Selamlar, selamlarr🩷
41 kere maşallah bize. 41. bölüme gelmişiz 😌
Hayır 10 bölümdür bu şakayı yapmayı düşünmüyorum..
Bölümü kontrol edemedim. Sizi de daha çok bekletmek istemedim. Yarın tekrar kontrol ederimm.
Yorumlarda görüşelimmm siz özledim 🥲
İyi okumalarr🩷
Aziz'in bakışlarımdaki korkuyu görmesini ve şu saniye beni anlamasını istedim çünkü biz dün gece kesinlikle hiçbir şekilde korunmamıştık ve bu, şu saniyeye kadar aklımın ucuna bile gelmemişti.1
Ben korku dolu gözlerimi Aziz'e çevirmiştim ama o kısılmış gülen gözleriyle torun isteğiyle dolup taşan annemle sinirden boynu kızaran babama bakıyordu. Belli ki keyfi yerindeydi. Ve aklında şu am benim düşündüklerimin zerresi bile dolaşmıyordu.
"Anne!" diye seslenmemle babamın bozuluşuna kahkahalar atan annem yüzünü bana çevirdi. "Yemek var mı? Biz Aziz'le acıktık da."
"Var tabi kızım." dedi annem tüm neşesiyle. Belli ki bu evlilik ve torun meselesi onu düşündüğümden daha çok mutlu ediyordu. "Ben koyayım size hemen iki tabak."
Ayaklanan anneme karşı ben de ayağa kalktım. "Sen zahmet etme annecim ben hallederim." deyip Aziz'i omzundan dürttüm. Aç olmadığını biliyordum ama davranışımı garip bulup bana ayak uydurmaya karar vermiş gibiydi. Başıyla anne babamdan izin alınca peşime takılıp benimle birlikte mutfağa geldi.1
Muhtemelen ocağa yönelmemi bekliyordu ama hızla arkama dönüp Aziz'i omuzlarından tutup çevirerek tezgaha yasladım. Bunu beklemiyor olacaktı ki bana karşı çıkamadı ve yüzünde büyük bir şaşkınlıkla bana bakakaldı.
"Birce? Annenle baban içerde?" Ses tonundaki alayı duyabiliyordum ama şu an bu alaya kızmaktan daha önemli işlerim vardı.
Başımı çevirip koridorda biri var mı diye baktım. Sonra tekrar Aziz'e dönüp sesimi kendimin bile zor duyacağı şekilde fısıldadım. "Korunmadık!"2
Aziz'in çatılan kaşlarından ne demek istediğimi tam olarak anlamadığı belli oluyordu. Normalde zeka fışkıran adam neden işine gelmeyen konularda zor anlayan birine dönüşüyordu.
"Ben hap falan kullanmıyorum. Sen de prezervatif kullanmadın! Sonrasında da hap almadım!"
Anlaması için tek tek açıklamıştım. Bakışları değişse de asla benim gibi panik durmuyordu. Ellerini yanaklarıma çıkardığında gözünde içten bir bakış vardı. "Özür dilerim güzelim. Bunu benim düşünmem gerekiyordu. Gerçekten aklıma bile gelmedi."2
"Niye özür diliyorsun ki. Benim de aklıma gelmedi. Düşünecek başka şeylerimiz vardı açıkçası."2
"Yine de benim düşünmem gerekiyordu." Alnıma küçük bir öpücük kondurup tekrar gözlerime baktı. "Ne yapmak istiyorsun?"
Sorduğu soru bir anlığına farklı bir ihtimal düşünmeme neden oldu. Birkaç saniyeliğine de olsa o ihtimal gözümün önünden film şeridi gibi geçmişti. Karnımın büyümesi, karşımda bana aşkla ve endişeyle bakan gözlerin sahibini baba yapma fikri, anne olma düşüncesi...
Hepsini silip en doğru olduğunu düşündüğüm şeyler döküldü dilimden. "Eczaneden hap almamız lazım."
Evet doğrusu buydu. Daha ne zamandır birlikteydik de bir de bebeğimiz olacaktı. Bir şeyleri biraz ağırdan almak gerekiyordu. Evlenme teklifini kabul etmiştim zaten. Bize ait olan anların sadece bize ait olmasını istiyordum. Bir bebek bizi çok fazla zora sokardı. Buna hazır olduğumuzu düşünmüyordum.2
"Ben şimdi gidip ertesi gün hapını alırım. 24 saati biraz geciktirdik ama yine de etkili olma ihtimali çok yüksek."
Çözüm odaklı düşünmesi ve dokunuşlarıyla beni rahatlatmaya çalışması işe yarasa da aklımın başka yerlere takılma konusunda uzmandı.
"Sen nereden biliyorsun bunu? Çok mu kullandın?"
Hafif sitemle sorduğum soru Aziz'i güldürmüştü. Ama ben gülmüyordum. Cidden nerden biliyordu kaç saatte alınması gerektiğini? Ben bile hap kullanmasına rağmen hamile kalan bir iş arkadaşım dert yanarken öğrenmiştim.
"Ben bilgili bir insanım." dedi kendine güvenle. "Ama senin sohbet edesin var galiba. Hapı sonra da içerim mi diyorsun yoksa içmeme gerek yok mu diyorsun?" Bir kaşını kaldırışı ve sorusunun altındaki gizli mana onun da benim az önce düşündüğüm şeyleri düşünmüş olduğunu hissetmeme neden olmuştu.
"Hayır." dedim anında itiraz ederek ama neye itiraz ettiğimden de emin değildim. "Eczaneye git. Şimdi içeceğim."
Bir eli yanağımda dururken diğerini belime indirdi ve beni kendine çekerek boşta kalan yanağıma hafif bir öpücük kondurdu.
"Annenle baban merak ederse kalbimle ilgili bir ilacı almaya gittiğimi söyle. Ben hemen geliyorum."1
Anında ürettiği yalana karşı sadece başımı sallayabildim. Evden çıktıktan sonra annem duyduğu kapı sesiyle yanıma geldiğinde tam da Aziz'in tahmin ettiği gibi yanıma gelip Aziz'in nereye gittiğini sormuştu. Biricik damadını küstürüp kaçırmış olabileceğimden korktuğuna emin olarak ona Aziz'in uydurduğu yalanı söyledim. Bu sefer de biricik damadının haline üzüle üzüle babamın yanına gidip onun da kalbindeki acıma duygularını ortaya çıkarmaya çalışan abartılmış şeyler söylemeye başlamıştı.
"Çocuk ilacı olmadan yemek bile yiyemiyormuş." bunlardan sadece biriydi.2
Aziz geri geldiğinde cebinden çıkardığı ilacı içmek için mutfağın bir köşesine gittiğimde o da peşimden gelmişti. İlacı içene kadar gözümün içine baktığını hissettim ama ağzını açıp da tek kelime bile söylememişti. Ben de onun bakışlarından kaçarak ilacı içtim.
İçimdeki şüphe geçmemişti. Aziz eczaneye gittiğinde internetten tekrar bakmıştım. İlk 24 saat içinde alındığında %98, ilk 72 saat içinde alındığında %85-90 ihtimalle hamileliği önlediği söyleniyordu. O küçük yüzdeler nedense şu an bana çok olasıymış gibi geliyordu.
