49. Bölüm

49. Bölüm- Zafiyet

Melin Öğüt
melinogut

 

Selamlar, selamlarr🩷

 

Birazcık kısa sayılabilecek ama lazım bir geçiş bölümü..

 

Eğer yorumlarda kendinizi gösterebilirseniz çok mutlu olurum. Ben yorumla çalışıyorum da 👉👈 Siz bölümü okurken ben de yorumları okurken zevk alıyorum (bilin istedim 😌)

 

İyi okumalarr 🩷

 

"Bircesinin bir tanecik abisi.."

 

Gizlendiğim kolonun arkasında sanki zihnimde farklı bir pencere açılmış gibi hissettim. Sanki.. sanki geçmişimden bazı anlamsız kareler zihnime doluyor gibi hissediyordum ama hiçbiri de tam anlamıyla gözümün önünde canlanamıyordu.

 

"O kadar çok zaman geçti ki üstünden Mahir. Ben şimdi nasıl söyleyeceğiz? Söyleyince ne olacak hiç bilmiyorum. Ya Birce çok kötü tepki verirse. Bize olan güveni kırılacak bir kere."

 

"Biliyorum dayı, biliyorum."

 

"Sana olan güveni de kırılacak Aziz." Babamı cümlesiyle Aziz'in yüzünü görmek için başımı kolonun arkasından çıkardım. Şaşkınlığı her halinden anlaşılıyordu.

 

"Anne babasının ona söylemediği şeyi ben mi söyleyecektim? Ben bu konuda yeterince bedel ödedim Adem amca. Şimdi sıra sizde."

 

Aziz'in dudaklarından çıkan cümle beni sanki kendime getirmişti. Bir şeyler olduğunu biliyordum. Hatta bundan daha fazlasının da olduğunu anlamıştım ama bunun üzerine düşüp yüzleşmem gereken insanlarla yüzleşmemin zamanı değildi. Bugün Aziz'in doğum günüydü. Yıllar sonra kutladığım ilk doğum günüydü. Beni kendinden çok seven adamın doğum gününü hakkıyla kutlamasına izin verecektim. İçinde doğum günleri ukde kalan küçük Aziz Çınar'ın elinden bu günü alamazdım.

 

Kendimi fark ettirmeden tekrar binanın içine girdim. Elimdeki Mahir abimin telefonundan Aziz'i aradım. Birkaç saniye sonra Aziz'in "Abi beni arıyorsun?" cümlesini duymamla merdivenlere yönelip yukarı çıkmaya başladım. Telefon açıldığında Aziz'in 'alo' demesinin ardından zihnimdeki tüm sesleri susturdum.

 

"Sevgilim, Mahir abim telefonunu evde unutmuş. Gitmedi henüz değil mi? Telefonu aşağı indiriyorum."

 

"Yok güzelim gitmedi. Sen zahmet etmeseydin ben alırdım."

 

"Yok canım ne gerek var. Getiriyorum ben. Demek ki bir kere daha vedalaşmamış gerekiyormuş."

 

"Tamam güzelim. Bekliyoruz."

 

Aziz'le konuşurken merdivenlerden yukarı çıkmıştım. Olduğum katta biraz bekledim sonra asansörü çağırıp sanki hiçbir şey yaşanmamış gibi tekrar otoparka indim. Bu sefer beni bekliyorlarmış gibi hepsinin gözü otoparka girdiğim taraftaydı. Yüzüme bir gülümseme yerleştirip yanlarına doğru ilerledim.

 

"Komutanım bu nasıl bir unutkanlıktır ya? Aman dikkat edin dağda sağda solda silahınızı da unutmayın." Cebimden çıkardığım telefonu Mahir abime doğru uzatırken yüz ifademin içimdeki fırtınayı dışarı yansıtmaması için elimden geleni yapıyordum.

 

Dudaklarına yan bir gülüş yerleştirirken elimdeki telefonu tutarak beni kendine çekip sarıldı. "Dalgınlık işte." diye mırıldandı. "Hiç yapmayacağım şey."

 

Gerçekten de hiç yapmayacağı bir şeydi. İzin zamanlarından her an ulaşılabilir olması gerektiği için telefonunu hep açık tutar ve hiç yanından ayırmazdı. Bu gerçekten de silahını bir yerde unutması gibi bir şeydi. Omuzlarımdan tutarak beni kendinden biraz uzaklaştırdı gözlerimin içine bakıp tekrar sarıldı.

 

"Sen benim kardeşimsin biliyorsun değil mi? Öz kardeşimden daha çok kardeşimsin."

 

Sesinin tonu nedense beni duygulandırmıştı. Bir anda böyle bir şeyi duymayı beklemiyordum. "Aman Poyraz duymasın." dedim işi şakaya vurarak. Güldüğünü hissettim. "Duysun eşek herif. Ben fırsat buldukça söylüyorum zaten." dedi hiç çekinmeden. Bu sefer de ben güldüm. Tam geri çekilecektim ki izin vermedi. "Düğüne kadar tekrar gelebileceğimi sanmıyorum. İnşallah düğüne gelebilirim. Birbirinize emanetsiniz."

 

"Sen merak etme." dedim içini rahatlatmaya çalışarak. "Ederim." deyip saçlarımı karıştırdı. "Hem sensiz düğün falan yapmam ben. Sen gelemezsen erteleriz."

 

Aziz'in bakışlarının üstümde olduğuna emindim. Birer kollarımız hala sarılmaya devam ederken hafifçe ayrılıp Aziz'e baktık aynı anda. Tam da tahmin ettiğim gibi bana bakıyordu ve yüzünde hiç de memnun olmadığını gösteren bir ifade vardı. "Aman aman sıçramasın üstüme." dedi Mahir abim beni Aziz'i göremeyeceğim bir tarafa döndürürken. Yüz ifadesi ciddileştiğinde yine her zamanki gibi helallik alacağını düşündüm ama sadece benim duyabileceğim şekilde kulağıma fısıldadı. "Seni çok sevdiğini aklından çıkarma tamam mı?" deyip uzaklaştığında tepki veremeden olduğum yerde hafifçe tebessüm edebildim sadece.

