
Selamlar selamlarr 🩷
Yorumlarda varlığınızı belli ederseniz sizi severim öperim muaah
İyi okumalarr 🩷

Ortam tam olarak bir kaostayken neye şaşırıp, neye sevinip, neye ne tepki vereceğimi bilemez bir halde etrafımdaki insanlara bakarken muhtemelen şu an benden daha şaşkın olan Sarp'la göz göze geldik. Alçaklar bizim arkamızdan neler çevirmişlerdi. Bir de hamile miydiler? Hayır, hamile olan Leyla'ydı. Ama Meryem de Leyla'dan hamilelik testi istemişti. Leyla'dan ben de hamilelik testi istemiştim. Yani bende mi hamileydim?
"Meryem? Var mı öyle bir ihtimal? Ama sen daha yeni bitmedi mi?.. Yani daha yeni oldun? Bizde çok olmadı?"
Sarp'ın cümle kurma üzerine başarısız girişimi bile bu gergin ortamda kimseyi güldürmeye yetmemişti.
"Leyla, silahlarını al. Banyoya gidiyoruz. Yürü Birce."
Meryem'in net emri karşısında ayaklarımız otomatik olarak onun peşine takılmıştı. Peş peşe merdivenleri çıkıp banyoya girdiğimizde fark etmeden hepimizin dudaklarından aynı anda derin bir nefes döküldü.
Gözüm klozet kapağının üstüne oturan gergin Leyla'ya değince az önce öğrendiğimiz gerçek tekrardan dank etti. "Leyloş'um hamile misin sen?" diye sordum gözlerim dolarken. Akgün'ün haberini aldığımız zaman sanki dün gibiydi. Şimdi abi mi olacaktı?
Ellerini yüzüne kapatıp birkaç huzursuz mırıltı çıkaran Leyla'nın şu an o zamanki kadar sevinçli olmadığını görebiliyordum. Daha doğrusu korkmuş ve gergin görünüyordu.
"Akgün daha 2 yaşında.." dedi dudağını büzerek. "Ben çalışmaya daha yeni döndüm. Yeni danışanlarımla seanslara başladım."
"Pek planlı bir bebek değil sanki." dedi Meryem, Leyla'nın gerginliği yüzünden daha da gerilerek. Ortamda sessizlik olmasıysa onu daha çok gerdiği için zaten apaçık olan bir gerçeği tekrar etme gereği duymuştu.
"Öğrendiğimden beri ağlıyorum ama gerçekten mutluluk, korku, dehşet, sevgi tüm duygularım birbirine karışık."
"Yani doğru bir soru mu şu an bilmiyorum ama bir doktor olarak sormalıyım bence.. Korunuyor muydunuz?"
"Akgün'ü sütten kestiğim gibi başladım doğum kontrol hapına. Ama kafam her zaman yerinde olmuyor ki. Birkaç saat aksattığım olmuştu ama o kadar. Her gün düzenli kullandım. Ona rağmen oldu."
Leyla'nın cevabıyla Meryem'in nefesinin teklediğini gördüm.
"Sende mi doğum kontrol hapı kurbanısın yoksa?" diye sorarken onların en azından bunu düşünüp önlemlerini önceden aldıkları aklıma geldi ve kendime daha da kızdım. Gerçi önlem almış olsalar da pek de bir işe yaramamış gibiydi. Onlar da benim paniğimi yaşamışlardı.
"Ay Allah korusun." diyen Meryem kulağını çekip elini dolaba vurdu. "Ben Sarp'ın tepkisini görmek için yaptım. Gerçi pek bir tepki göremedik. Donup kaldı."
"Siz basbayağı seviştiniz yani öyle mi? Ne zaman oldu bu? Bizim niye haberimiz yok? Ne zaman söylemeyi düşünüyordun acaba? Çocuk doğunca mı?"
Leyla'nın peş peşe soruları Meryem'i yormuş olacak ki banyonun zeminine bağdaş kurup oturdu.
"Kız oraya oturma çocuğun olmaz." derken aklımdan geçen cümleyi dilime dökmeden önce ikinci bir kez düşünmemenin yarattığı sonuçla Meryem gözlerini devirerek Leyla da gülerek bana bakıyordu.
"Hadi kaçma tamam söyle ne zaman ne oldu? Tekrar bir arada mısınız?"
Sorumun üzerine Meryem dışarı derin bir nefes bırakıp yorgunlukla kafasını çamaşır makinesine yaslayıp bakışlarını bana çevirdi.
"Yani tekrar bir aradayız denemez ama çok daha kötü bir hale dönüşmüş olabiliriz."
İkimiz de 'ne oldu?' demeye korkuyorduk ama bakışlarımız bu cümleyi adeta haykırıyordu.
"3 hafta falan önce. Bir gece kapıma geldi. Sadece arkadaş olarak konuşmak istediğini, dertleşmeye ihtiyacının olduğunu söyledi. Önce 'dertleşecek başka arkadaşın mı yok git onlarla dertleş' deyip kovmaya çalıştım ama 'beni bir tek sen anlarsın' deyince. Yani gerçekten kötü görünüyordu. Merak ettim bende. Siz de biliyorsunuz Sarp hep çok pervasızdır. Bir şeye üzülüyorsa o gerçekten çok büyük bir şeydir." Bunu onayladığımızı gösterircesine başımızı salladık. "Annesinin kanseri... Tekrar etmiş... Ve bu kez tedavi olmak istemiyormuş. İlk zamanlar ben çok yanında olmuştum hatırlıyorsunuzdur. Annesini ikna etmeye yardım edip edemeyeceğimi sordu."
"Sende yardım amaçlı Sarp'la mı seviştin?"
Leyla'nın tahmin içeren sorusu kahkaha atmama sebep olmuştu. Hiç yeri değildi ama kendimi tutamadım. Meryem ikimize de gözlerini devirince anlatması için ona tekrar ısrar etmek zorunda kaldım.
"Neyse işte, ben tabi ki yardım ederim falan dedim. Sonra konuştuk işte biraz... Korkularından falan.. Annesini kaybetmeye hiç hazır olmadığını söyledi. Ama öyle bir hali vardı ki içim gitti gerçekten. Çok üzgündü."
"Aşkım üzülmesin diye mi verdin çocuğa?"
