
Selamlar, selamlarr🩷
Safe bir bölümle geldim
Finale giderken birazcık rahatlayalım ama değil mi 👉👈
Bu arada spotide Yirmi Dokuz'a bir liste yaptım.. Bence bir göz atınn linki instagram öne çıkanlarda
Yorumlarda buluşalıımm
İyi okumalarr🩷
Sırtımda hissettiğim parmaklar ve alnımda hissettiğim öpücüklerle derin bir uykunun içinden çağrılıyordum. Tenimde hissettiğim sıcaklığın Aziz'in bedenine ait olduğunu biliyordum. Bedenime sardığı kollarının arasından çıkmak istemiyordum. Gerçekten çok yorulmuştum ama kocamın da yüzünü göresim vardı. Özlemiştim resmen.
Evet kollarının arasında uyurken onu özlemiştim. Ne vardı yani? İnsanın kocası olunca böyle oluyordu..
"Güzelim benim..." deyip alnımla saçlarımın birleşimine bir öpücük daha kondurdu. "Teşekkür ederim..."
Başımı sakladığım boynundan kaldırıp zorla gözlerimi açtım. Uyandığımı fark ettiğinde bakışlarını bana çevirmiş olacak ki göz göze geldik.
"Karım uyanmış.." dedi gülen gözleriyle.
Gözümü doğru düzgün aralayamamışken ağzım çoktan kulaklarıma varmıştı. "Kocam beni öpücükleriyle şımartınca hemen uyanıp karşılık vermem gerektiğini düşündüm."
Burnundan verdiği nefesle dudakları kıvrılmış oldukça mutlu görünüyordu. "Bir daha de bakayım." dediğinde neyden bahsettiğini biliyordum.
"Kocam." dedim önce kısa tutup. Sonra bunun ne kadar hoşuna gittiğini fark edip daha da duygulu bir şekilde "Kocaaam." deyip dirseğimi yatağa yaslayıp üzerine doğru kalktım. Benim kalkmamı beklemiş gibi tüm bedenimi üstüne çekti. Artık birbirine değmeyen hiçbir yerimiz yoktu.
Bakışları az öncekinde ziyade daha tehlikeli görünüyordu. Neler düşündüğü göz bebeklerinden okunuyordu.
"Bir daha söyle de kocam diyen ağzını yesin o 'kocan'."
Kıkırtıma hakim olamadım. Oldukça hoşuma giden bir tehditti. Umursamayıp meydan okudum. "Yesin." deyip dudaklarımızı birine sürttüm. "Kocam değil mi? Hakkıdır."
Geri adım atmayışımın üstündeki etkisi anında sırtımı yatağa çevirip üstüme çıkmak oldu. Baldırımı tuttuğu eliyle bacağımı beline doladı.
"Hakkım gerçekten." deyip dudaklarıma yöneldi. Kahvaltısını dudaklarımla yapmayı planlıyordu belli ki kocam çünkü tam anlamıyla dudaklarımı yemeye başlamıştı.
O an aklıma gelen şeyle gözlerim açıldı ve Aziz'in koluna birkaç kez pes eder gibi vurduğumda zor da olsa dudaklarımdan ayrıldı. Onun gözlerinde soru işaretleri varken benimkinde daha büyük soru işaretleri vardı.
"Kahvaltı?" dedim korku dolu bir sesle. Ben uyurken aşağıya kahvaltının kurulmasının seslerini duyabiliyordum. Şu an saat kaçtı ki?
"Evet, inmemiz gerekiyor. Seni uyandırmaya çalışıyordum."
Korku biraz daha bedenime hakim oldu. "Saat kaç?"
"12'yi geçiyor." Benim aksime kocam oldukça rahat görünüyordu.
Sanki saat bulabilecekmiş gibi etrafıma bakınırken üstümdeki örtüyü de etrafımda tutmaya çalışıyordum. "Ay Aziiz. O kadar oldu mu? İnsanlara ne söyledin? Onlar uyanmıştır çoktan."
Ellerini başının arkasına yaslamış, ağzında bir keyif sigarası eksik gibi görünüyordu. Böyle bir rahatlık olamazdı. "Karımla dün çok yorulduk izin verin de uyuyalım dedim."
Duyduğum cümle yüzünden gözlerim korkuyla açıldı. Bunu gerçekten yapmış olabilirdi. Aziz'in arsızlığı kocam olunca bir kademe daha artmıştı. 'Zaten karım değil mi?' diyerek duru durağı olmayan bir adama dönüşme ihtimali çok yüksekti.
Son bir umut da olsa korkuyla sordum. "Aziz öyle bir şey söylemedim de."
Benim korkum ona oldukça komik geliyor olacak ki sırıttı uzunca. "Söylemedim biriciğim. Leyla'nın doğurduğunu ve gece onun yanında olduğumuz için uykumuzu alamadığımızı kahvaltıyı geçe alıp uyumak istediğimizi söyledim."
Büyük bir rahatlamayla elimi kalbime götürdüm. "Ay Aziz yemin ediyorum kalbime iniyordu." Kendini tekrar kocamın bedeninin üstüne bıraktım. O da bir kolunu belime dolarken diğerini bacağıma doğru ilerletti.
Baldırımı okşarken hafifçe sıktı. "Ne oldu? Öyle desem ne olacaktı? Evliyiz biz artık. İnsanlar seviştiğimizi tahmin edebilirler."
Ne kadar da rahat rahat konuşuyordu. Dövmesine doğru hafifçe vurdum. "Terbiyesiz. Ayarın kaçtı senin. İmzayı atınca gevşedin."
Dilini damağına vurup 'çık' derken yüzüne yine o gülüşü yerleştirmişti. "Yok imzayı atınca değil dün geceden sonra oldu o. Yoksa bu sabahtan mı demeliyim? Sevişirken zaman kavramını kaybettim kusura bakma."
İkinci kez hiç utanmadan zikrettiği kelimenin ardından"Aziiz!" dedim şaşkınlıkla harmanlanmış bir gülüşle. "Sen daha fena olmaya başladın."
Yerimizi değiştirip beni altına aldı. "Fena ettin beni ondandır." dedi boynuma doğru gömülmeden önce. Büyük büyük öpüyordu. Öpüşlerinin sesleri kulağımda yankılanıyordu. İçine derin derin nefes alıp boynumun her yanını öperken aklıma rüyam geldi. Bir an için heyecanla "Ay Aziiz." dedim ama bana baktığı anda rüyamın devamını anlatmaktan vazgeçtim. Beni bile ümitlendirmişti o rüya. Eminim Aziz için daha büyük duygular yaratırdı.
Bana sorgulayan bakışlarını gönderdiğinde "Kahvaltıya geç kalıyoruz kocacım." dedim lafı değiştirerek. Dövmesinin üstüne bir öpücük bıraktım. Az önceki seksi halinden ziyade içi gitmiş gibi baktı gözlerime. Baldırımı sıkan eli gevşedi ve sıktığı yeri okşamaya başladı. Ben de dövmesini aynı şekilde okşadım.
"Sen gerçekten de çok güzel bir adamsın."
