
Selamlar, selamlarr🩷
Özleştik mi?👉👈
Yirmi Dokuz'u en son bıraktığımız yerden daha da büyüdük artık🥹 Büyümeye de devam ederiz umarım🌸
Yorumlarda buluşalımm
İyi okumalarr🩷
Bebeğimizin cinsiyetini öğrendikten sonra bir mucize gibi geçmişti sabah bulantılarım. Hala ara ara yediğim yemeğe ya da yaptığım şeye göre midem bulanıyordu ama bu duruma alışmıştım. O yemeği bırakıp başka bir şey yediğimde, o işi bırakıp başka bir iş yaptığımda mide bulantım geçiyordu. Daha karnımdayken bile böyleyse minik cimcime doğduktan sonrasını düşünemiyordum.
Göbeğim de sonunda kendini iyice belli etmeye başlamıştı. Bir an için hiç hamile karnım olmayacağını düşünmüştüm ama vardı. Sürekli her gördüğüm aynada yan dönüp karnımı kontrol ediyordum hala orada olduğundan emin olmak için. İşin kötü bir tarafı vardı ki kışlık kıyafetlerin içinde hala da pek belli oluyor sayılmazdı. Gün içinde üşümemek için içime zıbın giyiyordum ve onun altından o kadar güzel belli ediyordu ki kendini. Ama sonra üstüne bir kazak geçirince "Birce sen hamile değil miydin ya?" cümlesi tarafından kuşatılıyordum. Kazağımı açıp karnımı göstermek yeni hobim haline gelmişti. Herkes de göbeğimin çıkacağı anı beklediği için elleri hep karnımdaydı. En çok da kocamın elleri...
"Biraz daha büyü babacığım. Güzel güzel büyü. Biz burada seni bekliyoruz. Acele etme tamam mı? Annenin midesini eskisi gibi bulandırmadığın için teşekkür ederim. Bunun karşılığında doğduğunda gazlarını çıkaracağım. Anlaştık mı?"
Aziz uyanmış, yatakta aşağı kaymış ve başını karnımın hizasına getirmişti. Bir eliyle göbeğimi okşayıp bebeğimizle konuşuyordu. Kızımızla yaptığı anlaşmayı duyunca gülmeden edemedim. O da hareket eden göbeğimi fark edip bakışlarını bana çevirdi.
"Günaydın bir tanem."
"Günaydın sevgilim. Kızımızı neden uyandırıyorsun?"
Parmakları karnımda dolaşırken birden durup yanağını karnıma yaslayıp göbeğimi sahiplendi. "Annesi olmadan özel bir konuşma yapmak istemiştim."
Absürt bir istekti. Bebeğimiz tam anlamıyla içimdeydi. "O maalesef ki şu an için mümkün değil." dedim yalandan üzülerek.
Aziz'se benim sahte üzüntüme kanmamış başını yasladığı yerden tekrar kaldırıp bana meydan okur gibi dikmişti bakışlarını üstüme. "Sen öyle san. Her gece uyuduğunda, her sabah sen uyanmadan biz konuşuyoruz zaten." deyip açmış olduğu karnıma bir öpücük kondurup pijamamı tekrar karnımın üstüne çekerek kapattı göbeğimi.
Trip modumun yüklendiğini hissediyordum. "Benden gizli gizli?" dedim ciddiyetimi hissettirecek bir tonla.
Anında karnımın hizasından yüzümün hizasına çıkarak dirseğini yatağa yaslayıp başını da elinin üstüne koydu. "Güzelim senin çok uykun olduğu için sana tabi ki müdahale etmiyorum. Ben sana konuştuğumuz konuları özet geçeyim. Genelde konuşmacı ben olduğum için benim ilgi alanlarımı konuşuyoruz yani seni. Annenle nasıl tanıştık, annene ne zaman âşık oldum, tahminimce annen bana ne zaman aşık oldu, nasıl evlenme teklif ettim gibi gibi şeyler anlatıyorum kızımıza."
Tripim geldiği gibi geri gitmişti. Duyduğum şeyler o kadar hoşuma gitmişti ki ellerimi yanağımın altına koyarak Aziz'e döndüm. "Yaa... Başka neler anlatıyorsun?"
Cümlelerinin etkili olduğunun farkındaydı. O da bana biraz daha yaklaşıp saçlarımı parmak uçlarına dolamaya başladı. "Umarım annenin saçlarını alırsın diyorum." Gözlerini saçlarımdan gözlerime doğru kaydırdı. "Umarım annenin gözlerini alırsın." Sol gözümün alt kısmını, elmacık kemiğimin köşesini öptü. "Umarım annenin buradaki çillerini alırsın diyorum."
"Bana benzesin istiyorsun yani?" diye sordum nazlanarak.
Mırın kırın etmedi bile. "Sana benzeyen bir kız çocuğu hayalim olduğunu söylemiştim." dedi gülümseyerek.
Başımı ellerimin üstünden kaldırıp çenesine bir öpücük bırakıp tekrar geri yattım. "Bence zaten kahverengi gözlü olacak. Sizin tarafta renkli göz yok galiba. Biz de de Mahir abimle Poyraz'da var ama onlar babalarından almışlar. Yani bence gözleri zaten bize benzeyecek ama bakışları sana benzesin istiyorum ben de."
"Bakışları mı?"
"Evet... Bakan sen olduğun için bakışlarından haberin yok tabi. Öyle güzel bakıyorsun ki... Nasıl hissettiğimi anlatamıyorum. Birisinin de sana öyle bakmasını istiyorum ki sana bakarken neler yaşadığımı anla. Tabi bu birisi kızım olduğu için sorun yok. Öbür türlü parçalarım seni Aziz." Hayallerimden güzel güzel bahsederken ne ara sinirlenmiştim ben de bilmiyordum.
"Dur, dur ne oldu ya? Güzel güzel gidiyorduk." dedi Aziz kıkırdayarak.
Kendime de şaşkındım ama hala sinirimi tam üstümden atamamıştım. "Sinirlendim."
"Fark ettim." deyip iyice güldü Aziz ama benim gülmediğimi fark edince elini koluma atıp yavaş yavaş okşamaya başladı. "Sinirlenme. Adım adım gidelim. Bakışlarımdan haberim yok evet ama senin de kendi bakışlarından haberin yok. Birisinin bana, benim sana baktığım gibi bakmasına ihtiyacım yok. Ben zaten senin bakışlarında kayboluyorum. Ama merak ettiğim için bu isteğini kabul edebilirim. Bakışları bana benzeyebilir. Seni sinirlendirecek konuya gelirsek... Bunlar için ne kendini ne de bebeğimizi üz lütfen bebeğim. Bana isteyen istediği gibi bakabilir. Ben kimseye sana baktığım gibi bakmayacağım."
Yine yapıyordu işte. Her zaman yaptığı gibi duygusal ataklarımı oldukça mantıklı bir şekilde ele alıp sonunu beni mutlu edecek şekilde bağlıyordu. Bayılıyordum bu adama. İyi ki kocam yapmıştım. "Aziiz." dedim nazlanarak.
"Güzelim..." diye yanıt verdi o da onun olduğumun üstüne bastırarak.
Ağlayacaktım... Fena halde ağlayacaktım hem de... Kendimi tutmaya çalıştım ama olmadı. Hıçkırarak Aziz'in göğsüne sığındım. Anında kollarıyla sardı beni. Saçlarıma sayısız öpücükler kondururken ne olduğunu bile sormuyordu çünkü artık hormonların baş aşağı ettiği ruh hallerime alışmıştı. Saçlarımı okşarken başımı göğsüne bastırdı biraz daha.
"Oradaki kokuyu iyice içine çekersen ağlaman durur." dedi bilimsel bir bilgi paylaşır gibi.
Ağlamamın arasına böylece gülmem de karışmış oldu. Ağlamalarımı dindirme konusunda da artık profesyonel olmuştu. Beni güldürmek için böyle bir şey söylediğini bilmeme rağmen derin bir nefes çektim içime. Boynuna şap diye bir öpücük kondurdum. Gerçekten odada yankılandı sesi.
Öpücüğün ardından karnımın gurultusu da odayı doldurdu. "Çok acıktım." dedim bulunduğum yerden kafamı çıkarmadan.
"Tamam hazırlanıp çıkalım o zaman. Ben sana yolluk bir şey yapayım mı yoksa annenlere kadar bekleyebilir misin?"
"Muz alır mısın sadece yanımıza. Arabada yerim."
Aziz benden hafifçe uzaklaşırken ben her ne kadar onu bırakmak istemesem de kalkmamız gerektiğini biliyordum. Aziz "Tamam güzelim." deyip yataktan kalktığında ben bir süre daha yatakta oyalanabilmek isterdim.
Bebeğin erkek değil de kız olduğunu Aziz saniyesinde arayıp herkese söylemişti. Özellikle Erdem'i arayıp büyük bir neşeyle paylaşmıştı bu yeni bilgiyi. Erdem'in mutlu olduğuna emindim ama aralarındaki bu kız çocuk yarışını kaybettiği için pek mutlu değildi. Annem ve babam babaannemin her sene nükseden dikkat çekme hastalığıyla ilgileniyorlardı. Onlara da arayarak haber vermiştik ama kimseye henüz ismini söylememiştik. Annemler herkesi kahvaltıya çağırmıştı. Kızımızın ismini söylemek için güzel bir an olacaktı.
Aziz'e ellerimi uzattım beni yataktan kaldırması için. İkimiz de hazırlanmaya başladık. Bu kez göbeğim kendini belli etsin diye kazak yerine triko bir elbise giydim. Düşündüğüm gibi de oldu. Karnım gayet belirgindi. Biraz aynanın karşısında bebeğimi sevme molası verdim. Beni gören Aziz de yanıma gelip karnıma öpücükleri kondurup beni de boynumdan öpüp hazırlanmasına devam etti. Hayatımız doğal akışında çok güzel ilerliyordu.
Hazırlanıp çıktık ve eve vardığımızda herkesin bizden önce geldiğini fark ettik. Evet sabah yatak keyfimizi ve ara ara durup bebeğimizi sevme sürelerimizi biraz uzatmış olabilirdik ama önemli değildi. Kimse açlıktan ölmüyordu sonuçta.
Annem kapıyı açtığında gözleri önce karnımı buldu. Neşeyle minik bir çığlık atarak sarıldı bana. Babaannemin ilgi hastalığı yüzünden karnımın bu halini yüz yüze görmemişti. Anne kız sarılmalarımız bittiğinde içeri geçtik ve herkesle tek tek kucaklaşmaya başladık. Babam annem gibi bir çığlıkla karşılamamıştı göbeğimi. Onun yerine "Meltem bu kız gerçekten hamile galiba." dedi şaşkınlıkla.
"Bu kadar erken kabullenmen çok iyi oldu baba. Birkaç aya kucağında olacak çocuk." dedi Aziz de babamla tokalaşırken. Babamın gözleri hala karnımdaydı. Bu hamilelik meselesinde erkekler işin ciddiyetini olay fiziksel bir boyut kazanınca ancak kavrıyordu.
Arkadaşlarımızın bizden önce aile evimdeki kahvaltıya gelmesi bizim arkadaşlık işinin artık kardeşlik evresinde olduğunun en net göstergesiydi. Bu duygu içten içe beni mutlu ederken kimseyle paylaşmadan herkesle tek tek sarıldım. Onlar da hem benimle sarılıp hem de kızıma selam veriyorlardı.
Çok beklemeden kahvaltı sofrasına geçtik. Akgün kahvaltısını daha erken yaptığı için halının üzerinde oyun oynuyordu. Kuzey'se ek gıda sürecine başladığı için bir elinde salatalığı bizim yemeklerimize bakıp bakıp salatalığını yemeye çalışıyordu. Bu sırada kucaktan kucağa geçiyor kimsenin gönlünü de kırmıyordu.