"Of hayır tabi ki Birce! Benim de ince çizgim onun bu halleri işte. Karşımda öyle görünce.. Ne bileyim.. Eskiyi de özledim galiba. Onu hissetmek istedim o an. Sonra.. Öptüm. Ama çok küçük öptüm yemin ediyorum böyle dudaklarımı değdirdim gibi." Elini kullanarak nasıl öptüğünü bize göstermeye çalışıyordu.
"Bildiğim kadarıyla.. Yani çok emin olmasam da.. Bu konuda Leyloşum bizi aydınlatabilir. Ben öpüşerek çocuk olmuyor diye biliyorum."
Meryem'in başına şu an ağrılar girdiğine emindim ama kendimi de tutamıyordum. Gerginlikte.in kurtulmanın en iyi yolu mizahtı ve şu an içimde kocaman bir gerginlik varmış gibi hissediyordum. Neyse ki Meryem beni fazla umursamadı da anlatmaya devam etti.
"Ben çekilince bu apışıp kaldı bir tabi. O an kendimi çok kötü hissettim yani istemediği bir şey yapmış gibi ama sonra kendisi yapıştı dudaklarıma."
"Bulmuş fırsatını hiç kaçırır mı? Vantuz Sarp."
"Ya Leyla yaa!"
"Ne kız yalan mı? Bu çocuk aylarca öpüşüne izin vereceğin anı bekledi bekledi bekledi, izin verdiğin gün kızartmadı mı dudaklarını? 2 gün okula gelmedin."
"Leyla!!" Meryem'in uyarı dolu, yükselen sesi kulaklarımızı çınlatmaya yetmişti.
"Ay ne 'Leyla' sanki yalan söylüyoruz?"
"Hikayenin bu kısmında hâlâ hamile olabileceğine dair bir olay yaşanmadı yalnız. Sarp yokluktan öpüşerek çocuk yapmayı bulmadıysa tabi." Tahminim Leyla'ya kahkaha attırsa da çıkan sesin yüksekliğinden dolayı ağzını eliyle kapatıp kıkır kıkır gülmeye devam etti.
"Off, sonra ben bir an bulunca geri çekildim işte ama yani geri çekilesim de hiç yokmuş biliyor musunuz? Öyle bakışınca biz... Yani... Sanki o günlere geri dönmüşüz gibi hissettim. Zaten bir süredir mantıklı tarafımla düşünüp uzak durmaya çalışıyorum siz de biliyorsunuz. Aklıma girmemesi için çok çabaladım. Ya ben masama eşek resmi koydum göreyim de eşeğin bile aynı çukura iki kez düşmeyeceğini hatırlayayım diye. Ama yok olmadı yani. Saldım gitti ben de."
Leyla'nın histerik gülüşü kendimi tutmamı zorlaştırıyordu. "Bu hikayenin sonu 'saldım gitti' ile mi bitti gerçekten?.."
"Sarp'ın repliği olabilir."
Üçümüzden de yükselen kahkaha sesleri eminim ki aşağıdan da duyulabiliyordu.
"Sen şimdi hamile olma ihtimalin yüzünden değil de Sarp'ın tepkisini merak ettiğin için mi öyle dedin içerde."
"Bu salak o günden sonra bırakmadı peşimi. Tek seferlik bir şey olarak kalmaması için dolandı durdu etrafımda. Ciddi düşünüyormuş, ikimiz de ne istediğimizi bilen insanlarmışız, bizi bizden başkası mutlu edemezmiş, ikimiz de bunu zor yoldan öğrenmişiz... Baktım böyle ciddi ciddi konuşuyor ciddiyet neymiş görsün dedim. Bakalım işler gerçekten ciddileştiğinde ne yapıyor?"
"Adamı test edeceğim diye neden kalbine indiriyorsun kızım? Hayır yani bu olaya ne cevap verirse gözünde testi geçmiş olacak?"
"Of ne bileyim o kadarını da düşünmedim. Kıs kıs gülüyordu yandan yandan sinirime dokundu. Zaten... Zaten pislik geldiğinden beri bana mesaj vermeye çalışıyor."
"Ne yaptı ya?" dedi Leyla kaşlarını çatarak. "Her zamanki Sarp işte."
"Sırtına ne olduğunu sorunca dediği şeyi hatırlamıyor musun?" Meryem'in sorusuyla bir an için o ana girmeye çalıştık ikimiz de.
"Ne demişti ki?" diye düşünürken gözleri büyüyen Leyla'dan yükselen nidayla dikkatim dağıldı. "Kızz o çok yakından ilgilenmesi gereken hasta sen miydin? Sevişirken sırtını mı kırdın çocuğun?"
"Aaaaa!!! Meryem!!"
Umarsızca başını arkaya atan Meryem sanki sevişirken sırt kırmak cümlesindeki özne kendi değilmişçesine rahat davranıyordu. "Of susun be! Bir şeyi yok turp gibi."
"Kız sen videolardaki o utangaç kıza ne yaptın? İnsanın azıcık yüzü kızarır. Çocuğun sırtı sakatlanmış bizim kız burda sınav peşinde el insaf!"
"Bak Meryem yemin ediyorum ömrümde ilk kez bir ilişki probleminde erkek tarafını tutturacaksın bana!! Kendine gel."
Her zaman, ilişkilerinde ne yaşanırsa yaşansın Leyla'yla Erdem'de de, Meryem'le Sarp'ta da ben kız tarafıydım. Ama bu konu artık yılan hikayesine dönmüştü.
"Bak ne güzel konuşmak istediğiniz zaman çok güzel konuşabiliyormuşsunuz. Annesinin meselesinde konuşup destek olmuşsunuz. Bundan önce de ayrı bile olsanız sen de dertleşirdin Sarp'la. İyi geldiğinden bahsedersin her seferinde."
"Tabi sonra o da gider her seferinde yeni bir sevgili yapardı. Sanki benimle iyi vakit geçirmekten ödü kopuyordu. Hemen çekiyordu o geçemeyeceğim sınırı." Zihni hemen geçmişteki kötü hatıraları ortaya sermeye başlamıştı bile.
"Meryem, tamam belki o dönem haklıydın ama ilk darbeyi sen vurdun biliyorsun değil mi? Sarp ayrılmanızı kabul etmiyor diye takıntı haline getirdiği çocuğu koluna takan sendin."
