Selamlar selamlarr🩷
Hayırlı Ramazanlar 🌙
Kızımızı gerçekten isteyelim artık ne dersiniz?? 🤭
Bölüm boyu yorumlarda görüşelimmm biliyorsunuz yorumlarınız benim benzinim 🙂↕️
İyi okumalarrr
"Eminim kimse için kolay olmamıştır. Günün sonunda ölebileceği bir ameliyatın riskini alan ve ömrü boyunca ilaç kullanacak olan Çınar oldu ama eminim Birce için de çok zor olmuştur.. Sizin de kızgın olmaya çok hakkınız var ama umarım sinirinizi biraz olsun bundan önceki iki seferde Çınar'ı kovarken boşaltabilmişsinizdir."1
Son cümlenin etkisiyle başımı hızla Aziz'e çevirsem de onun böyle bir şeyi asla ailesine söylemeyeceğini biliyordum. O babamla arasını düzeltmek için kendisi adına bulduğu komik, saçma ama işe yarayan bir çözümdü sadece. Göz göze geldiğimizde onun da benim kadar şaşkın olduğunu gördüm. Gözlerimiz babalarımız ve birbirimiz arasında gidip gelirken ortamdan yok olmak için dua eden ikiliye aynı anda kafalarımızı çevirdik.1
Belli ki Erdem ve Sarp erkek tarafı olma işini abartmışlardı. Babalar birbirlerine alacaklı gibi bakarken bu akşamın çok uzun olacağını hissediyordum. Belli ki Aziz de benim gibi hissediyordu ki bakışlarını bana çevirip dudaklarını 'özür dilerim' diyerek oynattı. Özür dilememesini istediğim için başımı hafifçe sağa sola salladım.
"Siz kendinizi tanıtmadınız galiba beyefendi. Lise zamanlarından Aziz'in annesinden, dedesi ve babaannesinden bahsedişini hatırlıyorum ama sizden hiç bahsetmemişti."3
Tekin Bey'in söylediği cümleler sadece beni değil belli ki babamı da rahatsız etmişti. Yoksa asla böyle bir cümle kurmazdı. Ama yine de böyle bir yer bu cümleler için en uygunsuz yerdi. Bu sefer dudaklarını 'özür dilerim' diye oynatan ben oldum. Aziz de bana benim gibi karşılık verdi.
Annemin gülüşüyle Tekin Bey'in lafı dilinin ucunda kalmıştı. "Ay ilahi Adem! Böyledir işte benim kocam. Alışık olmayana şakaları biraz garip kaçar."
"Tekin de yurt dışında çok yaşadığı için Türkçe tonlamalarda problem yaşıyor zaman zaman. Siz onun dediklerini sesli düşünmeyin, mesaj gibi düşünün. O zaman her şey daha kolay oluyor inanın bana eski eşi olarak söylüyorum."1
Aziz'le ikimizin gözleri de annelerimize şükran bakışlarıyla doluydu.
"Birgül Hanımcım, Paris'teki arkadaşınıza da teşekkürlerimizi iletin lütfen. Birce'nin elbisesine bayıldık. Siz de çok zevklisiniz belli."
"Ay bizim aramızda böyle şeylerin lafı olmaz. Arkadaşım, Çınar'ı da çok sever. E Birce'yi de seveceğinden hiç şüphem yok. İçine sindiyse kızımın ne mutlu bana."
"Sinmez olur mu hepimiz çok beğendik. Değil mi kızlar."
Kızların da desteğiyle ortamı birden kız neşesi sarmıştı. Sanki az önceki gergin ortam hiç yaşanmamış gibiydi.
"Ebeymişsin he mi?" diyen babaannemin Aziz'in babaannesine bakarak konuştuğunu fark edene kadar gayet neşem yerindeydi.
Yazık Birsen babaanne de bu sorunun muhatabı olduğu için şaşırmış gibiydi. Önce bir sağına soluna ardından tekrar babaanneme baktı. "Kadın doğum uzmanıyım efendim." Dedi eski İstanbul ağzıyla.1
"Onun da uzmanı mı oluyormuş? Bizim köylük yerde hep ebe doğurturdu. Ben de doğurttum öyle kaç çocuk."
Babaannemin kendine övgüsünü tebessümle dinledi Birsen babaanne de. "Tabi ki, bu konuda oldukça uzman ebeler de var. Onlar da bizim elimiz kolumuz."
Belli ki babaanneme kadın doğum uzmanı nedir ne iş yapar diye anlatmak yerine babaannemin egosunu tatmin etmeyi seçmişti. Babaannem de kabaran koltuklarıyla oturduğu yerde sağa sola sallanarak gizli memnuniyetini gösterdi.
"Yolculuk nasıldı Tekin Bey?" diyerek az önceki gerginliğin üstüne tekrar sözü Aziz'in babasına veren annem olmuştu. "Çok uzun sürüyor mu İskoçya'dan buraya?"
"Yaklaşık 5 saat kadar sürüyor Meltem Hanım. Ama rahat bir yolculuktu. Tabi oğlumun mutlu bir gününe şahit olmak için gelmek de beni daha da mutlu ettiği için yol nasıl geçti anlamadım bile."
Bir elini Aziz'in dizine vurup sevgiyle okşadı. Bakışlarından oğluna verdiği kıymeti görebiliyordum. Aziz'in bakışlarından ise bu kıymete çok da alışık olmadığını. Tekin Bey'in bize şov yaptığını düşünmüyordum ama belli ki on yıl önce Aziz Ankara'ya gittiğinde de tüm sorunlarını halledememişlerdi. Daha iyi oldukları her hallerinden belliydi. Yoksa Aziz gerçekten babasını bu istemeye çağırmazdı ve bunu umursamazdı bile. Ama ikisi de ilişkileri için çabalıyor gibi görünüyordu.
