49. Bölüm

49.BÖLÜM KÖRDÜĞÜM

anonymous
mermaidmaryy

Üç yıl sonra...
Ocak ayı

Yıllar su gibi akıp geçti. Cem, yıllarca yalnız başına kızının dönüşünü bekledi. Hayatına kimseyi almamakta kararlıydı ve annesiyle hâlâ düşman gibiydi.Defne,ara sıra İstanbul’a uğrasa da babaannesinde yalnızca bir hafta kalıp geri dönüyordu. Babasını ise yılda belki bir iki kez görüyordu. Bu yüzden babasının ne halde olduğunu fark etmiyordu bile.

Cem, kızının okuyup kendi yolunu çizmesinden memnun olsa da onu uzaklara gönderdiği için içten içe pişmanlık duyuyordu. Kocaman evde tek başına olmak onu her zamankinden daha kötü etkiliyordu, yalnızlık onun yakasına yapışmıştı; bir kere yapıştı mı bırakmıyordu.
Etrafta değişen pek bir şey yoktu; iyiler hâlâ iyiydi, kötüler hâlâ kötüydü. Aşklar da nefretler de aynı kalmıştı. Tek fark, zamanın akışıydı: yaşlar ilerlemiş, liseliler büyüyüp üniversiteli olmuştu. Berfu ise bu üç yıl içinde kısa bir evlilik yaşamış, ama o da yalnızca üç ay sürmüştü; ardından eski hayatına geri dönüp abisi ve annesi arasında koşturur olmuştu.

Caner, Açelya, Zeynep ve Defne birbirlerinden ayrı olsalar da hâlâ eskisi gibi yakınlardı. Olabildiğince bir araya gelip görüşüyorlardı. Her biri farklı bir bölüm kazanmış ve hayatı kendi bakış açısıyla keşfetmeye başlamıştı. Caner, müzikle ilgilenmeyi önceliği yapsa da Hukuk Fakültesi’ne, Açelya duygusallığına rağmen Tıp Fakültesi’ne, Zeynep ise Fen-Edebiyat Fakültesi Matematik Bölümü’ne yerleşmişti. Defne de kendisi kararsız kalsa da babaannesinin tavsiyelerine göre bir tercih yapmış, İngiltere'de Endüstri Mühendisliği bölümünü kazanmıştı.

Ege’den hâlâ kimsenin hiçbir haberi yoktu. Zamanla gittiği yere alışmış, kendi hayatını yönetmek için çalışmaya başlamıştı. Bilgisayar alanında kendini geliştiriyor, “Michael” adıyla pek çok sertifika alıyor ve çeşitli uygulamalara katkıda bulunuyordu. Hayatını yaşamaya çalışsa da Defne’yi bir an bile unutmamıştı; her sabah, ona geri dönebileceği günün yakın olduğunu hissederek uyanıyordu. İçindeki buruk his her gün aynıydı, değişmiyordu.

Defne'nin yıllardır yurt dışında olması herkesi üzerken Feride Hanım'ı çılgına döndürmüştü. Bu süreçte bile zavallı Defne'yi manipülasyonuyla etkileyerek kendi istediği ve işine yarayacak bölümleri tercih ettirmişti. Kilometreler olsa bile o burnunu sokacak bir yol buluyordu. Berfu'nun dolandırıcı şapşal bir adamla evlenmesi ona maddi olarak büyük bir kayıp yaşatmıştı. Son zamanlarda da iyice hastalık hastası olmuştu. Tabii ki bu durumu da lehine çevirmeyi ihmal etmiyordu. İngiltere'de okuyan biricik varisi, torununu 'öleceğim' diyerek dönmeye ikna edip ona İstanbul'da özel bir okul bulmuştu. Bunları yaparken de Cem'in ruhu bile duymamıştı. Defne üç yılın sonunda yarım dönem zarzor okuyabildiği okulunu bırakıp İstanbul'a dönüyordu,babaannesinin sahte ölüm fermanıyla.

