
Selamlar, selamlarr🩷
Normale göre biraz kısa bir bölüm..
Geçiş bölümü gibi düşünebilirizz. Bir sonraki bölümde telafi ederiz.
Satır aralarında yorumlarınızı görürsem daha daha çok telafi ederim 😌
İyi okumalarr 🩷
Önümdeki çizim tabletine gömülmüş, ellerim saçlarımın arasında, gözlerim ekranda, bir süre takılı kaldım. Bir elimi saçlarımın arasından geçirdim ve derin bir nefes alıp diğer elimi yanağıma yaslayarak tekrar çizim yapmaya çalıştım.
Önümdeki çizime o kadar odaklanmıştım ki arkamda durup beni izleyen Aziz'i, yüzünü yanağımın yanına getirene kadar fark etmemiştim bile. Kulağıma doğru gelen fısıltısıyla irkildim.
"Yatak odası mı orası?"
Dudaklarımın arasından kaçan 'ay' sesiyle başımı kulağımın dibindeki adama çevirdim. O çoktan yüzünü bana çevirmişti bile. Dudağıma hızlı bir öpücük kondurduğunda 2 saniye içinde bu kadar fazla heyecana gelemediğimden olduğum yerde kalakaldım. Benim hareketsiz durup gözlerinin içine bakakalmamı fırsat bilen Aziz dudaklarıma tekrar yapıştı. O üstüme gelince oturduğum sandalyede iyice geriye yaslanmıştım. Sandalyeyi kendine doğru çevirip ellerini sandalyenin kollarına dayadığında kaçacak bir yerim kalmamıştı
Bu seferki öpücük az öncekinden çok daha uzun sürmeye başladığında elimle sağ göğsüne doğru birkaç ufak darbe vurdum. Pek de etkili olduğunu söyleyemeyecektim ama Aziz'in aramıza mesafe koymadan dudaklarımızı ayırıp bana 'ne oldu, hayırdır?' bakışı atmasına yetecek bir etki yaratmıştı.
"Aşkım.. İş yerindeyiz.."
"Eee.." dedi dünyanın en rahat insanı gibi.
"Ee mi? Ne eesi? İş yerinde fingirdeşilmez!"
Olanca ciddiyetimle kurduğum cümle onda bu etkiyi uyandırmamış olacak ki ağzını yemek istediğim o gülüşünü, gözüme gözüme sokuyordu şu an.
"Napılmaz napılmaz?"
"Fingirdeşilmez!"
Gülüşü daha da büyürken sağ elini çeneme doğru getirip parmaklarının ucuyla hafifçe okşamaya başladı.
"Fingirdeşiyor muyuz biz şimdi? Fingirdeşiyor musun benle?"
Çenemdeki elinin izin verdiğince başımı sağa sola salladım. "Hayır sen fingirdeşiyorsun, fingirdek!"
Başını geriye atarak attığı kocaman kahkahası iç gıdıklayıcıydı. Ben burda o çalışanlarına rezil olmasın diye çaba sarfediyordum o bana gülüyordu. Fingirdek!
Gözümün önündeki adem elmasının manzarası, bakışlarını tekrar bana döndürdüğünde kapanmıştı. Hem manzaramı kapatıyor hem de suratıma suratıma gülüyordu. Kolunu belime atıp beni tek hamlede sandalyeden kaldırıp masaya oturttu. Bacaklarım arasına girdiğinde ne yaptığını sorgulamaya bile vakit bulamamıştım.
Belimdeki eli beni kendine yaklaştırdığında hınzır gülüşü yanağımı pas geçerek boynuma doğru indi. İncitmekten korkar gibi öpüşleri zaten günlerdir farklı düşüncelerle çırpınan zihnimi o düşüncelerin serin sularına bıraktı.
"Çok özledim bitanem." Boynumda aldığı derin nefes, sözlerini doğrular nitelikteydi. "Deli gibi özledim."
"Beni daha sık görebilmek için işe almadınız mı Aziz Çınar Bey? Görüyorsunuz işte. Sabahtan beri yanınızdayım."
Başını boynumdan kaldırıp gözlerime baktı. "Sabahtan beri yanımdasın ama gözlerini şu önündeki tabletten alamıyorum ki! Ben toplantıya giriyorum sen mola veriyorsun. Olmaz böyle. Birlikte mola vereceğiz. Ben teninde dinlenmek istiyorum."
Başını tekrardan boynuma gömdüğünde ellerim kendi yolunu çizermişçesine ensesinden saçlarına doğru ilerledi.
"Ama proje yetiştirmem lazım."
Mırıltıyla söylediğim sözler onun kulağına pek de erişmemiş gibiydi. Burnunu boynuma sürterek dudaklarını kulağıma doğru çıkardı.
"Hiç merak etmeyin Birce Hanım, iş vereniniz olarak ağırdan almayı tercih ediyorum."
Kulağıma fısıldayarak kurduğu cümle kasıklarımda bir etki yaratsa da gülmeden edememiştim.
Kıkırtım başımı geriye atıp gülecek kadar büyük bir kahkahaya dönüştüğü sırada Aziz'in de başını hafifçe geriye çekip bana baktığını gördüm. Onun beni izleyen bakışları esnasında gülüşümü kontrol altına aldım ve yüzümde büyük bir gülüşle bakışlarına karşılık verdim.
