

Kael bir süre sessizce beni izledi. Sonra konuşmaya başladı "Kraliçe uzun yıllardır, kızını kurtarmak için çabaladı ben daha küçükken beni gizli gizli, eğittiler. Bazı geceler uykusuz kalırdım ve kraliyet derslerinde uyuya kalırdım."
Kafamı yana yatırdım "Ailen kızmıyor muydu bu duruma?"
Kael gözlerini benden alıp pencereden gözüken kara bulutların ilerisine baktı "Benim annem ben küçükken öldü ve babamda..." çenesi kasıldı.
Dizindeki ellerine elimi koydum ve "Anlatmak zorunda değilsin." kalbimin sızlarken elini sıktım.
Kael'in elleri elimi sarmaladı ve "Sorun değil, babam saray işleri ile çok meşguldü, bizle pek ilgilenmezdi. Yanımızda olduğunda da bizi eleştirir, huzurumuzu bozardı. Sen yeterli değilsin, aptal mısın?" gibi saçma sapan konuşurdu. Bir gün onun saraydaki hizmetçilerin birine doğum günü hediyesi aldığını duydum. Anneme ve bana ufacık bir şey aldığında yaygara koparan babam.."
Yutkundum. "Çok üzgünüm." derken gözümden bir yaş aktı.
Kael şaşırdı ve elini çeneme koydu "Hayır ağlama, bu anıdan çok senin ağlaman beni üzer." Ayaklandım ve göz yaşımı sildim. "Tamamdır özür dilerim."
Kael de ayaklandı ve sol elimi sağ eliyle tuttu, elleri benimkinin aksine sıcacaktı, soğuk bir kış gününde sıcak yatağıma girmiş gibi hissetim "Kraliçe şuan kızının yerini tespit etmeye çalışıyor. O onu bulana kadar vaktimiz var, sana sihirini kullanmayı tam öğretemedim. Sana sihir öğretmemi ister misin?" dedi sol elinde kara gölgeler belirdi, gölgeler elinden çıkıp kelebek şekilini aldı ve kafamızın üstünde uçuşmaya başladı. Ağzım açık bu gösteriyi seyrettim onun ise dudağının kenarı hafifçe kıvrıldı "Hadi gidelim." dedi ve beni dışarı sürükledi.
Sarayın içi karanlık ve dolambaçlıydı. Etraf güzel tablolar, büyük vazodaki çiçekler ve koyu kırmızı halıyla süslenmişti. Ben etrafı incelerken Kael ise hiç yanılgaya düşmeden beni yönlendiriyordu. Bir kaç koridor aştık ve birkaç kat aşağı inince koca bir salona girdik. İçerisi kocamandı ve az mobilya vardı. Kael elimi bırakıp bana döndü, elimi bırakınca elim hafif üşüdü.
"Şimdi alev çağırabiliyorsun ama başka şeylerde yapmalısın. Mesela bana bir şey üret." dedi ve elini kulağımın arkasına götürdü ve oradan kırmızı bir gül çıkardı. "Ne yani? Bu çok basit bir sihirbazlık numarası." dedim onu küçük görerek.
Dudağının ucu kıvrıldı "Sana kolay örnek olsun diye demiştim yoksa beni bilirsin..." dedi ve ayağını yere basması ile yerden bir sürü gül fırladı ve koca salon saniyeler içinde güllerle doldu.
Cümlesini ben tamamladım "Sen fazlasıyla gösteriş seversin." diyip göz devirdim. Sonra elime odaklanıp bir gülü düşündüm. Koyu kırmızı yeni açmış bir gül düşündüm. Elime boş boş bakmaya devam ettim ama yapamadım, Kael'e baktım. Kael elini çenesine koydu "Bu cidden üst bir büyü belki de ateş büyüsünde ustalaşmayı deneriz?"
"Hayır, bir daha deneyeceğim." dedim, normalde bu saçma büyüye zaman ayırmam gerekirdi ama Kael'in güç gösterisi beni kıskandırmıştı. Kael omuz silkti ve "Havada ki enerjiyi hissetmelisin ve onu bükmelisin. Büyünün temel amacı da budur. Her şey enerjiden ve hislerden ibaret." güldü "Ya da en azından fısıldayanlarım öyle diyor."
"Çok ilginç." diyebildim. Küçüklükten beridir fısıldayanlardan korkardım o yüzden bu konu hakkında çok konuşmak istemiyordum. Onlar kendi aleminde benden uzak yaşasınlar mutlu mesut.