"Ben boşuna mı ayrılmak istiyordum Leyla?!" Hâlâ o günler konuşulduğunda tüm duygularını aynı sıcaklıkla hissediyordu.
"Aşkım onu demiyorum ki. O dönem haklıydın diyorum zaten. Evet bence de ayrılmanız gerekiyordu çünkü kıskançlık hem sana hem ilişkinize çok zarar veriyordu. Ama o hareketin Sarp'ı haksız olduğu tüm konularda haklı olduğuna inandırdı."
"1 hafta sonra o da koluna takmadı mı birini?" Ve hâlâ ondan vazgeçilmiş olması canını yakıyordu.
"Meryem.. Geçmişi bu şekilde deşerek yol alamazsınız. Ben hâlâ eğer Kürşat'la sevgili olmasaydım Aziz'in bana her şeyi söyleyeceği o seçeneği düşünüp kendimi yememek için çaba sarfediyorum. Bunu nasıl başarıyorum biliyor musun? Çünkü Aziz yanımda. Pişman bile olsam artık yanımda o var zaten. Sahip olabileceklerime sahibim. Ya böyle olsaydı diye düşünmek bana sadece zarar veriyor. biliyorum çok zor ben de çok zorlanıyorum. Ona fark ettirmemeye çalışarak içimden sürekli 'keşke' dediğim de oluyor. Bu beni o kadar yoruyor ki Ama yorulduğunda yanında yaslandığın kişi o olduğunda bunların bir önemi kalmıyor."
"Bir de sana bu tavsiyeyi Birce veriyor Meryemaşkım bunu da göz önünde bulundur lütfen."
Meryem'in bir yanında ben bir yanında Leyla, ona destek verircesine elinden tutuyorduk.
"Aziz sana zarar vermemek için yaptı ne yaptıysa ama.." Son kozlarını oynuyordu. İkna olmamak için kendini ikna etmeye çalışıyordu.
"Bana zarar vermemek için değil de benim yanımda olmak için yapsaydı keşke her şeyi... Sarp'ın yapmaya çalıştığı gibi.. Ben sana tekrar birlikte olun diyemem. Birilerine göre benim Aziz'i, Aziz'in beni affetmesi de saçmalık olabilir. Ama benim ona duyduğum sevgiyi kimse tahmin bile edemez. Onun, geçen yıllara, ona yaşattığım onca şeye rağmen azalmayan aşkını ben bile tam anlamıyla kavrayamıyorum. İkinizin ilişkisine dışarıdaki insanların gözüyle bakmayı bırak. Ne hissettiğine bak. Şimdiki size odaklan."
"Geçmişi silemezsin Meryem ama onun bugününü ne kadar etkileyeceği de senin elinde. Geçmişinin acısı bugününün mutluluğunun önüne geçecekse şu dakika çıkar Sarp'ı hayatından. Ama içinde bu aşkla yeni bir gelecek yaratmaya yanaşmayıp sadece kaçarsan birkaç yıldır zaten içinde olduğunuz bu döngüden hiçbir zaman çıkamayacaksınız."
Leyla'yı desteklemek için tekrar söze girdim. "Geçmişteki Meryem'in kalbi kırıksa ve onun sesi zihninden silinmediği için Sarp'a şans veremiyorsan izin ver, kırdığı kalbi Sarp tamir etsin. Bence senin de tamir etmen gereken bir kalp var. Bunu da unutma. 24-25 yaşlarınızdaki halleriniz dertlerini birbirleriyle halletsinler. Sen 29 yaşında bir kadın olarak 29 yaşında, diş hekimi olan adamın sevişirken sırtını nasıl sakatladığını anlat! Nasıl bir azgınlıkla saldırdınız birbirinizin üstüne!"
Konuşmamın gidişatının bu şekilde olacağını asla tahmin etmeyen Meryem'in beni ciddiyetle dinleyen gözleri kocaman açılmış, beklemediği anda karşılaştığı sözlerimle sonunda yüzü gülebilmişti.
"Hayır yani haksız mıyım? Bu adam tüm gün milletin ağzının içinde ince işçilik yapıyor. Bel fıtığı boyun fıtığı olmamak için pilates yapan adamın sırtını nasıl sakatladın sen?"
"Of Birce sus lütfen ya utanıyorum."
"Kız sende kalmış mıydı ondan? Neyse kalk şu yerden de aşağıya inelim bizimkilerin yanına deli deli yapmıştır Sarp şimdiye kendini."
"Sen test yapmayacak mısın Birce?" deyip elindeki testi bana uzatan Leyla'ya ben de utanarak baktım.
"Arkadaşlar ben galiba biraz fazla abarttım. Hem Aziz'in de dediği gibi ilaç işe yaramayacak bile olsa bekleyip görmem gerekecek. Şu an bu testin hiçbir anlamı yok. Ama bu burda dursun ne olur ne olmaz." deyip elindeki testi alıp banyo dolabına koydum.
Meryem'i ayağa kaldırıp ben önde onlar arkamda banyodan çıktık. Merdivenlere geldiğimde Sarp'ın aşağıda, doğumhane kapısı önünde bekleyen babalar gibi bir o yana bir bu yana gittiğini gördüm. Erdem 'oğlum saçmalama lan' temalı konuşmalarıyla onu sakinleştirmeye çalışırken gözüm kucağındaki Akgün'le fış fış kayıkçı oynayıp Akgün'ün boynunu yiyip onu kahkahalar içinde bırakan Aziz'e kaydı. Ne de çok yakışıyordu eline..
Bizim merdivenden indiğimizi fark ettiklerinde Sarp heyecanla merdivene koşturup Meryem'in elinden ve belinden tutup adımlarını yavaşça atması için onunla beraber indi.
Meryem onun bu tavrını komik bulsa da gülmemişti. Yaptığı şeye engel de olmamıştı. İkisi birlikte merdivenleri indiğinde Sarp, Meryem'in iki elini de tutup gözlerinin içine baktı.