Defne çok kez buraya gelmişti ama ilk defa gerçek anlamda geri dönüyordu. Duyguları karmaşık ve kalbi buruktu. Babaannesinin ölmesinden korkarken bir zamanlar yaşadığı tüm travmalar aklından geçiyordu ve nefesi daralıp nerede olduğunu unutacak kadar bir panik yaşıyordu.

Uçakta nefesini düzenlemeye çalışırken elini tırnaklarıyla kanattığını farkında bile değildi. Babaannesi çok hasta olduğunu ve onu yanında istediğini söylemişti,her an ölebilirmiş gibi... Defne bu duyguları yeniden yaşamaktan çok korkuyordu. Aynı zamanda dedesi ve anneannesinin öldüğü zamanları tekrar tekrar yaşıyordu.

Uçaktaki geçen süre boyunca Defne panik atak geçirip durdu, sakinleştirici aldı, nefes egzersizleri yaptı, kendisine sakin olmasını söyledi ama yine de bu durum düzelmedi. Bir yanıyor bir üşüyordu. Üşüdükçe de anneannesinin soğuk bedenini gözünün önüne getiriyordu. Bu geçirdiği en korkunç uçak yolculuklarından biriydi. Bunu önceden tahmin edebildiği için havalimanına can dostu Caner'i çağırmıştı. Onu anlayabilecek ve güçlendirebilecek tek kişi oydu.

Uçaktan iner inmez hızlıca çıkıp bagajını aldı sonrasında adeta koşar adımlarla çıkışa ilerledi. Ortalık kalabalıktı ve Defne panik içinde Caner'i arıyordu. En sonunda elinde Defne Arslan yazan bir a4 kağıdı ile bekleyen Caner'i görüp ona doğru koşturdu. Onun bu şapşal hareketini bile fark edemeyecek kadar kötü hissediyordu.

Caner de Defne'yi görüp özlemle kollarını açtı ve sıkıca sarıldı. Defne titreyerek karşılık verdi ve geri çekilirken Caner'e üzgün bir ifadeyle baktı.

"Üşüdün mü?" dedi Caner onun titrediğini görünce. Defne bunu duyar duymaz kendini bıraktı ve hızlı nefes alıp vererek ağlamaya başladı.Nefes alışı sanki çığlık gibiydi. Caner ona ne yaptığını anlayamadan korkuyla Defne'nin yanaklarını tuttu, sonrasında anneannesini kaybettiği günü hatırladı ve pişmanlıkla baktı.

"Özür dilerim... Sakin ol, ben buradayım bir şey yok Defne, geçecek. Herkes iyi, her şey yolunda"dedi ve Defne'nin başını kendi omzuna yaslayıp sarıldı. Defne sık nefes alıp veriyordu ve korkuyordu. Caner kimsenin onu rahatsız etmemesi için yavaşça arabaya oturttu ve hemen bir su çıkartıp uzattı.

"Başka bir şey mi oldu? Sen bunu aşmıştın, ne tetikledi yine?"

Defne nefes almaya çalışarak doğruldu ve derin bir nefes verip suyu yavaşça içti. Yıllar geçse bile yaralarının izi soğukta sızlamaya devam ediyordu işte. Defne sakin kalmayı denerken Caner destek olmaya çalışarak elinden tutup nefes tekniğini uygulatmaya çalışıyordu.

" Tamam nefes al şimdi. Bir ,iki,üç,dört. Tamam şimdi ver nefesini bakalım. Bir,iki,üç,dört,beş,altı. Tamam... Tekrar edelim nefes al yine; bir, iki, üç dört. Şimdi yine ver; bir iki üç..." Defne,Caner'in elinden tutarak onun dediklerini yapıyordu. Neyseki kalbi yavaşlayıp paniği azaldığında Caner'e gözleriyle teşekkür edip sarıldı. Böyle bir arkadaşı olduğu için kendini hep şanslı sayıyordu.