"Ee Erdem ne diyorsun bu işe?" dedi babam oldukça ciddi bir ifadeyle. Birazdan siyaset, ekonomi, politika, dünya gündemi konuşacak gibi bir ciddilikti bu.
"Hangi işe Âdem amca?"
"Hangi işe olacak? Aziz'in kız bebek yarışında seni geçmesine." dedi bıyık altından gülerek. Belli ki babam da bir kız torunu olacağı için mutluydu ama Erdem'le uğraşmaktan daha çok keyif alıyordu.
Erdem derin bir nefes verip yenilmişliğin getirdiği ağırlıkla omuzlarını çökertip yandan bir bakışla babama baktı. "Valla Âdem amca bu karşı çıkabileceğim bir yarışma sonucu değil. Adam kazandı."
"Bu kadar çabuk kabul etmen de şaşırtıcı ama tabi sen de haklısın kabul etmeyip ne yapacaksın?" Babam artık bıyık altından falan gülmüyordu. Gayet memnun bir halde Erdem'in yenilgisinden keyif alıyordu.
"Âdem amca hiç sorun yok. Ben bizim veletlerle idare ediyorum. Hem kardeşlerimin kızı benim kızım. Benim oğlanlar onların oğlanları. Bizde senin benim olmaz."
Erdem'in kendine oldukça güvenle söylediği bu cümlelere Aziz belli ki hiç katılmıyordu. Bir kaşını kaldırıp Erdem'e bakarken. Ağzındaki lokmayı yavaşça çiğnedi.
"Benim kızım nerden senin kızın oluyormuş? Benim kızım benim kızım sadece."
Erdem müşterilerle konuşan bir bankacı edasına "Maalesef o dediğini yapamıyoruz kardeşim." Dedi başını iki yana sallayarak. "Kuzey'in yenidoğan kafasının kokusunu fazla içine çektiğin için bana da bu hak doğdu. Hem istersen şimdi verme kızım olarak. İleride zaten alacağım."
Erdem'in kendine güvenle söylediği şeyi başta hiçbirimiz anlamadık. Bence ilk anlayan annemdi ama bize hala daha geçmemişti. "O nasıl olacak o?" dedi Aziz kızının alınma tehdidine karşın anında bir gard alarak.
"Bak benim güzel kardeşim. Bir tanesi karının kucağında olmak üzere iki tane oğlum var benim." Kucağımdaki Kuzey göğsüme yaslanmış, ağzındaki salatalığı çiğnerken gözleri uyumak üzere gibiydi. Salatalığını tuttuğu eli ise göbeğimin üstündeydi.
Aziz Erdem'in ne demek istediğini anlamıştı ama asla dile getirmeyecekti. "Ee?" dedi gelecek olan şeyi bilmesine rağmen Erdem'e bir şans vererek. "Ne oluyormuş yani oğlun varsa?"
"Eesi şu ki kardeşim, benim oğlanların yakışıklılığı şimdiden belli. Kuzey'le 1, Akgün'le 3.5-4 yaş olacak aralarında prensesimizin. Bu çocuklar birlikte büyüyecekler. Yani güzel kızımız gözünü açacak ve benim oğlanları görecek. Kuzey'le birlikte oynayacak, hatta belki birlikte okula gidecekler. Akgün muhtemelen bizim kızın hayran olduğu 'abisi' olacak. Yani muhtemelen sen zorla abi dedirtirsin ama kızımız ne der bilemiyorum. Kuzey'le eminim ki çok yakın arkadaş olacaklar. Yani sen arkadaş dersin ama kızımız ne der bilemiyorum. Bizim hanımlarımızı kaç yaşımızda bulduğumuzu da düşünürsen bizim çocukların da hızlı olacağını tahmin edebilirsin." Aziz gözlerini Erdem'e kitlemiş dümdüz bakıyordu. "Hiç öyle bakma bana. Olabilecek bir şeyden bahsediyorum ben. Birlikte büyüyecek bu çocuklar. Birbirlerinin ilk aşkları olma ihtimali çok yüksek. E bende de bir değil tam iki tane oğlan var. Birini beğenmezse birini beğenir senin kız. Yani senin mutluluğunu ben de paylaşıyorum kardeşim. Senin kızın benim kızım. İsterse şimdi olmasın. Bir gün illaki olacak."
Hepimizin gözleri tepkisini görmek için Aziz'e döndüğünde Aziz kısılmış gözleriyle Erdem'i tartıyordu. Kendisi bana 14 yaşında âşık olmuştu. Erdem Leyla'ya daha öncesinde. Yani Erdem'in dediği doğruydu. Bizim genlerimizi taşıyan çocukların sevdiceklerini erken yaşta bulma ihtimalleri çok yüksekti. Hem de bir de kendilerini bildiklerinden beri bir arada olacaklarını düşünürsek onların bizden bile önce içlerindeki sevgi tohumunun büyüme ihtimali vardı.
Aziz elindeki peçeteyle yavaşça dudaklarının kenarlarını sildi. Sanki Erdem'in dediklerine hiç takılmamış gibiydi. "Sanmıyorum." dedi umursamazca. Zihninde fırtınalar koptuğuna emindim. Sadece sinirlenip Erdem'e bu sevinci yaşatmak istemiyordu.
"Göreceğiz abicim." dedi Erdem keyifle. "İstersen iddiaya girebiliriz."
"Yemeğini ye Erdem. Oğlun yanımda salatalık kemirirken uyuyakalıyor. Kızım daha karımın kucağında. Saçma sapan şeyler düşünmenin zamanı değil."
"Ama bak görüyor musun yan yanalar." dedi Erdem Kuzey'in kucağımda olmasına vurgu yaparak. "Kuzey, Birce'ye bir başka düşkün. Bence sebebi sadece Birce değil."
Meryem, aklına gelen şeyle Erdem'in bu değişik fikirlerine kıkır kıkır güldü. "Alacakaranlık mı çekiyoruz Erdem? Kuzey şimdiden bebişi hissedip mi yanaşıyor Birce'ye?"
Erdem'in demek istediği tam da buydu. Kendine güvenir bir şekilde başını yana eğip kaldırdı. "Neden olmasın?" bir eli kucağımdaki Kuzey'i gösteriyordu. "Kızım bu çocuğun babası annesini 12'sinde gördü beğendi. Siz bu çocuğun aşkını hafife alıyorsunuz."
"O çocuğun tek aşkı salatalık şu an babası." dedim gözleri kapanan Kuzey'in elinden salatalığını alıp Erdem'e verirken.
Aziz'den onayın gelmeyeceğini bilen Erdem beni kafalamak için salatalığı alırken sanki bir anlaşma yapar gibi elimi tuttu. "Bircesi sen kızını verirsin ama bizim oğlanlardan birine değil mi? Dünür olalım kızım bundan güzeli mi var?"
Erdem'in teklifiyle gözlerim bir anlık Leyla'yı buldu. Biz tabi ki daha bebeğimizin cinsiyeti bile belli değilken konuşmuştuk bu konuyu. İki yakın kız arkadaşın hayatta isteyebileceği birkaç şey vardı. İlki kocalarının da yakın arkadaş olmasıydı ki bu bizde vardı. İkincisi kızlarının kendileri gibi en yakın arkadaş olmasıydı. Ki bu bizde yoktu. Üçüncüsü ise çocuklarının evlenmesiydi. Yani biz Erdem'den çok daha önce düşünmüştük bu konuyu ama izlediğimiz bir Amerikan gençlik dizisi yüzünden de azıcık korkmuyor değildik. Orada da iki yakın arkadaşın çocukları vardı. Birinin iki oğlu birinin bir kızı bir oğlu. Ve tahmin edelim ne oluyordu? Kız sürekli ikisi arasında gidip geliyor, 'ikisini de aynı anda seviyorum' diyordu resmen. Böyle bir şeyin yaşanma ihtimali her ne kadar ikimizi korkutsa da hala daha çocuklarımızın evlenmesi fikrine sıcak bakıyorduk. Tabi biz bunları düşünürken geleceklerini düşündüğümüz insanlardan biri yerde emeklerken diğeri midemi bulandırmakla meşgul oluyordu.
Elimi Erdem'in kurban pazarlığı yapar gibi tutuşundan kurtardım. "Zamanı gelince çocuklar böyle bir şey derse o zaman oturur konuşuruz Erdem'cim. Doğmamış kızıma düğün tarihi alma lütfen. Hem ne biliyorsun belki bizim gibi çok iyi arkadaş olacaklar? Bu da bir ihtimal? İlla birbirlerine âşık olmaları gerekmiyor ya?"
Verdiğim örneğin mantıklı olduğunu biliyordu. Kabullenir gibi geri çekilip sandalyesine yaslandığında oğlundan arta kalan salatalığı ağzına attı. "Erdem Taşkın'ın sezgilerini hafife alıyorsunuz. Hiç sorun değil. Günü geldiğinde hatırlatacağım zaten bunları. Kızım bir doğsun da siz o zaman görün bakalım."
"Benim kızım o." dedi Aziz sessizliğini bozup. Erdem'in bu çocukları evlendirme mevzusuna başka hiçbir şey dememiş olması beni de çok şaşırtmıştı.
Erdem'inse bunu kabul etmeye niyeti yoktu. "Yoo hiç de bile. Benim de kızım artık."
"Benim de kızım." dedi babam ve keyifle yemeğini yemeye devam etti.
"E ben de eksik kalmayayım. Benim de kızım." dedi Sarp da.
Leyla ve Meryem birbirlerine baktılar. "Bizim zaten kızımız."
"Ne güzel." dedim gülümseyerek. "O zaman bu aydan sonrasını Erdem'le Sarp taşısın. Doğunca da Leyla'yla Meryem emzirir."
"Leyla emzirmesin." dedi Erdem aniden araya girip. "Çocukların geleceğiyle oynamayın."
Benim evladımı sahiplenişlerini tiye alışımı hiç umursamayıp çocukların süt kardeşi olma ihtimalini umursadığı için Erdem'e gözlerimi devirdim. "Ben ne diyorum bu hala neyin derdinde ya?!"
"Bu kadar anası babası var ama bir isim koyanı yok mu çocuğumun?" dedi annem bana yanaşıp. "Cinsiyeti de belli olduğuna göre bir şeyler düşünmeye başlamışsınızdır annecim değil mi?"
Düşünme aşamasını hızla geçmiştik. Kocam benim yerime düşünmüştü sağ olsun. Muhtemelen çok uzun zaman önce düşünmüştü hem de. Gözlerimi Aziz'e doğru çevirdiğimde onun da gülerek bana baktığını gördüm. Masanın altından elimi tuttu.
"Biz ismine karar verdik." dedi gülümseyerek.
"Ay gerçekten mi?"
"Bu kadar çabuk mu?"
"Ne ara lan?"
"Biz Kuzey'inkini doğduğunda seçmiştik."
Annem heyecanla bizimkileri eliyle susturdu. "Ay bir durun söylesin çocuklar. Söyleyin annem ne düşündünüz?"
Aziz kızımızın ismini söyleme işini bana bıraktı. Nedensizce heyecanlanmıştım. Ben bu ismi çok seviyordum. Herkesin de sevmesini istiyordum. Karşımda heyecanlı gözlerle bana bakan ailemin de daha karnımdayken bu kadar sevdikleri ve sahiplendikleri bebeğimin ismini de seveceklerine emindim.
"Işık." dedim gözlerimi tek tek hepsinin üstünde dolaştırırken. Gözlerindeki o farkındalık aydınlanmasını görebilmiştim ama gözümün takıldığı kişi babam olmuştu. Gözleri parlıyordu bana bakarken. Eminim ki o da çok sevmişti torunun adını. "Işık Leventoğlu."
Tam adını söylememle karnımda minik bir hareket hissettim. Ne olduğuna anlam verememiştim ki eli göbeğimin üstünde uyuyan Kuzey de uyanıp kafasını kaldırıp bana baktı. Ne olduğunu anlamaya çalışırken tekrar hissettim o hareketi. Bu bir tekmeydi. Minik kızım adını duymuş, 'Ben buradayım' demek istiyordu.
