
Ege, yaşamak zorunda olduğu yeni hayatına uzunca bir süre direndi ama sonunda o da bunu kabullenmeye başladı, fakat yeni hayatı ruhsuz bir hâlde geçip gidiyordu. Günler aylar gibi, aylar da yıllar gibi uzun geliyordu ona. Ne zaman döneceğini bilmemek onun sabrını da azaltıyordu. Bir yandan geri döndüğünde sevdiğini bulamamaktan korkuyordu.
Defne'nin şu an kendisinden nefret ettiğini biliyordu. Onu arayıp sesini duyduğunda canını yaktığı için mahvolmuştu. Konuşamamıştı, zaten konuşamazdı da... Yine de Defne, arayanın o olduğunu tahmin etmişti. Defne'nin dedikleriyle mahvolup kendini tutamayıp ağlamıştı. Ona, "Ben seni bırakmadım." diyemediği için fazlasıyla acı çekiyordu zaten. Defne'yi sonsuza kadar kaybetmekten çok korkuyordu ama bunu onun iyiliği için yapmıştı; babasından ve kötülükten korumak için...
Melbourne'de ufak bir kiralık odada kalıyordu ve öğrencilerle dolu bir yer olmasına rağmen oldukça sessizdi. O odadan çıkmayı pek tercih etmese de çevresindeki insanlar ara sıra selam veriyor ve garip birisi olduğunu düşünüyorlardı. Saçlarını üç numara tıraş edip salaş kıyafetler giymeye başlamıştı. Gözaltları uykusuzluktan ve ağlamaktan morardığı için garip olduğunu düşünmeleri oldukça normaldi.
Buradaki kimse Ege'nin gerçek adını bilmiyordu, ona yeni bir isim verilmişti, o artık Ege değil Michael'dı. Michael Cox. Burada onu çok kişi tanımasa da bilenler ve konuşanlar ona böyle sesleniyordu. Burada 16 yaşında değil 18 yaşındaydı ve yarı zamanlı bir işte kasiyer olarak çalışıyordu, ek olarak bilgisayar mühendisi birinden kod yazmayı öğreniyordu. Kimse fark etmeden Defne'ye ulaşabilmenin, onu görebilmenin bir yolunu arıyordu. Diğer yandan da meslek ediniyordu.
Gece yine uzun saatler uyuyamadığı için sabah çok zor kalktı. Hızlıca üzerine temiz kıyafetler giyip dişlerini fırçaladı. Aynadaki yansıması onu bile ürküttüğünde yüzüne su vurup kendisine gelmeye çalıştı. Aynadaki kişi Michael'dı ama Ege asla değildi. Kendisinden tiksinerek tekrardan baktı ve kaşlarını çatıp nefes aldı. Defne onu görse tanıyabilir miydi, onu bile bilmiyordu. Fazlasıyla güçsüz düşmüş ve zayıflamış göründüğü için çirkinleşmeye de başlamıştı.
Odadan çıktı ve antredeki koltuklarda oturup sabah sabah PlayStation oynayan gençlere boş bir şekilde bakıp yanlarından geçti. İçinden bir şey yapmak gelmediğinden sevdiği şeyleri bile böyle es geçiyordu.
Dışarı çıktığında hafta sonu olduğu için bugün izinli olduğunu fark edip duraksadı, ne yapacağını bilemediğinden bir markete girip kendine bir paket s*gara aldı, sonra onu içerken Defne'yi düşünerek sessizce ağlamaya başladı. Bir köşeye çöküp ağlarken s*gara parmaklarının arasında titriyordu. Defne'yi çok özlüyordu, onu aramamak için kendine söz verse de bunu yapamıyordu işte. Bir köşeye çökmüş, s*garası elinde yıkılası hayatına ağlarken farkında olmadan telefonunda onun numarasını tuşlamıştı bile. Bir nefes daha aldı, ciğerleri yanarken öksürerek geri verdi.
Dayanamayarak yine gizli numaradan Defne'yi aradı. Uzunca bir süre, belki de bir yıl kadar uzundu, telefon çaldı. Ege, Defne'nin açmasını umutla beklerken geçen süre onu pes ettirmişti. Telefonu açmayacağını düşündüğünde tam kapatmak üzereyken telefonun ardından yumuşak bir ses duyup olduğu yerde donakaldı.
"Efendim?" Defne de onun Ege olduğunu fark ediyordu ama Ege konuşmadığı için kızıyordu.
"Konuşacak mısınız? Alo?"
Ege ses etmeden elini ağzına koyup ağlarken Defne'nin narin sesi ahizede yankılandı.
"Ege sen misin? Neden bunu bize yapıyorsun? Arıyorsun, konuşmuyorsun da. O zaman neden arıyorsun?"