"İyi ki varsın Caner" diye mırıldandı ve geri çekildi. Caner de onun iyi olduğunu görüp rahat bir nefes aldı. Onu bu hale neyin getirdiğini anlamaya çalışıyordu.

" Sorun ne? Neden tetiklendi bu?" dedi Defne'nin elini bırakırken. Defne de sakin bir ses tonuyla cevapladı.

" Babaannem hastaymış, acil dönüş yapmamı istedi. Temelli döndüm ben de... Onu da kaybetmek istemiyorum ben Caner. Anneannem gittiğinde ne yaşadığımı bir ben biliyorum. Yine o günlere dönmekten çok korkuyorum."

"Sakin ol kızım, kimsenin bir yere gittiği yok.Her şey yolunda... Hem ben Feride teyzeyi geçen hafta alışverişte gördüm turp gibiydi. Sen bence asıl babana endişe et."

"Ne! Ne oldu babama?"dedi Defne panikle. Caner sakin olması için elini omzuna dayadı ve konuştu.

"Sen gittiğinden beri iyice sessizleşti, o evde yapayalnız kaldı.Sen de arayıp sormuyorsun adamı hiç , o da alkole bağlandı, işleri bile aksatıyor artık, bak bu gidişle işleri de batacak."

Defne şaşkın ve içten içe üzgün bir şekilde baktı ve kaşlarını çatarak kafa salladı.

" Çok mu kötü gerçekten?" dedi. Caner kafasını iki yana sallayarak gözlerini devirdi ve Defne'nin oturduğu kısmın kapısını kapayarak bagajları yerleştirip sürücü koltuğuna geçti. Defne düşünceli bir şekilde yola doğru bakarken yine kötü olmamak için durup durup nefes egzersizi yapıyordu. İyi şeyler düşünmeye çalışıyordu.

"İstersen önce bizim siteye gidelim, babanı gör sonra babaannene bırakırım seni" dedi Caner,sesinde bir emrivaki vardı. Cem amcasına asla kıyamazdı ve kötü görmek onu da üzüyordu. Belki kızını görünce iyi olup alkolü bırakırdı.

Defne biraz düşündü ve mırıldanarak cevapladı.

"Olur. Ben hayırsız evlat değilim Caner, ben de babamı özlüyorum,merak ediyorum ama hala ona çok kırgınım."

Caner'in diyecek çok lafı vardı ama Defne'ye kıyamadığından susuyordu. Birlikte sessiz bir yolculuk yaptıktan sonra siteye vardılar. Babasının evine gelir gelmez Defne'nin karnında bir şeyler canlanmıştı sanki. Kıpır kıpır bir heyecan oluşmuştu içinde. Liseli haline geri dönmüştü adeta, her şeyin yoluna girmeye başladığını sandığı zamanlara...

Arabadan indi ve yavaşça etrafa bakındı, gözü odasının penceresine iliştiğinde aklında Ege'yle olan anıları canlandı. O anki hisleri yeniden hissetti ve gözleri yavaşça doldu. Caner de onun baktığı yere bakıp gözlerinin dolduğunu görünce hâlâ Ege'yi sevdiğini anladı. İnkâr etse de, zaten unutamayacağını biliyordu. Defne, Ege'yi gördüğünden beri hep onu sevmişti. Hep Ege'yi seçmişti. Anlaşılan o ki yıllar geçse de bir şey değişmiyordu.

Defne kafasını iki yana sallayıp kendine geldiğinde babasının yanına gitmek için ilerledi, hızlıca bahçeden geçip kapıyı çaldı. Uzun bir süre kapı açılmadı ama Defne ısrarla zile basmaya devam etti. Sonunda Cem kapıyı uykulu bir şekilde açtığında Defne, babasının bu bitkin haline şaşkınlıkla bakıyordu. Caner'in dediği kadar vardı, babası sanki üç yılda otuz yıl yaşlanmıştı.