"Meryem, hiçbir şeyden korkma tamam mı? Ben burdayım, yanındayım. Seninleyim. Sakın ne olacak diye düşünüp paniğe kapılma. Hemen evleniriz. Hemen ama. Merak etme sen istemediğin sürece kimsenin de bebekten haberi olmaz. Annene söylemeyiz ama anneme söyleyelim olur mu? Annem çok sevinir. Ben de sevindim. Çok sevindim hem de. Sadece şaşkınlıkla karıştığı için tam aktaramıyorum şu anda. Söz ama göreceksin ne kadar sevindiğimi." Gözleri Meryem'in gözlerinde bir şey arar gibi baktı. "Sen sevindin mi? Sen de sevindin değil mi? Lütfen geçmişe sünger çekelim. Temiz bir sayfa açalım. Senin de beni sevdiğini biliyorum. Kaçmayalım artık birbirimizden. Bak kaçamayalım diye yeni bir can dahil oldu hayatımıza. Lütfen artık kaçmayalım. Ne varsa dökelim ortaya. Ama affedelim artık birbirimizi. İkimiz de çok değiştik. Bir şans daha verelim birbirimize yeniden başlayalım."
Sarp'ın peş peşe kurduğu heyecanlı cümlelere içim gitmişti. Şimdi biz nasıl söyleyecektik bu çocuğa Meryem hamile değil diye. Hevesi her halinden belliydi. Ama bu işin bir iyi yanı olmuştu çünkü Meryem'in bu cümleleri duymaya gerçekten ihtiyacı vardı.
Sarp, Meryem'i bu kadar iyi tanıyan tek insan olabilirdi. Meryem, ketum bir kızdı. Gizlisi saklısı olurdu. Özellikle annesiyle ilişkisi bizim sadece tahmin edebileceğimiz bir durumdu zamanında ama Sarp inat etmiş, peşine takılmış ve kendisine güvenip her şeyi anlatmasını sağlayacağı bir arkadaş haline gelmişti.
Cümlelerindeki 'annene söylemeyiz' sözü bile gayet açıklayıcıydı aslında. Meryem'in annesi için böyle bir şey kabul edilemez bir durumdu çünkü. Kendi bildiği doğruları yıllarca kızına da empoze etmeye çalışmaktı tek niyeti. Meryem, onun dünyasının dışına çıktığında da her seferinde bir problem çıkarırdı. Meryem, Sarp'la sevgili olduğunu bile saklayabildiği kadar saklamıştı annesinden. Ama Sarp bir yolunu bulup annesiyle tanışıp kendini sevdirmeyi başarmıştı. Yeri geldiğinde o neşeli, çocuksu erkeğin yerini olgun, düşünceli bir adam alıyordu işte. Meryem'in de en çok hatırlaması gereken buydu. O adamın hayatında nasıl yer ettiğini, o çocuğun yüzünü nasıl güldürdüğünü, ona nasıl yaslanabildiğini hatırlaması gerekiyordu. Ve eminim ki şu anda tam olarak bunları hatırlıyordu.
Meryem'in gülen gözleri Sarp'ın konuşmasının bitişiyle birlikte yavaşça soldu. "Ben hamile değilim." cümlesi zorla dökülebildi ağzından. Yüzündeki ifade Sarp'a tam tersini söylemek ister gibiydi. Galiba gerçekten de Sarp'ın tepkisi içindeki bazı duvarları yıkmıştı bile.
"Nasıl değilsin? Yaptınız mı? Baktın mı çubuğa? Çift çizgi olunca şey oluyordu değil mi? Tek mi? Tek mi çizgi?"
Meryem başını yavaşça aşağı yukarı salladı.
"Tamam." diye mırıldandı Sarp. "Gözleri bir yere takılıp kalmıştı sanki. "Tamam." dedi tekrardan. Sanki başka bir şey söyleyemiyor gibiydi.
"Hâlâ bir şans daha istiyor musun?"
Meryem'in sorusuyla Sarp'ın donuk gözlerine hayat gelmiş gibiydi. Duyduğu şey çok hoşuna gitmişti ama emin de olamıyordu. Doğru anlayıp anlamadığını görmek için gözlerini üzerimizde dolaştırdı.
"Şans diyo şans. İkinci bir şans. Bu sefer olmayınca çocuğu tekrar mı denesek diyor."
Erdem'in patavatsızlığı Leyla'dan sırtına yediği şamarla yarıda kesildi.
Birazdan olacak olanı fark ettiğim için yavaş yavaş, yanak yanağa birbirlerine sarılarak oturan Aziz'le Akgün'ün yanına doğru ilerledim. Bu tatlılığa daha fazla karşı koyamayacaktım.
"Şans? Sen? Benden? Biz? Şans?"
Aziz'le gülerek birbirimize döndük. "Hadi inşallah kuracak cümleyi." diyen Aziz'in boştaki yanağına küçük bir öpücük kondurdum. Şaşırmıştı bu ani sevgi gösterisine ama halinden de çok memnundu. "Daha iyisin değil mi?" diye sordu az önceki panik halimi hatırlatarak. Sadece başımı sallamakla yetindim. Evet birazcık gerilmiş olabilirdim. Ama ne yapayım? İlk kez ortada gerçekten böyle bir ihtimal vardı.
"Sen de yapıştırsana yanağını yanağıma Akgün gibi. Boş kaldı bu taraf."
İşte bu da böyleydi. Elini verdin mi bir de alt dudak istiyordu. Ama ben de az değildim. Kollarım hem Aziz'in kucağındaki Akgün'ü hem Aziz'i sardı. Yanağımı Aziz'in yanağına yapıştırarak önümüzdeki dramayı izlemeye devam ettik.
"Evet şans." dedi Meryem gülerek. "Bize bir şans vermek istiyorum. Ama öyle heme.."
Cümlesi Sarp'ın dudaklarına kapanan dudaklarıyla yarım kaldı. Tutkulu bir öpücükten ziyade anın gerçekliğini sorgular gibi bir öpücüktü. Dudaklarını ayırdığında tekrar küçük küçük öpmeye devam etti. Bu da bir teşekkür yöntemiydi.
Aziz elini Akgün'ün gözlerinin önüne siper ettiğinde gülerek yüzümü göğsüne yasladım.
"Kelebeğim benim be! Canımın sultanı! Allah senden razı olsun. Çok sağol gerçekten. Allah ne muradın varsa versin." Her cümlesinden sonra Meryem'in dudaklarına bir öpücük bırakmayı da ihmal etmiyordu. "Murad vermesin. Allah ne Sarp'ın varsa versin."
