
''Kalkamıyorum Edip!'' dedim Edip'in kafasına vurarak. Edip ise hâlâ ölü gibi yatıyordu. Yanımda duran ekstra yastıkla kafasına bir daha vurdum. ''Acıktım kalksana Edip.''
''Ahu dur iki dakika daha uyuyayım. Zaten senin bu açlığın yüzünden dün Ejderha meyvesi ararken ebem sikildi. Biraz acıman olsun be kadın!'' dedi yüzüstü yattığı yerden.
''Ben istemedim. Çocukların istedi.''
''Daha doğmamış çocuklarım ejderha meyvesini nerden biliyor Ahu?''
''Maşallah benim gibi zeki olacaklar işte.'' dedim. Yan da dönemiyordum ki biraz uğraşsam. İkiz erkek bebek ile yaşamak çok zordu. Çok hareketli değillerdi normalde ama Edip'in sesini duyunca ya da acıktıklarında cazgırlaşıyorlardı. Karnıma 2 tane daha tekme yiyince alıştığım için bir tepki vermedim. 1-2 haftaları kalmıştı doğmaları için. Edipten ses gelmeyince ayağımla tekme attım. Tepki vermedi. Edipten hayır gelmeyeceğini anladığımda sırtüstü yattığım yerden zor bela komodinin üzerinden Edip'in telefonunu aldım. Telefonun ekranını açtığımda Ediple olan fotoğrafımızı gördüm. Dudaklarımda aptal bir sırıtış belirdi. Ekranı kaydırdığımda şifre bölmesi çıktı. Şifre kolaydı.
29.10. Doğum günümdü.
Şifreyi girdiğimde hata verdi. Şifresini mi değiştirmişti? Tekrardan arkamdan iş mi çeviriyordu yoksa?
Karnıma birkaç tekme daha yiyince bu konuyla sonra ilgilenmeye karar verdim. Yavaşça komodinden destek alarak kalmaya çalıştım. Bütün gücümle doğrulmayı başardığımda nefes nefese kalmıştım. Yatakta huzurla uyuyan Edip'i görünce sinirlerim bozulmuştu. Telefonu yataktan alıp kafasında kırmak vardı şimdi. Ayağı kalktığımda Kapıya doğru ilerledim. Üstümde pijama vardı. Evdekiler bu hâlime alışmıştı. Kapıyı açıp koridora çıktım. Koridorda ilerlerken tablolara bakmadan edemedim.
Bu katta aile üyeleri kaldığı için onlarla alakalı resimler vardı. İlk başta bilmediğim için garipsemiştim çünkü herkesin görebileceği yerlerde onların özel hayatından olan parçaları başkalarının görmesi saçmaydı. Koridorun ikiye bölündüğü yere geldiğimde sol tarafta olan asansöre ilerledim. Merdivenlerden inip kendimi hiç riske atamazdım. Asansörün tuşuna bastığımda kapısı açıldı. İçeri girip zemin katı tuşladım. Asansörden indiğimde ev ahalinden hiç ses yoktu. Saatte de bakmayı unutmuştum. Saat kaçtı acaba?
Uyku düzenim bozulduğundan beri zaman kavramını yitirmiştim. Kahvaltıdan önce biraz hava alsam iyi olacaktı. Dış kapıya doğru ilerledim. Kapıyı açıp dışarı çıktığımda korumalar selam verdiler.
''Yenge, bir isteğin mi vardı?''
''Hayır sadece yürüyüş yapacağım.'' dedim.
''Bu saatte mi?'' dedi şaşırarak.
''Saat kaç ki?'' dedim. Bileğindeki kol saatine baktı.
''5.30'' dedi. Havaya baktığımda hafif aydınlıktı ama karanlıktı. Onları önemsemeyerek trabzanlardan tutunup bahçeye indim. Barın ve Yalçın ikilisi durdukları yerden beni görünce yanıma geldiler. Ben ise onların çenesini çekmemek için hızlı adımlarla arka bahçeye doğru yürüdüm.
''Yenge, nereye!'' diye bağırdı arkamdan Yalçın.
''Yenge bu halde de kaçmayı düşünmüyorsundur inşallah!'' dedi Barın.
''Evden değil sizden kaçıyorum piçler! Bir rahat bırakmıyorsunuz beni. Sizin yüzünüzden tek başıma yürüyüş yapamaz oldum!''
“Ayıp ediyorsun yenge!”
