42. Bölüm

42.BÖLÜM CEHENNEMİN DİBİNDE

anonymous
mermaidmaryy

Eklediğim şarkıyı dinleyerek birlikte okuyunuz.

.

.

.

Defne, anneannesinin acısını tam atlatamadan bir yenisini daha yaşamıştı. Kalbindeki yaraları şefkatle saracağını sandığı adam, o yaraların üstüne basarak çekip gitmişti.

Üstelik giderken Defne’nin sol yanında kalp bile bırakmamıştı.

Güvendiği, inandığı, varlığına tutunduğu her şey bir mektupla son bulmuştu.

 

Bir hastane odasında, yalnız başına iyileşmeyi bekliyordu.

Babası dâhil kimseyi görmek istememişti.

Odanın içinde yalnızca o, düşünceleri ve ara sıra ilaç getirenlerin sessiz adımları vardı.

Kırılmış kalbini hangi ilaç geçirecekti?

Anneannesinin yokluğunu, Ege’nin bir vedayı bile çok görmesini hangi zaman unutturabilecekti ,şimdi?

 

Önce inkâr etti.Yok saydı, yalanladı.

Sonra isyan etti.Bağırdı, ağladı, sinir krizleri geçirdi...

En sonundaysa buruk bir kabullenişle sustu. Sessizliğe gömüldü.

Kabullenmek, unuttuğu anlamına gelmiyordu; sadece artık savaşacak gücü kalmadığını biliyordu.

 

Ege giderken Defne’nin kalbinde asla dolmayacak bir boşluk bırakmıştı.Defne ona kızıyor, nefret ediyor ama aynı zamanda onu özlüyordu da.

Kendine öfkeleniyordu; hâlâ sevdiği, hâlâ ağladığı için.

Hayalleri, güveni, inancı… hepsi yerle bir olmuştu.Domino taşları gibi hepsi tek seferde yıkılmıştı.

Her gün bu acının dinmesi için dua ediyor, unutmayı dilerken onu sevmeyi bırakmaktan da çok korkuyordu.

Bir yanı nefret kusarken, diğer yanı hâlâ delicesine Ege'yi seviyordu.

Sevmenin en ağır yanı da buydu: vazgeçememek. Kalbini kendi eliyle deşse bile sevmeyi bırakamıyordu.

 

Anneannesinin gidişini kabullenmiş, kendini uzun sürecek yasına teslim etmişti.

Canı yanacaktı ama bununla yaşamayı öğrenecekti.

Hazır hissetmese de, onun artık iyi bir yerde olduğunu bilmek kalbindeki acıyı hafifletiyordu.

Ege’ye duyduğu öfke ise, içindeki acının küllerini her defasında yeniden alevlendiriyordu.

 

Hastanedeki on beş gün, Defne’ye bir gün kadar kısa, Cem’e ise on yedi yıl kadar uzun gelmişti.

Defne için zaman, acının içinde eriyip gitmişti; uykuyla uyanıklık arasında, yarı saydam bir sessizliğin içinde geçmişti günler.

Her sabah aynı duvarlara bakmış, aynı ilaç kokusuyla uyanmış, aynı soğuk tepsilerde gelen yemeklere dokunmadan bakmıştı.

Geceleri uyuyamıyor, sadece düşünüyordu: anneannesini, Ege’yi, kendini...

Bazen bir hemşirenin adımlarında anneannesini duyar gibi oluyor, bazen koridordan gelen bir kahkaha sesine tutunup Ege’yle geçen güzel mutlu günlerini anımsıyordu.

On beş günün sonunda aynadaki yüzünü tanıyamaz olmuştu; bir yabancı gibi boşluğa bakıp duruyordu.

 

Cem için o günler, bitmeyen bir bekleyişti.

Kapının önünde, kızının elini tutmayı, göz göze gelmeyi, “iyiyim baba” sözünü duymayı bekliyordu ama Defne onca günün ardından babasını görünce suskun kalmıştı.

Cem, onun sessizliğinde yılların yükünü duymuştu. Bir kez daha bu yükün altında ezilmişti.

 

Sonunda eve dönüş vaktiydi. Hastane kapısının önünde ağır adımlarla yürürken derin bir nefes aldı Defne. Kalbindeki acı hâlâ oradaydı ama artık onunla yaşamayı öğrenmeye kararlıydı.

