40. Bölüm

40. Bölüm- Dönüş

Melin Öğüt
melinogut

 

Selamlar, selamlarr🩷

 

Bu hafta bana hızlı geçti valla ne ara çarşamba oldu anlamadım

 

Ama sizi özledim orası ayrıı o yüzden yorumlara daveeetttlisiniz

 

İyi okumalarr🩷

 

Dünkü videoyu tekrar izlemek için açılan sekmeleri gözden geçirirken dosyalar arasında 'biricik' isimli bir klasör gözüme çarptı. Muhtemelen bunun içindeydi.

 

Klasörü açtığımdaysa önüme çıkan tek bir video değildi. Videolardı. Hepsinin altında tarih olan videolar. En eski tarihli videoya gitti elim. Onu açtığımda bilgisayarın hâlâ ekrana bağlı olduğunu fark ettim çünkü 14 yaşındaki halim şu an bana bakıyordu. Belli ki sinirliydi ama kendini kameraya çekmeyi de ihmal etmiyordu. Gözlerini diktiği yerden sinirle kameraya çevirdi.

 

"Bu Aziz'i alacak olan kadına zamanı gelince Allah sabır versin."

 

"Şu an onun kamerasına konuştuğunun farkındasın değil mi?" Arkadan sesini duyduğum Leyla'ydı. "Farkındayım! Zaten kart yokmuş içinde kaydolmuyormuş. Pis insan. Hem kamerasını okula getiriyor hem kullanamazsın. Bak nasıl kullanıyorum."

 

Kamerayı yüzümden uzaklaştırdığımda kendi montumun üstüne omuzlarıma bırakılmış, hatırladığım kadarıyla atılmış, bir mont daha vardı. Bir elimle kamerayı tutuyordum, diğer elimde ise Aziz' ait olduğunu bildiğim bir cüzdan vardı. "Her şeyini attı gitti üzerime basket oynayacakmış. Bir de sipariş veriyor maçın bitimine tostu hazır olacakmış. Biz bununla niye arkadaşız ya!"2

 

İsyanımla birlikte yanımda Leyla da göründü. "Sevgilimin en yakın arkadaşı çünkü." dedi gülümseyerek. Kusmak üzere olan bir insanın surat ifadesine sahiptim. "Sevgilin batsın. Allah'ın ergenleri. Sizin aşkınızın ızdırabını ben niye çekmek zorundayım."

 

"Ay ne ızdırabı Birce yani sen de. Uğraşıyor işte çocuk seninle." Leyla'nın manalı ses tonunu o dönem algılayamasam da şimdi algılayabiliyordum. "Daha fazla uğraşırsa dayak yiyecek. Kimse de uyarmadın demesin. Hazır olun ve bekleyin."

 

Leyla'nın gözlerinden bir bana bir de sahadaki Aziz'e baktığı anlaşılıyordu. "Sen mi döveceksin?" Küçümseyen sözleri sinirimi fazlasıyla bozmuş olacak ki Leyla attığım bakıştan korkmuştu. "Abime dövdürürüm."

 

"Senin abin yok." dedi sanki bana nispet yapar gibi. Onun da yoktu oysa. "Mahir abim var. Hafta sonu bize geldiğinde söyleyeyim de dövsün."1

 

"Sen neye mızmızlanıyorsun yine?" diyen Aziz'in sesiyle başımı yukarı kaldırmıştım. Muhtemelen şu an tepemden sarkıyordu ama henüz kameranın açısında değildi. "Sana!" deyip sinirle kamerayı Aziz'e çevirdiğimde dağınık dalgalı saçlarıyla, alnından ter tamlayan ergen Aziz karşımdaydı. İlk zamanlar Aziz'e uyuz olduğum için yaşına göre ne kadar yakışıklı olduğunu fark etmem zaman almıştı.

 

"Hani benim tostum?" deyip sırıttığındaysa şimdiki Birce'nin içi gitse de o zamanki Birce kudurmuştu. Kamerayı eline tutuşturup cüzdanını montunun cebine atıp montu da Aziz'e atmıştım. Kamera bana dönük olduğu için ne kadar sinirimin bozulduğunu da görebiliyordum. Belli ki o zamanlar Aziz'in taktikleri ilkokul üç seviyesindeydi ve benimle uğraşarak dikkatimi çekmeye çalışıyordu. Okula doğru yürüdüğümü gören Aziz peşimden koşarak geldi. Bir kolunu omzuma attı ve kamerayı bize doğru çevirdi. "Tamam tamam, eşyalarıma sahip çıktığın için tostlar benden."

 

"Lütfettin." diyerek göz devirmemin ardından Aziz gülerek kaydı kapatmıştı.

 

Gözüm tekrar kucağımdaki laptopa döndü. Bu yılki videolarda biraz sevimsiz olabilirdim o yüzden diğer videoları pas geçerek sonraki yıla geldim. Gözüme çarpan bir videoyu açtım.

 

Aziz'le birlikte kütüphanedeydik. Aziz uyuyordu. Önce onu çekip sonra kamerayı masada bir yere sabitlemiştim. Dudaklarımı 'uyuyor' diye kıpırdattım. Sonra önümüzdeki kitapları gösterip bunalmış bir mimikle sessizce ofladım. Aziz'in önündeki kâğıt tomarını kaldırım kameraya gösterdim ve 'Uyuduğu için ben yaptım.' diye dudaklarımı oynattım tekrardan. Yüzümde gayet gururlu bir ifade vardı ama gerçekten yorgun görünen uykulu Aziz'i kameraya gösterdiğimde dudaklarımı da büzmüştüm.

 

Sonra kameraya doğru parmağımı kaldırarak 1 saniye işareti yapıp bir saklama kabı çıkardım. Bir elimde kap varken diğer elimle de kabın içindeki şeyin ne kadar lezzetli olduğuna dair işaretler yapıyordum. Kabın kapağını sessizce açtım. Önce kendim koklayarak derin bir nefes aldım. Sonra kabın içinden çıkardığım böreği Aziz'in burnuna doğru tuttum. Kokuyu alan Aziz birkaç saniyenin ardından gözlerini açtı. Karşısında gördüğü börekle gözleri parlarken kafasını masadan kaldırdı. O kafasını masadan kaldırınca ben de gülüp böreği kendime çekip bir ısırık aldım. Umurunda bile olmadan elimi kendine çekti ve böreğin geri kalanını tek bir ısırıkta ağzına attı. Bir boş elime bir de Aziz'in dolu ağzında şaşkınlıkla bakarken kalakalmıştım. Aziz boğulmamak için gülmemeye çalışıyordu ama çok zor durduğu belliydi. Masadaki kaptan bir börek daha aldı ve onu da bana uzattı. Geri çekmemesi için elini sıkıca tuttum ve börekten bir ısırık aldım. Ağzındakini tam bitirmemişken elinde kalan böreği de ağzına attı. "Yemesene böreklerimi ya" diye fısıldadığımda "Senin böreklerin değil onlar Biricik benim böreklerim bana yapmadın mı?" diye anında savunmaya geçti.

