41. Bölüm
anonymous / BABAMIN EVİ / 41.BÖLÜM KIRIK KALP SENDROMU

41.BÖLÜM KIRIK KALP SENDROMU

anonymous
mermaidmaryy

Defne ve Cem , Nilgün Hanım'a vedalarının ardından o kasabada üç gece geçirmişlerdi. “Defne hâlâ yorgundu ama anneannesinin huzurlu bir yerde olduğuna inanmak onu biraz rahatlatıyordu. Cem, Defne ile ilgilenen terapistle devamlı irtibatta kalarak önerdiği şeyleri yapıyordu. Terapistin önerilerinden biri de buydu: birkaç günü çocukluğunun geçtiği yerde geçirmesiydi.

Açelya ve Berfu , Defne eve döneceği için sevdiği yemekleri hazırlatmış, yanında olabilmek için evdeki yerlerini almışlardı. Cem ve Defne yol boyu konuşmadan radyoda çalan rastgele şarkılar eşliğinde eve vardılar. Bahçeye adımını atar atmaz irkilmişti Defne, sanki o günü tekrardan yaşıyordu. Çığlıkları, korkusu,paniği,reddedişi gözünün önüne geliyordu. Anneannesiyle bahçe oturmalarını, gülüşmelerini sanki dışarıdan bir göz olarak tekrar tekrar izliyordu. Hayal ve gerçek o günden beri karışıktı zihninde, halüsinasyonlar bile görmüştü bu süreçte. İlaçların da etkisi ile gerçeklik algısı epey bozulmuştu. Yine de yaşadığı şeylere göre verdiği tepkiler olası ve doğaldı.

Defne evin girişinden girerken sendeleyerek babasına tutundu. Bu evde nasıl yaşayacaktı bilmiyordu, anneannesinin ölümünü hatırlatan onca şeyin içinde nasıl devam edebilirdi? Babası nasıl dayanmıştı, her köşesi annesine ait şeylerle dolu bir evde yalnız başına? Onun hislerini, tepkilerindeki mantıksızlığı bir az olsun anlayabiliyordu şimdi.

Ev sanki bomboştu, kalbi her adımda buruk bir acıyla sızlarken halasının ve Açelya'yı gördüğünde tebessüm etmeye çalışarak etrafa bakındı. O yüzlerin arasında bir zamanlar -hatta çok kısa bir zaman öncesine kadar- anneannesi de olurdu. Tebessümün ardından dolan gözlerini kaçırdı ve konuştu.

"Merhaba" sesi cılız ve yorgun çıkmıştı. Açelya hızlıca yanına geldi ve sıkıca sarılarak mırıldandı.

"Hoş geldin "

Daha bir iki hafta önce Defne, Açelya'yı teselli ediyor ona destek oluyordu. Şimdi ise sıra Açelya'daydı, vefalı bir dost olarak onun yanında olmaya çalışıyordu.

Defne yutkundu ve yanağına düşen yaşları hızlıca sildi ve merdivenlere doğru bakarak titredi. O an hayal gibiydi ama ne yazık ki gerçekti. Mutlu mutlu çıktığı bu merdivenden baygın ve korkunç bir şekilde indirilmişti.

Cem, kızına destek olmaya çalışarak omzuna dokundu.

"Hadi yavrum,salona geçelim"

Defne kafa salladı ve salona doğru ilerledi. Defne ağır adımla ilerlerken herkes ardından telaşlı bir yüz ifadesiyle ilerliyordu. Defne koltuğa oturur oturmaz burada anneannesinin bacağına yattığı ve üzüldüğü günü hatırladı. Çenesi seyirmişti ve gözleri yeniden dolmaya başlamıştı.

"Küçük Hanım yemek için istediğiniz bir şey var mı?"dedi Fatma Hanım. Defne kafasını iki yana sallayıp kadının suratına düz bir ifadeyle baktı.

"Hiçbir şey, aç değilim." dedi. Cem hemen kızının yanına oturup sarıldı. Kafasını öpüp

"Güzel kızım aç karnına olmaz, ilaç içmen için bir şeyler yemen lazım. Annenin tarifiyle mercimek çorbası yaptırayım mı ?"dedi. Defne kafa sallayıp geçiştirerek kabul etti. Sonrasında ise babasının bacağına kafasını koyup uzandı.

Cem eliyle odadakilere gitmeleri için bir işaret yapıp kızının saçlarını okşayarak onun ağlayışını izledi. Onun Dilan'dan sonraki yas süreci yıllar almıştı, kızının da yıllarca böyle olmasından korkuyordu.