Kimse için değil, sadece kendi için toparlanacaktı. Anneannesinin yasını tutarken aşk acısı çekmeye utanıyordu.

 

Yol boyunca ikisi de sustu. Cem kızına bunu yaşattığı için vicdan azabı çekerken Defne güçlü durmak için içinde savaşlar veriyordu. Eve dönmek, hiçbir şeyin eskisi gibi olacağı anlamına gelmiyordu çünkü insan iyileşse bile, kalbinin bir köşesinde yaranın izleri hep kalıyordu.

 

Defne eve adım atar atmaz kapıda onu bekleyen arkadaşlarını ve halasını görüp tebessüm etti. İnsanların onu merakla bekleyeceğini hiç düşünmemişti ama neredeyse herkes oradaydı. Her şeyi geride bırakmaya çalışarak salona girdi ve içi titreyerek anneannesinin oturduğu yere oturdu. Gözleri dolsa bile kendini bırakmayarak nefes aldı. Her şeyi olabildiğince normalleştirmeye çalışıyordu -miş gibi yaparak.

 

Açelya onun elini tuttu ve anlayışla konuştu.

 

"Daha iyi misin ?"

 

Defne buruk bir tebessümle kafa sallayıp konuştu.

 

"Daha iyi olduğum olmuştu ama en kötüden biraz daha iyiyim işte. "

"Ben her zaman senin yanındayım, hatta biz arkadaşların olarak hep burada olacağız"dedi. Caner'i ve Zeynep'i de dahil etmişti. Defne gülümsemeye çalışarak derince bir nefes aldı.

 

"Yorgunum biraz uyumak istiyorum"dedi.

 

Herkes etrafında pervane gibi dönüp duruyordu, o iyi olsun yalnız hissetmesin diye çabalıyordu. Defne de farkındaydı ama konuşmaya mecali bile yoktu. Aldığı ilaçların yorgunluk ve uyku gibi belirtileri de onu oldukça etkiliyordu.

 

Odasına çıkmak için kalktığında Açelya'da ardından ilerledi, Defne önde merdivenlerden travmalarını susturmaya çalışarak yavaşça çıkarken Açelya da onu izleyerek ilerliyordu. Defne odasına girmeden önce anneannesinin kaldığı odaya bakıp duraksadığında Açelya onun elinden tutup destek olmak istedi.

 

"Hadi Defne'ciğim"

 

Defne yutkunarak ve kaşlarını çatarak kendi odasına girdi. Oda bıraktığı gibi değildi, eşyaların bazıları değişmişti. O bunu umursamıyormuş gibi yaparak makyaj masasına bakıp durdu. Açelya da masanın üzerindeki kutuya elini koyup konuştu.

 

" Belki kızarsın şimdi ama sonra pişman olma diye attırmadım hiçbir şeyi. Giden hak etmese de anıların hatrı var diye düşündüm"

 

Defne'nin gözleri hemen doldu ama biraz bekledikten sonra ancak konuşabilmişti. Sesi titriyor ve inceliyordu.

" Beni düşündüğün için sağ ol.Şuan bu kutuyu açmaya ne gücüm ne de cesaretim var. Dolaba kaldırıp orada çürümelerini bekleyeceğim sanırım. "dedi.

 

Açelya üzüntüyle kaşlarını çatıp kafa sallayıp Defne'nin gözyaşını sildi. Onun üzüntüsü Açelya'nın bile kalbini yakıyordu. Ege ona kıyıp nasıl gidebilmişti?

 

"Ona sana bunu yaptığı için çok kızıyorum! Sen bunu hak etmedin, hem de böyle bir anda... "

 

"Konuşmasak olur mu ?"dedi Defne zorlanarak. İçinde büyük bir acı vardı ve bunları konuşurken nefes alamayarak boğuluyordu.

 

"Seni rahat bırakayım bugün dinlen, yarın okulda sınavlar başlıyor. Senin de gelmen gerekecek. Biraz çalışmak istersen eğer notlarımı masanın üzerine bırakmıştım."

 

"Çok teşekkürler Açi, iyi ki hayatımdasın. " diyip ona sarıldı. Uzun bir süredir kimseye kendi isteği ile içten sarılmamıştı ve bu ona biraz iyi gelmiş gibi görünüyordu.