Ege gözlerini yumdu ve yutkundu. Defne'nin sesi ona kim olduğunu hatırlatmıştı. Elindeki sigaraya baktı ve birden yere attı. Defne de ona sinirli bir şekilde bir şeyler söylüyordu, onun sesini duymak bile Ege'ye dayanması için güç veriyordu.
"Senden nefret ediyorum, arama beni artık. Ben seni unuttum bitti, sen de kendini hatırlatmaya çalışma bana, bu kadar da vicdansız olma, yeter!"
Ege duyduklarını hazmetmeye çalışırken Defne telefonu yüzüne kapatmıştı. Ege kenarda içine içine ağlayıp Defne'yi kaybettiğini düşünerek mahvoldu. Bir s.gara daha yakmak için yeni aldığı pakete uzandı ama Defne'nin sevdiği kişi olarak kalmak istiyordu. Ayağa doğruldu ve paketi çöpe attı. Az önce, Defne'nin yanına geri döneceği günün her an olabileceğini düşünüp umutlandırmıştı kendini. Bu yüzden de kendine çeki düzen vermeliydi. Onun motivasyonuyla yaşamalıydı, nefes alması için bu olmak zorundaydı. Defne'ye döndüğünde tüm bunlar sona erecekti. Defne de onu affedecekti.
Yine çaresiz bir boşluğa düştüğünde kimseyi umursamadan köşeye geçip ağladı. İnsanlar yabancıydı, kimsesi yoktu ve sevdiği tek kişiden de ayrıydı. Bu kadar şeyle iyi olmak mümkün değildi. Ege köşede ağlarken yaşlıca bir kadın yaklaştı ve bir mendil uzattı.
"Are you okay?(İyi misiniz?)"
Ege mendili alırken gözleri dolu bir şekilde iki yana kafasını salladı.
"Thank you. I'm okay."
Kadın tebessüm etti ve çaresiz gördüğü Ege'yi yalnız bırakıp ilerledi. Ege göz yaşlarını mendile silerken artık toparlanması gerektiğini farkında olarak kaldığı yere doğru yürüdü. Pansiyona geldiğinde insanları hızlıca geçip odasına girdi. Bilgisayarını açıp ilk önce Defne'nin profilini kontrol etti, uzun süredir bakmamıştı ama yeni bir şeyler var mı diye merak etmişti. Yeni bir fotoğraf olduğunu görünce şaşırdı. Defne saçlarını kestirmişti ve oldukça değişmiş gibiydi. Bu Ege'yi üzse de kendini bir şekilde rahatlatmayı başardı. Bu günler elbet birgün bitecekti, gerçek aşksa eğer Defne de onu bekleyebilirdi. Ama o çoktan değişmiş görünüyordu, bu da Ege'yi korkutuyordu. Ege burada yalnızca onun için nefes alıyordu ama Defne ondan nefret ediyor , belki de onu unutuyordu.
Defne'nin fotoğrafına baktığı sırada gözleri dolarken Defne'nin verdiği pusulayı eline aldı ve mırıldandı: "Seni çok seviyorum ve sana geri geleceğim sevgilim."
Gözünün önüne birlikte geçirdikleri güzel anılar gelince, duygusal bir şekilde onu özleyip dayanamadığı zamanlar dinlediği şarkıyı açtı. Tarkan'ın "İnci Tanem" şarkısı çalmaya başlarken bilgisayarın sesini de iyice yükselterek yatağına uzandı. Aklında ve kalbinde yalnızca Defne vardı ve hep onun olacağından emindi. Bugünler yapayalnız, kimsesiz geçse de güçlü olup beklemek zorundaydı. Onun duygularını da en çok bu şarkı yansıtıyordu. Yatakta uzanırken komodinin üzerinden hiç ayrılmayan fotoğrafı eline aldı ve şarkıyı dinleyerek fotoğraftaki sevgilisine baktı. İçinde o kadar yoğun bir özlem vardı ki fazlası gözlerinden taşıyordu. Şarkıyı mırıldanarak Defne'nin fotoğrafını parmağıyla okşayıp öptü.
Çaresizim mecbur bu veda...
Kokun üzerimde gidiyorum uzaklara.
Sığınıp anılara bu hasrete dayanırız elbet,
Ümidimiz muradına erecek sabret.
Sabret inci tanem,bekle beni.
Döneceğim mutlaka sabret...
Öyle çaresizdi ki... Herkesten nefret ediyordu, özellikle de babasından. Eğer o Ege'yi rahatsız etmeseydi bunların hiçbiri yaşanmayacaktı. Kendisinden çalınan bu zamanların hesabını gün geldiğinde sebep olanlardan misliyle soracaktı.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 20.36k Okunma |
1.48k Oy |
0 Takip |
50 Bölümlü Kitap |