43. Bölüm

43.BÖLÜM RÜYA

anonymous
mermaidmaryy

Defne yatağında uzanırken yanağında hissettiği öpücükle gözlerini açıp gülümsedi. Karşısında Ege'yi görünce şaşırarak doğruldu, Ege geri dönmüştü.

 

"Sevgilim" diye mırıldandı.

 

" Geldim birtanem. Özür dilerim... " Defne gülümseyerek Ege'nin kucağına atladı. Sıkıca sarılırken ona olan özlemini daha iyi hissetmişti. Göğsünde hissettiği sızı yerini ılık bir huzura bırakıyordu sanki.

 

"Neden gittin, beni niye terk ettin?" dedi Defne onun yüzünü incelerken.

 

" Ben seni terk etmedim. Seni bırakır mıyım hiç? " dedi. Defne rahatlamış bir şekilde ona tekrar sarıldı. Ardından Ege geri çekilip Defne'nin boynuna baktı.

 

"Kolyeni neden çıkarttın?"

 

Defne elini boynuna götürdü ve kolyeyi çıkarttığını hatırladı. Başını eğdi. Gözleri dolmuştu. Ege üzgün bir şekilde Defne'nin yüzünü elleri arasına aldı ve gözlerindeki yaşları sildi.

O esnada kapı tıklatıldı ve Ege panikle geri çekildi. Defne ayağa kalkıp Ege'ye bakarken Ege pencereye doğru ilerleyip bir kez daha Defne'ye baktı.

 

" Seni seviyorum" diyerek hızla pencereden kendini aşağı bıraktı.

Defne panikle arkasından koşarken bağırarak ağlıyordu, ona kavuşmuşken yine mi kaybedecekti?

 

"Ege!"

 

Defne sıçrayarak Ege'nin adını sayıkladı. Gördüğü şeyin bir rüya olduğunu fark edince elini kalbine koydu. Işığı açarak ağlamaya başladı.

 

Kendisini terk edip giden birini bu kadar sevmesi gururuna dokunuyordu. Onu unutmak bu kadar zor olmamalıydı. İçinden unutmak istediğini geçirirken bile bundan korkuyordu. Gözlerindeki yaşları silmeye çalışarak saate baktı.Hava neredeyse aydınlanmıştı, sabah olacaktı.

 

Penceresini açıp gökyüzüne doğru baktı,gökte parlayarak dikkat çeken yıldızı görünce aklına Ege'nin sözleri geldi ve dudağını bükerek sessizce mırıldanarak tekrarladı.

 

"Nerede olursam olayım bu yıldız beni sana getirecek seni de bana. Seni özlediğimde gökyüzünde onu izleyeceğim. Böylece yanında hissedeceğim."

 

Defne şaşkın bir şekilde yıldıza bakıyor ve ağlıyordu. Ege gitmeden önce neden ona bunu söylemişti? Niye kuzey yıldızı kolye almıştı? Aklındaki şüphe Ege'yi haklı çıkarmak için kendini

kandırmak mıydı yoksa gidişinin arkasında bir şey mi saklıydı?

 

Defne ağlarken gökyüzüne bakıyor ve mırıldanıyordu.

 

"Yanında olmak istiyorum... Beni bul istiyorum Ege"

 

Eliyle ağzını kapadı ve hıçkırarak ağlamaya başladı. Yere çöküp sırtını duvara yaslarken hıçkırıkları nefesini kesiyordu.

 

"İnanmak istemiyorum. Beni böyle bir zamanda terk ettiğine, inanmak istemiyorum" diyerek bir süre ağladı.

 

Ağlaması hafiflediğinde kendini Açelya'nın verdiği kutuyu açarken buldu,Ege'nin verdiği kolyeyi bulmak için ağlayarak kutuyu karıştırmaya başladı.

 

" Nerede bu kolye..."

 

Mırıldanırken batan iğneyle elini hızla çekerken Ege'nin daha önce aldığı küpeleri gördü. Bu onu bir anlığına o zamanlara götürdü. Ağlayarak onlara bakarken kafasında tüm anıları sırayla canlanıyordu. Sonrasında kolyeyi bulup boynuna hızlıca taktı ve dolu gözlerle boynuna dokundu.