"Gerçekten, beni görebilmek için şu an bana bir ev tasarlattığına inanamıyorum.."
"Bir yanlışınız olmalı Birce Hanım ben müstakbel karımla evlendikten sonra yaşayacağım evi tasarlattırıyorum size. Ha tabii sevgilimi yanı başımda görmek de benim ödülüm oluyor."
"Evimizi cebinden para çıkmadan da tasarlayabilirdim sevgilim. Resmen sırf beni daha çok görebilmek için Şahin'e para veriyorsun şu anda."
Bir an durdu ve düşündü. Hafiften morali bozulmuş gibiydi. Sonuçta Şahin'den pek haz etmiyordu ama teknik olarak benimle daha çok vakit geçirmek için Şahin'e ödeme yapıyordu. Bunun pek de iyi hissettirmediğine emindim.
"Bak o konuda haklısın işte. Ne yapsak? İstifa falan mı etsen? Sana her ülkede bir ev tasarlattırabilirim."
Yaptığı bonkör teklif çok hoş olsa da şu an için kabul edemeyecektim.
"Sağ ol canım. Paran olduğunu biliyorum. Ama ben de çok iyi bir mimarım unuttun mu? İnsanlar benim tasarımlarımdan eksik mi kalsınlar?"
Gözleri derin düşüncelere dalmış gibi kısıldı. Bir şeyleri kafasında tartış biçtiği çok belliydi. Sonunda kabullenmişlikle omuzları düştü. "Galiba mimarlığını diğer insanlarla paylaşmak zorundayım.."
"Evet aşkım. Benim senin avukatlığını paylaştığım gibi." Ben de Aziz'in hayatımın her anında bir köşede durup her konuda beni savunmasını istiyordum ama işte hayat şartları.. Her istediğimiz şeye ulaşamayabiliyorduk.
"Ben ömrün boyunca tek müşterin olarak sana mimarlık yaptırabilirim. Sen tek müşterim olarak bana ömrüm boyunca avukatlık yaptırabilir misin?"
Bir gözümü kırpıp kendime güvenen bakışlarla Aziz'i süzüp saçımı geriye savurdum. Takındığım tavır onu güldürmüştü. Ama ben gülmesini istemiyordum. Bacaklarımı belime dolayıp ani bir hareketle alt bedenini kendime yapıştırdım Evet belki maddiyat olarak avukatıma ücretini ödeme konusunda sıkıntı yaşayabilirdim ama olay çıkarma konusunda hiç de zorlanmazdım. Kollarım boynunda bacaklarım belindeyken dudaklarına doğru fısıldadım "Sence yapamaz mıyım?"
Gözlerinden geçen ani pırıltı bu hareketimin onu ne kadar şaşırttığını açıkça belli ediyordu. Ama şaşkınlığı, yaşadığı hazdan fazla değildi ki iki eli kalçalarımı kavradı ve dudaklarıma doğru fısıldadı. "Sen benim belamı bile sikersin."
Dediği her ne kadar kendime bile itiraf etmeye çekinsem de hoşuma gitmişti ama anlık refleksle dudakları küçük bir şamardan nasibini de almıştı. Aziz de sanki hiç şamar yememiş gibi dudaklarımı yemek üzerine bana yaklaşırken kendimi geri yaslaya yaslaya sırtımı masayla birleştirdiğimde kaçacak alanımın bitmesinin verdiği derin üzüntüyle(!) kendimi kaderime teslim ettim.
Ama tıklatılan kapı, her kaderin üstünde bir kader olduğunu bana hatırlatır nitelikteydi. Üstüme doğru eğilmiş olan Aziz'in kravatından tutup kendimi masanın üzerinden kaldırdım. Anında sandalyeme oturup sağımı solumu düzeltmeye başladığımda Aziz, sabır nefeslerini alıp sakin kalmaya çalışıyordu. Alnını sıvazlayan parmakları hareketini durdurmadan kapıda bekleyen kişiye tavırlı bir 'gel' ile seslendi.
Gelen kişi Aziz'in bizzat mülakatlarına kendisi girerek seçtiği başarılı yeni hukuk mezunu asistanlarından biriydi. Geçen hafta Aziz'in Şahin'le anlaşması sonrası üzerinde çalıştığım diğer işimi ekip arkadaşlarıma devretmiştim. Birkaç gündür Aziz'in yanında kendi evimizi tasarlıyordum. Daha doğrusu tasarlamaya çalışıyordum. Üniversitede ne kadar da kolay hayal etmiştim oysa yaşamak istediğim evi. Ama şimdi zaman zaman her şeyin en mükemmeli olsun diye çıldırıyor sonra zaten Aziz'le olacağım için her şeyin mükemmel olacağını düşünüp olması gerekenden fazla bir rahatlıkla hareket ediyordum. İşin sinir bozucu tarafı Aziz bu evi nereye yapmayı planladığını da söylememişti. Bence bir ev yapmamıza bile gerek yoktu. En azından şimdilik. Ama beni kış gelini yapmak için kafalamaya çalışan müstakbel kocam bana hain oyunlar oynuyordu. Her an oyununa gelip 2 aya evlenelim diyebilirdim. Beni yanında tutup takım elbisesiyle seksi seksi avukatlık yaparken ona karşı koyamayacağımı biliyordu.