 

Biz börekler üzerine tartışmaya devam ederken Aziz, kamerayı fark etti ve "Bu ne zamandan beri kayıtta." diyerek kamerayı eline aldığında kayıt kapandı.

 

Gözüm tekrar bilgisayardaki videolara ilişti. Bunların hepsini izlemek istiyordum ama yeterli zamanım yoktu Aziz birazdan uyanabilirdi. Videolar arasında ilerlerken gözüm tanıdık bir görüntüye takıldı. Videoyu açtığımda karşımda mutfağımız vardı. Annem elinde unla Aziz'e ne kadar koyması gerektiğini öğretiyordu.1

 

"Meltem sultan Aziz'e kurabiye yapmasını öğretiyor.." diyen sesim kameranın arkasından geliyordu. İkisi de dönüp bana baktığında annemin onaylamayan bakışlarıyla Aziz'in gülen gözlerinin odağı bendim.

 

"Sen de ben de yiyeceğim diye seviniyorsun tabi zilli. Aziz, ben bunların hepsini sana vereceğim sen git sevdiğin kızla ye buna da bir tane bile vermeyin."

 

"Evet Aziz sakın bana vermeyin." diye güldüğümde annem sabır çekerek mutfaktan çıkıp kilere doğru ilerledi. Aziz'in yanına gelerek kamerayı ikimize çevirdim. "Ne kadar inanılmaz bir arkadaş olduğunu anlatmama gerek var mı acaba? Sırf ben kurabiye istiyorum ama annem bana yapmıyor diye yalan uydurup anneme kurabiye yaptırıyorsun şu anda."

 

Ben konuşurken Aziz'in gözleri bir anlığına bile benden ayrılmadı. "Kıymetimi bil. Böylesini bulamazsın."1

 

"Hiç bilmez olur muyum? Ne istiyorsun karşılığında söyle bakalım."

 

"Ben ne zaman senden karşılık bekleyerek bir şeyler yaptım." Yüzünde tam anlamıyla bir alınganlık vardı.

 

"Tamam pazartesi peynirli böreğini getiririm."

 

"Senden daha iyisi yok Biriciğim. En iyisi sensin." dedi hamurlu eliyle mükemmel işareti yaparken.

 

"Kıymetimi bil böylesini bulamazsın."

 

"Bulamam, doğru." dediğinde o anki Birce önündeki kurabiye hamuruna baktığı için Aziz'in bakışlarını görememişti ama ben şu an çok net görebiliyordum. Bakışlarının bende nasıl kaybolduğu gözlerimin önündeydi.

 

Annemin gelmesiyle video kapandı. Videolar arasında ilerlerken mezuniyet balomuzun olduğu güne gelmiştim. Rastgele bir videoyu açtığımda bunun tek başıma balonun verildiği salonun terasında çektiğim bir video olduğunu gördüm. Ne söylediğimi hatırlıyor gibiydim.

 

"Selam, bugün mezun olduk... Daha doğrusu henüz mezun olmadık. Bu balo. Mezuniyet bir sonraki hafta olacak ama mezun olduk sayılır işte. Lisedeki son günlerimiz. Yılların bu kadar hızlı geçtiğine gerçekten inanamıyorum. Seni ara ara Aziz'den çalıp videolar çekmiştim Sunacım. O videolar şu an nerede bilmiyorum muhtemelen Aziz yer boşalsın diye hepsini silmiş olabilir ama yaşadığımız tüm anılar benim zihnimde... Açıkçası biraz korkuyorum. Yani, üniversite biraz korkutucu geliyor. Büyümek falan hep sıkıntı zaten ama... Beni asıl korkutan şey arkadaşlıklarımıza zarar gelmesi. Kimseyi kaybetmek istemiyorum. Leyla'yı, Erdem'i, Meryem'i Sarp'ı... Aziz'i... Hepsini çok seviyorum ve nedense üniversiteye gittiğimizde bir şeyler değişecekmiş gibi hissediyorum. Büyümek gerçekten de iyi bir şey değil bence. Bunu teyzemden biliyorum. Büyümek birçok gerçekle yüzleşmek demek aslında. Birçok hayalinin geride kalması. Hayal kırıklıkları, vedalar, hüzünler.." derin bir nefes alıp etrafta gezdirdiğim gözlerimi tekrar kameraya çevirdim. "Bilmiyorum belki de bugün fazla melankoliğimdir. Çıkışta kızlarla teyzeme geçeceğiz. Bu hislerimi bir kız gecesinde anlatmak iyi gelebilir.." Bir süre sessiz kaldığımda dudaklarım bir şey söylemek ister gibi aralandı ama geri kapandı. Dudağımda dolaşan dilim, aklımdaki şey, söyleyip söylememek üzerine düşündüğümü gösteriyordu. "Ama en çok Aziz'e anlatmak iyi gelir. Eminim beni rahatlatmanın bir yolunu bulurdu. Bulur." Gözlerim içeriye doğru kaydığında orada Aziz'i bulduğunu biliyordum. "En zor anımda hep yanımda olduğunu ve olacağını biliyorum. Ben de senin yanında olacağım. Ne olursa olsun. Beni hep yanında hissedeceksin. Ben hep seninle olacağım."

 

 

"Ben hep seninle olacağım."

 

 

Odanın arkasından duyduğum sesle kafamı o tarafa doğru çevirdiğimde kapıya yaslanmış, altında sadece bir eşofman olan, perdeye bakan Aziz'i gördüm. Gözleri beni bulduğunda gülerek yanıma geldi. Koltuğa, yanıma otururken üzerimi süzmeyi de ihmal etmemişti. Videoyu durdurup laptopu kucağımdan alıp yandaki koltuğa bıraktı. Beni elimden tutup çektiğinde yan bir şekilde kucağına oturttu.