 

"Bir mucize olsun. " dedi. Aklı inanmasa da kalbi Ege'nin onu terk etmediğine inanmak istiyordu. Henüz taze olan acısı günden güne geçmiyor sanki kalbine temelli yerleşiyordu. Ona kızgın,kırgın ve çok aşıktı.

 

" Bana seni affetmem için bir sebep ver"diye mırıldanarak fotoğrafa baktı. Kutunun kapağını hışımla kapatırken gözleri içindeki acıyı akıtıyordu. Hem sevip hem de nefret etmek çok zordu.

 

Ezan okunup sabah olurken Defne, psikoloğunun tavsiyesiyle yazmaya devam ettiği günlüğünün sayfalarına sessizce bir şeyler karalıyordu. Kalemi bazen titriyor, bazen hızla akıyordu.

Gece gördüğü rüyayı anlatırken satır aralarına duygularını da gizliyordu; Ege’nin onu gerçekten bırakıp gitmediğine dair küçük bir umut, bir köşede hâlâ yaşıyordu.

Bir satırda öfkeyle doluyor, diğerinde ise kalbinden taşan sevgiyi bastıramıyordu.

 

Telefonunun alarmı çaldığında kalemini bıraktı. Derin bir nefes alıp günlüğünü kapattı.

Yavaşça sandalyeden kalkıp aynanın karşısına geçti. Üzerine özenle seçtiği kıyafetleri giydi, saçlarını topladı.

Makyaj masasına oturduğunda yorgun yüzüyle göz göze geldi.

Gözleri şişmişti, uykusuzluk ve ağlamanın izleri hâlâ oradaydı.

Göz altına kapatıcısını sürüp süngerle dikkatlice dağıtırken kendi yansımasına fısıldadı.

 

“Bugün güçlü olacağım.” dedi fakat bunu söylerken bile gözleri dolmuştu. Bir damla yaş, inatla yanaklarından süzüldü. Direnmek için başını hafifçe yukarı kaldırdı.

 

“Hayır... ağlamak yok artık.”

 

“Hayır, Defne!” diye fısıldadı kendine, sesi titreyerek.

 

Elindeki süngeri biraz fazla sert bastırarak göz altlarına vurdu. Sünger tokat gibi yüzüne çarpıyordu; sanki ağlamayı değil, acıyı bastırmaya çalışıyordu.

En sonunda pes etti; süngeri masaya bıraktı, alnına elini koydu ve sessizce ağladı.

 

Güçlü olmak zorundaydı yoksa Cansel gibileri ona daha çok dert olurdu. Bir süre sonra burnunu çekip derin bir nefes aldı. Aynaya baktı,bu kez daha kararlıydı. Göz altlarını yeniden kapattı, yüzüne renkli bir makyaj yaptı.Allığın sıcak tonu, solgun yüzüne biraz hayat getirdi.Gözleri hâlâ nemliydi ama bakışları farklıydı artık. En azından, dışarıdan güçlü görünmeyi başarmıştı. İyi göründüğü için de kendini kötü hissediyordu şimdi, sanki anneannesine ihanet edermiş gibi.

 

" Anneannem de böyle olmamı isterdi." deyip aynadaki yansımasına tebessüm etti, kendini iyi hissettirmeye çalıştı.

 

Aynada son kez kendine baktı ve aşağı inmek üzere odasından çıktı. Erken kalktığı için henüz kahvaltı hazır değildi, o da biraz bahçede takılmaya karar verdi.

 

Bahçedeki salıncağa oturup anneannesine duyduğu özlemle kalbini tuttu. Başına gelen şeyler hala bir rüya gibiydi. Uyanmak istediği ama bunu başaramadığı bir rüyadaydı. Kendini rüzgarın hafif esintisine bırakırken dışarıdan sesler duyup ağaçların arasından baktı.