"Business class'ta rahat gelinir tabi." Dedi babam şakayla karışık. Anlaşılan bu iki ailenin ilişkisi için çabalamayan tek insan oydu. "Sizin bu uçak biletlerini dış işleri bakanlığı mı ödüyor yoksa kendi cebinizden mi veriyorsunuz?"1
"Kişisel uçuşlarımı elbette ki kendim ödüyorum ama görev dahilinde birçok yere seyahat etmemiz gerekiyor. Onlar Büyükelçiliğin bütçesinden karşılanıyor doğal olarak." Babamın saçma sorusunu Tekin amca bey saygısını hiç bozmadan röportajda gibi cevap vermişti.
"Ne güzel ne güzel." dedi babam da yere bakarak. Galiba sohbetleri bu kadardı.
"Sizin yolculuğunuz nasıl geçti efendim?" Annem bu sefer de 'yolculuk sorusu kartını' dede ve babaanne üzerine oynamıştı.
"Bizim oğlan o kadar saatte ülke değiştirdi biz de trenle Ankara'dan İstanbul'a geldik işte." dedi Aziz dede pek de memnun olmayan bir surat ifadesiyle. Gerçekten mimikleri Aziz'e çok benziyordu ve bu beni biraz korkutmaya başlamıştı. Ama şu an karşımda Aziz'in yaşlılığına karşı iki örnek vardı ve o iki erken de gayet iyi görünüyordu. Bir ara gençlik fotoğraflarını Aziz'le kıyaslamayı aklımın bir köşesine not ettim.
"Türkiye'de demir yolları doğru düzgün gelişemedi değil mi Aziz Be.. Aziz amca... Bey amca.. Bey amca kusura bakmazsan ben sana bey amca diyeyim senin gelin haklıymış çünkü ben senin toruna Aziz demeye alışınca Aziz bey, Aziz amca falan diyemiyorum yani."
Aziz dede ciddi yüzünden beklenmeyen şen bir kahkaha attı. "Seni çok zorlamayalım." dedi gülmeye devam ederken.
"Siz de galiba yoldan geldiniz?" diyerek babaannemi işaret eden bu kez Birgül teyzeydi. Herkes böyle yol hikayelerini paylaşsa biz çok temiz bir kız isteme gerçekleştirirdik. Tabi vakit ona gelirse...
"Oğlum geldi aldı bizi sağ olsun. Benim de kardeşim var bir de İstanbul'da gelmişken onu göreyim dedim. Onun yanındaydık. Şimdi de inşallah birkaç gün oğlumun yanında kalacağız."
Evet babaannem gerçekten kardeşinin yanındaydı ama bu istekli bir misafirlik değildi. Annem babama, 'annen buradayken ben hiçbir hazırlığımı yapamam cinnet geçiririm' dediği için oynanmış küçük oyunlar vardı. Neyse ki babam laf ebeliğini kullanıp iki tarafı da yıpratmadan durumu idare edebilmişti.
"Kardeş güzel şey." diyerek babaanneme yine gülümseyen Birsen teyze Leventoğlu ailesinin aydınlık yüzüydü. İş gerçekten bu ailenin gelinlerindeydi. Birsen babaanne elinden gelen çabayı göstermiş Tekin amca babasına göre daha güler yüzlü olmuştu. Birgül teyze de elinden gelen çabayı gösterip ortaya çok daha güler yüzlü bir Aziz çıkarmıştı.
"Sizin çocuk da tek kardeş herhalde." dedi babaannem memnun olmadığı sesinden belli olarak. "Oğlan da tek. Torun da tek."
"Gençliğimizde eşimin de benim de çalışma hayatımız çok yoğundu. O yüzden çok çocuğun, çocuklar için haksızlık olacağını düşündük. Bazen Tekin'e bile gereken ilgiyi veremediğimiz zamanlar için hala suçluluk duyuyorum."
Hepimiz Birsen babaanneyi dinlerken ona hak verip başlarımızı sallıyorduk ki babaannem "Amaan çocuk işte doğan büyüyor. Bende üç tane var hangisinin neyi eksik kaldı?" diyerek olaya giriş yaptı.
Babamın derin bir nefes çektiğini görebiliyordum. Mahir abimle göz göze geldik. Biz eksik kalan şeyleri o kadar iyi biliyorduk ki bunları burada konuşmak yerine bir terapistle konuşmak daha etkili olabilirdi. Gerçi Mahir abim bunları bir terapistle konuşmak yerine ailesinden uzaklaşıp asker olup dağlarda dolaşmayı tercih etmişti. Ben de ilişkilerim için gittiğim terapistten konu aileye geldikçe kaçıp kaçıp kaçamayacağımı anladığım yerde terapiyi sonlandırmıştım. Herkesin ailesi dışarıdan göründüğü gibi olmuyordu. Bazen biz içindeyken bile yapılan yanlışları göremiyorduk. Bazen de hiç bilmediğimiz, hatırlamadığımız şeylerin içimizde yasını tutabiliyorduk. Ama Mahir abimle göz göze geldiğimizde ikimizin de aklından geçen bu derin düşünceler değil, dolandırıcı amcamdı.
Maalesef bu gerçek sadece Mahir abim ve benim değil tüm arkadaşlarımın ve özellikle Aziz'in de aklına gelmişti ki hepsinin kendini gülmemek için kastığını hissedebiliyordum.
"Ebeliği 9-5 mi yapıyordunuz?" diye sordu Birsen babaanne kocasından aldığı ciddi yüz ifadesine bürünerek. İşte babaannem iki dakikada pamuk gibi kadını bile sinirlendirmişti.
"Ebeliği diyorum. Meslek olarak yapmıyordunuz değil mi? Gün içinde evdeydiniz yani? Eşiniz ne iş yapıyordu?"
"Diplomat." Dedi annem gülmemeye çalışarak. "Sizle annemin işi bir ya. Kocanızla da babamın işi aynı birebir." Annemin neyden bahsettiğini anladığımız için Mahir abim eliyle çenesini sıkarken, ben biraz sonra kimseyle göz göze gelmemek için gözlerimi duvarlarda dolaştırıyordum. "Muhtar." dedi annem kendinden çok emin bir şekilde. "Hem de ek olarak kahvesi vardı. Yoğun adammış vesselam."
