24. Bölüm

23. Bölüm

Yasemin yaman
mermarid

Merhaba arkadaşlar. Umarım bölümü beğenirsiniz. Keyifli okumalar!

**

 

Genç kız başını geriye yaslayarak karşısındaki Kızılay’ın astığı tabelaya bakıyordu. Omzunda ağlayarak uyuya kalan kardeşinin rahatsız olmaması için kımıldamazken bir saat önce karşısındaki odaya giren Ahmet’in çıkması için bekliyorlardı. Ahmet kanının uymasıyla babası için beyaz kan bağışında bulunuyordu. Şu anlıkta başka kan verecek kimse olmadığı için etrafa haber salınmış, kanı uyanların bağış için hastaneye gelmesi rica edilmişti. Sadece Ahmet’in vereceği kan yeterli olmayacaktı.

Kan ver hayat kurtar!

Tekrar tabelada yazan yazıyı okurken göz kapakları ağırlaşmaya başlamıştı. Oradan geçen insanları dikkatini çekseler de genç kız umursayacak durumda değildi.

“Estağfurullah,” genç kız içinden tesbih ederken ezbere bildiği duaları babası şifa bulsun diye okuyordu. Bitirdikçe başa sararken kardeşinin kımıldamasıyla bakışları ona döndü.

“Baba!” kız babasını sayıklayarak yerinde sıçrarken Efnan elini kardeşinin yüzüne gelen saçlarına uzatarak kulağının ardına çekmişti.

“Korkma, baban iyi olacak.”

“Onu göremez miyiz?” Banu’nun sorusuyla Efnan bilmediği için bir şey söyleyememişti.

“Doktora sorarız, izin verirse görürüz.” Banu başını sallarken bakışları Ahmet’in girdiği odanın kapısına dikilmişti.

“O adam senin kocan mı?” Efnan gelen soruyla hafif gülümsemişti. Başını sallayarak onu onaylarken Banu imalı bir şekilde “Yakışıklı adammış, seni de seviyor belli…” dediğinde Efnan’ın gözleri kısılmıştı.

“Enişten hakkında böyle konuşman uygun değil. Sadece onun hakkında değil, yabancı bir erkek hakkında nefsinle hareket ederek konuşmamalısın.” Banu ablasına şaşırmış bir şekilde bakarken eliyle dudaklarına fermuar çekerek “Takılmak istemiştim, ortam dağılsın diye…” dedi. Efnan ona gülümserken Banu yutkunarak ona bakmıştı. Efnan’ın hiç zorlanmadan karşıdaki kişi etkileyeceğine adı kadar emindi.

“Sen çok güzelsin, gözlerin babama benziyor.” Efnan gelen iltifatla kızarırken “O senin güzel bakışın,” diyerek kardeşine cevap vermişti.

“Ama öyle, daha önce kimse söylemedi mi?”

“Bilmem, söylemiştir elbet ama ben duymaktan yana değilim. Gerçi senin güzelliğinin yanına gelemem ama…” Banu kıkırdayarak ablasına bakmıştı. Sanki yıllardır birlikte yaşamışlar gibi hiç yabancılık çekmemişlerdi. Kan çekiyor sözü şu anda onların yaşadığı şey olmalıydı. Efnan’ın içi kıpır kıpırdı ve kardeşini kanatları altına almaya hazırdı. Banu ise birkaç görmede ablasına hayran kalanların arasına yerini almıştı. Genç kız sürekli ablasının yüzüne bakıyor, kızın her ayrıntısını ezberlemeye çalışıyordu.

“Ne zaman çıkacak eniştem?”

“İşlem biraz uzun sürebiliyor, beklememiz gerek.”

“O çıkana kadar doktorla konuşamaz mıyız?” Efnan kısa bir duraksamanın ardından etrafına bakınmaya başlamıştı. Açelya hemen karşı çaprazına oturmuş başını geriye yaslayarak gözlerini dinlendiriyordu.

“Telefonu yanında olsaydı Ahmet’e mesaj çekerdik. Çıkınca bizi aramazdı.”

“O abla söylesin? Seninle değil mi?” Açelya’yı gösteren genç kız Efnan’ın gülmesine neden olmuştu.

“Onun beni yalnız bırakacağını sanmıyorum, ayağa kalkarsak peşimize takılır.”