"Hazel Hanım gittiğinde burada anneannemin kucağında ağlamıştım, şimdi aynı yerde anneannem için ağlıyorum. Onu çok özledim ben baba. Sen bununla nasıl yaşadın? Dedemin vefatını kaldırabilmiştim çünkü yanımda anneannem vardı. Ona destek olmalıydım o yüzden iyileşmem hızlı olmuştu ama şimdi kimsesiz kalmış gibi hissediyorum...Asla eskisi gibi nefes alamayacağım sanki." Defne hıçkırarak içli içli ağlarken bazı kelimeleri kekeleyerek söylemişti. Yorgun ve bitkin vücudu zayıf düşmüştü. Belki de 4-5 kilo vermiş bile olabilirdi.

Cem , Defne'nin saçlarını okşamaya devam ederken boğazını iki üç öksürükle temizleyerek konuştu.

"Sen kimsesiz değilsin kızım, ben varım. Ben her zaman yanında olacağım, kayıplar kadar başarıların da olacak. Yine güleceksin,yine nefes alacaksın. Hayat bu, yaşamak kadar ölüm ,ölüm kadar yaşamak da var. "Elinden sıkıca tuttu ve saçlarından öpüp ona kalkması için yardım etti.

"Birlikte yemek yiyelim, çorbanı iç. Sonrasında istersen arkadaşlarınla bahçede otur biraz."dedi. Defne bir şey konuşmak istemiyordu. Devamlı olarak insanların geçecek demesinden de bıkmıştı. Şuan ona iyi gelecek tek bir şey vardı. Ege'ye sarılmak ve hiç konuşmadan öylece durmak. O da ortalarda yoktu, kim bilir neredeydi ve onu görmeye gelmediği için kızıyordu, ona da bir şey olmasından korkuyordu.

Çorbayı zar zor içtikten sonra bahçede Caner, Açelya ve Zeynep ile otururken sakince onları izliyordu. Işıltısını kaybetmişti ve yüzünden derin bir hüzün yansıyordu. Kulağına anneannesine henüz bir hafta önce aldığı altın küpeleri takmıştı ve bilinçsizce oturduğu yerde sallanıyordu.
Caner üzgün bir şekilde onu izlerken düşüncesiz bir şekilde sordu.

"Defne,üşüyor musun?"

Defne bu cümleyi duyar duymaz çenesi titreyerek duraksadı, aklına anneannesinin soğuk bedeni gelince gözleri doldu ve ağlamaya başladı. Açelya kaşlarını çatıp bakarken Zeynep Caner'in koluna hafifçe vurdu.

"Öyle demek istemedim ben, affedersin"diye Defne'nin yanına yaklaştı Caner ama Defne ağlamaya devam ediyordu. Açelya elini tutarak konuştu.

"Defne, Caner seni üzmek istemedi"diye Caner'i savundu.

"Lütfen susun"dedi hemen Defne ve ayağa kalkıp hızla içeriye girdi.

Bu kelimeyi duyduğunda kalbine bir öküz oturuyordu sanki, aynı şeyi defalarca yaşıyor ve kötü oluyordu. Mutfaktan bir bardak su alıp iyi olmaya ve kendini sakinleştirmeye çalışarak mırıldandı.

"Kendine gel, kendine gel..."

Sonrasında gözyaşlarını silerek yanlarına döndü. Sakince oturdu ve aklını karıştıran soruyu sordu.

"Ege nerede? "

Hiçbiri nerede olduğunu bilmiyordu. Defne'ye ne demeleri gerektiğini de bilmedikleri için susuyorlardı. Defne kızgın bir bakışla sordu.

"Caner! Ona kötü bir şey mi oldu? Yoksa..."

"Bilmiyorum. Artık bizimle kalmıyor , o gitti ama nerede ve nasıl olduğunu bilmiyorum. Ama korkma o iyidir herhalde..."

"Nasıl gitti?"dedi Defne. Sevdiği adam ona bir şey demeden gitmezdi, o yüzden bu saçma geldi ve inanmadı. " Bana lütfen doğruyu söyle, zaten içim yanıyor daha da yakmayın "

"Defne, bilsek söylemez miyiz? Bu kadar biliyorum işte, bizim evden ayrıldı sadece."