"Belli çok yoğunmuşlar çift olarak. Bu yoğunlukta üç çocuk... Tebrik etmek lazım."
"Sanki bana kendisi yoğundu da dünyayı kurtardi." dedi babaannem güya duyulmayacağını düşündüğü kısık bir sesle.1
Tam Birsen teyze söze girecekti ki aradaki gerilimin kokusundan zehirlenen Sarp tek nefesle sohbetin içine daldı.
"Ya bakın nasıl bir şey fark ettim az önce? İnanamazsınız çok şaşırdım. Sevgili babaannemizin adı Birsen, gelininin adı Birgül, onun gelininin adı da Birce! Çabalasan olmaz yani değil mi? Leventoğlu aile geleneği falan mı Tekin amca? Aa e Tekin amca senin de adın Tekin ya! Tek, bir. Gerçekten inanılmaz. Adem amca resmen bu aileye gelin gitsin diye ismini vermişsiniz Birce'nin. Bir de zaten Birce de tek çocuk, bak Tekin amcam da tek çocuk çok iyi denk gelmiş gerçekten."
Ortamın gerginliğini dağıtmak için öne sürdüğü şeyi nasıl bu zamana kadar fark etmediğimi ben de anlayamamıştım. Gerçekten hepimizin adı 'bir'le başlıyordu. Bir'le başlayan başka kadın ismi var mıydı acaba? Çünkü gerçekten aile geleneği gibi olmuştu. Kızıma mı 'bir'le başlayan bir isim vermeliydim yoksa oğlumun kendi 'bir'ini bulmasını mı beklemeliydim?... Her şeyden önce istenmeliydin Birce! Önce şu yüzük parmağına takılmalıydı. Sonra nikah kıymalıydın. Varlığı bile olmayan çocuklarının isimlerini ve 25 yıl sonra onların hayatına girecek insanları düşünmemeliydin.
"İyi ne güzel Sarpcım. Sen de kızın olursa Biricik falan koyarsın. Leventoğlu ailesine hazır gelin olur."
Babamın önerisiyle sırıtan Sarp bir anlığına evlendi, kız babası oldu ve kızını gelin etti. Yavaşça yüzünün düştüğünü gördüm. Yüzü düştü ama çok geçmeden gözlerindeki pırıltı yerini aldı. "Kızımla ilgili hayallerin şu an için hoşuma gitmese de Birce'yle Aziz'den olma torun fikrine sıcak bakışın gözümden kaçmadı sayın Âdem Işık."
Babam karşısındakinin sinirlerini bozmak için öne sürdüğü fikrin tekrar kendinde patlamasına bozulmuş gibi yerinden kıpırdandı. Bunu tabi ki de asla burada kabullenmeyecekti.
"Torun fikrine herkes sıcak bakar Sarp. Hele ki gelininiz Birce gibi güzel ve yetenekli bir kadınsa... Damadınız Aziz gibi yakışıklı ve başarılı bir adamsa... Çocuklarının mutluluğundan mutlu olup doğacak olan çocukları sevmek dışında insan nasıl bir hayal kurabilir ben emin olamıyorum."
Tekin amcanın hem beni hem oğlunu öven konuşması ortamda babam harici diğer insanlardan beğeni toplamıştı.
"Bugünlerde bu kelimeyi fazla duyuyorum Meltem. Canımı sıkıyor." derken anneme doğru fısıldamıştı. Torun kelimesinden bahsederken bile ağzına almıyordu. "Evli çiftlerden beklenir tabi çocuk. Bizimkilerin daha kendi çocuk. O aşamada değiller."
"Bizim de sebebi ziyaretimiz aslında tam o aşamaya getirmekti."
"Birce kızım kalk kahveleri hazırla hadi." diyen annemin uyarı dolu sesiyle ayaklandığımda kızlar da arkamdan beni mutfağa doğru takip ettiler.
"Yemin ediyorum bayılacağım." dedim inanılmaz harikulade elbisemle mutfağın zeminine çökerken.
"Kalk Birce kalk Tekin amca hızlı çıktı kahveleri istemeye yetiştirmemiz lazım."
"Ben niye dejavu oldum. Biz daha önceden yapmadık mı bu kahveleri?" dedim ağlayarak yerden kalkarken.
"O bir önceki istemendeydi." Dedi Meryem kolumdan tutup bana yardımcı olmaya çalışırken. Leyla çoktan kahve makinelerini sıraya dizmiş kahveleri koymaya başlamıştı bile.
"Benim niye herkes gibi bir tane istemem olmuyor? Bizim niye hiçbir şeyimiz normal değil?"
"Sus kız şükürsüz." diyerek ağzıma Aziz'in getirdiği kutudan bir lokum tıktı. "Enişte Bey bu sefer işini şansa bırakmamış hem çikolata hem lokum hem tatlı her bir şeyi almış gelmiş valla." deyip bir lokum da kendi ağzına attı. Ben de en önemli şey olarak dolabı açıp tuz kavanozunu çıkardım. Bir öncekinde Akgün'ün ortalığı yangın yerine çevirmesi sonucu Aziz'in tuzlu kahveyi içişini görememiştim.
"Sevenler ballı yapıyor diyorlar." dedi Meryem dediği şeyden kendi de pek emin olmayarak. Böyle adetler ilgi alanı değildi ve kahve üzerinden dönen bu tartışmayı biliyor olması bir şeyleri kendine öğretmeye çalıştığı anlamına geliyordu. Onun bu kafası karışmış haline gülerken cevap verdim.2
"Valla ne ne anlama geliyor orası beni hiç ilgilendirmiyor. Ben Aziz'in tuzlu kahve içmesini görmek için kahvesine tuz koyuyorum. Sanki kahvedeki baldan tuzdan mı anlayacaklar benim isteyip istemediğimi. Ağzım var konuşuyorum. Odadaki herkes de biliyor istediğimi. Onun için toplanmadık mı?"
"Babandan çok emin olma Birceaşkım. O hala kendine yalan söylemekle meşgul."