Anında Aziz'in elini tutup karnıma götürdüm. Işık beni yalancı çıkarmadan bir tekme daha attı. Aziz şaşkınlıkla açılan gözleriyle bir bana bir de karnıma bakıyordu. Bu Işık'ın ilk tekmesiydi ve ilk tekmesini ailesine takdim edildiği saniye atmayı tercih etmişti. Bizim heyecanımızı gören herkes kısa süre içerisinde Işık'ın tekmelediğini anlayıp başımıza toplandı. Herkes tekmeyi hissetmeye çalışırken minik bir curcunanın içine düşmüş buldum kendimi. Ama düşündüğümün aksine Işık o curcunadan memnun görünüyordu. Hareketsizleşmemişti. Aksine şovunu arttırır gibi daha çok hareketlenmeye başlamıştı. Işık'ın, ailesinin bir kısmıyla tanıştığı oldukça keyifli bir hafta sonu olmuştu.
***
Göbeğim her geçen gün biraz daha büyürken geçtiğimiz günlerde ananas aşermiştim. Ocak ayında olmamız dışında bir sorun yoktu tabi. Yine de İstanbul'da yaşıyor olmamız ve makul bir saatte gelen aşermem sayesinde oldukça kolay bir şekilde atlatmıştık ilk aşerme durumunu. Ama şu an farklıydı. Şu an gecenin bir yarısıydı ve ben uykumdan uyanmıştım.
Bir eli karnımda mışıl mışıl uyuyan kocama dönüp baktım. Öyle huzurlu görünüyordu ki. Nasıl uyandıracağımdan emin değildim. Aşerdiğim şeyin evde olduğuna dair minicik bir ümidim bile olsa uyandırmaz sessizce mutfağa iner yerdim ama yoktu. Aziz aşermelerime karşı her türlü önlemi almış, eve birçok yiyeceği depolamıştı. Ama maalesef... Kızı olmasını o istemişti ve bu karnımdaki nazlı bir şeydi. Kesinlikle benim nazım değildi. Işık'ın nazıydı.
Aziz'in karnımdaki elini yavaşça kaldırmaya çalıştım. Anında uyandı uykusundan. Gözünü açmadı ama dikkatinin üzerimde olduğunu anladım. "Ne oldu?" diye mırıldandı uykulu sesiyle.
"Bir şey yok. Uyu sen."
"Lavaboya mı gideceksin?"
Hala daha gözünü açmamıştı ama doğru cevabı bulana kadar soru soracağını biliyordum.
"Mutfağa ineceğim."
"Canın bir şey mi çekti? Söyle ben getireyim." derken gözleri yarı açık bir halde kalktı yataktan.
Söyleyip söylememek arasında kaldım. Aşağı inmekte ısrar edebilirdim ama benimle gelirdi. Aşerdiğim şeyi yediğimi görene kadar da gitmezdi.
"Erik istiyorum." dedim. Maalesef ki o klişeye düşmüş kış ayı gecenin bir vakti erik aşermiştim. Dolapta her türlü dondurulmuş meyve vardı. Tazeleri gibi olmasa da zaman zaman o isteği kesiyorlardı. Ama erik? Erik yoktu maalesef.
Aziz dağınık saçları ve yarı açık gözleriyle yatağa oturup bir süre kendine gelmeye çalıştı. Kafasında çok mu şey dolaşıyordu yoksa hiçbir şey dolaşmıyor muydu emin olamıyordum.
"Sevgilim sen yat." dedim yatması için omzuna baskı uykularken. "Ben mutfakta bir şeyler atıştırayım geçer bence. Işık hanımın sevebileceği bir şeyler bulurum."
Ayağa kalkmaya çalışıyordum ki kolumdan tutarak beni geri oturttu.
"Aşermenin öyle bir şey olmadığını biliyorum bir tanem. Yemen gerek."
Aziz'in zaman zaman hamilelikle ilgili benden bilgili olduğu oluyordu ama ben de bir noktada babaannemin kanını taşıyordum maalesef. Kocama 'naz' yapmaktan zaman zaman çekindiğim oluyordu. Evet babaannem bunları naz olarak görüyordu ve bana da 'Aman kocanı boğaltma' diyordu.
"Kocacım, canım sevgilim bu saatte, bu mevsimde eriği nerden bulacaksın?"
Artık uykusu iyice açılmıştı Aziz'in. Söylediğim cümleden dolayı küçümser bir bakış attı. "Sen kocanı tanıyor musun acaba?" dedi gülerken. Telefonunu eline aldı. Gecenin bu vakti kimseyi aramayacaktı değil mi??
Telefonunu kulağına götürdüğünde "Aziz napıyorsun?" dedim engellemek için ama işaret parmağını dudaklarıma getirerek susmamı söyledi.
Telefon birkaç çalıştan sonra açıldı. "Alo İzzet Bey, merhabalar. Kusura bakmayın bu saatte arıyorum. Acil bir durum var da..." Bey diye konuştuğu kimdi hiçbir fikrim yoktu ama ben bizimkiler dışında hiçbir insanı bu saatte uyandırmaya cesaret edemezdim. Aziz'in rahatlığı takdire şayandı.
"Yok sizin şirketle ilgili değil. Benim aile şirketimle ilgili." Yataktan kalkıp kapıya doğru yürümeye başladığında ben de ne konuştuğunu merak edip peşinden gittim. Arada şaşkınlıktan birkaç diyaloğu kaçırmış olmalıydım.
"Evet evet erik." Telefonun hoparlör girişini eliyle kapatıp bana döndü. "Ne tür erik?"
"Ne tür mü?"
"Papaz, Kiraz, Can, Simon..."
Aziz saymaya devam ediyordu ki onu durdurup "Büyük olsun. Sulu olsun. Ekşi olsun." Diye anlattım tüm aşerme duygularımla. Ağzım sulanmıştı.
Benim iştahlı anlatışıma gülüp tekrar telefona döndü. "Büyük sulu ve ekşi olanlar hangileriyse." Telefondaki adamın bir şeyler söylemesini dinledi. Bu sırada aşağı kata inmiştik. Aziz "Sağ olun, iyi geceler." diyerek arabanın anahtarını aldı. Telefonunu kapatırken de montunu giydi.
"Aziz nereye gidiyorsun?" dedim kapıya ilerlediğinde.
"Karımın aşerdiği eriği almaya."
"Nerden alacaksın? Kimdi o adam?"
"Avukatlığını yaptığımız bir meyve ihracatçısı firmanın CEO'su."
CEO mu demişti o? Gecenin bir vakti? CEO?
"Gecenin bu saatinde CEO'yu mu aradın?" dedim içimdeki şaşkınlığı dışarı vurarak.
"Onun numarası vardı." dedi umursamazca omzunu silkelerken. "Hem geçen gün, gece geç saate kadar çalıştığımda onlar yüzündendi. Bir nevi ödeştik sayılabilir."
"Birlikte film gecesi yapacağımız ama yapamadığımız gece mi?"
"Evet, bir tanem."
Kısa bir an düşündüm. Aziz 'iş uzadı' deyince sinirlerim bozulmuştu. "Tamam o zaman." dedim kabullenmişlikle. Ben de oldukça adil olduğunu düşünüyordum. "Şimdi nereye gidiyorsun?"
"Seralarına. Dalından koparıp getireceğim güzellerime eriği."
Elini yanağıma yaslayıp dudağıma bir öpücük kondurdu. Yetmemiş olacak ki bir de eğildi kızını öptü.
"Çok uzak değil. Geleceğim." deyip evden çıktı.
Geldi de. Ben mutfakta ekmeğime çikolatalı fındık kreması sürerken beni gafil avladı. Kızımın canı eriği bekleyene kadar çikolata çekmişti. Ne vardı yani bunda?
Aziz erikleri yıkayıp önüme koydu. Tuzlaya tuzlaya yedim ve rahatlamanın tadını çıkardım. Aziz de beni izlerken oldukça mutlu ve rahatlamış görünüyordu. E nihayetinde karısıyla kızını beslemiş bir babaydı. Gururluydu.
"Artık aşermelerimde meyve kısmından korkmamıza gerek yok yani?" dedim son eriğimi keyifle yerken.
"Korkuyor muyduk?" dedi Aziz küçümser bir bakışla. "Ben korkmuyorum. Hiçbir şeyden. Dünya üzerinde bir şey aşerdikçe bulup getiririm."
"Yaa kahraman kocam." dedim kollarımı boynuna sararken. "Hadi beni yatağımıza götür."
Geri çevirmedi ricamı ve gülümseyerek beni kucağına aldı. Merdivenli ev kolay değildi ama Aziz gibi bir kocam olduğu için o zorluk beni pek de etkilemiyordu. Kendimi doğrudan yatağa atmak istiyordum ama kendimi zorlayarak dişlerimi fırçalayıp öyle yatağa geldim. Sonunda kocamın kollarında huzurlu bir uyku uyuyabilirdim.
Uyuyamadım...
Aziz'in kokusu bana tarçınlı kurabiyeyi hatırlattığı için onu düşünürken uykuya dalamadım. Kalkıp yapmam gerekiyordu. Yapıp yemem gerekiyordu. Bu kızın canı neden alakasız şeyler çekiyordu. Hayır yani aç da değildim ama bir ısırık da olsa o kurabiyeden yemeliydim.
Aziz yapıp dolaba atalım dediğinde onu dinlemeliydim. Canım kocam kollarını bana sarmış beni de göğsüne yaslamıştı. Kızımız aramızda, mutlu mesut uyuyacaktık. Ama olmadı. Tarçınlı kurabiye aklımdan çıkmıyordu. Gerçekten kalkıp yapardım o kısmı hiç önemli değildi ama ben kalktığımda Aziz de kalkacaktı.
Nitekim öyle de oldu. Aziz'in kolları arasından kendimi çıkarmaya çalışırken uyku sersemi gözünü açtı. Benim uykumda hareket etmediğimi görünce anında ayılıp kendine geldi.
"Ne oldu güzelim?"
"Su içeceğim." dedim aklıma ilk gelen yalanı söyleyerek. Başucumdaki suyu gösterdi hemen. Harika. Becerikli bir yalancı olamamıştım.
Uyku sersemi yüzüne serseri bir gülümseme kondurdu. "Ne çekti canın?"
Kaçmanın manası yoktu. Kocam zeki bir adamdı ve beni iyi tanıyordu. "Tarçınlı kurabiye." dedim dudağımı büzerek.
Yataktan ses çıkarmadan kalktı. Bu hali içimi eritiyordu. 'Sabah yersin, şimdi mi' falan dese ona dünyayı dar eder zorla yaptırırdım kurabiyeleri ama o kadar kabullenmişti ki kıyamıyordum. Bir de yarın, daha doğrusu bugün, yani gün doğduğunda işe gidecekti.
"Aşkım sen yat lütfen. Ben yaparım." dedim yatağına geri gitmesini sağlamaya çalışarak ama başarılı olamadım.
"Asıl sen yat. Ben yapar getiririm." dedi beni yatağa yatırıp. Bir an için durdum. "Sen tarçınlı kurabiyeyi nasıl yapman gerektiğini nerden biliyorsun acaba?" dedim küçümseyerek. O da durdu. Yeni fark ediyor gibiydi. "İnternetten bakarım." dediğinde elini tutup ayağa kalktım. "İnternetten bakmakla olmaz o. Bu sefer birlikte yapacağız ve sen beni çok iyi izleyeceksin. Işık geldiğinde canım çekebilir. O zaman mutfağa girip yapacak zamanımız da olmaz tamam mı kocacım." deyip yanağına bir öpücük kondurdum.
