi beklemezdi bile. Artık sevgilimdi. Eli hep elimdeydi. Düşmeme asla izin vermezdi. Ben kendimi bıraktığımda ise seve seve taşırdı.
Aklıma gelen şeyle gülümsedim. Aziz'in kolları belimdeydi. Ben de kollarımı, kollarına sürterek yavaşça omuzlarına çıkardım. Kısılan gözlerimle gözlerinin içine bakarken kendimi yavaşça bıraktım. Anında belimdeki kollarını sıkıştırdı ve düşmeme engel oldu. Ne olduğunu anlamamış bir ifadeyle bana bakarken ben kahkahayla gülmemek için kendimi zor tutuyordum.
"Bıraktım." diye mırıldandım. "Kendimi sana bıraktım. Sendeyim.."
Ne yaptığımı anlayan Aziz de bana gülerek karşılık verdi. Belimdeki kollarıyla ayaklarımı yerden kesti. Bedenimi iyice bedenine yapıştırdığında, bir eli hala belimdeyken diğeriyle bacağımı tuttu ve bacağımı beline doladı. Onun müdahalesini beklemeden diğer bacağımı ben de onunla birlikte beline dolamıştım.
"Bende ol." dedi çeneme bir öpücük kondurup. "Benim ol."
Davetkâr dudakları karşısında geri çekilmek gibi bir niyetim yoktu. Aziz başını sola yatırdığında ben de omuzlarındaki kollarımı boynuna doladım ve ona iyice yaklaşıp dudaklarını karşıladım.
Onun dediğini yaptım. Düşüncelerimi, endişelerimi bir kenara bırakmaya çalıştım ve önümdeki dudaklara odaklandım. İçerde ne yemek yapıyordu bilmiyordum ama dudaklarında kalan meyveli bir tat vardı ve bu tat yemekten önce tatlımı yeme isteği uyandırıyordu.
İki elini de kalçama getirip beni kendine yasladığında hissettiğim sertlikle bugünkü ikinci karşılaşmamızdı. Şu an için onu düşünmemeye çalıştım ve Aziz'in alt dudağındaki meyve tadının keyfini çıkardım. İkimiz de başımızı hafifçe sola yatırmıştık. Bu bizi daha fazlası mümkün olabilirmiş gibi yakınlaştırırken Aziz'in dilini de dudaklarımın arasından sokulup dilime dolanırken bulmamı sağlamıştı.
Farkında olmadan dudaklarımızı ilk ayıran yine ben olduğumda Aziz'in bakışları dudaklarımdan kopup gözlerime çıktı. Bakışı beni o kadar korkuttu ki hiç düşünmeden tekrar dudaklarına yapıştım.
Bir süre sonra dudaklarını çeken bu sefer Aziz olmuştu. Sorgulayan bakışlarım onun gözlerini bulduğunda yan gülüşü yine dudaklarına yerleşmişti. Bu gülüş neden şu an bana iyi şeyler çağrıştırmıyordu?
Ellerini kalçamda hissettiğim an bacaklarım belinden çözülmüştü. Aziz'in ani hamlesiyle kendimi omuzunda bulmuştum. Ağzımdan kaçan küçük çığlıkla ters dönmüş, Aziz'in sırtıyla bakışan başımı kaldırdım ve güvenlik önlemi olarak iki elimle de Aziz'in tişörtünden sıkıca tutundum. Aziz'in bir eli hâlâ kalçamda destek olurken diğeri rahat bir şekilde yanında sarkıyordu. Banyodan çıkmak için adımlar attığında ancak kendime gelebildim.
"Ne yapıyorsun?" Titrek çıkan sesime rağmen derdimi anlatabildiğimi umuyordum. Az önce öpüşüyorduk. NE YAPIYORDU ŞU AN??
"Ocakta yemeğim var?" dedi gülmemeye çalıştığı sesiyle.
Ciddi mi diye suratına bakmaya çalışıyordum ama görüş mesafemdeki yerler sırtı ve poposuydu.
"Ciddi misin şu an?" diye bir soru yönelttiğimde yatağın yanından geçiyorduk ve 'ciddi değilim.' deyip beni yatağa atmasını diliyordum.
Ama yapmadı..
