37. Bölüm

37. Bölüm- Yüzük

Melin Öğüt
melinogut

 

Selamlar, selamlarr

 

Bugün erkenden geldim😏

 

Ne iyi bir yazarım di mi?😌

 

(öylesin diyin🙂‍↕️)

 

Güzel bölümler gelmekte.. Haberiniz olsun.

 

Yorumlarınızla kendinizi belli edin ki parmaklarım heveslensin ve size güzel güzel bölümler yazayımm

 

İyi okumlarr 🩷

 

 

 

Attachment.png

 

 

 

Yanağım, dudağım, gözümün kenarı, burnum, boynum, kulağımın altı, kaşım, tekrar yanağım, tekrar dudağım...

Şu an öpülüyordum. Uykudan öpülerek uyandırılmak bambaşka bir keyifti. Şu an o kadar keyifliydim ki dudaklarımdaki tebessüme rağmen gözlerimi açmıyor, öpücüklerin devam etmesini bekliyordum.

 

Öpücüklerse asla pes etmiyor, vazgeçmiyordu. Yanağımdan boynuma inen dudaklara daha da yer açtım. Duyduğum kıkırtılarla bir gözüm zor da olsa açıldı. Görüş açıma Aziz'in dağınık saçları ve kısılmış gülen gözleri girdiğinde manzaram tamamdı. Kollarımı boynuna uzatırken gözlerimi tekrar kapattım.

 

Kollarımın güçsüz çekişine karşı koymadı. Başı boynumu bulduğunda öpücükleri büyürken benim de kıkırtılarım büyüdü.

 

Hiç istemesem de artık ayılmıştım. Gözlerimi açıp Aziz'e baktığımda o da kafasını kaldırdı. Kollarını yatağa bastırdı ve üstümde yükseldi.

 

"Saat kaç?" diye mırıldandığımda kolundaki saate baktı. "Yedi."

 

Duyduğum saatle gözlerimi tekrar kapattım mızmızlanarak Aziz'in kollarının arasında yan döndüm. "Çok erken..."

 

"Ama bugün Paris'e gidecektik unuttun mu?"

 

Duyduğum cümleyle anında gözlerimi açtım. Unutmadım. Asla unutmadım. Yattığım yerden tek hamlede kalktım. Hâlâ yatakta oturur pozisyondaydım ama az önceki mayışmış halimden bu kadar çabuk sıyrılmam Aziz'i güldürmüştü.

 

"Hazırım." dedim saçımın sağını solunu düzeltirken.

 

Aziz'in yüksek kahkahası daha da ayılmamı sağlamıştı. Bir elini çeneme uzattı ve yüzümü kendine çekerek yanağıma sesli bir öpücük bıraktı.

 

"O kadar hızlı olmana gerek yok güzelim ama hazırlanmaya başlasan iyi olur."

 

Başımı sallayıp yataktan çıktığımda önce üstümü mü giymeliydim yoksa yanıma alacağım şeyleri mi hazırlamalıydım diye düşünüyordum.

 

Kapıdan çıkmak üzere olan Aziz tekrar bana döndü. "Özel ve acil eşyaların dışında yanına hiçbir şey alma. Geçen hafta sana söylemiştim. Paris'te biraz alışveriş yaparız. Uçuş kısa sürüyor zaten. Gün içinde giymek istediğin şeyleri giyebilirsin. Rahatsız olmazsın. Alışverişten önce seni bir yere götüreceğim. Orada şık olmak isteyebilirsin."

 

Odadan çıktığında attığı bombayla olduğum yerde kalmıştım. 'Orada şık olmak isteyebilirsin' mi? Bu sana evlenme teklifi edeceğim mi demekti? Ona göre mi giyinmeliydim? Ama anladığım da belli olmamalıydı. Hem uçacaktık. Abartamazdım. Ama şık olmam gerekiyordu. Böyle bir kıyafet getirmiş miydim ki??

 

Neyse ki dün dolaba yerleştirdiğim askılı, beyaz, mini bir elbise bu seçenekleri bir arada taşıyordu. Onu keyifle yatağın üstüne atarken yanıma birkaç iç çamaşırı aldım sadece. Alışveriş yapacağımızı söylediği için başka bir kıyafete dokunmamıştım. Hem kıyafetlerim, yıllarca benim için bekleyen bu dolaba çok yakışmıştı.

 

Ben banyoda işlerimi bitirdiğimde Aziz'in odada çoktan giyindiğini ve yatağın üzerine attığım elbisemi göz ucuyla incelediğini gördüm. Ona bir şey demeden elbisemi alıp banyoya geri girerken arkamdan baktığını hissediyordum. Galiba beğenmişti.

 

Sonunda evden çıktığımızda arabanın içinde bana sandviç ve meyve suyu verdi. Sabah benden önce kalkıp yol için bunları hazırlamıştı demek.

 

"Karnımızı çok doyurmayalım diye kahvaltıyı bunlarla geçiştiriyorum. Oraya gittiğimizde yemek yeriz." dediğinde başımı salladım ve sandviçime gömüldüm.

 

Onun sandviçi de elimdeydi. Ara ara yediriyor ardından meyve suyundan da veriyordum. Bu şekilde havaalanına gelmiştik. Havaalanında resmen beynimi kullanmam gerekmemişti. Hayatımın ilk defa bir döneminde beynimin bu kadar rahat zaman geçirdiğini görüyordum. Yanımda Aziz olduğu için bazı detayları düşünmüyordum bile. Gerçekten dediğini yapıyordum. Kendimi ona bırakmıştım.

 

 

🐞🐛🐞🐛

 

Belki de bu ana kadar Paris sokaklarında sevgilimle el ele yürüyüp alışveriş yapmak gibi bir hayalim yoktu ama tam da bunu yaparken bir hayalimi gerçekleştirmiş gibi mutlu hissediyordum.

 

Aziz'in telefon görüşmesi sonrası asıl yemek vaktimizi biraz ileriye atmış, kruvasan ve kahveyle yeterince Fransız hissettikten sonra alışverişimize başlamıştık.

 

İtiraf etmek gerekliydi ki Aziz gerçekten zevkli bir adamdı. Bunu başka şeylerden de anlayabiliyorduk ama kadın kıyafetleri konusunda bu kadar zevkli olması küçük bir yerden sinirimi bozsa da çokça işime yarıyordu.