Birlikte mutfağa indik. Her aşamayı Aziz'e tek tek gösterdim. Ben anlatırken o da tüm ciddiyetiyle telefonuna not alıyordu. Kurabiyeyi beklemeden Aziz'i yiyecektim şimdi. Hamuru yoğurma işlemini Aziz yaptı. Birlikte şekil verdik ve fırına attık. Beklerken televizyondan bir şeyler izleyelim dedik. Ben o sırada Aziz'in omzunda uyuyakalmışım. Burnuma gelen güzel kokuyla gözlerimi açtığımda elinde tabakla kocamın yanımda olduğunu gördüm.
Keyifle kurabiyelerimizi yedik. Gecenin bir vakti olmasına rağmen çok iyi gelmişti. Aziz de halinden memnun görünüyordu. Yani umarım öyleydi.
Yine beni kucağına aldı ve odaya çıkardı. Bu sefer huzurlu bir uyku çekebilirdik. Aziz bana arkamdan sarıldı ve elini de karnımın üstüne koydu. Dudakları boynuma bir öpücük kondurdu ve "İyi geceler bir tanem." diye mırıldandı. Karnımı okşayıp "İyi geceler çiğ tanem." deyip başını iyice boynuma gömdü.
Huzur tam olarak bu andı.
Değildi Allah kahretsin değildi! Ne kadar zaman geçtiğinden emin değildim ama gözlerim yine açıldı. Bu sefer durum kötüydü. Rüyamda görmüştüm. Ve neden gördüğüme dair hiçbir fikrim yoktu.
Canım işkembe çorbası çekiyordu. Ama etsiz. Yani canım etini çekmiyordu. Canım sarımsaklı sirkeli limonlu sıcacık bir çorba çekiyordu. Ama etini değil. Neyden yapıldığını bilerek o eti yiyemezdim. Kusardım.
Şimdi ağlayacaktım gerçekten. Bu kız zaten doğduğunda beni uyutmayacaktı ama şimdiden başlamıştı. Yine de hala daha kocama üzülecek kadar iyi yürekliydim. Ben sabah uyuyacaktım ama o işe gidecekti. Ama sarımsağın kokusunu burnumda hissediyordum. Limon... Ekşi... Yemem gerekiyordu. O kadar canım çekti ki gözümün önüne gelen görüntüye iştahla inlediğimin farkında değildim. Aziz'in başını kaldırdığını hissettiğimde suçlulukla ona döndüm.
"Bir yerine bir şey mi oldu?" dedi panikle.
Lafı uzatmaya mecalim yoktu. "İşkembeyle yapılmayan işkembe çorbası istiyorum." dedim gözlerim dolu dolu. Önce birkaç saniye ne dediğimi anlamaya çalıştı. Sonra derin bir nefes verip gülerek kalktı yerinden. "Üstüne bir şeyler giy hadi."
"Neden? Babamın evine geri mi bırakacaksın beni?" dedim panikle. Ne alaka olduğunu ben bile bilmiyordum ama kafam böyle çalışıyordu. Sonra kendi kurduğum senaryoya kendim sinirlendim. "Tamam ya çok şey istedik belli ki. Fazla geldik beyefendiye!" Aziz' e arkamı dönüp yorganı da üstüme çektim sinirle.
Kıkır kıkır güldüğünü duyabiliyordum. Yatağın diğer tarafından üzerime doğru eğildi. "Senin de hoşuna giden, temiz, güzel bir yer bulalım. Orda içelim çorbamızı diye söylemiştim güzelim. Uykun kaçtığı için evde tek kalma gecenin bir vakti. Ne olacağı belli olmaz."
Ben kocam beni babamın evine geri bırakacak diyordum o ise belki bir ağrım sızım olur diye beni tek bırakmak istemiyordu... Hamilelik gerçekten düşünce sistemime sızmıştı.
"Ha öyleli..." dedim biraz utanarak. Hiç üstüme gelmedi. Gülüp yanağıma bir öpücük bıraktı. "Sıkı giyin." dedi ve giyinmek için odaya geçti.
İkimiz de kışlık eşofmanları giyip üstümüze de montlarımızı almışken arabaya geçtik. Gecenin bir vakti kocamı işkembe çorbası için uyandırdığıma inanamıyordum gerçekten. Gerçi, uyandıran onun kızıydı. Hem beni de uyandırmıştı. Işık hanımın isteklerine aynı bedende olduğumuz için bir süre daha sabretmem gerekiyordu. Doğunca yanaklarını ısırarak bunun hesabını sorabilirdim.
Birkaç açık çorbacı gezdikten sonra sonunda istediğim gibi bir çorba bulduk ve restorana oturduk. Aziz'in beni çorba içerken yalnız bırakmaması hoşuma gitmişti. Pek iştahı olmadığını ve de bu çorbaları çok da sevmediğini biliyordum ama tek başıma da yemek istemezdim. Benim söylememe gerek bile kalmadan beni anlamıştı.
Aziz hesabı öderken kasanın yanındaki karanfillerden hem kendi ağzına hem benim ağzıma attı. Kokudan çok da hoşlanmadığını biliyordum. Hatta öyle ki eve geldiğimizde saat sabaha karşı olmasına ve birkaç saat sonra kalkacak olmasına rağmen duşa gireceğini söyledi.
Ben üstümü çıkarıp tekrar yatağa girmiştim ama uykum gelmedi. Işık hanım genelde beni geceleri ayık tutup gündüzleri uyumama izin veriyordu. Umarım aynı performansı doğduğunda da göstermezdi çünkü ben gece uyumayı oldukça seven bir insandım. Bebek odası için birkaç fikir baktım telefonumdan. Kafam bu konuda da oldukça karışıktı. Bir şekilde sevdiğim şeyler vardı ama fikrim değişip duruyordu. Ben bu kararsızlıkla iyi evlenecek adam seçip bir de çocuk yapmıştım. Gerçi orada Aziz bana pek seçim hakkı sunmamıştı. Tek seçenek kendisi gibi tekrar hayatıma girip parmağıma yüzüğü takmıştı.
Banyodan su sesi gelmeye devam ederken Aziz'i düşünmek pek de iyi olmamıştı. Kocam yakışıklıydı. Kocamın yakışıklı yüzü, gülüşü, göğsü, kasları... Başımı yatakta yanımdaki boşluğa çevirdim. Maalesef bu da iyi bir etki yaratmamıştı. Ben tam da şu an kocamı aşeriyordum...
Aziz'in duştan çıkmasını beklemeyi düşünüyordum ama sabah erkenden kalkacak kocama iki kez duş işi çıkarmak istemediğim için ayaklarımı yataktan sarkıttım. Son bir kez emin miyim diye düşündüm ama oldukça emindim. Yataktan kalktım. Ve giydiğim pijamanın altını olduğum yere çıkardım. Birkaç adım atıp banyonun önüne geldiğimde üstümü de banyo kapısının önünde çıkarıp attım. Bir an için aynada kendime baktım. Göbeğim mini bir kavun büyüklüğünde ortadaydı. Göğüslerim de büyümüştü biraz. Bedenim çok fazla değişmemişti. Leyla top yutmuş bir tırtıl olacağımı söylüyordu. Bu konuyla ilgili ne düşünmem gerektiğini bilmiyordum. Değişimler beni heyecanlandırsa da korkmuyor değildim. Neyse ki Aziz her zaman yanımdaydı. Onun bakışlarıyla kendimi yetersiz hissetmemin imkânsız olduğuna emindim.
Çok iyi... Artık kocamı daha çok aşeriyordum. Kapıyı açıp banyoya girdim. Duşakabin yer yer buharlıydı. Aziz'in bedeninin silüetini görebiliyordum. Suyun sesinden kapının açıldığını duymamıştı muhtemelen. Duşakabine doğru ilerledim ve kapısını açtım. Duyduğu sesle Aziz anlık bir korkuyla arkasını döndü. Benim olduğumu fark ettiğinde yüzünün rahatladığını gördüm sonra aynı hisle gözlerinde bir soru işareti oluşurken dudağı da gördüğü manzara karşısında hafifçe kıvrılmıştı.
"Güzelim?"
"Sevgilim?"
"Bir şey mi oldu?"
"Aşerdim." dedim ellerimi arkamda bağlamışken göğüslerimi daha da öne çıkararak. Gözleri göğüslerime kaydı önce. Ardından da yanlış anlamış olma ihtimaline karşı gözlerime baktı. Benden duymak istiyordu. "Kocamı aşerdim bu kez. Ben de sudan çıkmadan taze taze yiyeyim dedim."
Benzetmeme kahkaha attı. "Hoş geldin." dedi gülerek. Bir elini de bana doğru uzatmış duşakabine davet ediyordu. Davete tabi ki icabet ettim. Elini tuttuğumda beni içeri çekip duşakabinin kapağını kapattı. Anında kollarını belime sardı. Elleri çoktan kalçalarıma doğru inmeye başlamıştı.
"Kocanızı nasıl istersiniz hanımefendi? Az, orta, çok?"
Onun çapkın gülüşü benim de dudağıma bulaşmıştı. Omuzlarından destek alarak kendimi biraz kaldırdım ve dudaklarını öpmeye başladım. Sıcak suyun altında öpüşürken erimemem mümkün değildi. Dudaklarımı dudaklarından çekip "Çok!" dedim nefes alarak. "Ve hızlı."
Gülüşü daha da büyüdü. Dudaklarını boynuma yöneltti. Öptükçe öperken bir eli de kalçamı yoğurmaya başlamıştı. Göbeğim aramızda minik bir engeldi ama bu Aziz' i hiç durduracak gibi görünmüyordu. Bir bacağımı beline dolamışken kulağıma doğru fısıldadı. "Senin isteklerin emirdir güzelim."
Gerçekten de öyle olmuştu. Sıcak suyun başımı döndürdüğünü hissedene kadar Aziz istediğim her şeyi vermişti bana. Hızla yıkayıp sudan çıkardığında oldukça yorgundum. Bornozumu çıkarıp bir şeyler giydirmeyi teklif etti ama istemedim. Ev zaten soğuk değildi ve yorganımın altında bornozumla uyumaktan oldukça keyif alıyordum. Makinenin gürültüsünü çekmek istemediğim için saçlarımı kurulamasına da izin vermedim. Saçlarımın suyunu alıp başka bir havluyla iyice sardı. Bir ara uykulu gözlerimi aralayıp evin derecesini de arttırdığını gördüm. Gözlerim tam anlamıyla kapanmadan önce yatağa girip beni sarıp sarmaladığını hissettim.
Uykuya dalmadan önceyse bornozumu aralayıp elini karnımı koymuştu. Bir şeyler mırıldanıyordu ama sadece tek bir cümleyi seçip uykuya dalmıştım.
"Anlaşmamıza sadık kaldığın için teşekkür ederim ışığım. Anneye daha çok beni aşermesini söyle olur mu?"
***
Aziz'in bebeğimizle yaptığı anlaşma tam olarak neydi bilmiyorum ama onu daha çok aşermeye başlamam bir gerçekti. Ben doğumum daha kolay olsun diye pilates yaparken kocam da 'baba' olmaya hazır hale gelmesi gerektiğini söyleyip kas yapmaya koyulmuştu. İkimiz de beslenmemize dikkat ediyorduk ama ben kaçamak yaparken Aziz "Ben yemeyeceğim." dediğinde kavga çıkarıyordum. Önümde daha 10 haftadan fazla vardı. Ben kilo alacaktım, bir bebek doğuracaktım sonra o kiloları vermeye uğraşacaktım ama kocam bunun her aşamasında fit görünecekti öyle mi? Olmazdı! İzin vermiyordum.
Tabi Aziz'in kasları benim iznime bakmıyordu. Doğruyu söylemek gerekirse öyle çok kas görüntüsü sevmezdim. Aziz'in vücudu da çok uzun yıllar yüzdüğü için bir yüzücü vücudu şeklindeydi. Şimdi biraz daha kilo alıp 'yakışıklı, kaslı, baba' vücuduna doğru emin adımlarla ilerliyordu. Evet bu vücudun ve kondisyonun tadını ben çıkarıyordum ama ben her geçen gün biraz daha kondisyondan düşerken kocamın her geçen gün biraz daha iyi olması canımı sıkmıyor da değildi.
