36. Bölüm
anonymous / BABAMIN EVİ / 36.Bölüm CÜRETKÂR

36.Bölüm CÜRETKÂR

anonymous
mermaidmaryy

Olayların üzerinden neredeyse bir hafta geçmişti. Hayat biraz da olsa normal gibiydi. Açelya'nın üvey babası yaşıyordu ama annesi hâlâ içerideydi;Ömer ve Cem, o adamla ayrı ayrı görüşüp bu durumu en az hasarla çözmeyi ummuşlardı ama adam kadını rahat bırakacak gibi değildi. Bu yorucu süreç en çok Açelya'yı etkilemişti. Annesinden uzak kalmasının yanında yaşadığı şeylerin psikolojik yükü de çok ağırdı. Caner, Defne ve Ege bu süreci atlatabilmesi için ellerinden geleni yapıyorlar ve tüm günlerini neredeyse onunla birlikte geçiriyorlardı.

 

 

 

Cem ve Ömer çalışma odasında yapacakları yeni anlaşmayla ilgili görüşürlerken Ömer üstesinden yalnız gelemeyeceği şeyleri Cem'e anlatıp bir yolunu bulmayı amaçlıyordu. Cem iş muhabbetini bitirir bitirmez konuşmak için Ömer hemen lafa atıldı.

 

 

 

"Sana anlatmak için zaman kolladığım mevzular olduğunu söylemiştim , müsaitsen eğer onları da konuşalım."

 

 

 

Cem önce duraksadı sonra tebessüm etti. Sanki ne anlatacağını biliyor gibiydi. Ömer arkadaşını iyi tanıdığından tam anlatmaya başlayacakken susup mırıldandı.

 

 

 

"Sen zaten biliyorsun değil mi?"

 

 

 

"O çocuk kızımın yanındayken benim bilmiyor olma ihtimalim olabilir mi sence?" dedi Cem ,sesi kulağa nazik geliyordu

 

 

 

Ömer gülümsedi ve kafa salladı.

 

 

 

"Öyleyse bu çocuğa yardım edeceksin değil mi? " dedi.

 

 

 

"Ne yapmayı düşünüyorsun?" Cem aslında Ömer'in Ege'yi neden evine aldığını öğrenmişti ama fazla bir detay bilmek istememişti.

 

Yalnızca babasının hayırsız bir pislik olduğunu ne iş yaptığını ve annesinin de Ege'yi istemediğini biliyordu. Babasının Ege ile ilgili planından bihaberdi.

 

 

 

" Adam Ege'yi suçlu gösterip tüm işbirliklerini onun üzerine yıkma peşinde. Biliyor musun bilmiyorum, Ege zamanında babasına yaranmak için bu pis işlere bulaşmış, kendi de kullanmış ama şimdi tamamen temiz. Bu çocuğu bu pisliklerden uzak tutmalıyız Cem. Biliyorsun ki ben erkek kardeşimi böyle pislikler yüzünden kaybettim ve bir çocuğu koruma fırsatım varken bunu yapmalıyım.Önder için yapmalıyım bunu Cem." dedi sesi kardeşini anarken hafifçe titremişti.Cem onun bu konu hakkındaki hassasiyeti fark edip elini omzuna koyup destek verdi.

 

 

 

" Önder'in ruhu şad olsun. Hassasiyetini anlıyorum ve ne düşünüyorsan bu çocuk için yanınızda olacağım."dedi. Sesi kesin ve güven vericiydi.

 

 

 

Ömer nefes verip tebessümle konuştu.

 

 

 

"Ege'yi yurtdışına kaçıracağız ve bu adamı içeri tıktırana kadar o ortalarda dolanmayacak. Başka bir kimlikle kimsenin bilmediği bir yerde yaşayacak. Biz de parasını karşılayıp ona orada bir iş bulacağız. "

 

Cem eline bir kağıt alıp hızlıca bir adres yazdı, onu Ömer'e uzatırken konuştu.