 

Telefonunu aldı, Aziz'le ve babamla sarıldı. İkisine de bir şeyler dedi ama ne dediğini duyamadım. Sonra arabaya bindi ve uzaklaştı. Aziz çoktan beni kolunun altına almıştı bile. Babamın, yeğeninin arkasından el sallamasını fırsat bilmişti. Beni kendine çekip saçlarıma bir öpücük kondurduğunda "İyi misin?" diye mırıldandı. Çok uğraşmıştım ama belli ki o kadar da başarılı olamamıştım. Gözlerimin dalışından mı yoksa yüzümün saklayamadığım ifadesinden mi bilmiyorum ama Aziz'in bir şekilde işkillendiği kesindi.

 

"İyiyim." dedim yüzüme en büyüğünden bir gülüş kondurarak. Babam önümüzden yürürken biz de arkadan yavaş yavaş geliyorduk. "Nişanlımın doğum günü nasıl iyi olmam?"O da gülümsedi. Büyük bir gülüş değildi bu. Zaten daha fazla görmeme izin vermedi. Beni tekrar kendine çekip saçlarıma bir öpücük kondurduktan sonra yanağını başıma yasladı.

 

O şekilde asansöre geldiğimizde elini omzumdan çekti ve elimi tuttu. Asansörün kapıları kapandığında kapıdaki yansımamızdan iki yanımda duran babama ve Aziz'e baktım. Babam her zamanki halinden çok daha sessizdi ve yerdeki bir noktaya odaklanmıştı. Aziz'se bakışlarını asansörün tavanına doğru çıkarmıştı. Neydi bu? Göz teması da mı kurmayacaktık. Yaptıkları tek şey beni az önce duyduğum konuşmayı düşünmeye yönlendirmek olmuştu. Ben düşüncelere dalmak üzereyken asansör giriş katta durdu ve kapıları açıldı. Gördüğüm kişiyle gerçekten sabır çekecek seviyeye gelmiştim. Ben neden buraya her geldiğimde bu kadınla asansörde karşılaşıyordum ki! Bu bir ay boyunca Aziz'e gidip geldiğim süreç boyunca da sürekli karşılaşmıştık. Artık bir hukukumuz vardı. Mesela Aziz'le nişanlı olduğumuzu biliyordu. İçimde kaldığı için onun zamanında sandığı gibi 'Friends with benefits' ilişkimizin olmadığını da söylemiştim. Bunda cesaret almış olsa gerek kendi hayatıyla ilgili gerekli gereksiz her şeyi kısacık asansör yolculuklarında benimle paylaşır olmuştu.

 

"İyi akşamlar favori coupleım." diyerek asansöre bindi. Bakışları yanımdaki babamı bulduğunda tepeden tırnağa süzdüğüne yemin edebilirdim. "İyi akşamlar." dedim ağzımın içinde. Bu bakışları annem görse olacak olan şeyleri düşünemiyordum bile.

 

"Siz kaçıncı katta oturuyorsunuz beyefendi? Sizi daha önce hiç görmedim buralarda." dediğinde babam kendisinden bahsedildiğini zor fark ederek başını kaldırıp karşısındaki Hale'ye baktı.

 

"Babam kendisi!" dedi Aziz hızla. "Babam yani, babamız. Nişanlımın babası. Babamız." Hale'nin babama göz koyma ihtimalini anında yok etmek isteyen Aziz'in paniği görülmeye değerdi ama babamın ilgisini çeken ne bu panik ne de Hale olmuştu. O şu an yüzünde gülümsemeyle Aziz'in ona 'babam' demesine odaklanmıştı.

 

"Ah öyle mi? Çok genç görünüyorsunuz. Asla inanmam."

 

"Öyledir, öyledir. Ama babamız sonuçta. Koskoca kızı var 30 yaşında. Baba olmuş birisi. Babamız."

Aziz'in kelimeleri Hale'yi pek de etkilemiş gibi değildi. Son bir kez daha babamı süzüp asansör katına geldiğinde 'iyi akşamlar' diyerek asansörden indi. Aziz arkasından 'ya sabır' çekerken ben onun neden bu kadar gerildiğini anlayamamıştım. Bakışlarımı fark etmiş olacak ki onun da gözleri gayriihtiyari benimkilerle buluştu.

 

"Bakma öyle senin haberin yok geçen gün apartman grubuna bir kadın 'bu apartmandan metres vardır' diye mesaj atıp bu kadınla kocasının boy boy fotoğraflarını paylaştı. Babamızı yem mi edelim?"

 

Bakışlarım bana derdini anlatan Aziz'le onun arkasından ona aşkla bakan babam arasında gidip geldi. Şu an bu asansörde fazlalık olabilirdim. Asansörün kapısı açıldığında bir şey demeden dışarı çıktım. Arkamdan babamın Aziz'e "Ne dedin sen? Babam mı dedin? De bakayım bir daha." deyişlerini duyabiliyordum.

 

"Meltem annemi düşündüğümden Adem amca yoksa sen üstüne alınma." diyen Aziz'le belli ki trip sırası Aziz'e geçmişti.

 

Normal bir zamanda bu andan oldukça keyif alırdım ama zihnim ikiye bölünmüş bir halde savaş veriyordu. Bir tarafı duyduklarımı düşünmeye çalışırken andan soyutlanıyor diğer tarafı ona bugünün Aziz'in doğum günü olduğunu hatırlatıp sessiz olması gerektiğini söylüyordu. İkisini yapmakta da başarılı olamıyordum. Ne babamın karşısına geçip 'Benden ne saklıyorsunuz?' Diyebiliyordum ne de onların bu haline gülüp eğlenebiliyordum.