 

Girdiğimiz ilk mağazadan aldığım elbise için kasada cüzdanımı çıkarsam da Aziz, tek bir kuruş bile harcamamamı bu tatil boyu harcayacağımız tüm parayı hak ettiğini söylemişti.

 

Henry'nin şirkette kurduğu 'başkası ödüyormuş gibi tatilinizin keyfini çıkarın' cümlesini de düşününce şu an 1 haftalık ayrılığımızın kefaretinin parasını yediğimi fark ettim. Afiyet olsun diyerek de yemeye devam ettim.

 

Ellerimiz dolduğunda Aziz telefonuyla birini aradı ve sokağın köşesine gelen aracın içine paketlerimizi koyduk. Araç kalacağımız otele giderken biz de akşam yemeği için Eyfel kulesine doğru yürümeye başladık. Hava güzel olduğu için yürümek istemiştim Aziz de kabul etmişti. Gideceğimiz restoran Eyfel'i gören bir yerdeydi. Restorana yaklaştıkça karnımın karıncalandığını hissediyordum.

 

Restoranda evlilik teklifleri çok benlik değildi ama ortamımız çok güzeldi. Ben daha samimi ve anlık şeyleri severdim ama Aziz'le olduğum her an samimiydi zaten.

 

Restorana geçip yerlerimize oturduğumuzda garson bizimle ilgilenmeden önce Aziz etrafı kolaçan etti. Birini arıyor gibi olan bakışlarını fark etmiştim ama bunu belli etmedim.

 

"Garson gelmeden önce lavaboya gidebilir miyim?" diye sorduğumda gözleri beni buldu.

 

"Tabi ki sevgilim. Bak ileride solda diyerek restoranın ilerisindeki bir kısmı gösterdi. Çantamı da alıp ayaklandığımda gözlerinin üzerimde olduğunu hissediyordum.

 

Lavaboya girdiğimde hemen çantamdan telefonumu çıkardım ve üçlü kız grubumuzu görüntülü aradım. Kızların açmasını beklerken yerimde duramıyordum.

 

Önce Meryem'in görüntüsü geldi ardından da Leyla'nın. İkisi de beni çığlık çığlığa karşılayıp birbirine karışan sorularını sormaya başlamışlardı. Bu neşelerini bölmek istemesem de daha büyük bir haber vardı.

 

"Galiba Aziz bana evlenme teklif edecek." dediğimde ikisinin de donduğunu görebiliyordum. Bir an internette problem olduğunu düşünsem de Leyla'nın çığlığıyla hiçbir sorun olmadığını anladım.

 

"Ne demek teklif?? Hemen mi şimdi mi?? Nasıl anladın?"

 

"Çekmecede yüzük kutusu buldum." dedim sadece.

 

"Yuh gerçekten teklif edecek." diyen Meryem'le başımı aşağı yukarı salladım.

 

"Şimdi nerdesiniz peki? Üstünde ne var?" dedi Leyla en önemli soruları sorarak.

 

Elbisemi gösterirken bugünün nasıl başladığını ve nasıl devam ettiğini de hızlıca anlattım.

 

"Eyfel'i gören bir restorandasınız yani şu an?" diye teyit etti Meryem beni.

 

Leyla "Ne tatlı!" diye erimekle meşgulken Meryem onun kadar memnun durumda değildi.

 

"Tatlı tatlı da sana tatlı. Birce'ye tatlı değil. Sevmez ki Birce kalabalık ortamlarda yapılan teklifleri. Bir kere hiç beklemediği bir anda olsun ister. Kız yüzüğü görmüş."

 

"Ne yapsın canım çocuk, Birce yüzüğü gördüyse. Hem bu kızın halt yemesi hep. Ne karıştırıyorsun çocuğun çekmecesini. Görmese gayet de beklemediği bir anda olurdu."

 

"Çok afedersin ama şu an random bir erkek bana galatayı gören bir restoranda yemek yiyelim dese bile evlenme teklifi edeceğini düşünürüm. Kızı İngiltere'ye tatile çağırıyor ve Paris'e götürüyor. Çok bariz değil mi?"

 

Leyla erkek anneliğini konuşturarak itiraz etti. "Erkeklerin bizim kadar detay düşünmediğini biliyorsunuz. Onun için düşünülmüş, özenli bir teklif yani belli ki. Hem bu çocuk nerden bilsin bu kız nasıl bir evlenme teklifi istiyor."

 

"Bize sorabilirdi." dedi Meryem Leyla'ya itiraz ederek. "Yüzüğü de sormadı. İstediğin gibi bir yüzük müydü bari Bircesi?"

 

"Yani.." dedim yüzüğü düşünürken. "Of böyle de çok vefasız hissediyorum kendimi. Çocuk bana yüzük almış. Evliliği kafasına koymuş, Paris'e getirmiş. Beğenmemezlik yapamam."

 

"Saçmalama bunun ne alakası var onunla. Hem senin nasıl bir teklif istediğini, nasıl bir yüzükle mutlu olacağını bilmiyorsa belli ki biraz daha beklemesi gerekiyordur. Bu ciddi bir karar Birce. Sizin birbirinizi ne kadar sevdiğinizi biliyoruz ama araya giren yıllar azımsanacak gibi değil. Birbirinize biraz daha zaman vermelisiniz belki de. Sen ne düşünüyorsun bu konuda? Normal mi her şey senin için."

 

Gözlerim aynadan kendimi bulduğunda bu soruların hepsini kendime daha önceden sorduğumdan cevaplarını biliyordum ama tüm soruların önüne geçen tek bir cevap vardı. "Yüzüğü ilk gördüğümde ben de bir şeylerin hızlı ilerlediğini düşündüm. Hatta aslında hâlâ öyle düşünüyorum ama bildiğim tek bir şey var ki eğer Aziz şu an bana evlilik teklifi ederse kabul ederim. Nerede olmuş, neyle olmuş hiçbir önemi yok. Bunu hissediyorum. Hayır bunu biliyorum."

 

İkisi de parıltılı gözlerle bana bakıyordu. Kendimden bu kadar emin olmam ve en azından bir konuda kendimi bu kadar rahat akışına bırakabiliyor olmam onları mutlu etmişti.

 

Bırakabilirdim. Yanımdaki Aziz'se gerisini düşünmeme gerek yoktu.