"Delirdi çocuk. Tamam lan bırak kızı! Yedin bitirdin çocuk var burada." Erdem eliyle, Aziz'in gözünü kapatmak için yoğun çaba sarf ettiği Akgün'ü gösterdi. Sarp'la canını sultanının arasına girme cesareti olmadığı için olaya uzaktan müdahale ediyordu.
"Böyle bir şans değil ama." dedi Meryem Sarp'ın yanaklarındaki ellerini bileklerinden tutarken. Uzaklaştırmıyordu ama bir sınır çekmek ister gibiydi. "Bu kadar hızlı değil. Ağırdan alacağız."
"Az önce hamile olma olasılığınızı konuştuğunuzu hatırlatmak isterim." diyerek araya giren Leyla'yı ikisi de duymadı.
"Ağır, ağırdan alırız tabi ki ağırdan almak benim en iyi yaptığım şey. En iyi ben ağırdan alırım."
"Tabi."
"Aynen hocam."
"Zaten."
"Kesinlikle"
Sarp'ı sözde onaylayan cümlelerimiz birbirlerine bakmakta olan ikiliye yine ulaşamamış gibiydi. Birbirlerinin gözlerinde muhtemelen bir yarım saat daha kaybolurlardı ama Akgün'ün çığlığı sonunda dikkatlerini üzerimize çekebildi.
"Acıktı çocuk sizin aşk dramanız yüzünden be!" diyen Aziz kucağında Akgün'le birlikte koltuktan kalkarken diğer elini de bana uzattı. Üçümüz mutfağa giderken gerideki dörtlünün tebrik ve teşekkür seslerini duyabiliyorduk. Aziz kucağındaki Akgün'ü bana verdi ve fırına yöneldi.
Fırındaki yemeği çıkarırken kokusu çoktan burnuma gelmişti bile. Kucağımdaki Akgün de aldığı kokuyla heyecanlanmış ve hareketlenmişti. Tutmasam babasının börekleri gömmesi gibi o da tepsiye fırlamaya can atıyordu.
Birkaç saniye sonra yanımıza gelen Leyla ve Erdem'le, Sarp'la Meryem'i yukarı odaya gönderdiklerini fark ettim. "Biz sofrayı kurarken biraz konuşsunlar." diyen Leyla kadar optimist bakmayan müstakbel kocam yatağında herhangi bir şey yapmamaları konusunda yukarıya doğru bağırdı. "Daha ben karımla bir şey yapmamışım o yatakta. Bakire yatağımı kirletmelerine izin veremem Birce." diye bir de gelip bana fısır fısır dert yanıyordu. Babam şehir dışına çıkmadan o yatağın bakireliğinin bozulabileceğini düşünmüyordum. Eminim o da bunun farkındaydı. Siniri de daha çok bunaydı.
Sofrayı kurduğumuzda taze çifte kumruları da aşağı çağırdık. Aziz, merdivenin altından çıkardığı büyük bir kutuyu açıp birkaç dakika içinde Akgün için bir mama sandalyesi bile kurmuştu. Onun bu kadar düşünceli olması, özellikle Akgün'e karşı olan tavırları vücuduma farklı sinyaller gönderiyordu.
Hep birlikte masaya oturup Aziz'in bizim için hazırlattığı leziz yemeklerin keyfini çıkarırken karnı belli ki yeteri kadar doymuş olan Erdem muzırlık peşine düşecek enerjiyi bulabilmişti.
"Ah be Bircesi, 100 bin doların yok diye şu herifle evlenmek zorunda kalıyorsun ya çok üzülüyorum valla. Bak eğer işin içinden çıkabilirim diyorsan bizim arabayı satarım ben. Valla yarısı eder etmez bilmiyorum ama diğer yarısını da bizim bankadan kredi çekersin. Söz sana çalışan faizi uygulatırım."
"Sağol ya Erdem. Bu dahiyane planların neden birkaç ay önce aklına gelmedi acaba? O zaman bana 'yapacak bir şey yok bircesi 100 bin dolar çok para evleneceksin mecbur diyordun."
Bıyık altından gülmesini tutmayan Erdem sanki ciddiyete bürünmüş gibi bir tavır takındı. "Aylardır bu planı düşünüyorum Birce'cim. E biliyorsun şimdi iki numara da yolda. Benim de çocuklarımın geleceğini düşünmem gerekiyordu ama arabayı sana feda edebileceğimize karar verdik. Evlenme bu herifle. Güven bana. Çözerim ben para işini."
Yemekleri ağzına tıkarken konuşan Erdem'e gülmemek imkansızdı. Hayır yani pis herif aylar önce bu konuyla ilgili ağzını bile açmamıştı. Şimdi evlenmeye karar verdim ya bol keseden sallıyordu.
"Senin parana ihtiyacı mı var sence şu an Birce'nin acaba kocacım? Yüzüğüne dikkatli bakamadın herhalde. Saint Çınar Leventoğlu paraya kıymış. Evlenmek istemiyorsan, evlenme teklifi edilen yüzüğü satman çok ikonik olur Birce."
"Ulan Aziz, bunlar nasıl arkadaşlar kardeşim. Şunların verdikleri akıllara bak. Bir şey desene!" Dostunun gözünün önünde dönen dolaplar belli ki Sarp'a ağır gelmişti ya da sadece ortalık kızışsın Aziz altta kalmasın istiyordu. Muhtemelen ikincisiydi.
Aziz umarsızca ağzındaki lokmayı çiğnerken gözlerini masadakilerin üzerinde gezdirdi. Herkes onun ne diyeceğini bekliyordu. Bardaktan bir yudum su içerken kısılan gözleriyle bana baktı. Bardağı masaya bırakırken bana göz kırpmayı da ihmal etmemişti. Masanın üzerinde duran yüzüklü elimi tuttu ve sandalyede geriye yaslandı.
"Birce istediğini yapabilir. Yüzük onun yüzüğü. Ama benimle olan anlaşmasını bozmak istiyorsa yüzüğünü satmak zorunda değil."
"O istemezse ben zaten onunla evlenmem şovunu mu yapacaksın? Ne diye tehdit ettin lan kızı o zaman?"
Aziz, Erdem'in cümlesini takmamıştı bile. Omuzlarını silkti yavaşça "Yoo şov falan yapmayacağım. O istemese de ben onunla evlenecektim ama anlaşmayı bozmak için yüzüğünü satmasına gerek yok diyorum. Yüzüğü çok güzel, ona da çok yakıştı. Kullanmadığı bir şeyleri satar."