Yatağın yanından geçerken gülerek konuşmasına devam etti. "Sen benim sağlığımı düşünüyorsun ya ben de senin sağlığını düşünüyorum. Sevgilime yanmış yemek yediremem. O yüzden bir an önce mutfağa gitmeliyiz."
Hâlâ şaka yapıyorum demesi için ona zaman veriyordum ama demiyordu.
"Şaka mısın sen?!" dedim sinirli çıkmasına engel olamadığım sesimle.
Gülmesi beni daha da delirtiyordu. Mutfağa geldiğimizi fark etmemle beni mutfağın ortasındaki tezgahın üzerine bırakması bir olmuştu.
İki eli bacaklarımın yanındaki yerini aldığında kendisi bacaklarımın arasındaydı ve bana o gülüşüyle bakıyordu. "Ne oldu? Hoş olmuyormuş değil mi?"
Sol omzuna geçirdiğim şamar normalden çok ses çıkarınca belli etmemeye çalışsam da birazcık paniklemiştim.
Aziz, göğsünü tutup benden biraz uzaklaşıp yüzünü acıyla buruşturduğunda ise bu paniğim daha da arttı. Kendimi tezgahtan aşağı attım ve Aziz'in, bana arkasını döndüğü için göremediğim yüzünü görmeye çalıştım.
Oysa hiçbir şey olmamış gibi iki büklüm kıvranan vücudunu dikleştirdi ve kınayan bakışlarla bana baktı. "Gerçekten mi?" demesiyle az önce ne yaptığını anlamıştım.
Pislik herif. Oyuna getirmişti beni. Ama suç bendeydi. Ben de çok kolay oyuna gelmiştim.
Devirdiği gözleriyle ocağa ilerledi ve altı yanan tencereleri kontrol etti.
"Bir anda bırakılmıyor tamam mı bu endişe? Zamana ihtiyacım var."
Tencerelerden birini karıştırırken bana bakmadan başını salladı. "Bence de güzelim. Kesinlikle zamana ihtiyacın var."
Burnuma çarpan kokuyla ayaklarımı sürüye sürüye yanına ilerledim. "Mercimek mi o?" dedim şaşıran gözlerle.
"Öğlen yediğin yemekler bir gün için yeterli İngiliz yemeğiydi. Şimdi sıra Türk yemeklerinde."
"Özlememe fırsat vermiyorsun." dedim sırıtarak. "Türkiye'ye dönünce neyi şikayet edeceğim ben? Neyi özledim diyeceğim?"
Belimden tutup beni kendine çektiğinde çorbayı karıştırmaya devam ediyordu. "Hiçbir şeyi." dedi kendinden emin bir tavırla. "Ben yanındayken hiçbir şeyi özlememen için elimden geleni yaparım."
"Ben yeterim sana diyorsun yani." dedim cilvelenerek. Ben de iki kolumu beline dolamıştım. Göğsüne yasladığım çenemle ona alttan alttan bakıyordum.
Bakışlarını tencereden çekip bana baktı. Burnumun ucuna kondurduğu minik öpücükle geri çekildi. "Yetmez miyim?"
Benimle uğraşır gibi sormuştu bu soruyu ama bir cevap istediğinden çok emindim.
"Yetersin derdim de çok şımarmanı istemiyorum." dedim hem şakaya vurarak hem de gerçek hislerimi söyleyerek.
Kafasını hafifçe sağa yatırdı ve bir gözünü kırptı. "Doğru, şımarabilirim."
Eriyip tencereye düşmeme şu kadarcık kalmıştı gerçekten. Dikkatim dağılsın diye gözümü tencerelere çevirdim. Birinde mercimek vardı. Buram buram kokusundan zaten anlaşılıyordu. Diğerinin kapağı buhar yaptığı için göremiyordum.
"Bunda ne var?" dedim tencereyi işaret ederken.
"Vişneli sarma. Ben sardım." dedi Aziz gururla.
Gözüm bir tencereye bir de Aziz'e gidiyordu. Bu çocuk ben görmeyeli neden bu kadar hamarat olmuştu?
"Ne ara sardın onu be? Ben seni buraya çalışacaksın diye gönderdim. Günde 3-4 saat anca konuşabildim. Sen o sırada sarma mı yapıyordun?!"
Benim için yapmış olması bana vakit ayırmayıp sarma sardığı gerçeğini değiştirmezdi. Hem söyleseydi sarma sararken onu görüntülü arardım. Sarma saran bir Aziz Çınar Leventoğlu görmek en büyük hayallerim arasında yer alıyordu şu an.