”Siktirin gidin lan!” diye bağırarak onları kendimden uzaklaştırmaya çalışsamda nafileydi. Yanıma geldiklerinde hızlanmak istesemde, yorulmuştum. “Eğer evin etrafında sessizce tur atacaksanız gelin. Yoksa siktirin gidin. Anladınız mı?”
“Anladık yenge.” dediler aynı anda. Sessiz sessiz sakince yürüyüşümüzü yapıyorduk.
“Yenge çocuklarının ismini ne koyacaksın?” dedi Yalçın rekorunu kırarak. Sadece 40 saniye sessiz durabilmişti. Bu onun için fazlaydı bile.
”Yabancı kökenli mi koyacaksın yoksa Türkçe bir isim mi koyacaksın?”
”Doğduklarında öğrenirsin Yalçın.”
”Ne zaman doğuruyordun yenge?”
”Hemen şuan çıkarsam çocukları teker teker Yalçın.” dedim sinirlenerek.
“Anladım yenge.” dedi. “Kime benzeyecek çocuklar yenge?”
”Bana yada Edip’e benzeyecekler Yalçın.”
”İkisi tıpa tıp birbirine benzeyecekler değil mi?” dedi Yalçın.
”Evet Yalçın.”
”yYani kopyala yapıştır olacaklar?”
”Evet amına koyayım. Evet! Susacak mısın lan sen yoksa seni şuradaki havuzun içine mi atayım!” dedim havuzu işaret ederek.
“Sustum yenge.” dedi. İnşallah susarsın Yalçın yoksa ben seni susturacaktım. Hemde sonsuza kadar.
“Yenge doğumuna kaç gün kalmıştı?” diye sordu Barın. Bu kadar sorudan sonra Barının sorusuyla delirecektim. Tam Barına bağıracakken altımda bir ıslaklık hissettim. Adımlarım yavaşlayıp durdu. Tamam bir şey yok sadece suyun geldi Ahu.
”Şuan doğuruyorum Barın! Gidin Edip’i çağırın!” diye bağırdım durduğum yerden. “Tutun lan beni! Ne diye mal gibi dikiliyorsunuz orada!” dedim evin etrafındaki korumalara. Yalçın ve Barın mal gibi bir bana birde yere akan suya bakıyorlardı. Korumalar yanıma geldiğinde kollarımdan tuttular. “Bana sert bir cisim verin şu pezevenklerin kafasını kırayım! Lan yürütün Edip’i çağırın bana!” Hızlıca kendilerine gelip eve doğru koşuşturmaya başladılar. Yavaş yavaş ön kapıya doğru yanımda duran korumalarla ilerliyordum. Nolur hastaneye kadar sancım gelmesin, nolur gelmesin. “Ah!” Şom ağızımı sikeyim! Karnıma giren sancıyla ağızımdan bağırışlar dökülüyordu.
“Yenge! Noluyor!” Serkan’ın sesi yukardan geldiğinde kafamı o tarafa çeviremedim bile. Sancılarla beraber yükselen sesim ev ahalisini camlara çıkarmıştı. Korumalardan destek almaya başladım.
“Lan doğuruyorum ne diye film izler gibi izliyorsunuz! İnin lan aşağı! Çıkarılan çocukları şuaraya şimdi!” Karnımı tutarak durdum. Daha fazla hareket edemezdim. “Nerede kaldı bu Edip! Ben daha fazla hareket edemeyeceğim!” dediğimde görüş alanıma Edip girdi. Sonunda.
“Ahu n-” Yüzüne tokadı geçirdiğimde sözü yarıda kalmıştı.
“Doğuruyorum!” diye bağırdım.
“Tamam sakin ol. Arabayı hazırlayın hastaneye gidiyoruz!” dedi ve beni bir hamlede kucağına aldı. Gözlerimden yaşlar akmaya başlayınca Edip alnıma öpücük kondurdu. “Sakin ol Ahu. Bir şey olmayacak. İyisiniz.”
”Suyum çoktan geldi. Hastaneye yetişemeyiz Edip.” dedim gözyaşlarımla beraber. “Çocuklarımı kaybetmek istemiyorum…”
“Beni iyi dinle Ahu. Çocuklarımıza ve sana hiçbir sikim olmayacak sakin ol. Hastaneye yetişeceğiz” dedi. Arabanın olduğu yere gelmiştik bile. Kapıyı açtıklarında Edip kucağında benle arabaya bindi. Kapı kapandığında sürücü son sürat arabayı sürmeye başladı.