Öyle ki canım kocam doğum günü için beni bebek öncesi balayına götürmüştü geçen hafta birkaç günlüğüne. Havalar da aşırı soğumuşken sıcak bir yere kaçmak iyi gelmişti. Aziz'in doğum gününü de, daha doğrusu gecesini de hakkıyla kutlamıştık göbeğime rağmen. Özellikle tatil sürecinde çok daha sakin duran kızım gerçekten de babasıyla anlaşma yapmış gibiydi.
Eve geldiğimizde şu oda işini artık bir hale yola koymam gerektiğini biliyordum. Canım kocam da hevesle kızının odasını kendisinin boyayacağını söylemişti ama seçtiğim rengi beğenmemiştim ve şimdi odayı ikinciye boyuyordu.
Kapıdan başımı uzatıp canla başla kızının odasını boyayan kocama baktım. Bu renkten de emin olmadığımı söylemek için hiç doğru bir zaman değil gibi hissediyordum. Ben gözlerimi duvarlara dikmişken Aziz kapının önünde durduğumu fark etmişti.
"Beğenmedin mi?" dedi alnındaki teri elinin tersiyle silerken.
"Yoo." dedim ben de omuzlarımı silkip. "Çok güzel görünüyor."
Fırçasını elinden bıraktı ve gülerek yanıma geldi. "Beğenmedin farkındayım çünkü aklın diğer renkte kaldı değil mi?"
"Yoo kalmadı."
Boynumdan hafifçe çekip dudaklarıma bir öpücük kondurdu. "Şu duvarı da o renk boyayacağım merak etme. İkisine de bakar öyle karar verirsin."
Gözlerim büyüdü birden şaşkınlıkla. "O rengi de mi aldın?"
"Aklının kaldığını biliyordum. Hadi sen çok dolaşma buraların yakınında. Boya kokusu zarar vermesin güzellerime." Eğilip bir öpücük de karnıma kondurduğunda Işık'ın tekmesi tam Aziz'in avucunun içine denk geldi. İkimiz de şaşkınlık ve mutlulukla dönüp birbirimize baktık. İlk tekmesi olmasa da her seferinde böyle mutlu oluyorduk ve özellikle de manalı zamanlarda geldiğinde beni oldukça eğlendiriyordu.
Örneğin Kuzey'in cıvıl cıvıl sesine her daim tepki veriyordu. Aynı şekilde Akgün gelip dudaklarını karnıma yaslayıp konuştuğunda da tekmesini değil ama karnımın içinde hareketlenmesini hissedebiliyordum. Bu durum Erdem'i oldukça keyiflendiriyor ve dünür imalarına tam gaz devam etmesine sebep oluyordu. Aziz Erdem'e oldukça gıcık olsa da durup durup bu tekmelerin hiçbir manası olmadığıyla ilgili bilimsel makalelerden parçalar okuyordu.
Bizse Leyla'yla izlediğimiz dizinin etkisinde olduğumuz için Işık'ın büyüyüp ortalığı birbirine karıştırmamasını umut ediyorduk. Leyla "Oğullarımı birbirine düşürme sakın. Hangisini istersen onu sana veririm." diye konuşmalar yapıyordu. Bu yaz hep birlikte Kemal Bey'in bana bıraktığı evde tatil yapmayı düşünüyorduk. Bebeklerimizin de birlikte ilk tatili olacaktı. Işık'ın her ne kadar karnımda olmasını sevsem de bir an önce kucağımda olacağı günleri iple çekiyordum.
Aziz kızının tekmesini bu kez kendi üstüne alınıp dizlerinin üstüne çöktü ve karnımı iki elinin arasına alıp konuşmaya başladı. "Babacım, ışık prensesim... Sen babaya karşılık mı veriyorsun çiğ tanem?"
"Hani tekmelerin öyle bir manası yoktu?" dedim sırıtarak.
"Babanın sesine verilen tepkilerin çok anlamı var. Elin oğullarına verilen tepkilerin pek anlamı yok."
"Aziz gerçekten kızımı evlendirmem diyen babalardan mı olacaksın? Nerde senin İngiliz beyefendisi hallerin?"
Aziz dizleri üstündeyken bana hiç onaylamaz bir bakış attı. Ardından ayağa kalktı. "Doğanın nasıl işlediğinin ve benim yavrumun da bir gün evlenebileceğinin farkındayım Birce. O dediğin tipte adamlar Mahir abin gibiler. Beni lütfen o klasmana sokma." Arada Mahir abime de laf sokuyor oluşuna gözlerini devirdim. Ne alakaydı yani şu an? Kendi Angaralılığını örtmek için onu öne sürüyordu. "Benim korkum Erdem ve Leyla'nın oğullarından."
Son cümlesiyle bir kaşımı hafifçe kaldırıp "Ne varmış Erdem ve Leyla'nın oğullarında?" diye sordum. "Çocuklarını çok güzel yetiştiriyorlar. Sen bile zaman zaman Erdem'den tavsiye almıyor musun? Yok bebek bakımıdır yok çocuk kitabıdır ebeveynlik kitabıdır falan? Akgün'ü de görüyorsun Kuzey'i de. İkisinde de senin de emeğin var hatta. İkisi de sana bayılıyor. Leyla Kuzey'in ilk kelimesi 'Aziz' olacak diye korkuyormuş. Ne var yani bu çocuklarda?"
Aziz çocukların ona düşkünlüğünün farkındaydı. Hoşuna da gidiyordu. İkisini de çok seviyordu. Ama bu dünürlük meselesi açılınca sanki 7 aylık bebek gelip de kızını istemiş gibi bir anda bırakıyordu Kuzey'i başkasının kucağına. Ya da Akgün'le oyununa mola veriyordu. Deliydi.
"Bu çocuklar kendilerini bildiklerinden beri birbirlerini tanıyor olacaklar Birce. Leyla'yla Erdem ilkokulda tanışsalardı ilkokulda sevgili olurlardı. O manyakların geninde var bu."
Aziz'i korkutan konuyu birkaç ay önce de konuşmultuk. Belli ki o zamandan beri bu konuyu içten içe düşünüyordu. "Ha sen çok farklısın sanki." dedim gülerek.
"İşte ondan korkuyorum ya güzelim. Bizim genler bir araya geldiğinde o Kuzey'in ilk kelimesi Aziz olur sonra da der ki 'Aziz amca Allah'ın emri peygamberin kavliyle...' Tövbe tövbe Birce bana neler düşündürüyorsun ya?" O an gerçekten de o sahneyi düşündüğüne emindim.
"Hmm, sen team Kuzey'ci misin?" dedim Aziz'in konuşmasındaki detaya takılarak.
"Ne?"
"Akgün de var sonuçta... Riskler iki katı yani."
Aziz hafifçe çattı kaşlarını. "Akgün'le aralarında nerdeyse 4 yaş olacak Birce. Akgün yapmaz öyle bir şey." Kendisi de söylediğinden pek emin olamamıştı. Öyle olacağına inanmak istiyordu ama sonuçta mevzu bahis Erdem'in oğluydu.
"Yani, dediğin gibi küçüklükten seçmez belki ama büyüyünce ne olacağını bilemeyiz sonuçta."
"Arkadaşlarımızla bağımızı koparmamızı istiyorsan biraz daha konuş böyle."
Aziz'in kafasında kaçış planları kurduğuna emindim. "Abartma Aziz ya. Ne olabilir en fazla?" dedim gülerek.
"En fazla şu olabilir bir tanem, 18'lerinde yanımıza gelip biz evlenmek istiyoruz diyebilirler mesela?"
Karnımda hissettiğim çok sert bir tekmeyle bir anda iki büklüm oldum. Beklemediğim bir anda olmuştu. Hazırlıksız yakalanmıştım. "Bak kızın bile isyan etti Aziz. Seni dövemediği için beni tekmeliyor. Saçma sapan şeyler düşünme."
Bir elini karnıma attı sanki kızını sakinleştirmek ister gibi. "Saçma sapan şeyler düşünen ben değilim Leyla, sen ve Erdem'siniz. Eminim Meryem'le Sarp da kendi aralarında Işık'ın hangisiyle evleneceğine iddiaya girmişlerdir. İnşallah onların da kızları olur da savarım başımdan şu Taşkın veletlerini."
Aziz'in plan kuruşuna kahkahalarla güldüm ve onu boyalarla odada yalnız bıraktım. Eminim oksijen aldığında daha sağlıklı düşünebilirdi.
İlerleyen günlerde zor da olsa bir şekilde odanın eşyalarına net bir şekilde karar verdik. 30. haftaya gelirken artık ne mide bulantım vardı ne de uykusuzluklarım. İşime eskisinden de daha iyi dönmüştüm. Pek bırakmışım sayılmazdı ama ofise eskisi kadar sık gidemediğim bir dönem olmuştu. Artık mide bulantılarım da çok geride kaldığı için eski hayatıma geri dönmüş gibiydim. Artı bir farkla.
Bugün Aziz'le 30. hafta kontrolüne gidecektik. Ben de Tekin babanın bize yönlendirdiği Türkiye'deki dostlarının bir kısmına evleriyle ilgili sunum yapıyordum. Doğruyu söylemek gerekirse o kadar çok insan yönlendirmişti ki çok yoğun bir dönemden geçmiştik. Şu an işleri biraz daha rayına oturtmuşken daha profesyonel ilerliyorduk.
Sunum yaparken toplantı odasının camından Aziz'in ofise geldiğini gördüm. Saatimi kontrol ettiğimde randevu saatimizin yaklaştığını fark ettim. Aziz de beni görmüştü. Cama doğru yaklaşıp ellerini göğsünde bağladı ve beni izlemeye başladı. Hem onun beni izliyor olmasının gerginliğiyle hem de sunumu bitirmem gerektiğinin bilinciyle biraz gerildim. Birkaç yerde kekeledim bile denebilir. Şahin bendeki durumu fark edip başını cama doğru çevirdiğinde Aziz'i gördü. Aziz iki parmağını alnına götürerek ona selam verdiğinde tekrar beni izlemeye döndü. Neyse ki Şahin toparlayıcı söyleriyle kısa kesip finale gelmem için bana işaret verdiğinde sunumu kazasız belasız bitirdim. Sunumu bitirdiğim an da Şahin oturduğu yerde dikleşip bir soruları varsa ona sorabileceklerini, benim kontrole gitmem gerektiğini söyledi.
Tabi ki artık hamileliği belli bir hamiş olarak insanlar bu durumlara oldukça tatlı tepkiler veriyordu. El sıkışarak odadan çıktığımda onların bir süre daha odada kalacaklarını biliyordum.
Onaylamaz bakışlarımı Aziz'e göndererek ona doğru adımladım. Artık odam olan yere doğru kolundan tutup hiçbir şey demeden ilerlettim. Odaya girip kapıyı da arkamdan kapattığımda Aziz dudaklarında o çapkın gülüşle bana bakıyordu.
"Beni odanıza mı atıyorsunuz Birce Hanım. Oysaki buraya sadece iş için gelmiştim." deyip ellerinin de teslim olurcasına kaldırdı.
Gözlerimi devirdim ve 'ha ha' diyerek yalandan güldüm. "Fantezilerini sonraya sakla. Niye gelip öyle camda dikilip beni izliyorsun. Ya sunumu batırsaydım senin yüzünden."
"Karımın güzelliğini izlemem suç değil." dedi bana yaklaşarak. "Biliyorum çünkü avukatım. Haklarıma son derece hakimim."
Dili yine iyi laf yapıyordu. "Ben de haklarıma son derece hakimim ama iş yerine gelip dikkatini dağıtmıyorum." dedim altta kalmamaya çalışarak.