Ne hissettiğimi kimseye belli etmemeye çalışarak Aziz gidene kadar endişemden kurtulmuş gibi bir tavır takındım.
Annem Aziz'in bizde kalması için ısrar ederken babam bir an önce eve gitmesi için adeta Aziz'i kovmuştu. Aziz'se babamı anlıyor gibi gülümseyerek vedalaşıp evine gitmişti. Benimle istediği gibi vedalaşamadığı için suratı asılmıştı ama.
O kadar yorgun hissediyordum ki pijamalarımı giyip kendimi yatağa atıp yorganın altında büzüşerek kendimi uykunun kollarına bırakmak istiyordum. Ama ne kadar yorgun olursam olayım bir türlü uykuya dalamıyordum. Bir hafta boyunca her gün Aziz'in kollarında uyumuş olmak beni iyice onun kokusuna alıştırmıştı.1
Yatağımın yanındaki telefonu kontrol ettiğimde Aziz'in eve gittiğini haber verdiği mesajla bakıştım bir süre. Duşa gireceğini söylemişti ama ardından tekrar bir şey yazmamıştı. Geçen süre duş için fazlaydı. Uyumuş olabileceğini düşünerek bir mesaj gönderip göndermeme arasında kaldım.
Tam o anda çevrimiçi oluşunu gördüm ve üç saniye sonrasında da bana bir fotoğraf gönderdi.
Suna'ya böyle bir eser bırakmışsın.
A.Ç.L: Çektiğinden haberim yoktu. Bu bir suç.
Gördüğüm fotoğrafla kalbim güm güm atmaya başladı. Dün gece Aziz'in kollarında zevkin doruklarındayken bugün burada aile evimde, yatağımda tek başıma olmam haksızlıktı.
Karının böyle bir fotoğraf çekmesi nasıl suç olabilir?
A.Ç.L: Karım olduğunu kabul ediyorsun yani?
Gecenin bu saatinde onsuzluktan uyuyamıyorsan ve bunun cezasını kesebileceğim kimsem yoksa en azından Aziz'le biraz uğraşabilirdim.
Siz: Sen ne dedin de ben kabul etmedim?
Ben sana evet demeyi çok seviyorum
Bilerek biraz bekledim Aziz'in yazıyor olduğunu gördüğümde yazmaya devam ettim.
Siz: ve hayır, evlilik teklifine verdiğim evetten bahsetmiyorum
Mesajı gönderdiğimde yazıyor ibaresi bir süre yerini korumuştu. Yazıyordu yazmasına ama gelen herhangi bir mesaj yoktu. Sonunda yazıyor, çevrimiçine döndü ve tekrar yazmaya başladı.
A.Ç.L: Sen çok fena bir kadınsın.
Bu hareketlerin aynılarını yüz yüzeyken de yap sevgilim tamam mı?
Böyle deyince de iyice özlediğimi fark ediyorum
Neyse ki özlemimi giderecek fotoğraflar çekmiştim. Aferin bana
A.Ç.L: Sen bunu ne zaman çektin acaba?
Benden gizli gizli daha neler çektin sen de saklıyorsun galerinde?
A.Ç.L: İstediğin kadar söyleme nasıl olsa onlar dönüp dolaşıp beni buluyorlar.
Hem özlemini gidermene yardımcı oluyor mu o fotoğraf?
Siz: Yüzünü özlediğimi kim söyledi
A.Ç.L: Bakıyorum da fazla açık sözlüyüz bu gece.
A.Ç.L: Yok güzelim bi 2 aya görüşelim sana da uygunsa.
Tatil dönüşü yoğun olursun diye söyledim
A.Ç.L: Benim işim de gücüm de sensin.
A.Ç.L: Bilmem, öyleyse de aynı düşünüyormuşuz demek ki şarkıcıyla.
Umarım onun sevgilisi de romantik anları böyle katletmiyordur.
Siz: Hıı sen bana böyle davrandığına göre yeterince özlememişsin
Bence senin şu 2 ay planını devreye sokalım
Seni bundan sonra ancak geceleri evine götürdüğümde yalnız bırakırım o da baban seninle evlenemeden önce kafamı gözümü dağıtmasın diye.
Özleme konusunda da çok yanılıyorsun ama neyse ki benim de özlemimi giderme yöntemlerim var.
Telefon ekranında beliren fotoğrafla bir anlığına irkildim.
A.Ç.L: Öyle bir geceden sonra erkenden uyanıp güzelimi izlemeyeceğimi düşünmen bile beni kırar..
Sadece sonrasında sen bana sırnaşınca çözümü tekrar uyumakta buldum.
Senin çektiğin fotoğraftan hiçbir farkı yok.
Ve sakın inkar etme telefonunda daha fazlası olduğunu biliyorum.
Siz: Bizimkilere hâlâ söylemedik ne zaman söyleyeceğiz?
A.Ç.L: Benimle başa çıkamayınca kaçma yöntemi mi geliştirdin sen kendine..
Kaçabilirsin ama saklanamazsın.
Bizimkilere söylemek konusunda da bir fikrim var.
Yarın herkesi bizim evde toplayabiliriz.
Eve gidince de planımı gösteririm nasıl fikir?
Hiçbir şey düşünmeme gerek yok
Ben de biraz daha özlemimi dindireyim.
A.Ç.L: Telefonuma bıraktığın güzel anılardan bahsediyordum
Haklıydı.. Kaçamazdım.. Kaçacak yerim yoktu. Günün sonunda uyumuş uyanmış işe gitmiş ve kendimi yine Aziz'in yanında bulmuştum. Beni işten almaya gelmişti ve şimdi ikimiz birlikte eve geçiyorduk. Çünkü arkadaşlarımız bize gelecekti ve onlarla bir gece geçirecektik. Sanki şey gibiydi... Evlenmişiz gibi...
"Bizimkilere nasıl söyleyeceğiz? Fikrini artık benimle paylaşır mısın?" Gün boyu ona bu soruyu sormuştum ama onunla uğraşmamın intikamı olarak beni meraktan kudurtmuş ve hiçbir şey söylememişti. İntikamını farklı bir boyuta taşıyınca artık bu bilgiyi gizlemez diye düşünüyordum zira şu an bacağımdaki eli onunla uğraşmamın bedelini çok başarılı bir şekilde ödetiyordu. Tuttuğu yeri biraz daha sıktı ve bakışlarını bana çevirdi.
Bakışlarını tekrar yola çevirdiğinde bir cevap vermeyeceğini anladım."Sen de gıcık bir ketum." deyip bacaklarımı kapı tarafına çekmeye çalıştım. Sağ bacağımı çekebilmiş olsam da sol bacağım Aziz'in koluna karşı koyamamıştı. Bir an için gözlerinin açılan bacaklarıma kaydığını fark ettim. Kısa sürse de gözlerinden geçen duygular keyiflenmeme yetmişti. Tek ben değildim deli gibi yaşananları düşünen. Belli ki ona da her şey o geceyi hatırlatıyordu.