 

"Sosyal medya aracılığıyla bile bizimle iletişim kurmayacak. Ne Caner ne Defne ne de Açelya'ya, hiçbirine gittiği yerden herhangi bir şey göndermeyecek, mesaj dahi atmayacak. Eğer bunları kabul eder, bizi dinlerse; bu adresteki bir arkadaş, Sami ona yardımcı olabilir pasaport için. "

 

 

 

Ömer kafa salladı ve tebessüm etti.

 

 

 

"Ona bunları söylerim. Seninle konuşmak için yanına gelecektir."

 

 

 

" Gelsin bakalım " dedi Cem ve o esnada kapı tıklatıldı ve cevap vermeye gerek kalmadan Defne içeri girdi.

 

 

 

"Babacığım, Ömer amca merhaba"

 

 

 

"Merhaba kızım"

 

 

 

"Merhaba Defne'ciğim."

 

 

 

Defne masaya doğru yaklaşıp ayağa kalkıp yanına doğru gelen babasına sarıldı.

 

 

 

" Ege ile dışarı çıkacaktık da sonradan kızma diye söyleyeyim dedim" dedi.

 

 

 

" He ondan babacığım diyerek yumuşatıyorsun beni yani "deyip güldü Cem . Defne de gülümsedi ve hayır anlamında kafa salladı.

 

 

 

"Hayır canım olur mu öyle şey, içimden geldi ondan öyle söyledim bir kere."

 

 

 

" Tamam tamam öyle olsun hadi. Ege buradaysa bir çağır Ömer ile birlikte onunla bir şey konuşmak istiyoruz. Iıı... Okul için burs vermek istiyoruz kabul ederse" dedi. Defne'nin şüphelenmemesi için basit bir yalan bulmuştu kendine. Defne gülümseyip sevinerek babasının yanağına bir öpücük kondurdu ve hızlıca odadan çıktı.

 

 

 

Çok geçmeden Ege içeri girdi ve hafif heyecanlı bir şekilde oturdu boş koltuğa.

 

 

 

"Beni çağırmışsınız Cem Bey "dedi. Cem ciddi bir suratla ona baktı ve konuştu.

 

 

 

" Olayları biliyorum ve kısa keseceğim. Seni yurtdışında babanın bulamayacağı bir yere yollayacağız ama bunun karşılığında senden isteklerimiz var, söz verirsen eğer kimseye bir zarar gelmez. "

 

 

 

"Sevdiklerime bir zarar gelmesin de ben her şeye razıyım. "

 

 

 

"İlk olarak Defne nereye neden gittiğini bilmeyecek. Diğerlerine de bir şey anlatmayacaksın. Caner neden gittiğini bilse de nerede olduğunu bilmeyecek. Yeni bir adın olacak ama o adla bile bize ve çocuklarımıza ulaşmayacaksın, internet de buna dahil. Biz gerektiğinde sana ulaşırız. Baban çok kurnaz biri eğer bizle bir bağın olduğunu fark ederse bizimle ve Defne ile uğraşmaktan geri durmaz. Kendi çocuğunu harcayan bizi hayli hayli harcar."

 

 

 

Ege duyduklarıyla mahcup olup kafasını eğdi.

 

 

 

"Defne'ye bunları anlatmadan nasıl giderim? Merak eder beni "dedi. Yüzü yerden kalkmıyordu. Cem nefes verdi ve Ömer'e baktı.

 

 

 

"Seni pek sevmesem de kızım seninle mutlu. Buradan gidene kadar onu mutlu etmeye devam et çocuk. Biz sana gitmen gerektiğinde ne yapman gerekiyorsa söyleriz. Bu kapıdan çıkarken de mutlu ol çünkü Defne sana burs vereceğimizi sanıyor. Ona güzel anılar ver ki gittiğinde seni güzel hatırlasın."

 

 

 

Ege dolu gözlerle kafasını kaldırdı ve önce Ömer'e sonra ise Cem'e baktı.

 

 

 

" Tamam, kendim için değil Defne ve sizin için bunu kabul ediyorum. Onunla olabilecek yarınlarımız için bunu saklı tutacağıma söz veriyorum Cem amca."