"Ben geldim baba... "

Cem karşısında Defne 'yi görüp şaşkınlıkla gözlerini açtı, Defne babasıyla ara ara görüşse de bu eve üç yıldan fazladır gelmiyordu. Cem şaşkındı ama mutluydu da nasıl tepki vereceğini bilemeden gülümsüyordu. Defne de duygulu bir şekilde bakarak babasına sarıldı. Cem afallayarak karşılık verirken gülümsemeye devam ediyordu ama gözleri yaşla doluydu. Bir rüya görür gibi mutluydu.

"Ne yaptın böyle kendine"dedi Defne. Sanki yıllar onu daha duygusal biri yapmıştı, belki de gurbette olmak onu bu hale getirmişti.

Cem duygulu bir ses tonuyla konuştu. İçi kızını görür görmez canlanmıştı. Üzeri sigara ve alkol koksa da aldırış etmeden Defne'ye sarılıyordu.

"İyiyim ben, sadece kızımı özlüyorum; senin özlemin, annenin özlemi beni mahvediyor artık. İstanbul'dan gitmeni isteyen bendim ama dönmeni de en çok yine ben istedim kızım. Bu eve dönmeni dört gözle bekledim..."diye mırıldanarak konuştu. Defne'nin gözleri doldu ve babasının alkol kokusundan rahatsız olarak geri çekildi.

"Annem seni böyle görmek istemezdi, ben de öyle... Bak, eğer içmeyi bırakırsan ,kalırım İstanbul'da."dedi. Oysa zaten temelli dönmüştü ama babasının alkolü bırakması için bir sebebi olmalıydı. Cem'in gözleri parladı ve kafa salladı.

"Bırakırım, söz. Zaten sen olunca ben iyi oluyorum.Benim yıllardır aradığım ilacım senmişsin ki ben çok geç anladım. Hadi! İçeri geçsene..."

"Yok gelmeyeyim, babaannem bekliyor. Caner senin kötü olduğunu söyleyince korktum.İlk sana geldim. İyi ol baba, sana kırgın olsam da kötü görünce kalbim acıyor. Artık kalbimi acıtma."dedi Defne, kalbi de kendi de yorgundu ve artık dinlenmek istiyordu.Sesi ara ara boğuklaştı, gözleri doldu ve konuşmakta zorlandı. Özlemişti. Babasını da bu evi de.

" Senin evin burası Defne, bırak inadını artık, yirmi yaşındasın çocuk değilsin... " Cem yine bildiğini okuyordu.

"Çocuk olmadığım için zaten burada kalmak istemiyorum, ben çocukken yanımda bile değildin sen, yetişkinken mi yanında olmamı bekliyorsun? Neyse seninle tartışmayacağım. Sadece seni görmek istedim, gördüm ve gidiyorum." dedi Defne. Cem, Defne'yi yine kızdırmıştı. Onu kaybetmekten korksa da çenesini asla kapalı tutamıyordu. Yine söylediklerine pişman bir şekilde baktı ve üzülerek kafasını eğdi. Sustu ,hiçbir şey diyemedi.

Defne de afallayarak oradan çıktı, Caner'in yanına gelip arabaya bindi.

"Gidelim"

Caner ona bir şey sormadan ve konuşmadan babaannesine bıraktı, Defne eve gelir gelmez eşyalarını çalışanlara bırakıp hemen babaannesinin yanına koştu. Feride Hanım odasında hasta bir şekilde yatıyordu. Evet, belki gerçekten hastaydı ama o bire on katarak anlatıyordu. Defne de panik oluyordu.

Feride Hanım insanların zayıf yönlerini kullanmayı çok iyi bilirdi. Defne'nin de en zayıf yönü buydu: Sevdiklerini kaybetme korkusu. Zaten en sevdikleri teker teker hayatından çıkmıştı, bu süreçte ona iyi gelen babaannesini de kaybedemezdi.

Babaannesine sıkıca sarıldı ve duygulanarak ağladı.

"Neyin var babaanne, ne oldu sana birden?"dedi. Feride Hanım da duygusal bir şekilde mırıldanarak konuştu.

"Ay Defne, ben öleceğim artık herhalde."dedi.