"Neyi satar? Kız Birce kirli çıkısın da bize param yok edebiyatı mı yapıyorsun?"
Konunun bana dönmesiyle şaşkınlıkla gözlerim açıldı. "Ne kirli çıkısı be? Yok benim param falan. Neyi satıyorum Aziz?"
Benim merakımın aksine Aziz hâlâ çok sakindi. Yüzünü bana döndü. Dudağının kenarında gördüğüm gülüş bu sorunun cevabına olan merakımı arttırıyordu.
"İngiltere'deki evini satarsın. Benimle evlenmezsen İngiltere'ye pek gideceğini düşünmüyorum. Boşa durmasın ev sat gitsin."
"İngiltere'deki evi..." Aziz'in ne dediğini kulaklarım duymuştu ama beynim algılayamıyordu. Dalga mı geçiyordu benimle? "İngiltere'deki senin evin." dedim fısıltıyla. Dediğim şeyin doğruluğundan şu dakikada kendim de emin olamıyordum.
"Benim İngiltere'de bir evim yok." dedi kendinden emin bir tonda. E biz nerde kalmıştık ? Ben halüsinasyon mu görmüştüm? Neydi bu ev meselesi? "Ama 'senin' İngiltere'de bir evin olduğuna oldukça eminim."
Anlamaz bakışlarım onun gözlerinde bir açıklama ararken söylediklerime bozulmuş gibi bana baktı. "Aşk olsun güzelim. Evini hatırlamıyor musun? Geçirdiğimiz o güzel anları da unuttuğunu söyleme sakın.. Ah kalbime bir ağrı saplandı."
Numaradan büründüğü tavra bu kez inanmamıştım. "Ya Aziz! Ne oluyor?"
"Evin mimarına tasarım için para ödemeyince bana dava açmasın diye böyle bir çözüm buldum."
"Aziz ne diyorsun gerçekten şu an açık konuşur musun? Çünkü ben olmayan bir şey düşünmek istemiyorum."
Ne dediğini anlıyordum ama doğrudan söylemesine ihtiyacım vardı. Çünkü neden böyle bir şey yapsındı ki? Çok saçmaydı.
"İngiltere'deki evimizi senin üzerine yaptım bir tanem. Doğum günü hediyen olarak düşünebilirsin."
"Bana doğum günümde dyson aldın Erdem!"
"Balım, onu istemiştin ama!"
Konuşmamızın arasında duyduğum Erdem'le Leyla'nın diyaloğu sinirim bozulmuş bir şekilde gülmeme sebep olmuştu.
"Aziz, saçmalıyorsun.." diyebildim sadece.
"Niye saçmalıyormuşum? O ev bunca yıldır benimdi de ne oldu? İçine sen girdiğinde ancak bir yuva olabildi. Bu saatten sonra zaten benim olan her şey senin. Ki o evde benden çok senin hakkın var. Senin kurduğun hayaller ve benim o hayallerin bir parçası olmak isteme arzum yaşattı beni orda yıllarca. O hayalleri sonunda birlikte yaşayabileceğimiz bir yuva oldukça, kağıt üstünde kimin evi olduğunun bir önemi var mı?"
"İnsanlar bu sözleri genelde tapuları karılarının üstüne yapmak istemediklerinde söylerler ama böyle tam tersi olunca bir garip oldu."
"Sarp bi sus anasını satayım romantik anların katilisin ya!"
"Romantik bir an yok." dedi Aziz bakışlarını onlara çevirip. "Romantiklik yapmıyorum."
"Ya bi git Romeo! Şov yapma bize. Kızın haberi olmadan evi nasıl üstüne yaptın onu anlat."
Hepsinin bakışları merakla Aziz'e dönmüşken Aziz rahat bir tavırla yan gülüşünü dudaklarına kondurmuş bana bakıyordu.
"Müstakbel karım bana çok güvendiği için vekâletini vermişti. Bu güvenin hakkını vermem lazımdı."
Ağzına çıkan cümlelerle şaşkınlığım bir kat daha arttı. "Aziiz!" diye tiz bir çığlık döküldü dudaklarımdan. "Sen vekâleti benden dava için istemiştin!"
"Bir taşla iki kuş vurmuş oldum güzelim kötü mü ettim?"
Tam itiraz edecek gibi ağzımı açmıştım ki "Ay Birce sus ve yemeğini ye." diyen Leyla'yla ağzım kapandı. "Bize burada fakir ama gururlu yaz dizisi kızı sahnesi çektirme lütfen."
"Allah razı olsun ya suratıma suratıma da fakir denmemişti."
"Değilsin zaten güzelim." diyen Aziz yüzüğümün yanına bir öpücük kondurdu. "Her şeyden önce sen çok ama çok başarılı bir mimarsın. Bu zamana kadar kenara 100 bin dolar koyamamış olman senin suçun değil. Ülkenin suçu."
"Yemin ediyorum bu çocuk orda İngiliz ajanı olmuş. Ulan senin şu an ortalıkta 'memleketim' türküsüyle dolaşmam gerekiyordu. Nasıl gurbetçisin sen?"
"Kötüye kötü derim Erdem bilirsin. Ama zaten 10 yılım ardından kariyer basamaklarını ikişer üçer çıkarken, beni bırakmak istemeyen patronlarım varken her şeyi geride bırakma riskini alarak ülkeme döndüysem ülkemi seviyorumdur bence ne dersin?"
"Ya bırak! Birce Uganda'da olsa sen oraya da giderdin. Vatanına değil Birce'ye döndün."
"Vatanım da Birce'yse demek.."
Ortamdaki herkesin iğrenmeyle karışık çıkardıkları sesler kahkaha atmama sebep olmuştu. Bence çok tatlıydı ama tabi başkasının romantizmi genelde insanı kusmaya yönlendirebiliyordu.
"Kardeşim sizin oralarda ne deniyordu buna. Aaammm biraz 'cheesy' oldu." Sarp'ın taklit etmeye çalıştığı aksanı daha da komikti.
"Romantiklik romantiklik diyordunuz alın size romantiklik."
"Senin doğal halin daha iyi enişte boş ver." Kocasının önünden çaldığı böreği ağzına atarken konuşan Leyla'ydı. Ne yalan söyleyeyim Aziz'e enişte demeleri hoşuma gidiyordu.