 

Açelya'yı Caner'e sarılırken gördüğünde şaşırmıştı. Çekinerek onları izlerken Caner'in mutlu olduğunu görüp tebessüm etti. Açelya onun için en doğru karardı. Onlar için sevinmiş olsa da hiçbir duygu yüzünde belirmiyordu artık. Yalnızca Caner'i zamanında çok üzdüğü için artık mutlu olmasını istiyordu.

 

Açelya, Caner'i öperken Defne gözlerini kaçırarak yere baktı. Eli yavaşça kendi dudaklarına yönelmişti.

 

Açelya bahçe kapısını sessizce açıp içeri girdiğinde Defne’yle karşılaşınca bir an duraksadı. Onun orada olduğunu, her şeyi gördüğünü anlamıştı. Telaşla ve utanarak konuştu.

 

“Sana anlatmak istedim ama… sen o haldeyken söyleyemezdim.”

 

Defne başını iki yana salladı.

“Sorun değil, anlayabiliyorum. Sizin için gerçekten çok mutlu oldum. Caner güzel bir aşkı hak ediyor… sen de öyle. Umarım siz mutlu olursunuz.” dedi.

 

Açelya mahcup bir tebessümle yaklaştı, Defne’nin elini tuttu.

“Teşekkür ederim,iyi gördüm ama seni.” dedi.

 

Defne başını hafifçe eğerek karşılık verdi.

“İyiyim. Sanırım artık bu duruma alıştım. Anneannemi hâlâ özlüyorum tabii ama… Ege için artık üzülmüyorum.”

 

Söylerken rahattı ama içi öyle değildi. Dışarıdan sakin görünüyordu, oysa içinde sessiz bir fırtına kopuyordu. Kalbi sızlıyor, nefesi daralıyordu ama yüzünde yine de bir gülümseme vardı. İyi olmayı başaramasa da -mış gibi yapmayı başarıyordu. Ayağa kalktı.

 

“Odamda bir şey unuttum, onu alıp gelirim. Sen masaya geç.” dedi.

 

Açelya, Defne’nin normale döndüğünü sanarak rahatladı ama Defne arkasını döner dönmez sessizce ağlamaya başladı. Dudaklarını birbirine bastırıyor, gözyaşlarını kimse görmeden saklamaya çalışıyordu. Sessiz adımlarla odasına çıktı.

 

Kapıyı kapattığında derin derin nefes almaya başladı.

Ege’yi çok özlüyordu ama bunu kendine bile itiraf etmek istemiyordu. Elini kolyesine götürdü, parmaklarıyla tuttu ve yere çöktü.

 

“Beni soktuğun hâle bak…” diye fısıldadı.

Başını yukarı kaldırıp gözlerini kapadı.

“Allah’ım… bu acıyı kalbimden al. Ya bana dayanma gücü ver, ya da onu al kalbimden, ne olur… İki acıyı birden taşıyamıyorum.” dedi.

 

Bir süre öylece kaldı. Sonra gözyaşlarını hızlıca sildi, aynanın karşısına geçti.

Makyajını tazeledi, yüzüne sahte bir gülümseme yerleştirdi.

Derin bir nefes aldı, sanki hiçbir şey olmamış gibi aşağı indi.

 

Babasını ve Açelya’yı sofrada görünce gülümseyerek yerine oturdu.

 

“Günaydın babacığım, halam yok mu?” diye sordu.

 

“Günaydın Defne’m. Halan, annesiyle beraber.” dedi Cem kızının iyileşmeye başladığını görünce sevindi. Annesinden bahsederken biraz yüzü solsa da bozuntuya vermeden gülümsedi.

 

 

Defne başını salladı, tabağına birkaç zeytin koydu. Normal görünmeye çalışıyordu ama içi hiç rahat değildi.

 

Açelya gülümseyerek onlara bakarken sevinçle söze girdi ve Defne’ye döndü.

 

“Annem yarın tahliye olacak!” dedi heyecanla.

 

Defne gülümseyerek karşılık verdi. Cem ise kaşlarını hafifçe kaldırıp tebessüm etti.