Defne'nin aklına yatmamıştı bu, kesin başına bir şey geldi diye düşünüyordu. Günlerdir ortalarda yoktu, başına bir şey gelmesinden korkuyordu ve paniklemişti. Onu bu acı günlerde asla yalnız bırakmazdı o. Ne gelmişti ne de arayıp sormuştu. Telefonuna bile bakmıyordu. Bir köşede yalnız ve çaresiz kalmasından korkuyordu. Babası onu daha önce dövdürmüştü; şimdi daha kötüsünü bile yapmış olabilirdi.

"Onu bulun yoksa ben aklımı yitireceğim. Çok merak ediyorum, Ege beni bu halde yalnız bırakmaz. Kesin bir şey oldu ona."

" Elimden geleni yaparım, yeter ki sen daha fazla üzülme. "dedi Caner ve Defne'ye sıkıca sarıldı. Saate bakarak mırıldandı.

" Akşam olmuş bile, sen yat dinlen biraz. Biz de gidelim."

Kızlar da kafa salladı ve ayaklandılar. Açelya Defne'yle kalacaktı ama arkadaşlarını yolcu etmek için kalkmıştı.

"Okulda görüşürüz"dedi.

Defne'de ayaklandı ve Zeynep'e sarılarak

"Yine gelin"dedi.

Onlar gidince Açelya ile başbaşa kalmışlardı. Defne , Açelya'ya bakarak titrek bir sesle konuştu.

" Onu da kaybetmem değil mi?"dedi.

Açelya ne diyeceğini bilmiyordu, Ege'ye bir şey olmasından o da korkmuştu çünkü telefonuna bile ulaşılmıyordu.

"Düşünme bunları, çıkar o bir yerlerden merak etme"dedi.Kendisi bile buna inanmıyordu ama yine de onu üzmemeye çalışıyordu.

Defne sonunda yorgun bir halde odasına çıkabildi. Anneannesinin kaldığı odaya üzgün bir şekilde bakarak ve irkilerek geçmişti. Üzerini hızlıca değiştirip güzel bir banyo yapıp giyindi. Yatağına geçerken makyaj masasının üzerinde duran beyaz zarfı görüp duraksadı.

"Bu da ne?" diye mırıldandı ve zarfı eline aldı. Cem eve geldiklerinde buraya koyduğu mektubu geri almayı unutmuştu.
Üzerinde Defne'ye yazıyordu, yazının Ege'ye ait olduğunu hemen anlayıp hızlıca zarfı açtı. İçindeki büyük korkuyla,elleri titreyerek okumaya başladı.

Defne,

Sana bunları yüzyüze söylemeye yüzüm yok, bu yüzden beni affet. Seninle yaşadığımız her şey güzel ve özeldi bunun için sana teşekkür ederim ama her güzel şeyin bir sonunun olduğunu da unutmamak gerek.

Ben ailem tarafından sevilmedim, sevginin ne demek olduğunu hiç öğrenemedim. Belki hak etmedim de...
Senin sevgin bana fazla geldi, sevginin altında ezilmekten çok yoruldum. Artık ailemden,herkesten uzakta kendime yeni bir hayat kurmak istiyorum. Geçmişin yükünü omuzlarımda hissetmediğim bir hayat. Beni anlamanı beklemiyorum, hatta kızacağını ve benden nefret edeceğini biliyorum.Yine de beni affet, seninle yaşadığım her şey gerçekti ama bitti. Bunu anla ve kendi hayatına bak.

Ben yaşayacağın tüm üzüntüler için binlerce kez özür dilerim Defne. Kalbini kırmayı istemezdim. Bana yaşattığın güzel anılar için teşekkür ederim. Bana kız ,sinirlen hatta korkaklığımdan dolayı suçla beni ama bizi güzel hatırla. Ben bizi her zaman güzel hatırlayacağım pamuk şekeri. Kendine iyi bak, hoşça kal!

EGE

Malum gece...

Ege , Defne'nin evinin arka sokağından pencereden bakınan sevgilisini izliyordu son kez. Ona veda bile edememenin derin üzüntüsü kalbinde bir rahatsızlık oluşturuyordu. Gözleri dolu dolu sevdiği kadına gizlice bakarken telefonuna gelen mesajla irkildi. Yazan kişi Caner'di ve eve gelmesini istiyordu.

Ege ağır adımlarla oraya vardığında dünden hazırladığı bavulun aşağı indirildiğini görmüştü. Bu sefer her şey gerçekti, gidiyordu. Her şeyi ve herkesi geri de bırakarak gidiyordu.

Caner duygusal bir tonda bu kadar süre içinde kardeş gibi olduğu Ege 'ye sarıldı.