"Ee Leyloş, tek hamile sen misin şu durumda?" deyip Aziz de Leyla'ya takılmaya başladı.
"Ondan o kadar emin olma Azizcim. Sen korunmayı öğrenemezsen benimkine her an bir kardeş daha gelecek gibi görünüyor."
Masadan yükselen 'ooo' sesleri resmen lisedeki hallerimize dönmüşüz gibi hissettirmişti.
"Sen bizim için korkma da imkansızı mümkün yapmayı seven kocandan kork bence. 3. ye ne ara hamile kaldığını anlamazsın sonra mazallah."
Aziz'in cümleleri doğru olsa da hamile Leyla'nın sinirini bozacak şeyler olduğu için kaşları çatılmıştı bile çoktan. "Bence sen yine de biraz olsun kork Aziz Çınar. Ne bileyim Adem Işık'tan kork mesela." Aziz'in hafif seğiren çenesi babamdan gerçekten korktuğunu gösteriyordu. Şu an hamile olsaydım evliliğimiz boyunca babam Aziz'e hayatı zindan ederdi. Torununa bayılırdı ama torununun babası için aynı şeyi söyleyemezdim.
"Ya da ne bileyim ilk izninde gelecek olan Mahir abiden de korkabilirsin."
Leyla'nın ağzından çıkan isimle sinirlerim bozuldu. İhanetin adıydı bu isim benim için. Resmen öz be öz kuzenim, halamın oğlu elin adamıyla birlik olup arkamdan iş çevirmişti. Baba tarafının ihanetleri dolandırıcı amcamla bitmemişti işte. Babaannem zaten ajandı. Halamın oğlu da hain.
Aziz Mahir abimin adını duyunca kahkaha atmaya başladı. Arkadaşlarımız delirdiğini düşünüyor olabilirdi ama ben bu gülüşün arkasındaki nedeni biliyordum.
"Sen onu çok düşünme Leyloş. Nişan kurdelemizi keserken bana çok sinirli olacağını düşünmüyorum."
Aziz hariç odadaki herkesin gözleri bana döndü. Sanki Aziz'i yalanlamamı bekliyor gibilerdi. Ama ne yazık ki bunu yapamıyordum. "Mahir abim bununla iş birliği yapmış." dedim yanımda oturan Aziz'i parmağımla işaret ederken.
Sonraki saniye Aziz'in parmağımı ısırması bir olmuştu. "Hem parmakla işaret ediyorsun hem de 'bu' diyorsun. Sana bir koca terbiyesi lazım gibi geldi bana."
"Kocam olursa terbiyesini verir tabi." diyerek masadaki salatadan bir çatal alıp Aziz'in ağzına götürdüğümde anında ağzını açmasıyla dudaklarımın ucuna gelen gülüşüm tüm yüzüme yayıldı. Kim kime terbiye verecekti onu sonra görürdük.
"O zaman ben bu hafta sonu seni babanlardan istemeye geliyorum."
Aziz'in şakasına hep birlikte güldüğümüzde tek gülmeyen kişinin o olduğunu fark edince gözlerimi yavaşça masadan ona doğru döndürdüm. Gerçekten de gülmüyordu ve gayet ciddi duruyordu.
"Saçmalama Aziz."
"Bak bi dinle." deyip dudaklarını masanın üstünden aldığı peçeteyle sildi. "Babanın bana çok fena çektiresi vardı. Ama ben hastalığımı söylediğimde, tahmin ettiğim gibi, bana üzüldüğü için bir süreliğine bana yapacağı eziyetleri durdurdu. Bak sana söylüyorum baban biz seni 9.'ya da istemeye gelsek vermeyecekti. Adam bunun hayallerini kuruyordu. Şimdi böyle olunca içindeki zehri akıtamıyor. Ama o zehir içinde olmaya devam ettikçe biz bunun zararını düğün sürecinde de göreceğiz. İşin daha da kötü tarafı, sonrasında da göreceğiz. Babanın yapamadıkları içinde kaldıkça beni farklı zorluklar bekleyecek. Ben peşin ödemek istiyorum. Taksit taksit buna can dayanmaz."
"Ee planın ne yani?"
"Gülen gözlerdeki Vecihi gibi birkaç kez seni isteyeceğim babandan ama geleneklere aykırı şekilde tek başıma, nerede aklıma eserse orada. Baban da seni bana vermeyerek içini soğutacak yavaş yavaş. Sonra da 'kız böyle mi istenir eşek herif' deyip 'ananı babanı al gel diyecek'. Gerçi annenle babam da ayrı bir sıkıntı ya neyse, çözeriz. Babanın bana daha çok acımasına sebep olabilir. Bu bizim için iyi bir şey."
Birkaç saniye masada derin bir sessizlik oldu. Akgün'ün bebek kahkahası ortamda duyulan tek ses olunca hepimiz hem onun gülüşüne hem de Aziz'e gülmeye başladık.
"Ulan 2 yaşında çocuk bile kahkaha attı haline. Bu nasıl bir plan Leventoğlu. 10 yıl bunu mu düşündün?"
"Çocuk, Adem amca izin vermeyecek diye her şeyi düşündü şimdi izin vermesin diye uğraşıyor. Deli mi sevdi oğlum seni?"
Sarp'ın küfrünü sansürlemesinin ucu nedense yine bana dokunmuştu. Ona kötü bakışlarımı atarken Aziz sanki laf yiyen kendisi değilmiş gibi rahattı.
"Ben geleceğimi garanti altına alıyorum. Siz anlamazsınız. Sizin kayınbabanız Adem Işık değil."
"Haklı bir yerde. Benim kayınpeder beni Leyla'nın camında görmüş de hastaneden gelmiş, yorgun diye sikine bile takmamış."
"Erdem!!" diye cırlayan Leyla'yla söylememesi gereken bir kelime söylediğinin ancak farkına vardı Erdem. Ama her şey için çok geçti.
"Şikine!" Akgün, önündeki yemeğiyle oynarken bir yanı kıvrılan dudaklarının arasından çıkan küfür nedense inanılmaz tatlıydı.
"O ne lan Afrikalı topçu ismi gibi?"
Erdem sanki Akgün'ün küfür öğrenme sebebi değilmiş gibi gevrek gevrek sırıtıyordu.