 

 

 

Cem'in bile gözleri dolmuştu ama sessizce durmakla yetiniyordu.

 

 

 

"Hadi Ege'ciğim bu zamanların tadını çıkartın. Dostların ve sevgilinle."dedi Ömer. Ege de ayaklandı ve yüzüne sahte bir gülümseme takınarak odadan çıktı.

 

 

 

Defne'yi bulmak için aşağı indiğinde Caner ve Açelya'yı Defne ile sohbet ederken buldu. Ne hissettiğini bilmiyordu ve Defne'ye gerçekleri söylemek için başbaşa olalım demişti şimdi bir şey dememesi gerektiği ve olayları sindiremediği için onları da davet edebilirdi.

 

 

 

"Selamlar"dedi önce.

 

 

 

"Bizle gelmek ister misiniz?" diye de ekledi kibarca. Defne onun yüzüne baktı ve hemen sonra kafa salladı.

 

 

 

"Evet,bizimle gelsenize hem biraz kafamız dağılırdı."

 

 

 

Açelya tebessüm etti.

 

 

 

"Aslında ben gelmesem daha iyi olur."

 

 

 

"Lütfen Açelya, sensiz olur mu hiç?" dedi.

 

 

 

Açelya dönüp Caner'e baktı, Caner de tebessümle karşılık verdi.

 

 

 

"Hadi biz de gidelim madem çok ısrar ettiler."

 

 

 

"E harika, vizyonda güzel filmler de varmış beraber izleriz."dedi Defne, Ege'nin koluna girerek.

 

 

 

"Taksi çağırıyorum hemen güvenliğin önüne"dedi Caner ve dışarı çıktı, diğerleri de onun peşinden ilerlediler. Onlar hep beraber giderlerken evdeki hizmetliler de dedikodu kazanını kaynatıyorlardı.

 

 

 

Fatma Hanım domates doğrarken diğer yardımcı kıza Hazel ve Cem hakkında bildiklerini anlatıyordu.

 

" Hazel Hanım gönlünü kaptırmış, Cem Bey'e. Zaten gözlerimle gördüydüm Cem Bey kafasını kadının omzuna dayamıştı. Belki o da ona karşı hisse kapılmıştır. "

 

"Aman Fatma abla olur mu öyle şey. Cem Bey kim Hazel Hanım kim? Hem Cem Bey bunca yıl karısının yasını tutmaktan kızını bile boşlamış, iki günlük öğretmene mi vurulacak?"

 

 

 

Fatma Hanım, eline aldığı sarımsağı soyarken kıza çapkınca bir bakış attı.

 

 

 

"Aşkın nereden geldiği belli mi olur, hem Cem Bey çok değişti, Hazel Hanım geldiğinden beri ona da hayat geldi. Nilgün Hanım da farkında o da istiyor Hazel Hanım'ın bu eve hanım olmasını Cem Bey'e de dedi zaten ima da ediyor ara ara."

 

 

 

O esnada Hazel da lafları işitti ama bir köşeye saklanıp dahasını duymak için bekledi.

 

 

 

"Aman Fatma abla, Cem Bey sanmam Dilan Hanım'dan başkasını sevsin. O kızıyla hayata tutundu, Hazel Hanımla bir ilgisi yok."

 

 

 

"Bilemem artık ama gör bak Hazel bu eve gelin gelsin o zaman çeyrek altın takarsın bana."

 

 

 

"Sana niye?"

 

 

 

"Bildim diye"

 

 

 

Hazel dayanamadı ve sinirli bir şekilde olduğu yerden çıkıp garip aksanıyla konuştu.

 

 

 

" Neyi bildiniz Fatma Hanım"dedi. Diğer kızların yüzü düşerken Fatma gülümsedi.

 

 

 

"Hiçbir şey Hazel Hanım kendi kendimize konuşuyorduk öyle" dedi. Hazel sinirli bir tonda konuştu.