 

Açelya odadan çıkarken Defne çekmeceden annesinin günlüğünü alıp yatağa uzandı ve onun anılarını okumaya başladı. Defne karnındayken geçen güzel günleri, Cem ile yaşadığı şeyleri oraya yazmıştı. Böyle annesini yanında hissedebiliyordu, acısına iyi gelen bir merhemdi.

 

Senin kız olacağını öğrendiğimden beri seni koruyamamaktan korkuyorum bebeğim.Sana ben varken asla kimse zarar veremez ama sevmeyi bilmeyen biri gelir de kalbini yaralar diye çok korkuyorum. Baban şimdi beni anlamıyor hamilelik duygularım olduğunu söylüyor ama ben gerçekten üzülüyorum. Düşüp kolunu incitsen zamanla geçer ama kalpteki yara geçmek bilmez. Umarım karşına hep baban gibi sevgi dolu birileri çıkar, bu kalp kırıklığını hiç tatmazsın. Hiç kimse seni üzemesin ve sen her zaman gülümse istiyorum.

Sen acılar çeken bir prenses değil, savaşçı ve güçlü bir kız olacaksın.

 

Dilan sanki yıllar öncesinden hissetmişti, kızıyla yapamayacağı onca konuşmayı bu defterde toplamıştı. Defne her okuduğunda duymak istediği cevapları buluyordu burada. Annesi ona bir günlükten çok kendisiyle konuşmanın anahtarını bırakmıştı sanki.

Babasının da bunları saklamış olması en büyük şansıydı. Özellikle en ihtiyacı olduğu zamanda onunla konuşur gibi hissetmişti. Annesinin istediği gibi güçlü bir kız olacaktı. Bu günleri elbet bir gün aşacaktı.

 

Defne kucağında günlükle uyuyakalırken Cem de misafirleri geçirip kızının yanına çıkmıştı. Kapıyı yavaşça tıklatıp ses gelmeyince içeri girdi. Defne elinde bir deftere sarılıp uyuyordu. Cem defteri onun elinden alıp komodine bırakırken Dilan'ın günlüğü olduğunu anlamıştı. Hafif bir tebessümle Defne'ye baktı,yanına uzanıp sarıldı. Defne hafifçe gözlerini aralarken o kızının saçlarından öpüp sıkıca sarılıyordu.

 

"Baba?"diye uykulu bir tonda mırıldandı Defne.

 

"Seni seviyorum kızım. Bunca sene yanında olamadığım için affet beni,bundan sonra sensiz nefes alamam ben. Beni yok sayma, ben senin babanım. İçindeki acıları birlikte saralım. Ne gerekirse yapalım. Doktora da gideriz tatillere de, ne istersen yaparız. Yeter ki iyi ol,mutlu ol... Her şey geçecek,beraber iyileşeceğiz."

 

Defne sessizce babasına sarıldı ve yutkundu. Cem ise ağlayarak sarılmaya devam ediyordu. Kızının çektiği acılar için kendini suçluyordu.

 

***

Ertesi gün Defne sınava girmek için okula gittiğinde o merdivenleri öyle zor çıkmıştı ki... Her yerde Ege'yi görür olmuştu, hayal bile olsa içinden bir şeyler kopmuştu gördüğünü sandığı an.

 

Sınıfa girdiğinde üzgün bir şekilde sırasına geçip dersin başlamasını bekledi,gözü Ege'nin sırasındaydı. Onunla baştan sona yaşadığı her şey kalbini acıtarak aklına geliyordu. Nasıl geçeceğini bilmiyordu ama içindeki hisler onu çaresiz bırakıyordu.

 

Bazı sınıf arkadaşları gelip başsağlığı dilerken, Defne içindeki duygulara sahip çıkmaya çalışarak yalnızca teşekkür ediyordu. Bunu konuşmak bile onu üzüyordu ama kimse bunu bilmiyordu.

 

İlk ders bir şekilde biterken ikinci ders olmaları gereken sınav başlamıştı. Defne uzunca bir süre geri kalmış olmasına rağmen hiç boş soru bırakmadan hızlıca bitirip sınıftan çıkmıştı. Sınavı bitiren sınıftan çıkabiliyordu.

Sınıftan çıkıp aşağı inecekken onun arkasından sınavı bitiren

Cansel, koşar adımlarla yanına geldi. Defne'nin kolundan tutup durdurdu.

 

"Sana da bana yaptığını yaptı değil mi?" dedi. Defne afallayarak Cansel'e bakarken dediklerini idrak etmeye çalışıyordu.

 

"Anlamadım?"