“Ablan doğru söylüyor, onu yalnız bırakamam.” Açelya tek gözünü açarak ikiliye bakmıştı. İki kardeşin kendi halinde konuşup anlaşması Açelya’yı mutlu etmişti. Aklına kendi kardeşi gelince yıllardır onunla konuşmadığından içi özlemle dolmuştu. Ailesi onu silmişti. Kocası şehit olduğunda bile onu aramamışlardı. O soğuk hastane odasında bir başına kalıp mücadelesini verirken bir karar almıştı ve ailesiyle olan tüm irtibatını kesmişti. Zor gününde yanında olmayanları iyi gününde de yanında istemiyordu. Özlüyor olsa da geri adım atmaya niyeti yoktu.

“Neden? O senin koruman mı?” Efnan başını sallarken Banu’nun gözleri parlamıştı.

Yaklaşık bir buçuk saat daha geçtiğinde Ahmet yorgun bir şekilde odadan çıkmıştı. Beyaz kan vermek insanı oldukça bitkin düşürüyordu. Efnan onu görünce hızla yanına ulaşmıştı. Yüzü beyaza kesen adamın yanına ulaştığında endişeyle sordu.

“Nasılsın, kendini iyi hissediyor musun?” Ahmet gülümseyerek karısına baktı.

“Endişelenme ben iyiyim. Bu yorgunluk normalmiş.” Efnan başını sallarken elindeki ceketini alarak adamın koluna girmişti.

“Seni dinleneceğin bir yere bırakalım biz doktorla konuşup geleceğiz. Sen içerideyken buradan ayrılmak istemedik.” Efnan’ın sözleriyle genç adam başını sallarken karı koca önden yürüyerek hastanenin kafeteryasına geçmişlerdi. Ahmet boş masalardan birine geçerken üç kız geri dönerek doktordan babasını görmek için izin almıştı. Bu sırada kendi arkadaşı da babasını kontrol edip ona bilgi vermişti. Ne yazık ki babasının bedeni fazla ilaca maruz kaldığı için toparlanması için uzun süre tedavi görecekti. Bunun içinde hastane çıkışı iyi bakılmalıydı.

Banu ve Efnan yoğun bakıma kısa süreli girerek uyuyan babalarını görmüşler sonrada hastaneden ayrılarak eve doğru yola koyulmuşlardı.

“Annemler hangi evde acaba sen sordun mu?” Efnan genç adama sorarken Ahmet gözleri kapalı bir şekilde cevaplamıştı.

“Bizdeler oraya gideceğiz.” Efnan çekinir bir şekilde oturan kardeşine dönerek elini tutmuştu.

“Endişelenme Banu, annemler seni çok sevecek.” Banu sessiz kalırken oldukça tedirgindi. Hiç tanımadığı insanların arasına girecekti. Ayrıca polis tarafından götürülen ailesinin yanına da gitmemişti. İçi sıkılırken dayanamayarak “Annemlerden haber var mı? Onlara ne olacak?” dediğinde Efnan küçük kızın dolu gözlerine bakmıştı. Onu anlayabiliyordu. Bir başına hissediyor olmalıydı.

“Eve geçince avukatı arar sorarız ne olduğunu. Endişelenme, suçları yoksa serbest kalırlar.”

“Ya varsa?” Banu yutkunarak sorarken Efnan üzgün bir şekilde onu cevapladı.

“O zaman kanun karşısında cezalarını çekerler. ‘…Kim bir kimseyi öldürürse sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur.’ Der Ayeti kerimede… (Maide 32.ayet) onlarda cezalarını çekmek zorunda.”

Arabada sessizlik olurken Efnan kardeşini sakinleştirmek için farklı konular açmaya başlamıştı. Kısa süre sonra Banu ablasına ayak uydururken evin sokağına geldiklerinde genç adam gördüğü arkadaşlarıyla arabadan inmişti. Efnan yorgun olduğunu dinlenmesi gerektiğini söylese de genç adam geç kalmayacağını söyleyerek onu onaylamıştı.

“Açelya abla sende gelmez misin?”

“Eve gitmem gerek Efnan, yapacak işlerim var. Siz apartmana geçin ben bekliyorum.” İkili arabadan indiğinde Banu dikkatle etrafına bakınıyordu. İlk defa böyle bir mahalleye gelmişti ve işin açıkçası oldukça dikkatini çekmişti. Sokakta oynayan gençleri görünce kısa süre onlara baktı. Her kafadan bir ses çıkıyordu. Karşı binanın altında küçük bir bakkal vardı ve Banu ilk kez bu kadar küçük bir bakkal gördüğü için “Abla şuradaki market çok küçük değil mi?” diye sorunca Efnan gülümseyerek “Orası mahalle bakkalı canım, market değil,” dedi. Banu dışarıda renk renk asılan lastik toplara ve balonlara hevesle bakmıştı. Balonları oldu olası çok severdi. Annesi artık büyüdüğünü söyleyerek ona izin vermese de o gizlice alıp odasında saklardı. Parmakları olan balonu gören Banu heyecanla “Şu balon çok güzel değil mi? İlk kez böyle bir balon gördüm,” dediğinde Efnan cevap vereceği sırada arabanın kornasının çalmasıyla Açelya’ya dönmüştü.