"Güzelim ben 1 hafta boyunca seninle konuşmak için duş vaktimden kısmışım sen bana ne diyorsun? Tabi ki yeni değil. Sarıp dondurucuya atmıştım birkaç ay önce. İstanbul'a dönsem de ara ara buraya geleceğimi bildiğim için buzlukta var böyle şeyler."
Tencerenin kapağını açtım ve çekmeceden aldığım çatala taktığım sarmayı tam ağzıma götürüyordum ki Aziz bileğimi tutarak bana engel oldu.
"Bildiğim kadarıyla ağzının içi teneke kaplı değil." deyip sarmaya üflemeye başladı. 'Bildiğin kadar' demesine mi yoksa beni düşünüp sarmaya üflemesine mi kızardığımı bilmiyordum ama yanaklarımın kızardığını hissediyordum. Belki de uzun zamandır yemek pişen ortamda bulunduğum içindi.
Aziz'in sarmaya üflemesi bitince "Dikkatli ye." uyarısını yaptı. Bende küçük bir ısırık aldım sarmadan. Gerçekten de çok lezzetliydi. Tam Aziz'e de yemesini söyleyecektim ki çatalda kalan sarmayı direkt ağzına attı.
Bakışlarından yediği sarmanın ağzını yaktığı ama belli etmemeye çalıştığını anlamıştım. Gözleri kısılmış ve ağzına hava girmesi için hafifçe ağzını açmıştı.
Sevgilimin ağzını sıcak sarmadan kurtarmam gerekiyordu o yüzden düşünmeden dudaklarına doğru üflemeye başladım. Ağzındaki lokmayı hızla yuttuğunda da durmamıştım. Gözlerim Aziz'in dudaklarında olduğu için bana attığı bakışı görememiştim. Görebilseydim bir sonraki hamlesini tahmin edebilirdim.
Üflerken öne çıkardığım dudaklarımı kavradı ve beklemediğim bir anda büyük bir öpücük bıraktı dudaklarıma. Sadece yardım etmek isteyen saf kalbim Aziz'in hamlesiyle nasıl atması gerektiğini şaşırdı. Ben onun kalbini dert ediyordum ama bu ani öpücükleri asıl benim kalbime zarardı.
Dudaklarını dudaklarımdan çektiğinde tencerelerin altını kapattı. "Sen benim aklımı çok karıştırıyorsun." derken fırına doğru ilerledi.
Asıl o benim aklımı karıştırıyordu. O yanına gidene kadar fırının çalışıyor olduğunu bile fark etmemiştim.
"Orada da mı bir şey var? Ne ara yaptın bu kadar şeyi?" dedim şaşkınlıkla.
Fırını açmasıyla çıkan dumana gözüm dalmışken Aziz fırındaki yemekle profesyonelce ilgileniyordu. "Hiçbiri çok zaman alan şeyler değil ama banyoda ne kadar uzun kaldığının farkında değilsin galiba." dedi gülerek.
Bu doğru olabilirdi.. Normalde de banyolarımı uzun tutardım ama bu sefer düşünecek de çok şeyim olduğu için banyonun yarısı üstümden su akarken duvara bakıp düşünerek geçmişti.
"Böyle de her şeyi sen yapmış oldun ben ne yapacağım?" dedim Aziz fırın tepsisini çıkarırken. Yandan yandan bana bakarken yüzündeki gülüşü de yerini almıştı. "Salata yapayım?" dedim ortaya bir fikir atarak. Dolaba ilerleyip dolaptan bir salata tabağı çıkaran Aziz'le omuzlarım çökmüştü.
"Yağını, limonunu, tuzunu koyabilirsin." dedi salatayı tezgaha koyarken.
"Sağ ol ya." diye mırıldanıp yağa uzandım. Benim salatayla ilgilenmemi fırsat bilen Aziz'se yanıma gelip yine belimden sarılmıştı.
"Yol yorgunusun zaten. Bir de sana iş mi yaptıracaktım. Onca yolu beni görmek için gelmişsin ben yemek yapmışım çok mu?"
Çoktu. Bu çocuk benim kalbime çoktu. İçimi eritmekten vazgeçmiyordu.
