"Ay ne kadar da bir romantik an!" diyen ses Kael'in sesinden başka bir ses değildi...
Hızla bakışlarımı arkaya çevirdiğimde solumuzda Kael kollarını bağdıştırmış dudağı kulaklarına varmış bir şekilde bize bakıyordu. Bizi nasıl fark etmişti? Kim söyledi? Acaba Vi'nin halkı mı bizi satmıştı? Bu gibi cümleler kafamda çalkalanırken Vi elimi tuttu. Terli elleri beni sıkıca tuttup çekecekti ki daha bir saniye öncesine kadar boş olan yer şimdi bir yığın İmparatorluk askerleri ve büyücülerle doluydu. Victor elimi daha çok sıktı ve beni arkasına aldı.
Gerilim artarken gözlerim büyüdü. Victor'un abisi nerdeydi? Aşağı baktımda bizim gibi ordunun da etrafının sarılı olduğunu gördüm.
Nefeslerim hızlandı, elimde ki tere Vi'nin terine kendi terim eklenmeye başladı. Gerginliğimi bir kenara atıp Vi'nin önüne kaşlarım çatılı bir şekilde geçtim. "Ne yapmaya çalışıyorsun Kael?"
Kael kılıcını çekince kılıcının etrafında gölgemsi siyah alevler dans etmeye başladı. "Bu İmparatorluk'u tamemen ele geçiriyorum. Yüzyıllarca süren Solmayan İmparatorluk artık benim ellerimde." diye bağırdı ve kılıcını yere sapladı. Kılıcın yere saplanması ile duvar çatladı. Yerimizde sallanırken düşmemeye çalıştık. Askerler bile yalpalarken Victor ile aramda derin bir çatlak açıldı. Duvar derin çatlağa rağmen açılmadı ama güvenli de değildi.
Dengemi sağladığıma emin olduktan sonra Vi ye hızlı bakış attım oda iyiyiydi. Bakışlarımı Kael'e yönelttim. "Sen Darquesse'ye çalışmıyor muydun? Onun buraya sahip olması gerekmez miydi?"
Güldü "Ah saf Mare'im, güzelim benim." Kılcını kılıfına koydu ve bana yavaşça yaklaştı.
Victor kaşlarını çatıp hırladı, yanıma sıçramaya yeltendi ama çoktan siyah zincirler etrafını sarmış askerler yanında bitmişti. Onu yere çökdürdüklerinde hala çırpınmaya devam ediyordu. Dört askerle onu zor zapt ederken
ağzım açık Victor'u seyrediyordum. Olanların şokuyla hayatımın pedallarını bırakmıştım öylece dikiliyordum. Bu şaşkınlıkla Kael'in yanıma ne zaman geldiğini anlamadım. Dibimde bittiğinde kılıcıma yeltendim ama o "Diz çök!" dedi ve zincirler etrafımı sardı. Diz çökmemek için bir kaç saniye savaş verdim, kılıcıma yeltendim ama başaramadım. Gözümden bir yaş damlası yere düşerken dizlerimde damla ile aynı anda yeri buldu.
"Hayır! Olamaz! Darquesse seni gebertecek."
Kael eğilip kadife eldivenlerini çıkartıp göz yaşımı sildi. "İmparatorluk askerlerinin ve büyücü askerlerinin yarısı bendeyken mi? Bunca zamandır herkesi kendime çektim. Şuan benden üstünü yok. Anca rüyasında görür."
Kafamı dokunuşundan kaçarak yana çevirdim.
" O zaman ben senle görüşeceğim."
"Sen kendinin ne olduğunu biliyor musun da benimle görüşeceksin? İnsan mısın, büyücü müsün, elf misin ve ya başka bir şey misin belli değil."
"En azından senin gibi iki yüzlü değilim." diye suratına tükürdüm. Kael'in sürekli gülümseyen yüzü düştü.Gözlerini kapattı.
Eyvah sı*tım. Hayatımın tam ortasına sı*tım.1
Eliyle yüzünü silerken kırmızı gözleri beni delecek gibi baktı. Kırmızı gözleri siyaha dönüştü.
Ayağı kalktı ve yüzünü sildiği elini yaladı. O an sabah kahvaltımı midemden çıkarmamak için büyük bir savaş verdim. Öğürdüm ve savaşımda başarısız olup kenara biraz kustum.
Victor" Ay sarayı sana her an saldırabilir! Onlar gelince seni iyi bir döveceğim. Aile'nin sana öğretemediği şeyleri seni döve döve öğreteceğim."
Kael'in gözü seyirdi. Ondan sonra hiçbir mimiği oynamadı ve hiçbir şey söylemeden sadece elini dağa atarak duvardan aşağı Victor'u attı ve Victor çığlık attı.
Zincirlerden kurtulmaya çalıştığı Victor'un düştüğü yere baktım. "Victor!" Zincirler kolumu kanatırken azcık görebildim Victor'u zincirle tutuyordu ama duvara çarpmanın etkisi ile Victor'un yüzü morarmıştı.