“İçeri geçsenize ne bekliyorsunuz?”

“Tamam giriyoruz, anahtarımı bulamadım.” Efnan çantasında bir türlü anahtarı bulamazken zili çalmak zorunda kalmıştı. Yukarıdan gelen Gülay annesinin sesiyle kendini tanıtırken kapı otomatiği hemen açılmıştı. İkili apartmana girdikten sonra Açelya oradan ayrılmıştı.

“Hoş geldiniz kızım, yemek birazdan hazır olur,” Gülay Hanım güler yüzüyle onları karşılarken bakışları Banu’ya takılmıştı.

“Hoş bulduk Gülay anne, seni kardeşim Banu ile tanıştırayım. Kendisi şimdilik misafirimiz olacak.” Kadın sevecen bir şekilde Banu’ya sarılarak onu içeri buyur ederken Efnan “Annemler burada mı?” diye sordu.

“İçerideler kızım sizi bekliyorduk. Ahmet nerede?”

“Mahallede arkadaşlarını gördü onlarla konuşup gelecekmiş.” Efnan’ın yüzü asılırken genç adam için endişelenmişti. Yol boyu yüzünün rengi geri gelmemişti.

“Neden asıldı yüzün, gelir birazdan. Ahmet uzun zamandır mahalledeki gençlerle vakit geçirmemişti. İş, ev derken boşladı çocukları. Çocuklar da çalışıyor, iyi düzgün gençlerdir merak etme.” Efnan yanlış anlaşılabileceğini düşünerek hızla cevap vermişti.

“Elbette görüşsün Gülay anne ama bugün kan verdi. Uzun süre makinede kaldı yorgun görünüyordu.” Gülay hanım genç kızın sözleriyle elini kaldırarak gelininin yanağını okşamıştı. Sürekli dua ediyordu oğlu için ve Allah ona en hayırlı kısmeti nasip etmişti. İçin çok rahattı. Efnan’a baktıkça içindeki tüm sevgi ona doğru akıyordu.

“Ah kızım, Allah senden razı olsun. Oğlumun yüzü sayende yeniden güldü.” Efnan utanırken Banu boğazını temizleyerek “Abla kapıda konuşmaya devam mı edeceksiniz?” dedi. İkili gülerek kıza bakarken içerden seslenen Hilmi Bey dikkatleri salona çekmişti.

“Gülay, yine kızımı kapıda konuşmaya mı tuttun. Bırak kızımı da biraz yüzünü görelim.” Efnan gülümseyerek salona geçerken Banu da onu takip etmişti. Üçü birlikte içeri girdiğinde bakışlar onlara dönmüştü. Banu çekinerek ablasının ardına geçerken Zeynep Hanım kızın hareketini fark edince yerinden kalkarak Banu’nun karşısına geçmişti.

“Hoş geldin kızım, gel şöyle yanıma otur.” Banu başını sallasa da konuşmamıştı. İki yaşlı adam onu karşılarken genç kız emanet gibi kanepeye oturmuştu.

“Anne ben üzerimi değiştireyim yardıma gelirim olur mu?”

“Tamam kızım sen rahatına bak. Suna henüz gelmedi, o gelsin sofrayı kurarız.” Suna Efnan’ın ayarladığı kreşe işe başlamıştı. Bir bakıma Efnan’ın gözü kulağı olacaktı orada. Son ziyaretinden sonra gördüklerinden hoşlanmayan genç kız Suna ablasına gözünü dört açıp ortamı iyi gözlemlemesini istemişti. Yanlış gördüğü her şeyi ona bildirecekti.

“Tamam anne, Banu hadi sende benimle gel üzerimizi değiştirelim.” Banu başını sallayarak hızla yerinden kalkmıştı. İkili evden çıkıp alt kattaki daireye inerken Banu merakla sordu.

“Sizin villada yaşadığınızı söylemişti abim, neden burada kalıyorsunuz?” Efnan kardeşine kısa bir bakış atarak dairenin kapısını açmıştı. Evin içi mis gibi temizlik kokuyordu.