"Hadi biraz daha pratik yapalım." dedi ve saatlerce antreman yaptık. İlk bir saat sonra bir gül yapabildim ama hemen dağıldı. Bu gül yapma bana çok bir şey katmayacağı için alevlerime odaklandık. Üç saat alevlere çalıştık kızıl saçlarımdan yere terlerim akıyordu. Kael ise bana büyü öğretmek için o kadar odaklanmıştı ki çok ciddi davranıyordu, espiri bile yapmıyordu. Bu durumdan çok sıkılmıştım ki midem guruldadı.
"Prenses acıkmış anlaşılan hadi mutfağa gidelim." tam kapıya doğru yönlenmişti ki "Neden büyü ile yemek üretmiyorsun?" Kael yerinde durdu ve "Yemek yapmak çok zahmetli bir büyü, eğer bütün büyü enerjimi ona harcarsam büyüm daha önemli işler için kullanamamış olurum."
"Mantıklı." dedim ve salondan çıktık. Salondan çıkar çıkmaz siyah uniformalı bir asker Kael'e reverans yaptı "Lord'um Kraliçe sizle görüşmek istiyor."
Kael bir askere bile bakmadı, bir an onu umursamayıp mutfağa gidecek sanmıştım ama görünmez zincirlere bağlıydı, ne kadar istemese de kraliçeye itaatsiz edemezdi. Kael bana döndü "Sen odana geç sonra geleceğim." dedi ve beni tıpışladı. Ben bir şey diyemeden öylece kaldım o ise askerle gölge yürüyüşü yaparak kayboldu.
O gidince sarayın karanlık koridorlarına baktım, yüzüm asıldı. Bu karışık sarayda odamı nasıl bulacaktım. Etrafıma bakındım. O sıra koridorun sonundaki camdan tık tık ses geldi, ister istemez sese doğru yöneldim. Pencereye yöneldim ve dışarıda kalmış kanadı kırık bir karga gördüm. Karagayı içeri girmesi için pencereyi açtım ve karga içeri girmesiyle beraber teni simsiyahgölgelerden oluşan bir adama dönüştü, bir kaç adım geriledim. Adamın elinin olması gereken yerde kocaman gölgelerden oluşan bir bir bıçak vardı. Bu da neydş böyle? Adam boğuk bir ses çıkartarak üstüme atıldığında zar zor ondan kaçtım ve çığlık attım. Adam hantaldı ama bir kaç saniye önce orda kalsaydım gölgeli eli beni ikiye bölerdi ve karga formuna dönüp beni yerdi.
Arkama bakmadan kaçmaya başladım, adamda beni kovalamaya başlamıştı. Adamın hantallığı azaldı ve depar atmaya başladı. Depar atarken gölgelerden oluşan adam elindeki bıçağı bana doğru fırlattı, bıçak bacağımı sıyırdı ve beni yaraladı. Ciyaklarken adam beni saçımdan yakaladı, bıçağını kaldırdı tam bana vurcakken ateş topumu çağırdım ve onun suratına yapıştırdım. Alev adamın suratında patlaması ile sadece adamı değil koridordaki tabloları, çiçekleri yaktı. Patlamanın etkisiyle geriledim ve yüzümü gözlerimle kapattım lakin ateş bana zarar vermedi.
Adam ise küle dönmüştü, onu öldürmüştüm. "Neler oluyor burada? Sen iyi misin?" dedi Kael
Ona döndüm "İyiyim. İlk o bana saldırdı." deyip yerdeki külü gösterdim. Kael önce beni inceledi iyi olduğumdan emin olduktan sonra yere çöküp tozu inceledi.
"Bir gölgeadam. Gölgeadamların akılları yoktur ama sahibine iyi hizmet eder. Onu buraya biri göndermiş olmalı. Kraliçenin bariyerini nasıl aşmış?"
Korkudan kekeleyerek konuştum "O...O bi... bir kargaydı, yaralıydı ona yardım etmek istedim."
Kael ayağı kalkıp yüzümü elleri arasına aldı "Bende kargaya dönüşebilsem de böyle kendisi risk..." lafını bitiremeden bir kahve saçlı, mor gözlü, sağ gözünde dikey yarası olan bir asker geldi "Neler oluyor burada?" koridor başı başına yanmıştı. Kael direk beni bıraktı.