 

Aziz'in yanına geri döndüğümde garsonla bir şeyler konuşuyor olduğunu fark ettim. Garson başını sallayarak uzaklaştığında yerime geçtim.

 

"Bugün tanışmanı istediğim biri var." dedi Aziz heyecanla. "Aslında daha önce de tanışmıştınız ama üzerinden çok zaman geçti."

 

Benim aklım hâlâ evlilik teklifinde olduğu için şu an ne düşünmem gerektiğini bilmiyordum. O an Aziz'in bakışları kapıya kaydı ve ayaklandı. Onun ayaklanmasıyla ben de başımı çevirdiğimde restoranın girişinde bize doğru gelen kişinin Aziz'in annesi olduğunu gördüm.

 

Ben de ayaklandığımda annesi bize yaklaşırken yanıma gelen Aziz elini belime doladı ve kulağıma doğru eğildi.

"Söylemediğim için özür dilerim ama söyleseydim günün keyfini çıkaramaz gün boyu bu anı düşünüp dururdun. Son anda haberinin olması ikimiz için de daha yararlı olur diye düşündüm."

 

Annesinin yanımıza gelmesiyle ona cevap verememiştim ama bunun hesabı sonra sorulacaktı.

 

"Birce, ne kadar güzelleşmişsin sen böyle." diyerek bana candan bir şekilde sarılan kadına ben de elimden geldiğince aynı samimiyetle yanıt verdim. Aziz'in annesi gerçekten de güzel bir kadındı. Saçlarının beyazlığı dışında yıllar ondan pek bir şey götürmemişti.

 

Bana sarılmayı bitirdiğinde oğluna döndü. "Sen de hoş geldin hayırsız. İyi ki İstanbul'a döndün. Ne arıyorsun ne soruyorsun?"

 

Annesinin nazına gülerek karşılık verdi Aziz de. "Burdayım işte. Direkt yanına geldim. Gelinini de getirdim hem."

 

Belimdeki eli beni daha da kendine çekerken o utanmıyordu ama ben utanıyordum. Annesi Aziz'in omzuna hafifçe vurduğunda 'Eşek' diye mırıldandı. Karşılamamız bittiğinde Aziz yanıma annesi de karşıma oturmuştu.

 

Yıllar önce tanışmıştık, birkaç kere de ayak üstü muhabbetimiz olmuştu ama lise zamanı zaten Aziz bile annesini zor gördüğü için bizim de pek bir iletişimimiz yoktu.

 

"Ah Birce, sizi şu an yan yana görmek beni o kadar mutlu etti ki anlatamam. Çınar'ın çok çekinceleri vardı ama hepsini aşmışsınız galiba."

 

Anne babasının Aziz'e Çınar dediğini biliyordum ama doğrudan duymak biraz garip hissettirmişti. Bakışlarım Aziz'e kaydığında o çoktan gözleri gülerek bana bakıyordu bile. Benim ondan yardım beklediğimi anlayınca gülüşü büyüdü ve annesine döndü.

 

"Senin dediğin gibi oldu anne. Seviyorsa kıyamaz demiştin. Kıyamadı."

 

Uslu gelin oturuşumda dizlerimde duran ellerimden birini avucunun içine aldı. Baş parmağıyla elimin üstünü okşadığında biraz daha rahatlamıştım.

 

"Sen zaten anneni dinlesen şimdi her şey farklı olurdu ama babanı dinlemeyi tercih ettin." dedi annesi gizlemeye çalıştığı bir sitemle.

 

Aziz'in gerildiğini gülüşünden anladım. "Her şeyin şu anki halinden çok memnunum anne. Geçmişe karşı bir pişmanlığım yok. Kaybettiğimiz zamana üzülüyorum ama ikimizin de yaşayacak ve görecek şeyleri olduğuna inanıyorum. Hem senin her sözünü dinlemiş olsam şu an İsviçre'de bir köyde tek başıma hayatımı sürdürüyor olurdum."

 

Annesinin bakışlarında gözle görünür bir kırgınlık oluştu. "Sanki kötülüğünü istedim Çınar. Senin için en risksizi sakin bir hayattı. Bunun için çabaladık biz de."

 

Aziz sinirlenmiyordu ama annesinin söylediği hiçbir şeyi ciddiye almadığını görebiliyordum. Tebessüm ederek sordu. "Beni son 10 yılda bu kadar mutlu gördün mü? Çocuğunun sağlığını düşünmeni anlıyorum ama ben iyiyim. Ve bunu sürekli söylemekten, seni inandırmaya çalışmaktan çok yoruldum. Bugün geçmişten konuşmak istemiyorum. Bugünümüzden ve geleceğimizden konuşmak istiyorum."

 

Annesi teslim olurcasına ellerini kaldırdı. "Haklısın, bu konuyu kapatıyorum. Daha güzel şeylerden bahsedelim. Mesela sizden." Bakışları bana döndü. "Nasıl gidiyor Birce? Oğlum mutlu ediyor seni değil mi?"

 

Bir anda bana yönelen soruyla gerginliğim artmıştı. Aziz'in elini sıkarken rahat görünmeye çalışarak cevap verdim. Aziz'e bakmam rahatlamamı sağlamıştı. "Çok mutlu ediyor Birgül Hanım sağ olun."

 

İkisi de sanki küfretmişim gibi yüzüme bakıyordu. Ne yanlış yaptığımı anlamaya çalışırken duyduğum gülüş sesleriyle çok da gerilmemem gerektiğini düşündüm.

 

"Of kendimi türk dizilerindeki kötü kaynanalar gibi hissettim Birce. Lütfen bana hanım deme." dedi Birgül Hanım gülerek. "Çınar, annene ne diyor?"

 

"Valla ben aslında anne demek istiyorum da Adem amca bunu duymaya henüz hazır değil. O yüzden şu anlık teyze diyorum." dedi Aziz de gülerek.

 

İkisinin gülüşü birbirine karışırken babam konusunda Aziz'e hak verdiğim için ben de gülmüştüm.

 

"O zaman baban bunu duymaya hazır olana kadar sen de bana teyze diyebilirsin Birce'cim. Hanım'ı duymaktansa teyzeyi yeğlerim."

 

"Öyle derim, Birgül teyze." dedim gülümseyerek. Garson yanımıza gelip masayı donatmaya başladığında Birgül teyze ile birbirimize baktık.