 

“Harika bir haber Açelya’cığım. Biz seninle yaşamaya çok alıştık ama sonunda annene kavuşuyorsun, ne güzel.” dedi.

 

Cem’in bu nazik tavrı Defne’nin dikkatini çekti. Babasının karakterinin ne kadar değiştiğini düşündü. Buraya ilk geldiğinde ne kadar sertti, şimdi ise sanki bambaşka bir insandı.

 

“Ben de annen adına çok sevindim, ama keşke gitmesen. Kardeşim gibi olmuştun burada.” dedi Defne.

 

Açelya gülümseyerek cevap verdi:

“Kardeşiz zaten. Bundan sonra da bırakmayacağım seni, hep görüşeceğiz.”

 

Bir an duraksayıp ekledi:

“Annem, bir süreliğine bir arkadaşıyla yaşayacağımızı söyledi ama sonra yeni bir eve geçeceğiz.”

 

Defne tebessüm ederek sessizleşirken Cem Açelya'ya doğru bakıp kibarca konuştu.

 

“Annen çalışmak isterse eğer biz de ona iş buluruz.” dedi.

 

“Çok teşekkür ederim Cem amca. Bizim için yaptıklarınızı asla ödeyemem.” dedi Açelya mahcup bir sesle.

 

Cem, ciddileşip ona döndü, kaşlarını hafifçe çatarak konuştu:

“Senden bir şey ödemeni istemiyoruz Açelya. İyi bir insan olman yeterli. Sakın borçlu hissetme.”

 

Açelya utanarak başını eğdi, sonra Defne’ye gülümseyerek baktı.

“Haydi, okula geç kalmayalım.” dedi.

 

Defne hızlıca ilaçlarını ağzına atıp suyunu içti ve ayağa kalktı.

" Görüşürüz baba" dedi. Cem de kızlarla beraber kalktı ve Defne'ye sarılıp yanağından öptü.

 

" Görüşürüz kızlar" diyerek onları uğurladı.

 

***

Defne okula başı dik ve özgüvenli bir şekilde girerken Cansel ile göz göze gelmişti. Açelya,Caner ile birlikte başka yöne ilerlerken Cansel gülümsedi ve ardından Defne'nin yanına doğru koşturdu. Yanına yetiştiğinde yine laflarıyla Defne'yi tahrik etmeye başladı.

 

" Güç gösterisi mi yapıyorsun?"

 

"Pardon?"dedi Defne ona alaycı bir bakış atarak. Cansel'den artık midesi bulanıyordu. Bir insan nasıl bu kadar takıntılı olabilirdi anlam veremiyordu. Ege gitmişti ama onun takıntısı hala bitmemişti.

 

"Ege ile konuştuk dün, seni o kadar umursamıyor ki... Kendine yeni bir hayat kurmuş yeni bir okula başlamış... "dedi Cansel itici bir şekilde. Defne'nin canını yakmıştı bu laf, belki yalandı belki doğru bilmiyordu ama Cansel'i mutlu etmeyecekti. Onun tek isteği Defne'nin canını acıtmaktı.

 

" Cansel yeter artık! Ege gitti ve benim artık umurumda bile değil. Sen de kendi iyiliğin için artık bu takıntından vazgeç." dedi. Defne'nin ciddiyeti Cansel'i şaşırtıyordu.

 

" Daha dün ağlıyordun ne değişti?"dedi Cansel, Defne'nin üzerine gelerek.Kendi canının yandığı gibi onun da canı yansın istiyordu.

 

" Senin aksine benim bir gururum var. Bir şey demeden çekip giden biri için yas tutamam. Zaten en değer verdiğim insanı yeni kaybettim,onun yası bana yeter. Beni rahat bırak lütfen, yaptığın tacizden başka bir şey değil. "

 

Cansel olduğu yerde öylece kalırken Defne onun yanından hızlı geçip sınıfa girdi. Zeynep'in yanına gelip gülümseyerek oturdu. Gözü Ege'nin sırasına kayınca derin bir nefes olarak gözlerini kapadı. Keşke kalbine söz geçirebilseydi. İşte o gurur falan tanımıyordu. Canı yansa da kalbiyle savaşıyordu.

