27. Bölüm

26. Bölüm

Yasemin yaman
mermarid

 

 

Merhaba arkadaşlar. Yeni bölümle karşınızdayım. Bu bölümler diğer sayfamda yayınlandı. Ancak burada kelime sınırlaması varmış. Her bölümün kelime sayısı bellidir bende. Genelde 2500- 4500 arası kelime olur bölümde. Bu bölümü yayınlarken yeniden denemek istedim. Umarım yayınlanır. Keyifli okumalar!

***

Aile haberi alır almaz yola koyulmuş soluğu hastanede almıştı. Açelya onlara Ahmet’in iyi olduğunu söylese de Gülay Hanım oğlunu görmeden ona inanmayacaktı. Bunca acıdan sonra oğlu tam mutluluğu tadacakken böyle bir olay olması yaşlı kalbini sıkıştırıyordu. Hilmi bey de perişan haldeydi ancak karısını teskin edebilmek için güçlü durmaya çalışıyordu. Kızının gecenin bir yarısı tek başına hastaneye gelmesi de adamı endişelendirmişti. Suna’nın evde olmadığını anladıklarında korkmuşlardı. Sonrasında Açelya ve Mehmet’in kapıda belirmesi adamın soluğunu kesmişti.

“Doğru söylüyorsun değil mi kızım, oğluma bir şey olmadı.” Açelya yol boyunca kadının sürekli aynı soruyu sormasını anlayışla karşılıyordu.

“Merak etme Gülay teyze, oğlun sağ, iyi… Küçük bir yaralanma sadece.”

“Allah’ım korusun,” diye yol boyu dua eden kadının en büyük destekçisi eltisi Zeynep hanımdı. Kadın haberi alır almaz hemen kızına koşmuş ama kızını odada bulamayınca onunda gece Suna ile hastaneye geldiğini öğrenmişti.

“Efnan da evden çıkarken seslenmedi.”

“Ah yavrum kim bilir ne kadar korkmuşlardır. Suna ile gecenin bir yarısı nasıl yola çıktılar anlamadım. Onca bela varken nasıl tedbirsiz oldular.” Mehmet bey içten içe kızsa da kızına kıyamıyordu.

“Öğrendiğim kadarıyla yalnız değildiler Mehmet Bey, yanlarında Ahmet’in arkadaşı bir savcı da vardı.”

“Karan oğlumla mı gitmişler.” Gülay hanım rahat bir nefes alırken Mehmet beyin de içi rahatlamıştı.

“Sanırım öyle, Karan’dı adı. Efnan’ın babasının davasına da o bakıyor.” Açelya sözlerini tamamladıktan sonra ağzından çıkanları fark etmişti. “Özür dilerim Mehmet Bey patavatsızlık ettim.”

“Özürlük bir şey yok kızım, Agah kızımın babası bunu istesem de değiştiremem. Efnan’la konuştun mu nasıllarmış.”

“Ahmet’i odaya almışlar, öyle söyledi.”

“Oh çok şükür.” Araba hastanenin acil servisinin önüne durduğunda Açelya aşağıya inerek arkada oturan kadının inmesine yardımcı olmuştu. Gülay hanım ve Zeynep Hanım onun açtığı kapıdan inerken karısının yanına oturan Mehmet bey ile önde oturan Hilmi bey arabadan inerek ikilinin yanına gelmişti. Hızlı bir şekilde hastaneye geldiklerinde acil servisin içinden geçerek yatan hasta bölümünün danışmanına doğru ilerlerdiler.

“Evladım dün akşam yaralanma ile Ahmet Göktürk buraya getirildi. Oğlum hangi odada yatıyor?” Hilmi bey endişeyle sorarken danışmadaki erkek kısa bir bakıştan sonra adama cevap vermişti.

“Üçüncü katta oğlunuz, kapıya gittiğinizde zile basarsınız. İçeriden görevliler size yardım edecektir.” Teşekkür ederek asansöre geçtiklerinde bir anne olarak kadın korkudan titremeye başlamıştı. Söylenilen yatan hasta bölümüne geldiklerinde sürgülü kapının zilini çalmışlardı. Kapıdan gelen açılma sesiyle içeri girdiklerinde danışmaya yönelecekleri sırada Suna’yı ilerde bir bankta otururken görmüşlerdi.