 

"Ege... Senden de sıkıldı ve kaçtı. Ama sen şanslısın çünkü senin gözlerinin önünde başkasıyla aşk yaşamadı, seni bırakıp gözlerden uzak bir yerde olacak." Kıskanç bakışları hesap sorar gibi bakıyordu Defne'ye.

 

Defne'nin gözleri titredi, ne cüretle bunu ona söyleyebiliyordu? Bu kız bu kadar mı acımasızdı?

 

"Ne diyorsun sen be?! " dedi Defne sinirle. Elinden bir kaza çıkmasından korkuyordu.

 

" Gerçekler acıdır canım, o beni bırakıp sana koşarken benim de canım yanmıştı, sen mutluluktan uçarken ben neler hissettim şimdi anladın mı? Ama korkma ne kadar acırsa acısın ölmüyorsun!"dedi acımasız bir surat ifadesiyle.

"Ege seni hiçbir zaman sevmemişti Cansel,sen kendini kandırdın. "dedi Defne mırıldanarak. Cansel güldü.

 

"Seni sevdiğini mi sanıyorsun? Sevseydi seni en kötü gününde terk eder miydi Defne, aptal olma!Seni de herkes gibi kullandı ve çöp gibi bir kenara attı. " dedi onu kışkırtmaya çalışarak aklınca ondan intikam alıyordu.

 

Defne sinirli bir şekilde dişlerini sıktı ve Cansel'i itti.

 

"Sus artık! SUS!"diye bağırdı. Koridordaki herkes ona dönerken elini yumruk yaparak sıktı, neredeyse Cansel'e vuracaktı ama zor da olsa kendini tuttu.

 

Defne daha fazla Cansel'e dayanamadı ve koşarak merdivenlerden indi. İnerken bir yandan akan gözyaşlarını siliyor ve tekrar yenilerini akıtıyordu , Ege'ye kızıyordu.

 

Neden benimle gönlünü eğlendirdin?

 

Niye sever gibi yaptın, neden öptün neden aşık ettin kendine

 

Niye başkalarını haklı çıkarttın...?

 

Defne okul çıkışına kadar geldiğinde Caner de onu görüp peşinden gitti. Arkasından bağırırken yetişip kolunu tuttu ve kendine çekti.

 

"Defne! Ne oldu?"

 

Defne, Caner'in kolunu tutmasıyla kendini onun kucağına bıraktı ve sıkıca sarıldı.

 

"Caner... Beni burdan götür ne olur"

 

Caner onun bu haline üzülerek sarıldı ve şefkatle saçlarını okşadı.

 

"Tamam sakin ol"

 

" Dayanamıyorum Caner, onun bana yaptıklarına rağmen onu haklı çıkartmaya çalışan kalbime... dayanamıyorum." derken Defne'nin çenesi de sesi gibi titremişti.

 

Caner kaşlarını çattı, yutkunarak Defne’ye baktı.

Defne, dayanamayacağı şeyler yaşıyordu ve kimsenin elinden bir şey gelmiyordu.

Caner, Ege’nin aslında gitmek zorunda kaldığını söyleyemediği için içten içe vicdan azabı çekiyordu. Sözcükler boğazına düğümlenmişti; susmaktan başka çaresi yoktu.

Tek yapabildiği, sessizce ona sarılmaktı.

 

Birlikte dışarı çıktıklarında, Caner elini Defne’nin sırtına koydu.

Onun adımlarını destekliyor, titreyen omuzlarının altında sessizce ağlayışını izliyordu.

O an, ne söz işe yarardı ne de teselli…

Sadece susmak, yanında kalmak gerekiyordu.

 

 

“Gerçekten beni sevmedi mi?” diye mırıldandı Defne.

“Sevmese anlamaz mıydım? Her şey gerçekti demişti mektupta… Gerçek olsaydı, terk eder miydi?”

Sesi yorgundu, kelimeler nefesiyle birlikte tükeniyordu.

Caner ise yanında sessizce yürüyordu, başını öne eğmişti.

Ne diyeceğini bilmiyor, sadece onun acısının ağırlığını hissediyordu.

 

Birkaç sokak sonra, farkına varmadan peşlerine takılan iki-üç iri adam yanlarına yaklaştı.

Defne şaşkın ve tedirgindi; Caner hemen önüne geçti, kaşlarını çattı.

 

“Siz kimsiniz?” diye sordu sert bir sesle.