 

 

 

"Herkes haddini bilsin ve kendini ilgilendiren konularda konuşsun, aksi takdirde sizi patronunuza şikayet etmekten hiç çekinmem. " dedi ve eline aldığı bardağa sakin olmaya çalışarak su koydu.

 

 

 

"Siz yanlış anlamışsınız Hazel Hanım" dedi Fatma ama Hazel duymazdan gelerek suyunu içip hızlıca orayı terk etti. Hazel, salonda oturan Nilgün Hanımı görüp yanına gitti.

 

 

 

"Nilgün Hanım merhaba" Nilgün gülümsedi ve konuştu.

 

 

 

"Merhaba Hazel kızım, çocuklar çıktı mı?"

 

 

 

"Evet az önce çıkarlarken gördüm. Açelya için moral vermeye çalışıyorlar , Defne'yi böyle görmek güzel. "

 

 

 

"Ah,benim güzel Defne'm, o çok iyi kalpli bir çocuktur. Bakma burada babası yüzünden çok zorlandığına. Anca toparladı kendini."

 

"Doğru diyorsunuz, o bence de çok güzel kalpli ve Cem Bey de çok iyi birisi"

 

Nilgün tebessüm etti ve elini Hazel elinin üzerine koydu.

 

 

 

" Sen de çok iyi kalplisin, Defne'ye bir anne gibi oldun. Onu kendi kızın gibi gördün. Ben de bunların bir kısmına şahidim... Cem de mutludur eminim senin kızıyla ilgilenmenden " dedi.

 

 

 

Hazel içindeki heyecanla konuştu.

 

 

 

"Cem Bey benden memnun mu bilmem ama ben burada olmaktan memnunum. "

 

 

 

" Eğer Cem bir daha evlenmek istese o kişi sen ol isterdim. Ben gittikten sonra Defne ve ona en iyi sen bakarsın "

 

 

 

Hazel içindeki hislere destek olan birini bulduğu için mutluydu ama patronuna karşı böyle hissettiği için utanıyordu. Cem Bey'i her üzgün gördüğünde kendisi de üzülüyor ve onun dudaklarına şefkatli bir öpücük kondurmak istiyordu. Bu arsız duyguları yüzünden kendini kabahatli hissediyordu. Bu hislerini içinde tutabilmek çok zordu ve böyle giderse Cem'e açacaktı duygularını. Bir dedikodudan ibaret olmamalıydı bu ,duygularına bir karşılık almalıydı.

 

Cem , Ömer'i geçirmek için aşağı indiğinde Hazel ve Nilgün Hanım'ı görüp selam verdi.

 

" Bahçede kahve içmek ister misiniz hanımlar? " dedi tebessümle. Hazel gülümseyerek ayaklandı.

 

"Siz geçin ben getiririm Cem Bey" dedi.

 

Cem kafa salladı ve Nilgün Hanımla birlikte bahçeye çıkıp koltuğa oturdular,onun ellerini sıkıca tuttu.

 

 

 

" Sen benim annemsin Nilgün anne, yıllar boyu kızıma aile oldunuz. Bana birgün bile bela okumadın. Kızımı bana nefret ettirmedin.Senin sağlığın için elimden geleni yapacağım ama lütfen buradan gitmek için bu kadar acele etme. Defne'nin sana daha çok ihtiyacı olacak."

 

 

 

"Defne'nin bir babası var, ailesi o. Benim gitmem onu elbet ki üzer ama üstesinden geleceksiniz. İkiniz birlikte. Bu dünya böyle oğlum, kayıplar verilir,biri gider yeni insanlar gelir" dedi Cem'in eline yavaşça vurarak. Gözüyle Hazel'ı işaret etti.

 

 

 

" Belki yeniden evlenmeyi denersin"

 

 

 

Cem kızgın bir suratla Nilgün Hanım'a baktı.