"Öyle mi?" deyip iyice dibime yaklaştı. Ellerini belime atarak beni kendine çekti. Tabi aramızda artık Işık faktörü olduğu için çok da yakın olamıyorduk. "Geçen hafta neydi peki?"
"Ne olmuş geçen hafta?" dedim Aziz'in bakışlarında utanarak. Bazen öyle bakıyordu ki şuracıkta soyunmuş gibi hissediyordum
"İş yerime geldin?"
"Ee?"
"Üstünde de çok güzel bir elbise vardı."
"Yemeğe gidecektik?" dedim kendimi savunarak. Herhangi bir art niyetim gerçekten de yoktu.
Başını iki yana salladı itirazımı kabul etmeyip. "Dikkatimi dağıttın."
Dikkatini dağıtmış olmam imkansızdı. "İş yerine gelmemle çıkmamız bir oldu Aziz." diyerek elimdeki tüm savunma kartlarını ortaya serdim.
Belli ki avukat kocam için kendimi ne kadar savunduğumun hiçbir önemi yoktu. Elleri belimin kenarında hareketlenmişken "Bu dikkatimi dağıtmadığın anlamına gelmiyor." dedi zaferle gülümseyip.
Bense şaşkınlıkla kırpıştırdığım gözlerimle ona bakakalmıştım. "Ben gerçekten hala senin dilinle yarışabileceğimi düşündüğüm için bazen kendime inanamıyorum." dedim pes ederek. Öyle beklemediğim anlarda öyle şeyler söylüyordu ki az önce neye sinirliydim onu bile unutuyordum.
O da benim sözümden oldukça mutlu olmuş olacak ki Işık'ın engel olmayacağı şekilde iyice yanıma gelip dudağımı öptü yavaşça. Usul usul bir öpüşme başlattı hiç beklemediğim anda. Dilini hissettiğim anda ise yavaşça geri çekildi. "Dilimle yarışamayacağını bence de artık öğrenmiş olman lazım Birce Leventoğlu."
Neyden bahsediyorduk? Çok güzel öpmüştü de tadı damağımda kalmıştı. Ne konuştuğumuzu unuttum bir anlığına. O da bunu fark etmiş olacak ki gülerek yanağımı öptü bu kez de. "Hadi geç kalmayalım randevuya."
Haklıydı. Çantamı aldım ve odadan çıktık. Muayene odasında doktor önce ultrasonla muayene etti. Sonra gördüğü şey hoşuna gitmemiş gibi çatı muayenesi de yaptı.
"Birce Hanım, Aziz Bey tahmin ettiğim gibi bebeğiniz şu an aslında çoktan doğum kanalına inmiş durumda."
Aziz anında çattı kaşlarını. Bense bilmeme rağmen bunun ne demek olduğunu bilmiyor gibiydim. "Doğum başlayabilir mi yani?" diye sordu korkuyla. "Ama daha erken."
"30. Hafta düşündüğünüz kadar da erken değil aslında ama evet. Bebeği tutabildiğimiz kadar içeride tutmalıyız." Doktor tekrar bakışlarını bana çevirdi. "Bebeğin kanala inmiş olması hemen yarın doğumun başlayacağı anlamına gelmez ama tabi ki bu da bir ihtimal. Bize düşen dediğim gibi bebeğin içeride kalmasını sağlamak."
"Ne yapmamız gerekiyor?" dedi Aziz. Sanki bebeği içerde tutacak olan oydu.
"Öncelikle Birce Hanım mide bulantılarınızın ardından yataktan çıkıp güzel bir hamilelik dönemi geçirdiğinizi biliyorum ama sizi bir süreliğine daha yatağınıza almamız gerekebilir. Fiziksel eforu azaltmamız gerekiyor. Ayakta kalma süreniz, ağır kaldırmamanız, fazla eğilmemeniz çok önemli. Bir süre yaptığınız pilatese de mola verelim." Bakışları Aziz'le benim aramda gitti geldi. "Ayrıca cinsel ilişki de su süreçte riskli."
Bu cümle eminim ki beni Aziz'den daha çok dumura uğratmıştı. Hala daha kocamı istemeye devam ederken böyle bir yasakla karşılaşmak hiç iyi olmamıştı doğrusu. Hem de tekrar yatağıma mı dönüyordum? Pilatesi de mi bırakıyordum? Bu kadar hareketsiz kalıp bu çocuğu nasıl doğuracaktım ben??
"Herhangi bir ilaç vs kullanması gerekiyor mu peki? Yani bebeği içerde tutmak için."
Kocam belli ki az önceki noktaya pek de önem vermemişti. Bu hoşuma gitmedi dersem yalan olurdu. Duygularım darmadağındı. Aziz neden sevişmemize yasak geldiğine üzülmedi diye de ağlayabilirdim, Aziz neden sevişmemize yasak geldiğine ağlıyor burada yavrumuzun canı mühim olan diye de ağlayabilirdim. Ama kafam karıştığı için ağlayamadım.
Doktorumuz durumu biraz gözlemlememiz gerektiğini söyledi ve bizi evimize gönderdi. Aslında ben göbeğimin biraz aşağıya indiğini hissetmiştim. Hatta Aziz'le sabah karnımı incelemiştik ama emin olamamıştık.
Aziz beni eve bıraktıktan sonra kendisi tekrar işe gitti. Bense yine evimde kapana kısılmış gibi kalmıştım. Işık doğduktan sonra bu yalnız geçirdiğim anları özleyecektim zaman zaman muhtemelen ama şu an oldukça bunalmaktaydım.
10 hafta daha bu kızı içerde tutmam gerekiyordu. 8 hafta da olurdu. Şömineyi yakıp biraz Işık'la pazarlığa tutuştuk.
Canım kızım anlaşmalar konusunda oldukça iyiydi. Babası gibi avukat olmasından korkmuyor değildim hani. Babasıyla anlaşma yapmış ve canımı sürekli Aziz çektirmişti. Şimdi de benimle anlaşma yapmıştı ve doğmuyordu. Evet... Doğmuyordu.
10 hafta derken biraz abartı yapmıştım aslında. 30. Haftadan doğum kanalına giren çocuğumun en iyi ihtimalle 36. Haftada doğacağını düşünüyordum. Doktorumun itiraflarına göre o da öyle düşünüyordu ama şu an resmen 40. Haftanın içindeydik.
Bahar gelmişti. Mayıs ayındaydık. Hatta bugün 9 Mayıs'tı. Yarın anneler günüydü. Anneler gününde Işık'la birlikte olacağımı düşünmüştüm hep ama kızım benimle yaptığı anlaşmaya sonuna kadar sadık kalıyordu.
Ben bundan aylar önce doktorumla yaptığım anlaşmaya sadık kalmadım ama. Zaten o da Işık'ın bu kadar süre içeride kalacağını düşünmemişti. Tekrar yürüyüşlere, merdiven çıkmalara başlamıştım. Aziz'den gizli doğumu başlatabilecek şeyler yapıyordum çünkü o kızına karışılmaması konusunda netti.
"Ne zaman isterse o zaman doğar, Birce." Son zamanlarda bana en sık kullandığı cümlelerden biriydi. Tamam ben de sürekli "Ne zaman doğacak bu çocuk?" diye onu darlıyor olabilirdim ama sonuçta bu bebeği bana o vermişti. Ara sıra bazı şeyleri de bilse çok hoş olabilirdi.
Mesela nasıl doğuracağım gibi!
Evet artık doğurmak istiyordum çünkü gerçekten karnımda büyük bir karpuz taşıyordum. Ama işin sıkıntılı tarafı da o karpuzu nasıl dışarı çıkaracağımdı. Düşünmemeye çalışıyordum. Aziz'le araştırmalarımızı yapmıştık. İyi bir hastanede suda doğuma karar kılmıştık. Gerçi bu erken gelme meselesi kafamızı biraz karıştırmıştı ama Işık Hanım gelmediğin için plana uygun şekilde ilerliyorduk.
"Birce sen yine mi o merdivenleri boş yere inip çıkıyorsun güzelim?" dedi Aziz mutfaktan bana seslenirken. Yakalanmıştım. Hiç de boş yere değildi bir kere. Şurada kızımıza kavuşmaya çalışıyordum!
"Ne alakası var? Yukarda bir şey unutmuşum." diye seslendim Aziz'e. Bana inanmadığına oldukça emindim.
"Hadi gel bir şeyler atıştıralım." deyip elinde tabaklarla mutfaktan çıktı. Oturma odasında film gecesi yapacaktık. Aziz'le baş başa vakitlerimizi de iyi değerlendirmeye çalışıyorduk. Bir süredir yasağımız vardı bebek gelmeyince cinsel ilişkinin bebeğin gelişine yardımcı olduğunu okumuştum ama Aziz bu fikre yanaşmıyordu. Biz de baş başa zamanlarımızda farklı etkinliklere yöneliyorduk.
Aziz oturmamda yardımcı olup beni kolunun altına aldı. İkimiz de ayaklarımızı uzatmış keyif halindeyken film başlamadan önce ağzıma mısır atıp dudaklarıma da bir öpücük kondurdu. Hamileliğin pişme evrelerinde olduğum için özellikle evde karnımı açık bırakan kıyafetler giyiyordum. Aziz'in beni öpmesinin ardından Işık'ın karnımdaki hareketlenmesini bu sayede Aziz de kendi gözleriyle görebiliyordu.
"Bak diyorum sana, biz öpüştükçe bu kız heyecanlanıyor."
"Mısırdan bence." dedim sırıtarak. Aziz'in o beni öptüğümde ben heyecanlandığım için kızımızın da heyecanlandığı yönünde bir tespiti vardı. Henüz kanıtlanabilmiş değildi.
"Deneyelim." dedi mısırı kucağından bırakıp. Bir eli karnımdayken diğerini boynuma çıkardı ve beni kendine çekti. Öpüşmeye başladığımızda Işık'ın hareketlenme ihtimali pek umurumda değildi açıkçası. Ben zaten hareketlerine ve tekmelerine oldukça alışmıştım. Her seferinde ilk kez görüyormuş gibi bakıp heyecanlanan Aziz'di. Aziz'in öpücüğünün tadını çıkarırken Aziz'in de tek derdinin tespitini kanıtlamak olmadığına emindim. Benim kocam da az çakal değildi hani.
Dudaklarını dudaklarımdan çektiğinde bana bakıyordu tamamen. Hareketle ilgili mevzuyu unutmuş gibiydi. "Hareket etmedi." dedim sırıtarak. Hiç vakit kaybetmeden küçük bir öpücük bıraktı. Dudaklarını çok az geri çekip tekrar öptü. Tekrar ve tekrar... Başım kanepeye yaslanmış, gelecek olan öpücükleri bekliyor gelenlerin tadını çıkarıyordum. Aniden Işık'ın içimde deli gibi hareket ettiğini hissettim. Bu bir tekme değildi. Bazen gerçekten içerde taklalar attığını düşünüyordum.
Aziz'i durdurdum. "Hareket etti." dedim sırıtarak. O da görevini yerine getirmiş bir asker gibi sırtını tekrar kanepeye yasladı gururla. "Annesinin heyecanını hissedebiliyor prensesim çünkü babası annesini hala ilk günkü gibi heyecanlandırabiliyor."
Aziz 'ilk gün' dediğinde aklıma Aziz'in beni gördüğü ilk gün gelmişti. "Ya sorma, o gün de karşımda seni görünce heyecandan öteki tarafa gidecektim." Leylaların evinde perdeyi açtığımda bahçede birden Aziz'i görmüştüm. Pek de romantik bir an değildi ama canım kocam o gün tutulmuştu bana.
Aziz karnıma doğru eğilip bir öpücük kondurdu kızına. Sonra da karnıma doğru konuşmaya başladı. "Babacım sen bu annen gibi olma tamam mı? Babanın güzel sözlerine güzel güzel karşılık ver. Annen bir romantizm katili. Lütfen sen de öyle olma."