Leyla'nın dediğine gülerken yavaş yavaş kahveleri fincanlara doldurmaya başladım. Büyüklerin ve Aziz'in fincanını bir tepsiye doldurup geri kalanları başka bir tepside Meryem'in eline verdim. Biraz pratik iyi olurdu.
Önde ben arkada kızlar salona doğru ilerlerken seslerin arttığını fark ettim. Ne olduğunu anlamadan salona girdiğimde babaları ayakta birbirlerine laf yetiştirirken bulmak en son umduğum şeydi.
"Çekti gitmedi mi senin oğlun? Çekti gitti! Ben yanlı bir şey mi söylüyorum? Olanı söylüyorum!"1
"Benim oğlum keyfinden gitmedi. Hem kendi canı hem de senin kızının canı için gitti ama sen bunu kabul edecek olgunluğa sahip bir insan değilsin?"
"Ben? Ben mi olgun değilim? Sen misin olgun? Bu çocuk beni baba gördü baba! Sen ortalarda yokken beni saydı. Senden çok düşünüyorum ben Aziz'i!"
"Çok mu düşünüyorsun? Çok mu düşünüyorsun? Kapına gelen çocuğu iki kere kovmak mı çok düşünmek oluyor beyefendi!"
"Ona karışma! O mesele Aziz'le benim aramda! Oğlum beni tanıyor da bana göre davranıyor. Tabi ki düşünüyorum oğlumu!"
"Bu kadar çok düşünüyorsun madem neden onaylamıyorsun kızınla ilişkilerini? Bu çocuk bu kadar kötü mü?"
"Yav ne saçmalıyorsun sen? Kötü diyen oldu mu? Ben Aziz'i onaylamasam bu kapıdan içeri sokar mıyım onu sanıyorsun?"
Nereye gittiğini asla anlayamadığım ve birbirlerine iyi şeyler söylediklerinde bile seslerinin yükselmediği bu tartışmayı odadaki herkes gibi ben de şok içinde izliyordum sadece. Gençler ayaklanmış, yaşanabilecek bir arbedeyi ayırmak için hazırda bekliyorlardı ama öyle bir arbede yaşanmayacak gibiydi.
"Aziz iyi bir çocuk yani öyle mi?"
"Başarılı da! Yetenekli! Çok para kazanıyor!"
"Biliyoruz ulan! Hava mı atıyorsun?!"
"Ama tek bir şeyi pek iyi bilmiyor gibisin Adem Bey! Oğlumun en iyi yaptığı şey kızını sevmek! Bunca yıldır daha iyi yaptığı bir şey olmadı!"
"Senin pek katkın yok ama yetiştiren iyi yetiştirmiş! Helal olsun!"
"Birce'yi de annesi tek başına yapmış ben sana bir şey diyor muyum?"
"Aziz'de de yazık kadın çabalamış ama sana çekmiş işte!"
Babamın afallayışını gözlerinde gördüm. "NE!" dedi daha da yükselerek.
"Madem bizim oğlanı bu kadar seviyorsun, e gençler de birbirini sevmişler Allah'ın emri peygamberin kavliyle kızımız Birce'yi oğlumuz Aziz Çınar'a istiyoruz!"
Babamın konunun ne ara buraya geldiğini anlamlandıramamış gibi etrafına bakıyordu. Haksız değildi, ben de ne ara konunun buraya geldiğini anlamamıştım. Odadaki herkes de 'bir şey söyle' der gibi ona bakarak bir yandan babamı germeye devam ediyordu. Babam öyle yükselmişti ki bu yükseklikten düşüp mırın kırın etme şansını kaybetmişti. İkisi de ayaktaydı ve herkesin gözleri de üstlerindeydi.
Babam önce boğazını temizledi. Ardından da ellerini beline koyarak etrafına kısa bakışlar attı.
"Ben Aziz'i sevmiyorum demedim hiçbir zaman." dedi sesinin tonunu bir seviye daha düşürerek. "Kırgınlık sevgiyle orantılıdır. Kırıldıysak sevgimizden. O sevgisinden yaptı biz sevgimizden kırıldık." Bakışlarının Aziz'i bulduğunu gördüm. "Gönül almayı bilen bir oğlun var. Saygılı, başarılı, sizin genlerden sıyrılabildiği kadarıyla güler yüzlü. Ama bir kötü özelliği var ki etrafındaki insanları kendinden çok düşünüyor. Bir başkasının onu düşünmesine izin vermeyecek kadar çok düşünüyor hatta. Biz aileyiz. Yanlışlar yapıyoruz ama... Çocuklarımız onları bizim yerimize tamir ediyorlar. Fark ettiğimiz anda ucundan tutmak da bize düşen tek şey oluyor. Siz baba oğul çok zekisiniz. Ben de az değilim beni katakulliye getirdiğini anladım. Sizin kadar zeki değilim tuzağına düştükten sonra anladım ama anladım." Gözündeki 'parmak sallayan' bakış Tekin amcanın dudağının kenarının kıvrılmasına sebep olmuştu.
"Birce!" dedi babam bana bakmayarak seslendi. "Dağıt kızım kahveleri. İstemene kahveni içeyim ellerinden."
Babam kalktığı koltuğa geri otururken Tekin amca da zaferin gülüşüyle yerine oturdu. Kimse ne olduğunu tam olarak anlayamadığı için ortamda derin bir sessizlik hakimdi.2
"Ne oldu ya şimdi?" dedi Sarp herkesin aklından geçenleri söyleyerek. "Verdin mi Adem amca?"
"Verdin mi ne lan? Kim kimi veriyor? Fark ettiysen biz Aziz'i aldık. Çocuk İngiltere'den İstanbul'a geldi."
"Onaylıyor musun yani Âdem? Bir şey de Allah aşkına çocukların ikisi de takıldı kaldı." dedi annem başıyla beni ve Aziz'i gösterirken.
"Hayırlısıyla inşallah, mutlu olurlar. Biz de onların mutluluklarına en yakından şahit oluruz."
"Yani Âdem amca?" dedi Erdem babama bir şey söyletmeye çalışır gibi.
"Yanisi mi var oğlum?" dedi babam bastırmaya çalıştığı sinirle. O kelimeleri asla söylemeyecekti.