Birden gelen bu itirafıma gülümsedi içten bir şekilde. "İnsanın karısı bu kadar güzel olunca kendisine de üç beş bir şeyler düşüyor işte." deyip yanağıma büyük bir öpücük kondurdu. Elini yatakla sırtım arasına koyup sırtımı yataktan kaldırdı. Bir sonraki saniye de beni kucağına alıp yataktan kaldırdı. Anında kollarımı boynuna, bacaklarımı da beline doladım. Birlikte o şekilde banyoya girdiğimizde kahvaltı öncesi sürecimizin uzayacağını biliyordum ama Aziz de bunu öngörmüş gibi beni banyoya koyup "Bunu da hesap defterine yazıyorum. Çok doldu haberin olsun." diyerek banyodan çıktı.
Ben yıkanıp çıktığımda seçtiği elbisem yatağın üstündeydi. Beklemeden dudağıma bir öpücük kondurup o da girdi banyoya ben de üstümü giyinip onun için bir kıyafet seçtim.
Saçlarımı kuruturken Aziz çıktı banyodan ve makineyi elimden aldı. Önce benim saçlarımı kuruladı ardından ben onu oturttum kalktığım yere. Beni belimden kucağına doğru çekti. Canım kocam ayakta durmama da hiç gönlü el vermiyordu. Hemen kucağını hizmete açıyordu. Bu anın devam etmesini istesem de gerçekten acıkmıştım.
Aziz beni izlerken hafif bir makyaj yapıp hazırlığımı bitirdim. Birlikte odadan çıkıp dün akşam gelinlik ve damatlıkla indiğimiz merdivenlerden inerken ailelerimiz sohbetlerine devam ediyordu.
"Taze Leventoğlu çiftine bir alkış!" diyerek yerinden kalkan Poyraz'la herkesin dikkati bizim üzerimizde toplandı. Biz gülerek onlara doğru giderken hepsi bizi alkışlamaya başladı.
Aziz sandalyemi çektiğinde yan yana oturduk. Herkesin yüzü gülerek bize bakıyordu ama bu gülüşler arasında en dikkat çekici olan babamınkiydi. Beklediğimin aksine oldukça keyifli görünüyordu.
Bu durumun nedenini çözmeye çalışırken "Erdem'le Leyla'nın bebeği nasıl? Maşallah düğünden çıkıp çocuk doğurtmuşsunuz."
demesiyle neden bu kadar memnun göründüğünü anladım. Gecemizin bu şekilde son bulmasından oldukça keyif aldığı her halinden belli oluyordu.
"Gayet iyi." dedi Aziz de babamın meydan okumasının oldukça farkında olarak. Onu boşamayacağımı bilse arsızlıklarını babama da yapardı ama neyse ki duracağı yeri biliyordu.
"Ay çok zorlandı mı Leyla Birce? Akgün'de uzun sürmüştü. Arayıp rahatsız etmeyeyim dinlensin dedim."
Soru bana sorulmuştu ama Aziz keyifli bir şekilde kahvaltısını yaparken cevapladı annemi "Yok anne ya. Biraz daha geç gitsek yolda doğacaktı çocuk. Zamanlaması iyi değil ama belli ki zaman yönetimi iyi bir çocuk olacak."
Arsızlığını açık açık gösteremeyince böyle küçük mesajlar veriyordu işte. Aslında doğum kısa sürdü bizi o yormadı demek için çırpınıyordu.
"Ay sen de bizi arayıp Birce'yle çok yorgunuz. Leyla gece doğurdu deyince biz de yine ilki gibi Birce de Leyla'yla birlikte doğurdu sandık. Erdem ne yaptı bu sefer bayıldı mı yine?"
Akgün'ün doğumu oldukça uzun sürdüğü için herkes bir şekilde bir aşamasında bulunmuştu. Kuzey'de neredeyse Leyla'nın haberi olmayacaktı doğurduğundan.
"Yok yok bu sefer bayılmadı. Bence Kuzey ona bayılacak zaman vermediği için bayılmadı ama olsun yine de gördü çocuğunun doğumunu." dedim gülerek.
Babamın az önceki halinden eser yoktu. Aziz'le birbirlerine meydan okuyan bakışlar gönderiyorlardı.
"Ne güzelmiş ismi. Adıyla yaşasın." dedi Birgül anne.
Ben de "Aziz koydu adını." diyerek kocamın koluna girdim. Her zaman ve her yerde kocamı övecek bir nokta bulabilirdim. Bu artık benim yeni karakterimdi.
Masadakiler bu bilgiye hafifçe şaşırırken Aziz "Ben koymuş sayılmam. Ben sadece önermiştim." dedi alçakgönüllülükle.
"Çınar'ın ilk isim koyuşu değil." dedi Birgül teyze hınzır bir şekilde gülerken. Aziz önce belli ki anlamadı annesinin ne demek istediğini ama sonra ağzını açıp bir şeyler diyecekti ki vazgeçti. Annesinin hevesli halini göz ardı edememiş olsa gerek anlatmasına izin verdi. Sol elimi de kavrayıp bacağına doğru çekmişti.
"Çınar 16 yaşında falandı herhalde o zamanlar. Bir arkadaşım hamileydi. Uzun uğraşlar sonucu kavuştukları bir bebek olacaktı ama bebeğin varlığına o kadar odaklanmışlardı kaybederiz belki düşüncesiyle ismini hiç düşünmemişlerdi bile. Sonra bebek doğdu ben de Çınar'ı aldığım gibi gittim tabi evlerine ziyarete. Bunlar isim yüzünden birbirlerine girecek nerdeyse. İkisi de birbirinin önerdiği isimleri beğenmiyor. Sonra Çınar demesin mi birden 'Birce olsun.' diye." Şaşkınlıkla gülümserken başımı hemen yanımda oturan kocama çevirdim. Utanmıştı... Böyle de başka yakışıklıydı pis.
Dudağım büzüldü yavaşça, gözlerim doldu. Aziz'in benden kaçan bakışlarını umursamadım. "Ya Aziiiz. Sen benim adımı mı verdin bebeğe?" dedim kısık sesimle. "Hiç de söylemedin o zamanlar."
Bakışları 'şaka yapıyorsun şu an.' der gibi bana çevrildi. "Ben senden hoşlandığımı anlayıp da benden uzaklaşma diye çırpınıyordum o zamanlar güzelim. Nasıl söyleyebilirdim bir bebeğe senin adını verdim diye?"
Maalesef ki haklıydı. O yüzden bir şey diyemedim ama bir bebeğe, daha o yaşlarımızda, benim adımı vermiş olması çok hoşuma gitmişti.
"Bir gün tanıştırsın Aziz sizi küçük Birce'yle. Gerçi artık o da küçük değil 13-14 yıl olmuş." Birgül teyzenin cümlesiyle geçen zaman yüzüme çok daha net vurulmuştu. Gerçekten büyümüştük ama ben kendimi Aziz'i kaybettiğim yaşta hissediyordum. Başımı omzuna yaslayıp iyice sarıldım koluna. O bakışlarını bana doğru çevirdiğinde ben de göz göze gelmek için kaldırdım bakışlarımı.
"Aşkım istersen Leylalar kimlik kartı çıkarmadan ben akıllarına girip Kuzey'in adını Aziz Çınar olarak değiştirmelerini sağlayabilirim."
Böyle bir şey diyeceğimi hiç beklemiyordu. Sessizce güldü. Alnıma bir öpücük kondurdu. "İsmimi Erdem'in veledine vermek istemiyorum." dedi bu fikirden hiç hoşlanmamış gibi.