 

Kapının önüne gelip şifreyi girip içeri geçtim. Arkamdan hala birbirleriyle uğraşarak geldiklerini duyabiliyordum. Elimi yüzümü yıkayacağımı söyleyerek yukarıya çıktım. Banyoya girdiğimde derin bir nefes alıp yüzüme peş peşe su çarptım. 'Birce'nin biricik abisi' sesi kulaklarımdan gitmiyordu ama hiçbir anlam ifade etmiyordu da. Bu zamana kadar sadece Mahir abime 'abi' demiştim. Benim için bu kelime herkesin günlük hayattaki kullanımı gibi değildi. Tanımadığım bir adama hitap etmek için bile abi demezdim. Ama 'Birce'nin biricik abisi'nin Mahir abim olmadığına emindim. Onun otoparkta söyledikleri belki de çok açıktı ama ben bunu kabullenebilecekmiş gibi hissetmiyordum.

 

Banyoda ne kadar kaldım bilmiyorum ama kapının tıklatılmasıyla kendime geldim.

 

"Bir tanem babamlar bilek güreşine tutuştu. Seyirici olmak ve de gerekirse ayırmak için sana aşağıda ihtiyacımız var."

 

Duyduğum cümle içinde yüzdüğüm duygu okyanusundan çıkmama yardımcı oldu. Zihnimde şu anlık baskın gelen, diğer tarafa sessiz olması gerektiğini söyleyen taraf olmuştu çünkü Aziz'in sesindeki çocuksu neşe yok edilemeyecek kadar değerliydi.

 

Banyodan çıktığımda Aziz merdivenlerden aşağı bakerken bilek güreşini izliyordu. Benim çıktığımı fark edince elimden tutup heyecanla merdivenlerden indirdi. Babalar orta sehpanın üzerinde bilek güreşine tutuşmuşlardı gerçekten.

 

"Kalem kılıçtan keskindir Adem Bey! Bu bilekler yıllarca kalem tuta tuta bu hale geldi."

 

"Bizim bilekler de o kalem tutan elleri korurken bu hale geldi Büyükelçim!"

 

İkisinin birbirine laf yetiştirişi bilek güreşinden daha komikti. Tüm gece elinden düşürmediği Suna'yı Aziz yine eline aldı ve bu ironik anı da kayıt altına aldı.

 

"Ben gençliğimde boğazı yüzerek geçerdim öyle bir kol öyle bir omuz bu!"

 

"Çenen de yardımcıydı herhalde yüzmene. Sus da bileğin konuşsun baba oğul ne çok laf yapıyor ağzınız."

 

Tekin amcanın kahkaha atmasıyla babamın onun elini masaya değdirmesi bir olmuştu. Etraftan yükselen alkış sesleriyle babam gururlu bakışlarını onu alkışlayan halkına çevirip onları selamlamaya başladı. Tekin amca ise hala gülüyordu.

 

"Kaynanam burda olsaydı şimdi kesin ben onu dört sene emzirdim ondan böyle güçlü oldu diye gerim gerim gerinirdi." Annemin ortaya attığı geçmişle gülüşler ona çevrilmişti. Gerçek ve babaannemin övünerek anlattığı bir hikayeydi.

 

"Meltem, karım... Şurda iki saniye zaferimin tadını çıkaracaktım canım benim."

 

"E çıkar Adem ne dedim sanki? Anne olsaydı onla da paylaşırdın." Annemin burnunu havaya dikerek kurduğu bu cümlenin trip cümlesi olduğu her halinden belliydi.

 

"Yok, ben karımla paylaşacağım." deyip anneme sarılan babamsa bu tribi anladığını belli etmişti. Onlara bakarken Aziz'in bakışlarının üstümde olduğunu fark ettim. Gülümseyerek yanağına bir öpücük kondurdum. Kalabalık ailemiz birbirleriyle uğraşırken bize pek oralı olmuyorlardı.

 

"Mutlu musun?" dedim dudaklarımı yanağından çekerken. Bir süre yüzümü izlemeye devam etti. Sanki cevabını gözleriyle veriyordu. "Çok." dedi gözlerimin içine bakarken. Sonra bir eli yanağımı buldu. Baş parmağıyla hafifçe okşadı. "Sen yanımdaysan her zaman çok mutluyum ama bir de hem yanımda hem de mutluysan işte o zaman yapabileceklerimin sınırı yok gibi hissediyorum."

 

Başımı kendiliğinden Aziz'in eline doğru yaslarken alt dudağım da büzülmüştü. Böyle bir cevap beklemiyordum. Onun benim için yaptıklarının bendeki etkisi göğsümden taşacak gibiydi.

 

"Ve dudağını öyle büzmeye devam edersen etrafımızda kim varmış demeyip seni öpeceğimi hissediyorum."

 

Dudaklarım anında iki yana açılmıştı. Kocaman gülümsememi tutamadım. Biraz da utanmıştım Aziz'in sağ göğsüne doğru minik bir şamar indirdim. "Cilveni sevsinler." dedi saçlarımdan öpüp. "Hediyemi ne zaman vereceksin?"

 

"Hediyen... Hediyen bu işte... Doğum günü partisi..."

 

"O hediyem çok güzel zaten de. Ben daha güzel bir tane biliyorum."

 

Aziz'in tabi ki de doğum günü hediyesi doğum günü partisi değildi ama bir anlığına daha güzel olan hediyenin ne odluğunu düşünürken bulmuştum kendimi. "Ama belli ki bugün çok yorulmuş. Mesajımı bile alamıyor." demesiyle geç de olsa benden bahsettiğini anladım. Utançla ellerimle yüzümü kapadım. "Off, gerçekten beynim düzgün çalışmıyor."

 

"Normal güzelim, bu partiyi hazırlamak kolay mı? Hele de bir hafta boyunca partiye zaman ayırabilmek için nişanlına trip atıp parti hazırlıklarına yetişmek çok zor olmuştur."

 

Şaşkınlıkla ellerimi yüzümden çektim. Bunu anlamış mıydı? Ne zamandan beri biliyordu? Sürpriz bir parti yapamamış mıydım?