"Bir video var." dedi boğazını temizleyip. "Hatırlıyor musun bilmiyorum. Mezuniyetten sonra, sonuçların açıklanmasını beklerken sürekli buluşuyorduk. Ben de sürekli suna'yı getiriyordum. Birbirimize bir sürü soru soruyorduk. Sonra ben bir video çekelim demiştim."
Aklıma gelen şeyle gözlerim büyüdü. Aziz'in bacağımın üstündeki elini tuttum hızla. Gülüşümle karışan kelimeler heyecanla ağzımdan döküldü. "Bize sorular sormuştun! Gelecekle ilgili."
Heyecanım onu mutlu etmiş olacak ki gülümseyerek başını salladı. "Ben yakın bir zamanda izledim sayılır o yüzden bana sürpriz olmayacak ama sizin söylediğiniz şeyleri unuttuğunuza eminim. Videoda bir yer var. İzleyince sen de fark edeceksin. Oraya geldiğimizde bizimkilere de yüzüğünü gösterirsin."
Elinin üstündeki elimi tutup dudaklarına götürdü. Yüzüğümün yanına parmaklarımın üstüne bir öpücük kondurdu. Sonrasında da ellerimizi kilitleyip kendi kucağına çekti.
Eve geldiğimizde arabayı binanın altındaki otoparka park edip asansöre bindik. Aziz vücudunun en az %25'i bana temas etmeyince rahatsız oluyormuşçasına ellerimizi ayırmadan kolunu omzuma atmıştı. Ben de günün yorgunluğunu ona yaslanarak gidermenin derdindeydim. Asansörün kapısındaki yansımamızdan ne kadar güzel göründüğümüzü düşünürken daire katına kadar çıktık. Aziz şifreyi girerken ben de sırıtarak tuşlara bakıyordum.1
İkimizde eve girdiğimizde Aziz bakışlarını üstüme çevirdi. Beni baştan ayağa süzdüğünde kanımın kaynadığını hissettim.
"Etekle rahat olmazsan gardroba bir bak istersen." dedi gözleri hâlâ üzerimdeyken.
Rahat olmayacak bir şey yoktu. Her zaman giydiğim bir etekti. Altımda kilotlu çorabım da vardı. Belki onu çıkarsam daha rahat ederdim. Bunu düşünerek elimi yüzümü yıkayacağımı söyleyerek üst kattaki banyoya girdim. Üstüme başıma çeki düzen verip banyodan çıktığımda Aziz'in takım elbisesini çıkarıp ev kıyafetleri giydiğini gördüm. Seyir zevki için geç kalmıştım çünkü tam şu sıra tişörtünü giymişti bile.
Banyodan çıktığımı görünce bakışları tekrar üstümde dolaştı. "Üşürsün öyle bence." dedi gözlerini bacaklarımdan çekerken.
"Üşürsem kombinin derecesini arttırırsın." dedim omuzlarımı silkerken.
Umursamazlığım onda tam tersi bir etki yaratmış gibiydi. Gözleri gözlerimdeyken derdini anlamamı bekliyordu. Gözlerini kapatıp derin bir nefes verip dudağının kenarını dişleri arasında ezdi. Tekrar gözlerini açtığında oradaki ateşi görmemem için kör olmam gerekiyordu.
"Kombinin derecesi sorun değil de arkadaşlarımız gelmek üzereyken sen benim derecemi arttırmasan mı acaba? Kendim için söylemiyorum senin için söylüyorum. Ben evde yokuz deyip kapıyı açmam sen aynı şeyi yapabilir misin?"
Gülmemek için birbirini sıkıştıran dudaklarım bir süre sonra keyifle havalandı. Aziz'e doğru adımlarken sağa sola salınmayı da ihmal etmemiştim. Gözlerinin vücudumun her bir köşesinde gezdiğini görebiliyordum. Kollarımı boynuna doladığımda yüzlerimiz birbirine yaklaştı.
"Derecesi mi artmış benim sevgilimin. Bir bakayım." Dudaklarım hafifçe boynunu bulduğunda başını geriye doğru atarken dudaklarının arasından çıkan sessiz mırıltı keyfimi yerine getirmişti. Dudaklarımı olduğu yerden çektim. "Tam anlayamadım." deyip boynunun diğer tarafını da öptüm. Sahte bir panikle dudağımı boynundan çektim. "Hiğğ aşkım.. Yanıyorsun." Ellerimi yanaklarına çıkardım. Sanki ateşini ölçmeye devam ediyor gibiydim.
"Dur bir daha bakayım." deyip bu sefer de yanaklarını öpmeye başladım. Ardı ardına öpücüklerim yanağının hiçbir köşesinin hatrının kalmaması için çalışıyorlardı.
Belimi saran kollar ayaklarımı yerden kestiğinde dudaklarım ancak yanağından ayrılabilmişti. Ayaklarım tekrar yere değdiğinde yüzümü Aziz'in yüzünden uzaklaştırarak, dudaklarına yayılmış gülüşüne baktım. Halinden oldukça memnun gözüküyordu.
"Var mıymış ateşim?" dedi öpülmekten yumuşacık olmuş Aziz sesiyle.
"Yanıyormuşsun sevgilim. Nasıl fark edemedim.."
"Değil mi?" dedi başını aşağı yukarı sallarken. "Nasıl fark edemedin?"
Elimin altındaki göğsüne çok hafifçe vurdum ardından da parmaklarım olduğu yeri okşamaya başladı. "Ha suçlu ben miyim yani?"
Belimdeki elleri sırtımı okşayarak yukarı doğru çıkarken başını iki yana salladı. "Suçlu bulma yetilerimi mahkemede kullanıyorum güzelim. Sen tehlikede değilsin korkma."
Bu seferde beni gıcık eden dudakları minik şamarımın tadına vardı. "İçimi rahatlattın sağ ol."
"Ne demek bir tanem. Her zaman. Rahatlaman için elimden gelen her şeyi yaparım."
Sözlerinin ardındaki imayı anlayabiliyordum. Zor durumda kalmak istemiyor olsa dahi benimle uğraşma fırsatını kaçırmıyordu. Açtığı savaşa karşılık verecektim ki beni tekrar belimden tutup kaldırdı. Ayaklarım aniden yerden kesildiğinde dudaklarımın arasından kaçan keyif çığlığı ona daha çok güç vermiş olsa gerek kollarını kalçamın altında sararak beni doğrudan kucağına aldı. Bacaklarımı beline, kollarımı boynuna doladığımda küçük bir çocuk gibiydim. Kalçamda hissettiğim ellerse içinde ateş yanmakta olan bir kadın olduğumu bana hatırlatıyordu.
Merdivenlerden aşağı inip beni kanepeye oturttuğunda "Sana bir sürprizim var." diyerek evrak çantasına doğru yöneldi. Çantanın içini bir süre karıştırdıktan sonra bir dosya çıkardı ve bana uzattı.
Elime aldığım dosyayının ne olduğunu anlamaya çalışırken bir yandan da sırıtarak gelip yanıma oturan Aziz'e bakıyordum. Dosyada önce kendi ismimi gördüm ardından ismini bile unutmak istediğin birinin adını. Kafamı dosyadan kaldırıp Aziz'e baktım.
"Karar çıktı mı? Sen bunu ne ara hallettin? İngiltere'den yeni döndük daha."