"Tamam o zaman ilerde oğlumuzun adını koyarız." dedim oldukça kararlı bir tavırla. "Aziz Çınar Junior."
Kesinlikle ciddi değildim ama Aziz bunun ihtimalini bile ciddiye almış olacak ki gözleri hafifçe büyürken ne düşündüğümü anlamaya çalışır gibi bana bakıyordu. "Oğluna kendi ismini veren babalardan olmayı hiç düşünmüyorum bir tanem. Ki o zamanlara daha var. Şimdiden düşünmeye gerek yok."
"Tamam Mahir abimin oğluna veririz o zaman." dedim pes etmeyerek.
Daha büyük bir kahkaha atacaktı ama tuttu kendini. "Bak işte o zamana daha da çok var." dedi gülerek. Maalesef ki haklı gibi görünüyordu. Kahvaltıdan sonra Mahir abimi uğurlayacaktık. O bir daha ne zaman gelirdi bilmiyorum ama biz Aziz'le onu ziyaret etmeyi düşünüyorduk.
"Çınar, oğlum yakın zamanda Birce kızımla izinlerinizi ayarlayın da gelin İskoçya'ya." dedi Tekin baba. Şu sıralar en çok yaptığı şey bizi İskoçya'ya çağırmaktı.
Birgül anne de geri durmadı. "Ordan da Fransa'ya benim yanıma gelirsiniz." dedi hevesle.
"E dönüşte de bir Ankara yaparsınız." diyerek Birsen babaanne de konuya dahil oldu.
"Maşallah seksen günde devri alem yaptırıyorsunuz çocuklara. Gidin gezin yavrum biz burdayız."
Babamın söylediğine herkes gülmeye başlamıştı. Gerçekten de doğruydu. Aziz'in ailesinin ona bu kadar uzak yaşaması beni çok üzüyordu ama herkes birbirinden farklı şehirlerde hayatını kurmuştu ve bu Aziz için uzun süredir böyleydi. Şimdi sıra bizdeydi.
"Birce'nin yeni kimliğiyle yeni pasaportunu halledelim de balayını belki yine Avrupa taraflarında yaparız." dedi Aziz bana bakıp benden onay alır gibi. Evet bir de bu vardı. Artık resmi olarak Birce Işık Leventoğlu olduğum için resmiyette bu belgelerin yenilenmesi gerekiyordu. Düğünden sonra yurt dışına çıkmayı düşünmüştük ama böyle bir engel vardı. Biz de bize verilen birkaç günlük evlilik iznini evimizde geçirmeye karar vermiştik. Balayına daha sonra çıkacaktık.
"Sen anca Birce'yi götür yurt dışlarına. Bir anamla babam da görsün oraları deme."
Babam artık huy haline getirdiği tribini atınca gülmemek için yüzümü Aziz'in omzuna bastırdım.
Aziz'se kayınbabasının tribini oldukça ciddiye alıyordu. "Aşk olsun baba. Götüreceğim ben sizi. Hep birlikte gideceğiz. Hatta sizi bizimkilerin yanında bırakır biz geri döneriz. Annemle babam dolaştırır sizi. Sen emeklisin tabi kalırsınız istediğiniz kadar bizim o kadar tatilimiz olmuyor."
"Emekliliğimi kıskanma." dedi babam 'orada dur' der gibi. "Çalış senin de olsun." Bir süre durdu. Sanki çok ciddi bir şeyi düşünür gibi bekledi. "Senin emekliliğin İngiltere'den mi olacak şimdi?"
Poyraz elindeki çatalı bırakıp babama doğru yaklaştı. Sanki fısıldar gibi ama hepimizin rahatlıkla duyabileceği bir şekilde konuştu. "Dayı bu soruları kız istemede sorman gerekiyordu. Kızın dün evlendi bu adamla. Kütüğü falan değişti. Çok geç kaldın sorgulamak için."
Babam sanki yeni öğrendiği bir bilgiymiş gibi ani bir şokla yerinden toparlandı. "Nereye gitti lan benim kızımın kütüğü? Ankara'da değil mi senin kütük Aziz?"
"Ankara'da baba Ankara'da."
Hafifçe dikleştiği sandalyede geriye yaslandı babam. "İyi bari. Çok uzağa gitmemiş en azından."
Poyraz da sanki babama destek olur gibi bir elini omzuna koydu. "En azından misakı milli sınırları içinde tabi doğru diyorsun dayı. Ben yanıyorum yanıyorum soyumuzun devamının o dolandırıcı dayımın çocuklarından olmasına yanıyorum."
"Sus len!" deyip Poyraz'ın ensesine ufak bir sille yapıştırdı babam. "Siz iki erkeksiniz de ne oluyor? Sizin soyadınız daha büyük tehlikede."
"Öncelikle yazıklar olsun dayı. Ben biz diyorum. Sen 'siz' diyerek bizi ötekileştiriyorsun. Ne var yani soyadımız Işık değilse? Annemin kızlık soyadının ilk ve son harfi sorulduğunda her daim aklımda bu soyadı benim. Biz de bu ailenin bir parçası değil miyiz?"
Babam oldukça umursamaz bir şekilde dinlemişti Poyraz'ı. Ardından hiçbir şey demeden bakışlarını Mahir abime çevirdi. "Mahir, bu niye böyle oldu oğlum? Senin çıtın çıkmıyor bu çocuğun çenesini yerden toplayamıyoruz."
Mahir abim bir elinde çatalı kahvaltısını yaparken güldü babamın dediğine. "Bırak dayı konuşsun." dedi 'doktor kendi haline bırakın dedi.' der gibi bir tavırla. Poyraz'ın kendisinden farklı olmasından oldukça memnundu. Böyle olması için uğraşan oydu zaten. Karakterleri birbirinden farklı olsa da Poyraz bizim yanımızda olmadığı her an abisini örnek alıyor, ona bürünmeye çalışıyordu. Her ne kadar zaman zaman Poyraz'ın ensesine şamarı o da yapıştırsa da kimsenin kardeşine laf söylemesine izin vermezdi. Tabi ki ben hariçtim.
"Sen benim soyadımı düşüneceğine kendi adını düşün ve otur oturduğun yerde. Minik fındık seni. Büyüdü de soyun devamlılığını düşünüyor."
Poyraz bir elini kalbine koyarak başını hafifçe eğdi. "O konuda ancak sizlere teşekkür edebilirim kraliçem. İsmimi koyma işini anne babama bırakmayıp abimle müdahale ettiğiniz için teşekkür ediyorum. Mazallah benimkini de abiminkine uyumlu olsun diye Tahir Ali falan koyabilirlerdi."
Kendine gelen lafla "Ne varmış Tahir Ali'de?" diyen halamı parmağıyla işaret etti Poyraz.
"Bak gördünüz mü? Düşünülmüş. Az kalsın Tahir Ali oluyormuşum. Canım abim, kendisini her zaman örnek alırım ama isim konusunda benzemiyor olmamız bir mutluluk sebebi."
"Ne varmış lan benim adımda?" diyen Mahir abim çatık kaşlarıyla Poyraz'ı sorguya almış gibi duruyordu.
Poyrazsa abisinin bu haline alıştığı için oldukça rahat bir tavırla omuzlarını silkti. "Bir şey yok abi. İsim işte. Biraz eski sadece ama normaldir sen de 32 yaşında adamsın. Benim adım daha güzel."