Kael" Biri karga şeklinde içeri girip Mare'ye saldırmış, o da onu yakmış. Siz ne biçim nöbet tutuyorsunuz? Bizim büyücülerden bir gölgeadamı ayırt edemiyor musunuz?" dedi ve askerin üstüne yürüdü.
Asker kafasını tutup yere çöktü "Eğer gölgeadam aşağıdan gelseydi bulutlar onu almazdı ama uçarken diğer kargaların içine karışmış olmalı. Kule nöbetinde ben değildim Lord'um."
Kael askere sırtını döndü "Kule nöbetinde olanları derhal bul bana!" dedi ve asker gölge yürüyüşü ile kayboldu. Kael kolumdan tutup odama sürükledi beni "Sakin olur musun biraz?"
Kael çok gergindi, anlaşılan kraliçe ile konuşması çok iyi gitmemişti "Kraliçe kızının yerinin Solmayan İmparatorluk içinde bir yerde olduğunu düşünüyor. Sınır boyunca nöbet tutan askerler kızı Nara'ya rastlamadı. Piç Viktor'un elinde de olmadığı için o..." gözlerimin kocaman açıldı "O ne?" dedim ve durdum. Odamın kapısına gelmiştik. Kael sağa saola baktı sonra kapıyı açıp beni içeri ittirdi.
"Karanlık geliyor. Kraliçe Solmayan İmparatorluk'a saldıracak."
Yutkundum. Ailem orda kaldı. Hareketlendim bir bez çanta bulup bir kaç eşyamı koydum. Eve gidip ailemi kurtarmalıydım. Kael omuzlarımdan beni tutup "Mare!" dedi ve beni sarsarak trans halden kurtardı. "Ailemi kurtarmalıyım."
"Şuan oraya gidersen Kraliçe ona ihanet ettiğini düşünür. Buradan gidemezsin. Ben savaşa gideceğim, onları korurum." Kafamı olumsuz biçimde salladım "Olmaz beni de götür, lütfen." yere çöktüm "Lütfen ben onlarsız yaşayamam. Hayatım boyunca Kael'in önünde ona yalvaracağımı düşünmemiştim. Konu ailem olunca işler değişmişti. Kael önüme diz çöktü ellerini yüzümü kavradı "Kraliçe'nin kaç yıllık savaşçısıyım, bana zor güveniyor. Orada herkesi öldürtecekler! Seni de öldürürler."
Ayağı kalktım ve Kael'e üsten baktım. Çok savunmasız gözüküyordu, maskesiz suratını bana gösteriyordu "Sana gitmek için izin istediğimi sanmıyorum." dedim ve çantamı aldım. Odadan çıkmaya yeltenirken Kael kolumdan tutup beni kendine çekti, eli kibarca belimi tuttu ve beni kibarca öptü. Dudakları yumuşacaktı. O an kalbim kıpır kıpır olmuştu, daha önce hiç böyle hissetmemiştim. Diliyle dudağımın içine girdi, geri çekilmeye çalışıp olumsuz anlamda inledim. O ise bir kaç saniye sıkıca tuttu ve sonra bıraktı. Çok güçlüydü ona karşı koyamıyordum.
" Özür dilerim." dedi. Benim ise midem bulanmıştı. Elimin tersiyle ağzımı sildim "İğrençsin." dedim ve sonra elime baktım, elimde tükürük ile karışık mor bir sıvı vardı. Kaşlarım çatıldı "Bu ne böyle?" Kael bakışlarını kaçırdı. Yakasını tutup onu duvara çarptım ve boş elime bir ateş topu çağırdım "Bu ne Kael?" Kael ne direndi ne de konuştu. Gözlerim ağırlaştı o an anladım. Bana uyku ilacı vermişti, iyice halsizleşmeye başladım "Seni piç. Seni geberteceğim." elimde ki ateş yavaş yavaş sönerken ona güçlü yumruk savurdum ama daha çok dövüşmeye çalışan içkili bir adamın yumruğu gibi başı boş şekilde hedefinden şaştı. Bacaklarımda derman kalmadı yere yığılırken Kael beni tuttu ve yatağa taşıdı. "Aileni hayatım uğruna koruyacağım." derken saçımı sevdi. Canını seviyorsan öyle yaparsın demek istedim ama söylemeye halim yetmedi.
***
Bölüm Sonukee bakalım bundan sonra neler olucak? Kapaktaki Kael<33
Sizi seviyorum kendinize cici bakın bir sonraki bölüm görüşürüz <33
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 2.69k Okunma |
597 Oy |
0 Takip |
29 Bölümlü Kitap |