 

 

 

" Anne bak kalbini kırmak istemiyorum, sen de benim iyiliğimi düşünürsün biliyorum ama ben zaten senin kızınla evliyim. Ben ondan boşanmadım , ki boşanmam da bu yüzden bana bu mevzuları bir daha açma gözünü seveyim. Karım beni orada ikinci hayatımızda beklerken ben ona ihanet edemem. Allah'a da karşı gelemem o yüzden bu dünyadaki vaktimin bitmesini yalnızca kızımla beklerim. Başka birine ihtiyacım yok, olsa ona da yazık. Ben her dünyada yine Dilan'ı isterim çünkü. "

 

 

 

Nilgün bunları duyunca duygulandı ve kafa salladı.

 

 

 

"Peki evladım sen nasıl istersen, Defne'm mutlu olsun ,sen mutlu ol başka bir isteğim yok benim" dedi. O esnada Hazel yanlarına gelip kahveleri servis etti.

 

 

 

"Sağ olun Hazel Hanım"dedi Cem gülümseyip. Hazel da gülümseyip karşısındaki tekli koltuğa oturdu.

 

 

 

Birlikte kahve içerlerken Cem konuyu dağıtmak için Defne'nin durumunu sordu.

 

 

 

" Defne derslerine vakit ayırıyor değil mi? " dedi. Hazel tebessümle kafa salladı.

 

 

 

"Artık Fransızca'yı daha iyi konuşuyor. Diğer dersleri de iyi kontrol ediyorum Cem Bey"

 

 

 

"Harika, Açelya'yla da ilgilenirseniz çok iyi olur. Ekstra ücretle tabii"

 

 

 

"Tabii Cem Bey onunla da ilgilenirim."

 

 

 

"Siz olmasaydınız ne yapardık bilmiyorum Hazel Hanım, iyi ki bizlesiniz" dedi Cem, Hazel neredeyse mutluluktan uçacaktı ama belli etmemeye çalışarak yalnızca güldü.

 

 

 

"Defne'yi ve burayı çok sevdim asıl ben ne yapardım bilmiyorum." dedi.

 

 

 

Cem kahveyi hızlıca bitirip ayaklandı.

 

 

 

"Ben yukarı çıkıyorum,size iyi dinlenmeler. Maaşınızı bugün şirkettekiler yatıracaklar Hazel Hanım eksik olursa gelebilirsiniz yanıma"

 

 

 

"Tabii,sağ olun."

 

 

 

Cem onları kadın kadına bırakıp yukarı çıktı,karısına duyduğu derin özlemle birlikte kaldıkları odaya girdi ve derin bir nefesle kapıyı ardından kapadı. Oda hala 17 yıl öncesine aitti. Tek bir şey bile değişmemişti.Hatıraları taptaze odanın içinde heryerindeydi. Cem girer girmez duygulandı ve gözleri yaşardı.

 

 

 

"Annenin dediklerine bak, ben senin özleminle yanıp tutuşurken o nasıl planlar yapıyor. Tek hayalim ahirette de yanında olmak sevgilim. Ebediyette de beraber olmak" Cem gözleri dolu dolu gardırobun kapısını açtı ve Dilan'ın elbiselerinden birini aldı. Onun kokusu kaybolmuş yerini gardırobun ahşap kokusu almıştı.

 

 

 

"Seni çok özlüyorum karıcığım, seni ve mutlu hayatımızı özlüyorum..."

 

 

 

Elbiseyi kucağında karısını kucaklar gibi taşıyordu, Dilan'ın her zaman sıktığı parfümden iki fıs elbisesine sıktı ve yatağa nazikçe bıraktı. Kendi de yerine uzandı.

 

 

 

"17 yıl, kızımızın yaşı kadar. Yoksun ama varsın da içimde,odada,Defne'de yaşıyorsun."

 

 

 

Yorgun bir ifadeyle kolunu elbiseye attı ve koklayarak gözlerini kapattı. Biraz olsun onun orada olduğunu düşündü ve uyuyakaldı.

 

 

 

***

 

Defne, Ege, Açelya ve Caner dramatik bir aşk filminden çıktıktan sonra AVM'nin oyun alanına girmişlerdi. Film çok duygusal olunca herkes duygulanmış ve çıkışta morale ihtiyaç duymuşlardı.