"İnşallah mutlu olurlar dedin Âdem amca. İnşallah olurlar tabi de birlikte mi ayrı ayrı mı?" diye kocasına destek çıktı Leyla da.
"Kızım... Mutlu olsunlar dedik ya!"
"Olsunlar olsunlar tabi de mutlu olmaları için bir şeylerin yapılması gerekiyor sanki?" diye tekrar lafa girdi Tekin amca.
Babam derin bir nefes verdi dışarı. "Yüzük.." dedi ağzından mırıltıyla çıkılan kelimelerle. "Yüzüklerimizi takalım bu akşam."
Herkesin derin nefesleri ve mutlu sesleri birden tüm odayı kapladı. Herkes birbirini tebrik etmeye başlarken. "Ama verdin değil mi Âdem amca?" diyen Sarp kafasına kırlenti yemişti.
Elimde kahvelerle kalakalmıştım. Aziz'le göz göze geldiğimizde onun gözlerinin içi gülerken ben neye uğradığımı şaşırmış bir haldeydim.
"Ay durun ayaklanmayın." dedi canım annem. "Biraz sırası kaydı ama kahvelerimizi içelim önce. Sonra da yüzüklerimizi takar yemeğimizi yeriz." Başıyla bana işaret verdikten sonra ancak kendime gelebildim. Sırasıyla büyüklerden başlayarak kahveleri dağıttım. Tepsideki son cezveyi Aziz'e verirken nedense olması gerekenden daha çok heyecanlıydım. Kalbim küt küt atıyordu. Aziz'inse çok daha rahatlamış bir halde olduğunu görebiliyordum. Fincanı tepsiden alırken bakışlarını bana kitleyip gözünü kırpması ne kadar rahatladığının bir göstergesiydi.
Yerime geçip oturduğumda Aziz hariç herkes kahvesinin içmeye başlamıştı. Babam da kahvesinden ikinci yudumu aldığında gevrek bir gülüşle Aziz'e döndü. "Aziz oğlum ne derler bilirsin. Kız kahveye tuz koyduysa bu görücüyü beğenmediği anlamına gelirmiş. Kahveni iç de bakalım kızımızın gönlü var mı yok mu? Yüzün ekşirse bilirim ki kızım kahveyi tuzlu yapmış. O zaman kusura bakmayın derim sizi misafir olarak ağırlar, uğurlarım. Ona göre."1
Duyduğum cümleyle kızlarla göz göze geldim. Tamam Aziz'e tuzlu kahve içirmek istemiştim ama yüzünü buruşturmasın, shot atsın bitirsin gibi bir amacım yoktu. Benim amacım onun zorlandığını görmekti. Her ne kadar babamın şu an şaka yaktığını umut etsem de bir şekilde bunu kendi lehine kullanmanın bir yolunu bulurdu. Tekin amcaya da dediği gibi, Levetoğlu erkekleri zeki olabilirdi, belki bizden de zeki olabilirdi ama Işık sülalesi bireylerinin işine gelmeyen durumlardan nasıl sıyrılabildiğini bilmiyorlardı.
Aziz'in dudaklarına meydan okuyan gülüşü yerleştiğinde Leventoğlu erkeklerinin hırsına sığınmaktan başka bir seçeneğim kalmamıştı.
Önce küçük bir yudum aldı kahveden. Sonra biraz daha büyük ikinci bir yudum. Üçüncü ve son yudumla kahveyi bitirip önündeki sehpaya koydu.
"Belli ki kızının bayağı gönlü var Adem amca. Ballı yapmış kahvemi." deyip fincanın tabağında duran çikolatayı da ağzına attı.
Babam kınayan bakışlarını bana çevirdi. Sanki 'bir zevkimiz vardı onun da içine ettiler' der gibi bakıyordu. Müsait bir vakitte babama kahveye tuz koyduğumu söylesem iyiydi. Beni evlatlıktan reddetmesini istemezdim.1
"Kıyamamış." dedi Birsen babaanne torununa cayır cayır kıydığımı bilmeden.
"Zaten böylesi daha güzel değil mi?" diye eski kaynanasına hak verdi Birgül teyze de.
"Değil mi ama? Bence de böylesi daha güzel." diyerek destek veren de annemdi.
"Madem böylesi daha güzeldi siz niye daha güzelini yapmadınız Meltem Hanım?" diye anneme trip atmayı es geçmeyen babam 'sus onu karıştırma.' der gibi koluna vuran anneme gülümsedi.
"Adem Bey oğlum, benden sana tavsiye sen bu damadını hafife alma. Anladım sende farkındasın ama bu çocuk koca koca adamları suya götürüyor susuz getiriyor. Sana da içtiği tuzlu kahveyi ballı diye yediriyor." dedi Aziz dede gülerken. O sırada Aziz de dudaklarında kalan su bardağıyla babama bakakalmıştı. İçini yakmıştım belli ki sevgilimin suyla dindirmeye çalışıyordu.
"Lan! Aziz?" deyip sorgulayan bakışlarını damadına diken babamın bugün nevri Leventoğlu erkekleri tarafından döndürülmüştü.
"Kuru iftira Âdem amca. Mis gibi ballı kahve içtim. Tadına bakmak ister misin?" Sadece telvesi kalmış fincanı babama uzatırken kendinden o kadar emin görünüyordu ki ben bile bir anlığına durup acaba tuzlu yapmadım mı diye düşünmeden edemedim. Babam da bu tavrın samimiyetine inanmakla tuzlu bir kahve içmek istememe duygularının birleşimiyle Aziz'e inanmayı tercih etmişti.
Herkes kahvelerini içtiğinde yüzüklerimizin takılması için ayaklandık. Meryem haftalardı çalıştığı görevini layıkıyla yerine getirerek tepsisiyle ortama giriş yaptı. Birsen babaanne çantasından çıkardığı yüzükleri tepsiye bıraktı. İki hafta önce Aziz'le alyanslarımızı seçmiştik. Gelirken onlar getirsin diye yüzükleri Aziz'de bırakmıştım.