Peş peşe sorduğum sorular sadece gülümsemesinin daha da büyümesine neden olmuştu. "Vekil olarak başka bir arkadaşımı atamıştım dosyaya. Biz İngiltere'deyken halloldu."
Şaşkınlıktan ne demem gerektiğini bilmiyordum. "Benim gelmem yani benim de orda mahkemede olmam gerekmiyor muydu?"
Gözüm bir elimde tuttuğun kağıtlara bir de Aziz'e dönüp duruyordu.
Benim şaşkınlıktan ne dediğimi bilmez tavrım Aziz'in keyfine keyif katmıştı. Sırtını kanepeye yasladı, elini saçlarıma doğru uzatıp saçlarımdaki kıskaçlı tokayı tek hamlede açıp dağılan saçlarımda parmaklarını dolaştırdı. "Sen biraz kocana güvensene."
Gülüşüm kahkahaya dönüşürken tekrar önümdeki kağıtlara baktım. "Neymiş yani şimdi karar? Ne oldu o adama?"
"Ceza aldı tabi ama sizin bu yasalarınız tacizciyi korumaya yönelik olduğu için 5 yıl içinde herhangi bir suç işlerse o suçun cezasıyla birleştirilerek ancak uygulamaya konacak."4
Aziz'in belli ki sinirleri bozulmuştu bu duruma ama ben bu ülkenin gerçekleriyle yaşadığım içni bu bile benim adıma çok büyük bir karardı. Böyle davalar genelde hiçbir şey olmadan kapatılıp gidiyordu.
"Ama iyi sayılabilecek bir haberim var. Maddi manevi tazminat vermesine karar verildi. Ki çok büyük bir meblağ değil. Ama işte.. En azından ona zarar. Dosyanın en sonunda da özel olarak yazdırdığım bir özür mektubu olacak."
Dosyanın sonunu açtığımda el yazısıyla yazılmış bir kağıt olduğunu gördüm. "Ben kadınların hayır demesinden anlamayan kanı bozuk bir şerefsizim. Bir daha herhangi bir kadına herhangi bir şekilde isteği dışında dokunmayacağıma söz veriyorum. Yaptıklarım için de senden çok özür diliyorum. Özrüm sana bir şey ifade etmeyecek olsa da en azından üzgün olduğumu bilmeni isterim."
Mektubu sesli bir şekilde okuduktan sonra Aziz'e döndüğümde hiçbir şey dinlememiş gibi saçlarımla oynamaya devam ediyordu. Onun gözleri saç tutamlarım arasında dolaşırken ben sadece onun gözlerine takılı kalmıştım. Benim bile unuttuğum, unutmak istediğim şeylerle nasıl böyle ilgilenebiliyordu?1
Bir saniye daha zihnimden başka bir düşüncenin geçmesine izin vermeden kollarımı Aziz'in boynuna doladım. O kanepede rahatça oturduğu için biraz kendimi üstüne atmış gibi olmuştum ama belime doladığı kollarıyla beni daha da kendine çektiğinde bu durumdan oldukça memnun olduğuna emindim.
"Bir kuru sarılmayla kurtulamazsın yalnız haberin olsun." deyip boynuma doğru eğdiği dudakları orada kendinden bir iz bıraktı.
Başımı hafifçe geriye çekip gözlerine baktım. "Ne istersin?"
Verdiği net cevapla kıkırdadım. Evet evlenmek istediğini bu süreçte gayet iyi anlamıştım.
"Ona evet dedim diye hatırlıyorum."
"Bir an önce." Netliği şimdi beni biraz germeye başlamıştı işte.
"Aşkım, sen bana evlenme teklifi ettin, annemle babama söyledik, şimdi arkadaşlarımıza da söyleyeceğiz. Evleneceğiz işte. Hem önümüz kış. Ben kış gelini olmak istemiyorum."2
İlk cümlelerimde başını anlar gibi yavaşça aşağı yukarı sallarken son cümlemle birlikte gözlerini dikip bana bakmaya başladı.
"Ne demek o? Kış gelini olmak istemiyorum? Yaza kadar bekleyecek miyiz?"
Ses tonundaki panik kahkaha atmam için bana yeterli sebepler sunsa da kendimi tuttum.
"Yaz değilse de bahar yani. Ne bileyim.. Mayıs gibi?"
"Mayıs dediğin Haziran, Haziran dediğin de yaz zaten Birce!?"
Bana 'Birce' diye seslendiyse şu an gerçekten de fazlasıyla ciddiydi. Kollarımı hafifçe boynundan çektim aramızda biraz mesafe bıraktım.
"Haziran çok iyi olmaz mı? 14 Haziran hem de. Anlaşma yaptığımız tarih. Mükemmel olur bence."
"Hafta sonuna geliyor hem. Güzel olurdu tabi olmasına da nisan ayında olsaydık Birce."
"Bak ikidir bana Birce diyorsun evlenmeyeceğim seninle göreceksin."
Oturduğum yerden tavırla kalkıp mutfağa doğru ilerlerken yarı yolda kolumun tutulmasıyla arkamı döndüm. Aziz belimden tutarak beni kaldırdı ve biraz ilerde, mutfağın ortasındaki tezgahın üstüne koyarak bacaklarımın arasına girdi.
"Kıvrımlarına hasta olduğum o güzel beyninden o düşünceleri çıkarıyorsun hemen. Evleneceksin benimle. Anlaşmayı devreye sokturtma bana. Bak nasıl başarılı bir avukatım gözünle de gördün değil mi?"
Ses tonundaki alayı duyabiliyordum. Başka birinin benimle bu şekilde üstten konuşmasına asla izin vermezdim ama konu Aziz olunca onun bu katı be kendini beğenmiş hali bile çok hoşuma gidiyordu.
"Hâlâ 100 bin doların yok değil mi?" Çenemi kavrayıp fısıldayarak söylediği bu cümle sanki başka anlamlara geliyor gibi hissettiriyordu. Dudakları benimkilere yaklaşırken yüzümü hafifçe geriye çekip sol elimi havaya kaldırdım.
Başımla yüzük parmağımdaki yüzüğü işaret ettim. "Var aslında biliyor musun? Çok sevgili bir bey müzayededen benim için aldı."
Gülüşüyle karışık nefesini dışarı verirken başını öne eğip omzuma yasladı. Güldüğünü omuzlarının hareketinden anlayabiliyordum. Omuzları durduğunda başını yavaşça kaldırdı. Yüzüne yerleşen siniri bozulmuş bir gülüş vardı. Tam o sırada bizimkiler gelmeden yüzüğümü parmağımdan çıkarmam gerektiği aklıma geldi. Yüzüğü çıkarıp, Aziz'in pantolonunun cebine attım. Ne yaptığımı anladığı için ses çıkarmadı ama pek de memnun görünmüyordu.
"Aşkım öyle düşünme ama. Bak daha aileler tanışacak kız isteme olanacak nişan olacak. Alışverişler yapılacak. Ev tutulacak eve eşya alınacak. Ben mimarım biliyorsun öyle her evi beğenmem. Benimle işin zor yani. Gerçi İngiltere'deki evimizi çok beğenmiştim." Bir süre durup düşünüyormuş gibi yaptım. "Ah doğru ben tasarlamıştım çünkü."