 

"Çınar, siparişi vermiş miydin?" dedi masanın üzerine konan yemeklere bakarken.

 

Aziz gülerek annesine baktı. "Görüldüğü üzere, verdim anne."

 

"Belki farklı bir şeyler yemek isterdi Birce. Neden fikrini sormuyorsun?"

 

Aziz'in gülüşü yüzündeki yerini korurken bana döndü. "Birce bu tatilde kendini bana bıraktı anne. En azından bir haftalığına bu kadar basit şeyleri düşünmesine gerek yok. Sen de bana güvenmeyi seçebilirsin. Nelerden hoşlanacağınızı bilecek kadar iyi tanıyorum ikinizi de. Zaten başka bir şey yemek isterseniz de söylemeye çekinmezsiniz diye düşünüyorum."

 

"Çekinmeyiz tabi." dedi Birgül teyze önündeki yemeğe göz gezdirirken.

 

"Senin için zor bir şey tabi kendini başkalarının kararlarına bırakmak anne ama deneyebilirsin. En azından bu gecelik, en azından bu yemekte."

 

İkisi arasındaki küçük gerginlik Birgül teyzenin geri adım atmasıyla sakinledi. Yani en azından öyle görünüyordu. Aziz'in bana anlattığı geçmişi, anne babasının yaşadıkları, Aziz'in bu yaşananlara bizzat şahit olması belli ki aralarında hâlâ bir duvar yaratıyordu. Aziz'in bunu aşmaya çalıştığını görebiliyordum.

 

Daha sakin bir şekilde yemeklerimizi yerken sohbet de etmiştik. Birgül teyze zeki, güçlü ve komik bir kadındı. Güzeldi de. Ama anlattığı şeylerden anladığım kadarıyla Aziz'in babasından sonra aşkta yüzü pek gülmemişti. Gerçi Aziz'in babasıyla da ne kadar güldüğü tartışılırdı. En azından hastalık meselesi ortaya çıkana kadar mutlu olduklarından emindi.

 

Yemekten sonra Aziz lavabo için kalktığında Birgül teyzeyle baş başa kalmak beni germedi. Kendimi ona yakın hissediyordum. Tatlılarımız geldiğinde gülerek bana baktı.

 

"Sağlıklı yaşam falan çok güzel de. Bunlarsız yaşayamam." Tatlıları gördüğünde gözleri parlamıştı resmen. Yemekten sonra tatlı tercihini Aziz bize bırakmıştı. "Benim için de siz seçin." dediğinde Birgül teyzeyle kafa kafaya verip Aziz'in damak zevkine uyan tatlıyı seçmeye çalışırken çok eğlenmiştik.

 

İkimiz de tatlılarımızdan bir çatal aldık ve aynı anda keyifle mırıldanınca kıkırdamalarımız da birbirini takip etti.

 

Birgül teyzenin gözlerinde bana parıltıyla bakan bakışları gördüğümde ben de ona gülümseyerek karşılık verdim.

 

"İlk zamanlar... Yani İngiltere'ye geldiğimiz ilk zamanlar sürekli senden bahsediyordu. Seni görmek yanında olmak istiyordu. Yanında olmanı istiyordu ama bunu söyleyemiyordu tabi. Ankara'dayken de sürekli babasına anlatıyormuş seni. Tabi tüm arkadaşlarından bahsediyor ama anlaşılıyor senden bahsederkenki hisleri. O kadar anlatıyormuş ki babası yıllar sonra beni aradı, sordu 'Bu Birce bizimkinin sevgilisi de bana söylemeye mi çekiniyor?' diye. Yememiş tabi 'arkadaşım' yalanlarını. Seni sevdiğine emin olduğunda almış karşısına 'Anlat' demiş. 'Anlat ne varsa dök içini.' Aziz o gün muhtemelen bana anlattığından çok şey anlattı babasına. Evet o dönem... Yani babasının hastalığından sonra pek ilgili bir anne olamadım ama seni biliyordum. Oğlumu biliyordum daha doğrusu. Ama Çınar o gün babasına bütün korkularını anlatmış. Hâlâ yanlış bir insana anlattığını düşünüyorum ama.."

 

Hafifçe kıkırdadığında sanki geçmiş günlere gitmiş gibi gözlerini cama dikmişti.

 

"Biz Çınar'a pek örnek bir çift olamadık. Bu hastalık konusunda da karşısında böyle korkunç bir örnek varken başka türlü davranmasını beklemek haksızlık olurdu. Ingiltere'ye geldiğimizde sana söylemesi için çok ısrar ettim ama zamanında senin konumunda olan beni dinlemektense kendi konumunda olan babasını dinlemeyi tercih etti. Umarım bu konuda onu anlayabiliyorsundur."

 

"Birgül teyze." dedim lafını bölerek. "Biz bunları Aziz'le konuştuk. Aştık da. Yani en azından kabullendik. Birlikte olmak tek isteğimiz. Bir gelecek kurmak isterken sürekli geçmişe dönemeyiz."

 

"Çınar'ın babası, Çınar'ın ilişkinizin bizimki gibi olmasından korktuğunu söylemişti. Seni bana benzetiyormuş 'evham' konularında. Kendisi de zaten babasına çok benzer. Sizin de bize dönüşeceğinizden korkmuş. Ama sen ben değilsin Birce. Bunu çok net görebiliyorum. İyi ki de değilsin. Çınar da babası değil ki, sen kendini güvenle ona bırakabiliyorsun. Ben bunu yapamadım. Üçümüzün hayatını kontrol altında tutmaya çalışırken kendi hayatım ellerimden kaydı, ben bunu göremedim. Ne kendi hayatımı kontrol altına alabildim ne eşimin ne çocuğumun. Olan en çok Çınar'a oldu. En çok o acı çekti. O yüzden şimdi... Şimdi çok mutlu olmasını istiyorum. Siz birlikte çok mutlu olacaksınız. Benim yaptığım hataları yapma tamam mı?"

 

Karşımda gözleri dolan kadına bakmak benim de gözlerimi doldurmuştu. Yaptığı yanlışlardan dolayı yaşayamadığı bir hayat vardı ve benim aynı yanlışları yapmamı istemiyordu.