“Buraya yeni taşındık, o ev bizim için çok büyüktü. Burayı sevmedin mi?”

“Aksine mahalle çok sevimli. Hem sen evli değil misin neden kocanın yanında kalmıyorsun?”

“Evliyim ama düğünümüz olmadı. Hem evimizde daha hazır değil. Teras kat bizim evimiz olacak nasip olursa.”

“Aile abartmanı desene, hiç yalnız kalmazsın burada.”

“Öyle,” derken kardeşinin düşen yüzüne merakla bakmıştı. “Ne oldu, neden yüzün asıldı?”

“Keşke babamla bizde burada yaşasak.” Banu eve girerek içeriyi incelemeye başlamıştı. Oldukça sade ve şık döşenmiş ev hoşuna gitmişti. Ablasının peşinden onun odasına girerken Efnan üzerini çıkararak dolabına yönelmişti. Kendi için bol kahve tonlarında bir elbise seçerken kardeşi içinde spor tunik eşofman çıkarmıştı.

“Kıyafetlerimin hepsi bu şekilde sana bol gelir ama rahattırlar.” Banu kendisine uzatılan kıyafetleri alırken Efnan gülümseyerek “Ben banyoda giyineceğim sen burada giyinirsin,” dedi.

“Neden, yanında giyinebilirim. Ne de olsa ikimizde kadınız.”

“İkimiz kadında olsak kadının kadına haram olan bölgeleri vardır güzelim. Dikkatli olmakta fayda var.” Banu ablasının cevabıyla şaşırırken Efnan banyoya geçerek üzerini değiştirmişti. Başına uzun bir örtü alarak banyodan çıktığındaysa kardeşini aynanın karşısına geçmiş kollarını iki yana açmış bir şekilde gülerek kendini izlediğini görmüştü.

“Nasıl oldum?” etrafına dönerken Efnan gülmemek için kendisini tutmuştu. Kıyafet ona oldukça bol gelmiş olsa da çok şık olmuştu. Kardeşi kendisinden kısaydı ancak düzgün bir fiziğe sahip olduğu için kıyafet ona çok yakışmıştı.

“Rahat mısın?” eşofmanın dibi lastikli olduğu için üst kısım biraz şalvar gibi görünüyordu.

“Çok rahatlarmış, bende bunlardan alacağım,” diye şakıyan genç kız Efnan’ı güldürmüştü.

“Birlikte alırız sana da hadi yukarı çıkalım bizi bekliyorlardır.” İkili evden çıkıp üst kata çıkarken Efnan’ın aklı Ahmet’te kalmıştı. Acaba eve dönmüş müydü?

***

Ahmet köşe başındaki duvarın üzerine oturmuş sohbet eden arkadaşlarına doğru ilerlerken gülmeden edememişti. Kaç yaşına gelmiş adamlar çocuk gibi duvar tepelerinde tünemişti. Her biri mesleğini eline almış adamlar olsa da mahalle onların vazgeçilmez mekanıydı.

“O gençler sohbetiniz bol olsun!” Ahmet’in sesini duyan arkadaşları ona dönerken gülerek karşılık vermişti.

“Ahmet’im, nerelerdesin?” duvarın üzerindeki arkadaşları yere atlayarak genç adama sarılırken arkadaşı Kenan ona takılmıştı.

“Ne oldu sana oğlum, bu suratının hali ne? Hortlak görmüş gibi beyazlamışsın.”

“Sorma Kenan’ım ya kan verdik biraz ağır geldi.” Genç adamın sözleriyle yüzler biran da ciddileşmişti.

“Hayırdır kime kan lazım oldu? Bize de haber verseydin ya oğlum. Belki bir işe yarardık.”

“Daha çok kan lazım olacak, Cengiz senin kan gurubun benimkiyle aynıydı sen verebilir misin? Beyaz kan lazım bize.”

“Ayıpsın kardeşim yarın hastaneye birlikte gideriz. Hayırdır kim hasta?”

“Benim hanımın babası,” dediğinde arkadaşları şoka uğramıştı. Ahmet dikkatle onların tepkilerini izlerken kendine ilk gelen Kenan olmuştu.

“Çok komik Ahmet’im neredeyse inanacaktık. Sen ne ara…” Ahmet’in kaşlarını yukarı kaldırıp imayla kendilerine bakması adamları daha da şaşırtmıştı.