 

Sınavlara girip çıktıkları için zaman çabucak geçmişti.

Defne, artık görmek istemediği insanlara tahammül edemediği için Caner ve Açelya’yı beklemeden okuldan çıktı. Servise binmek istemiyordu; içi sıkılmıştı, nefes almak istiyordu. Bu yüzden hızlı adımlarla okuldan uzaklaşırken, her köşede Ege’yle yaşadığı anlar karşısına çıkıyordu.

Delirmek üzereydi. Zaman, bir an önce geçip gitsin ve bu acıları da ardında götürsün istiyordu.

 

Farkında olmadan okulun yakınlarındaki küçük bir parkta buldu kendini. Bir banka oturup oyun oynayan çocukları izlemeye başladı. Anneannesi geldi aklına… O da onu çocukken böyle parka getirir, saatlerce oturup gülümseyerek izlerdi. Defne o anı anımsarken gülümsedi. Hafif bir rüzgâr esti, derin bir nefes aldı.Tam o sırada bir seyyar satıcı yaklaşıyordu. Gözleri, tezgâhtaki pamuk şekerlere takıldı. Ve bir anda, o cümle yankılandı zihninde :

 

Sen pamuk şekerinden daha güzel hissettiriyorsun.

 

Ege'nin söyledikleri ve o anki yüz ifadesi gözünün önüne gelmişti. Buruk bir acıyla duraksadı ve satıcıya seslendi.

 

"Bir tane pamuk şekeri alabilir miyim?"dedi.

 

Adam eline pembe renk bir pamuk şekeri verip gülümsedi. Defne parayı uzattı ve buruk bir tebessüm ederek hızla şekerin paketini açtı.

Gözleri dolu dolu pamuk şekerden bir parça ısırdı. Ağzındaki o tanıdık tatla ağlamaya başlayarak hunharca pamuk şekeri yemeye başladı. Hem ağlıyor hem de deli gibi şekeri yiyordu. Ağlaması şiddetlendiğinde insanların bakışları da artmıştı, hızlı hızlı yiyerek bitirdiği şekerin çubuğunu yakınındaki çöpe atıp garip bakışlara dayanamayarak hızlı bir şekilde oradan uzaklaştı. Sokakta yürürken ağlamamaya çalıştı ama başaramadı. Bazı şeyler insanın iradesini aşıyordu. Kalbi hâlâ aynı yerden kanıyordu. Bir süre sonra gözyaşları hafifledi, nefesi düzene girdi.

Eve geç kalmamak için etrafta taksi aramaya başladı.

Kanadı kırık bir kuş gibi etrafta dolaşırken, arkasından bir ses geldi :

 

“Defne”

 

 

***

Cem, o akşam her zamankinden biraz geç geldi eve. Kapıyı açtığında içerisi sessizdi, Defne ortalarda görünmüyordu. Çalışanlara sorup evde olmadığını öğrenince salonda tek başına oturan Açelya'nın yanına gelerek telaşla sordu.

 

"Kızım Defne seninle değil miydi?"

 

"Cem amca biz Caner'le birlikte döndük. O erkenden çıkmıştı ama ... " dedi Açelya hemen. O da tedirgin olmuştu birden.

 

"Ama ?" Cem birden ciddileşti.

 

" Biz sandık ki o seninle beraber..."

Cem derin bir nefes aldı, öfkesini bastıramadı.

 

“Kızım ben sana kaç kere dedim Defne iyi değil diye! Onu yalnız bırakma demedim mi? Kayıp yaşadı, hâlâ toparlanamadı. Günlerce hastanede yattı, bir sürü ilaç kullanıyor. Sen nasıl yalnız bırakırsın arkadaşını?”

 

Açelya mahcup bir şekilde başını eğdi ve gözleri dolarak konuştu.