Haksız da sayılmazdı.
Aslında birkaç gündür gayet iyi gidiyordum ama yaklaşan reglim bana farklı sinyaller vermeye başlamıştı bile.
Bir de o konu vardı tabi. Korkum hâlâ var olsa da bu ev işi o konuda da kafamı dağıtmamı sağlamıştı. Doğruyu söylemek gerekirse Aziz'i Akgün'le gördüğüm her an Aziz'in bebeklerini doğurmak istiyordum ama mantığımı bulduğum anlarda bu fikri şu an için rafa kaldırıyordum. Hem her şeyin tadını çıkarmaya çalışıyor hem de bugünü yaşarken geleceğe de özlem duyuyordum.
"Aziz Bey, Güneş Group'un CEO'su Kemal Bey'in sizinle acil görüşmesi gerekiyormuş. Randevusu yok ama önemli bir müşterimiz olduğu için vakit ayırabileceğinizi düşündüm."
Duyduğum isimle bakışlarım Aziz'e dönmüştü. Doğru, biz projeyi mühendislik tarafına devretmiştik o yüzden Kemal Bey'i artık görmüyordum ama kapıdaki gencin de dediği gibi o bu şirketin önemli bir müşterisiydi.
"Müşteri değil Hakan, müvekkil. Onlara müşteri gözüyle baktığımızı bilmelerini istemeyiz değil mi?" Aziz'in tebessümle yaptığı uyarısı Hakan'ı da gülümsetmişti. Yaptığı yanlış utanmasına da sebep olmuştu ama Aziz'in tavrından dolayı rahattı.
Bu birkaç gün içerisinde Aziz'in asistanlarına karşı tavrına da tanık olmuştum. Gerçek bir öğretmendi. Hem samimi hem resmi, aradaki çizgiyi öyle güzel çekiyordu ki asistanları ondan öğrenmek için can atıyorlardı. Zaman zaman ben bile kafamı çizimden kaldırıp Aziz'den öğrenmek için can atıyordum. Onlar toplantı yaparken benim de Aziz'in masasında çizime devam etmem gerekiyordu ama ceketini çıkarıp gömleğinin kollarını kıvırdığında ağzından 'blablabla' bile çıksa elimi çeneme yaslayıp onu izlemekten kendimi alamıyordum ki.
Tabi bir göz bende yoktu. Asistanları arasındaki kızların da onu hayranlıkla izlediğini görebiliyordum. Suçlayamazdım, hele de 20'lerinin başlarındaki kızlar için Aziz en üst noktaydı. Ama onları anlayabiliyor olmam kıskanmadığım anlamına gelmiyordu. Çok da güzel kızlardı. Benden daha gençlerdi. Bayağı da güzel kızlardı. Maşallah hepsi de akıl küpüydü. Sarışını esmeri kızılı bir araya toplanmıştı. Of çok güzellerdi!
Böyleleri Aziz'in etrafında hep olmuştu değil mi? Güzel ve başarılı her yaştan kadınlar... Birçoğunun da Aziz'in gözüne girmek için çabaladığına emindim. Gerçekten gözü benden başkasını görmemiş miydi? Benden vazgeçmeye çalıştığı dönemde de mi biri olmamıştı? Olmamıştı. Olmadı demişti işte.
Ben hayatımı yaşamaya devam ediyordum, o benimle yaşamaya...
Kafamı iki yana sallayıp girdiğim o yerden çıkmaya çalıştım. Bunu düşünmemeliydim. Geçmişi düşünmemesi gerektiğini Meryem'e anlatırken aynı hataya ben düşmemeliydim. Her şey yolundaydı işte. Düşünmeye gerek yoktu.
Ben düşünceler denizinde yüzerken Aziz, Hakan'a Kemal Bey'e eşlik etmesini söylemişti. Dalgın bakışlarımı gördüğünde yanağımdan bir makas alıp dikkatimi çekti ardından da parmaklarının tersiyle yanağımı okşadı. "İyi misin güzelim?"
Düşünce denizinde yakalanmanın utancıyla yüzüme bir tebessüm kondurup başımı aşağı yukarı salladım.
"İstersen bir çık nefes al bir tanem."
"Hayırdır, Kemal Bey geliyor diye beni kovuyor musun? Konuşacak özel şeyleriniz mi var?" Elim yine üzerime doğru sarkan kravatına gitmişti. Zihnimi az önceki düşüncelerden arındırmamın tek yolu Aziz'le uğraşmaktı. Ben de bunu yapıyordum.
"Müvekkil avukat gizliliği güzelim."
Dediği şeyle şaşırıp kendimi toparladım. "Gerçekten özel bir şeyse ben kalkayım." Kurduğum cümleyle yerimden hızla kalkmam bir olmuştu. Aziz elimden tutup beni tekrar sandalyeye oturttu.
"Hiç sanmıyorum öyle olduğunu ama özel bir şeyse biz kalkarız. Sen otur."
Kapı tekrar çalındığında bendeki bakışlarını çekip kapıya döndü. Gözleri bende olmasa da eli, hâlâ saçlarımdaydı. 'Gel' dediğinde kapı açıldı. Hakan başıyla selam verip arkasında bekleyen Kemal Bey'e yer verdi.