"Ben tatil yapmaya gelmiştim aslında ya. Çok üstüne alınmasaydın keşke." dedim yanaklarıma fazla gelen romantizmi azaltarak.
Aziz'in kıkırdadığını duyduğumda bunun pek de işe yaramadığını fark ettim. Bir saniye sonra ise boynumda hissettiğim dişlerle olduğum yerde kalakaldım. Elimdeki tuz değirmenine iki elimle yapışmıştım ama hareket kabiliyetim sınırlanmış gibiydi. Boynumun derisini dişlerinin arasına kıstırdığında hafifçe çekiştirdi. Islak dudaklarını hissettiğimde ise kollarımda daha fazla gücüm kalmadığı için tuz değirmenini biraz gürültülü bir şekilde tezgaha bıraktım. Çıkan sesle Aziz dudaklarını boynumdan çekmişti. Şaşkınca, yüzüne bakmak için soluma döndüğümde şaşkınlığımdan faydalanarak dudaklarıma bir öpücük bırakmayı da ihmal etmedi.
"Bayılıyorum sana." deyip önümdeki salata kabını alıp masaya koydu. Ben olduğum yerde kalakalırken elim az önce Aziz'in ısırdığı yere gitmişti.
Elimin orada olduğunu ve benim de olduğum yerde kaldığımı gören Aziz gülerek yanıma yaklaştı ve az önce ısırdığı yere büyük sesli bir öpücük bıraktı.
"Gördüğün üzere çok acıkmışım. Biraz daha beklersek olacakların garantisini veremiyorum. İkimizin iyiliği için de sofraya oturalım mı güzelim?"
🐞🐛🐛🐞
Yemekler o kadar lezzetliydi ki tadını çıkarmaktan başka bir şey yapmamıştım. Aziz'e sofrayı toplaması için yardım etmek istediğimde beni zorla oturma odasına göndererek her şeyi kendisinin yapacağını benim göreviminse film seçmek olduğunu söylemişti. Buna her ne kadar karşı çıkmak istesem de doğru bir film seçimiyle bugün benim yüzümden yarım kalan şeyin tamamlanma ihtimali de benim ellerimdeydi.
İtiraz etmeden oturma odasına gittim ve televizyondan filmlere bakmaya başladım. Bir yandan da telefonumdan destek alıyordum. Doğru bir film tercihi yapmalıydım. 'Sevişmek!' diye bağırmamalıydı ama kanımızı kaynatmalıydı. Ve bunu Aziz gelmeden önce yapmalıydım.
Filmleri sırayla elerken birkaç yıl önce izlediğim bir filmde durdum. Bu filmde çok iyi bir sevişme sahnesi olduğunu hatırlıyordum. Aklımda kalan şey buydu. Ama konusuyla ilgili hiçbir fikrim yoktu. Ben filmin konusunu hatırlamaya çalışırken Aziz elinde patlamış mısır ve içeceklerle gelip filmi seçip seçmediğimi sorduğunda panikleyerek seçtiğimi söyledim.
Aziz televizyona baktı ve "Daha önce izlememiştim sen izledin mi?" diye sordu. Tabi ki bu soruyu reddetmem gerekiyordu. "İzlemedim ama konusu hoşuma gitti." diyerek yalan söyledim. Hiç sorgulamadı ve yanıma oturup kolunu omzuma atıp beni göğsüne yasladı. "Aç da izleyelim o zaman. Zaten muhtemelen sen yorgunluktan sonuna kadar dayanamazsın." dediğinde buna tüm yüreğimle itiraz edip 'o sahneyi izlemeden kimse uyumayacak!' diye bağırmak istesem de kendimi tutup tebessüm ettim sadece.
Filmin ilk 20 dakikası çok keyifli geçti. 30'lu yaşlarındaki bir kadının hayatına yeni birini alıp evlenme isteğini anlatıyordu. İzlediğimiz birkaç başarısız date girişimi ikimizi de güldürmüştü. Kadının karşısındaki adamlarla ilgili yorum yaparken de çok eğlenmiştik.
Kadının arkadaşlarının düğününde bitik bir haldeyken karşısına bir zamanlar evleneceği eski sevgilisinin çıkması ise filmin ana konusuydu.
BENİM TAMAMEN UNUTTUĞUM ANA KONUSU!