“Hadi canım, sen ne zaman evlendin? Bizim neden haberimiz yok. Oğlum bizsiz nasıl evlenirsin! Kim?” Ahmet’in son sözlerine kadar sessiz kalan gurubun son üyesi Karan yerinden kalkarak “Hayırlı olsun kardeşim keşke bizimde haberimiz olsaydı!” dedi. Onların arasında en ağır başlısı Karan’dı. Onlardan birkaç yaş büyük olmasına rağmen onlarla aynı yaşıtmış gibi sohbet eder, gerekirse onlara yol gösterirdi.

“Sağ ol Karan, aniden gelişti her şey. Kimseye haber veremedik. Ama düğünüme geleceksiniz.”

“Yok birde gelmeyelim. Onu bırak da kim bu kız?” Ahmet arkadaşlarını biraz daha merakta bırakarak gülmeye başlamıştı.

“Bana bak Aslı deme sakın?” Cengiz kızgın bir şekilde söylenirken Ahmet anında itiraz etmişti.

“Elbette o değil, Aslı defteri kapanalı çok oldu.”

“O zaman Gülay teyze sana birini buldu sende kabul ettin. Şu yüzünün haline bakılacak olursa kız güzel olmalı.”

“Karımın güzelliğini sizinle tartışacak değilim arkadaşlar. Sizin de böyle bir şey isteyeceğinizi düşünmüyorum. Hem karımı sizde tanıyorsunuz?” üç adam birbirine bakarken tahmin yürütmeye başladılarsa da bulamamışlardı.

“Efnan!”

“Kim?”

“Amcamın kızı Efnan!” Ahmet’in cevabı onları ayrı bir şaşkınlığa sokarken Kenan kahkaha atarak “Hadi canım, o kız sana nasıl baktı!” dediğinde Ahmet’in yüzü asılmıştı.

“Ne varmış bende? Yakıştıramadın mı?”

“Doğruyu söyleyeyim mi Ahmet, sen çok iyisin. Çalışkansın birçok iyi yönün var. Ama Efnan’ı sende biliyorsun. Kızın doğrultularını bizden iyi biliyorsun. Konuşturma beni şimdi…”

“Haklısın bazen ben bile kendimi onun yanına yakıştırmıyorum ama öyle bir bakıyor ki şükretmeden edemiyorum.”

“Kızı üzecek bir şey yapma. Elbet Allah sizi birbirinize nasip kıldıysa bir bildiği vardır. Davranışlarına daha dikkatli olmalısın.”

“Elimden gelenin yapıyorum. Size bir şey itiraf edeyim mi? Nikahımız kıyıldıktan sonra farkında olmadan daha dikkatli davranmaya başladım. Eski alışkanlıklarım yok oluyor. Efnan’a doğru adım adım ilerliyorum.”

“Sizin adınıza sevindim kardeşim. Düğüne çağırmayı unutma.” Karan arkadaşına sarılırken geriye çekilerek omzunu sıkmıştı.

Cengiz inşaat mühendisiydi kendine ait bir iş yeri vardı. Kenan ise lisede spor hocalığı yapıyordu. Karan ise iki yıldır savcılık yapıyordu. Aklına gelen şeyle hızla Karan’a bakmıştı.

“Aslında ben niye geldim onu hatırladım. Karan Efnan’ın babası şu anda hastanede, ailesinin onu öldürmeye çalıştığını düşünüyoruz.” Cengiz adamın sözleriyle atılmıştı.

“Saçmalama Zeynep teyze öyle bir şey yapmaz.”

“Zeynep teyzeden bahseden kim ben Efnan’ın gerçek babasından bahsediyorum. Agah Sağlak! Unuttunuz mu Efnan amcamın gerçek kızı değil yeğeni. Onu evlat edinmişti.”

“Doğru ya… O kadar yıl geçti ki unutmuşuz. Ama helal olsun Mehmet amcaya kızı gibi büyüttü yeğenini.” Ahmet’in telefonu çalınca genç adam ekrana bakmıştı.

‘Hatun arıyor’ Kenan arayan kişiyi görünce gülmeye başladı.

“Adama bak karısını ‘Hatun’ diye kaydetmişti.

“Sussana oğlum yanlış anlayacak.” Kenan gülmesini bastırırken diğerleri de sırıtmaya başlamıştı.

“Efendim,”

“Ahmet nerede kaldın, yemeğe oturmak için seni bekliyoruz.”

“Geliyorum şimdi,” diyerek telefonu kapattığında karşısındaki üç adam da kollarını bağlamış imayla genç adama bakıyordu.

“Ne?”

“Ne oldu hanım merak mı etmiş?”