"Aziz'cim, görüşmeyeli ne çok zaman oldu!" Kemal Bey'in büyük bir enerjiyle kapıdan içeri girmesiyle Aziz de ona doğru yürüdü. İkisi tokalaştıktan sonra bakışları beni buldu. "Ah, Birce seni de burda görmek ne güzel. Evi bitirdin bizle ilişiğini kestin aşk olsun. Ama bak ben peşinizi bırakmıyorum."
Bana doğru yöneldiğinde ben de ayağa kalkıp elimi uzattım. "Hiç olur mu öyle şey Kemal Bey. Sadece pek müsait olamıyoruz siz de bilirsiniz." Sırıtarak beni izleyen Aziz'i işaret ettim. "Yeni müşterimiz fazla titiz. 7/24 onun için çalışıyorum. Nefes aldırmıyor."
Son cümlemle Aziz'in sırıtması 32 diş gösteren bir gülüşe dönmüştü. Nefes aldırmadığı doğruydu ama çalışmaktan değildi. Her an burnumun dibinde bitmesinden olabilirdi.
"Hayırlı olsun Aziz. Sen de temelli yerleşiyorsun artık o zaman buralara ha?"
"E yuva kuruyoruz Kemal Bey olsun o kadar. İngiltere'de Birce'nin bir evi var." Elini belime doladı. "Burda da benim olsun. İki ülke arasında bir süre daha gidip geleceğiz gibi duruyor."
Kemal Bey şaşırmış bakışlarını anında parmağıma çevirdi. Daha iyi görebilmesi için elimi kaldırıp yüzümün yanına getirip yüzüğümü gösterirken tatlı tatlı gülümsedim. Kemal Bey'in yüzünde de büyük bir tebessüm vardı.
"Çok sevindim çocuklar. Ne güzel bir haber bu. Hayırlı olsun Allah tamamına erdirsin."
Aziz güzel dilekleri kabul ettiğini belli eder şekilde başını kibarca öne doğru eğdi. "Sağ olun." Ardından toplantı masasını işaret etti. "Buyrun oturun lütfen."
Kemal Bey masaya geçerken biz de karşısına oturduk. Hâlâ çekincedeydim ama Aziz elini belimden çekmemişti. Yanındaki sandalyeye oturduğumda sandalyenin kolundan tutarak beni kendine yaklaştırdırdı.
"Ne içersiniz Kemal Bey?"
"Bir çayını alırım Azizcim."
Aziz masanın üstündeki telefonu kaldırdı ve üç çay söyledi. Çaylar geldikten sonra tekrar Kemal Bey'e döndüğünde sözü "Sebebi ziyaretinizi neye borçluyuz"a getiren bir giriş sekansıyla Kemal Bey'in neden burada olduğunu sorguladı. Bizzat işle ilgili bir şey olsaydı Aziz'i şirketine çağırırdı. Ama kalkıp kendisi gelmişti.
Kemal Bey'in bakışları önce beni buldu. Onun çekincesini görünce ben de Aziz'e baktım. "Müvekkil gizliliğini dert ediyor olsaydınız eminim ki yanıma gelmek yerine beni şirketinize çağırırdınız. Bu sizin işlerinizle ilgili bir durum değil, değil mi? Sizi buraya getiren nedir?"
Kemâl Bey anlaşılmış olmanın gerginliğiyle hafifçe oturduğu sandalyede kıpırdandı. "Gözünden de hiçbir şey kaçmıyor Aziz."
Aziz kendine güvendiği belli olan bir gülümseme yerleştirdi dudaklarına. "Bana bunun için para veriyorlar Kemal Bey."
Kemal Bey'in gerginliği gülüşüyle birlikte silindi. Aziz'i doğrular gibi başını salladı. Sandalyede kendini toparladı ve boğazını temizledi.
"Biliyorum Aziz. Ne kadar başarılı olduğunu biliyorum. Onun için geldim zaten sana. Benim yeğenim. Sen tanımazsın ama Birce ile tanışmışlardı." Benden onay bekler gibi bana döndüğünde olduğum yerde yok olmayı diledim. Neden bu konular dönüp dolaşıp bir şekilde hep Aziz'in önüne geliyordu ki! Zaten Kürşat yetip de artmıştı Giray'la karşılaşmadıkları için sevinirken Kemal Bey resmen Aziz'in önüne atıyordu 'yeğenini'. "Aile şirketinin başında kendisi var. Daha önce anlattığımı hatırlıyorum ama ben ailemle bir süre önce tekrar görüşmeye başladım. Belli sebepler yüzünden. Benim şirketimle aile şirketi ayrı bildiğiniz gibi. Giray'ın, yani yeğenimin, başı derde girmiş galiba. Tam olarak ben de anlamadım ama ortada bir yanlış anlaşılma var gibi. Şirketin çalıştığı avukatlarını beğenmedim. Giray'a benim çalıştığım şirketle çalışması gerektiğini söyledim o da sıcak baktı bu duruma. Ben de tanışıklığımıza güvenerek bizzat seninle konuşmam gerektiğini düşündüm. Eğer müsait bir vaktin olursa sizi tanıştırmayı da çok isterim."