“Suna kızım,” Gülay Hanım kızına doğru hızla ilerlerken Suna annesinin sesiyle yerinden kalkarak hızla kadına doğru ilerlemişti. Yarı yolda annesine sıkıca sarılırken birden ağlamaya başlayan genç kadın korkusunu annesinin sinesinde geçirmeye çalıştı.

“Ah kızım neden bizi uyandırmadın? Çok korktum size bir şey oldu diye.”

“Anne biz iyiyiz, kardeşimde iyi merak etme.”

“O zaman neden burada oturuyorsun, Ahmet nerede?” annesinin koluna girerek kardeşinin yattığı odanın kapısına kadar ilerlemişti. Oda iki kişilik olsa da diğer yatak boş olduğu için rahatsız edecekleri başka hasta yoktu.

“İçeride uyuyor. Efnan yanında biz kalabalık olmasın diye dışarı çıktık.” Gülay hanım buğulu gözlerini kızının gösterdiği iki delikanlıya çevirmişti. Cengiz ve Kenan önce yaşlı kadının elini öpmüş sonra da “Geçmiş olsun Gülay teyze, merak etme Ahmet iyi,” demişti.

“Allah sizden razı olsun evladım, koşturdunuz.”

“O nasıl söz teyzem, Ahmet bizim kardeşimiz elbette koşturacağız. Karan olay yerini incelemek için fabrikaya gitti.” Mehmet bey kaşlarını çatarak Cengiz’e bakmıştı.

“Fabrikaya mı? Ahmet nerede yaralandı ki?” yaşlı adam yeğeninin yaralandığını biliyordu ancak nerede olduğunu öğrenmemişti. Cem patronunu görünce hızla yanına gelmişti.

“Mehmet Bey, ben Cem Ahmet beyin yardımcısıyım. Biz fabrikada çalışıyorduk. Eve gitmek için çıktığımızda odanızdan ışık süzüldüğünü görünce Ahmet Bey bakmaya çıktı. Ben güvenliği çağırıp yukarı çıktığımda her şey olup bitmişti. Kimseyi göremedik.” Yaşlı adam duydukları karşısında sarsılırken dişlerini sıkmaya başlamıştı. Onun odası her zaman kilitli olurdu. Nasıl olmuştu da alarm çalmadan odaya girebilmişlerdi.

“Tamam evladım sende yoruldun. İstersen evine gidebilirsin.”

“Ahmet abi gözlerini açmadan gidemem efendim. Patrondan çok abilik yaptı bana, onu bu şekilde bırakamam.” Genç adamı daha fazla zorlamak istemeyen adam Suna’ya dönmüştü.

“Kızım doktor ne dedi?”

“Ameliyat iyi geçmiş. Biraz dinlenecek işte, kendini zorlamayacak.” Gülay hanım daha fazla dayanamayarak odaya girdiğinde gördüğü manzara karşısında olduğu yerde kalmıştı. Oğlu gözlerini açmış, dünyadan bağını koparmışçasına başını yatağın kenarına yaslayıp uyuya kalan gelinini izliyordu. İçini saran derin rahatlamayla onları rahatsız etmemek için kapıyı kapatıp çıkacağı sırada Ahmet’le göz göze gelmişti. Adamın yüzünde hüzünlü bir gülümseme vardı. Canı yanıyordu belli ancak acısına rağmen sesini çıkarmıyordu.

“Oğlum!” kadın ağlayarak sessizce adamın yanına ulaştığında Ahmet sessizce kadına cevap vermişti.

“İyiyim anne, merak etme.” Kadın oğlunun yüzünü kavrayıp yanaklarını öperken Ahmet gülümseyerek ona bakmıştı. Kapıda görünen babası ve amcasına bakarken iki adam sessizce odaya girmişti. Genç adama halini sorarken Efnan’ı uyandırmamak için sessiz olmaya çalışıyorlardı.

“Ah yavrum ne kadar yorulmuş.” Zeynep hanım kızına şefkatle bakarken Mehmet Bey ilk kez kızını kıskanmıştı.