“Niye edemez mi? Ben eve gidiyorum yemek yiyeceğiz.”

“Git tabi hatun seni bekler. Sonra kızmasın.”

“Dalga geçecek başka birini bulun kardeşim. İlerde sizi de göreceğiz.” Ahmet onların gülüşleri altında eve doğru ilerlerken Karan dayanamayarak seslenmişti.

“Ahmet, Suna ne zamandan beri burada?” dedi. Ahmet duraksayarak adamı cevaplamıştı.

“Ablam bundan sonra bizimle yaşayacak. Sonra konuşuruz evdekiler bekliyor.” Karan başını sallarken gözden kaybolan genç adamın ardından bakmışlardı.

***

Genç adam eve girdiğinde salondan gelen seslerle önce salona geçmiş ailesine selam vererek üzerini değiştirmek için odasına gitmişti. Suna ve Efnan masayı hazırlarken Banu mutfakta oturmuş onları izliyordu. Suna’nın kızları yabancı gördükleri Banu’yu göz hapsine alırken Banu arada onlara dil çıkararak güldürüyordu.

“Anne bu abla kim?” Suna’nın büyük kızı sorarken Efnan ona cevap vermişti.

“O abla benim kardeşim canım,” dedi.

“Senin kardeşin mi? Ama sana benzemiyor ki. Bak benim kardeşim bana benziyor.” Efnan gülerken Suna başını iki yana sallayarak kendisi kızına cevap vermişti.

“Dayınla ben benziyor muyuz canım, bizde kardeşiz.”

“Doğru!” kızlar yine Banu’ya döndüklerinde mutfağa giren Ahmet yeğenlerinin ilgi odağı olmuştu.

“Dayı biliyor musun biz bugün yeni oyunlar öğrendik.” Ahmet iki yeğenine de aynı anda sarılarak onları salona götürmüştü. Masa hazır olunca hep birlikte yemek için yerlerine geçtiğinde Banu ablasının yanından biran olsun ayrılmıyordu. Sohbet eşliğinden yemekler yenmiş, çay faslında günün kritiği yapılmıştı. Ahmet yorgun olduğunu söyleyerek odasına çekilmeden önce amcasına dönerek “Amca yarın şirkete geç gideceğim haberin olsun,” dediğinde Mehmet Bey başını sallayarak “Benden izin almana gerek yok yeğenim, sen nasıl çalışman gerektiğini bilirsin.” Ahmet başını sallarken Efnan’da konuşmuştu.

“Bende geç gideceğim baba önce hastaneye uğrayacağım. Oradan hastaneye geçerim.”

“Tamam kızım ben sabah şirkete giderim. Siz işinizi halledin.”

“Bende hastaneye gideceğim. Birlikte gidelim derdim ama Cengiz’de benimle gelecek. Biliyorsunuz ikimizin kan gurubu aynı. Verebilirse kan verecek.” Efnan duyduklarıyla yanında oturan kocasına bakmıştı.

“Gerçekten mi? Şirket çalışanlarına da mesaj gönderdik. Kanı uyan varsa gelecektir.” Akşamı sonlandırdıktan sonra herkes evlerine dağılmıştı.

“Anne biz yatıyoruz siz oturacak mısınız?” Efnan eve girdiğinde Zeynep hanıma sormuştu.

“Yok kızım bizde namaz kılıp yatacağız. Bugün yorulduk.” Efnan kardeşiyle kendi odasına girerken Banu odayı incelemeye başlamıştı. Bir köşedeki kitaplık dikkatini çekince adımları kitaplığa doğru yönelmişti. Daha önce görmediği kitapları incelerken çoğunun dini kitap olduğunu görünce merakla bir tanesini alıp içini karıştırmaya başladı.

‘Bugün Allah için ne yaptın?’ genç kız okuduğu cümleyle duraksarken Efnan kaçamak bakışlarla kardeşini izliyordu. Kardeşi birkaç sayfaya göz attıktan sonra kitabı yerine bırakmıştı. Kendi paketli pijamalarından çıkararak kardeşine verirken kendisi banyoya girerek işlerini halledip odasına dönmüştü. Kardeşi yatağın üzerine oturmuş onu bekliyordu.

“Neden üzerini değiştirmedin?”