Harika! Gerçekten harikaydı! Tanıştır tabi Kemal! Bir çay da içsinler. İnan birbirlerini çok sevecekler! Aklımdan geçen düşünceleri haykırmak yerine bakışlarımı çaktırmamaya çalışarak Aziz'e çevirdim. Ağzının içindeki dilini ısırarak kendine sahip çıktığını görebiliyordum ama dudağının kenarındaki gülüş farklı şeyler anlatıyor gibiydi.
"Ben yeğeninizi yeterince tanıyorum Kemal Bey."
Aziz'in dilinden dökülenler belli ki Kemal Bey'in beklediği şeyler değildi.
"Yeğeninizin başının neden dertte olduğunu da biliyorum."
Aziz'in dilinden dökülenler belli ki benim de beklediğim şeyler değildi. Ne demişti o? Yeğeninizin başının neden dertte olduğunu biliyorum mu? Ne demekti bu? Nerden biliyordu.
"Ve bu meselede bir yanlış anlaşılma olmadığını da biliyorum."
İkimiz de gözümüzü Aziz'e dikmiş ağzından çıkan yeni bir cümlenin bizi daha ne kadar şaşırtabileceğini düşünüyorduk.
"Nasıl yani Aziz? Anlamadım?" Kemal Bey hafifçe çatılan kaşlarıyla ne olup bittiğini anlamaya çalışan bir haldeydi. Soruları da bu yöndeydi. Bense durmuş sadece bakıyordum.
"Belli ki sizin şu belli sebepler yüzünden ailenizden ayrı kaldığınız dönemde yeğeninizle ilişkiniz de kötüleşmiş. Size doğruları söylemek bir yana yalan söylemek konusunda bir çekincesi de kalmamış. 'Within', özellikle de şu an, zaten o şirketin avukatlığını hayatta almazdı. Ha, alacak olsa bile hatta yeğeniniz gerçekten masum olsa bile ben buna hayatta izin vermezdim. Sebebini de yeğeninize sorarak öğrenebilirsiniz. Ben sizinle hem profesyonel hem de iş dışı ilişkimden oldukça memnunum ama yeğeniniz konusunda ısrarcı olacaksanız ya da benim bu olay karşısındaki tavrım sizi rahatsız ederse ilişkilerimizi tekrar gözden geçirebiliriz."
Aziz'in keskin ve sert tavrı ne benim beklediğim bir şeydi ne de karşımdaki Kemal Bey'in umduğu.
"Aziz, siz, yani Giray'la nerden tanışıyorsunuz bilmiyorum ama.. Giray yanlış bir şey mi yaptı?" Kemal Bey belli ki Aziz'in tavrını gayet ciddiye almıştı ve haklı olduğuna da inandığından suçu yeğeninde aramaya başlamıştı bile.
"Yanlış çok şey yaptı? Siz hangisini soruyorsunuz? Şu an başının dertte olduğu konuyu mu yoksa benim kendisinden neden hazzetmememe neden olan olayı mı?
Kemal Bey dertlenmiş bir halde sandalyesine yaslandı. "Senin gibi bir adam bu kadar ciddiyse eminim haklıdır da. Merak etsem de takdir edersin ki önceliğim o değil. Yeğenim başını derde sokacak ne yanlış yaptı?"
Aziz'in bakışlarının üzerime döndüğünü hissettim ama ben şu an ona bakamıyordum.
"Kısaca anlatmam gerekirse duyduğunuz şeyler iftira ya da yanlış anlaşılma değil. Her ne kadar iş adamlarının avukatlara bakışı her türlü pis işlerini kapatması üzerine olsa da... Ben bu şirketin başında olduğum sürece buna izin vermem."
Kemal Bey bir eli çenesinde düşünceli bir şekilde sakalını kaşımaya başladı. Bir süre hiçbir şey söylemeden öylece oturdu.
"Tavrını takdirle karşılıyorum Aziz. Böyle birinin bu şirketin başında olduğunu bilmek de çok güzel. Umarım İngiltere'deki patronlarının da senin gibi düşünmesini sağlayabilirsin yakın zamanda." Ben onun ne dediğini anlamaya çalışırken oturduğu yerden hızla kalktı. "Desteğin için teşekkür ederim. Seninle olan profesyonel de iş dışı ilişkimden de memnunum. Umarım aynı şekilde devam ederiz." Elini Aziz'e uzattığında, havadaki eli Aziz tarafından karşılandı. İkisi tokalaştığında ben de yavaşça yerimden kalktım. Kemal Bey'i yolcu ettikten sonra kafam karışmıştı. Sakince masasına geçen Aziz'e doğru döndüm. Peşine takılıp o sandalyesine oturduğunda ben de masasının karşısına geçtim.
"Ne yaptın?"
Sorumu beklemiyor olacaktı ki bir kaşı hafifçe havaya kalktı. Ceketini düzeltirken tavrımı süzmeyi de es geçmemişti.
"Ne yaptın derken?"
Lafını zar zor bitirmesine izin verdim. "Ne yaptın derken ne dediğimi gayet iyi biliyorsun. Ne yaptın?"