Bu konuda kendimi suçlayamıyordum. Sevişme sahnesi o kadar iyiydi ki erkek oyuncunun yüzünü bile unutmuştum.
Aziz, Giray'ın karşıma çıkmasıyla ilgili tek kelime laf etmemişti. Ona anlattığımda takıldığı konu benim toplantıyı bırakıp onun yanına gelmem olmuştu ve bana bu konuda 20 dakikalık bir konuşma yapmıştı.
Sonuç olarak biz Giray'la filmdeki karakterler değildik ama Aziz'in kasılan göğsü ve omzumda olmayan elinin hareketleri, bana gidişattan pek de hazzetmediği hissini veriyordu.
Aziz'in dudaklarının arasından çıkan "Piç" hitabıyla başımı yavaşça ona doğru döndürdüm. Benim yanımda küfür etmemeye özen gösterirdi. 14 yaşındayken açıkçası ağzı biraz bozuk bir çocuktu ama arkadaşlığımız ilerledikçe sadece benim yanımda değil genel olarak küfür etmeyi bırakmıştı. Canı istediği için küfretmez sadece çok sinirlendiğinde ederdi. Ki yine benim yanımdaysa sevmediğimi bildiği için ekstra dikkatliydi.
Şu an ise bunu pek de umursuyormuş gibi görünmüyordu. Hatta ona baktığımı bile fark ettiğinden emin değildim.
"Elinde fırsatın varmış değerlendirseydin. Şimdi mi kıymete bindi kız?"
Bu filmin Aziz'e iyi gelmeyeceğinden şu an emin olmuştum çünkü benim öve öve bitiremediğim sevişme sahnesi bu adamlaydı.
Aziz'in çenesinden tutup kendime çevirdim. Biraz daha ona sokulduğumda dikkatini zor da olsa üzerime çekebildim.
"Aşkım, sadece bir film. Niye bu kadar sinirlendin ki?"
"Tabi tabi sadece bir film aynen gerçek hayatta yok çünkü böylel... Ne dedin sen?"
Bilerek yapmamıştım ama dikkati filmin konusundan kullandığım kelimeye kaymıştı.
"Ne dedim?" dedim hiçbir şeyden haberim yokmuş gibi. "Sadece bir film..?"
"O değil o değil ondan önce..." dedi belimdeki elini olduğu yere hafifçe bastırarak.
"Aşkım.." diye fısıldadığımda gözlerinin dudaklarıma kayışına şahit oldum. Dudağının kenarı da memnuniyetle kıvrılmıştı.
O sırada televizyondan yükselen yüksek sesli bir "I love you!" tüm dikkatleri dağıtmıştı. Adamın kızın peşinden koşuşunu izlemeye başlamıştık. Aziz'in rahatsız olduğunu hissettiğimde kumandayı elime alıp filmi durdurdum.
"Bunu izlemek zorunda değiliz. İkimiz de beğenmedik hem."
Bir eli belimdeki yerini korurken diğerini saçlarıma çıkardı. Tutamları kulağımın arkasına sıkıştırırken üstten bakışları beni bir tık germişti açıkçası.
"Sen beğenmediğine emin misin?" diye sordu saçlarımla ilgilenmeye devam ederken.
"Hiç beğenmedim hem de. Böyle konu mu olur? Oyuncular da kötü zaten." dedim anında.
Aziz'in eli yavaşça boynumu bulduğunda başımı geriye atmıştı. Başım arkamdaki koluna yaslanmış ondan gelecek her hamleye hazırlıksız yakalanacak bir ceylan gibi duruyordum.
"Neden film uygulamasında 4 puan verip bir de kalplemiştin o zaman?"
Sorduğu soruya ne cevap vereceğimi bilememiştim çünkü böyle bir şeyi nasıl bilebildiğini düşünmekten konuşmaya fırsatım kalmamıştı.
"Hiç bakma öyle. Sen instagramda hiçbir şey paylaşmazken. Ben senden ve hayatından haber alamazken o uygulamadaki hareketlerini görmek tutunduğum tek dalımdı. Ne zaman oraya yeni bir film eklesen hemen açıp ben de izliyordum. Yani bu filmi izlediğini ve sevdiğini de biliyorum."