Mahir abimin sesi biraz yükseldi. "Biz koyduk eşek herif ondandır." deyip masadaki üzümlerden birini Poyraz'a fırlattı.
Üzümü tek eliyle yakalayıp ağzına atıp 'eyvallah' der gibi başını eğdi Poyraz. "Ona bir lafım yok abi."
"Benim adım da gayet güzel. Seviyorum ben adımı. Beni anlatıyor."
Mahir abim tabağıyla ilgilenirken kurmuştu bu cümleyi.
"Allah allah?" dedi Poyraz şaşkın bir ifadeyle. Ben de aynı şekilde şaşırmıştım. Çünkü bu konuşma Mahir abimin yapacağı türden bir konuşma değildi. Poyraz espri yapıyor diye adına sahip çıkmazdı, duymazdan gelirdi sadece.
O sırada telefonu çalınca müsaade isteyerek masadan kalktı. Poyraz'la bakışlarımız kesiştiğinde ikimiz de bunun normal olmadığının farkında olarak kısılmış gözlerimizle birbirimize baktık. Bunu bir kenara koyup bir sonraki işareti beklemeye karar verdik.
"Birce... Sen çiçeğini atmamışsın." dedi Meryem elindeki telefonuyla fotoğraflara bakarken. Bir an için dün gecenin anılarını hatırlamaya çalıştım. Gerçekten de atmamıştım. Muhtemelen şu an odada duruyordu.
"Güzelim, senin o çiçeğe ihtiyacın yok artık." deyip dün yüzük taktığı parmağa bir öpücük bıraktı Sarp.
Meryem bu hareketten pek de etkilenmiş gibi görünmüyordu. "Öncesinde de yoktu Sarp. Niye evlenmek için çiçeğe ihtiyacım olsun?"
"Çok haklısın güzelim ben saçmaladım boş ver beni." diyerek Meryem'in ağzına bir yeşil zeytin uzattı.
"Sarp abi o ne hızlı dönüştü öyle ya?" dedi Poyraz gülüşünü hiç saklama gereği duymadan. "Tozun kaldı arkada yemin ediyorum."
"Sus len. Sen ne bileceksin? Happy wife happy life koçum yaz bunu bir kenara." Sarp sanki yüzyılın tavsiyesini vermiş gibi bilmiş bir tavırla arkasına yaslanırken kolunu Meryem'in sandalyesine attı.
"Hah bana böyle tavsiyelerle gel abi. Benim bu abim olacak adam bana hiçbir şey öğretmiyor yeminle."
Sarp Mahir abimin ilerde telefonla konuştuğunu fark ettiğinde güvende olduğunu anladı ama sesini biraz kısarak Poyraz'a doğru yöneldi. "Sen abini bırak. Bu işlerde dinleyeceğin üç adam söylüyorum sana. Bakınız karşınızda görmüş olduğunuz Aziz Çınar Leventoğlu. 10 yıllık davayı kapatıp sevdiğinin parmağına yüzüğü taktı. Bir diğer isim şu anda ikinci çocuğunu kucağına almış üstad Erdem Taşkın. Mutlu ve uzun bir ilişkinin tüm sırları o herifte. Bir diğer isim de naçizane ben Sarp Demir güzel kardeşim."
"Abi yalnız siz birkaç yıldır ayrı değil miydiniz? Senden tavsiye alırken biraz korkmam gerekir gibi düşünüyorum."
"Yok koçum hiç korkma. Ben tüm aptallıkları bildiğim için sana neleri yapmaman gerektiği konusunda bir konu anlatımı yapacağım."
"Sağ ol abi. Allah razı olsun."
O sırada telefon konuşması bitip masamıza geri dönen Mahir abimin bakışları bizi buldu. "Yolcudur Abbas. Daha geçe kalmadan ben çıkayım. Uçağı kaçırmayalım durduk yere."
"Göreve değil değil mi?" diye sordum ayaklanırken. "Telefon gelince öyle sandım ama uzun konuştun."
"Yok yok. Sıkıntı yok." diyerek yanıma gelip beni kollarının arasına aldı. "Evliliğinin tadını çıkar. Bu mutluluğu hak ediyorsun, yaşa güzelim." Beni biraz kendinden uzaklaştırıp Aziz'e baktı. "Bir tersosu olursa da bana haber vermeyi unutma. Ben kız tarafıyım."
Dediği şeyler hoşuma gitmişti ama hiç de inandırıcı gelmiyordu. "Siz yine benim arkamdan iş çevirmeyin de. Kocamın tersolarıyla ben uğraşırım merak etme."
Aziz arkamdan gelip elini belime doladığında başımı ona doğru çevirdim. "Ne zaman iş çevirdik karım arkandan? Ne kadar asılsız ithamlar bunlar.."
Bilmesem gerçekten de inanırdım şu hallerine. Böyle bir profesyonellik yoktu gerçekten. Mahir abimle sırıtarak birbirleriyle tokalaştılar. Herkes kahvaltısını yaptığı için Mahir abimi yolcularken sofradan da kalkmış olduk. Poyraz da abisini havalimanına bırakmak için ayaklandı. Aklıma gelen şeyle koşarak odamıza çıkıp gelin çiçeğimi aldım. Ben merdivenleri inerken kapı önünde son vedalaşmalar gerçekleştiriliyordu. Mahir abimle sarılmayı zar zor bırakan halamın ardından kollarının boş olduğunu görünce "Mahir Ali!" diye seslenip elimdeki çiçeği ona doğru attım. Refleksleri çok iyi olduğu için ona gelen çiçeği yakaladı anında.
Ona doğru yürümeye devam ederken sırıtarak işaret parmağımı ona doğru uzattım. "Sıradaki sensin."
Bir elindeki çiçeğe bir bana baktı. Dudağının kenarı kıvrıldığında başını 'hayır' der gibi iki yana salladı. "Uçağa bununla mı gideyim Birce?" dedi çiçeği birazcık havaya kaldırıp bana doğru sallarken.
"E git belli mi olur? Belki yolda hayatının aşkını bulursan acil çiçek vermen gerekebilir. Acil durum çiçeği."
"Çok sağ ol. İhtiyacım olan tek şey." dedi dalga geçer gibi. Tekrar sarıldık ve vedalaştık.
Onları uğurladığımızda herkes odasına çıkıp toparlandı. Bizim yalı macerası buraya kadardı. Babamın bir ara Aziz'e 'sen yalı alabilir misin şimdi?' diye sorduğunu duymuştum ama duymazdan geldim.
Anne ve babamla eve değil de Aziz'le evimize gitmek çok garipti. Sanki temelli değil de bu geceliğine Aziz'de kalmaya gidiyor gibi hissetmiştim ama öyle değildi. Artık benim evim Aziz neredeyse oradaydı. Temelli evimizin 3 aylık bir işi kalmıştı. O sürede Aziz'in dairesinde yaşamaya devam edecektik. Bir yandan evimiz inşa edilirken ben bir yandan da mobilyalarımızın tasarımlarıyla uğraşıyordum. İç mimar bir arkadaşımdan da yardım alıyordum. Aziz'in dediğine göre Şahin'in gözü Sumru'daydı. Sumru elden çıktığına göre Mahir abim için başka birini düşünebilirdim. Bu iç mimar arkadaşım uzun ilişkiden yeni çıkmıştı ama belki bir düşünülebilirdi.