 

Defne bir oyun makinesine girip Ege'yi de yanına çekiştirince Açelya ve Caner başbaşa kalmıştı. Açelya tebessüm ederek etrafa bakınıp bir atış alanına doğru ilerledi. Caner de peşinden gitmişti.

 

"Denemek istiyorum"dedi oradaki adama Açelya ardından adam da tüfeği uzattı. Açelya da orada bulunan işaretleri acemice vurmaya çalıştı. Büyük ödül devasa bir ayıcıktı. Caner de bir köşede onu izliyordu.

 

İlk atışları güzel gitmişti ama sonrası pek iyi ilerlemedi ve kazanabildiği bir zeka küpü olmuştu. Açelya surat asarak küpü aldı ve omuz silkti. Zaten istediği hiçbir şeyin olmamasına alışıktı.

 

 

 

Caner de denemeye karar verdi ve tüfek istedi adamdan. Açelya da köşede onu izlemek için durdu. Caner, Açelya'ya bakıp göz kırptı.

 

 

 

"Senin için"dedi ve tüfekle hızlı hızlı vurmaya başladı, son atışa kadar hepsini vurabilmişti ama sonuncuyu ıskaladı. Yine de yarı insan boyutunda bir ayıcık kazanmıştı. Açelya gülümsedi ve Caner'e sarıldı.

 

 

 

"Teşekkür ederim" dedi ve adamdan ayıcığı aldı.

 

 

 

"Hem bu diğer ayıcıklardan daha güzelmiş" dedi Açelya, kahverengi mavi papyonlu ayıcığına bakarak.

 

 

 

Caner tebessümle konuştu.

 

 

 

"Senin olası varmış"

 

Açelya, içinde garip bir karıncalanma hissedip yüzünü ayıcığa dayadı ve Caner'in peşinden utanarak ilerledi. Dostlarının yanında olması ve onu mutlu etme çabaları ona kendini iyi hissettiriyordu. Ayıcığın adını da kendi içinde 'Can' koymuştu.

 

 

 

Ege ve Defne de ikili oyundan çıkıp çarpışan arabalara ilerliyorlardı diğerlerini de bulup birlikte gitmeyi teklif ettiler.

 

Hepsi birer araba alıp yerleştiler. Açelya'nın koltuğunda yeni ayısı Can da vardı.

 

Birlikte eğlenerek ve birbirlerine çarparak kahkaha atıyorlardı. Ege her çarpışmada

 

"Çarpmayın ya, bu oyunda çarpışmamamız lazım " diyerek söyleniyor diğerleri inatla çarpmaya devam ediyordu.

 

Hatta birinden fotoğraf çekmesi için telefon verip rica etmişlerdi. O eğlenceli anlar belgelenmişti.

 

Birkaç farklı alete daha bindikten sonra sıkılıp oradan da çıktılar. Ege, Defne'yi kucaklayıp taşırken Açelya ve Caner arkalarından ilerliyordu.

 

Caner onlara bakıp güldü ve Açelya'ya baktı.

 

"Deli bunlar ya"

 

Açelya da ayıcığa sarılıp güldü.

 

" Sadece aşıklar"

 

Caner bir ayıcığa bir Açelya'ya baktı ve sordu.

 

"Dondurma yer misin?"

 

"Olur"

 

Caner ,Ege ve Defne'ye de yetişip dondurma isteyip istemediklerini sordu. Onlar istemeyince Caner siz gezin biz eve geçeriz diyerek onlara serbest zaman tanıdı. Tabii kendine ve Açelya'ya da.

 

Açelya'nın omzuna elini dayayıp sordu.

 

"Neyli seversin?"

 

"Sen neyli seversin? "dedi Açelya gülümseyerek, bir insan hem bu kadar hüzünlü hem de bu kadar cilveli nasıl olurdu, Caner'in aklı almıyordu. Doğuştan gelen bir cilvesi ve alımı vardı sanki.

 

" Sade " dedi Caner. Açelya güldü ve mırıldandı.