 

"Bakma öyle." dedi gülerek. "Hafta boyunca sadece 'çocuk için biraz vaktimiz' var dedim diye bana trip atmayacağını biliyordum ama altından bunun çıkacağını bilmiyordum. Gerçekten başarılı bir sürpriz doğum günü oldu. Beni şaşırtmak konusunda çok iyisin." Son cümlesini kulağıma fısıldayarak söylediğinde yanağıma da bir öpücük kondurmuştu. Tavrı hoşuma gitse de farklı bir noktaya takılmayı tercih ettim.

 

"Niye? Ben sana 'çocuk için biraz vaktimiz var' dedin diye trip atamaz mıyım? Gayet de ciddiyim o konuda. Numara değildi o tripler."

 

Dediklerim yalan sayılmazdı. Aziz'in bir bebeğe benim kadar hevesli olmaması düşüncesi beni üzüyordu. Bu ne benim yüzümdendi ne de bir bebek istememesindendi. Tamamen mantıklı bir insan olmasından kaynaklanıyordu. Ama ben mantıklı olmasını istemiyordum. Ben benimle birlikte delirip aşkından gözü dönüp mantıksız kararlar almasını istiyordum. Aramızdan en azından birinin mantıklı olması iyiydi tabi...

 

Triplerimin numara olmaması onu belli ki rahatlatamamıştı. Bir kolunu omzuma atarak oturduğumuz kanepede beni biraz geri çekti. Onun sırtı kanepeye benim sırtımsa onun göğsüne yaslandı. Şakaklarımda hissettiğim dudaklarıyla gözlerimi kapattım. Yumuşacık öptü. Dudaklarını kulağıma doğru çekti.

 

"Eğer sen de istersen evlendikten sonra bir müddet kendi bebeğimi öpüp koklamak, bunca yıldır eksikliğini hissettirdiğim sevgiyi sadece ona vermek istiyorum. Sonra zamanı geldiğinde de..." Bir eli omuzumdayken diğeri yavaşça karnımı buldu. "...burada aynı bebeğime benzeyen küçük bir kızın büyümesi için söz 'görevimi yapacağım.'"

 

Trip atarken ona söylediğim 'görevini yapsana' cümlesini unutmamış, tekrar masaya koymuştu ama benim ilgimi çeken nokta o değildi. "Bana benzeyen bir kız çocuğu mu?" dedim içimdeki neşeyi gizlemeye çalışarak. Başarılı olabildiğimi düşünmüyordum çünkü Aziz'in gözlerime baktığında orada parıltılar gördüğüne emindim.

 

"Evet, hayalim bu. Seni 14 yaşından beri tanıyorum. İlk gördüğüm anda tutulduğum bir güzelliğe her geçen gün daha da aşık olduğum bir ruha sahipsin. Bebeğimin senin gibi bir annesi varken kime benzemesini isteyebilirim ki?" Sözleri beni öyle heyecanlandırdı ki bir şey diyemeden sadece gözlerine bakmaya devam ettim. "Hem baban 'sen Birce'nin o zamanlarını bilmezsin tabi, ne tatlı bir çocuktu' deyip sürekli senin çocukluk anılarını anlatıyor. Hayır yani resmen benimle 'ben daha uzun zamandır tanıyorum Birce'yi' diye kavga edecek. Ben de o göremediğim zamanları böyle telafi edebileceğimi düşünüyorum."

 

Aziz'in gayet ciddi konuşmasını gülerek dinledim. Gözüm, Tekin amcanın İskoçya'da bir bayramda kilt (etek) giydiği fotoğrafa gülen babama çevrildi. Gerçekten Aziz'i görmediği yıllar üzerinden zorbalamak tam onun yapacağı bir şeydi. Ona gülerken zihnim otoparkta duyduklarımı tekrar kulağıma getirdi. Karşımda gülen, eğlenen bu adam benden büyük bir şey saklıyordu. Sadece o değil babamın davranışı yüzünden utanıp özür dilemeye çalışırken çaktırmadan gülen annem de. Şu an kolları arasında olduğum adam da. Biraz önce benden helallik alıp giden Mahir abim de. Hayatta en çok güvendiğim dört insan. Hepsi benden bir şey saklıyordu.

 

Mahir abim o telefonu evde unutmamıştı. Bilerek bırakmıştı. Hayatta böyle bir dikkatsizlik yapmazdı. Benim otoparka girdiğimi fark etmemesi imkansızdı. Kapısı kapalı bir odada o uyurken odaya doğru adımlasam ben kapıyı açmadan uyanmış olurdu. 'Bilerek yaptı.' dedi zihnim. 'Senden saklanan şey neyse onun daha çabuk ortaya çıkabilmesi için senin duymanı sağladı.' Belki o an orada hesap sormamı bekliyordu. Saklandığım yerden çıkıp benden saklanan şeyin hesabını sormamı bekliyordu. Ama yapmamıştım. Yapamazdım. Bu zamana kadar sır olarak kalmış bir şey bir gün daha sır olarak kalabilirdi. Mahir abimin de bana hatırlatmak istediği gibi 'Aziz'in beni çok sevdiğini biliyordum.' Onun bu gizli uyarısı delirip kendimi kaybedersem Aziz'e sıçramamam içindi. Ne duyacağımı bilmiyordum ama Aziz'e sıçramak aklımın ucundan geçmemişti. Benden bir şeyler saklıyor olmasından nefret etsem de her zaman mantıklı bir sebebi olduğunu biliyordum. En azından öyle olduğuna inanıyordum çünkü Aziz'e güveniyordum.

 

"Durgunlaştın bir tanem."

 

Aziz'in sesiyle nerede olduğumu fark ettim. Hala doğum günündeydik. "Yorulmuşum gerçekten." dedim biraz yalan söyleyerek. Aziz'e doğum günü hazırlamak beni yormamıştı. Aksine onu mutlu edebildiğim için çok daha enerjiktim ama zihnimde dolaşan düşüncelerin beni yorduğu doğruydu. "Kollarında da mayıştım biraz."