“Şey banyo yapabilir miyim? Kendimi kirli gibi hissediyorum.” Efnan başını sallayarak “Sana havlu çıkarayım, lütfen kendini rahat hisset.” Banu banyoya girerken genç kız odasında ki küçük masanın üzerindeki Kur-anı’nı açarak kaldığı yerden okumaya başlamıştı. Bir süredir eskisi kadar okuyamadığı için vicdan azabı çekerken dilinden duası eksik olmuyordu. Evlilik meselesiydi, ailesinin taşınma işi ve başına gelen onca olumsuz olaylar yüzünden yorgun düşüyordu. Ezberinde olan duaları okusa da dünya derdine düşüp ibadetini aksattığı için kendine kızmadan edemiyordu.

“Estağfurullah…”

“Efendim?” Efnan arkasından gelen sesle başını kız kardeşine çevirmişti.

“Sıhhatler olsun!” Banu ablasına uzaylı görmüş gibi bakarken “O ne demek?” diye sordu.

“Bu bir nezaket cümlesidir. Banyo yapana ya da tıraş olanlar için kullanılır. Sağlık olsun vb. gibi de açıklanabilir.” Söz genç kıza garip gelse de “Teşekkür ederim,” demekten kendini alamamıştı. Saçlarını kuruttuktan sonra yatağa geçen genç kız Efnan’ın yedek örtü almasıyla ona bakmıştı.

“O ne için?”

“Aynı yatakta uyusak da aynı örtüyü kullanmamız uygun değil,” sen istediğin tarafı seçebilirsin.” Banu yatağın bir tarafına geçerken genç kız da boş kalan tarafına geçerek ışığı kapatıp aplikleri yakmıştı.

“Karanlıktan korkar mısın?”

“Hayır ben böyle iyiyim,” ikili yerine uzandıktan sonra Banu yan dönerek ablasına bakmıştı.

“İlk kez biriyle yatıyorum, daha önce ne annem ne de amcamın kızı Deren’le hiç aynı odada kalmadık. Çok garip hissediyorum.”

“İyi mi kötü mü?” Efnan kızın sözlerini düşünüyordu. Nasıl bir anne kızıyla uyumak istemezdi ki? Zeynep annesi bazen onun yanında uyurdu. Özellikle çok üzüldüğü zamanlarda genç kızı uyutur sonrada sabaha kadar başında beklerdi.

“Bilmem, iyi galiba. Bugünü unutmayacağım.” Efnan başını sallayarak gözlerini kapatmıştı.

“Hadi uyu, Allah rahatlık versin.”

“Bak bunu biliyorum, iyi geceler demek değil mi?” dediğinde Efnan istem dışı gülmüştü. Banu onun gülüşüne karşılık, “Biliyor musun, çok güzel gülüyorsun. Daha sık gülmelisin karşındakini iyi hissettiriyor bu.” Efnan gözlerini aralayarak genç kıza bakarken onun oldukça ciddi olduğunu görmüştü.

“Hadi kapat gözlerini yarın yorucu bir gün olacak. Hem okulun var.”

“Okula gitmeyeceğim. O okuldan nefret ediyorum.”

“O zaman başka okula kaydını aldırırız.” Banu hızla yerinden doğrularak “Gerçekten mi?” dediğinde Efnan başını sallamıştı. İkili uykunun kollarına kendini bırakırken saha ilk uyanan yine Efnan olmuştu.

***

Genç adam her zamanki gibi sabah erkenden kalkıp koşuya çıkmıştı. Hava bozuk olduğunda henüz gün tam olarak aydınlanmamıştı. Bir saatlik koşunun ardından eve dönerken önünden geçtiği fırından yükselen buram buram ekmek kokusunu içine çekerken hızlı birkaç adımda fırına girerek “Usta bana şuradan karışık simit, poğaça ve beş ekmek verir misin? Ayrı iki poşet olsun.” Fırıncı Ahmet’e gülümseyerek bakmıştı.

“Hayırdır evladım sen sabahları iki ekmekten fazla almazdın?” dediğinde genç adam gülümseyerek “Artık iki ev olduk usta, hem yeğenlerde var…” adam anlaşışla başını sallarken Poğaçalar kaç tane olsun.”

“Abi iki zeytinli açmayla yirmi tane olsun.” Genç adamın üzerinde para yoktu. Ancak mahallenin çocuğu olduğu için sorun olmuyordu.

“Afiyet olsun, babanlara selam söyle.”

“Aleykümselam. Abi işe giderken hesaplaşırız.” Adam gülümseyerek “Hesaplaşırız sorun yok,” dedi. Ahmet iki eline aldığı poşetlerle hızla eve doğru ilerlerken oldukça dinç görünüyordu. Sabahın soğuğu iyice açılmasını sağlamıştı. Asansöre binerek önce Efnan’ların katına çıkmıştı. Kapıya geldiğinde saatini kontrol ederek kalkıp kalkmadıklarını bilmediğinde zile basmakta tereddüt etti. Cebindeki telefonunu çıkararak Efnan’ı aradığında içeriden gelen melodiyle derin bir iç geçirmişti.