Aziz'in elleri belimi bulduğunda beni kendine yasladı. "Nasıl da kendini beğenmiş bir hanım efendi böyle."
Kollarımı boynuma dolayarak iyice Aziz'e yaklaştım. "Kocamdan öğrendim." Dudaklarına küçük bir öpücük bırakıp geriye çekildiğimde dudağının kenarındaki minik, memnun gülümseyişe bayılmıştım. Gözleri dudaklarıma kaymış sonra çapkın bakışları gözlerime çıkmıştı.
"Kocan değilim henüz." deyip geri çekildiğinde ne olduğunu anlayamadım. Trip atıyordu resmen. Ve benim cümlelerimi kullanıyordu. "Belli ki senin de tez vakitte beni kocan yapasın yok. Yazık bana."
Biraz daha geri çekilecekti ki tişörtünden tutup onu tekrar kendime yaklaştırdım. "Merak etme seni ortada bırakmayacağım, kocam yapacağım."
"Ocak nasıl?" Bir anda sorduğu bu soruya anlam verememiştim. Dudaklarımın arasından çıkan manasız bir 'ne?' sesi Aziz'i gülümsetmişti. "Ocak. Düğün için nasıl?"
Ne kadar ciddi olduğunu gördüğümde gözlerim büyüdü. "Aşkım.. saçmalama. Ocak'a ne kaldı şunun şurasında. Nasıl halledilecek o kadar şey? İkimiz de çok yoğun çalışıyoruz." Bir anlığına durup aklıma gelen şeyi söyleyip söylememeyi düşündüm ama Aziz'in aklına bu fikri sokmak yararlı olabilirdi. "Hem, balayı ne olacak? Sana kolay kolay izin verebilecekler mi? Ben kış tatili istemiyorum sıcak bir yerlere gitmemiz lazım." Bir elim tişörtünün altından karın kaslarını bulduğunda Aziz'in bakışları elime düştü. "Anlıyorsun değil mi?"
Bakışlarından kendimi kaybetmek üzere olduğunu hissediyordum. Yüzümü onun yüzüne daha da yaklaştırdığımda dudaklarının sıcaklığı dudaklarımın üstündeydi.
Aniden uzaklaştığında bacaklarımın arasındaki boşluk hoşuma gitmemişti. "Sen öyle diyorsan." deyip dolaptan saklama kaplarını çıkarmaya başladı.
Az önce ne yaşanmıştı öyle? Şu an dudaklarıma yapışmış olması gerekiyordu. Niye kendini geri çekmişti ki?
"Ne yapıyorsun?" dedim tezgahtan inerken. Önündeki kaplardan çıkardığı şeyleri tabaklara dizmeye başlamıştı. "Arkadaşlarımızı yemeğe çağırdık." diye cevap verdi sanki onu sormuşum gibi. Dolaptan çıkardığı tencereyi ocağın üstünde koydu. Fırının içindeki dolu tepsiyi kontrol edip fırını da çalıştırdı.
Şaşkınlıkla "Bunlar ne?" diye sorduğumda bu sefer iş yaparken bir yandan da gülmeye başlamıştı. "Arkadaşlarımızı yemeğe çağırdık..." diye tekrarladı.
"Güzel yemek yapıyorum sevgilim evet ama henüz gecenin bir yarısı eve gelip sabah erkenden işe gittiğim günlerde bir ziyafet veremem. Temizliğe gelen bir abla var. İsteyince yemek de yapıyor. Ondan rica ettim. Meryem'le Sarp muhtemelen ev yemeği ne demek unutmuşlardır. Leyla da kendi pişirmediği bir yemeğin tadını çıkarsın."
Ağzımı açıp bir şeyler söyleyecektim ki çalan kapıyla Aziz'in bakışları bana döndü. "Kapıyı açar mısın güzelim?"
Bir şey demeden kapıya doğru ilerledim ve kapıyı açtım. Ekip toplanmış kapının önünde sırıtarak bekliyordu. Sarp elindeki şampanya şişesini havaya kaldırmış bir şişeye bir bana bakarak sırıtıyordu. Leyla'nın elindeki poşette tatlı olduğunu tahmin ediyordum. Meryem'in elinde de kesinlikle tatlı olduğuma emindim. Bir tatlı bizi kesmezdi. Erdem'in elindeki şeyse dünyanın en tatlı şeyiydi. Akgün minicik dişlerini göstere göstere bana sırıtıyordu. Hepsinden önce ona sarılarak kucağıma aldım. Akgün'e özel 'hoş geldiniz' şarkımdan hepsi nasibini almıştı.
Onlar içeri girerken Aziz de kapıya gelmiş misafirlerimizi karşılamaya başlamıştı. Misafirlerimizi... Bizim misafirlerimizi...
"Ay Aziz, ne tatlıymış evin." diyen Leyla üstünü çıkarırken etrafı taramayı da es geçmemişti.
"Geçici." dedi Aziz de bana bakarken.
"Noldu yine mi gidiyorsun?" diyen gevşek Sarp'ın sırtına sevgiyle harmanlanmış bir tokat yapıştırdığında normalde vereceğinden çok daha büyük bir tepki veren Sarp'la hepimiz bakışlarımızı ona çevirdik.
"Ne oldu la? Alt tarafı bir sırtıma vurduk."
"Omurgasal bazı problemler yaşıyorum." derken sırtını esnetmeye çalışıyordu.
"Belki de vücudun yılların omurgasızlığına dayanamayıp sonunda omurga çıkarmaya karar vermiştir."1
Sarp'ın yüzüne bile bakmadan üstünü çıkarıp kanepeye doğru ilerlerken söylemişti bunları Meryem. Belli ki araları hâlâ problemliydi. İkisi de bekarken ve Sarp tekrar birlikte olmayı isterken, kolay olmayacağını bilmeme rağmen, bir şansları olduğunu düşünmüştüm ama belki de yanılmıştım.2
"Ha ha ha. Sen o güzel tıpçı beynini espri yapma işleriyle yorma güzelim."
"Espri yapmamıştım." dedi Meryem umursamazlıkla. Leyla da Meryem'in yanında kanepede yerini almıştı. Erdem, mutfak kısmına, korkuların geldiği yöne doğru ilerlerken Sarp iki elini beline koymuş Meryem'e laf yetiştirmeye hazır bir şekilde bekliyordu.
Hem aralarındaki bu diyaloğu bitirmek hem de gerçekten ne olduğunu öğrenmek için "Ne oldu gerçekten Sarp? Nası incittin sırtını?" diye sordum.
Başını bana çevirdiğinde yüzünü önemli bir şey olmadığını anlatır şekilde büzüp bir gözünü kırptı. "Önemli bir şey değil biricik. Bir hastamla fazla yakından ilgilenmem gerekti. Sırtıma pek dikkat edemedim."
Akgün'ü belime sabitleyip bir elimi Sarp'ın sırtına koydum. "Dikkat et kendine. Boynun, sırtın çok önemli mazallah. Sonra bir tıpçıya mecbur kalırsın."