 

"Sade diye bir çeşit yok bu arada vanilyadır o. "

 

"Neyse ne işte"

 

"Bana da karadutlu o zaman varsa" Caner kafa salladı ve karadutlu ikişer top dondurma almak için ilerledi.

 

Beş dakika sonra ikisi de karadutlu olan iki külahla geldi.

 

"Neden kendine vanilyalı almadın ?"

 

"Düz bir insan olmak istemedim gözünde. Bir de Karadutla kendime bir şans verdim. Belki severiz birbirimizi."

 

"Belki" dedi Açelya. Caner'in imalı laflarına içten bir şekilde gülerken. Annesi o haldeyken gülmeyi bile kendine yakıştırmıyordu bu yüzden gülümsemesi zamanla soldu.

 

Birlikte dondurma yiyip etrafı dolaşırken birbirlerini daha yakından tanımak için birbirlerine sorular soruyorlardı.

 

Ege ve Defne birlikte vakit geçirip bolca fotoğraf çekilmişlerdi. Bir sürü mağazaya girip yeni kıyafetler deneyip farklı tarzlara bürünüp eğleniyorlardı. Defne eski eğlenceli Ege'nin geri döndüğüne seviniyor ve mutlu hissediyordu.

 

"Eski haline geri dönmene çok sevindim. Sana aşık olduğum için çok mutluyum sevgilim" dedi Defne. Ege de tebessüm etti.

 

"Hep mutlu olacaksın" dedi. Defne bir mağazanın içinde gelinliğe benzeyen bir elbise görüp heyecanla baktı.

 

"Denememi ister misin?" dedi. Ege kafa salladı ve elinden tutarak onu içeri soktu.

 

Defne hızlıca elbiseyi giyip çıktı. Ege aşık bir halde ona bakıp yanına geldi.

 

"Dünyanın en güzel kızı şuan karşımda" dedi.

 

"Dünyanın en güzel seven erkeği de benim karşımda o zaman"dedi Defne, beyaz renk tenine öyle yakışmıştı ki gerçekten bir gelin gibiydi.

 

"Bunun gerçeğiyle de seni göreceğim. Beyazlar içinde elinde çiçekle,o gün geldiğinde de yanında olacağım. And olsun bak"

 

"Olsun,and olsun, hep yanımda ol sen" dedi Defne ve ona sıkıca sarıldı. Kalp atışları bile senkrondu, birbirlerini gerçekten çok seviyorlardı.

 

Akşam olunca eve ayrı ayrı dönmüşlerdi, önce Caner eve Açelya'yı bırakmıştı, sonra Ege,Defne'yi. Herkes odasına geçip kendiyle yalnız kalmıştı. Defne telefonundan fotoğraflara bakıyordu Ege'ye olan aşkı bugün daha çok depreşmişti ve her şey düzeliyor gibiydi. Anneannesi yanına gelince telefonu kapatıp kenara koydu.

 

"Bu gece beraber yatalım mı kuzum"dedi Nilgün Hanım.

 

"Nasıl laf anneannem tabii yatalım gelsene "dedi. Nilgün Hanım öleceğini bildiği için son günlerde torunuyla daha çok vakit geçirmek istiyordu ama Defne bilmediği için bütün gününü dostlarıyla geçiriyordu. Bunun tek yolu geceleri birlikte vakit geçirmekti. Kadıncağız yatağa uzandı ve torununa sıkıca sarıldı.

 

"Eski günlerdeki gibi sana masal anlatayım mı ister misin?"

 

"İstemem mi, çok isterim"dedi Defne ve kendini anneanne kucağına bıraktı rahatça.

 

"Bir varmış bir yokmuş,evvel zaman içinde ..." diye başladı Nilgün Hanım.

 

Açelya ise ona verilen misafir odasında yatağına yerleşmiş elindeki ayıcığa bakıp düşünüyordu. Caner'in ona karşı ilgisi vardı belliydi ama her şey çok yeni ve birden oluyordu Annesi yoktu, babası gideli de yıllar olmuştu. Kendini yapayalnız hissederken dostları olmuştu. Defne ile kısa sürede çok yakın olmuşlardı. Caner günlerdir ona iyi davranıyordu, Ege'ye karşı hisleri dostluğa evrilmişti ama aşık olmak için acele etmekten korkuyordu. Sadece Caner'den hoşlanıyor ve bu ayıcık onu gülümsetiyordu.