 

"Bu kadar kahkaha ve gürültüye rağmen mayışabildiysen gerçekten de yorulmuşsun demektir. Hadi geceyi noktalayalım." Tam kollarını benden çekip ayağa kalkmıştı ki onu durdurdum. "Saçmalama. Bugün senin doğum günün. Ailemiz burda. Eğleniyorlar. Eğleniyoruz... Hem kovacak mısın insanları ne yapacaksın?"

 

Yüzünde öyle bir ifade vardı ki 'ne sandın?' der gibiydi. "Sen mutluysan benim yapabileceklerimin sınırı yok demedim mi ben sana? Sen mutlu olacaksan annemmiş babammış demem arkalarından su dökerim."

 

"Keşke erkek bir evladım olsun diye çırpınan herkes oğlunun bu hallerini görse."

 

Aziz dudaklarından kaçan kahkahayı bastırmak için yüzünü omzuma bastırdı. Omuzlarının sallanmasından güldüğünü anlayabiliyordum. Başını kaldırıp gözlerime baktığında onların içindeki hınzır pırıltıları görebiliyordum. "Bir hikaye vardı biliyor musun? Bir adamla bir kadın evlenmişler. Bir anlaşma yapmışlar, ilk bir hafta eve birisi gelse de evde yokmuş gibi davranacaklar kapıyı açmayacaklarmış. Önce oğlanın anne babası gelmiş kapıya. Kadın tabi demiş ki bir anlaşma yaptık. Kimseye kapıyı açmayacağız. Oğlan da 'tamam' demiş açmamış kapıyı. Anne babası kapıda beklemiş beklemiş gitmiş. Birkaç gün sonra kızın anne babası gelmiş kapıya. Kız mırın kırın etmeye başlamış oğlan demiş 'e ama anlaşmıştık kimseye açmayacaktık kapıyı.' Kız da demiş 'ama onlar benim anne babam. Kapıda mı bırakayım.' Sonra açmış kapıyı anne babasını misafir etmiş. Gel zaman git zaman bu çiftin bir tane oğulları olmuş, sonra bir tane daha sonra bir tane daha. En son bir tane kızları olmuş. Oğlan kurbanlar kesmiş, adaklar dağıtmış, fakir sevindirmiş. Sormuşlar 'senin 3 tane oğlun var hiçbirinde de bu kadar sevinmedin, kızın oldu diye niye bu kadar seviniyorsun?'"Hikayenin can alıcı kısmını söylemeden önce biraz duraksadı. Yüzündeki gülüş büyüdü. "'Beni kapıda bırakmayacak bir evladım oldu.' demiş."

 

Hikayeyi hissederek anlatışı o kadar komikti ki gülmeden edememiştim. "Babam mı anlattı bu hikayeyi sana. Tam onun güldüğü Facebook paylaşımlarına benziyor."

 

"Ben de yıllar önce orda görmüştüm. Hikayenin sonu beni nasıl dumura uğrattıysa yıllardır çıkmamış aklımdan."

 

"O yüzden mi kız çocuğu istiyorsun sen de. Kapıda kalmamak için mi?"

 

"Kızım babasına kıyamaz." dedi sanki gerçekten bir kızı olmuş da onun adına konuşur gibi.

 

"Oğlum da bana kıyamaz belki nerden biliyorsun?"

 

"Kendimden biliyorum. Erkek evlatlara güven olmaz." Şakayla karışık söylediği bu cümlenin gerçeklik payı vardı. Hem onun için hem de genel erkek cinsi için doğru sayılabilirdi. "Şimdi söyle bakayım müstakbel karım. Geceyi bitireyim mi bitirmeyeyim mi?"

 

"Senin doğum günün Aziz. Ben gayet iyiyim." Bir süre gözleriyle yüzümü taradı. Sanki gerçekten iyi olup olmadığımı ölçüyor gibiydi. Kollarını bedenimden çekip ayaklandı. "Saat ne ara 1 olmuş ya!" dedi herkesin duyabileceği bir şekilde. Bu çocuk da gerçekten utanma yoktu.

 

"Yuh o kadar olmuş mu? Benim yarın 9'da hastam var ya." dedi Sarp ayaklanırken. "Neşeniz daim olsun. Ben kalkayım." Sarp'ın kalktığını gören Meryem de ayaklandı. "Benim mesai de o saatte başlıyor. Ben de kalkayım."

 

"Hafta içi doğum günü kutlaması düzenleyen arkadaşımın Birce'yi kutluyoruz. Benim de mesai o saatte başlıyor." Erdem bana laf sokarken bir yandan da toparlanmaya başlamıştı. "Benim belirli bir mesai saatim yok ama şu an yukarıda uyuyan patronum sabahın köründe beni şaşırtmak isteyebilir." diyen Leyla da Akgün'ü yattığı yerden almak için yukarı çıktı.

 

"Ne güzel oturuyorduk çocuklar ya! Nereye?" dedi babam partinin bitmesinden rahatsız olan çocuk gibi.

 

"Onlar senin gibi emekli değil Adem Bey. Öğlene kadar uyumuyorlar. Hepsinin işleri var. Benim de 6'da uçağım var. Yavaştan havaalanına gitsem iyi olacak oğlum."

 

Tekin amcanın babamla uğraşıp sanki hiçbir şey olmamış gibi Aziz'e dönmesi çok komikti. Babam ona pis pis bakarken onun pek umrunda değil gibiydi.

 

"Bugün için mi geldin sadece?" dedi Aziz şaşkınlıkla.

 

"Oğlumun 30. yaş gününü kaçıramazdım değil mi ama?" Bakışları bir anlığına bana kaymıştı. Ardından tekrar Aziz'e bakıp omzunu sıktı.

 

"Bir işin var diye düşünmüştüm. Sırf benim için bir günlüğüne bu kadar yorulmana gerek yoktu."