Düşündüğüm şeyin farkındalığıyla kendime geldim. Ben gerçekten de yeni gelin olmuştum. Etrafımdaki bekarlara tahammülüm kalmamış mıydı benim? Odağımı kesinlikle Mahir abimden çekip adama biraz rahat vermem gerekiyordu. Can sıkıntımı engellemek için Sumru'yla Şahin'in arasını yapabilirdim. Bu iyi bir fikirdi.
Oryantal kıyafetlerimi valizin içine koyarken Aziz'in bakışlarını üstümde hissediyordum. Yazık, kocamın çok içinde kalmıştı. Doğru bir vakitte Süleyman'ıma raks eylemeyi aklımın bir köşesine yazarken valizimi topladım.
Annemle babamla sarılırken anlık bir duygusallık içinde gözlerim doldu ama kendimi toparlamaya çalıştım. Şehir bile değiştirmiyordum ağlayıp sızlanmak biraz abartı olurdu. Ben de zaten ailemden uzak kaldığım için değil de hayatımın yeni bir dönemine girdiğim için duygusallaşmıştım ama babam benden daha kötü durumda görünüyordu. Azizle yaşadıkları hate-love ilişkisinde hate şu an daha baskın gibiydi.
Neyse ki Aziz'in ailesi bir süre daha şehirde olacaktı. Benimkiler de onlara şehir rehberliği yapacak biraz gezdirip evde ağırlayacaktı. En azından ilk günler evdeki yokluğum hissedilmezdi diye düşünüyordum.
Eve geldiğimizde evimizde çoktan bizi hazır bekleyen yemeklerimiz vardı. "Çok yorgun olacağımızı düşündüğüm için evi temizliğe gelen abladan yemek yapmasını da istedim." dedi Aziz arkamdan gelip belime dolanırken.
"Ne kadar da öngörülü bir beyefendi." diyerek ben de omzuna yaslandım.
"O kadar da yorgun hissetmiyorum ama. Seninle yemek yapabilirmişiz. Sen yorgun musun?"
"Pek değil. Kollarının arasında bayağı iyi dinlenmişim kendimi dinç hissediyorum."
"Ne hoş ne hoş." deyip boynuma öpücükler kondurmaya başladı. Eyvahlar olsun. Tuzağa düşmüştüm. "Kollarımın arası çok dinlendirici bir noktadır. Biraz daha dinlenmek ister misin bir tanem?"
"Şu an hileli bir soru soruyorsun?" dedim köşeye sıkıştığımı anlayarak. Boynuma doğru nefesini verdiğini hissettim. Gülüyordu bir de pislik.
"Nasıl hileliymiş?" dedi sanki yaptığından hiç haberi yokmuş gibi.
"Dinlenmek istemiyorum çok dinlendim dersem ahlaksız tekliflerde bulunacaksın. Yorgunum dersem de kollarında dinlendirmek bahanesiyle aklımı çeleceksin." Bir hışımla kollarının arasında yüzümü ona doğru döndüm. "Avukatlık becerilerini üstümde kullanma demedim mi sana?" deyip hafifçe vurdum göğsüne.
"Allah Allah öyle mi demiştin? Oysa ki gayet hoşuna gittiğini düşünmüştüm... avukatlık becerilerimin..."
"Senin o dilini var ya Aziz Çınar Leventoğlu..."
"Evet Birce Işık Leventoğlu... Söyle ne yapmak istiyorsun dilimle."
Ağzına bir şamar daha yedi. "Çok konuşma. O öve öve bitiremediğin kollarına al beni." deyip kollarımı boynuna doladım o da anında ayaklarımı yerden kesip beni kucağına aldı.
"Kocanın kollarının keyfini çıkar güzelim." deyip bir eliyle belimi sıkı sıkı sararken diğer elini baldırıma koydu.
Üst kata çıktığımızda beni yatağa atıp üzerimde yükseldiğinde başından beri amacının dinlenmek olmadığı gayet açık ve net bir şekilde belli oluyordu.
✨✨✨
"Saat kaç?" diye mırıldandım gözümü zar zor açarken. Kendi sesimi zor tanımıştım resmen. Boğazım birazcık acıyordu ve sesim kısılmıştı.
"Akşam oldu bir tanem." diyen Aziz boynuma şifa olmak ister gibi bir öpücük kondurdu.
Kollarını arkamdan bedenime dolamış, öpücüklerini omuzlarımda boynumda, yanağımda dolaştırıyordu.
Öpücükleri öyle çok hoşuma gitmişti ki boğazımın hafif sızısı umrumda bile değildi. "Sen beni hep böyle öperek mi uyandıracaksın?" dedim kıkırdarken.
"Hoşuna gitmiyor mu?" Dudakları boynumda olduğu için boğuk çıkan sesiyle kendimi iyice yasladım önce arkamdaki bedenine.
Ardından da "Yoo çok gidiyor." deyip kollarının arasında ona doğru döndüm. Dudağına küçük bir öpücük kondurdum. "Acıktım."
Bakışları üstümüzdeki pikeden dışarıda kalan göğüslerime doğru kaydı. "Ne anlamda?" dedi arsız arsız.
Bu sefer sille yiyen terbiyesiz dudakları olmuştu. "Canım çıktı Aziz, ne anlamda olabilir?"
Benimle daha çok uğraşmak istiyor gibi görünüyordu ama bunu yapmadı. Gülerek pikenin altından çıkıp boxerını üzerine geçirdi. Dolaptan çıkardığı tişörtlerinden birini yatağın üzerine bıraktı. Yanıma yaklaştığında bir elini boynuma koyup beni hafifçe kendine doğru çekerken eğildi ve alnımı öptü.
"Ben yemekleri ısıtayım. Sen de giyin gel."
Uslu bir çocuk gibi başımı sallarken bana gülerek arkasını döndü. Sonra sanki bir şey hatırlamış gibi tekrar bana baktı. "Çok giyinme ama." deyip yataktaki tişörtü işaret etti. Salaktı gerçekten.
O merdivenlerden inerken bir süre sıkı poposunu izledim. Manzaram gözden kaybolduğunda da tişörtü üstüme geçirip banyoya girdim.
Yüzümü gözümü düzeltip aşağı indiğimde Aziz'in sofrayı hazırladığını gördüm. Koşturarak yanına gitmek istedim ama sızısal minik bir problemim vardı o yüzden küçük ama hızlı adımlarla yanına vardım.
Bu sefer arkasından sarılan ben olmuştum. Kollarımı karnına sardığımda ellerimle kasları arasında bir engel olmaması beni oldukça memnun etmişti. Onları okşarken başımı da sırtına yaslamıştım. Şimdi şurada şu şekilde tekrar uyuyabilirdim.
Birkaç saniyelik huzurun ardından "Karın kaslarımla işin bitti mi?" diye bir ses duymamla gözümü açtım.
"Ne münasebet?" dedim alınmış bir tavırla. "Bitmedi işim falan. Hem bu bencil sahiplenme gözümden kaçmadı. 'Karın kaslarımmm' ne demek? Onlar benim de aynı zamanda."
Kocaman bir gülüş doldurdu mutfağı. Karnındaki ellerimi tutarak bana doğru döndü. "Benim de sahiplenmek istediğim çok güzel yerlerin var. Ben de sahiplenebiliyor muyum?"