Sırtına hafifçe pat pat vurduğumda yan bakışlarının hedefi bendim. "Sen de mi biricik? Bana laf sokma günü mü bugün? Kurban ben mi seçildim?"
"Çok konuşuyorsun Sarp. O yüzden çok dikkat çekiyorsun. Bak sen orada iki dakikada 2 laf yerken ben burda üçüncü böreğimi yiyorum."
Erdem'in konuşmasının peşine ağzına tıktığı börekle hepimiz gülmeye başlamıştık. Akgün babasının kocaman olmuş ağzına kıkır kıkır gülüyordu.
"Babası iki arada bir derede böreklerimi götürüyor. Oğlu da burda sevgilimin kucağında gülüyor. Ulen sizi bana bilerek mi gönderdiler." Aziz kucağımdaki Akgün yaklaşıp göbeğini yemeye başladığında Akgün'ün gülüşleri daha da artmıştı. Neşeyle kollarını Aziz'e uzattığında Aziz de onu bekletmeden kollarının arasına aldı. İki kere havaya atıp yakaladığında Akgün'ün boynuna kocaman bir öpücük bırakıp derin bir 'oh' sesiyle resmen öpücüğün tadını dışarı vurdu. Tam şu anda Akgün'ü mü kıskansam yoksa Aziz'in eline minik bir çocuğun ne kadar yakıştığını düşünüp hayallere mi dalsam bilemiyordum.
"Bırak o börekleri Erdem. Akgün için yaptırdım ben onları. Değil mi aslanım sen yiyeceksin onları bıraksın baba."
Kucağındaki Akgün, babasına kaşlarını çatarak bakıp elini ona doğru uzatırken. "Bılak" diyerek börekleri babasından kurtarabileceğine inanıyordu. Başarılı olamadığını görünce mızmızlanarak Aziz'e döndü. "Aciş. Bölek"
Kullandığı birkaç kelime derdini anlatmaya yetiyordu kendini fazlası için asla zorlamıyordu. "Bırak lan oğlumun böreklerini." diyerek olaya el koyan Aziz, Akgün'ün kahramanıydı. Minik kollarını Aziz'in boynuna dolamış tüm suratını da Aziz'in yanağına yaslamıştı.
İkisini böyle bir arada görmek düşünmemek için kendimi zorladığım şeyleri düşündürtüyordu.
Aziz, gerçekten iyi bir baba olurdu..
"Fırındaki yemek bir 20-25 dakikaya pişer. Ondan önce size bir şey izletmek istiyoruz."
Aziz'in konuya girmesiyle daldığım yerden sıyrıldım.
Aziz'in bakışları beni bulduğu için arkadaşlarımız da bir ona bir bana bakıyorlardı. "Ne izleteceksin?" diye sordu Erdem ağzına tıktığı son böreği yutmaya çalışırken. "Ortamda çocuk var ona göre."
Aziz'in Erdem'in kafasına vurmak için kalkan eli yavaşça geri çekildi ve kendisine yapışık haldeki Akgün'ün yanağını okşadı. "Dua et bu çocuk senin. Önünde babasını dövmek istemiyorum."
"Ne izliyoruz?" diye Leyla heyecanla oturduğu koltukta dikleşmişti.
"Herkes koltuğa dizilsin." deyip Akgün'ü Leyla'nın kucağına verip merdivenlerden üst tarafa çıkan Aziz birkaç dakika sonra bir flashla geri döndü. Flashı televizyona taktığında o da koltuğa doğru yaklaştı. Erdem Meryem'i karısının yanından kaldırıp onun yerine kendi oturmuştu. O ikisi bir köşede kucaklarında Akgün'le sevgi pıtırcığı olarak otururken Meryem de benim yanımdaydı. Aziz yanımdaki Meryem'i görünce o da Erdem'in yaptığı gibi onu koltuğun diğer ucuna, Sarp'ın yanına, yollamıştı.
"Zaman yolculuğuna hazır mısınız?" dedikten sonra cevap vermemizi beklemeden videoyu açtı.
Okulun arka tarafındaki duvarın dibine oturmuş heyecanla kameraya bakan yüzlerimiz geldi önce ekrana. Herkes kendi gençlik haliyle bakışırken böyle bir videonun varlığını bile unuttuklarına emindim.
Aziz hepimizi tek tek kaydetmişti bunu hatırlıyordum. Ama hepimizin cevaplarını alıp bir video haline getirmişti.
Meryem biraz gergin, Leyla heyecanlı, ben karşımdaki kameraya oldukça alışık olduğum için rahat, Erdem dalga modunda, Aziz keyifli, Sarp'sa röportaj veren ünlü gibi ciddiydi.
Kendimizi tanıttıktan sonra sorular kısmı başlamıştı. İlk soru şaka gibi "Bu videodan sonra ilk kim yurt dışına çıkar?"dı.
O zaman yurt dışına çıkmış olan sadece Aziz'le Sarp'tı. Bu yüzden biz isyanlardaydık.
"İkna ediyoruz anne babaları bu yaz mezuniyetten sonra yurt dışına çıkıyoruz." dedi Leyla tüm inanmışlıkla. Kamera arkasından gelen homurtularımız bunun ne kadar imkansız olduğunu ele veriyordu.
Gergin omuzlarını yukarı kaldırıp sıkkın bir yüzle "Benim çıkmayacağım kesin." diye Meryem içimi burkmuştu. Hiçbir zaman maddi anlamda rahat bir kız olmamıştı.
"Ne demek kesin. Birlikte çıkacağız kelebeğim! Seni aşk şehrine götürmek benim bir numaralı görevim benim!"
Arkadan yükselen Sarp'ın sesi şimdi bile bizi güldürüyordu. Ekrandaki Meryem'i de öyle. Utangaçlıkla bakışlarını kaçırırken yüzündeki tebessüm şimdikiyle aynıydı.
Ekrana gelen Sarp'ın yüzünde inanılmaz bir özgüven vardı ama az önceki heyecanlı sesi yerine çok daha tok ve kendinden emin bir tondaydı. "Az önce de dediğim gibi nar tanemle ben birlikte Paris'e gideceğiz. Önce biz gideceğiz. Siz ne yaparsınız bilmiyorum."
Sarp kendisini yüzünde ufak bir gülüşle izliyordu. Belki de bu sözünü tuttuğu için kendisiyle gurur duyuyordu çünkü gerçekten de Meryem'le Paris'e gitmişlerdi.
İkisinin birbirine kaçak bakışlarını fark etmemiş gibi yaparken görünen Erdem'le dikkatimi tekrar videoya çevirdim. "Balım çok güzel planlar yapmış gerçekten ama sizde o babalar varken biz burdan Gebze'ye zor gideriz diyorum. Balımla ben gidemeyeceksek de kimin gittiği umrumda değil. Teşekkür ederim."
Erdem ekrandaki haline katılırcasına başını salladığında Akgün de ona katılmıştı. Baba oğulun sallanan başları yüzünden daha çok gülüyorduk.
"Ben Aziz diyorum. Şimdi okuldan çıkıp yarın bile gidebilir. Zaten bizim için farklı bir şey olsa da onun için değil ve bu soruyu bize sorup canımızı sıktığı için de kendisini kınıyorum."