Yüzündeki, hiçbir şeyden haberi olmayan insan ifadesini yavaşça bir kenara bıraktı. Sandalyesinde geriye yaslanıp başını yukarıya doğru kaldırdı. "Allahım zeki bir kadınla birlikte olmak neden bu kadar zor!"
"Ne yaptın Aziz!"
Yükselen sesim artık konuşması gerektiğini anlatan küçük bir uyarıydı sadece.
"Ben bir şey yapmadım. O yapmaması gereken her şeyi yaptığı için başı belada."
İki elimi de masanın üstüne koyup sandalyesinde oturan Aziz'e doğru eğildim. "Neymiş o yapmaması gerekenler? Vergi mi kaçırmış? Adam mı öldürmüş?"
Sırtını sandalyeden çekti. O da kollarını masaya dayayıp bana doğru yaklaştı. Ona üstten bakıyor olmama rağmen neden şu an tüm üstünlük ondaymış gibi hissediyordum.
"Suçu vergi kaçırmaktan da adam öldürmekten de fazla." Neymiş dercesine kalkan kaşıma değen parmağı yavaşça yanağıma oradan da çeneme doğru indi. Baş ve işaret parmağının arasına aldığı çenemi hafifçe okşadı. "Sevgilimin karşısına çıkıp hadsizce konuşmak tüm suçların en büyüğü."
Ellerim masanın üstünde Aziz'le aramızda bir karış mesafe varken öylece kalakalmıştım. İngiltere'deyken Aziz'in etrafımdaki 'sineklerle' ilgili çıldırdığı o akşam Giray'ın bana o yemekte neler dediğini ona anlatmıştım ama sırf orda duydukları için ne yapmıştı Aziz böyle?
"Aşkım." dedim mırıldanarak sanki birilerinin beni duymasından korkar gibi. "Üstüne suç falan mı attın naptın?"
Çenemdeki parmaklarını çekip masaya vurdu. Kahkahasının dışarıdan da duyulduğuna emindim. Başını masanın üstündeki koluna doğru eğdi ve bir süre daha gülmeye devam etti. Gülmesinin şiddeti azaldığında masadan destek alarak hızlı bir hareketle yerinden kalktı. Masanın etrafından dolaşıp yanıma geldiğinde ben de ne yapacağını anlamadan yüzümü ona doğru çevirmiştim.
İki eliyle yanaklarımı kavrayıp beni kendine doğru çekti ve ben ne olduğunu anlamadan dudaklarımı öpmeye başladı. 'Yerim seni' cümlesini tam anlamıyla yaşatıyordu.
Dudaklarımız birbirine kenetlenmişken artık kaçamayacağımı fark etmiş olacak ki ellerini yanaklarımdan belime doğru indirip tek hareketle beni masaya oturttu. Az önce yaşadığımız an sanki hiç yaşanmamış gibi birkaç dakika öncesine dönmüştük. Bacaklarımın arasına girdiğinde dili de hoyratlaştı.
Konu neydi? Az önce ne olmuştu? Neredeydik? Bu üç sorunun cevabını alabilirsem çok memnum olacaktım.
Dudaklarını dudaklarımdan hafifçe ayırdı. "Neden pantolon?" diye mırıldanıp tekrar dudaklarıma yapıştı. Ne sormuştu? Bir cevap almayı mı ummuştu? Bir cevap almayı umduysa şu an neden konuşma organlarımı emiyordu. Bıraksaydı da cevap verseydim.
Kendini yine sinirle geriye doğru çekti. "Gerçekten neden pantolon?" Dudaklarımın üstüne fısıldadığı sözcükler kulağıma ulaşamadan tekrar dudaklarımı emmeye başladı. Elleri çoktan belimdeki yerlerini terk etmiş biri kalçamda biri sırtımda keşfe çıkmıştı.
Benim ellerimse ilk panikle yerleştiği omuzlardan bir gram ayrılmamıştı. Keyfim yerinde olsa da az önce sorduğum soruya cevap verilmediği aklıma geldiği için bir elimle Aziz'in çenesini yakalayarak onu geriye doğru ittirdim. Dudakları balık gibi kalmışken çatılan kaşlarıyla şu an çok komik görünüyordu.
"Bana cevap ver! Ne yaptın!" Tane tane sorduğum sorudan artık kaçışının olmadığını anlayan bir nefes verdi dışarı.
"Öpüşmemizi bunun için böldüğüne inanamıyorum. Soruna cevap vereceğin ve sonra seni öpmeye devam edeceğim tamam mı?"
"Pazarlık mı yapıyorsun?" diye sordum ellerimi oturduğum masaya yaslayarak. Aziz'den uzaklaşmak için masa ile aramdaki mesafeyi kullanmam gerekmişti.
"Evet, sen de kabul ediyorsun."
Kendinden bu kadar emin oluşu sinirimi bozsa da istediğimi almak için sessiz kalabilirdim. Sessizliğimi bir onay olarak algılamıştı ama yine de önlemini iki eliyle bacaklarımı tutarak aldı. Sanki böyle yapınca gidemeyecekmişim gibi.
"Kimsenin üstüne suç falan atmadım. Ama olan suçu bir şekilde ortaya çıkartmış olabilirim." Cümlesini bitirdiği anda tekrar yüzüme yaklaşırken elimi göğsünün ortasına koyarak onu durdurdum.