"Tabi ki. Dükkan senin kocacım ne demek. Nereyi sahiplenmek istiyorsun?"
Dudaklarındaki gülüş gözlerindeki hınzır bakışla birleşti. Tam ağzını açmıştı ki tezgahın üzerinden gelen titreme sesiyle dikkatlerimiz oraya kaydı. Aziz'in telefonu çalıyordu. Telefonunu alıp arayan kişiye baktığında telefonu benim elime verip "Ben üstüme bir şey giyip geliyorum hemen." deyip merdivenlere doğru ilerledi. Kimin aradığına bakmak aklıma geldiğinde annemin görüntülü aradığını fark ettim. Terbiyeli damat hemen de üstünü giymeye gitmişti. Ben de şöyle bir üstüme baktığımda yukarıdan oldukça normal göründüğümü düşündüğüm için telefonu açtım.
"Ay Aziz oğlu... Birce sen miydin annem?"
"Anne biraz daha hayal kırıklığına uğramış gibi söyler misin bunu? Tam olmadı çünkü."
"Sus kız zilli." diyordu ama gözlerindeki ve burnunun ucundaki kızarıklık görüntülü konuşmada dahi belli oluyordu. Belli ki bir tur da eve gidince ağlanmıştı.
"Sustum tamam. Napıyorsunuz nasıl gidiyor dünürlerinizle?"
"Ay ne olsun. Önce biraz bize geldik oturduk. Sonra babaanneyle dedeyi yolcu ettik. Sonra güzel bir yere akşam yemeğine gittik. Gelin bizde kalın dedik ama otellerine geçmek istediler. Yarın kahvaltıya gelecekler. Öyle işte. Biz de yeni geldik sayılır eve. Siz ne yaptınız? Yemek yediniz mi?"
"Şimdi ısıtıyordum." dedim karıştırdığım çorbayı da göstererek.
"O eşek damat ilk günden kızımı mutfağa mı soktu?" diyen babam hırsla ekrana girdi.
Aziz merdivenlerden inerken duymuştu babamın dediğini. Adımlarını hızlandırıp yanıma geldi. "Sana da merhaba Adem 'amca'. Kızını mutfağa soktum evet ama yemek yemesi için. 'Karımı' her zaman düşünürüm. Karısına yorgun argın yemek yaptıracak bir adam mıyım ben?"
"Isıtıyordum sadece baba." dedim ben de masum bir şekilde.
"Kızım desene sen de ısıtıyordum diye. Günahını aldık oğlanın."
Demiştim oysaki ama babacığım sadece mutfakta olduğum kısmını duymuştu.
"Anında damat oluşum gözlerden kaçmadı babacım." diyen Aziz de en az babam kdar alıngandı bu konuda.
"Sen de yapıştırıyorsun hemen amcayı."
"E ben bana oğlum diyene baba diyorum genelde."
"İyi yapıyorsun aferin."
Kendimi flörtöz bir konuşmanın içinde hissediyordum. Annem de benim gibi düşünmüş olacakki böldü genç çiftin bu konuşmasını.
"Ay vır vır vır ne konuştunuz ya. Onun için mi aradım ben çocuğu Adem?"
"Ha? Haa. Tamam tamam konuş karım buyur."
"Oğlum.. çiçek göndermişsin.." dedi annem gözleri dolu dolu. Ne çiçeği olduğuna dair hiçbir fikrim olmadığı için ben de Aziz'e baktım. Yüzünde oldukça memnun bir gülümseme vardı. "Notunu da aldık." deyip elindeki kartı kameraya doğru uzattı annem. Biraz zorlansam da ne yazdığını okuyabiliyordum.
'Evinizden ayrılan çiçeğin yerini tutmaz ama...
Çiçeğinize gözüm gibi bakacağımdan şüpheniz olmasın.'
"Ya Aziiz." dememle beni kolunun altına aldı. Başıma da bir öpücük kondurduğunda ben hala annemin kameraya tuttuğu karta bakıyordum. Boştaki elimle iyice sarıldım beline. Benim bu çabamı görünce telefonu elimden aldı. Ben de bir saniye bile beklemeden iki kolumla sardım belini.
"İngiltere'de mi öğrettiler len sana bu taktikleri. Hanımımı duygulandırıyorsun evde."
Aziz oldukça özgüvenli bir şekilde başını hafifçe yukarı kaldırdı. "Yok baba bunlar doğuştan."
Onun bu tavrına gülen babam "Eşek sıpası." deyip parmak salladı.
"Neyse biz daha fazla tutmayalım sizi. Teşekkür etmek için aramıştım. Sağolasın oğlum, teşekkür ederiz. Siz ikiniz de bizim çiçeğimizsiniz. Birbirinize çok iyi bakın tamam mı? Afiyet olsun şimdiden."
Ben de duygulandığım için vedalaşma işi Aziz'e kalmıştı. "Siz de iyi bakın kendinize. Yarın bize fotoğraf atmayı unutmayın. Görüşürüz." dediğinde el sallayarak telefonu kapattık.
"Yarın bizde mi takılsaydık annemlerle?" diye bir soru yönelttim biraz çekinerek.
"İlk günden kocandan sıkıldın galiba?" dedi Aziz de bana takılarak.
"Saçmalama. Senden sıkılmam mümkün mü sence? Sadece.. Yani tatile de gitmedik. Annenle baban da burada. Ailenle biraz daha vakit geçirmen iyi olmaz mı?"
Benim onun beline sardığım gibi omuzlarıma sardı kollarını sıkıca. "Ailemle vakit geçiriyorum zaten." dedi gözlerime bakarken. "Biz artık birbirimizin ailesiyiz."
Başımı salladım onu onaylar gibi. "Evet öyleyiz. Ama anne babalarımızı da geride bırakmaya gerek yok değil mi? Tatile gitmeyelim de onlarla vakit geçirelim demiyorum ki. Hazır tatile de gitmemişken, aynı şehirdeyken biraz daha vakit geçirelim diyorum. Her zaman bir araya gelmiyorsunuz ki Aziz. Uzakta yaşıyorlar. Ben sizin ilişkinizi de düşünüyorum."
Sessizce yüzüme baktı birkaç saniye. Derin bir nefes verdi. "Gerçekten bir kız çocuğumuzun olması lazım. Bizi ancak o kapıda koymaz. Bir senin düşüncene bak bir de benim düşünceme."
Aklıma bana anlattığı fıkramsı hikaye geldiğinde gülmeden edemedim. Gerçekten de kız çocuğu başkaydı.
"Neymiş senin düşüncen?"
"İşe gitmeden önceki tüm dakikalarımı karımın üstünde, altında, koynunda geçirmek."
Bu kadar açık ve net bir paylaşım beklemiyordum. Biraz utanmadım dersem yalan olurdu. Yaptığımız onca şeye rağmen hâlâ utanabiliyordum. "Ne kadar doyumsuz bir adamsın sen." dedim yalandan kınar gibi.
"Ben sana söylemiştim. 10 yıllık alacağım var. Faizleri de hesaba katarsan senin bana bayağı bir borcun var biriciğim. Ödemeye bir yerden başlamak lazım."
"Bence senin önce beni bırakman ve bizim yemek yememiz lazım." dedim kollarının arasından zorla çıkarken. "Hazır yapılmış yemekleri yakacağız senin yüzünden."
