Büyücü askerler beni zindana fırlattıklarında yuvarlanarak ellerimle anca durabildim. Ellerim loş zindanın yerinde çamura bulandı. Kafamı kaldırana kadar askerler zindan kapısını bütün zindanı inletecek kadar hızla kapatmışlardı. İçerisi küçük pencerelerden az aydınlanıyordu ve az hava alıyordu. İçerisi rutubet kokuyordu. İçeriyi incelerken zindan demirleri zangırdadı, irkildim. Sebebi karşı odada ki gözleri alev alev yanan Kael'di. Tekrar zindan demirlerine vurduğunda demirler zangırdadı, bu sefer irkilmeden dimdik Kael'e baktım.
Bana öyle bir baktı ki bir an önümde ki zindan demirlerini yakacak sandım. Hemen gözlerini kapatıp açtı ve yüz ifadesi sakinleşti. Biraz sessizlik oluştu sonra Kael bana baktı "Özür dilerim, sen iyi misin?"2
Demirlere yapışmış benden cevap bekliyordu, demiri tuttuğu ellerinden kan akıyordu. "Ellerin!" dediğimde ellerini yeni fark etmişti, ellerini demirden çekip baktı ve kristal tozunu demire karıştırmış olmalılar." dedi içindeki düşünceleri dışa vurarak. "Sen beni boşver de, sen iyi misin?"
Bir ona birde ellerine baktım "Beyaz ışığı görmüş olabilirim ama iyiyim. Bu kadın korkutucu ama annem kadar olamaz." gülünce onunda dudağı hafifçe kıvrıldı bakışlarını yere kaydırdı.
Sağımızda odayı aydınlatan küçük pencereye baktı "Sadece bekleyeceğiz." dedi ve yere çöktü. Zindanlara yatak bile koymamışlardı, zalim piçler."
Yutkundum ,ona hem çok sinirliydim hem de değildim. İçim içimi kemirirken onun planını uygulmaya koyuldum ve sessizce duvara yaslandım. Vücudum bütün bu olaylardan aşırı yorulmuştu kendimi dinleme moduna alırken Kael tüm asilliği ile dimdik beni izliyordu. Bir kaç saat sonra zemin sertte olsa uykunun tatlı kollarına dalarken "İyi geceler prensesim." diye bir fısıltı duydum ama yorgunluktan hayal mi yoksa gerçekten öyle bir şey duydum mu bilmiyordum.
Uykumun arasında fısıltılar duydum ve gözlerimi hafifçe araladım. Kael'in zindanın önünde sırtı dönük pelerinli biri duruyordu, kafası kapalıydı. Kael "Anlaştığımız gibi değil mi?" dedi1
Kafamı soğuk zeminden kaldırıp gözlerimi kırpışırdım. Kael gözleri küçük hareketimle bana kaydı, önünde ki adamda bana döndü ama yüzünü göremedim içerisi çok karanlıktı. Kael gözleri ile bana bakıp kafamın içinde konuştu "Uyumalısın. Çok yorgunsun." dedi ve gözlerim kapandı, rüya görüyor olmalıydım ama yine de gözümü açmaya çalıştım ama olmadı tekrar derin karanlığa gömüldüm.
Zindan demirlerine mızrakla vurulmasına uyandım. "Uyanın!" dedi bir asker. Gözlerimi açıp esnemeye çalıştım ama her yerim uyuşmuş ve tutulmuştu. Kıçımı hissetmiyordum. Kael dün ki asilliği ile elini dizine koymuş oturuyordu. Gözlerinde gram uykusuzluk yoktu, sanarsın gece boyu deliksiz güzel bir yatakta uyumuş.
Bizi uyandıran asker diğer askerle emir verdi ve kafesi açıp bizi çıkardılar. Kael'i tutan eller Kael'in bir bakış atması ile geri çekildi. Önümüzden yürüyüp gitti, beni ise askerler sürükledi. Bir sürü dolambaçlı merdivenlerden yukarı çıktık ve dün ki dumanlı Kraliçe'nin taht odasına geldik. Kraliçe bugün mor kadife elbisesi ile burada kraliçe benim diye bağırıyor, elbisenin kolları yere kadar uzanıyordu. O elbise kollarının savaşmak için ne kadar kullanış olduğunu düşünürken kraliçenin ellerine ihtiyaç duymadığı aklıma geldi.