Kendimi toparlayıp, konuşma kabiliyetimi geri kazandığımda "Aşkım, üstünden kaç yıl geçmiş ben hatırlamıyordum bile filmin konusunu." diyerek bir kaçış yolu bulmaya çalışmıştım. Kanepede benden hafifçe uzaklaştı. Ellerini üzerimden çekmişti.
"Aşkım diyerek ayarlarımla oynamaya çalışma. Ben biliyorum senin niye bu filmi açtığını ama etkisi bende farklı oldu. Olmayacak şeyler getiriyor aklıma. Kendime o günden beri sus diyorum. Sus diyorum Aziz. Sen Birce'yi biliyorsun geri kalan hiçbir şey önemli değil. Ama bunlar niye sivrisinek gibi her yerden çıkıp sürekli senin karşına geliyorlar lan!"
Sinirliydi, bunu hafiften yükselen ses tonundan da anlayabiliyordum ama cümlesinin sonunda kullandığı kelimeyle 'sen hayırdır?' dercesine ona baktığımda hafiften geri adım atmıştı.
"Sana 'lan' değil yani, onlara 'lan'. Sana 'lan' demem."
Anladığımı belirtircesine başımı aşağı yukarı salladım. Gülmemek için kendimi tutmam gerekiyordu. Aziz'in içine attığı şeyler vardı ve bunları içinde taşımasını istemiyordum. Benimle paylaşabilirdi. Benim sevgilimdi. Beni kıskanabilirdi de. Şimdiye kadar kendini tutma konusunda büyük bir başarı elde ettiğini düşünüyordum. Ben onun eski sevgilisiyle aynı masaya oturup hiçbir şey olmamış gibi yemek yediğimi hayal bile edemiyordum. Olmayan eski sevgili sinirlerimi bozmaya başlıyordu. Aziz'se bana zarar vermemek için en çok da kendine hak görmediği için bir çok şeye katlanmıştı. En azından bunların bir kısmını üstünden atabilirdi.
"Kürtaj'ı bitmez, Dalton'u anne babasıyla kapıda belirir, Güvercin yandan yandan yanaşmaya çalışırken birden Soktuğumun ayı ortaya çıkar. Bunlardaki bu rahatlık ne ya nedir yani?"
Hepsine ayrı lakap takmasına gülsem de sinirini ciddiye almadığımı düşünmesin diye düz bir ifadeyle onu dinledim.
"Bak tamam. Seninle sevgili değilken birilerinin seni beğ... Birilerinin seni beğenmesine bir şey diyemem." Cümle ortasında aldığı derin nefes bu cümleyi ne kadar zorlanarak kurduğunu belli ediyordu. "O Altan daltonuna o yüzden bir şey demedim. Şahin'in ne hissettiğini bilmeme rağmen sustum ama onun da suyu ısınıyor."
"Şahin ne yaptı ya?" dedim bilmediğim için merakla sorarken. Delici bakışları gözlerimi bulduğunda belki de sormamalıydım diye düşündüm ama çok geçti. "Sıranın kendine gelmesini bekliyor puşt ben sanki bilmiyorum. Kürtaj zaten ayrı kafada beni başka yerlerden vurmaya çalışıyor pezevenk. Ama bu Göt? Bu göt ne ayak?"
Hafifçe yanına yaklaşıp ellerimi kollarına çıkardım. Sakinleştirmek istercesine kollarını okşamaya başladığımda gerçekten gerildiğini fark ettim. Tam ağzımı açıp bir şey diyecektim ki bana doğru döndü.
"Sen bu göte sevgilin olduğunu söyledin değil mi?"
"Tabi ki söyledim! Senin gibi sevgilim var. Ben sormayana bile söylüyorum. Geçen gün yoldan birini çevirdim Aziz Çınar Leventoğlu benim sevgilim biliyor musunuz? dedim. Annemle babama söylediğimizde akraba grubuna da yazacağım."
Dudaklarında oluşan minik gülümsemeyi gözlerini kapatıp derin bir nefes alarak gizlemeye çalıştı ama benden kaçmazdı.
"Ne dedi bu sana? Hâlâ konuşmaya nasıl yüz bulabiliyor?"
"Ya saçmaladı işte. Yaptığı şeyin o da farkında güya kefaretini ödeyecek. neyden korkuyorsa artık karmasından mı korkuyor hakkımı helal etmem diye mi korkuyor bilemiyorum. İstersem bana bir ofis açarmış. Ya da networkünü kullanırmış falan filan. Şahin'in yanında çalışıyor olmama çok şaşırmış. Şimdiye kadar kendi yerimi açmış olmamı beklermiş. Ben daha iyi yerleri hak ediyormuşum."