"Nasıl bir suç?"
Onu durdurmam mı daha çok sinirini bozmuştu yoksa sorduğum soru mu emin değildim.
"Napacaksın nasıl bir suç olduğunu?"
"Merak ettim?"
Bu sefer bilinçli bir şekilde benden uzaklaşan kendisiydi. Üstüme eğildiği halini anında dikleştirmişti. Elleriyse bacaklarımdan çekildi ve göğsünde birleşti. "Neyi merak ettin?"
Eyvahlar olsun! Neyi yanlış yaptığımı ancak anlayabilmiştim. Aziz de an itibariyle resmen trip moduna geçmişti.
"Suçu merak ettim. Ne gibi bir suç var ki ortada Kemal Bey senden yardım almaya ayağına kadar geliyor diye. Başka neyi merak edebilirim ki?"
"Edemezsin başka bir şeyi."
"Etmiyorum zaten."
"Edemezsin zaten."
"Regl mi olacaksın sen?"
Yüzündeki gıcık ifade kurduğum cümleyle bir anlığına bozguna uğradı. İnatlaşmaya hazır dudakları gülüşünü gizlemek ister gibi kapandılar.
"Pişt güzellik, ne bu sinir stres?" Yanağından aldığım makasla gözleri şaşkınlıkla açıldı. "Çikolata alayım mı sana? Bir de sıcak su torbası koyarız karnına?" Gömleğinden tutup kendime çektim ve elimi beline doladım. "Karnını da ovalarım istersen?"
Gözleri kısıldı, kaşları daha da çatıldı. Yüzü buruştuğunda sözlerimden pek de etkilenmediği belli oluyordu.
"Seni öpmeye devam edemeyeyim diye yapıyorsan yanlış yapıyorsun. Bunlar bana işlemez 'güzellik'."
Son cümlesiyle angara ağzının ortaya çıkışıyla kıkırdadım. Kıkırtım onda bir şeyleri harekete geçirmiş gibi tekrardan dudaklarıma yaklaşırken kapının vurulmasıyla başını sinirle havaya dikti.
"Sikicem kapısını da, şirketini de, müşterisini de!" Dudaklarına yediği şamarla gözlerini tekrar yüzüme çevirdi. "Küfretme!" dedim uyarır bir tonda.
Sabır dilenir gibi fısıldadı. "İstifa edeceğim ben."
"Aşkım, evimiz... Yarım kalır.." diye mırıldandığımda bir saniye içinde yüzündeki gergin ifade silinmişti.
"Birikmişim var merak etme."
"Babam işsiz adama kız vermez."
"Sen onu da dert etme, alırız."
"Garip garip planlar yapacağına kapıdaki kişiye 'gel' mi desen acaba?"
Verdiği derin nefes pes etmesinin değil haklı olmamın kanıtıydı yoksa benimle burada sabaha kadar laf yarışına girerdi. Masadan inmeye çalıştığımda istemeyerek de olsa önümden çekildi. Ardından gür sesiyle 'Gel' diye seslendi.
Kapı açıldığından kapıda görünen takım elbiseli, iri yarı, koruma kılıklı adam küçük bir baş selamıyla içeri girdi. "Aziz Bey, paketler hallolunca haberim olsun demiştiniz."
"Nerdeler?"
"Araçta efendim."
"Güzel, çıkabilirsin."
İkili arasında geçen bu kısa ama net konuşma nedense beni germişti. Aklımda Kemal Bey'in dediği cümle yankılanmaya başladı. "Umarım İngiltere'deki patronlarının da senin gibi düşünmesini sağlayabilirsin yakın zamanda."
Sanki İngiltere'dekilerin müşterilerinin pis işlerinin üstünü kapattığını bildiğini söylüyordu. Böyle bir şey olabilir miydi? Olsa, Aziz böyle bir şeyin içinde olur muydu?
"O neydi öyle?" dedim içeri giren adamla konuşmasını kastederek.
"Ne neydi?" diye sordu telefonundan bir şeyi kontrol ederken.
"Paket?.. Araçta?.. Ne demek bu? Neyden bahsediyordunuz?" Ses tonumdaki değişimi fark etmiş olacak ki başını telefondan kaldırıp bana baktı. Sanki ne düşündüğümü anlamak ister gibi gözlerini yüzümde dolaştırdı. Kısılan gözleri, gördüğü şeyden pek de memnun olmadığını gösteriyordu.
"Dayısıyla yeğenini vurdurdum paket ettim birazdan birlikte çıkıp gömeceğiz güzelim."
Tamam, az önce tam olarak bunu düşünmüş olabilirdim ama sadece herkesin aklına gelen saniyelik saçma düşüncelerdendi. Aziz bunu düşündüğümü nasıl anlamıştı? Bu iki kişiyi paket etme ihtimalinden daha korkunç bir şeydi. Zihnimi okuyordu resmen.
"Off Aziz, saçmalama." diyerek üste çıkmaya çalıştım ama pek işe yaramadı.
"Ne saçmalama? O nasıl bir soru, nasıl bir soruş şekli Allah aşkına? Aklına takılan her şeyi bana sorabilirsin. Kendi kendine düşüncelere dalmana gerek yok."