“Şuna bak Zeynep, elin adamı kızımı aldı.”

“Elin adamı mı?” Ahmet şaşkınlıkla amcasına bakarken Hilmi Bey kardeşinin omzuna elini koyarak keyifle şakımıştı.

“Bak yıllarca bana nispet yapıyordun. Şimdi Efnan benim kızım oldu!” dediğinde Gülay Hanım gülümserken Suna kaşlarını çatarak “Ben neyine yetmiyordum baba,” diye babasına takılmıştı.

“Kızım senin yerin ayrı, ama şu masuma bak. İnsana içine alıp saklama hissi uyandırıyor. Ah Mehmet, ne çok istemişim ki Mevla bana babası olmayı nasip etti.” Mehmet bey abisinin Efnan’a olan sevgisini elbette biliyordu. Aradaki mahremiyete dikkat eden kızına hayranlık duyan ağabeyi kızının tatlı seslenişini her zaman kıskandığını söylerdi. Efnan öyle içten ‘baba,’ diye sesleniyordu ki Hilmi Bey ister istemez içi gidiyordu. Suna’nın baba demesini de değişmezdi ama Efnan ona göre başkaydı. Belki de içindeki yetimlik duygusuyla ‘anne, baba’ sözünü duygulu bir şekilde ağzından çıkarıyordu.

“Hadi çıkalım biz Mehmet, kızım uyanıp bizi görürse utanır.” Zeynep hanımın sözleriyle yaşlılar odadan çıkarken Ahmet annesine seslenerek “Anne gelmişken babamın tansiyonuna baktırın, yüzü yine beyaza kesmiş,” dedi. Kadın endişeyle odadan çıkan kocasının ardından bakarken başını sallayarak odadan çıkıp kapıyı kapatmıştı. Ahmet onların gitmesiyle bakışlarını taze karısına çevirmişti. Efnan huzursuz uyuyordu ve bu durum Ahmet’in canını sıkmıştı. Eli istem dışı masumca uyuyan karısının yanağına doğru uzanırken tüy hafifliğinde karısının yanağını okşamıştı.

Genç kız tenine değen temasla gözleri hafif aralarken nerede olduğunu biran algılayamamıştı. Kehribar rengi gözleri uykunun verdiği etkiyle yeşile dönmüştü. Elinin altındaki kıpırdamayla hızla yerinden doğrulduğunda gözleri mavinin en koyu tonuyla birleşmişti.

“Uyandın mı? İyi misin? Hemen doktoru çağırayım.” Genç kız telaşla yerinden kalkacakken avucundaki el onu sıkıca tutarak gitmesine engel olmuştu. Efnan adamın sıkı tutuşunu hissedince yutkunarak yeniden mavilerin sahibine bakmıştı.

“Ben iyiyim sakin ol.” Efnan derin bir soluk alarak kalktığı yere otururken bakışlarını kaçırmıştı. Gözleri adamın sıkıca tuttuğu birleşmiş ellerine takılırken yutkunarak gözlerini adamın gözlerine çıkarmıştı. Ona bakmak okyanusun serin sularına bakmak gibi hissettirmişti genç kıza. Ahmet’in derin mavilikleri öyle derin bakıyordu ki kendi kehribarlarının güzelliğinden bir haber olan genç kız ne yapacağını şaşırmıştı.

“Bizi çok korkuttun,” genç kız kısık sesle konuşurken melodik sesi adamın içine işlemişti. Kız dile getirmeseydi bile karısının gözlerinden korkusunu okuyabiliyordu. İçinden karşısındaki genç kızın varlığı için şükretmişti.

“Özür dilerim, korkutmak istememiştim.” Adamın sözleri genç kızın gülümsemesine neden olmuştu.

“Kaza ve kader Allah’tan gelir Ahmet, bugünün ve yarının ne getireceğini kimse bilemez. Allah beterinden saklasın.”

“Amin, seni tüm kazalardan saklasın.” Adamın sözleriyle Efnan gözlerini kaçırmıştı. Kocası ona dua etmişti ve bu duygu Efnan’ın içini sıcacık etmişti.

“Ağrın var mı? Nasıl hissediyorsun kendini?”