 

"Çınar'ın evlilik konusundaki örneği babası ve benim. O yüzden bu konularda acele etmek istemezse ona anlayış göster olur mu? Seninle alakalı bir durum yoktur. O kendi içinde bir şeyleri çözmeye çalışıyordur. Ben ilk kez Çınar 14 yaşındayken ağzından bir kızın ismini böyle duydum. Yıllardır da başka bir isim duymadım. Bunu unutma olur mu?"

 

Acaba Birgül teyzenin Aziz yıllar sonra karşıma çıktığında önüme evlilik sözleşmemizi koyduğundan haberi var mıydı? Ya da daha 18 19 yaşındayken benimle evlilik sözleşmesi yaptığından? Ya da çekmecesinde yüzük olduğundan?

 

Anne babasının durumunun Aziz üzerinde pek de etkili olduğunu düşünmüyordum ama yine de başımı onaylarcasına sallayıp gülümsedim.

 

"Ne kaynatıyorsunuz?" diyerek yanımıza gelen Aziz'e gülerek baktım.

 

"Senin dedikodunu yapıyoruz."

 

"Eyvahlar olsun bir yanda sevgilim bir yanda annem. Tüm kirli çamaşırlarım ortaya dökülmemiştir umarım."

 

"Çok konuşma zevzek. Tatlını ye." diyerek Aziz'in dalga geçişini yarıda kesti Birgül teyze. "Bak bakalım sevgilinle annenin senin için seçtiği tatlıyı beğenecek misin?"

 

"Siz benim için seçmişsiniz ben beğenmem mi hiç?" deyip tatlısından bir çatal aldı. "Anne bu arada Birce çok güzel tatlı yapıyor biliyor musun? Ama benim favorim tarçınlı kurabiyesi."

 

Tatlısını yerken çocuk gibi annesine beni öven Aziz'in yanaklarını ısırmamak için kendimi zor tutuyordum. Karşımda kaynanam vardı. Bu kadar cozutuk bir gelin olamazdım. En azından şimdilik.

 

"Asıl bu çocuk sarma sarmayı nasıl öğrendi Birgül teyze? Hem de vişneli yapmış biliyor musun? Kırk yıllık ev hanımı gibi buzluktan bana sarma çıkardı. Parmaklarımı yedim yemin ediyorum."

 

Onu övüşümle Aziz'in utanmayla karışık memnuniyeti yüzünden okunuyordu. Tatlısını yemeye devam etti.

 

"O benim eserim değil maalesef. Babaannesinin eseri. Uzun süre aynı şehirde yaşadık. Biz çalışırken Çınar onların elinde büyüdü. Lisede birazcık ayrı düştüler ama babaannesi İngiltere'ye bile geldi Çınar için."

 

"Ne şanslısın sen be!" dedim kolumla Aziz'i dürterken. "İnsanın babaannesi böyle tatlı olur mu?"

 

Babaannemi tanıdığı için bu dediğime kahkaha atmıştı Aziz. "Allah bir yerden alıyor bir yerden veriyor." dediğinde az kalsın kendimi tutamayıp gülecektim ki gözüm Birgül teyzeye kaydı. Üstüne alınmış gibiydi. Aziz, "Babadan pek gülemeyince babaanne dededen güldük işte." dediğinde Birgül teyzenin ifadesi pek de değişmemişti.

 

"Babanla ilgili öyle konuşma Aziz. Lütfen." dedi tüm ciddiyetiyle.

 

"Niye ya babam değil mi? İstediğimi diyebilirim. Bugün seviyorum derim yarın nefret ediyorum. Asıl sen bir şey diyemezsin. Eski kocanla ilgili konuşma."

Aziz'in annesinin ciddiyeti karşısındaki alaycı tavrı Birgül teyzenin dudağının bir kenarının kıvrılmasına sebep olmuştu. Bu gülüşü Aziz'in gülüşüne benziyordu.

 

Annesinin güldüğünü görünce keyifli bir şekilde tatlısına geri döndü. Hepimiz tatlılarımızı överken Aziz'den gelen şok dolu bir ses gözlerimizi ona çevirmemize neden oldu.

 

Lokması hâlâ ağzında yanağını tutarken bir şeyler mırıldanıyordu. Masadaki peçeteyle ağzını kapattığında ne olduğunu anlamaya çalışan gözlerle ona bakıyorduk. Peçeteye tükürdüğü tatlının içinden çıkan yüzükse asla beklediğimiz bir şey değildi.

 

"Bu ne lan?!" dedi Aziz elindeki yüzüğe bakarak.

 

Birgül teyze bir yüzüğe bir Aziz'e bakıyordu. "Annecim bu bir evlilik teklifi değil di mi? Çok kötü çünkü."

 

Bense yüzüğe kitlenmiş onun çekmecede gördüğüm yüzük olmadığından emin olmaya çalışıyordum.

 

Değildi. Derin bir nefes aldım.

 

Aziz garsonu yanına çağırarak yüzüğü gösterdi ve aralarında Fransızca bir şeyler konuştular. Garsonun jest ve mimiklerinden özürler dilediğini anlayabiliyordum. Garson yanımızdan uzaklaştığında Aziz bize döndü.

 

"Evlilik teklifi aldım az önce farkındasın değil mi? Sevgilin elden gidiyor hiç de bir şey yapmıyorsun." dedi bana sitem eder gibi.

 

"Tatlından çıkan yüzüğe tav olacaksan elimden gidebilirsin." dedim ben de kararlılıkla ama bir sonraki saniye bunu dediğime pişman oldum. Belki de o kadar da kötü bir teklif değildi. Bir zamanların vazgeçilmez sürpriz teklifiydi sonuçta.

 

"Berbat bir teklif." dedi Aziz saniye bile düşünmeden.

 

"Ay Çınar bir an için sen evlenme teklifi ediyorsun sandım? Böyle bir teklif yapsan önce benden dayak yerdin. Birce'nin evet demesine de izin vermezdim."

 

"Restoranda, annemle, tatlının içinden çıkan yüzükle sevgilime evlenme teklif ediyorsam Henry'ye ulaşın."

 

Cümlesinin devamını bildiğim için kahkaha attım. Kahkahamı duyan Aziz bana döndüğünde birkaç saniye gülüşümü izlediğini fark ettim. Gülüşüm yüzümden silinmeden yanağıma, dudağımın kenarına bir öpücük bıraktı. Bir anlığına karşımdaki Birgül teyzenin varlığını unuttum ve öpücüğün tadını çıkarmak için gözlerimi kapattım.