"Kardeşim benim" dedi. Onlar düşmanken dost olmuşlardı ve şimdi vedalaşmak ikisine de ağır geliyordu. Ege sıkıca sarıldı ve ağlamamaya çalışarak geri çekildi.

"Defne sana emanet." dedi. Caner ise sadece kafa sallamakla yetindi. Cem, Ömer'e baktı ve bir adım öne çıkarak konuştu.

" Yolun açık olsun evlat"

Ege, Cem'e uzunca boş bir bakış attıktan sonra tebessüm etti. Sonrasında ona da sarıldı. Onu Defne'den koparmaya çalışsa da bunu ikisinin iyiliği için yaptığını biliyordu . Geri çekilip Ömer'e de sarıldıktan sonra üzgün bir bakışla bavulunu eline aldı.

"Her şey için teşekkür ederim. Lütfen en kısa sürede babamın foyasını açığa çıkarıp beni geri getirin. "

Cem yutkundu ve konuştu.

"Hiç merak etme, olabildiğince çabuk geleceksin."

Ege kafa salladı ve duygusal bir şekilde mırıldandı.

"Mektubu Defne'ye bugün mü vereceksiniz?"

Cem düşünceli bir ifadeyle Ege'yi süzdü.Ne kızını ne de onu üzmek istiyordu. Sadece onları korumaya çalışıyordu.

" O uyurken masasına bırakacağım. Bunları düşünme, hadi telefonunu ver " dedi. Ege telefonunu hiç düşünmeden uzattı. Cem ise hızlıca yere atıp ayağıyla ezdi.

" Dediklerimizi unutma, iletişim kurmak yok. Devlet sana gerekli yardımı sağlayacak, yeni bir adın olacak . Okumaya devam edeceksin, işin olacak. Hatta belki kiralık bir evin de." dedi. Ege kafa salladı.

" Babam hakkında verdiğim ifademi ben gittikten sonra mı işleme sokacaklar."

"Evet,senden haber alır almaz onu hallederler. Babanın seni bulup öldürmemesi için lütfen iyi gizlen. "

"Teşekkür ederim Cem Bey" dedi.

Cem soğukkanlılıkla geri çekildi ve gelen arabaya bakarak iç geçirdi.Ege ise son defa kendisine yuva olan bu aileye bakıp minnetle tebessüm etti.

Bavulu bagaja yerleştirip kendi de bindi. Gözleri kalbindeki buruk acı bir boşluk yüzünden dolarken ağlamamak için elini sıkıyordu. Herkes arkasından bakıp gidişini izlerken o sadece Defne'nin ne kadar üzüleceğini düşünüyordu.

***
Defne mektubu okurken dolan gözlerine hakim olamamıştı, algılamakta zorlansa da anlamak istemese de bunun bir veda mektubu olduğu aşikardı. Sonuna kadar bacaklarını titreterek okurken kelimeler kafasının içinde yankılanarak kalbine bir ok gibi saplanıyordu.

Senin sevgin bana fazla geldi

Yeni bir hayat...

Bizi güzel hatırla.

Hoşça kal

Kalbini kırmayı istemezdim

Defne afalladı; cümleler kafasında yankılanırken dizlerinin bağı çözüldü ve kendini yere bıraktı. Bacaklarının üzerine düşüp ağlayarak bir kez daha bu mektubu okuyordu. Kalbi kırılmamıştı, parçalanarak yok olmuştu. Ege'nin onu nasıl terk edebildiğini anlayamıyor ve şokun etkisinden çıkamıyordu. Beyninin içinde dönen sözler sol yanını tamamıyla uyuşturuyordu. İki farklı acıyla nasıl baş edebilirdi?Bilemiyordu.

Histerik bir kahkaha attı ve yüzünde ağlamaklı öfkeli alaycı bir gülüş vardı. Bu defa gerçekten delireceğini sandı. Kahkahası bütün evi inletirken öfke ve hüzün içinde sinir krizi geçirdi. İçtiği sakinleştirici bile bu haline engel olamamıştı.

Önce boynundaki kolyeyi çekip kopardı daha sonra makyaj masasının üzerinde ne varsa yere devirdi. Öfkeyle bağırarak feryat ediyordu.

"Yeni bir hayat kuracakmış!" diye sinirle soluyarak hırsla bağırdı.

"Çok üzgünmüş!"

Çekmecelerin içini hızkıca boşaltıp Ege'nin ona yaptığı albümü eline aldı.