Yemeklerin altını kapattığımda bu sefer de gelip arkamdan sarıldı. Gerçekten bir an bile ayrı kalmaya takati yok gibiydi.
"Ben yanmışım kül olmuşum. Yemekler yansa çok mu?"
"Ben seni küllerinden yeniden var etmeyi bilirim Leventoğlu. Ama yemekler yanarsa yazık olur."
Gülerek enseme bir öpücük kondurdu. Huylandığımı fark edince burnunu sürterek çekti ensemden. "Bana yazık olmaz yani öyle mi Leventoğlu?"
Sorduğu soruya değil de bana hitabına odaklanmıştım. Yüzümü döndüm Aziz'e doğru. "Ay ben de Leventoğluyum gerçekten." dedim saçma bir heyecanla.
"Öylesin güzelim." deyip burnumun ucuna da bir öpücük kondurdu.
"9 ay önce karşıma çıkarken bunun olacağını düşünmüş müydün gerçekten?"
Bir an sanki o zamanlara gitmiş gibi daldı gözleri. "Sadece 9 ay öncesinde değil. Daha öncesinde de düşündüğüm için çıktım karşına. Ama doğruyu söylemek gerekirse çok korkuyordum. Ben sende tutuklu kalmıştım da... Senin çoktan beni silip atmış olma ihtimalin çok yüksekti. Seni sil baştan kendime aşık etme planları yaparak geldim aslında ama neyse ki bana bağırıp çağırıp hesap sordun da kalbimdeki o cılız ışığa güç verdin."
"Keşke beni öptüğünde sana bir tane yapıştırsaydım." dedim Aziz'den gelen tüm romantizm dalgasını yok ederek. Yüzüme kocaman bir kahkaha attı.
"Atabilirsin demiştim." dedi bilmiş bir tavırla.
"İtibilirsin dimiştim. Senden izin alacağım sanki. Egoya bak. İlk öpüşmemizin o olduğunun farkındasın değil mi?"
"Oldukça." dedi başını aşağı yukarı sallarken. Çapkın gülüşü şu an o anları düşündüğünü gösteriyordu.
"İlerde çocuklarıma babalarının benim iznim olmadan beni öptüğü hikayesini anlatamam." dedim dudaklarımı büzüp.
Beni anlamamış gibi hafifçe çatıldı kaşları. "Çocuklarımıza neden öpüşme hikayemizi anlatıyorsun? Tanışma hikayemizi anlatsan yeterli."
"Büyüdükçe detayları soracaklar canım. Neden lisede tanıştınız da 30'unuzda evlendiniz diyecekler. Tekrar nasıl bir araya geldiniz diyecekler? Ben annemle babama en ufak detayı bile soruyordum."
"Çocuklarımız sana benzeyecek yani.." dedi minik bir saç tutamını kulağımın arkasına atarken. Odaklandığı nokta gerçekten de inanılmazdı. Gözlerimi devirdim bu cümlesine. "Tamam güzelim onu anlatmayız biz de. Senin bana aşkını itiraf ederken, sahilde sırılsıklam olmuşkenki öpücüğümüzü anlatırız. 3.ydü ama ilk gibiydi."
"Niye ikinciyi anlatmıyoruz?"
"O zaman da öncesinde ettiğimiz kavgadan bahsetmemiz gerekir. Gereksiz isimlerin adı geçsin istemiyorum." Sanki bir şeyi farı etmiş gibi başını salladı kendine gelir gibi. "Neyse ya. Sanırsın bize bunları soran çocuğumuz var. Olursa konuşuruz."
Olursa... Olunca değil olursa. Bunu benim için yaptığını biliyordum. Üstümde baskı hissetmeyeyim. Hiçbir şeye mecburmuşum gibi hissetmeyeyim diyeydi bu tavrı. Ben çocuk istemiyorum desem de bu evlilik sonuna kadar giderdi. Buna oldukça emindim ama çok istediği bir şeyden onu mahrum ettiğimi düşünerek kendimi üzüyordum. Terapimin bu haftaki konusu belliydi...
Yemek masasına oturup biraz yemeğimizi yedikten sonra Aziz'in dili açıldı yine.
"Düğünümüzü sevdin mi güzelim? İçinde kalan bir şey oldu mu?"
Ağzıma yemekten bir çatal attığımda içten bir şekilde gülümsedim. "İçimde kalan bir şey olmuş olsa ne yapacaksın? Bana tekrar düğün mü yapacaksın?"
Bir kaşı havaya kalktı. Ağzındaki yemeği sanki bir düşmanmış gibi çiğniyordu. "Yapamam mı sanıyorsun? İstersen sana her ay düğün yaparım. Ama o parayı farklı yerlere harcamak isteyebilirsin tabii."
Keyifle sırıttım bu dediğine "Kocanın parasını mı ye diyorsun sen bana?"
"Ben onu bir süredir diyorum ama artık resmi olarak kocan olduğuma göre gönül rahatlığıyla yiyebilirsin paramı."
"Sağ ol kocacım. Bunu aklımda bulunduracağım." deyip ağzına bir çatal yemek verdim.
"Şu yeni kimliğin gelsin de sana ek kart çıkartacağım. Öylesi daha rahat olur." dedi yemeğini yemeye devam ederken.
Ek kart mevzusu pek hoşuma gitmemişti. "Ne gerek var Aziz? Benim param var zaten. Şaka yapıyordum az önce. Kartını falan kullanmam." dedim ne kadar emin olduğumu anlasın diye.
"Allah Allah niyeymiş o?" dedi onda ancak iş yerinde gördüğüm bir ciddiyetle.
"Çünkü niye kullanayım? Dediğim gibi param var."
Elindeki çatalı kenara bıraktı. Şu an aynı müvekkilleriyle konuşur gibiydi. "Paranın olmasıyla bunun ne alakası var? Paran dursun kenarda. Harcamalarını kartla yap."
"Param varken niye kenarda duruyor ya? Evlendim diye kocamın parasını mı yiyeceğim hep? Sen şimdi bana çalışma falan da dersin." Sessiz kaldı. Sessizliği oldukça fazla şey söylüyordu.
"Aziz? Canım? Öyle bir şey demeyeceksin değil mi?"
"Tabi ki demeyeceğim Birce. Boş yere okumadın o okulları. İşini de çok seviyorsun gayet farkındayım. Sadece bakış açını merak ettiğim için bir şey soracaktım ama daha kartı kabul etmeyen karım bunu hiç kabul etmez."
Daha anlayışla yaklaşmaya çalıştım. "Kartı kabul etmiyorum değil Aziz. Sadece... Benim maddi durumum belli. Seninle evlendim diye sınıf atlayamam."
Benim anlayışımın yanında o oldukça gergindi. "Atladın ama Birce. Gerçek bu. Benim neyim varsa senin de artık. Tüm mirasımın ortakçısısın. İlerde bir çocuğumuz olsa her şeyim sadece sizin olacak. Bana bir şey olsa hepsi sizin.."
Girdiği konu 90 yaşımızda bile konuşmak istemediğim bir konuydu. Duymak bile beni hâlâ geriyordu. 'Bir ihtimal' olarak görmüyordum çünkü konu Aziz ve hastalık geçmişi olunca bir numaralı korkum oluveriyordu birden.
"Aziiz!! Ne söylüyorsun şu an? Böyle saçma sapan şeyler konuşma. Evliliğimizin ilk günü bugün farkında mısın?"