“Bana telefonunu ver. Şifresini girip ver değiştirmişsin zaten açamıyorum.” dedim kısık çıkan sesimle. Gözlerimin içine bakıyordu. “Niye değiştirdin ki? Arkamdan gene iş çeviriyorsun değil mi? Anlamıştım ben zaten.”
“Ahu… Bugün sana düzgün bir evlilik teklifi edecektim. Şifreyi o yüzden bugünün tarihi yapmıştım.” dediğinde çok utanmıştım. Ben onun benden gizli planlar kurduğunu düşünürken o aslında bana evlenme teklifi edecekti.
“Ah!” Tekrar başlayan sancılarla inledim.
“Daha hızlı sür lan!” dedi sürücüye Edip. Yetişemeyecektik. Çocuklarımı kaybedecektim. Onları bırakamazdım. Bırakmayacaktım da.
“Telefonunu ver Edip!” dedim.
Telefonu uzattığında elinden aldım. Alex’in numarasını tuşlayıp aradım.
“Evet?”
“Alex bana derhal en yakın şubemizi söyle.”
“Dokunulmaz? Hemen bakıyorum.” dedi şaşırarak. “Şuan benim olduğum şubemize çok yakınsınız. Neler oluyor?”
“Doğuruyorum. Bana hastane bölümünü hazırlatın mümkün olduğunca doktorların hepsi orada olsun.” dedim ve telefonu kapattım. Sürücüye baktım. “Sağa dön. Hastaneye yetişemeyeceğiz!”
“Ahu nereye gidiyoruz?”
“Dokunulmazın başlangıç binasına.”
🤍
Doğum sonrası hasta odalarından birinde kalıyordum. Çocuklarımı doğurmuştum ama o andan sonrasını hatırlamıyordum. Onlar iyi miydi?
“Edip?…” dedim incelen sesimle. Seruma baktım. Yarıya kadar inmişti. Uzun zamandır uyuyordum.
“Bir isteğin mi var benim güzel Ahum.” dedi yorgun çıkan sesiyle.
“Çocuklarımız. Onlar iyi mi Edip? Neden yanımızda değiller.” dediğimde Edip elimi tuttu.
“Ikiside çok iyi Ahum. Yanımızdalar.” dedi.
“Odada neden kimse yok?”
“Abilerin ve ikizin kimsenin girmesine izin vermiyor. Kalabalık ortamları sevmezsin diye.” dedi. Yavaşça onaylarcasına kafamı salladım.
“Anladım.” dedim. Çocuklarımı hâlâ görememiştim. Edip bunu anlamış olmalı ki yatağın sırt kısmını dikleştirdi.
“Sağına bak Ahu.” dedi. Onun olduğu tarafa baktım. Gözlerim manzara karşısında dolmuştu bile. İki minik bebek. Bebek yataklarının içinde duran iki bebek. Benim bebeklerim.
“Gözlerini açtılar mı? Rengini gördün mü Edip? Kime benzemişler?” Diye soruları sıraladığımda Edip yorgun bir kahkaha attı.
“Belki buna üzülürsün ama gözleri yeşil gibiydi. Saçları zaten siyah. Bana benzemişler fiziksel olarak. Umarım ruhsal olarakta bana benzerler yoksa Ahu2 ve Ahu3 hiç çekilemez olur.” dedi.
“Sana benzemelerine sevindim. Sarışın olsalardı kendi bebeklerim bile olsa dalga geçmeden duramazdım.” dedim. Çok güzel uyuyorlardı. Bizim konuşma seslerimize de uyanmamışlardı.
“İsimleri ne olacak Ahu? Kayıt ettirmemiz gerekiyor.” dedi. Biraz düşündüm. Tabii ki basit isimler olacaktı. Benim hoşuma giden isimler.
“Karam Alp Aytunç ve Karan Gökalp Aytunç.”
***
Ve kitabımız burada sona ermiş bulunmaktadır. Bu zamana kadar okuyup oy veren ve yorum yapan herkese teşekkür ederim. Dokunulmazın yaptıklarını iç hayatını pek görmedik. Ama Dokunulmaz kitabımda göreceğiz. Şimdi sakince uyuyabilirim. Sağlıcakla kalın, hoşçakalın!
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 82.76k Okunma |
3.2k Oy |
0 Takip |
42 Bölümlü Kitap |