"Deme öyle, Allah korusun."

Feride Hanım,Defne'nin elini tuttu ve sıktı. Yavaşça kalbine götürdü.

"Boğazımda fındık kadar bir kitle buldular, ne olduğunu araştırıyorlar. Kesin kötü bir şey ama kalbim de sıkışıp duruyor, kalbimde de sorunlar var eminim buna..."dedi. Defne şaşkın ve üzgün bir ifadeyle baktı ve boğazındaki bandajı gördü.

"Neden bandaj var?"

"Ufak bir parça aldılar, mühim bir şey değil. Araştırma yapacaklarmış." dedi kendini acındırmaya çalışırcasına.
O esnada yanlarına Berfu geldi ve gülerek konuştu.

" Sen endişe etme Defne kuşum, babaannen biraz abartıyor olabilir, henüz belli olan bir şey yok. Keşke okulunu da bırakıp gelmeseydin."dedi. Bunun üzerine Feride Hanım'ın yüzü biraz düştü.

"Ah Defne ah, çocuklarım benim hasta olduğuma ancak ben ölünce inanacaklar. Sen beni bırakma babaanne'ciğim."

Defne yutkundu ve kaşlarını hafifçe çatarak babaannesinin ellerini tuttu.

"Üzülme artık buradayım zaten, temelli dön dedin bak döndüm. İyi olacaksın hiç merak etme. Ben yanında kalacağım artık. Hem sizi de özlemiştim aklımdaydı temelli dönmek,iyi de oldu. "

Berfu annesinin rollenmelerine göz devirirken Defne ona kıyamayıp ellerini tutmaya devam ediyordu. Feride Hanım yalandan öksürerek konuştu.

" Sen babaannenin yanında ol, ben iyi olurum güzel torunum. "

Defne üzgün bir şekilde Feride Hanım'a baktı ve kafa salladı.

"İyi olacağız hepimiz."

Bir süre babaannesinin yanında durdu ve kendi elleriyle ona yemek yedirdi. Feride Hanım, Defne'nin yanında çocuk gibi mızmızdı. Kimbilir aklından neler geçiyordu? Defne'nin dönmesinin de onun için bir sebebi elbet vardı.

Feride Hanım dinlenmek için müsaade isteyince Defne de yanından ayrılıp odasına geçti, çoktan hava kararıp ay ve yıldız ortaya çıkmıştı. Defne eşyalarını yavaşça yerlerine yerleştirirken bir defter yere düştü. Dikkatli baktığında onun defter değil de bir albüm olduğunu anlayıp eline aldı. Rastgele bir sayfasını açtı ve Ege 'nin fotoğrafını görüp kaşlarını çattı. Onu görmeyi beklemiyordu bu yüzden şaşırmıştı.

Neredesin?
Yaşıyor musun?

Kalbi düzensizleşirken nefes aldı ve gözlerinin dolmasına izin vermeden onu kapatıp kitaplığa koydu. Onu yanında götürmesine rağmen bir kere bile açıp bakmamıştı. Şimdi hangi cesaretle açmıştı eski defterleri bilmiyordu ama boğazı düğümlenmişti,kör bir düğüm gibi.

Güçlükle yutkundu ve odadan çıkıp aşağı, bahçeye, indi. Bahçedeki koltukların birine oturdu ve düşünmemeye çalışarak gökyüzüne baktı. Her şey ona Ege'yi hatırlatmak zorunda mıydı? Yıllar önce bitmiş bir mesele nasıl hâlâ canını yakabiliyordu böyle? Gökyüzündeki en parlak yıldızı görünce aklına Ege'nin sözleri kuruldu.

'Seni özlediğimde gökyüzünde onu izleyeceğim. Böylece yanında hissedeceğim.'

Defne sinirli bir şekilde kaşlarını çatıp gökyüzüne baktı ve mırıldandı.