 

"Beni kullanıp attın sandım. Çok korktum." Yüzünde öyle bir ciddi ifade vardı ki onu tanımasam gerçekten korktuğunu düşünürdüm.

 

"Benden kolay kurtulamazsın." dedim sırıtarak. Bu cümlem onu memnun etmişti. Bir eli belimdeyken bacağımdaki eli yavaşça olduğu yeri okşuyordu.

 

"İlk gecemizden sonra müstakbel karımla neden aynı yatakta uyanamıyorum peki? O kadar çok mu sevdin bu odayı?"

 

"Oda güzel" dedim gözlerimi odada dolaştırırken. "Ne de olsa ben tasarladım." Gururlu halim Aziz'in gülüşüne yansımıştı. "Dünkü videoya bakmak istemiştim ama bir sürü farklı video buldum. Bunlar yıllardır sende miydi?" Sadece başını hafifçe aşağı yukarı sallamakla yetindi. "Beni özledikçe bunları mı izledin?"

 

Bir süre cevap verip vermemek arasında kaldığını gördüm ama sonra konuşmaya karar verdi. "Senden haber aldığım süre boyunca açıp da bunları izlemeyi hiç düşünmedim. Buradaki anlarımızı gördükçe kendimi İngiltere'de tutmak çok zor olurdu. 3 sene önce tüm bu videoların olduğu harddiski buldum şans eseri. Yanımda olduğunu biliyordum ama nerede olduğunu bilmiyordum. İlk zamanlar hissedeceğim özlemden korkmuştum sonrasında da hissedeceğim acıdan. Ama o gün karşıma çıkınca... Sanki aradığım şey oymuş gibi hissettim. O gece tüm videoları izlediğimde senden ne kadar kaçarsam kaçayım, ne kadar vazgeçmeye çalışırsam çalışayım başaramayacağımı anladım."

 

Kollarımı Aziz'e sarıp kafamı da boynuna gömdüm. "Bunları bulduktan sonra mı bana gelmeye karar verdin?" diye sordum boğuk çıkan sesimle.

 

"Aşkımın, acımdan da gururumdan da daha büyük olduğunu hatırladım."1

 

Sözleri yeni bir şey sormamı zorlaştırsa da merak ettiğim şeyler vardı. "Geri dönmeni bu videolar mı sağladı?" Dudaklarım boynuna çarparken başımı hafice kaldırıp gözlerimin içine baktı.

 

"Ben senden gidemedim ki, sen hep benimleydin." Gözlerini büyük perdedeki bana çevirmişti. Onun bu halde acı çektiğini düşünmek canımı sıkıyordu.

 

Daha fazla konuşmama gerek yoktu. Zaten konuşursam ağlardım. O yüzden az önceki pozisyonuma geri döndüm. İkimiz de sessiz bir şekilde birbirimize sarılırken içimden, çektiğim saçma sapan videolara teşekkür ediyordum. Aziz'i bana getirmişlerdi.1

 

"Kazağım sana çok yakışmış. Ben kokmuşsun."

 

Aziz'in sessizliği bozan cümlesiyle kafamı boynundan kaldırdım. Duygusallık istemiyordu. Birbirimizden ayrı olduğumuz günler hakkında konuşmak canını sıkıyordu. O zaman ben de ona ayak uydururdum.

 

"Sen kokmamın sebebi kazak değil yalnız.." Gözlerim çıplak üstüne doğru kayarken bir elim omzunda diğeri dövmesinin etrafında dolaşıyordu.

 

Gülüşü memnuniyetle büyüdüğünde kollarını etrafıma daha sıkıca doladı. Bacağımdaki eli de olduğu yeri sıkıştırıyordu. "İyi oldu bu konuyu açtığın. İlk gecelerinin ardından sinsi sinsi kocasının koynundan çıkan bir kadın olarak yatakta kahvaltı hakkını kaybettin. Benimle birlikte kahvaltı hazırlaman da cezan olacak."

 

Şaşkınlıktan açık kalan ağzımdan sözcükler yerine gülüşüm dökülmüştü. Belli ki uyandığında yanında olmamam onu gerçekten de rahatsız etmişti ama bunu şakayla karışık bana duyurmak istiyordu. Takılmam gereken noktaya değil de başka bir yere takılarak Aziz'le biraz daha uğraşmak istedim.

 

"Kocam değilsin yalnız." dediğimde 'öyle mi?' dermişçesine bir dudağı büzülmüş, bir kaşı da havalanmıştı.

 

Sol elimi tutup göz hizama doğru kaldırdı. "Bak bakalım bu yüzüğe. Ne diyor sana?"

 

"Kocam olma isteğini kabul ettiğimi söylüyor. Ama kocam değilsin sonuçta."

 

Onun inadına yaptığımı fark etmesi pek de zamanını almamıştı. Başını aşağı yukarı salladıktan sonra ani bir hamleyle koltuktan kalktı. Beni de kucağından omzuna aldı. Ben ne yaptığını sorgularken o beni dinlemeden ayaklarını merdivene doğru yönlendirdi. Bir üst kata çıktığında yönünün yatak odası olduğunu anlamıştım. Yatak odasına girdiğinde hızını kesmeden banyoya doğru ilerledi. "Gel sana hatırlatayım bi kocan mıyım değil miyim?" demesiyle banyonun kapısını sertçe kapattı.

 

 

🦋🐞🦋🐞

 

 

Uzun soluklu bir banyonun ardından birlikte kahvaltı hazırlayıp kahvaltımızı yapmıştık. Fazla oyalandığımız için uçağa yetişmek için valizlerimi hızla toparlamam gerekiyordu. Ben valizlerimle ilgilenirken Aziz de evi uzun süre boş kalabilecek bir şekilde ayarlıyordu. Dağıttığımız yerleri toplamak ona kalmıştı. Ben valiz hazırlarken gelip gidip beni öpmese işini çok daha hızlı yapabilirdi. Onun zaten burada da eşyaları olduğu için yanında götüreceği küçük bir valizi ve az kıyafeti vardı. Ben de aldığımız birkaç şeyi buraya geri döneceğimiz zamanı düşünerek burada bırakmıştım ama bırakmak istemediğim çok güzel şeyler vardı. Onları elimden geldiğince az valize sığdırmaya çalışmıştım.