 

Uzun sürmemişti ama duyduğum bir fotoğraf çekme sesiyle gözümü açtım. Birgül teyze gülerek bize bakıyordu.

 

"Özür dilerim çok güzel görünüyordunuz.." dedi yakalanmış bir çocuk gibi.

 

Benim utançtan yanaklarım kızarırken Aziz arsızca gülüyordu.

 

"Tatlısından başka yüzük çıkaracak olan yoksa kalkalım mı?" dediğinde ikimiz de Aziz'e katılmıştık.

 

Birgül teyze bizi evine davet etmişti ama Aziz bu tatilde çok fazla para harcamamız gerektiğini söyleyerek otele gideceğimizi söyledi. Bu daveti bir sonraki gelişimizde değerlendirebilirmişiz. Böylece bir kere daha geleceğimizin garantisini de vermiş oldu.

 

Annesi arabasına binip uzaklaşırken bizim aracımız da gelmişti. İnatla şoförlü araba tutuyordu. Bu 1 haftanın acısını Henry'den çıkaracaktı.

 

Arabaya bindikten bir süre sonra Aziz kıkırdamaya başlamıştı. "Yüzüğü gördüğünde annemin surat ifadesini gördün mü? Gerçekten o an sana evlenme teklifi edeceğimi düşündü." Gülüşü büyüdüğünde buna gülmek yerine neye bu kadar güldüğünü anlamaya çalışıyordum.

 

"Komik mi bana evlenme teklifi edecek olman?" dediğimde ben de ağzımdan çıkan cümleye hazır değildim.

 

Belli ki Aziz de değildi. Gülüşü yüzünde donup kaldı. Sonra hafifçe kaşları çatıldı. "Öyle bir şey demedim. Yani annemin yanında tatlıdan çıkan yüzükle sana evlenme teklif edecek olmam komik evet. Sana evlenme teklif edecek olmam değil. Bu neden komik olsun?"

 

"Ne bileyim." dedim sanki az önceki cümleyi söyleyen ben değilmişim gibi. "Fazla güldün. Ona gülüyorsun sandım." Saçmalıyordum! Tam anlamıyla saçmalıyordum. Resmen mıçmıştım ve şu an da sıvıyordum.

 

"Seninle evlenme ihtimali beni güldürür evet. Ama bu şekilde değil. Bence bunu çok iyi biliyorsun."

 

Omuzlarımı silktim. "Bilmiyorum, annen evliliğe bakışının uzak olabileceğinden bahsetti... Kafam oraya gitti."

 

Kurduğum cümle ve içinde bulunduğum utançla karışık üste çıkma isteği Aziz'i güldürmüştü. "Annemin, senin karşına çıkmadan önce sana evlenme teklifi ettiğimden haberi var mı?"

 

"Bilmiyorum." dedim mırıldanarak.

 

"Bi bak bakayım sen bana." diyerek çeneme uzandı ve gözlerimi gözlerine çıkardı. "Sen, benim sana evlenme teklifi etmeyeceğimi mi düşünüyorsun?"

 

"Hayır." dedim anında. Düşüncelerimi bu kadar belli edemezdim gerçekten. Sorun bende miydi yoksa Aziz beni okumakta fazla mı iyiydi? "Niye öyle bir şey düşüneyim ki düşünmüyorum. Hatta hiç düşünmüyorum. Yani daha ne kadar zaman oldu ki biz sevgili olalı. Evlilik düşünülecek bir zaman mı?"

 

"Değil mi?" dedi kaşlarını kaldırarak. Çenemdeki eli de saçlarımı bulmuştu.

 

"Öyle mi?"

 

"Ben de sana soruyorum."

 

"Sen bana neyi soruyorsun?"

 

Aziz'in kıkırtısıyla içine düştüğümüz girdaptan çıkmıştık. Önüne dönerken kolunu omzuna attı ve beni göğsüne çekti. "Anlaşıldı." diye mırıldanıp başımın üstüne bir öpücük kondurdu.

 

Ne anlaşılmıştı? Ben neden anlamamıştım? Anlaşılan neydi???

 

🐛🐞🐛🐞

 

Anlaşılan evlenme teklifi almayacaktım. Aziz'le Avrupa'yı gezdiğimiz kısa ama inanılmaz bir tatil yapmıştık. Uçağımız biraz önce İngiltere'ye inmişti ve yarın yardım gecesine katılacaktık. Bu güzel tatilden anladığım tek şey ise Aziz'in bana evlenme teklif etmeyeceğiydi. O kadar çok evlenme teklif edilecek an yaşamıştık ki ben artık beklenti içinde olmaktan yorulmuştum.

 

İşin daha da sinir bozucu tarafı benim içim kaynarken Aziz'in sürekli bir bahaneyle beni uykuya ikna etmesiydi.

 

Evet tatil, sevdiğim adamla birlikte güzel yerler görmek, yemekler, oteller çok güzeldi ama ortada ne evlilik teklifi vardı ne de tatmin edecek farklı duygular...

 

Kudurmuş muydum ben? Bundan birkaç ay önce evlilikle kapıma gelen Aziz'i kovmamış mıydım? Yani tam olarak kovmamıştım tabi ama temelde durum böyleydi. Şimdi ne olmuştu da evlilik teklifi bekleyen, beni kollarının arasına ne zaman alacak diye gözünün içine bakan ben olmuştum?

 

Haksızlıktı. Çok büyük haksızlık.

 

Ama bu haksızlığın nedeni umarım ben değilimdir diye düşünmekten kendimi alamıyordum. Paris'te, arabada dediklerim yüzünden evlilik teklifinden vazgeçmiş olabilir miydi?

 

Başını arabanın koltuğuna yaslamış gözlerini kapatmış Aziz'i izledim bir süre. Çok yorgun görünüyordu. Yorgunluğuna ve uyumasına rağmen yine elimi tutmuştu.

 

Saçmalıyordum. Gerçekten saçmalıyordum. Aziz beni deli gibi seviyordu. Uyurken yanından kaybolmayayım diye elimi tutacak kadar çok seviyordu. Benim için hayatını etkileyecek kararlar alacak kadar çok seviyordu. Bunun ötesi yoktu. Bana neden evlenme teklif etmiyor diye düşünmenin sırası değildi.