" Sen de bakıyor musun acaba şimdi,bu yıldıza? "

Oysa Defne bilmiyordu, ikisinin aynı anda aynı yıldıza bakamayacağını...Defne yazı yaşarken, Ege kışı yaşıyordu, Ege yanarken, Defne üşüyordu. Ege günü bile Defne'den önce bitiriyordu.

Defne içli bir nefes verdi ve gözlerini yere indirdi. O esnada Berfu halasının elinde bir şişe şarapla yanına geldiğini gördü,toparlandı ve gülümsemeye çalıştı. Berfu da aynı durumdaydı bu yüzden bozuntuya vermeden şişeden bir yudum alıp gülümsedi.

" Derdini bölme, aynı acıları yaşıyoruz. Ah şerefsiz erkekler... "

Defne tebessüm etti ve halasını izledi, Berfu bir sigara yakıp içine çekti ardından Defne'ye uzatıp mırıldandı.

"Artık çocuk değilsin, istersen alabilirsin"

Defne tebessüm etti ve kafa salladı.

"Sağ ol hala"dedi ama almadı. Berfu gözlerinden yaşlar akıtarak sigarayı içine çekti.

"Neden böyle oluyor bilmem, birini severim beni sevmez, birini daha severim bu defa oldu derim, bu beni sevdi derim... O da gelip beni dolandırır. Sevmek bana göre değil sanırım"
Defne üzgün bir şekilde halasına baktı ve elini onun omzuna koyup sıvazladı.

"Bizim suçumuz olduğunu sanmıyorum. Erkekler çürük."dedi ve o da şişedeki şaraptan bir yudum aldı. Bunun üzerine Berfu kahkaha attı.

"Çürük tabii" dedi. İkisi de birbirine bakıp gülerken, Defne Berfu'nun omzuna yaslanıp mırıldandı.

" Onun geri gelmesi için daha kaç yıl geçmesi gerek hala..." dedi. Berfu anlamaya çalışarak Defne'ye baktı. Kaşlarını çatmış sigarasından bir nefes daha alıyordu.

"Hı?"

"Boşver, aşk işte... "dedi Defne ve kafasını gökyüzüne kaldırıp bir yudum daha içti. Ege üç yıldır neredeydi? Yaşıyor muydu? Onu hiç özlememiş miydi? Yıllardır bu soruların,hatta daha fazlasının, cevabını arıyordu. Gitti olmadı,kaldı olmadı. Sanki bu aşk hiç yaşanmamış gibi, Ege diye biri hiç var olmamış gibiydi. Hatta bazen onun kafasında kurduğu bir hayal olduğunu bile düşünüyordu.
O kadar saçmaydı ki haber bile vermemesi insanın aklına her şey geliyordu. O mektubu yazanın Ege olduğunu bilmese kaçırıldığını belki öldürüldüğünü sanabilirdi ama o mektubu Ege yazmıştı. Onun yazısını tanıyordu işte. Bir imkansızı bekliyordu. Kendine bile söyleyemese de hâlâ aşk denince onun aklında canlanan Ege'ydi.

Yıllardır içindeki bu karmaşaya bir isim koymaya çalışmıştı, hep düşünmemek için kendini başka şeylere vermişti ama yine de gün yüzüne bir gün çıkıyordu bu duygular. Kördüğüm olmuştu artık bu mevzu, çözmeye çalıştıkça daha da dolanıyordu derdine...

Okuduğunuz için teşekkürler ♡

Bir kördüğümün
Uğruna öldüğüm
Terk edip gitmişsin sen aşk
Fuzuli bir rüya
Uykuma gömdüğüm
Bizi terk etmişsin aşk

Bu şarkıyı siz değerli okurlarıma emanet ediyorum, çok güzel bir parça bence ve çok kişi bilmiyor. Umarım beğenirsiniz Defne ve Ege'ye çok uyduğunu düşünüyorum bana onları anımsatıyor.♡♡♡

Aksın yerlere inan
Görürse başkasını gözlerim
Şu yalanı bırak
Bizimki aşk değil
Aşk, kahrettin beni

Bölüm : 02.12.2025 05:49 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...