Asker kraliçenin önüne gelince beni diz çöktürdüler, Kael ise kendi kendine bir dizinin üstüne çöktü ve bana hiç bakmadı. Yutkunup kraliçe baktım. Bize üsten baktı ve Kael'e dönüp "Akıllandınız mı?"
Kael başını öne eğdi, Kraliçe gülümsedi. "Güzel." dedi ve sonra bana döndü.
"Sen!" dediğinde ister istemez gerildim. Ona bakmak istedim ama askerler ensemden tutup beni yere bakmaya zorladılar. O an askerlerin kafasına dizimi geçirmek istedim.
Kraliçe bütün zarafeti ile ayağı kalktı ve askerleri eliyle kovdu. Dibimde durdu ve çenemden tutup beni kendine bakmaya zorladı. "Kargalarım bana senin az da olsa kızım Nara'yı kurtarmak için uğraştığını ve kızımın seni kurtardığını söyledi. Bu doğru mu?" dedi ama cevabımı beklemeden beynimin içine keskin acılar girdi. Çığlık attım ve kendimi yere atmak istedim. Kraliçe çenemden sıkıca tuttu beynimdeki acı katlanılmazdı, dişlerimi sıkmaktan dişlerimi kıracağımı sandım ama sonunda Kraliçe çenemi bırakması ile kan ter içinde yere yığıldım. Kael bana yardım etmek için atılmamak için zor duruyordu.
Kraliçe tahtına geri döndü ve hizmetçiler ona kırmızı bir içecek getirdiler. Kadın içeceğinden bir yudum aldı ve geri bıraktı. İçeceği getiren kadına yan gözle baktı ve "Bu erkek elf kanı, bir daha sefere kadın elf olduğundan emin ol." dedi kadın başını eğip gitti. Elf kanı mı dedi o? Yutkundum, umarım beni korkutmak için söylemiştir. Umarım o şaraptır. Midem kalkarken kendimi bu düşünceye inandırmaya çalıştım.
"Senin kızıma yardım etmeye çalıştığını kafanın içinden gördüm. Seni öldürmeyeceğim. Şimdilik gözetim altında kalacaksın. Bakalım bir peri kızım bulmama yardım edebilecek mi?" güldü anlaşılan peri oldüuma inanmıyordu, bana da hala tuhaf geldiği için kadını suçlayamazdım.
Tahtanın kenarından içeceğini içerken askerler beni kollarımdan tutup götürdüler, daha doğrusu sürüklediler çünkü oksijen yetersizliğinden yeni kendime geliyordum. Kael dizinin üzerinden kalktı ve bekledi. Anlaşılan kraliçe ve Kael'in konuşacak şeyleri vardı. Kapı kapanmadan sırtı dönük dimdik duran Kael'e baktım.
Askerler beni aşağı zindana götürmek yerine bir üst kata götürürken mutlu olup içimden bir çok kez şükür ettim. Beni sıradan küçük bir odaya bıraktılar ve kapıyı kitleyip gittiler. Ben ise yerden ayağı kalkmaya çalıştım ama başım döndü, elim boğazıma gitti, morarıp morarmadığını merak ettim. Manyak karı beni nerdeyse öldürüyordu. Derin bir nefes alıp açık penceren baktım. Kara bulutların ilerisinde mavi ışıl ışıl gökyüzünü görebiliyordum. İçime umut doldu. Bazen karanlıkta olduğumuzu ve hiçbir ışık olmadığını düşünürüz. Halbuki kafamızı kaldırsak ileride ki ışık süzmelerinin bize göz kırptığını görebilirdik.
Eşyalardan tutunup ayağı kalmayı denedim ve başardım. Banyoya yönelip kendimi temizledim. Küçük dolaptan rahat kıyafetler giydim. Kapım tıklatılınca bir irkildim, sanki büyücülere karşı işe yararmış gibi silah aradım ve savaş pozisyona geçtim. Kapıdan sakin bir ses tonu geldi "Giriyorum." dedi ve kilit açıldı.
İçeri gelen elinde bir tabakta iki sandviçle gelen Kael'di. Muzip gülümseme takındı ve yanımdan geçip küçük iki kişilik masaya oturdu. Ben yerimde donmuş savaş pozisyonundayken o eliyle oturmamı işaret etti. Ben ise kafamı çevirip kollarımı kavuşturdum. Midem bana ihanet edip guruldadı. Kaşlarım çatılırken Kael güldü "Hadi inat yapma otur." masaya oturdum ama sandvçimi alıp ondan uzağa sandalyemi çekip oturdum.