 

Tekin amcanın yüzü çok şey anlatıyordu. Pişmanlık, zamanı geri alamayacağını bilmesinin verdiği mutsuzluk en çok okunan ifadeleriydi. "Yorulmadım. Yorulmam. Senin için yorulmam." diyebildi sadece. Onu doğum gününe çağırırken yaptığım konuşmada sert olmuştum. Sert de denemezdi aslında ama gerçekçiydi. Tabi ki bu ona sert gelmiş olabilirdi. Ama etkili olduğunu gözlerimle görebiliyordum. Eminim ki sadece benim sözlerimle olmamıştı bunlar. Muhtemelen Aziz'in Ankara'ya döndüğü dönemden beri aralarını bir şekilde düzeltmek istiyordu Tekin amca ama bunu nasıl yapacağını bilmiyordu. Ve böyle şeylerin ha deyince olmayacağını, fedakarlık gerektiğini de bu süreçte öğrenmişti. Benim sözlerim muhtemelen ona sadece yol göstermişti. Bu yolda başarılı bir şekilde yürüyen oydu.

 

"Biz de kalkalım annecim." dedi annem onun aksine istifini bozmayan babama yan bakışlarla bakarken. Sonra yanıma gelip kısık sesle sordu. "Sen burada mı kalacaksın?"

 

Yani, bu akşam eve gelmeyeceğim demekle anne babamı sevgilimin evinden uğurlayıp geceyi orada geçirmek arasında fark vardı. Nişanlılığımıza güvenerek babamdan fazla bir genişlik istiyordum. Ama bugün Aziz'in doğum günüydü. Teknik olarak doğum günü bitmişti ama evini kabalıkla doldurup o kalabalığın ardından onu yalnız bırakamazdım. Sesimi çıkarmadan sadece başımla onayladım annemi. "Ben daha Aziz'e hediyemi vereceğim." dedim kalmama bahane sunarmış gibi. Tabi o sırada cümlemin ne anlamlara gelebileceğini düşünmemiştim.

 

Babam oturduğu yerden kalkarken ağzımdan çıkan cümleyle bakışlarını yavaşça üzerime çevirdi. Sözlerimde herhangi bir anlam yoktu. Şu an zihninin içinde dolaşan şeyle onun fesatlığını gösteriyordu ama Aziz'in de bıyık altından gülümseyişini görünce yanlış anlaşılmaya mahal vermemek için babamın bana attığı uyarı dolu bakışlara ben de aynı şekilde karşılık verdim. "Hediyesi baba! Hediyesi! Hani görüyorsun ya evde kaç zamandır. Onu vereceğim."

 

Babam neyden bahsettiğimi anlayınca gözle görülür bir şekilde rahatlamıştı ama çaktırmamaya çalışarak "Tamam canım bir şey mi dedim?" diye beni geçiştirmeye çalışıyordu.

 

Hepsi birkaç dakika içinde toparlanmış ve vedalaşmaya hazır hale gelmişlerdi. Herkesle tek tek sarılıp onları uğurlarken yeni evli gibi hissetmiştim. Kapıyı kapattığımda belime dolanan kollarla bu hissim daha da artmıştı. Aziz'in boynuma bıraktığı büyük öpücükle başımı omzuna yaslayıp gözlerimi kapattım. Gerçekten de yorulmuştum. Hem bedenen hem de zihnen...

 

Aziz'in büyük öpücükleri yavaş yavaş boynumdan yanağıma doğru ilerledi. Nefesini kulağımda hissettiğimde huylanarak başını omzuma doğru yatırdım. Bu hareketime gülerek şakağıma bir öpücük daha bıraktı. "Hediyemi istiyorum." dedi net bir sesle.

 

Yüzümü ona doğru dönüp beline sarıldım. Çenemi göğsüne doğru yaslayıp alttan alttan ona bakmaya başladım. Bakışlarını ayırmadan o da bana bakıyordu. Öyle güzel bakıyordu ki yorgunluğumu dinlendirebilecek tek yere, dudaklarına, uzandım. Başta sadece dudaklarımızın temasından oluşan öpücüğü ellerimi belinden boynuna çıkararak kendimi dudaklarına daha da yaklaştırarak derinleştirdim.

 

Aziz'in bir eli belimdeyken diğeri kalçalarıma doğru indi. Eli kalçamın üstünden yavaşça geçerken belimdeki eli beni havaya kaldırdı kalçamdaki eli de bacağımı tutarak onu destekledi. Kolayca kendimi kucağında bulmuştum.

 

Ben dudaklarının sıcaklığıyla meşgul olmaya çalışırken adımlarını hissetmemle iyice boynuna tutundum. Adımları durduğunda kendimi birden onun kucağında oturur halde bulmuştum. O an kanepeye ilerlediğini ve kucağında benimle birlikte kanepeye oturduğunu anladım. Hiçbir anında dudaklarımızı birbirinden ayırmamıştı. Şu bir haftanın acısını çıkarıyor gibi öpüyordu. Beni gerçekten özlediğini hissedebiliyordum.

 

Kucağındayken ensesindeki ellerim saçlarına doğru gitti. Ben de onu çok özlemiştim. Çekiştirdiğim saçlarıyla bu hissimi dışarı vurduğumu düşünüyordum ama muhtemelen Aziz benimle aynı şeyi düşünmüyordu. Başını hafifçe geriye çekti. Ben ondan kopmak istemeyince kanepenin sırt kısmına kadar yasladı başını. Bu kez alttan bakan oydu. Kaşları hafifçe çatılmış bir şeyi çözmeye çalışır gibiydi.

 

"İyi misin?" diye sordu anlayamadığım bir şekilde. Derin nefesler alırken başımı sallamakla yetindim sadece. Tekrar dudaklarına eğilecektim ki başını tekrardan kaçırdı. Elleri kalçalarımı okşarken bakışları sanki aradığı şeyi bulabilecek gibi yüzüme bakıyordu. "Ne oldu?" diye sorduğumda bir şey söylemeden belimdeki kollarını sıkıştırdı ve oturduğu kanepeden aynı şekilde geri kalktı. Ben ne olduğunu anlamadan ona bakarken merdivenlere yöneldiğini fark ettim. Normalde buna memnun olmam gerekirdi ama bu benim istediğim türden bir yöneliş değildi.