“Daha iyi günlerim de olmuştu ama bu kadar güzel uyanmamıştım.” Efnan adamın sözlerini anlamazken Ahmet onun masum bakışları karşısında gülümsemişti. Karısının düşünceleri o kadar saftı ki Ahmet kendi düşünceleriyle onu kirletmekten korkmuştu.

“Elhamdülillah!” genç adamın ağzından çıkan sözle Efnan şaşırıp ona bakmıştı. Durup dururken kocasının şükretmesi genç kızın hoşuna gitmişti.

“Annemlere haber vermediler mi neden gelmediler ki? Acaba bir şey mi oldu?” Efnan kendi kendine konuşurken adamın yüzündeki gülümsemeyi silmeden onu izlemesiyle utanmıştı.

“Annemler çoktan geldi, sen uyuyordun rahatsız etmek istemediler.”

“Gerçekten mi? Ayıp oldu onlara,” diye söylenen kız Ahmet’in yanında hissettiği rahatlığa şaşırıyordu. Onunla sanki yıllardır hep konuşuyormuş gibi rahat iletişim kurabiliyordu. Kocası ona bu rahat hareket etme hissini veriyordu. Efnan elini usulca adamın avucundan çekerken genç adamın homurtusunu duysa da bir şey söylememişti.

“Ben annemlere bakayım, seni merak etmişlerdir.” Ahmet itiraz edemeden genç kız kapıyı açıp koridorda bekleyen ailesinin yanına gitmişti. Gülay hanım yerinden kalkarak gelinine sıkıca sarılırken “Oy benim kuzum, çok mu yoruldun sen?” diye sevgiyle ona sarılmıştı.

“İyiyim ben Gülay anne, hadi siz Ahmet’in yanına girin. Bizde Suna ablayla kantine inip yiyecek bir şeyler alalım.”

“Sen zahmet etmeseydin yenge biz alırdık,” diyen Kenan kızın tek başına hastanede dolaşmasını istemiyordu. Açelya adama kaşlarını çatarak bakarken Efnan genç adama başını sallayarak “Biz alırız Kenan sizde geceden beri yoruldunuz. İsterseniz işinizin başına dönün.”

“O nasıl söz yenge ya, kardeşimi görmeden bir yere gitmeyiz biz. Hem Karan gittiğimizi öğrenirse başımızın etini yer.”

“Anne çocukları kime bıraktınız?” Suna aklına gelen çocuklarıyla endişelenmişti. O kadar korkmuştu ki evdeki iki kızını unutmuştu.

“Banu yanlarında kızım merak etme.” Suna başını sallarken içinden kızlarının uslu durması için dua etmişti. Banu’yu zaten sevmişlerdi. Sevdikleri birini bulduklarında canını çıkartırcasına oyun oynuyorlardı.

“Allah vere de kızı canından bezdirmeseler.”

“Banu kim abla?” Cengiz’in sorusuyla bakışlar ona dönmüştü.

“Benim kardeşim, eminim çocuklarla başa çıkabilir.”

“İstersen annemlere söyleyelim çocukları yanına alsınlar. Aklınız kalmamış olur,” diyen bu kez Kenan’dı.

“Ay evladım çok iyi olurdu. Banu kızım da okulundan geri kalmamış olur.” Gülay Hanım minnetle genç adama bakarken Kenan’ı telefonu çalınca izin isteyerek yanlarından uzaklaşmıştı. Arayan Karan’dan başkası değildi.

“Durumlar nasıl?” Karan telefon açılır açılmaz sormuştu. Kenan gözlerini devirerek “Sana da selamünaleyküm kardeşim. Durumlar normal. Şimdilik olumsuz bir şey yok.”

“Aleykümselam, siz gözünüzü dört açın. Planlı bir iş belli. Özellikle Efnan ve Mehmet beyden gözünüzü ayırmayın.”

“Sen merak etme Efnan’ın koruması olan bir kadın var. Şahin gibi gözü sürekli üzerinde,”

“Açelya mı orada? Yanındaysa telefonu ona ver.” Kenan adamı onaylarken aklına gelen şeyle hızla konuşmuştu.