Kızıma beni şikâyet ediyordu resmen. "Olma bence de kızım." dedim Aziz'i destekler gibi. "Sen sevgiline hep romantiklikler yaparsın."
Aziz bana yan bir bakış atarak eğildiği karnımdan yavaş yavaş kalktı. "Yapabilir tabi ki. Uygun yaşa geldiğinde umarım onu hak eden biriyle birlikte olur ve romantiklik yapar da benim de gözüm annesine benzeyecek diye arkada kalmaz."
Dalga geçiyordu. Dalga geçtiğini fark ettiğimde omzuna şamarı yapıştırdım. "Gayet romantik biriyim ben bir kere." dedim kollarımı göbeğime sarıp. Hala karnımda olduğu için kızımı babasına dokundurtmamak gibi bir hakkım vardı ve madem doğmuyordu ben de bu hakkı sonuna kadar kullanacaktım.
"Öylesin tabi ki güzelim. Aksini asla söylemem. Romantik bir kadın olmasaydın beni nasıl tavlardın?"
"Seni tavlamak için çaba sarf etmeme gerek olmadı." dedim triple bakışlarımı televizyona çevirerek. Birkaç saniyelik sessizliğin ardından yanağıma bir öpücük konduğunu hissettim. "Daha önce hiç bu kadar haklı olmamıştın." dedi mırıldanarak. "Sen sadece Birce oldun. Benim içinse biricik oldun, bir tanem oldun. Hiçbir şey yapmana gerek kalmadan her şeyim oldun çünkü sen olman bunun için yeter de artardı."
Ah... Aziz'e neden tutulduğum çok ortada değil miydi? 2 dakika tripli kalacaktım sadece. 3 yıllık toplu sevgi uygulayasım gelmişti bu sözden sonra. Kendime hâkim olamadım. Gülüşüm dudaklarımdaki yerini alırken başımı Aziz'e doğru çevirdim. O da gülüşümün farkındaydı. Tekrar dudaklarıma küçük bir öpücük kondurdu. "Hareket etti." dedim mırıldanarak. Elini karnıma koydu anında "Işık değil." dedim gülümseyerek. "Karnımdaki kelebekler."
Aziz'in gülüşü büyüdü. Biraz daha öptü beni. Ardından da sarıp sarmaladı. Doğrusunu söylemek gerekirse gerçekten de Işık hareket etmişti. Ama romantik olmadığımı söyleyen kocama ufak da olsa bir şov yapmak istemiştim. Sonuçta Işık da karnımdaki kelebek sayılırdı. Hem de Aziz'in karnıma koyduğu kelebeklerin en güzelinden...
Film izlerken sanki Işık da bizimle izliyordu. Bebek olsa uyuturduk diye geçirdim içimden. Bu gece hiç uykusu yok gibiydi. Durmadan hareket halindeydi. Filmin yarısında karnımın küçük küçük kasıldığını hissettim. Bu kasılmalara alışıktım çünkü birkaç haftadır ara ara benimle birlikte oluyorlardı. Onlardan farklı gelmedi. Film bittiğinde ayağa kalktığım andaysa sanki filmi bitirmemiz bekleniyormuş gibi birden suyum geldi.
O kadar ani olmuştu ki bu. Ayağa kalkar kalkmaz bacaklarımdan aşağı su boşalmıştı. Aziz'le birbirimize bakakaldık bir an. Daha çabuk çözülen Aziz olmuştu. "Panik yapma." dedi bana anında. "Panik yapma. Panik yapma!"
Uyarısını tekrarlarken sesi yükseliyordu. "Yapmıyorum panik!" dedim ben de onun gibi yükselerek. Gerçekten panik yapmıyordum. Sadece çok heyecanlanmıştım ve birinin size panik yapma adiye bağırması iyi bir duygu değildi. İnsanın daha çok panik yapası geliyordu.
"Tamam, bir şey yok. Su gelince hemen doğum olmaz. Vaktimiz var. Sıkıntı yok." Cümlelerini bana söylüyormuş gibiydi ama aslında kendini rahatlatıyordu. "Çantalar arabada zaten. Senin üstünü değiştirelim. Ben o sırada doktoru arayayım. Sancı... Sancı? Sancın var mı?"
"Bilmiyorum." dedim başımı iki yana sallayarak. Çünkü şu an gerçekten de kalp çarpıntımdan başka bir şey hissedemiyordum.
"Tamam ona da bakarız. Sorun değil." deyip belimden destek verdi. "Merdivenleri çıkarmamı ister misin?" dedi bana bakarak. Kucağına alması bence daha sıkıntılı bir durumdu şu an için. O da bunu farkındaydı. "Hayır, hayır ben çıkarım." dedim. O bana destek olurken bir yandan da doktoru aramaya koyulmuştu.
Üstüme rahat bir şeyler giyip hazır olduğumda doktorumuz, muhtemelen henüz erken olduğunu ama kontrol etmekte fayda olduğunu söyledi. Zınk diye doğurulmadığını ben de biliyordum. Özellikle Leyla'nın ilk doğumunda orada bulunmuş biri olarak ilk doğumlardaki sancı süresine hakimdim. Hastaneye gidince eve geri gönderilebiliriz diye düşünüyordum ama öyle olmadı. Odamız hazırdı ve odamıza alındık.
Benim sancılarım ara ara kendini belli ediyordu ama hala heyecanımı daha çok hissetme aşamasındaydım. Aziz'inse benden aşağı kalır yanı yoktu. Öyle ki diliyle tüm dertleri çözen bülbül kocam süt dökmüş bir kedi gibiydi şu anda. Gözü sürekli benim üstümde, bir şey istersem diye gözlerimin içine bakıyordu ama normale göre oldukça az konuşuyordu. Kızımız daha gelmeden babasının dilini lal etmişti.
Ara ara hemşireler beni ve sancılarımı kontrol etmeye bebeğin nerede olduğuna bakmaya geliyorlardı. İlk bir iki saatlik süreçte hiçbir problem yoktu. Hatta bunların doğum sancılarım olduğunu düşünüp acı eşiğimin yüksek olduğuna bile kanaat getirmiştim.
Aptaldım.
Üçüncü saatten sonra bambaşka bir ağrı buldu bedenimi. Asla yatakta uzanamıyordum. Pilates topumun üstünde Aziz'le hareketler yapmaya çalıştım ama öyle bir sancım vardı ki pilates topundan da nefret ediyordum.
Aziz bir ara kimseye haber vermediğimizi hatırladı ama ben o ara her şeyden nefret etme aşamasında olduğum için odanın içinde fazlalık kimseyi istemediğime emindim. Kimseye haber vermemesini söyledim. Aziz yine de bilgi maksatlı bir mesaj atması konusunda beni ikna etti. Zaten muhtemelen uyuyorlardı. Uyandıklarında görürlerdi ve uyandıklarında biz de Işık'ı kucağımıza almış olurduk.
Diye düşünüyordum ama öyle olmadı. Sabahın ilk ışıkları odaya süzülürken 'Şu an doğurmuyorsam ne zaman doğuracağım?!' diye çığlık atmama sebep olacak sancılar içerisindeydim. Açılmalarım o kadar da hızlı ilerlemiyordu ama tüm acısını iliklerimde hissettiriyordu.
Hemşirelerden de aldığımız izinle Aziz beni sıcak bir duşa soktu. Belden altım en azından sıcak suyun etkisiyle biraz daha iyi hissedebilirdi. Hissettim de ama 8 seviyesinde acı çekerken 7'ye inmiş kadar bir iyi gelmeydi bu durum.
Onca acının içinde dikkatimi çeken bir durum vardı ki ya Aziz empatisi çok yüksek bir adamdı ya da en az benim kadar acı çekiyordu. Bir ara acıdan gözlerim dolmuşken Aziz'in bana göstermemeye çalışarak gözyaşlarını silip elini bana kurban olarak verdiğini hatırlıyordum. Sürekli saçlarımla oynuyor, omuzlarıma, kollarıma, bacaklarıma masajlar yapıyor ve çok iyi gittiğimi söylüyordu.
'Yapabilirsin' ya da 'sen çok güçlüsün' gibi kelimelere çıldıracağımı biliyordum. Belli ki Aziz de bunu biliyordu. Beni bu şekilde gazlamak yerine beni çok sevdiğini söyleyip belki de birkaç saat içinde kızımızı kucağımıza alacağımızı hatırlatıyordu. Bunlar biraz da olsa iyi gelen şeylerdi doğrusu.
Bir ara Aziz'in odanın dışında "Olmuyorsa sezaryene alın niye acı çekmesini izletiyorsunuz bana!" diye isyan ettiğini duydum. Benim yanımda olumlu şeyler dışında ağzını açmıyordu bile. Belli ki kendini tutmaya çalışıyordu ve doluyordu. Kendi acımın yanında onu acısıyla bağ kuramıyordum ama belli ki beni acı çekerken görmek Aziz'i bambaşka bir boyutta yaralıyordu.
Doğrusu ben de her dayanamayacağımı hissettiğim noktayı atlatıyor ve daha fazlasına dayanmaya başlıyordum. Doktorum sancının yaklaşık 10.saatinde bana beni sezaryene alabileceğini ama buraya kadar sabretmişken bana sabrımın karşılığını vermek istediğini söyledi. Doğuma yardımcı olması için bir serum bağladılar ve odaya şişme havuzu kurdular. Havuzun kuruluyor olması bana daha çok dayanma gücü verdi çünkü gerçekten de yaklaştığımı hissediyordum.
Aziz bir asker gibi hemşirelerin dediği her şeyi yapıyor beni rahatsız etmemeye özen gösterecek şekilde de sevgisini her saniye gösteriyordu. Hiç rahatsız olmuyordum. Hatta onun tenini hissettiğimde kasılmalarım çok daha rahatlıyor gibime geliyordu.
Herkes tek tek uyandığında doğumdan haberleri olmuştu ve Aziz'e her saat başı 'doğdu mu?' diye mesaj geliyordu. Onlara bebek doğduğunda haber vereceğimizi o zaman hastaneye gelmelerini söylemiştik ama evde duramayıp hastanenin yakınlarında bizden haber beklediklerini daha sonra öğrenecektim.
Sonunda havuza girdiğimde her an doğurabilecekmiş gibi hissediyordum. Su gerçekten de rahatlatıyordu. Şişme havuzun kenarındaki Aziz'in göğsüne yaslanmış onun saçıma kondurduğu öpücüklerin ve sırtımda dolaşan parmaklarının beni rahatlatmasına izin veriyordum. Ebenin yönlendirmesiyle zaman zaman belime masaj yapıyordu. Aziz'in dokunuşunu hissetmek oldukça güven vericiydi.
Bir ara başımı göğsünden kaldırdığımda dudaklarının bir şeyler mırıldandığını gördüm. O an ne yaptığını soramadım ama dua ettiğine emindim. Gergindi. Tüm kasları her an gergindi. Benimle birlikte dokuz doğurduğunu iliklerime kadar hissediyordum. Ben sancım geldiğimde nefesimi tutuyor ve dişlerimi birbirine bastırıyordum. Aynı şeyleri o da yapıyordu. Benimle birlikte nefes alıp bana doğru nefes alma şeklini hatırlatmaya çalışıyordu. Ara sıra alnındaki terleri siliyor tüm dikkatini tekrar bana veriyordu. Tüm odağı bendim. Profesyonel görünüyordu ama duygularını gömdüğünün farkındaydım.
Doktorum en son kontrole geldiğinde odadan tekrar çıkmadı. "Oldukça hazırız." dedi ve ben o an sanki yeni bir güç bulmuş gibi, sanki 14 saattir sancı çekmiyormuş gibi sıfırdan başladım her şeye. Yorgunluğumu hissetmiyordum çünkü kızıma kavuşmama çok kısa bir süre vardı.