Kael "Herkesi zindana atın!" dedi askerlere el işareti yaptı ve Vi'nin zincirlerini askerlerine verdi. Askerler Vi'yi yukarı çekerken diğer askerleri beni kaldırdı. Kael ellerini arkasında birleştirdi ve arkasını dönüp merdivenlere yöneldi. Askerler beni Kael'in tarafına götürürken benim gözlerim hala Vi'deydi. "Vi!" Diye bağırdım. Ama çektikleri zincirden ses gelmedi. Victor baygın mıydı? Tam göremedim, iyi miydi? Lütfen iyi olsun.
"Kael! Naptın ona?" Askerler beni sürüklerken zincirlerin içinde kıvranıyordum. Kael bana bakma zahmetine bile girmedi. "Merak etme yaşıyor çünkü ben öyle istiyorum." Güldü.
"Ayrıca ben olsam onun yerine değilde senin yerine endişelenirdim. Mare Aldridge."
Sus pus oldum. Soyadımı söylemsi ile aklıma ailem geldi. Ailemin yerini biliyor muydu? Onlara bir şey yapar mıydı?
"Evet onların yerini biliyorum. Ama uslu bir kız olursan onlara zarar gelmez."
Zihinimi okuyor p*ç. Şimdi ne yapacağım.
"Küfür etme yoksa..." güldü "Ailene söylerim. Hehehe" diye kıkırdı . Sinirden dişlerimi sıkıp titremeye başladım. Etrafımda ki zincirler olmasaydı şuan onu g*tünde ki tüylere kadar yakardım.
Asker beni sürükkemeye devam ederken çoktan İmparatorluk sarayına gelmiştik. Birçok hizmetçi ve asker elleri bağlı başka yerlere götürülüyorlardı. Büyücüler onları itip kakıyordu. Bu görüntü karşısında öfkem ne kadar kabarsada artık dişlerimi sıkmaktan çenem ağrımıştı. Çenemi serbest bıraktım. Gözlerimi kapattım. Sakin ol. Öfkenin seni kontrol etmesine izin verme. Böyle kendi kendimi sakinleştirken merdivenlerden yukarı çıktığımızı fark ettim. Kaşlarımı çatıp Kael'e baktım. O hala ellerini arkasına bağlamış dimdik yürüyordu. Sonunda durduk ve Kael tok sesi ile "Geldik!" dedi ve kapının önünde dikilen askerker kapıyı iki yandan açtı.
Kafam karıştı "Herkes zindana demiştin? Niye kendi odana getirdin beni?"
Kael kaçamak bir gülüş atıp "Sen herkes değilsin çünki. Özelsin."
Bu çocuk ikizler burcu mudur? Bir sıcak bir soğuk. Yoruldum.
"Bu arada sizin izinizi bayadır takip ediyoruz. Köy evinde de iz bırakmadığınızı düşündünüz ama kargalar sizi izliyordu. Victor'un abisinide elime alayım diye size saldırmadım. Yani sizi kaybettiğimi sanında abisi gelsin diye ve biraz korkutuyum diye evi bastım. Yani sizin sayenizde onlarıda ele geçirdim. İki variste benim elimde." Zafer gülüşü ile içeriye adım attı.
İçeriye adımını attığı odanın duvarından başından sonuna kocaman camları vardı, camlar açık olduğu için perdeler rüzgarın etkisi ile dans ediyordu ve camların ötesinde ise beyaz koltuklu güzel bir balkon vardı.
Balkonun ilerisi ise pembe gül bahçesinin ötesine güzel kırmızı güller ile çevrili gölete bakıyordu.
Güneş en tepeye yaklaştığı için göletin ışıltısı göz alıyordu.
Odanın ortasına geldiğimizde "Burası benim odam. Sende sadece uyumak ve duş almak için yan odaya gidebilirsin." diyip eliyle odanın içinde olan kelebek desenli beyaz kapıyı gösterdi ve sonra devam etti "Onun dışında hep yanı başımda olman gerek."
Şaşkınlığımı alamayıp sesli küfür ettim.
"Ebesinin *mı. Yok artık! Ben sana ne yaptım böyle davranıyorsun?"
Askerlere göz işareti yaptı. Askerler hemen gölgeye karıştılar. Direk kapıdanda
Çıkabilirlerdi ama büyücüler dramatik çıkış ve girişleri seviyor olmalılardı. Kapılar kapandı.
"Mare... Güzelim... Sana ne kadar takılsamda. Sen çok güçlüsün ve senin ne türe ait olduğunu biliyorum. Sen eşsizsin. Bu dünyada senden başka böyle olan bile olmayabilir."
Kaşlarım çatıldı. Ne olduğumu biliyor muydu? Bu soru kafamı kurcalasada şuan ki konuya odaklandım. "İstersen dünyanın en güçlüsü olayım yinede dibinde yaşamak için sebep değil. Ben gidiyorum." Zincirler kollarımı sarmıştı ama ayaklarım serbestti.