 

"Yorgunuz." dedi dudağıma küçük bir öpücük bırakırken. Bu çıkarımı kendinden mi yoksa benden mi yaptığını anlayamamıştım. Beni kucağından yatağa doğru indirirken "Sende dinleniyorum işte." diyerek uzaklaşmaması için bileğinden tuttum. Ben yatakta otururken o ayakta bana bakıyordu. Dilinin ucunda bir şey vardı ama söyleyip söylememek arasında kalmış gibiydi. Derin bir nefes alıp hafif bir tebessümle bana döndü.

 

"Aklın dolu." dedi. "Aklında bir şey var zihnini kurcalıyor. Israr edeceğim ama benimle paylaşacak olsan çoktan paylaşacağını en azından 'iyi misin?' sorularıma gerçek bir yanıt vereceğini biliyorum. Son kez sormak istiyorum eğer ki gerçekten bir şey yoksa yatağımıza yatıp seninle birlikte güzel bir uyku çekmek istiyorum. Bana anlatmak istediğin ama doğum günüm olduğu için anlatmadığın bir şey var mı? Varsa lütfen söyle. Önemli olan 30. yaş günüm değil ileride nice yaşlarımı birlikte geçireceğim kadına sıkıntı veren düşünceler çünkü."

 

Bunu nasıl fark edebildiğini gerçekten bilmiyordum. Bana göre yapmam gereken her şeyi yapıp içimde kopan fırtınaları dışarı yansıtmamaya çalışmıştım ama Aziz'in bende bir şey gördüğü kesindi. Ve zaten sıkıntı gördüğünün gerçek olmasındaydı. Bu gece asla söylemeyi düşünmediğim bir şeyi doğrudan soruyordu şu anda. Yalan söyleyebilirdim. Yok diyebilirdim çünkü yok dersem artık ısrar etmeyeceğine emindim. Ama bana kapıyı sonuna kadar açmışken ondan bir şeyler saklamamın anlamı yoktu.

 

"Benden bir şey sakladığınızı biliyorum. Sen, babam, annem, Mahir abim muhtemelen başkaları da.. Ama soracağım sorunun muhatabının sen olmadığını da biliyorum. O yüzden şimdi uyuyup güzel bir uyku çekebilir miyiz? Yarın uzun bir konuşma yapacağım insanlar var da."

 

Duyduğu şeye şaşırıp şaşırmadığını söyleyemiyordum. Belki de bunu biliyor olmama değil ama ondan gizlemeyip söylememe şaşırmıştı. Emin değildim.

 

"Otoparkta konuşulanları duydun değil mi?"

 

"Ne duyduğumu bilmiyorum. Bunu soracağım kişi sen değilsin."

 

"Neden? Ben de senden bir şeyler saklamışım işte neden benden hesap sormuyorsun?"

 

Amacının ne olduğunu bilmiyordum. Kavga mı çıkarmaya çalışıyordu? Ondan hesap sormama mı ihtiyacı vardı bilmiyordum?

 

"Çünkü sen beni üzecek hiçbir şey yapmazsın!" dedim sesimi yükselterek. "Benim takıntılı karakterimi bildiğin için hastalığını öğrenince tek kelime etmeden gittin... Sadece beni değil arkadaşlarını da hayatından çıkardın çünkü onların sesinle ilgili bir şeyler bilip benim bilmememem hem onlar için hem de benim için haksızlıktı. Bunu bildiğin için arkadaşlarını geride bıraktın. Bunu bildiğin için yalnız başına yabancı olduğun bir ülkede tedavi olmaya çalıştın. Sevdiğin kızın başkasıyla olmasını kabul ettin! Sırf ona veremediğin bir hayatı başkası verebilir diye!.. Silmedin aklından. Sadece beni değil hayallerimi bile önemsedin. Ben ne yaptım o sırada? Sen bana dönmeye çalışırken ben ne yaptım?? Ben senden neyin hesabını sorabilirim ki?"

 

Kendime kızgınlığım, zihnimin bir köşesini kemiren düşünceler, pişmanlıklarım kendini tekrar dışarı vuruyordu. Bu konuları daha öncesinden konuşmuş olsak da Aziz'in söylediği hiçbir şey benim kendimi affetmeme neden olmuyordu. Bunu ona söylesem bana affedilecek bir şey yapmadığımı söylerdi ama onun bu tavrı kendimi daha çok küçülmüş hissetmeme sebep oluyordu.

 

Ellerimden tutup oturduğum yataktan beni kaldırdı. Ayaklarımın üzerinde durduğumda ellerini yanaklarıma çıkardı ve yüzünü yüzüme yaklaştırarak "Her şeyin!" dedi. Sesini yükseltmemişti ama kelimeleri çok netti. "Bana her şeyin hesabını sorabilirsin. Ben de hepsine cevap veririm. Sen benim doğum günüm diye duyduğun şeyleri sineye çektin, yokmuş gibi davrandın. O otoparkta bizim ağzımıza sıçmak yerine hiçbir şey olmamış gibi geceye devam etmeye çalıştın. Benim için! Sen bile, sen bile bizim sevgilerimizi kıyaslayamazsın. Sen sevdiklerine düşünceli bir insansın Birce ama en çok bana. 14 yaşında bir çocukken güzelliğine tutulmuş olabilirim ama beni sana deli divane eden 10 yıl ayrı kalsam da unutamadığım şey senin kalbin. Kulağa belki biraz problematik gelebilir ama anne babasının bile görmediği o çocuğu gördüğün için düştü sana bu kalp. Yaralarımı sardın sen benim. Sınavı geçemem diye endişelendin. Uykusuz kaldığım günlerde öğle aralarında çıt çıkmasın diye yanımda nöbet tuttun ben uyuyayım diye. Bunların hepsi liseli Aziz'in hayatında sık karşılaştığı bir şey değildi sen... sen başka bir şeydin. Ayrı kaldığımız dönemde en çok düşündüğüm şey buydu biliyor musun? Acaba dedim göremediğim ilgiyi sonunda bulduğum için mi sevdim ben Birce'yi. Sadece bu yüzden mi? Hayatımda kocaman bir eksik vardı ve onu giderdi Birce. Bu yüzden mi aklımdan çıkmıyor." Sessiz kalıp başını iki yana salladı. "O anlarda zihnim sanki benimle oynar gibi senin gülüşünü getirirdi önüme. Bana laf soktuğun anları, okul bahçesindeki yarışlarımızı, esprilerini... Psikoloğa bile anlatmıştım biliyor musun, bir ara çok emindim ilgine aşık olduğumdan. Ama yine onunla fark ettim ben tepeden tırnağa sana aşığım. Sadece sana. Her halinle sana."