 

Kendimizi de evi de toparlayınca üstümüzü giyip evden çıktık. İlk gördüğüm andan itibaren ev sıcaklığını hissettiğim bu evden gidiyor olmak biraz canımı sıkmıştı açıkçası ama Aziz yanımda olduğu sürece nerede olduğumuz çok da önemli değildi.

 

Uçağa bindiğimizde günün yorgunluğu kendini hissettirmişti ve ben kalkış anonsunu bile duymadan uykuya dalmıştım. Hatta öyle dalmıştım ki uçağın yere inmesiyle ancak gözlerimi açabilmiştim. Uçaktan indikten sonra Aziz'in havaalanında bıraktığı arabasına binip evlere doğru yola çıktık.

 

Evlere... Evimize değil. Çünkü beni evime bırakması gerekiyordu. Bizimkiler bugün geleceğimi biliyorlardı. Muhtemelen annem bundan daha çok şey bildiği için haberleri almak için yolumu gözlüyordu. Babamı tahmin edemiyordum. Bilmesine rağmen bilmeme oyununu sürdürüyor olabilirdi. Onlara karşı daha dürüst olmak isterdim ama işler benim kontrolümden çıkmıştı. Aziz, hızlı bir insandı. Ama tek suçu ona atamayacaktım onun yanında ben de onun hızına kapılıyordum.

 

Bizim evin sokağına döndüğümüzde çantamdan yüzüğümün kabını çıkardım. Parmağımda parıl parıl parlayan yüzüğüme bakıp istemeyerek de olsa onu da parmağımdan çıkardım. Aziz göz ucuyla ne yaptığımı gördüğünde arabayı yolun ortasında durdurup bana ve parmağımdan çıkardığım yüzüğe bakmaya başlamıştı.1

 

"Ne?" dedim bakışlarına bir mana veremeyerek. "Daha sevgili olduğumuzu söylemedik karşılarına parmağımda yüzükle mi çıkayım Aziz?"

 

"Sen hala sevgili olduğumuzu bilmediklerini mi düşünüyorsun güzelim?" diye sorduğunda içimi 'ben onlara zaten söyledim' diyecek diye bir korku kaplamıştı. Neyse ki böyle bir şey söylemedi. "Senin burnunun dibindeki aşkı görmediğin zamanlar o ikisinin her şeyden haberi vardı. Ben döndüğüm andan itibaren de bunun er ya da geç olacağını biliyorlardı. Babanın bana tehditleri o yüzdendi yani. Ciddiye almadığı birine sen bu kızı istemeye geldiğinde sana babayı vereceğim demezdi değil mi?"1

 

Onun ciddiyetle söylediği cümleye kahkaha atmadan duramadım. "Ve sen bu cümleden endişelenmek yerine babamın bizim ilişkimizi bildiği anlamını çıkarıyorsun öyle mi?"

 

"Niye endişeleneyim? Endişelenecek bir durumum yok. Kızını seviyorum, evleneceğiz." Elimde duran yüzüğü tekrardan parmağıma taktı. "Baban da beni seviyor. O daltonun ailesinin yanında nasıl da 'oğlumuz' dedi ama hatırlıyor musun? Sadece biraz naz yapıyor. O da sıkıntı değil, yapsın biz kızının nazını çekmiş insanız babasınınkini de çekeriz."

 

Kendinden oldukça emin tavrı beni şaşırtmasa da bu kadar rahat olması sinirimi bozmuştu. Biraz korksun, çekinsin istiyordum yoksa ben de babamın büyük problemler yaratmayacağını biliyordum.

 

"Ne diyeceksin babam sana neden gittin diye sorduğunda? Bana yaptığın gibi önce 'seni seviyorum' desin sonra söylerim olaylarına mı gireceksin yine?"

 

Gözlerindeki hınzır pırıltı aklından geçen planları merak etmeme sebep olmuştu. "Yo, direkt çıkacağım karşısına Adem amca ben, kalbimin acısı kızının canını yakmasın diye ondan ayrı kalmayı göze aldım diyeceğim. Yıllarca tedavi olmaya çalıştım. Sonunda hiçbir şeyi umursamayıp Birce'ye kavuşabilmek için kalbimden ameliyat oldum diyeceğim."

 

Göğsünü gere gere söylediği şeylere içimden gülüyordum. Çünkü hayatta böyle bir şey söylemezdi.

"Acındıracaksın yani kendini babama... Hani sen sana acınılmasını istemiyordun?" Bana haftalarca söylemediği gerçekleri babama takır takır dökülecek olması reva mıydı?

 

"Öncelikle bana, 'senin' acımanı istemiyordum. Çünkü biliyordum ki şu an bana hissettiğin duyguları hissetmesen bile gerçeği öğrendiğinde kendini sorumlu hissedip bana yakın olmak isterdin. Ben bunu istemedim. İkinci olarak da kendimi acındırdığım tek bir yer göremiyorum. Sadece doğruları anlatmıştım oysaki. Yoksa yaşadığım şeyler sana acınası mı geliyor? Yaşadıklarım için bana acıyor musun Birce Işık?"1

 

Aziz'le, mantığını devre dışı bırakamadığım anlarda tartışılmazdı, bunu öğrenmiştim. Bir şekilde üste çıkmayı başarıp beni suçlu gösteriyordu. Buna izin vermemek için konuyu değiştirdim. "Ee napıyoruz yani şimdi? Ben bu yüzükle mi gireceğim eve?"1

 

"Şimdi birlikte eve gidiyoruz. Annenle babanın karşısına çıkıyoruz. Öncelikle sevgili olduğumuzu söylüyoruz sonra da niyetimizin ciddi olduğunu. Senin de yüzüğün parmağında kalıyor ki tüm bu süreç daha hızlı gelişsin. Yara bandı çeker gibi. Çabuk ve acısız."

 

Plan kurarken de çok yakışıklıydı pis insan o yüzden ne dese yapmalıymışım gibi hissediyordum. Bu hakimleri de böyle mi kandırıyordu acaba?

 

"Yalnız yara bandını hızlı çekince yine de acıyor."