Cevabıma karşı kamera arkasından yükselen Aziz'in "aşk olsun" diyen sesiyle kafamı ona doğru çevirdim. O çoktan bana bakıyordu. Gülümseyerek elini tutup koluna daha da yapıştım.
"Birce Biricik Işık burada Aziz için çok kolay falan diyerek bazı şovlar yaptı ama kendisi de bir yeşil pasaport sahibidir. Babasının verdiği harçlıkları çizim defterlerine, boya kalemlerine, tuvallere harcamak yerine biriktirmeyi tercih etseydi şu anda gezgin olabilirdi."
"Uydurma yaa!" diye yükselen sesimin daha fazla taşkınlık çıkarmasına izin vermeden video kesilmiş ve bir sonraki soruya geçmiştik.
Ekrana gelen Leyla'yla Akgün annesini görmenin heyecanı içinde "anne, anne" diye sesleniyordu. Babasının kucağındaki oğlunun eline öpücük konduran Leyla tekrardan bakışlarını televizyona çevirdi.
"İlk kim mi evlenir? Bu soruyu sormadığını varsayıyorum Aziz."
"Niyeymiş o? O kadar emin misin ilk senin evleneceğine Leyloş." Bu kıskanç ses Sarp'a aitti. Lisede tüm hocalar Leyla ve Erdem'in ilişkisini biliyordu. Hatta birçok öğrencininkinin aksine onlarınkini onaylıyor ve arada sırada evlilik şakaları da yapıyorlardı. Liseye düğün davetiyelerini götürdükleri zaman hiçbir hoca şaşırmamıştı ama çok mutlu olmuşlardı. Sarp da onların ilişkisine duyulan bu güveni kıskanıyordu açıkçası.
"Öncelikle ilk benim evleneceğime değil ilk BİZİM evleneceğimize eminim Sarpcım. Erdem ve ben 24-25 yaşlarımızda evleneceğiz 26-27 yaşlarında da ilk bebeğimizi kucağımıza alacağız. Bu sıradaki sorularda var mıydı Aziz önden cevap vermiş oldum."
"Uyuz" diyen Sarp'a dil çıkaran Leyla'yla görüntü Erdem'e geçmişti. Tam o sırada Leyla kocası ve çocuğunu göstererek Sarp'a yine dil çıkardı. Bu sefer Erdem ve Akgün de onlara katılmıştı.
"Uyuz ailesi." diyerek gözlerini deviren Sarp koltuğa daha da gömüldü.
"Müstakbel eşim söylemesi gereken her şeyi söyledi. Tek bir şey söylemek istiyorum. Happy wife happy life." Erdem'in tatmin edici açıklaması alkışlarımızla son buldu.
"Yani bilmiyorum. Biz eğer yani bu şekilde giderse ilişkimiz inşallah yine de çok erken evlenemeyebiliriz. Tıp fakültesi 6 yıl. E sonra bunun sınavı uzmanlığı var. Para kazanması var."
"Reddediyorum." diyerek kadraja giren Sarp Meryem'in sözünü kesmişti. "Fakültede, okurken evlenen birçok tıp öğrencisi var. Biz niye evlenemiyormuşuz." Bu konular o zamanki utangaç Meryem için konuştukça yanaklarını kızartan konulardı. Sonra Sarp'la takıla takıla arsızlaşmıştı işte.
"Sen geçsene la yerine kızın sırasına karışma."
Bu ses yanındaki biricik sevgilime aitti. O zamanlardaki haline yeterince sarılamamış olmamdan kaynaklı onu gördükçe, sesini duydukça yanımdaki Aziz'e daha çok sokuluyordum.
"Az önce sevgilim hanımefendinin söylediği hiçbir şeye katılmıyorum. En önce biz evleneceğiz diyorum."
Ekrana Sarp'ın gelmesiyle ikilinin bakışları yine birbirini bulmuştu. Fark etmediğimizi sanmaları çok tatlıydı.
"Yani.. Emin değilim tabi... İnsan çok kestiremiyor.. Bence de Leyla'yla Erdem evlenir önce. Kusura bakmayın çocuklar."
Kendi sesimi duymamla gözlerimi tekrardan ekrana çevirdim. Ne kadar da gergin duruyordum.
"Sen ne zaman evlenirsin peki sence Birce? Kaç yaşında?"
Bu soruyu soran Aziz'di. Bu video bizim anlaşmamızdan sonra çekilmiş olmalıydı. Yani benimle uğraşıyordu.
"Yani gönül ister ki hayatımın aşkı şu dakika çıksın karşıma taksın parmağıma yüzüğü.."
O sırada Aziz cebinden çıkardığı yüzüğü gizlice parmağıma taktı. Yüzümü ona doğru çevirecekken sessiz bir şekilde, izlememi işaret etti. "Ama işte olmayacak muhtemelen. Ama kesin 29'umda evlenirim ben. 30 olmadan. 30'a varmam. O kadarı mümkün değil."2
Nasıl da benimle uğraşmasının karşılığını vermeye çalışıyordum öyle. Ama ağzımdan çıkan sözlerin gerçekleşeceğini düşünmemiştim.
"Gönül ister ki hayatımın aşkı şu dakika karşımda olsun... Ama işte... Bir sürpriz yapıp ilk evlenen ben de olabilirim ama son olmayacağıma eminim. 30 oldum mu net evleniyorum!"
Aziz kendi kısmında benimle uğraşmaya devam ediyordu. Ama bir şekilde onun da ağzından çıkan şeyler olmuştu. Birkaç ay içinde 30 olacaktı.
"Az zamanınız kalmış gençler." diyen Erdem'le herkes ekrandaki bakışlarını ona çevirdi. "Bir an önce aksiyon almanız lazım."
Gülerek bana bakan Aziz tuttuğu elimi havaya kaldırdı. Canım yüzüğüm parıl parıl parlıyordu.
Bir saniye sonra duyduğunuz ses sadece arkadaşlarımızın çığlıkları ve büyük tepkileriydi.
"Ulan sizde mi?" sorusu kızların çığlık çığlığa yanıma gelip bana sarılmasıyla arada kaynamıştı.
"Şu yüzüğün güzelliğine bak Meryeem. Helal kız enişte sana da böyle bir yüzük yakışırdı. Diğeri bizim tarzımı değildi zaten."
Leyla'nın heyecanla ağzından çıkan sözler Aziz'de pek bir anlam ifade etmemişti ama o kadar mutluydu ki sadece ona bakarak bile mutlu olabilirdik.
Kızlar Aziz'i kenara atarak iki yandan bana sarıldıklarında Akgün de ortama uyum sağlayarak gelip kucağıma çıkmıştı. Yüzünü bana dönmüş, başını göğsüme yaslamıştı. Minicik kollarını, Leyla ve Meryem gibi bana dolamıştı. Şimdi oturup ağlayacaktım.
Erdem ayaklanıp Aziz'e sarıldığında Sarp delici bakışlarını ikimize gönderiyordu.
"Ay ağlayacağım galiba." diyen Leyla'nın dolu gözlerini görmemle videonun başından beri hazır bekleyen gözyaşlarım akmaya başlamıştı.