Kollarım Aziz'in boynuna dolanmışken arada tırnaklarımın sırtına battığını hissediyordum ama kendime engel olamıyordum. Aziz'se bir 'ah' bile demiyordu. Ya da ben benim inlemelerim arasında başka hiçbir şey duyamıyordum.
Aziz'le birlikte doğum eğitimi aldığımız için tüm nefes alıp verme ve ıkınma zamanlarımı doktorla göz temasında bulunup o söylüyordu bana. Odada bizden başka kimse yokmuş gibi hissediyordum. Bu her şeyi benim için çok daha iyi yapıyordu. Gözlerim çok uzun bir süredir kapalıydı. Aziz'e tişörtünü çıkarttırmıştım ve burnum göğsüne yaslıydı. Ikınmalar arası nefes alırken gözümü açıyor ve Aziz'in göğsündeki 'ışık' dövmesiyle bakışıyordum.
O dövme bendim. Benim için yapılmıştı oraya. Aziz'in yaralarının üstüne kapatan bendim. Ardından 'bir' olmuştuk. Şimdi ikimizin de yaralarının üstüne bir 'ışık' doğmak üzereydi. Bizim ışığımız. Bizim kızımız. Aziz'le Birce'nin. Birce'yle Aziz'in. 14 yaşında tanışan çocukların, 18'inde evlenmek için söz veren çocukların, yıllarca ayrı kalan çocukların şimdi bir çocuğu olacaktı. Sonsuza dek onları birbirine bağlayacak olan minik bir insan. Birlikte büyütecekleri, her anına birlikte şahit olacakları, güzel bir gelecek verecekleri onların minik insanı, hayatlarını aydınlatan ışıkları...
"Son bir kez Birce. Çok yakınız. Son bir kez çok güçlü ıkınmanı istiyorum senden." Doktorun sesi gözlerimi tekrar kapatmamı sağladı. Dövme gözümün önünden gitmişti. Yeterince güçlü ıkınırsam bir sonraki saniye gerçek ışığım kucağımda olacaktı.
Aziz'in omzuma kondurduğu öpücüğü hissettim. Sonra kulağıma doğru çevirdi başını. "Hadi bir tanem benim. Son kez." diye mırıldandı.
Ellerimi Aziz'in kollarına getirdim ve var gücümle doğru bir şekilde ıkınmaya çalışırken Aziz'in kollarını sıktım. Dudaklarımın arasından inlemeyle karışık küçük bir çığlık çıkarken sonraki saniye vücudumun içinden derin bir rahatlama geçti. Başarabildiğimden emin değildim ama bu rahatlığın içinde o kadar mutluydum ki tekrar ıkınmak istemiyordum.
"Aferin sana Birce! Harikasın kızım!"
"Güzelim benim. Başardın. Başardın."
Sonraki saniye odanın tamamına yayılan bir ağlama sesiyle gerçekten de başardığımı anladım. O ses benim bebeğime aitti. Pozisyonumu değiştirerek yüzümü doktora doğru döndüğümde elindeki bebeğime baktım anında. Öyle bir özlemle bakmış olmalıyım ki anında göğsüme doğru verdi bebeğimi. Çok ağlıyordu. Biliyordum normaldi ama o ağladıkça benim canım acıyormuş gibi hissediyordum.
Doktorun "Doğum saati 14.06." dediğini duydum ama şu an kucağımdaki minik şey dışında bilincim her şeye karşı kapalıymış gibi hissediyordum. Aziz'in yanağını yanağımda hissettiğimde ona bakmadan başımı daha çok yasladım onunkine. Şu an ikimiz de bebeğimize bakmakla meşguldük.
Koynumdaydı şu an ama ağlaması kesilmemişti. Öyle çok videolar izlemiştim. Anneler koynuna aldığı an bebekler susuyordu. Benimki neden ağlamaya devam ediyordu?
"Konuş kızınla annesi." dedi doktorum gülümseyerek. İkimiz de hiçbir şey demeden sadece o ne yapacak diye kızımıza bakıyorduk.
"Annecim..." dedim sesim titreyerek. Karnıma karşı bu kelimeyi çok söylemiştim ama ilk defa kucağımda kızım varken dökülüyordu dudaklarımdan. Artık daha gerçekti. "Güzel kızım... Hoş geldin annem."
O büyük çığlıklar azalmaya başladı birden. Hala mızmızlanması sürüyordu ama artık içimi acıtacak kadar ağlamıyordu.
"Sen de bir selam ver babası." dedi doktorumuz yine gülerek. "Kızın senin burada olduğunu bilmiyor şu an."
Başımı çevirip Aziz'e baktığımda uzun süredir yüzüne bakmadığımı fark ettim. Ağlamıştı... Yaşların izleri hala yanaklarındayken gözlerinin ne kadar kızardığını da yeni fark ediyordum. İnsan acı çekerken gerçekten etrafına karşı kör oluyordu. Gözleri bir an için bana değdi. Gözlerini kaçırarak bebeğimize baktı hemen. "Babacığım..." dedi benden çok daha güçlü çıkan sesiyle. "Işık prensesim... Hoş geldin."
Benim ağlamasını kesen sesimin ardından Aziz'in sesi de mızıldanmasını kesti. Aziz bir parmağını kızımızın eline uzattığında anında küçücük avuç tarafından tutuldu parmağı.
İkimiz de az önce yaşanan her şey bir mucizeymişçesine birbirimize baktık. İkimizin de gözünden aynı anda yaşlar akmaya başladı. Saf mutluluk gözyaşlarıydı bunlar. Aziz tekrar kızımıza baktığında "Üşür." dedi kafasını doktora doğru kaldırıp. "Giydirsinler. Karım da üşür. Onu da giydirmem lazım."
Doktorumun gülüşü daha da büyüdü. "Babamız doğru söylüyor." dedi. Ardından da Aziz'e bir makas uzattı. "O zaman senin kızları artık 40 haftanın sonunda birbirlerinden ayıralım."
Aziz doktorun elinden makası aldığında göbek bağına baktı çekinceyle. Ardından bana sonra da kızımıza. Sonra tekrar bakışlarını doktorumuza çevirdi. "İkisinin de canının acımayacağı biliyorum ama ben yapamam." deyip makası tekrar doktora doğru uzattı.
Doktor anlayışla karşılayıp makası Aziz'den aldı. Aziz tekrar kollarını benim etrafımda sardığında üşümemem için kollarımı okşamaya başladı. Doktor göbek bağını kestiğinde sonraki saniye de Işık'ı gelip benim kucağımdan aldılar. Aziz'in de benim de gözümüz kızımızın üstündeydi. Hiç vermek istemiyordum ama bir an önce tekrar kavuşmamız için bu gerekiyordu.
"Şimdi senden plasenta için tek bir ıkınma bekliyorum Birce."
Doktorum bunu diyene kadar bu kısmı unutmuştum. Aziz elimi tuttu sıkıca. Doğumun yanında bu hiçbir şeydi. O kısmı hallettiğimizde havuzda ayaklanmama yardım etti Aziz. Aynı şekilde kurulanmama da. Hemşireler bana dokunmadı bile. Aziz sadece onların dediği bazı aşamaları yaptı ve üstümü giydirip yatağa yatırdı yavaşça.
Işık hanım da o sırada hazırlanmıştı. Hemşirenin kollarında yanımıza geldi. "Anne ve babayla daha temiz bir tanışma yapmaya geldik." dedi hemşire Işık'ın adına da konuşarak. Nedense çok komiğime gitti o an bu dediği. Işık'ı kucağıma bıraktığında Aziz de hemen yatağa, yanıma oturdu. Kolunu omzumdan dolaştırdı. Eli Işık'ın başındaydı.
Şakaklarıma bir öpücük kondurdu. "O kadar güçlüydün ki." dedi fısıldayarak. Sanki şu an o oldukça güçsüzmüş gibiydi. Başımı çevirip Aziz'e baktım gülümseyerek. Şu an neyden bahsettiğiyle ilgili hiçbir fikrim yoktu. Kucağımda kızımız vardı. Aylardır yolunu gözlediğimiz kızımız... Artık ona dokunabiliyorduk. Kadınların doğum sırasındaki acılarını unuttukları söylenirdi ama bu kadar çabuk etki edeceğini düşünmemiştim. Artık o zorluğu atlatabilmiş bir insan olarak gözüme o kadar da zorlu gelmiyordu. Biliyordum manyağın tekiydim.
"Bir sürü bebeğimiz olsun." dedim gözlerimi Işık'tan ayıramazken. Bu biraz da manyak hormonlarımın etkisiydi ama belli ki Aziz'in hormonları çok farklı çalışıyordu.
Hiçbir şey demediğini fark ettiğimde ona doğru döndüm. Bana şok olmuş gözlerle bakıyordu. Belli ki dediğime inanmıyordu. "Ama çok güzel değil mi babası?" dedim gözlerim tekrar Işık'a kaydığında.
Aziz beni tekrar öpüp başımı göğsüne yasladı. "Çok güzel bir tanem. Biricik ve çok güzel. Kızımız bize yeter."
"Ben bir tane daha doğuracağım." dedim kendimden emin bir şekilde. Kendimi bayağı güçlü ve yenilmez hissediyordum. Aziz sakince Işık'ı kucağımdan aldı ve yataktan kalktı. Işık'ı göğsüne yasladı. Onların da ten tene temas yapmaları gerektiği için kucağımdan almasına bir şey demedim ama "Sen en iyisi biraz uyu dinlen." derken gözlerindeki korkuyu görebiliyordum.
O kadar korkutmuştu ki bu fikir onu, gözleri akıl sağlığım yerinde mi diye üzerimde geziniyordu. "Tamam ya. Şimdi değil." dedim sırıtarak. Ben işin şakasındaydım ama Aziz oldukça ciddiydi. "Hadi getir kızımı." deyip ellerimi iki yana açtım. Bakışlarımın 'bilinçli' olduğundan emin olup tekrar yanıma oturdu yavaşça.
Aziz'in kucağından almadım Işık'ı. Onun yerine başımı Aziz'in omzuna yaslayıp babasının kucağındaki kızımıza baktım. Bu anın gelmesini gerçekten de çok beklemiştik. Şimdi de hayallerimizdeki anın içindeydik.
"Işığımız doğdu." diye mırıldandı Aziz başını başıma yaslayıp. O da benim gibi inanamıyordu sanki.
"Doğdu gerçekten." dedim şaşkınlıkla. Sanki saatlerdir sancı çeken ben değildim. Ama şu an o kadar mutluydum ki aklım sadece kızımda ve kocamdaydı.
İkimiz de sessizce odada gözleri kapalı kızımızı izledik bir süre. Dünyanın en huzurlu birkaç dakikasıydı. Dünya üzerindeki tüm dileklerim kabul olmuş gibi hissediyordum. Huzur her yanımı sarmıştı ki bu durum çok da uzun sürmedi. Işık önce mızıldanmaya başladı sonra da bastı çığlığı. Oldukça sesli ağlarken biz tam olarak ne yapmamız gerektiğinden emin olamıyorduk.
Onca kitap okumuştuk, onca eğitim almıştık onlarca video izlemiştik ama bebeğimizin emmek istiyor oluşu ikimizin de aklına gelmemişti. Aziz Işık'ı kucağıma verip panikle hemşireyi yanımıza çağırdı. Hemşire gelene kadar Işık'ın etrafında panikle pervane olmuştuk sanki. Hemşire geldiğindeyse emzirebilmem için bana yardımcı oldu. O an Aziz'le göz göze geldiğimizde ikimiz de aptal olduğumuzu düşünüyorduk.
Işık'ın bu ağlayışı, bizi etrafında ilk pervane edişiydi ama son olmamıştı. Devamı gelecekti...
Görüşmek üzere...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 131.87k Okunma |
10.06k Oy |
0 Takip |
60 Bölümlü Kitap |