"Erdem, of ama ya! Ne öğretiyorsun çocuğa!"
"Ya balım ne olacak Allah aşkına büyüyünce her türlü öğreniyor zaten."
"Büyüyünce kullanmaması gerektiğini de öğreniyor ama. Biz bu çocuğa yapma deyince daha çok yapıyor biliyorsun. Annenin yanında 'şikine, şikine' diye dolaşsın da gör gününü."
"Şikine."
"Bu her şeyi böyle papağan gibi taklit mi ediyor ya?" Sarp'ın sorusunun altında başka fikirler yattığına emindim.
"Yok, işine hangi kelime geliyorsa onu söylüyor. Yaşına göre az konuşuyor diye dil terapisine götürdük. Bir sorun yok kendi tercihi, zamanı gelince konuşur dediler. Kabullendik biz de. Her şeyi anlıyor ama her şeyi konuşmuyor." Oğlundan bahsederken içine anne sevgisi dolmuş olacak ki yanaklarını sıkıştırıp sesli sesli öptü oğlunu Leyla. "Oh bal oğlum iyi ki doğurmuşum."
"Erdem fark ettiysen çocuk kayınpedere çekmiş." Aziz'in tespiti bana kahkaha attırmıştı çünkü doğruydu ve bu benim bu zamana kadar aklıma gelmemişti. Akgün'ün az konuşan bir çocuk olduğunun farkındaydım ama her şeyi anlayan bir cingöz olduğu için bu huyu çok da dikkatimi çekmemişti.
"İnşallah seninki de kayınpederine çeker de kendi çocuğundan korkarsın can kardeşim."
Aziz, Erdem'in duasal bedduasına sadece gülmekle yetinmişti.
"Yalnız biz şu videonun devamını izlemedik yemekten sonra devam edelim." diyen Meryem'le unuttuğum video tekrar aklıma geldi.
Yemekten sonra videoya devam etmeye karar verip sofrada sohbet etmeye devam ettik. Tabi bu sırada birbirimizle uğraşmalarımız da dur durak bilmemişti. Bir araya geldiğimizde liseli hallerimize dönüyorduk.
30'a yaklaştığımıza biz bile inanmıyorduk ki..
Ama hayat bunu bize çok güzel hatırlatıyordu. Hepimizin insanların hayatına etki edecek çok ciddi işleri vardı ve bu işler günümüzün çok büyük bir bölümünü kapsıyordu. Erdem ve Leyla'nın bile, karı koca olmalarına rağmen birbirlerini gördükleri saatler çok kısıtlıydı. Sarp ve Meryem ağırdan aldıkları için tatlı küçük datelere çıkıyorlardı. Tabi buluşma sonunda Sarp evinin uzak olduğunu bahane ederek Meryem'de kalmaya çalışıyordu ama zaman zaman başarsa da genellikle evinin yolunu tutuyordu.
Aziz'in ilgilenmesi gereken çok fazla uluslararası mesele olduğu için mesai saatleri çok daha ileriye çekmişti. Babam faktörü yüzünden akşam yemeğinde evde olma gibi yeni bir kurala uyum sağlamam gerekiyordu. Oysa ki ben de işte mesaiye kalıyordum ve akşam yemeğinde evde olmak gibi bir şansım olmuyordu. Babam da böyle zamanların çözümü olarak beni saat başı görüntülü arıyordu. Hiçbir şey söylemiyor sadece bulunduğum ortama bakıp telefonu kapatıyordu.
Doğruyu söylemek gerekirse babamın bu çabaları boşaydı çünkü Aziz'le birbirimizi her gün yüz yüze görüyorduk. Bazen çok kısa da olsa Aziz beni görmeden bir gün bile geçirmiyordu. Bazen geç vakitte işten çıkacağım zaman onun işi bitmemiş olmasına rağmen beni almaya geliyor, beni eve bıraktıktan sonra işe geri dönüyordu. Birkaç kez de ben işten erken çıkıp onun iş yerine gitmiştim. Ama ikimiz de özlemimizi dindiremiyorduk.
Kafamı yaptığım çizimden kaldırıp bulaşmak için Emre'yi aradı gözlerim. En azından onunla uğraşarak kendimi biraz daha iyi hissedebilirdim. Kafamı kaldırdığımda öğle arasını yarıladığımı fark ettim. Masamın önüne koyduğum 'çalışıyorum, dikkatimi dağıtırsan çalışan sen olursun' yazısı belli ki etkili olmuştu.
Yemek siparişi vermek için telefona uzandığımda Şahin'den gelen aramayla birkaç saniye ekranla bakıştım. Gerçekten çok çalıştığımdan dolayı beyin fonksiyonlarımın ne yapması gerektiğini çözmesi birkaç saniye almıştı. Alo diyerek telefonu açtığımda anında konuya giren Şahin yorulmuş beynimi daha da zorluyordu.
"Birce ofisin karşısındaki restorana gelebilir misin? Bir müşteriyle ilgili sana ihtiyacım var."
Eğer biraz daha kafam gidik olsaydı patronuma küfretmenin eşiğindeydim. Az ye de kendine başka bir mimar daha al diyebilirdim mesela. Ama demedim. Tamam deyip telefonu kapattım. En azından güzel bir öğle yemeği yiyeceğimi düşünerek kendimi sakinleştirip mantomu giyip ofisten çıktım.
Restorana girdiğimde köşedeki masada Şahin'in karşısındaki adamla bir şeyler konuştuğunu gördüm. Onlara doğru ilerlerken Şahin'in gözleri beni bulduğunda önündeki adama tekrar baktı. Tam adamın arkasında birkaç adım kala durduğumda o da ayaklandı ve yüzünü döndü.
Adımlarım anlık şaşkınlıkla donduğu için hareket edememiştim ama kısa süren bu şaşkınlığın ardından yüzümü kocaman bir gülüş kaplamıştı. Tüm yorgunluğum uçup gitmişti sanki.
Ceketinin düğmesini ilikleyerek elini bana doğru uzattı. "Merhaba, Birce Hanım değil mi? Aziz Çınar Leventoğlu ben de. Müstakbel eşimle düğünden sonra yerleşeceğimiz evimiz için sizinle çalışmak istiyoruz."
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 131.89k Okunma |
10.07k Oy |
0 Takip |
60 Bölümlü Kitap |