"Kız Leyla ağlayacağım dedi sana ne oluyor?" Meryem bir yandan parmaklarıyla akan yaşlarımı silmeye çalışırken bir yandan sırtımı sıvazlıyordu.
"Of bilmiyorum çok duygulandım." deyip burnumu çektiğimde Akgün birkaç saniyeliğine başını kaldırıp yüzüme baktı. Sonra başını göğsüme daha sert yaslayıp daha sıkı sarıldı. Ama bu daha çok ağlamama sebep oluyordu. Ben daha çok ağladıkça Leyla da daha çok ağlıyor. Akgün başını kaldırıp ikimize birden bakıp başını tekrar bana yaslıyordu. Bir eliyle yanağıma 'cici' yapmaya başladığında kendimi tamamen kaybetmiştim.1
Üç erkeğin de oldukları yerde kalakaldıklarına emindim. Bu ağlama fırtınasına çekilmek istemiyorlardı çünkü artık göz yaşlarıyla bir problemi olan Meryem'in bile gözleri dolu doluydu.
Sarp'ın Erdem'e "Bunların yine reglleri aynı döneme mi denk geldi?" diye fısıldadığını duydum.
"Leyla değil." dedi Erdem kendinden emin bir tavırla.
"Birce'ninkine daha var." Aziz de en az onun kadar emindi.
Duyduğumuz cümleyle hepimizin kafası Sarp'a döndü. Açıklama gerektiren bir cümle kurduğunun o da farkındaydı. Meryem'le bakışmaları bunun en temel kanıtıydı.
Kanım, dedikodu diye kaynarken boğazımdan yukarı yükselen bir hisle Akgün'ü Leyla'nın kucağına bırakıp lavaboya koştum.
Birkaç saniye içerisinde öğlen yediğim her şey önümdeydi. Kusmuştum.. Ağlamıştım.. Akgün sürekli bana sarılıp durmuştu. Bebekler hisseder derlerdi.. Ben hamile olabilir miydim?2
Klozetin başından kalkarken banyonun kapısı açıldı. Aziz panik bir halde yanıma gelmişti. "Güzelim?" diye soruşuna cevap vermedim. Sanki vücudumun kontrolü bende değildi. Ağzımı çalkalayıp yüzüme su vurup dışarı çıktım. Merdivenlerden inerken bu ihtimali düşünürken kendini sarhoş gibi hissediyordum.
Bizimkilerin yanına geldiğimde arkamdan inen Aziz'e döndüm.
Yüzüğümü gösterdiğim andaki çığlıklar ikiye katlanmıştı.
"Bir de bebek mi yaptınız abi? Ulan Aziz işini hiç şansa bırakmıyorsun?"
"Sarp bi sus çakacam kafana şimdi." Sarp'a öfkesini kusup geri bana dönmüştü. "Güzelim, saçmalama." dedi kısaca. Sanki gözleriyle inandırmaya çalışır gibi başka bir şey söylemeden gözlerime bakıyordu.
Onun sakinliğinin aksine Leyla heyecanla ayağa kalktı. "Çantamda hamilelik testi var ister misin?" diye sorunca bunun asla reddemeyeceğim bir soru olduğunu fark edip aceleyle "Olur." dedim
"Yav saçmalamayın!" Aziz beni Leyla'nın etkisinden kurtarmak ister gibi kendine çevirdi. Sakinliğini hâlâ koruyordu. "Sevgilim hamile falan değilsin. İlaç aldın. Hatırlıyorsun değil mi? Ki işe yaramamış bile olsa yani şu an hamile olsan bile daha o kendi varlığından haberdar değildir. Testte falan çıkmaz. kan testinde bile çıkmaz." Gittikçe yükselen sesi ne kadar mantıklı da olsa benim paniğimin onu da zehirlediğinin bir göstergesiydi.
"Ne kadar oldu ki siz şeyapalı?" Ortama münasip olmayan sorularla dalan Sarp, Aziz'in sabrının üstünde tepindiğinden patlama ona doğru gerçekleşmişti.
"TÖVBE ESTAĞFURULLAH! SANA NE OĞLUM?!"
Anında ellerini havaya kaldırarak teslim olan Sarp yavaşça geriye çekildi. "Bir arkadaş için sormuştum beni çok şeyapmayın."
Aziz gözlerinden çıkan alevlerle bir "ya sabır" çekti. "Güzelim sen de saçmalama lütfen." diyerek yanaklarımı avucunun içine aldı.
"ama kustum Azizz..." derken sesimin bir çocuk gibi çıkması bana da sürpriz olmuştu. Ama şu anda 7 yaşında bir kız çocuğu gibi oturup ağlayasım vardı. Ve işin kötü tarafı bu ağlama hissi karnımda bir bebek olduğunu düşündüğüm için değildi.1
Gözümden akan yaşları silen Aziz, beni sakinleştirmeye devam ediyordu. "Güzelim öğlen yediğin bir şey dokunmuştur."
"Ama Akgün bana sürekli sarıldı bebekler hisseder derler." Yeni bir ipucunu Aziz'e gönderdiğimde onun cevabı çoktan hazırdı.
"Annesine sarılmadı ama bana sarıldı." Benim de karşıt görüşüm anında ortaya çıkmıştı.
"Benim karıma göz koymuş o zaman eşek sıpası." deyip dudağıma küçücük bir öpücük kondurdu. Artık daha sakindim ama zihnimdeki son dala da tutunup sordum.
"Ama ağladım da hep. Duygusallık.."
"Güzelim Leyla da ağladı o da mı hamile?" Aziz'in sorusu oldukça mantıklıydı. Bu kadar mantıklı olması da sinirlerimi bozuyordu.
Tam o sırada ağlayarak "Eveeğt" diye. Leyla'yla bakışlarım anında ona döndü. Tek değildim. Odadaki herkesin gözü ondaydı. Erdem hariç. Erdem bir kenardan Aziz'e bakıp sırıtmayı tercih ediyordu.
Toplu bir "Ne?" sesi odayı doldurmuştu.
Erdem salonun ortasına geçip ellerini iki yana açtı. "Evet,hamileyiz!"
Aziz bu haber karşısında daha çok dumura uğramış görünüyordu. Ellerini yanaklarımdan çekip Erdem'le Leyla'ya döndü.
"Ne demek hamileyiz? Yine mi hamilesiniz lan siz?"
"Biraz öyle oldu kardeşim. Erdem Taşkın 2 Saint Çınar Leventoğlu 0. Adından utan bir kök salamadın." Erdem'in kahkahasına Sarp da eklendiğinde Aziz'in gülüşündeki 'cinneti' görebiliyordum.
"Leyla yanındaki hamilelik testini ben kullanabilir miyim?"
Ortamı bir anda kaplayan sessizlik şu andaki en büyük gürültüydü aslında. Hiç beklemediğimiz bir anda Meryem'in ağzından çıkan cümleler hepimizin kulaklarında yankılanıyordu.1
"Lan siz ne ara yaptınız?" diyen Erdem kadar Aziz de şaşkındı.
"Ulan siz bile hamile misiniz?"1
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
31.69k Okunma |
3.39k Oy |
0 Takip |
56 Bölümlü Kitap |