 

Gözlerini gözlerimden bir an olsun bile çekmemişti. Ben de yanaklarımdaki ellerimden güç alır gibi iki elimle ellerini tutmuştum.

 

"Yaptığın hiçbir şeyde seni suçlamıyorum. Senin de ne beni ne de kendini suçlamaman için elimden gelen her şeyi yapacağım. Ben senin hep yanındayım ama gerektiğinde bana da hesap soracaksın çünkü kimseye ne sevgi ne de minnet borcun var. Anlıyor musun beni?"

 

Başımı sadece aşağı yukarı sallayabildim. Dudaklarında titreyen bir tebessümle alnımı öpüp beni göğsüne doğru çekti. Kulağımı kalbine dayadığında yavaşça gözlerimi kapattım. Dudaklarını başımın üstünde hissediyordum. Minik öpücükler, kulağımın altındaki düzenli ritim, vücudumun etrafını sımsıkı saran güvenli kollar... içimi rahatlatıyor, zihnimdeki susmak bilmeyen sesleri tek tek susturuyordu.

 

"Eğer istersen şimdi gideriz sizin eve annenle babanı uyandırırız."

 

Başımı yasladığım yerden oynatmadan sadece hayır diyebilmek için sağa sola salladım. Kollarımı doladığım belden daha yukarıya çıkardım sanki daha çok sarılabilirmişim gibi kollarımın arasındaki Aziz'i kendime daha çok çektim.

 

"Ya da beynindeki o çok konuşan tarafları sadece birkaç saatliğine susturup sana güzel bir uyku çektirip yarın kahvaltıya gideriz. Ne dersin?"

 

İşte bu şu an için nasılsa daha çok içime sinmişti. Çok garipti. Etrafımdaki insanları düşündüğüm doğruydu ama benim takıntım konu hastalıklara geldiğindeydi. Eğer Aziz orda olmasaydı, ya da bugün doğum günü olmasaydı o otoparkta o anda babama hesap sormaya başlardım bile. Hala kendimi tutabilmiş olmama şaşırsam da konu Aziz'in mutluluğu olduğunda kaybedeceğim kontrolümü bile kazanmak çok kolay olmuştu sanki. Şimdi hastalığını öğrenince benim için benden giden Aziz'i anlayabiliyordum galiba.

 

O gerçekten de herhangi biri değildi. Benim zayıf noktamdı, zafiyetimdi.

 

 

 

 

 

 

 

Bir yıldızını ve bölümle ve genel olarak kitapla ilgini düşünceni alırım 😌🩷 Arada lazım oluyor güzel şeyler duymak da ondan yanii.. 🫣

Bölüm : 26.03.2025 22:53 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Melin Öğüt / Yirmi Dokuz / 49. Bölüm- Zafiyet
Melin Öğüt
Yirmi Dokuz
1. Bölüm Verilen Söz2. Bölüm- Ve Ayrılmaz Dostluğa!3. Bölüm- Etkileyici Hediye4. Bölüm- Karşılaşma5. Bölüm- Ellerimde Çiçekler6. Bölüm- Nedensiz, Nasılsız7. Bölüm- İhtimallerin Heyecanı8. Bölüm- Agop'un Meyhanesi9. Bölüm- Kim Bilir?10. Bölüm- Söz11. Bölüm- Kıskançlık12. Bölüm- Geçmemiş Geçmiş13. Bölüm- İnandır Beni14. Bölüm- Önce Sen!15. Bölüm- Aile16. Bölüm- Tırtıl ile Uğur Böceği17. Bölüm- İlk Bakış18. Bölüm- Geçmişin İzi19. Bölüm- Yüzleşme20. Bölüm- Yeniden21. Bölüm- Yarın Hiç Olmayabilir22. Bölüm- Yara23. Bölüm- Kendimden Bile24. Bölüm- İtiraf Çabası25. Bölüm- Tatil Öncesi26. Bölüm- Özgür Kelebek27. Bölüm- Çıkma Teklifi28. Bölüm- Korku29. Bölüm- Sevdalı Oldu, Felaket Oldu, Ayrılık Oldu30. Bölüm- Sevgili31. Bölüm- Her Şeye Rağmen32. Bölüm- Şimdi Uzaklardasın33. Bölüm- Uzak Mesafe34. Bölüm- İstanbul->İngiltere35. Bölüm-İlk Gün36. Bölüm-Ev37. Bölüm- Yüzük38. Bölüm- Davet39. Bölüm- Kavuşma40. Bölüm- Dönüş41. Bölüm- Bebek?42. Bölüm- Yemek.43. Bölüm- Plan44. Bölüm- İstiyorum, Veriyor Musun?45. Bölüm- Kız İsteme Volume 3 Part 146. Bölüm- Kız İsteme Volume 3 Part 247. Bölüm- Unutulan48. Bölüm- İyi ki49. Bölüm- Zafiyet50. Bölüm- Gizlenen51. Bölüm-Yanında52. Bölüm- Hayat53. Bölüm- Son Gün54. Bölüm- Evet!55. Bölüm- Yeni Bir Hayat56. Bölüm- Leventoğlu57. Bölüm- 2+158. Bölüm- Otuzuncu Mum Işığı (Final)Özel Bölüm: Hayat IşığıÖzel Bölüm: I.L.
Hikayeyi Paylaş
Loading...