Aziz'le yan yana geldiğimizde gerginliğimin daha da yükseldiğini hissediyordum. Babam nezaketle Aziz dedeye kurdelemizi kesip kesmek istemediğini sordu. Aziz dede kız tarafının yapması daha uygundur dediğinde babaannem bir köşede ailenin büyüğü sıfatıyla ayaklanmaya başlamıştı bile.
"Âdem amca, izninizle yüzüklerimizi Mahir abi kesebilir mi?"
Odanın bir köşesinde duvara yaslanmış kaosumuzu izleyen kuzenim kendi adını duyduğunda ortamdaki tek Mahir olduğundan emin olmak için sağına soluna bakma gereği duymuştu. Babamı ikna etmeye çalışırken benimle eğlenmek amaçlı söylediği 'Ben kardeşimin kurdelesini kesemeyecek miyim?' sözlerinin gerçek olacağını o da düşünmemişti belli ki. Tüm gözler onun üstüne dönmüşken pek de rahat görünmüyordu.
"Ayıp olur şimdi dayı. Büyüklerimiz varken.." diye normalde pek de umursamayacağı bir bahane öne sürdü.
"Ne ayıbı delikanlı. Gençler öyle istiyormuş. Tak bakalım yüzüklerini de derin bir nefes alsınlar artık."
Aziz dedenin sözleriyle bundan kaçışının olmadığı anlayan Mahir abim yanımıza yaklaştı. O da en az bizim kadar gergindi. Yüzüklerimizi eline aldığında Sarp'ın 'konuşma! konuşma!' diye tezahüratı sonucu elinde yüzüklerle başını kalabalığa doğru kaldırdı.
"Ben bu işlerde iyi değilim. Muhtemelen Aziz de bu yüzden beni seçti. Kısa keseyim de bir an önce olsun bitsin diye."
Aziz'in onu neden seçtiğini üçümüz de çok iyi biliyorduk ama belli ki şu an bunu dayısı önünde itiraf etmeye cesareti yoktu.
"Bundan yıllar önce tanıştım ben Aziz'le. Gördüğüm anda da kolumu Birce'nin boynuna attığım için bana beni öldürmek istermiş gibi bakışından anlamıştım hislerini. Hiç belli etmiyorum sanıyordu. Saftı o aralar biraz. Anladığımı fark ettiğinde o yüzden korkmuştu biraz. Ama ona o gün bir şey söylemiştim. Ne olursa olsun birbirinizi kendinizden bile koruyun demiştim. Aşk... denilenlere göre garip bir şey ve pek akıl karı değil. O gün Aziz'e bu öğüdü verdim ama gençliğinin de farkındaydım. Açıkçası biraz da göz korkutmak istemiştim yalan yok. Söz verdi bana Birce'yi kendinden bile koruyacağına dair. Onu birkaç ay sonra bir hastane koridorundan gördüğümde çok zorlansa da yapmaya çalıştığı şey buydu. Birce'yi korumak... Benim öğüdüm doğru bir öğüt müydü bilemem ama artık o öğüde gerek kalmadığını biliyorum. Çünkü siz asıl yan yanayken hiçbir şey size zarar veremez. Kız abisi de böyle bir günde daha fazla konuşturulmaz."
Son cümlesini boğazını temizleyerek söylemişti. Sanki duygusallaşmış mıydı o?
"Bu yüzükleri takarken bir şey söylerler." dedi elindeki yüzükleri önce benim sonra da Aziz'in parmağına takarken. "Birazdan bu kurdele kopacak ama sizin aranızdaki bu bağ hiç kopmasın."
Tepsiden aldığı makası kurdeleye doğru yaklaştırdığında birkaç haftalık eğitim sonucu gelişen Meryem alarm gibi ötmeye başladı. "Mahir abi mahir abi! O makas kesmiyor."
Mahir abim bu adetin aklına yeni gelmesiyle makası kurdeleden uzaklaştırıp makasın arasına elini koyup kesmeye çalışıyor gibi yaptı. "Çok haklısın gerçekten Meryem hiç kesmiyor. Ne yapsak ki?"
Aziz dede ve Tekin amca ceketlerinin cebinden iki zarf çıkarıp tepsinin üstüne koyduğunda Sarp Meryem'in arkasından tepsiye uzanıp zarfları iki parmağıyla araladı. İkisi de küçük aralıktan zarfların içindeki paraların türünü ve miktarını görmeye çalışıyorlardı.
İkisi de memnun bir şekilde gülümsediğinde Sarp, Mahir abime 'tamamdır' işareti yaptı ve geri çekildi. Mahir abim gülerek başını iki yana salladı. "Hayırlı uğurlu olsun." deyip kurdeleyi kesti.
Alkışlar, kurdelemizin kesilmesini ve artık resmi olarak nişanlı olmamızı kutlarken Mahir abimin ne ara aramızdan çekildiğini bile fark etmemiştim. Aziz parlayan gözleriyle bana bakıyordu. Bense daha önceden hissetmediğim bir utangaçlık içerisindeydim. Yeni gelin olunca utangaçlık da otomatik mi yükleniyordu?
Aziz bana doğru bir adım atıp tam karşımda durduğunda ellerini yanaklarıma yerleştirip alnıma hafif bir öpücük kondurdu. Dudakları alnımdan ayrılırken gözlerini gözlerime kitlemiş daha fazlasını yapmak istediğini gösteren ama kendini dizginleyen bir bakışla gözleri dudaklarımda gezinip tekrar gözlerime çıkmıştı. Bu oldukça kısa bir an olsa da bana çok uzun gelmişti. Anın etkisinde çıkıp kızaran yanaklarımla kayın ailem yöneldim ellerini öpmek için. Aziz de aynı şekilde benim aileme yöneldi.
Eller öpülüp sarılmalar ve tebrikler yapıldığında annem vakit kaybetmeden misafirlerini hazırda bekleyen sofraya davet etti.2
Keyifli geçen bir yemeğin ardından gençler yılbaşı gecesi eğlencesi için dışarı çıkma fikrini ailelere ne zaman çıtlatmaları gerektiği konusuyla ilgili fısır fısır konuşuyorlardı.