 

Ama benimle neden belli bir seviyenin ilerisine gitmiyor diye düşünebilirdim!

 

Eve giden yolda sola döndüğümüzde Aziz sanki düşüncelerimi hissetmiş gibi gözlerini açtı. Göz göze geldiğimizde bir anlığına paniklesem de çabuk toparlayıp onun paniklemesini sağlamak için dudağına bir öpücük bıraktım.

 

"Günaydın." diye mırıldandığımda camdan dışarı baktım. Hava çoktan kararmıştı. "İyi geceler."

 

"Bu ne güzel bir uyanma hediyesi." dedi dudaklarıma tekrar uzanırken. Onu bekletmeden istediğini verdim.

 

"Sen uyurken seni özledim." dediğimde gözlerindeki pırıltılara bizzat şahit oldum. Tek eliyle çenemden kavrayıp beni kendine doğru çektiğinde tutkulu bir öpüşme başlatacağından habersizdim.

 

Belli ki Aziz de dili dudaklarımdan içeri girecekken şoförün eve geleceğinden habersizdi. Ağzının içinde bir şeyler mırıldanarak geri çekildi. Bu şoförü bir yandan da Henry'ye gıcıklık olsun diye tutmuştu ama daha çok bize gıcıklık oluyor gibiydi.

 

Eve girdiğimizde ikimizin de karnı yolun etkisiyle kazınmıştı. İki çantayla gittiğimiz tatilden yaptığımız alışverişler yüzünden valizlerimizle döndüğümüz için Aziz üstünü bile çıkarmadan onlara girişme derdindeydi. Odaya valizleri bıraktığında önüne geçerek onu durdurdum.

 

İki elimle kollarını belime doladım. Ardından kendi kollarımı da omuzlarına çıkardım. "Ben çok açım. Senin o gizli hazine dondurucunda benlik bir şeyler var mıdır?" diye sorduğumda burnumun ucuna bir öpücük kondurdu.

 

"Canının çektiği bir şey var mı? Dışarıdan da söyleyebiliriz."

 

Çenemi yasladığım göğsünde başımı sağa sola oynattım. "Senin yemeklerinden yemek istiyorum. Zaten tatilde sürekli dışarıdan yedik."

 

Aziz'in kıvrılan dudağı yine sözlerimden benim bile bilmediğim bir anlam çıkardığını gösteriyordu.

 

"Teknik olarak hâlâ tatildesin."

 

"Doğru." dedim sağ yanağımı Aziz'in sol göğsüne yaslarken. Evin içine göz gezdirdim. "Ama buraya yabancılık çekmiyorum. Evimmiş gibi hissediyorum. Bence senin evin olduğu için böyle hissediyorum. Sen yanımdasın, mutlu ve rahatsın. Dondurucudan ev yemekleri çıkarıyorsun falan... Tam ev gibi."

 

Başıma kondurduğu derin öpücükle saçlarımın kokusunu da içine çektiğini hissettim. Başımı ona doğru yukarı kaldırdığımda o da başını eğmiş bana bakıyordu.

 

"Çok doğru hissetmişsin o zaman. Burası zaten bizim evimiz. Hatta ne yapalım biliyor musun? Gitmeden seninle de bir mutfağa girelim. Dondurucuya bir şeyler bırakalım. Bir sonraki gelişimizde bu sefer senin elinden yemekler de yeriz. Nasıl fikir?"

 

Şu an tam anlamıyla 32 diş sırıtıyordum. Aziz'in bana hissettirdiği duygular kendimi o kadar güvende hissettiriyordu ki onun kolları arasında olduğum her yer evimdi aslında.

 

"Bayıldım bu fikre." deyip uzanıp dudaklarına bir öpücük bıraktım. "Ama şimdi sen bize yemek çıkar. Ben de bu kıyafetleri halledeyim. Yarın ne giyeceğimi de düşünürüm. İstanbul'a götürmek istediklerimle burada bırakacaklarımı da ayırmam lazım falan."

 

"Ooo senin işin çok. Bir tanem işleri hallederken ben de ona yemek hazırlayayım o zaman." dediğinde sanki geçmişten bir duygu kalbimi sızlattı gibi hissettim.

 

İçinde bulunduğum şu anda çok huzurluydum. Bu ev, Aziz'in kolları, sözleri... Sanki yıllar önce hayalini kurduğum bir düş ya da gördüğüm bir rüya gibiydi.

 

Gözlerimin dolmasını engelleyerek Aziz'in kollarından çıktım. "Hadi bakalım şefim herkes işinin başına!" deyip poposuna küçük bir sille yapıştırdım. Bana büyümüş gözleriyle bakarken parmağını uzatarak tehdit etmeyi de ihmal etmemişti. "Bu hareketiniz geri dönülmez bir yolun başlangıcı olur Birce Işık. Sizi uyarıyorum!"

 

Arkamı ona dönmeden geri geri yürürken bağırdım. "Sizden korkmuyorum!"

 

Tabi ki sonraki hareketim arkamı dönüp koşmak olmuştu. Valizleri açıp kıyafetleri yatağa sererken önce Azizinkileri ve kendiminkileri ayırmaya karar verdim. Kıyafetleri ayırma işlemim bittiğinde aklıma düşen şeyle dolaba ilerledim. Bundan günler önce yüzüğü bulduğum çekmece sanki bana sesleniyor gibiydi.

 

Onun seslenişine dayanamayarak çekmeceyi açtım. Kazak yerinde duruyordu. Elimi kazağa attığımda ilk seferki gibi kutunun çekmecenin içine yuvarlanışını duydum.

 

Yüzük tatil boyu burada mıydı? Yani Aziz'in bu tatilde bana evlilik teklif etme gibi bir amacı yoktu. Benim sözlerimden sonra fikir değiştirmemişti. Hayır, bunu bilemezdim. Sonuçta burada bir yüzük vardı ve eğer bu yüzük ya benim parmağımda ya da kutusuyla birlikte İstanbul'a gelmezse, bu Aziz'in fikrinden vazgeçtiğini gösterirdi.

 

Kutunun içini açıp tekrar baktığımda yüzük tüm heybetiyle orada duruyordu. Belki de ben de bu süreci iyi yönetip Aziz'e nasıl bir yüzük istediğimi çıtlatabilirdim. İşlerin iyi tarafından bakmak gerekirdi.