“Oğlum Ahmet biraz daha sabır, yakında bu durum son bulacak.”

“Ahmet!” karşıdan gelen sesle kendini toparlayan Ahmet “Hayırlı sabahlar uyandırmadım değil mi?” diye sordu.

“Yok kahvaltı hazırlıyordum bende,” diyen kızla iç çekmişti.

“Kapıyı açar mısın?”

“Kapıyı mı?” genç kızın elinden telefonla kapıya geldiğini duyabiliyordu genç adam. Kapının kilitleri dönerken Ahmet telefonu kapatarak karısının gül cemalini görmeyi beklemişti. Efnan kapıyı araladığında Ahmet gülümseyerek “Hayırlı sabahlar,” dedi. Efnan genç adamı kısa bir incelemenin ardından üst kısmının hafif ıslak olduğunu görünce “Yağmur mu yağıyordu?” diye sormuştu. Ahmet başta neden sorduğunu anlamadığı için “Yo yapmıyor,” dediğinde Efnan gözlerini kısarak “O zaman neden üzerin ıslak?” diye sordu.

“Spordan geliyorum, gelirken fırına uğradım. Size de bir şeyler aldım.” Efnan kendisine uzatılan poşetleri alırken kaşlarını çatarak genç adama bakmıştı.

“Üzerin terli neden hala böyle duruyorsun. Hasta olacaksın, hemen üzerini değiştirmelisin.”

“Annem gibi konuştun Efnan, bana bir şey olmaz. Hem hasta olsam bakacak karım var değil mi?” dediğinde genç adam Efnan’a takılıyordu. Efnan duyduklarıyla yanaklarının kızarmasına engel olamazken cevap verecekken arkasından annesinin sesini duymuştu.

“Kızım kiminle konuşuyorsun?”

“Ahmet, ekmek almış anne onu getirdi.” Zeynep hanım kapıya geldiğinde Ahmet’i görünce kaşlarını çatmıştı.

“Ah evladım yine mi koşuya çıktın? Kaç kez söyledik sana sabahın ayazında koşma diye.”

“Ne yapayım Zeynep anne, sabahları daha güzel oluyor koşmak. Hem açılıyorum.”

“Git üzerini değiştir sonra da gel kahvaltı yapalım.”

“Ben çıkacağım erkenden. Cengiz’le hastaneye gideceğiz söylemiştim ya. Bakalım kan verebilirse kan verecek, veremezse de işe bırakacağım onu.” Efnan minnet dolu gözlerle genç adama bakarken ağzından nasıl çıktığını fark etmeden “Öğleye birlikte yiyelim mi?” diye sormuştu.

“Olur ben gelir seni alırım. Sen ofisinden çıkma.” Efnan başını sallayarak onu onaylarken genç adam izin isteyerek evine çıkmıştı. Efnan kapıyı kapattığında annesinin kendisine imalı bir şekilde baktığını görünce sormadan edemedi.

“Ne?”

“Ona alıştın değil mi?”

“Anne Ahmet yabancı değildi, elbette ona alıştım.”

“Neden bahsettiğimi biliyorsun Efnan, kocan olarak onu benimsedin!” Efnan susarken genç adamın kısa sürede kendine ısındırması Efnan’ın dualarının karşılığıydı.

“Kalpleri birbirine ısındıran Allah’tır anne, bunu en iyi bilen sensin. Elbet bizim kalbimizde birbirine ısınacaktır.”

“Seninki çoktan ısınmış gibi!” derken kadın kıkırdamadan edemedi. “Elindekilere bakınca onun kalbide sana ısınmaya başladı.”

“İnşallah anne, evliliğimin üzerinde başka kadının gölgesiyle yaşayamam.” Kadın anlayışla kızına sarılarak içten bir şekilde dua etmişti.

“Duam odur ki bu evlilikte Allah sizi utandırmasın, her zaman mutlu olun. Salih evlatlarınız olsun.”

“Amin!” Efnan annesinin duasına içten bir ‘amin’ çekerken Ahmet ile aynı eve girdiklerinde nasıl olacağını merak ediyordu.

***

Bölüm hakkında yorum yaparsanız sevinirim. En güzele emanetsiniz.

 

 

Bölüm : 04.01.2025 19:41 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...