"Sizinkiler de bizimle birlikte kalkar mı kardeşim? Hayır çünkü kalkmasalar da olur gibi deden Mahir abiyle sohbeti iyi ilerletti."
"Aşkım Mahir abimi dedene bırakmayalım olur mu onu da alalım." diyerek yanındaki nişanlısına iyice sokuldu Birce. Babaların ortamda olmamasından yararlanıyordu.
"Alırız alırız da zaten geç olmaya başladı sanmıyorum bizimkilerin kalmaya devam edeceğini."
"Anneler fena kaynaştı hiç ayrılabilecek gibi durmuyorlar."
"Artık dünür oldular canım istedikleri zaman görüşürler. Hem zaten adet olarak sırada Bircelerin sizi ziyaret etmesi var. Nereye çağıracaksınız Işık ailesini kardeşim İskoçya mı, İngiltere mi, Paris mi, yoksa Ankara Ankara güzel Ankara'm mı?"
Erdem'in sorusuyla Aziz yeni derdinin kilidinin açılmasıyla sinirle gülümsedi. Gerçekten dertleri bitmiyordu.
"Tek seferde tek sorunla gel Erdem. Zaten sabahtan beri gerginlikten can vereceğim sandım."
"Çok iyi idare ettin aşkım. Hiç gergin gibi görünmüyordun." deyip iyice yanaştığı nişanlısının yanağına büyük bir öpücük kondurdu. Aziz'in huzur ve istekle kapatıp öpücüğü en derinlerinde hissettiğinin farkındaydı. Bir süredir birbirine hasret oluşlarının etkisi büyüktü.
"Ettim değil mi ettim?" diye mırıldandı Aziz de ne konuştuğunu bilmeden.
"Sen çok iyi idare ettin de baban da olay çıktı? Aşkım iki dakikada nasıl öyle yükseldi bizim babalar Allah aşkına? Bir kahve yapmaya gittim geldim ikisini kavga ederken buldum. Ne oldu anlamadım?"
"İnan bana güzelim onu odadaki kimse anlamadı." dedi Aziz de kendisine yapışan nişanlısının saçlarına öpücük kondururken.
Sarp ceketinin cebinden çıkardığı para zarflarını yasaklı maddeymiş gibi arkadaşlarına gösterirken sesini kıstı. "Bu geceyi Leventoğlu erkekleri ısmarlıyor." deyip zarfları tekrar ceketinin cebine koyacaktı ki ensesinden tutulmasıyla olduğu yerde kalakaldı.
"Sana mı verdiler o paraları fındık faresi. Sal bakayım zarfları kızlara." diyerek ortama giren Mahir'le herkesin bakışı ona dönmüştü. Sarp elindeki zarfları Meryem ve Leyla'ya uzatırken kızlar zarfları tekrar Birce'ye verme derdindeydi. Birce kolundaki bilezikleri göstererek "Bende fazlası var." deyip gülüştü. Aziz de yakasındaki tam, çeyrek ve gram altınları göstererek "Bugünü de çıkardık." dedi.
Mahir'in "Babalar uzun zamandır balkonda yalnız Aziz. Bir kontrol mü etsen?" demesiyle herkes gözlerini balkonda sigaralarını tüttüren babalara çevirdi.
"İyi gibi görünüyorlar." dedi Birce vücut dillerinden bir çıkarım yapmaya çalışarak. İkisinin de arkası odaya dönüktü. Birbirlerine bakmıyorlardı ama bir sohbet halinde oldukları anlaşılıyordu.
Aziz, "Ben gideyim de kayınbabamdan kızını bu gecelik kaçırmak için izin alayım." deyip ayaklandığında karşısındaki Mahir kollarını vücuduna dolamış bir kaşı kalkmış ona bakıyordu.
"Abi benim senden korkma seçeneğimi sen kendi ellerinde kurdelemizi keserken yırtıp attın az önce farkındasın değil mi?" derken gerçekten de karşısındaki adamdan korkuyor gibi görünmüyordu.
"Sen yine de ağzından çıkan kelimelere dikkat et aslan parçası. Bir gece ansızın ensende bitmeyeyim." dedi uyarır bir tonda. Aziz, Mahir'in ciddi olmadığını biliyordu ama kız abiliği yapmaya oldukça hevesliydi. Bunca sene Aziz'i sevdiği, biraz da acıdığı için hep yardımcı olmuştu ama böyle de kendini garip hissediyordu. Hiç uymuyordu ona bu abilik şekli. Geniş herifin teki olup çıkmıştı kendince.
"Emredersiniz komutanım." diyerek başını tek hamlede önüne eğip kaldırdığında balkona doğru ilerledi. Mahir de o sırada "Bunun askerliği de yok değil mi?" diye Birce'yi darlıyordu.
Babası balkondan çıkmak üzereyken kapıda Aziz'le karşı karşıya geldiler. Babasına hafif bir baş hareketi yaptığında babası balkondan çıkarak Adem ve Aziz'i balkonda yalnız bıraktı. Âdem bir paketi Aziz'e uzattı.
"İçmiyorum uzun zamandır." diye cevap verdi Aziz.
"Aferin seni denedim." deyip paketi tekrar cebine koydu.1
"Senin içtiğini bilmiyordum Adem amca."
"Benim değil babanın paketi. Kızımı verişimin üstüne bir sigara içeyim diye getirmiş puşt." Söylediği kelimeyle Aziz'in tepkisini görebilmek için başını çevirdi. Dudağının kenarının kıvrıldığını görünce Aziz'in bunu pek de umursamadığını anladı.
"Kusura bakma. Senin de baban en nihayetinde ama var bir puştluk."
Başını yavaşça aşağı doğru sallayan Aziz'in onu onaylaması Adem'in hoşuna gitmişti. Birkaç saniye süren sessizlikte bunu düşündü. Karşısındaki çocuğu..