 

"Çabuk bitiyor diyelim o zaman. Acı kısa sürdüğünde pek de acı sayılmıyor. Zaten merak etme. Muhtemelen sonrasında baban, benim ortada olmadığım yıllardan dem vuracak ben de ona karşı olarak hastalığımı anlattığımda bana karşı bir şey söyleyemeyecek. Babanın kızısın sen. Bu huyunuz çok benziyor. Bir dakika önce sinirden köpürseniz de içiniz acır ses çıkaramazsınız. Hem baban karşı çıkacak bile olsa o saatten sonra annen izin vermez. Hele bir de yüzüğü gördüğünde tamamdır."1

 

"Sen ne zamandır planlıyorsun bunu?" Gerçekten de merak ettiğim bir soruydu.

 

"Doğum gününden beri."1

 

"Maşallah daha benim gönlümü almadan annemle babamı ağına düşürme planlarına başlamışsın bile." Tavırla, kollarımı göğsümde birleştirdiğimde iki eliyle kollarımı çözdü ve ellerimi tutup üstlerine birer öpücük kondurdu.

 

Göz kırptı ve mırıldanarak "Bazı yedek planlarım vardı diyelim." dedi.

 

Ses tonu bana dün geceyi anımsattığı için kendime gelme niyetiyle farklı şeyler düşünmeye çalıştım. Başarılı da oldum. "Kendini affettirmen gereken biri daha var." dedim kendime güvenerek. "O anne babam gibi sana acıyıp bağrına basmaz da." Aziz'in merakını körüklemeye çalışıyordum ama o pek de oralı değil gibiydi. Hatta dudağının kenarındaki minik gülüş beklemediğim bir şeyin habercisi gibi orada yerini almıştı.1

 

"Mahir abiden mi bahsediyorsun güzelim?"

 

Bu soruş şeklini hiç sevmemiştim. Başka birinden bahsediyormuş gibi davranmak istedim ama aklıma başka kimse gelmiyordu. Babaannem falan mı deseydim? Ne yapsaydım?

 

"Evet.."

 

Kendi zor duyduğum sesim yüzünden Aziz dudaklarını birbirine bastırmış ve halime gülmemek için verdiği zor mücadeleyi kazanıyor gibiydi. Eli direksiyonun yanında, aparatta duran telefonuna gitti rehbere gittiğinde üzerinde durduğu isimle kaşlarım hafifçe çatıldı. Telefon uzunca çaldıktan sonra açıldı.

 

"Acilse konuş, değilse kapat." diyen Mahir abimin sesinin bir yanılsama olmasını ümit ettim.

 

"Halini hatırını sorayım demiştim abi." diyen Aziz'le, kafamın içinden geçen tüm düşünceler başka bir merciye gerek duymadan onaylanmıştı.

 

"Siktir lan. İstanbul'a döndün döneli işin kalmadı benle değil mi? Birce teklifini kabul etmemiş olsa da göt gibi kalsan."

 

Aziz, Mahir abimi sadece gülerek dinliyordu. "Bunu içten söylemediğini biliyorum abi ama yine de cevap vermem gerekiyorsa hayallerini kırdığım için özür dilerim ama Birce teklifimi kabul etti."

 

"İyi, neyse. Bir ara şu bizim işi de söyle de seni affedip bana küsme süresi başlasın. Ne kadar erken o kadar iyi. Nişanınızda kurdele keserken Birce'nin bana küs olmasını istemiyorum. Kendi aranızda çözün beni bulaştırmayın."

 

"Emredersiniz komutanım." Bu cümlesinden sonra başka bir şey demeden telefon kapanmıştı. Aziz'in bakışları bana döndü. "Güzelim hani her şey tamam da sunum videonun elime nasıl geçtiğini de mi hiç sorgulamadın?"1

 

Sorduğu soruyla beynim bir anlığına geri gitme ihtiyacı hissetti. Hayır, sorgulamıştım. Aklıma gelmişti tabi ki! Ama ardından bana evlenme teklifi etmişti. Ardından da... Olaylı şeyler yaşanmıştı. Akıl mı bırakmıştı onu düşünecek?! Bırakmamıştı!

 

"Sen de haklısın tabi pek onu düşünmeye vaktin olmadı." Bu kadar gıcık olup bir de üstüne aklımı okuması daha da sinirimi bozuyordu.

 

"Siz benim arkamdan birlik mi oldunuz?.. Siz benim arkamdan nasıl birlik oldunuz?.. İzmir'de kısacık görüştünüz alt tarafı nasıl bu ittifakı kurabildiniz?!"

 

Benim sorularımı es geçen Aziz, arabayı park etmek için tekrar harekete geçti. Park ettikten sonra bana döndü. "Sorularına cevap vereceğim bir tanem ama önce annenle babana güzel haberlerimizi verelim değil mi?"1

 

Vereceğim cevabı beklemeden arabadan inip benim tarafıma geldi ve kapıyı açtı. Şaşkınlığım hâlâ üzerimdeydi. Aziz de benim hareket etmediğimi fark edince başını arabanın içine sokup emniyet kemerini takılı olduğu yerden çıkardı. Geri çekilirken dudağıma öpücük kondurmayı da unutmamıştı. Durum, zaman, mekân fark etmeden gün boyunca beni öpüp durmuştu. Bundan rahatsız olduğumu söylesem çarpılırdım ama şu an karşımdaki kişiye sinirliydim. Birazdan anne babama onunla evleneceğimi söyleyecektim ama bu ona sinirli olduğum gerçeğini değiştirmiyordu.

 

Omzundan ittirerek önümden çekilmesini sağladıktan sonra arabadan indim. Arkama bakmadan apartmana doğru yürürken arkamdan adım seslerinin gelmediğini fark ettiğimde belli etmeden arkama doğru baktım ve Aziz'in bagajdan valizlerimi çıkardığını gördüm. Ben valizlerim olduğunu bile unutmuştum. Benim valizlerimi taşıdığı için ona biraz acıdım o yüzden bahçeye girmeden kapının önünde bekledim.

 

İki valizi alıp yanıma geldiğinde "Bunlara ihtiyacın yoksa ben, bizim eve de götürebilirim." dedi sırıtarak. Sırıtmasına da sözlerine de karşılık vermeden bahçe kapısını açıp apartmana doğru yürüdüm.