“Karan ben annemi arayacaktım ama telefonunun bozulduğunu unutmuşum. Suna ablanın çocukları evde yalnız. Yanlarında yengenin kardeşi varmış onları bize götürmesini isteyecektim.”

“Ben hallederim merak etme, birazdan eve uğrayacaktım zaten.” Kenan onaylarken telefonu Açelya’ya uzatmıştı. Açelya kaşlarını çatarak genç adama bakarken meslek icabı duruma şüpheyle yaklaşmıştı.

“Savcı seninle konuşacakmış.” Açelya telefonu alarak oradan uzaklaşırken Hilmi Bey genç adama bakarak sormuştu. Cengiz hala üzerinde ameliyat kıyafeti olan Ahmet’in üzerini değiştirmesine yardım etmek için odaya girdiğinden aile üyeleri dışarıda bekliyordu.

“Karan mı aradı Kenan, var mı bir gelişme?”

“Bilmiyorum Hilmi amca, olsa da biliyorsun Karan sonuç almadan konuşmaz. İşini ciddiye alır,” dediğinde yaşlı adam başını sallamıştı.

“Odaya girebilirsiniz, gelin hanım hazır,” diyerek kapıyı açan Cengiz onların gülümsemesine Ahmet’in ise göz devirmesine neden olmuştu.

“Nasılsın evladım, ağrın sızın var mı? Gülay Hanım ve Zeynep Hanım genç adamın iki yanına otururken adamlar başını iki yana sallayarak Mehmet Bey “Rahat bırakın çocuğu turp gibi maşallah,” diyerek genç adamın omzunu sıkmıştı.

“Nasılsın evlat bizi çok korkuttun.” Hilmi bey oğluna buğulu gözlerle bakarken Ahmet’in bakışları ailesinin gerisinde duran ablası ve Efnan’a çevrilmişti. İki genç kadın ağzından çıkacak sözcükleri endişeyle bekliyordu. İkisinin korkusu gözlerinden okunuyordu. Bu durum Ahmet’in hoşuna gitmemişti.

“Siz neden orada duruyorsunuz?” Suna kardeşinin sorusuyla hızla onun yanına giderek adama sarılmaya çalışmıştı. Ahmet’in canı yanınca geri çekilirken gözündeki yaşı silmeye çalışıyordu.

“Çok korktum Ahmet, telefona Cem çıkınca, yaralandığını söyleyince çok korktum. Ne yapacağımı bilemedim. Efnan’dan başka kimi arayacağımı bilemedim. Sağ olsun aklına Karan’ı aramak gelmeseydi ne yapardık bilmiyorum.”

“Karan mı getirdi sizi? Beni neden aramadınız?” Açelya kaşlarını çatarak sorarken Efnan genç kadına gülümseyerek cevap vermişti.

“Karan Bey bize daha yakındı aynı mahallede oturuyor. Abla darılma lütfen, bekleyemezdik.”

“Öyle olsun bakalım,” diyen genç kadın Efnan’ın gülümsemesine takılı kalmıştı. Dudakları kıvrılmış olsa da gözündeki o korku yerli yerinde duruyordu. O anlarda yanında olmayı çok isterdi. Yıllar sonra kendisine aile sıcaklığını hissettiren, kardeş sevgisini tattıran kızın korku dolu anlarında yanında olmak, ona sarılarak teskin etmeyi ne kadar çok istediğini fark ettiğinde içi ürpermişti. Yine birilerine alışıyordu.

Bir süre daha orada kalan aile üyeleri Ahmet’in ve Efnan’ın baskısıyla eve gönderilmişti. Gülay hanım gitmek istemese de Suna annesini ikna etmişti. Yaşlıları eve Kenan götürecekti. Üzerini değiştirip yeniden hastaneye dönmeyi planlıyordu.

“Suna abla hadi sende eve git. Bu gece ben kalırım hastanede” dediğinde Suna hemen itiraz etmişti.

“Olmaz sende çok yoruldun,” dediğinde Ahmet ablasına katılmıştı.

“Ablam haklı Efnan sende eve git. Cengiz yanımda nasıl olsa.”