 

Adamlar pişkin bir gülümsemeyle yaklaştılar.

“Biz kimseyiz,” dedi biri alaycı bir tonla, “sadece ufak bir soru sorup gideceğiz, panik yapmayın.”

 

Defne ürkerek Caner’in koluna tutundu.

Caner’in eli istemsizce Defne’nin elini kavradı; yüzündeki ifade, öfke ve koruma içgüdüsünün karışımıydı.

Belliydi bunlar Ege’nin babasının adamlarıydı.

 

Adamın biri öne çıktı:

“Ege nerede?”

 

Defne bir an dondu.

Gözleri doldu, dudakları titredi.

Sonra öfkeyle başını kaldırdı.

 

“Cehennemin dibinde!”

 

Sözler ağzından bir hançer gibi çıktı.

Adam sinirle Defne’ye doğru bir adım attı.

Caner hemen onu arkasına çekti, adamın göğsünü sertçe itti.

 

“Bir adım daha atarsan...” dedi dişlerinin arasından.

 

Adam Caner'in yakasından tutup kendine çekti, sinirli ve tehlikeli görünüyordu.

 

"Size adam akıllı soru sorduk, Ege nerede!?"

 

Caner bıkmış bir şekilde nefes verdi ve geri çekildi.

 

"Biz nereden bilelim a**** k******, ben onun takibini mi yapıyorum!?"

 

Adam küfürü duyup sinirle Caner'e yumruk attı. Defne korkuyla geri adım atarken adam Defne'nin kolunu sertçe kavradı.

 

"Sen sevgilisi değil misin? Sen daha iyi bilirsin. " dedi öfkeyle. O anda Defne’nin gözleri karardı; hem korku hem öfke bir anda patladı içinde. Adama bağırarak saldırmaya başladı.

 

"Değilim! Terk etti ve gitti. Ben onun hiçbir şeyi değilim! Nereye gittiğini bilmiyorum , ben terk edildim! Bitti aşk falan kalmadı. Sorup durmayın yeter artık! Yeter! "

 

Defne adama vurmaya çalışırken ve çığlık atarak bağırırken Caner kendini toparlayıp Defne'yi çekiştirmeye başlamıştı.

Defne'yi kucaklayarak uzaklaştırmaya çalışırken adamlar kendi aralarında konuşup uzaklaşmaya başladılar. Defne sinirli bir şekilde Caner'den kurtulup gökyüzüne bakarak içli bir şekilde bağırdı. Haykırıyordu, ağlıyordu sesinden kuşlar bile korkmuştu. Etraftaki insanlar ona tuhaf bir gözle bakıyordu.

 

Bağırırken sanki içindeki tüm nefreti kusuyordu. Bağırışı, haykırışı nefesi bitene ve güçsüz düşene kadar sürmüştü. Caner, Defne'ye sarıldı ve onu kendine çekti.

 

"Geçti Defne" dedi mırıldanarak , Defne sıkıca ona sarılıyor ve ağlıyordu. Güçlü durmaya çalıştıkça neden sınanıyordu? Neden Ege'yi soran ,hatırlatan insanlar çevresinde dolanıyordu?

Defne, gözyaşları içinde başını Caner’in göğsüne yasladı.

O an ne konuşmak gerekiyordu ne de açıklamak.

Sadece sessizlik… sadece kalp atışları…Caner, kollarında titreyen Defne’ye sarılırken gözlerini sokağın köşesine çevirdi.

Az önce uzaklaşan adamlara hâlâ güvenemiyordu.

Bir yandan Defne’nin nefesini dinliyor, bir yandan da içinden sessizce dua ediyordu.Ege’yle bağlantılarının tamamen koptuğuna inanmalarını umuyordu.

Yine karşılarına çıkıp musallat olmalarından, Defne’yi bir kez daha korkutmalarından endişe ediyordu.

Ege gitmişti evet ama kaçtığı için değil, korumak için.

Özellikle Defne’ye zarar gelmesin diye, kendi kalbini sessiz bir cezaya mahkûm etmişti. Aşkından vazgeçmiş, kendini ondan mahrum bırakmıştı. Caner, bu gerçeği her hatırladığında boğazında kocaman bir düğüm hissediyordu. Yine susuyordu; çünkü bazen susmak, konuşmaktan çok daha derin bir anlam taşıyordu.

Bölüm : 14.10.2025 05:31 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...