"BUNLARLA BENİ OYALAMIŞ!" diye bağırdı ve albümün sayfalarını öfkeyle yırtmaya başladı. Fotoğraflar odanın içinde uçuşuyordu. Babası ve evdeki herkes hızlıca içeri girmişlerdi. Defne'nin delirdiğini görüp yüzünü buruşturdu Cem. Mektubu geri almayı unuttuğunu hatırlamıştı.Yanına yaklaşmata çalışırken Defne eline sert bir şey alıp sinirle aynaya fırlattı, ayna tuz buz olurken herkes onu durdurmak için bir şeyler diyordu. Defne sadece Ege'nin söylediklerini kafasının içinde yankılanarak duyuyor ve daha da kötü oluyordu.

"Senden nefret ediyorum!"diye ağlayarak bağırdı.

Defne ağlamaktan soluk soluğa kalmıştı; babasına baktı ve hıçkırıklar arasında konuştu.

"Beni terk edip gitmiş baba, sevmemiş beni, her güzel şey bitermiş! BEN ACIYLA CAN ÇEKİŞİRKEN O BENİ TERK EDİP KENDİNE BİR HAYAT KURMAYA GİTMİŞ! Beni ..." konuşmasının devamında güçsüz bir şekilde sendeleyip yere yığıldı. Titriyor ve ağlıyordu ama güç bulamıyordu. Sol kolu uyuşmuştu ve göğsü sıkışıyordu.

"Defne!"diye telaşla yanına geldi Cem. Korku dolu ifadesiyle ayna parçalarını kızından uzaklaştırıyordu. Defne ise titreyerek sessizce orada duruyordu. Açelya ,Fatma Hanım ve Berfu sessizce şaşkın bakışlarla kenardan izlerken Cem onu kucağına alıp sarmaladı.

"Defne'm"dedi ama Defne kendinde bile değildi, açık olan gözleri de babasına boş boş bakarak kapanmıştı. Cem kızını kucakladı ve hızlı adımlarla aşağı indirdi. Herkes peşinden onunla gelmişti. Fatma Hanım kapıyı açtı ve Cem koşarak arabanın arka koltuğuna bıraktı Defne'yi. Açelya'ya hızlıca binmesini söyledi ve hıp hızlı arabaya binip hastaneye ilerlediler.

O süre o kadar hızlı ve kısaydı ki kimse ne olduğunu anlamamıştı. Hastaneye vardıklarında Cem kızını hemen bir sedyeye yatırıp

"Yardım edin!"diye bağırdı.

Defne sedyeyle içeri taşınırken o üzüntüyle yere çökerek ağladı.
Açelya da yanında olmaya çalışarak onun yanına çöküp omzuna dokundu.

"O iyi olacak Cem amca" olmasını dilediği şekilde konuşuyordu.

Kısa süre içinde doktor Cem ve Açelya'ya bilgi vermek için gelmişti. Yüzü ciddiydi ve oldukça korkutucuydu. Cem merakla bakarken adam konuştu.

"Kızınız ‘kırık kalp sendromu’ dediğimiz Takotsubo Kardiyomiyopatis’e yakalanmış. Kendisini çok üzmüş,yıpratmış olmalı."

" Yeni kayıp yaşadı, nedir bu kırık kalp sendromu peki?" dedi Cem telaşla.

"Yaşadığı travmatik birkaç olay varsa eğer bu kalpte kalp krizinin etkilerine benzer etki gösterir. Neredeyse benzer semptomları vardır. Kalpte ödem oluşur; müdahale edilmezse ciddi sonuçlar doğurabilir "

Cem buna inanamıyordu, kızına bu kadar zarar verdiği için kendini suçluyordu. En azından o çocuk bir süre daha burada kalabilirdi diye düşünmeden edemiyordu. Kızını can çekişirken görmek onu mahvetmişti. Defne'nin güzel kalbi bu acılara dayanamamıştı.

"Lütfen Doktor Bey ne gerekirse yapın "

"Endişe etmeyin, elimizden geleni yapıyoruz. Birkaç gün yatış verip onu bir psikiyatri servisine yönlendireceğiz. Orada da bir süre kalabilir." dedi. Cem ne yapılırsa yapılsın kızım iyi olsun diye düşünüyordu. Onun iyi olması için elinden geleni yapardı.

Açelya bir köşede sessizce oturuyor, Defne’ye olanlara inanmakta zorlanıyordu. Annesi içerden çıkacak diye seviniyorken Defne'yi kaybetme korkusu başlamıştı. Onun bir daha eskisi gibi olamamasından endişe ediyordu.

 

Bölüm : 08.10.2025 13:08 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...