"Göte bak sen! Onun sayesinde mi gelecekmişsin o iyi yerlere. hem sen gayet iyi bir yerdesin zaten. Ofis açmak istesen de açarsın. Yardıma ihtiyacın da yok. Ki olsa zaten ben burdayım."
Kollarımı yandan boynuna doladım. Yanağına büyük bir öpücük kondururken memnuniyet seslerimi çıkarmayı da ihmal etmemiştim. 'Oh' diyerek yanağından ayrıldığımda gülen gözlerimle ona bakıyordum.
"Ben de aynısını söyledim bir tanem biliyor musun? Benim sevgilim dururken ben sana mı kaldım göt dedim."
Gözleri iki darbenin etkisiyle kocaman açılmıştı. Hem bir tanem demiştim hem de küfretmiştim. Üstelik eski sevgilime küfretmiştim. Aziz sonunda kendini toparlayıp kısık gözlerle bana baktığında ne diyeceğini ağzının içine bakarak bekledim resmen.
"Sen böyle yapınca ben yeterince sinirlenemiyorum ama?" dedi mızmız bir tonda. "Beni nasıl yumuşatacağını çok iyi biliyorsun ve bu çok tehlikeli."
Bir elim tişörtünün yakasında oyalanırken 'yanlışlıkla' tişörtünün içine girip çıplak omzunu okşamaya başladı. "Bildiğim daha farklı yöntemler var." dediğimde gözleri anında dudaklarımı bulmuştu.
"O farklı yöntemleri inan ki sütyensiz giydiğin tişörtünden ve 'sevişmelerine 10 puan veriyorum' diye yorum attığın filmi açmandan anladım bebeğim."
Şimdi de ben vurulmuştum işte. Onun ağzından bir tanem kelimesini duymak çok güzeldi harika hissettiriyordu bizim için çok özeldi ama kısık bir sesle söylediği bebeğim bende bambaşka duygular uyandırıyordu.
"Ama yol yorgunusun. Yarın erken kalkacağız. Sürpriz olacaktı ama uyumamakta direnirsin diye şimdi söylüyorum Paris'e gideceğiz. Bir gece orada kalacağız. Sürprizlerimiz sonrasında da devam edecektir. Bu yüzden iyice dinlenmen lazım."
Paris? Aşk şehri olan Paris? Eyfel kulesi olan? Işıklı eyfel kulesi? Yüzük? Çekmecedeki yüzük? Evlenme teklifi? Paris'te evlenme teklifi?
"Evet!"
Sesim fazla heyecanlı çıktığında Aziz anlamayarak bana baktı. "Evet, haklısın dinlenmem gerek. Senin de dinlenmen gerek. Zor bir haftaydı. İkimiz de dinlenmeliyiz. İkimiz de dinlenelim ki yarın dinç olalım değil mi? Yarın özel bir gün. Yani sonuçta Paris'e gideceğiz birlikte."
"Evet güzelim özel bir gün. O yüzden güzelce dinlenelim olur mu? Sana sarılarak derin bir uyku çekmek istiyorum." deyip ayaklandığında ben de kollarımı ona doğru uzattım. Beni kucağına aldığında bacaklarımı beline doladım ve ensesini koklayarak öpmeye başladım. Aziz gülerek yatak odasına doğru ilerlerken bana da uslu durmam için uyarıda bulunuyordu.
Uslu duracaktım. Uyumamız ve dinlenmemiz gerekiyordu çünkü yarın ülke değiştirecektik ve Aziz bana evlenme teklif edecekti. Evlenme teklif ettikten sonra otelimize gittiğimizdeyse artık uslu durmamız gerekmezdi. Hem bizim için de bu kadar özel iki anın birlikte olması çok daha güzel olacaktı.
Uslu duracaktım çünkü yarın evlenme teklifi alacaktım.


Chatgpt'yle biraz eğlendik
Beni deli etse arada güzel şeyler çıkarıyor
Nasıllar sizce??
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 131.91k Okunma |
10.07k Oy |
0 Takip |
60 Bölümlü Kitap |