 

Asansöre binip kata çıktığımızda kapıyı çalma aşamasında ne kadar gergin olduğumu fark ettim. Şu an aslında Aziz'in desteğine ihtiyacım vardı ama iki eli de valizler yüzünden doluydu. Ben kendi valizlerime sinirlenirken annem kapıyı açtı. Beni gördüğü an mutlu olduğunu anladım ama Aziz'i gördüğü an yüzü parladı.

 

"Aziz, oğlum!" Yüksek desibelli karşılaması sadece Aziz'e karşı olmuştu. "Birce'yi havaalanından mı aldın yoksa?" Bu cümle belli ki bize değil içerideki babama duyurmak için söylenmişti. Yoksa annemin bana bakışlarından her şeyin farkında olduğu zaten gün gibi ortadaydı ki bunu İngiltere'de de anlamıştım. Annem ikimize de sarıldığında üstümüzdekileri dolaba asıp içeriye, babamın yanına, geçtik.

 

Babam her zamanki gibi tartışma programlarına kitlenmiş bir haldeydi. Annemin az önce söylediği şeyi duyduğuna bile emin değildim. Neyse ki biz içeriye girince bizi fark etti. Babamın yüzünde ise beni gördüğünde oluşan parıltı Aziz'i gördüğünde hafifçe yok olmuştu.

 

"Aziz, Birce'yi havaalanından almış hayatım. Ne tatlı çocuk değil mi?" Ortamı yumuşatıp, kocasının herhangi bir olumsuz tavrını engellemeye çalışan annem odaya enerjik bir giriş yapmıştı. "Oturun çocuklar biz de çay içiyorduk babanızla size de iki bardak getireyim hemen."

 

Cümle içindeki 'babanız' kelimesi Aziz'in 32 diş sırıtmasına sebep olurken babamın kaşlarını çatmasına sebep olmuştu.1

 

"Çayın yanına bir şey getirme Meltem. Ne tatlı çocuk değil mi? Çayın yanında iyi gider." Babamın dişlerinin arasından çıkan cümleler ortamda hafif bir rüzgâr estirmişti. Annem çaylarla odaya girene kadar çıt çıkmadı. Annemin uzattığı çayı bacağımın altındaki sol elimi hiç çıkarmadan sağ elimle aldım. Yüzüğün görülmesi için erken bir evreydi ama Aziz de arabada yüzüğü çıkarmamı istememişti. İki arada bir derede kalıp kendimi absürt bir durumun içine atmayı tercih etmiştim.1

 

Çaylardan ilk yudum alındığında Aziz konuşmaya girişmek için anne babama nasıl olduklarını sordu ama babam düzgün bir cevap vermektense 'sağ ol' demeyi tercih ettiği için gelen sohbet isteğini resmen kılıcıyla ortadan ikiye bölmüştü. Çaylardan bir yudum daha alındığında şaşırtıcı bir şekilde bu sefer babam nasıl olduğumu sordu. Ama farklı bir tarzı vardı.

 

"Ee kızım nasıl geçti iş gezin?"

 

Bir anneme bir babama baktığımda bazı yalanlar için geç kaldığımı hissediyordum. "İyi geçti babacım. Güzeldi. İyiydi yani."

 

"Ne güzel, ne güzel. Aziz, sen de bir süredir İngiltere'deymişsin. Senin nasıl geçti iş gezin?" Sesindeki 'her şeyi biliyorum sadece doğruyu söylemeniz için size zaman veriyorum' tonu içimi ürpertiyordu.

 

"Bir dava için çağırmışlardı Adem amca. Sonuç istediğimiz gibi oldu. Gayet iyi diyebiliriz yani."

 

"Ne güzel, ne güzel." dedi babam elindeki çay bardağına gülerek bakarken. "Birlikte ne yaptınız peki?"

 

İşte zurnanın cenaze marşı çalmaya başladığı o yerdeydik. Buradan geri dönüş falan yoktu. Yara bandını düşündüm. Hızlı ve acısız.

 

"Baba biz Aziz'le sevgiliyiz!"

 

Yüksek sesli itirafım beklediğim etkiyi pek bulmamış gibiydi. Annem dizlerini kırmış höpürdeterek çayını içiyordu. Babam da suratıma gerizekalıya bakar gibi bakıyordu.

 

"A A!" dedi abartılı bir tonda. Şaşkınlıkla anneme döndü. "Ne kadar da ufuk açıcı yeni bir bilgi değil mi Meltem? Kızımız bizimle paylaşmayı uygun görmüş sonunda."1

 

Babamın gergin, abartılı tavrı ortamda bir tek annemi güldürüyordu. "Tamam Adem abartma sen de."

 

"Bunun abartması mı kalmış artık! Kızımın erkek cinsi arkadaşı oluyor, haberim yok. Kızım erkek cinsi arkadaşıyla tatile gidiyor, haberim yok. Kızım sosyal medyalara fotoğraf koyuyor, haberim yok. Ne zaman söylemeyi planlıyordun Birce kızım."

 

"Tam olarak şu an babacım." deyip sırıttığımda babamı biraz da olsa yumuşatabileceğimi düşünüyordum ama bu pek de mümkün gibi görünmüyordu.

 

"Babaannenden öğrendim Birce." dediğinde ne derece sinirli olduğu yüzünün her yerinden okunuyordu ama benim takıldığım nokta babamın siniri değil, bunu babaannemin nereden bildiğiydi.

 

"Babaannem ne alaka ya! O nerden biliyor?" diye sorduğumda gözlerim bu sorunun muhatabını arar gibi odadakileri taramıştı.

 

"Bilmem Birce! Nereden biliyor?" Biliyordu, bu bir soru cümlesi değildi. Babaannemin nerden bildiğini benim söylemem gerekiyordu. Bilsem sormazdım ki!

 

"Baba sakın Mahir abin deme düşer bayılırım şuraya." Aklıma ilk gelen isim arabada öğrendiklerimin de etkisiyle o olmuştu.

 

Belli ki yanlış bir isim söylemiştim. Babamın bakışlarından anlaşılıyordu. "Mahir ne alaka Birce? Ulan dağdaki adamın da mı benden önce haberi vardı?! Biz adamın müsait vaktini bulamıyoruz hal hatır sormak için sen arayıp bunları mı anlatıyorsun abine?"

 

Bana sinirlenip Mahir abimi savunmaya geçmesi beni sinirlendirdiği için anında saldırı pozisyonuma geçtim.