 

"Haklısın Cem amca, üzgünüm, Ben bugün iyi olduğunu görünce artık bir sorun olmaz sandım. "dedi. Cem ellerini saçlarının arasından geçirdi, sinirle nefes verdi.

 

“Caner’i ara, hemen gelsin!” dedi kısa ve net bir sesle. Defne'nin başına bir şey gelmesinden korkuyordu. Kendine bir şey yapmasından bile şüpheleniyordu. Onun yaşadığı acıların aynısını kendi de zamanında yaşamıştı ve aklına her şey geliyordu.

 

Bir süre sonra Caner telaşla geldi. Cem, onu görür görmez sinirle soludu.

 

"Siz Defne'nin arkadaşı değil misiniz? Ona böyle mi destek oluyorsunuz?! Defne nerede, sen biliyor musun? "

 

Caner’in yüzü bembeyaz olmuştu. Kafasını hayır anlamında salladı ve başını eğdi. Cem'in söyledikleri onu mahcup etmişti ve utandırmıştı. Defne'ye bir şey olabileceğinden endişe ederek titrek bir sesle konuştu. Korkudan elleri titriyordu.

 

“Cem amca…” dedi kısık sesle. “Biz sana söylemedik ama… geçen gün okul çıkışı birileri yolumuzu kesip Ege’yi sordu. Defne söylememi istemediği için ben sana söylemedim.”

Cem'in bunu duymasıyla başından aşağı kaynar sular döküldü.Yüzü gerildi ve Caner 'e öfkeyle baktı. Korku ve panik içini kaplarken elini kalbine götürüp durdu. Ardından sinirle Caner'in yakasına yapıştı.

 

"Sen dalga mı geçiyorsun oğlum benimle,nasıl söylemezsin bana bunu? Hadi Defne bilmiyor, ya sen? Ege'nin babasının nasıl biri olduğunu bilmiyor musun?! Kızımı nasıl riske atarsın?!"

 

Caner de korkmuştu bu yüzden hemen ağlamaya başladı.

 

"Cem amca düşünemedim ben, özür dilerim"

 

" Lan gerizekalı senin özürün mü kurtaracak kızımı ya başına bir şey geldiyse, sen delirdin mi?! Ne yapacağız Defne'ye bir şey olursa? "dedi ve yakasından tutup Caner'i ittirdi. Cem'in lafları Caner'e ağır gelmişti. Muhtemelen onu ilk kez böyle görüyordu.

 

"Güvendim ben size oğlum! 'Kızıma göz kulak olun'dedim, böyle mi onun yanında oldunuz?"

 

Caner ağlarken Açelya'nın da gözleri dolmuştu, panik ve korku içindelerdi. Açelya ne olduğunu anlamasa da Cem 'in korkusundan kötü bir şey olduğunu farkındaydı. Caner göz yaşlarını silip yere çöktü ve mırıldandı.

 

“Bir şey olmaz sandım … Ege’yle görüşmediğimizi anlayınca bize bulaşmazlar sandım. Ben ister miyim Defne’ye bir şey olmasını, ben onun için canımı veririm, amca…” dedi ağlayarak.

 

Açelya eliyle ağzını kapattı ve ağlayarak içeriye geçti. Cem sakin olmaya çalışıyor ama yapamıyordu. Caner'in elleri titriyordu. Defne onun için çok değerliydi ve ona bir şey olmasından korkuyordu.

 

"Dua et yanılmış olalım, yoksa çok kötü olacak Caner. "dedi ve kalbini tutarak oturdu. Derin nefesler alarak sakin olmaya çalışıyor ve bekliyordu.

 

“Biraz bekleyelim, belki dolaşıyordur,” dedi ama sesinde umut kalmamıştı.

 

Kızına bir şey olursa ne yapardı bilmiyordu ve bilmek de istemiyordu. Sakin olmaya çalışarak telefonla Defne'ye ulaşmaya çalışıyordu. Açmadığı her arayışında içini kurtlar kemiriyordu ve daha da deliriyordu.

Bölüm : 18.10.2025 01:37 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...