Kael göz devirdi ve etrafa bakındı. Önemli bir dedikodu söyleyecek gibi bir hali vardı. Elini yarım daire kaldırıd ve bir baloncuk içine girdik. Rahatça yerine yerleşti ve sandviçini ısırmadan "Böylesi daha iyi." Ben ise cevap bekledim, bazı şeyler sandviçten önemliydi. Kael lokmasını yuttu ve "Aslında benim böyle bir planlarım yoktu." Masaya çatık kaşlarla yaklaştım "Ne demek istiyorsun?"
"Aslında ben, İmparatorluk sarayını ele geçirecektim ve böylece Kraliçe'ye ihanet etcektim." bakışlarını uzaklara sabitledi. Kafam karışmıştı, hala beynime tam oksijen gitmiyor olmalıydı. "Yani?"
"O-" lafını tamamlayamadan içeri Lark girdi. Beni görünce mavi gözleri ışıldadı ama sonra Kael'i görünce ışıltı söndü. Sonra tekrar odağını bana odakladı ve "Mare iyisin! Senin için ne kadar endişelendiğimi bilemezsin." gelip sarıldı ve bana iyice baktı. "İyiyim Lark, sorun yok." dedim am hala gözleri ile beni taramay deavö etti. Tarayan gözleri boynumda takıldı, kaşları çatılıp boynuma dokunmak için uzandı. Işık hızıyla Kael'in kanatları bir anda belirdi, etrafta siyah tüyler uçuşurken o benimle Lark arama bariyer koydu. Ona sinirli bir bakış attım, madem kıskandın neden kendin beni götürmedin de beni yalnız bıraktın.2
İçimdekileri duymuş gibi hafif irkildi ama istifini bozmadı "Lark. Geldiğin için teşekkürler, lakin o gördüğün gibi o iyi."
Lark'ın kaşları çatıldı ve siyah melek kanatlarıyla onu ittirdi. Elleri tekrar boynuma gittiğinde ise Kael ayağı fırladı. İkisine de kafam karışmış bir şekilde baktım. İkisi de beni kraliçeye paketlemişti ne bu sahiplenme? Lark geri çekilmedi dimdik durdu. Kael" Ben senin komutanınım. Arkadaş değiliz bunu unutma!" Lark'ın çenesi kasıldı, bir an sinirine yenik düşecek gibi oldu ama sonra geri çekildi ve kapıya yöneldi. Son bir kez bize baktı ve
"Ona iyi baksan iyi edersin. Unutma kraliçenin gözüne çok batıyorsun. Yönetim kurulunda ki yerin bir ayağı bir çukurda."
Kael gölge yürüyüşü ile Lark'ın boğazına yapıştı. Lark boğuk bir ses çıkardı. "Siz manyak mısınız?" İkisi de bana döndü. "İkinizde beni Kraliçeye paketlediniz! Sanki beni çok önemsiyor gibi davranmayın. Ne iseniz o olun."
Kael "Mare sen.." diyemeden sözünü kestim "Lütfen çıkın." dedim ve Kael sinirle Lark'a baktı sanki kavgayı çıkaran oymuş gibi. Kael Lark'a bakış attı ve o sinirle çıktı. Gidip sandviçime gömüldüm o ise sandalyesine oturdu. Ağzımda lokma varken "Sana da çıkmanı söylemiştim."
Kael kanatları kayboldu ve koltuğunu bana yakınlaştırdı ve ellerini ben izin vermeden boynuma koydu ve iyileştirmeye koyuldu "Aklım o kadar söyleyeceklerim ile o kadar doluydu ki seni ihmal ettim. Özür dilerim. Bütün bunları o Victor piçinin gerçek yüzünü görmen için yaptım.Tahtı alabilirdim ama o gün tahttan daha çok ne istediğimi anlamıştım." derken kırmızı gözleri bana derin derin baktı.
***
Bölümm sonukee uzun bir aradan sonra sizlerle Solmayan İmparatorluk evrenide dalmak harikaydı, sonra ki bölümde görüşürüz <33 sizi çokk seviyorummmm <33
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
1.87k Okunma |
510 Oy |
0 Takip |
29 Bölümlü Kitap |