"Farkındayım güzelim. Sen de benim hayatındaki yerimin farkında ol lütfen. Kartımı kullanmanı istiyorum. Ben yıllarca senin için çalıştım. Sana çok güzel bir hayat verebilmek için. Seninle birlikte güzel bir hayat yaşamak için. Bunu benim elimden alma. Lütfen. Diğer soracağım şeyse kendi ofisini açmak isteyip istememendi. Ama daha kartı kullanmak konusunda çekincelerin varsa buna hiç yanaşmazsın."
Aziz'in de gerildiğini fark ediyordum. Oturduğum yerden kalkıp kucağına doğru kendimi bıraktım. Bir kolumu boynuna dolayıp diğeriyle kulak memesiyle oynamaya başladım.
"Yanaşırım niye yanaşmayayım? Yatırımcım olabilirsin." dedim tatlı bir bakışla.
Gözleri bende değildi ama daha rahat oturmam için kucağında bana iyice yer açmıştı. "Ona izin var mı yani?" dedi tripli bir tavırla.
"Aziizz." dedim kulak memesini biraz sıkarken. "Bana trip atma. Ben babamdan başka kimseden para istemedim bu zamana kadar. Normal değil mi çekinmem?"
"Tamam, normal olsun. Ama çekinme. Harcamanı isteyen benim. Senin paran senin paran. Benim param bizim paramız tamam mı? Evimizde bu mottoyu uygulayacağız. Hem bu sayede ofisini açarken bir yatırımcıya bile ihtiyacın olmayabilir."
"Mottomuzu sevdim. Alışmam biraz zaman alabilir ama tamam mı?"
Başını aşağı yukarı salladı hafifçe. Beni onayladığını düşünüyordum ama "Her ay ekstreni kontrol ettireceksin bana yani? İyi peki. Öyle olsun." dedi mazlum bir çocuk gibi.
"Ofisle ilgili de... Şimdilik öyle bir şey düşünmüyorum. Rahatım ben çalıştığım yerde. Pozisyonum iyi maaşım iyi. İnsanlarla da çok iyi anlaşıyorum. Bundan önceki çalıştığım yerler gibi değil. Bir buçuk yıl olacak neredeyse. En uzun süre çalıştığım yer olarak tarihe geçebilir. Hem Şahin de bana ihtiyacı olduğunu söyledi. Büyük bir proje alacağız. Bensiz yapamaz. Çok iyi bir mimarım biliyorsun."
Son kurduğum cümleyle sonunda gülümsedi. Benimle benden çok gurur duyuyordu "Bilmem mi mimar hanım? Evimi size emanet ettim. Sizin tasarımınız hayata geçiyor. Oldukça memnunum. Çevremle de paylaşacağım bu durumu."
"Yaa sen bana müşteri mi çekeceksin?" dedim yanağına bir öpücük kondurup.
"Daha çok Şahin'e çekmiş oluyorum ama neyse. Söylersin puşt patronuna proje bazlı aldığın miktarı yükseltir. Senin adını verip gelenlerin faturalarının yüzde ellisi sana olmalı."
Söyledikleri her ne kadar tatlı olsa da gözlerimi devirdim. "Niye puşt diyorsun adama durduk yere? Bak sen söyledin Sumru'dan hoşlanıyormuş."
"Bu öncesinde senden hoşlandığı anlamına gelmiyor." deyip bir süre yüzüme bakarak sessiz kaldı. "Ulan bana da Sarp'la takıla takıla bir gavatlık bulaştı herhalde. Karım eskiden ondan hoşlanan patronuyla birlikte çalışmaya devam ediyor ve ben hiçbir şey yapmıyorum. Ben biraz Mahir abiyle takılayım. Beni anca o kendime getirir."
Sanki bir şey dank etmiş gibi bir kaşını kaldırarak bana baktı belimdeki ve bacağımdaki eliyle beni daha çok kendine çekti. "Angaralıyım la ben. Bize ters böyle şeyler güzellik."
Büründüğü ciddi tavra ben de büründüm ve bir kaşımı kaldırdım. Parmaklarımı çenesine koyup başını havaya kaldırdım. "Sen hayırdır koçum? Biz de Angaralıyız. Kime caka satıyorsun?"
Ciddi ifadesi anında büyük bir gülüş ile değişti. Üzerime doğru eğilip yanağını öperken bir eli belimde duruyordu diğer elini bacaklarımın altından geçirip beni kucağına alıp masadan kalktı. "Senin Angaralıyım diyen ağzını yerim ben. Gel bakalım göster bana ne kadar Angaralıymışsın."deyip ben daha ne olduğunu anlamadan merdivenlerden çıkmaya başladı.
✨✨✨
2 ay sonra
"Of Aziz niye açmıyorsun ki şu an ya?"
Aziz'i 7. ye arıyordum. Bugün ikimiz de işten çıkıp eve gelip yemek yedikten sonra balayımız için havaalanına doğru yola çıkacaktık. Aziz'in düşündüğü gibi önce İspanya yapıp ardından da Fransa'ya annesine sonra da babasına uğrayarak dönecektik. 10 günlük bir tatil olacaktı. Aziz'in kendi ofisini açalım fikri ilk kez bu tatile hazırlık sürecinde ilgimi çekmişti. Ben kocamla 1 ay tatil yapamayacak mıydım? Gerçi bunun sadece benim işimle alakası yoktu. Aziz'in izin alması çok daha zor oluyordu. Bu iki ayda ikimiz de canımızı dişimize takıp çalışmıştık.
Çalışmıştık çalışmasına ama belli ki kocam hala çalışıyordu. Telefonumu açmaması normalde sık yaşanan bir şey değildi. Ben de işten çıkıp onun şirketine doğru yol almıştım. Hâlâ daha aramaya devam ediyordum. Zihnimin ücra köşelerinde düşünmemem gereken şeyler ortaya saçılmak için duvarlara vuruyor gibi hissediyordum ama yol boyu kendimi rahatlatmaya çalışarak ilerledim.
Şirkete geldiğimde beni tanıyan güvenlikler beni asansöre yönlendirip Aziz'in henüz çıkmadığını söylediler. Bu içimi oldukça rahatlatmıştı. Belli ki kocam sadece çok çalışıyordu.
Odasına doğru ilerlediğimde sekreteri beni görüp ayaklanacak oldu ama rahatsız olmamasını işaret ettim.
Kapıyı tıklattığımda içerden bir gel sesi gelmedi ama ben kapıyı açtım. Belki de görmeyi beklediğim en son manzara masasının başında oldukça gergin bir şekilde ayakta duran Aziz ve karşısında oturan Giray ve ailesiydi.
Herkesin yüzü bana döndüğünde Giray'ın bakışlarının üstümde takılı kaldığını hissettim. Anne babasıyla hiçbir zaman çok samimi olmamıştık ama annesinden gelen bu bakışları da hak ettiğimi düşünmüyordum. Babasıysa genelde olduğu gibi buraya da zorla getirilmiş gibi duruyordu.
Giray'ın annesi bakışlarını benden çekip oldukça ruhsuz bir şekilde Aziz'e döndü.
"Bahsi geçen kişi de geldiğine göre... Şimdi vasiyetin tamamını hepimizle paylaşır mısınız avukat bey?"
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 131.89k Okunma |
10.07k Oy |
0 Takip |
60 Bölümlü Kitap |