"Dalmadım düşüncelere falan ne münasebet? Sadece merak ettim yani? Etrafımda 'paketler hallolunca' diye cümle kuran insanları bir tek mafya dizilerinde gördüm."
"Ben mafya mıyım peki güzelim?"
2 saniyelik bir sessizlik bu soru için fazla uzundu. Ama yaşanmıştı..
"D-değilsin. Ama mafyatik adamların avukatlığını yapıyor olabilirsin. Ne yani avukatlığını yaptığınız her iş insanı temiz iş yapıp temiz para mı kazanıyor?"
"Hepsinin her bir kuruşunu nasıl kazandığını bilemem. Ama ben kendi boğazımdan geçen her kuruşu nasıl kazandığımı biliyorum. Bence şu birkaç günde sen de öğrenmişsindir."
Evet, öğrenmiştim. Çizimleri yanında yapmamı istemesinin sebebi benimle vakit geçirmek istemesi değildi. Tabi ki bunu da istiyordu ama vakit geçirmemiz pek mümkün değildi. Sadece nefes alabileceği aralarda başını kaldırdığında beni görmek istiyordu. Ne kadar yoğun olduğunu kendi gözlerimle görmüştüm. Kazandığı her bir kuruşu alın teriyle kazanıyordu.
Yanına gidip beline sarıldım. Çenemi göğsüne yaslayıp alttan alttan ona baktım. Bakışları bana değmediğinde dudaklarımı gömleğine bastırdım. Kalbinin üstüne bir öpücük kondurmuştum. Başını hafifçe bana doğru eğdiğini hissettiğimdeyse ben de başımı ona doğru kaldırdım. Gözlerimiz buluştuğunda bir saniye beklemeden dudaklarına küçük bir öpücük bıraktım. "Şaka yaptım aşkım." diye mırıldandım.
Burnundan verdiği derin nefesle "Bana bu kelimeyi hep kendini kurtarmak için söylüyorsun tadını çıkaramıyorum." diye sitem etti.
"Kuru iftira! Ben hep aşkım derim bir kere."
"Hmm öyle mi?" deyip iki parmağının arasına sıkıştırdığı burnumu sağa sola salladı. "Sen avukatlarla takıla takıla yalan konuşmayı öğrenmişsin iyice."
"Sen kendine ve meslektaşlarına yalancı mı diyorsun! A A A ne kadar ayıp!"
"Ne kadar ayıp?"
"Şimdi gösteremem. Bir kere daha kapı çalınması duymak istemiyorum."
Gülüşü büyürken yanağıma bir öpücük kondurdu. "Onu iyi dedin işte." Kolundaki saatine baktı. "Hadi bugünlük bitirelim. Seni eve bırakayım."
Normal mesai saatinin bitmesine 10 dakika vardı. Aziz normal mesai saatinin üstüne de birkaç saat çalıştığı için şu an normalden çok daha erken çıkıyorduk.
"Erkenden işten çıktığın gün beni eve bırakmak istediğine emin misin?"
"Baban arar birazdan görüntülü. Nerde olduğunu sorar. Dün 3 saat sen çalışırken telefonu açık tuttu adam. Yanına yaklaşınca alarm gibi öttü 'Aziz nasıl gidiyor iş güç' diye."
Yaptığı benzetmeye gülmeden edememiştim. "Sen benim babama ne diyorsun terbiyesiz."
"Rahat vermiyor diyorum. Ama ben rahat vermemek ne demek daha iyi bilirim."
Doğruydu.. Biliyordu.. Yarım saat sonra bizim evin kapısındaydık. Ben beni eve bıraktığını düşünürken arabadan inip bagajı açtı. Kucağına aldığı çiçek ve çikolatayla bir an yaşadığımız anın gerçekliğini sorguladım. Basbayağı gerçekti.
"Aşkım napıyorsun?" diyebildim sadece. Çünkü ne yaptığını biliyordum. Söylemişti. Yapacağım demişti ama ciddiye almak istememiştim. Şimdi gerçekten de yapıyordu.
"Seni istemeye geldim." dedi 'geçerken uğradım.' der gibi. Ne kadar da rahat konuşuyordu öyle.
"Aşkım bu ne kadar mantıklı bir hareket sence?" diye sorduğumda kendinden bir an bile şüphe etmeden apartmana doğru yürümeye başladı.
"Kaç gündür iş yerimde benimle birliktesin güzelim. Yaptığım mantıksız bir plan gördün mü?" Cevap vermem için bana kısa bir süre verdi ama cevabı beklemeden konuşmaya devam etti. "Göremezsin. Bunu da istemenin provası gibi düşünebilirsin."
"Babam seni kovacak biliyorsun değil mi?"
"Amaç o zaten biriciğim." derken merdivenleri çifter çifter çıkıyordu. Peşinden yetişmek için ayağımdaki topuklularla koşturmak zorunda kalıyordum.
Kapının önüne geldiğimde zile basmadan önce Aziz'i durdurdum.
"Emin misin?" diye sordum nefes nefese kalmış sesimle.
"Bugünü tarihe not al bir tanem. Aziz Çınar Leventoğlu ve Birce Işık, Kız isteme, Vol 1."
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 131.89k Okunma |
10.07k Oy |
0 Takip |
60 Bölümlü Kitap |