 

Kimi elbiseleri dolaba yerleştirdim. Kimilerini yıkanmaları için ayırdım. Üç elbise arasında kaldığımda yemekten sonra Aziz'e defile yaparak yarın için giyeceğim elbiseyi seçebileceğimizi düşündüm.

 

Yatağın üstünde sadece o üç elbise kaldığında ortalığı toparlamıştım. Aziz beni hâlâ yemeğe çağırmadığına göre kısa süreli sıcak bir duş alabileceğimi düşünerek banyoya ilerledim.

 

Kendime engel olamadığım için bu evlilik konusunu bir sürede duşta düşündüm. Artılarını eksilerini, erken olup olmadığını, hislerimi.. Sonra aklıma daha anne babamın karşısına çıkıp biz sevgiliyiz bile demediğimiz geldi. Evet aptal değillerdi her şeyin farkındalardı ama resmi bir şekilde söylememiştik işte.

 

Duştan, bir şeyleri kafamda oturtmuş olarak çıktım ve giyindim. Evin içi sıcak olduğu için saçımı havluyla kurulayarak banyodan çıktığımda Aziz'i kulağında telefonla çekmeceye eğilmiş bir halde buldum. Kutuyu arkasına sakladığını gördüm. O da benim gördüğümü görmüştü. Yani şu an nafile bir çabanın içindeydi.

 

"O ne?" dedim elindeki görmediğim ama ne olduğunu bildiğim kutuyu sorarak.

 

"Yüzük." diye net bir cevap verdiğinde sorularımdan kaçmayacağını anladım.

 

"Restorandaki yüzüğü mü çaldın?"

 

Burnundan verdiği hızlı nefesle istemeden güldüğünü anlamıştım. Kutuyu açıp bana gösterdi.

 

"Nasıl?"

 

Ne için soruyordu bu soruyu? Bu yüzük benim olduğu için mi soruyordu?

 

"Yani.." dedim önce ama sonra kendimi toparladım. "Güzel.. Gösterişli... Hoş yani."

 

Bir elindeki kutuya bir de bana baktı. "Yalan söyleme, hiç senin tarzın değil fazla abartılı bir kere."

 

Doğruydu. Yüzüğü gördüğümden beri düşündüğüm şey buydu. Ama Aziz'in bana aldığını düşündüğüm için beğenmek istemiştim. "Neden sende bu yüzük?" diye sordum kafamdaki soru işaretlerine bir cevap vermesini umarak.

 

"Benim değil." dedi kısaca.

 

"Neden sende o zaman?"

 

"Bir arkadaşımın."

 

Sorduğum soruya cevap vermiyordu. Kutuyu kapatıp arka cebine sıkıştırmaya çalıştı.

 

"Bir arkadaşının yüzüğü neden sende?"

 

Verdiği derin bir nefesin ardından sorularımda kurtuluşunun olmadığını fark ettiğinde konuşmaya başladı. "Kötü bir boşanma geçirdi. Yüzük de biraz pahalı. Krize neden oldu boşanırken. Yüzüğü görmek istemiyordu ama satamıyordu da. O da bende durması için bana verdi. Şimdi geri verecek eski eşine galiba bilmiyorum. İstedi."

 

"Gelip mi alacak?"

 

"Yarınki etkinlikte o da olacakmış." Alttan bakışlarla dudaklarını kemirirken bana bakıyordu. Bu bakışlardan bir anlam çıkarmam gerektiğini biliyordum. Bunu kavramam çok da uzun sürmedi. Öyle olmadığını umarak sordum.

 

"Bu yüzük Asu'nun mu?"

Bölüm : 04.01.2025 12:51 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Melin Öğüt / Yirmi Dokuz / 37. Bölüm- Yüzük
Melin Öğüt
Yirmi Dokuz
1. Bölüm Verilen Söz2. Bölüm- Ve Ayrılmaz Dostluğa!3. Bölüm- Etkileyici Hediye4. Bölüm- Karşılaşma5. Bölüm- Ellerimde Çiçekler6. Bölüm- Nedensiz, Nasılsız7. Bölüm- İhtimallerin Heyecanı8. Bölüm- Agop'un Meyhanesi9. Bölüm- Kim Bilir?10. Bölüm- Söz11. Bölüm- Kıskançlık12. Bölüm- Geçmemiş Geçmiş13. Bölüm- İnandır Beni14. Bölüm- Önce Sen!15. Bölüm- Aile16. Bölüm- Tırtıl ile Uğur Böceği17. Bölüm- İlk Bakış18. Bölüm- Geçmişin İzi19. Bölüm- Yüzleşme20. Bölüm- Yeniden21. Bölüm- Yarın Hiç Olmayabilir22. Bölüm- Yara23. Bölüm- Kendimden Bile24. Bölüm- İtiraf Çabası25. Bölüm- Tatil Öncesi26. Bölüm- Özgür Kelebek27. Bölüm- Çıkma Teklifi28. Bölüm- Korku29. Bölüm- Sevdalı Oldu, Felaket Oldu, Ayrılık Oldu30. Bölüm- Sevgili31. Bölüm- Her Şeye Rağmen32. Bölüm- Şimdi Uzaklardasın33. Bölüm- Uzak Mesafe34. Bölüm- İstanbul->İngiltere35. Bölüm-İlk Gün36. Bölüm-Ev37. Bölüm- Yüzük38. Bölüm- Davet39. Bölüm- Kavuşma40. Bölüm- Dönüş41. Bölüm- Bebek?42. Bölüm- Yemek.43. Bölüm- Plan44. Bölüm- İstiyorum, Veriyor Musun?45. Bölüm- Kız İsteme Volume 3 Part 146. Bölüm- Kız İsteme Volume 3 Part 247. Bölüm- Unutulan48. Bölüm- İyi ki49. Bölüm- Zafiyet50. Bölüm- Gizlenen51. Bölüm-Yanında52. Bölüm- Hayat53. Bölüm- Son Gün54. Bölüm- Evet!55. Bölüm- Yeni Bir Hayat56. Bölüm- Leventoğlu57. Bölüm- 2+158. Bölüm- Otuzuncu Mum Işığı (Final)Özel Bölüm: Hayat IşığıÖzel Bölüm: I.L.
Hikayeyi Paylaş
Loading...