"İlk olarak sen o dağdaki adamın neler bildiğini bilsen şaşar kalırsın babacım. İkinci olarak abime söyleyen ben değilim." Gözlerim yanımda oturan Aziz'i bulduğunda babamdan aldığım ölümcül bakışları Aziz'e göndermeyi ihmal etmemiştim. "Üçüncü olarak da en son Aziz'in telefonunu açacak kadar müsaitti. İstersen arayıp konuşabilirsin yeğeninle."

 

Babam duyduğu cümleyle Aziz'le yeğeni arasında bir bağlantı kuramamış olacak ki bir süre ikimizin suratına anlamsız bir ifadeyle baktı. Sonra bir anda yerinden kalktı ve koridora çıktı. Telefonunu alıp yeğenini aramaya gittiğini biliyordum.

 

Odada annemle kaldığımızda gerginliğim biraz daha azalmıştı. "Anne babam nerden öğrendi Allah aşkına." dedim büyük bir merakla. Çünkü şu an babamın öğrenmesi benim için hiç problem değildi ama nasıl öğrenmiş olabileceği düşüncesi sinirlerimi bozuyordu.

 

"Babaannen örgü hesabından seni takip ediyormuş."1

 

Duyduğum cümle kulaklarımdan beynime kesinlikle hatalı bir şekilde gelmişti. Bu cümlenin öznesi, nesnesi, yüklemi kesinlikle birinden biri doğru değildi. Odadaki birkaç saniye süren sessizliğin Aziz'in gülüşünün patlamasıyla bozulmuştu. Kafamı yavaşça ona çevirdiğimde bir eliyle ağzını kapatmaya, gülmemeye çalışıyordu.

 

"Anneni bile engellemişsin annecim ama babaannenin radarından kaçamamışsın demek ki."

 

Tam ağzımı açıp alındığı belli olan anneme bir şeyler söyleyecektim ki babam içeri girdi. "Ulaşılamıyor eşek herife. Aziz'e gelince müsait ama dayısına gelince değil!"

 

"Ben aradığımda da çok müsait değildi Adem amca." dedi Aziz, sanki şu an yapması gereken en önemli şey babamı rahatlatmaktı.

 

Babam Aziz'i duymazdan gelerek yerine oturdu. "Ne zamandır var bu?" dedi babam bize bakmadan ikimizi gösterdiğinde. Aramızdaki ilişkiyi sormaya çalıştığını tahmin edebiliyordum.

 

"Benim açımdan 15 yıldır." dedi Aziz kendine güvenen haliyle. Belli ki bu hali babamın hoşuna gitmemişti. Sorusunun cevabı bu değildi ve babam yalnızca sorduğu soruya cevap almak isteyen bir adamdı.

 

Aziz'e dönüp, "İyi boynuz yemişsin o zaman." dediğindeyse bunu hiçbirimiz beklemiyorduk. Kendi kendine tövbe çektikten sonra "Bu sevgililik mevzusu." dedi sakince sorarken. "Ne zamandır var?"

 

"Çok uzun zamandır değil." dedim bu kez sözü ben almıştım. Aziz, az önce yediği lafın etkisinden çıkmaya çalışıyordu. "Birkaç haftadır."

 

Babam tekrar Aziz'e döndü. "Niyetin nedir? Yine bırakıp gidecek misin kızımı?" Babamın koruyuculuğunu anlayabiliyordum. Bunu diğerlerine daha çok yapmadığı için pişmandı. O yüzden Aziz'i sevse de olumsuzlukları görmezden gelemiyordu.

 

Aziz, bacağımın altındaki koluma uzandı. Parmakları bileğimi çevrelediğinde ne yapacağını anladım. Elimi bacağımın altından çıkardı ve tuttu. Onun eli altta benim elim üstte kaldığı için yüzüğüm tüm güzelliğiyle gözler önündeydi.

 

"Niyetim ciddi. Bunu geri döndüğüm ilk günden beri Birce'ye de söyledim. O günden beri de bunun için çabaladım. Meltem teyze, Adem amca ben kızınızla evlenmek istiyorum. Belki önce sizden izin almam daha doğru olurdu ama konu Birce olduğunda her zaman en doğru şeyi yapamayabiliyorum..." Dönüp bana baktığında güç vermek istercesine, tuttuğum elini sıktım. O da bunu hissetmiş olacak ki bana tebessüm edip tekrardan anne babama döndü.

 

"Eminim sorularınız daha fazla olacaktır ama kısacası neden gittiğimi ve neden kimseye tek bir kelime söylemediğimi anlatma gerekirse... Kalbimin delik olduğunu öğrendim." Aziz'in ağzından çıkan cümle ne annemin ne de babamın beklediği bir şeydi. "Üniversite için Ankara'ya gitmemin nedeni buydu. Aslında babamın yanında, Ankara'da ilaç tedavisine başlamıştım ama herhangi bir düzelme olmayınca yurt dışına gitmeye karar verdik. Etrafımdaki insanlara, özellikle Birce'ye.. bunu söyleyip söylememeyi çok düşündüm ama onu, benim kurtulup kurtulamayacağımı bile bilmediğim, hastalıklı hayatımın içine çekmek istemedim."

 

Annemin şaşkınlıktan açık kalmış ağzı bir şeyler demek için çırpınıyor gibiydi ama muhtemelen dolan gözleri yüzünden konuşmasını erteleyecekti. Babamın bakışlarındaysa çok nadir gördüğüm başka bir şey vardı. Teşekkür, minnet gibi bir bakıştı ama bu bakışı anlamlandıramamıştım. Aziz'in ona bakışındaysa rahatlamışlık hakimdi.

 

Ben ikisinden de Aziz'in gidişiyle ilgili başka bir yorum beklerken babam sakince "Sağlığın şimdi nasıl oğlum?" diye sordu.

 

"Dert etmemiz gereken hiçbir şey yok Adem amca. Birce'ye yüzlerce kez tekrar ettiğim ve sonunda inandırdığım gibi gayet sağlıklıyım."

 

İkisi birbirine bakarken hafifçe tebessüm ettiler. Bu sakinliğe anlam veremesem de galiba babamın sinirinin geçmiş olmasına sevinmeliydim.

 

"Ayy şimdi gerçekten de evlenme mi teklif etti sana Aziz?" diyerek tutmaya çalıştığı neşesini ve heyecanını dışarı salıveren anneme ben de nazlı gelin olarak katıldım. Elimi hafifçe anneme doğru uzattım ve babamın yanında çok da coşmamak için utanmış gibi davranarak yüzüğümü anneme gösterdim.