"Aziz, ben seni seviyorum oğlum bunu biliyorsun değil mi?" diye sordu bir anda. Aziz gözlerini karşısındaki manzaradan Adem'e doğru çevirdi. "Babalar evlatlarını her zaman severler. Bazen bunu yeterince belli edemediğimiz zamanlar olur. Ya da kendi doğru bildiklerimizin çocuklarımızın istedikleriyle çeliştiği olur. Kavgalar ederiz, tartışırız, bazen sizin adınıza karar vermek de isteriz. Doğru ya da yanlış,,, Doğrusunu yapın, mutlu olun diyedir yaptığımız her şey." Nefesini dışarı verdiğinde ağzından çıkan duman sigaradan mı yoksa soğuk havanın yarattığı dumandan mı anlaşılmıyordu.
"Ama çok da hata yaparız biliyor musun? Çok... Bu zamana kadar hayatta yaptığın hataların hepsi solda sıfır kalır. Çünkü çocuğuna yaptığın bir hatayı ömür boyu yanında taşırsın. Onun gözlerinin içine her baktığında kendi hatanla, kendi beceriksizliğinle yüzleşirsin. Bu yüzleşmeye rağmen o gözlere bakmak için her şeyi yaparsın. Zaman zaman bok gibi bir baba olduğunu hissetsen de o gözlerde yarattığın parıltılarda yeniden doğarsın. Bir şansım daha var dersin çünkü evladın sana o şansı her zaman verir."
Sigarasını balkonun demirinde söndürüp tekrar Aziz'e döndü. "Birce bana o şansı her zaman verdi. Senin durumun biraz farklıydı yalan yok kız babası olmanın nazını sonuna kadar kullandım ama sadece sana çektirmek ya da eğlenmek için yapmadım yaptığım her şeyi. Gerçekten korktuğum için yaptım. Çünkü Birce bir kez daha senin yokluğunu kaldıramaz. O yüzden emin olmam gerekiyordu. Onlardan asla vazgeçmeyeceğine emin olmam gerekiyordu. Emin oldum. Sana güveniyorum. O yüzden senden tek bir isteğim var. Kızımın duygularını kendininkinden üstün tutma. Onu üzmeyeceksin diye kendini kaldıramayacağın yükler altına atma. İkiniz de benim evladımsınız. Birinizin canı yanmasın diye diğerinizin kendisini ateşe atmasını izleyemem. Hayat bu Aziz. Belki yine gelecek başına böyle bir şey. Bizden kaçma oğlum. Birlikte olunca altından kalkamayacağımız şey yok."1
Aziz duyduğu güzel cümleleri sindirmek için bekledi birkaç saniye. Karşısındaki adamın sevgisi çok kıymetliydi onun için. Eskiden de şimdi de... O yüzden kelimelerini doğru seçerek konuşması gerekiyordu.
"Benim Birce'den vazgeçme sebebim..." dedi ve bir süre sessiz kaldı. "Ben hastayken o benden daha hasta olur, hep endişeli olur, hayatını yaşaması gerektiği gibi yaşayamaz değildi sadece."
Âdem kısılmış gözlerle Aziz'e bakıyordu. Ne demek istediğini anlamıyordu. Sadece bunlar değildi de ne demekti?
"Bunları neden yapacağını bildiğim için gittim ben Âdem amca. Birce fedakarlıklarının farkına varamayacağı için gittim. Bu fedakarlıkları sadece beni sevdiği için yaptığını sanmasını istemedim. Çünkü bunları 'asıl' yapma sebebinden kendinin bile haberi olmayacaktı."
"Aziz, sen?" diye mırıldandı Âdem. Karşısındaki çocuğun şu an aklına gelen şeyi biliyor olmasına imkân yoktu.
"Biliyorum Âdem amca... Birce'nin bilmediğini de biliyorum. Sizin Birce'nin hatırlamadığını fark ettiğinizde ona hatırlatmak için hiçbir çaba sarf etmediğinizi de biliyorum. Kendinizce haklı olduğunuzu da düşünüyorsunuz ama bu sonsuza kadar sürmez biliyorsunuz değil mi?"
"Benim öyle bir niyetim yok. Zamanında da olmadığı için kaçtım gittim zaten. Ona yaşadıklarını benim hastalığımın hatırlatmasını istemedim çünkü. Ama siz Birce bilmiyor sanıyorsunuz ya biliyor aslında."
Adem'in gözleri tedirginlikle büyüdü.
"Hissediyor. İçinde bir yerde bir şeylerin yanlış, bir şeylerin eksik olduğunu biliyor. Bunu yaşayan o çünkü. Hatırlamıyor sanıyor olabilirsiniz ama bedeni hatırlıyor. O yüzden birinin başına en ufak bir şey gelse her şeyini verip kendini feda ediyor."1
Âdem gözlerini balkondan dışarıya doğru çevirmişti.
"Bugün ilk adımı attık Âdem amca. Senin de izninle evleneceğiz biz Birce'yle. Çocuklarımız olacak. Çocuklar en çok ne yaparlar? Ağlarlar, hasta olurlar. Bebeğimizi dış dünyadan uzak büyütemeyiz. Onun bakımına muhtaç küçücük bir bebek hasta olduğunda Birce ne tepki verir hiç düşünebiliyor musun?"
Bir süre durup Adem'in bunu düşünmesine izin verdi Aziz.
"Zaten anneler normalde bile sürekli bebeklerine yetemediklerini düşünmeye yatkın oluyorlar. Bu durumda Birce ne düşünür tahmin edebiliyor musun?"
Birkaç saniye de bunu düşünmesi için zaman verdi.
"O gün.. Sizi Meltem teyzeyle konuşurken duyduktan sonra.. Kendi hastalığımı da öğrendikten sonra... Aile meselenize karışamazdım. Ya da duyduğum şeyi Birce'ye söyleyemezdim. Ama artık ben de ailedenim ve bunu daha fazla Birce'den saklamamanızı istiyorum. Ona gerçekleri söyleyin ki iyileşmek için bir şansı olsun."1
sizi seviyorumm
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
34.11k Okunma |
3.6k Oy |
0 Takip |
58 Bölümlü Kitap |