Dudağımın ucu kıvrıldı ve perdenin rüzgârda kuğu gibi süzüldüğü açık balkona baktım. Kael kafasını çevirip neye baktığımı anladığında artık çok geçti. Çoktan balkona koştum. Şuan büyük bir kumar oynuyordum ama önemli değildi. Tutsak olmaktan iyiydi. Balkondan çıktığımda çatıya rahatça çıkmak için müsaaitti. Hızla çıktım ellerim bağlıyken koşmak zordu ama Kael'den kaçmalıydım.
Kael arkamdan bağırdı "Ne yapıyorsun düşeceksin!"
Çatıda yürürken penceresi açık bir oda aradım böylece pencereye atlayabilirdim. Kael'in zincirleri beni çekti ve dengem bozuldu. Aşağı düşecek gibi oldum. Kael koca siyah melek kanatlarını açtı ve bir çırpıda yanıma uçup beni tuttu. "Artık yeter!" Dedi ve zincirden tutup beni çekiştire çekiştire odasına götürdü.
Odaya beni fırlatınca yuvarlandım ve sonunda durdum, herhangi bir yerim acımadı ama top gibi yuvarlamasa iyiydi. Kael zıvanadan çıkmış bir şekilde
"Mare! Anla artık onlar halkı umursamıyor, partiler veriyor. Kendileri yiyip içiyor ama halka idare etmelerini söylüyorlar. Ekmek yoksa pasta ye hesabı." Elini yüzüne gömdü başını olumsuz bir şekilde. "Aptalca." Nefes alıp elini yüzünden çekti. Yanıma geldiğinde zincirler kayboldu.
Önüme diz çökerken ben öylece oturup onu izledim.
"Mare. Lütfen bir süre sakince benle kal. Darquesse'ye de İmparator'a da güvenemezsin. Aynı şekilde banada. Sana otuz gün süre beni izle ve hangi safaya geçmek istersen. Söz veriyorum se bırakacağım, nereye gitmek istersen oraya gideceksin."
Açık cama baktım sonra ona baktım. Kaçmak istesemde kaçamazdım. Mecbur kabul edecektim.
"Kabul ederim ama şartlarım var."
"Tek bir şart söyliyebilirsin."
Dudağımı ıssırdım. "O zaman halka zarar vermeyeceksin. Victor'a ve abisinede öyle."
"Öldürmeyeceğim. Ama beni kışkırtırlarsa gözlerinin yaşına bakmam."dedi ve kapıya yöneldi. Kapıda durup bana baktı.
"Şimdi duş al, kendine gel sonra sana bir kaç şeyden bahsedeceğim." Elini boynuma koydu. "Ayrıca seni fırlattığım için üzgünüm. Konuşmama fırsat vermediğin için sinirlendim. Bir dahakine dikkatli davranacağım. Özür dilerim." Dedi ve ben bir şey diyemeden çıktı.
Bir kaç dakika yaşadıklarımı sindirdim. Bu yaşananları bir sene önceki bene anlatsam benim delirdiğimi düşünüp beni umursamazdı. Uzun bir nefes aldım ve sonra kalkıp Kael'in az önce gösterdiği yere gittim. Kapıyı açınca Kael'in odasından daha güzel bir oda beni karşıladı. İçeride kelebeklerin uçuçtuğu kapağı açık bir akvaryum vardı. Kebekler ışıl ışıl ve renk renklerdi. Mavi, mor ve siyah kelebeklerdi. En sevdiğim renklerdi ama pembe eksikti.
Odamın içinde banyo olduğunu düşündüğüm bölüme girdim. İçi su dolu bir küvet ve bir çok kıyafetin olduğu giyinme yeri vardı. Banyoya giyinme odası katmışlardı. Giysiler nemden etkilenmesin diye giyinme odasını
camla ayrılıyordu ve odanın dışarıdan gözükmeyen camlardı.
Güzelce duşumu yaptım ve giyindim. Siyah gömlek ve siyah pantolon giyindim. Kıyafetlerin yumuşaklığı ve duşun etkisi ile uykum geldi. Çeşmede soğuk su ile yüzümü yıkadım ve aynada kendime baktım. Şarap kızılı saçlarım siyah kıyafetlerle adeta harmoni oluşturmuştu. Yeşil gözlerim ise yorgunluk, stresten çökmüştü ama hala ışıltısını kaybetmemişti. Kimin iyi kimin kötü olduğunu çözmeli, İmparatorluk'u, arkadaşlarımı ve ailemi korumalıydım.
***
Bölüm sonukeee. Bedenim bu dünyada da yaşasada ruhum bu fantastik dünyalarda yaşayıp bedenimi beslemeye devam edicek. Yoruma Mare kimi seçmeli yazın bakalım. Sizi seviyorum ballarım öpüyorum <333
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
1.87k Okunma |
510 Oy |
0 Takip |
29 Bölümlü Kitap |