 

"Ayy Adem ne güzel yüzük seçmiş Aziz görüyor musun?" diyerek babamı dürttüğünde babam düşünceli gözlerini Aziz'den ayırıp yüzüğüme çevirebilmişti. Babam elimi tutup yüzüğünü dişlerinin arasına alınca onunla ilgili endişelenmeme gerek olmadığına emin oldum. "Gerçek mi bu? Pahalı görünüyor. Aziz'de var mı bu kadar para?" Gözleri yüzüğümle Aziz arasında gidip gelirken gelecek cevapla pek de ilgilenmiyordu.1

 

"E gittik dedik de boş oturduk demedik Adem amca. Ben ne kadar başarılı olduğumu bu baba kıza niye bu kadar zor inandırıyorum Meltem teyze ya? Bir gün buradaki iş yerime gelin de misafir edeyim sizi." Aziz'in teklifi annemin yüzünde güller açtırırken babamın memnuniyetsizlikle dudak büzmesine sebep olmuştu.

 

"Kızımı al İngilterelere götür bize gelince buradaki iş yeri. Yok ya? Çok beklersin." Babamın bu tavrıyla az önceki gerilimimi de iyice geride bırakmıştım.

 

"Ay annecim biz düğünü ne zaman yapacağız şimdi?" diyen anneminse çoktan başka gerilimleri tırmanmıştı bile.

 

Babam yanında oturan karısına tip bakışlar atmayı ihmal etmedi. Adam sakin davrandı diye başına çıkmasa mıydık annecim diye bağırmak istiyordum.

 

"Yemin ediyorum benim sabrımı sınamak üzerine dünyaya gönderildiğine inanıyorum benim güzeller güzeli karım. Hiç acıman yok. Demiyorsun ki şu adam bir öğrendiklerini hazmetsin. Hemen daha fazlasının peşindesin."

 

Babam haklıydı. Tek kelime laf edip de oklarını üstüme çekemezdim. Hem zaten o görevi annem layıkıyla yerine getirecek gibi duruyordu.

 

"Ay ne var Adem Allah aşkına. Evlenme teklif edilmiş kabul edilmiş. Kızımızla oğlumuz birbirini seviyor. E biz de oğlumuzu seviyoruz." Babam itiraz edecek gibi ağzını açmıştı ki. "Hiç itiraz etme şimdi." diyen annem ağzını kapatmasına sebep oldu. "Senin de sevdiğini biliyorum. E evlenecekler madem bir an önce olsun işte. Yaşları geldi 30'a.'

 

Babam anneme onaylamayan bakışlar atarken Aziz annemin ağzından çıkan her kelimeyle keyifleniyordu. "Bunun bir de çoluğu çocuğu var. Ben torun sevmek istiyorum. Yıllardır bu anı bekliyorum."

 

Annemin kurduğu cümleyle karşımda annem babam varken aklıma gelmemesi gereken bazı anılar zihnime doluştu. Bazı sıcak anlar... O sıcak anların devamı... O sıcak anların bitişi... Fark ettiğim şeyle yüzümün buz kestiğine emindim. Yanımda oturan ve konuşulan konudan inanılmaz zevk alan Aziz'e çevirdim bakışlarımı.

 

Bakışlarımdaki korkuyu görmesini ve şu saniye beni anlamasını istedim çünkü biz dün gece kesinlikle hiçbir şekilde korunmamıştık ve bu, şu saniyeye kadar aklımın ucuna bile gelmemişti.1

Bölüm : 22.01.2025 23:30 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Melin Öğüt / Yirmi Dokuz / 40. Bölüm- Dönüş
Melin Öğüt
Yirmi Dokuz

34.65k Okunma

3.65k Oy

0 Takip
58
Bölümlü Kitap
1. Bölüm Verilen Söz2. Bölüm- Ve Ayrılmaz Dostluğa!3. Bölüm- Etkileyici Hediye4. Bölüm- Karşılaşma5. Bölüm- Ellerimde Çiçekler6. Bölüm- Nedensiz, Nasılsız7. Bölüm- İhtimallerin Heyecanı8. Bölüm- Agop'un Meyhanesi9. Bölüm- Kim Bilir?10. Bölüm- Söz11. Bölüm- Kıskançlık12. Bölüm- Geçmemiş Geçmiş13. Bölüm- İnandır Beni14. Bölüm- Önce Sen!15. Bölüm- Aile16. Bölüm- Tırtıl ile Uğur Böceği17. Bölüm- İlk Bakış18. Bölüm- Geçmişin İzi19. Bölüm- Yüzleşme20. Bölüm- Yeniden21. Bölüm- Yarın Hiç Olmayabilir22. Bölüm- Yara23. Bölüm- Kendimden Bile24. Bölüm- İtiraf Çabası25. Bölüm- Tatil Öncesi26. Bölüm- Özgür Kelebek27. Bölüm- Çıkma Teklifi28. Bölüm- Korku29. Bölüm- Sevdalı Oldu, Felaket Oldu, Ayrılık Oldu30. Bölüm- Sevgili31. Bölüm- Her Şeye Rağmen32. Bölüm- Şimdi Uzaklardasın33. Bölüm- Uzak Mesafe34. Bölüm- İstanbul->İngiltere35. Bölüm-İlk Gün36. Bölüm-Ev37. Bölüm- Yüzük38. Bölüm- Davet39. Bölüm- Kavuşma40. Bölüm- Dönüş41. Bölüm- Bebek?42. Bölüm- Yemek.43. Bölüm- Plan44. Bölüm- İstiyorum, Veriyor Musun?45. Bölüm- Kız İsteme Volume 3 Part 146. Bölüm- Kız İsteme Volume 3 Part 247. Bölüm- Unutulan48. Bölüm- İyi ki49. Bölüm- Zafiyet50. Bölüm- Gizlenen51. Bölüm-Yanında52. Bölüm- Hayat53. Bölüm- Son Gün54. Bölüm- Evet!55. Bölüm- Yeni Bir Hayat56. Bölüm- Leventoğlu57. Bölüm- 2+158. Bölüm- Otuzuncu Mum Işığı (Final)
Hikayeyi Paylaş
Loading...