 

" Caner'le benden olur mu sence Can?"dedi ayıcığa bakarak sonra kendi kendine güldü ve mırıldandı.

 

"Bir delirmem kalmıştı zaten... "dedi ve tebessüm edip ayıcığa sarıldı. Gözlerini yumdu, sonunda o geceden sonra huzurlu bir uykuya dalıyordu.

 

***

 

Cem uyuya kaldığı odada birden uyanıp ayaklandı. Elbiseyi bir kez daha koklayıp yerine bırakıp oradan çıktı. Kaç saattir orada olduğunu farkında bile değildi. Susamıştı ve acıkmıştı. Mutfağa inip bir şeyler hazırlamak için ilerledi. Fazla tıkırtı yapmış olacakki Hazel Hanım da mutfakta beliriverdi.

 

 

 

"Cem Bey? Siz misiniz?" dedi.

 

Cem arkasını döndü ve tebessüm ederek ışığın tamamını açtı.

 

"Karnım kazındı da" dedi.

 

"Yemekte yoktunuz"

 

"Uyumuşum"dedi Cem umursamayarak. Hazel Hanım da kafa salladı.

 

"Size sandviç yapabilirim, isterseniz" dedi Hazel. Cem de kafa salladı.

 

"Zahmet olmazsa bir tane rica edebilirim. "

 

"Ne zahmeti hemen yapıyorum.Siz isterseniz salona geçin ben getiririm." dedi.

 

Cem bir bardak su doldurup yavaş adımlarla salona geçti. Hazel da çok geçmeden elinde bir tepsi ile geldi. Bir bardak meyve suyu ve fümeli bir sandviç yapmıştı.

 

Cem o sandviçi büyük bir iştahla yerken Hazel da Cem'i büyük bir sevgiyle izliyordu. Cem sandviçi bitirince Hazel onunla konuşmak istedi.

 

" Biraz konuşabilir miyiz?" dedi. Cem konunun ne olduğunu anlamamıştı ve kafa salladı

 

"Ben uzun zamandır hiç bir yerde kendimi ait hissedemedim. Defne'yi ve sizi çok seviyorum. Burası bana yuva oldu adeta"

 

Aksanlı bir şekilde konuşurken Türkçe'sine bilhassa dikkat ediyordu.

 

"Biz de seni seviyoruz Hazel Hanım"dedi Cem dostane bir şekilde elini tutarak. Bu Hazel'ı heyecanlandırmış ve bunları farklı yorumlandırmıştı.

 

"Cem Bey... Siz benim için çok değerlisiniz. Ben daha önce hiç bu kadar derin bir şey hissetmedim"

 

Cem kaşlarını hafifçe çattı loş ışıklı odada yüzleri zor görünüyordu, Cem hem anlamıyor hem de bir yandan Nilgün Hanım'ın bugün dediklerini düşünüyordu.

 

"Sizi anlamıyorum Hazel Hanım"dedi ve ona öyle bakmaya devam etti.

 

"Ben size aşık oldum"dedi ve Hazel pişman olacağından emin olsa bile büyük bir cesaret ve cüretle Cem'in dudaklarına bir öpücük kondurdu, onu öptü. Hazel garip duygular içindeyken Cem ondan iğrenirce bir hareketle onu ittirdi.

 

"Bu ne cüret!?"diyerek bağırdı ve ayağa kalktı, kalkarken tepsi yere düşüp bir gümbürtü çıkarttı. Cem, Hazel'ın yüzüne bile bakmadan hızlıca odasına çıkarken Hazel ağlayarak olduğu yerde kalmıştı. Nasıl olur da buna cesaret etmişti; kendine, bu kadar cüretkâr oluşuna, kızıyordu.

Bölüm : 18.09.2025 07:02 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...