“Onların da işi vardır Ahmet. O zaman akşama kadar ben kalayım, gece arkadaşın kalır yanına olmaz mı?” Efnan genç adamı bırakıp gitmek istemiyordu. O kaybetme korkusunu hala üzerinden atamamıştı. Kapının tıklatılmasıyla açılması bir olmuştu. Kapıda kaşları çatık, gözleri kızarmış bir adet Akasya görmeyi beklemeyen genç adam şaşkınlıkla “Bu halin ne?” diye sormuştu. Akasya küçük bir çocuk gibi tek ayağını yere vururken bir eli de şiş karnını tutuyordu.

“Senin yüzünden erken doğuracağım,” diyen genç kadın tekrar ağlamaya başladığında odadakilerin eli ayağı birbirine dolanmıştı.

“Ağlama artık Akasya, gördün iyi.” Onur sıkıntıyla karısını kendine çekerken Akasya iç çekerek kesik kesik konuşmaya başlamıştı.

“Ya olmasaydı. Elleri kırılasıcalar nasıl kıydılar arkadaşıma. Teneşirlere gelesiceler…”

“Akasya ağlamayı bırak artık ben iyiyim. Yeğenimi doğurmadan bana düşman edeceksin.”

“Sen konuşma, nasıl dikkatli olmazsın. O koca burnunu her yere niye sokuyorsun. Sana mı kaldı hırsızı yakalamak.” Ahmet birden kendine kızmaya başlayan genç kadınla şaşkına dönmüştü. Efnan sessizce hamile kadını dinlerken içi acımıştı. Onların arasındaki bağı kıskansa da Ahmet’in genç kadını kardeşi gibi gördüğünü bildiğinden sessiz kalmıştı.

“Sen bunu boşa Efnan, bak bundan sana koca moca olmaz,” diyen kadınla gözleri büyüyen Ahmet sesini kontrol edemeyerek “Saçmalama Akasya, kocan bitti bize mi sardın?” diye çıkışmıştı.

“Karımın aklına saçma sapan şeyler sokma, bozuşuruz.”

“Aman sende, ne yapacak seni. Gül gibi kız sen kazulet,” derken Efnan elini dudaklarına götürerek gülümsemesini saklamaya çalışmıştı.

“Akasya haklı, bu güzelim kız buna mı düştü,” diyerek Cengiz de genç kadına çanak tutmuştu.

“Ağzını topla Cengiz, nasıl konuşuyorsun?” Efnan utanarak bakışlarını kaçırırken kocasının çıkışından biraz ürkmüştü.

“Tama bir şey demedik. Sende fazla yatmaya alışma daha düğün yapacağız.” Efnan iyice kızarırken Açelya araya girerek “Hadi Efnan biz kantine inelim onlar rahat konuşsun,” dedi. Efnan can simidi gibi öneriye tutunurken hızla kapıya yönelmişti.

“Ama…” Ahmet itiraz edemeden genç kız odadan çıkıp kapıyı kapatmıştı. Genç adamın yüzü asılırken Akasya ve Onur yanına yaklaşarak onu incelemeye başlamıştı.

“Ne oldu, paşamızın yüzü mü asıldı? Onu postu deldirmeden önce düşünecektin Ahmet, hem nasıl oldu bu? Mehmet beyin odasının kilitli tutulduğunu ben bile uzakta olmama rağmen biliyorum. Kim odaya girmeye cesaret eder.”

“Bilmiyorum. Karan araştırıyor bulunca bizde öğreniriz.”

“Karan işin içine girdiyse olayla farklı boyutlara ulaşacaktır. Sence Efnan’ın baba tarafı bu işi yapmış olabilir mi?”

“İnan fikrim yok ama varsa şaşırmam. Yeni ihale dosyalarının peşine olduklarını düşünüyorum. Ofiste bulamadıysalar tekrar deneyebilirler. Henüz tehdit tarzı bir arama almadık.” Akasya sıkıntıyla nefesini dışarıya verirken Onur genç adamın dosyasına bakarak durumu hakkında bilgi edinmeye çalışmıştı.

“Şanslısın, hayati organlara gelmedi bıçak. Karın boşluğuna denk gelmesi şansına olmuş.”

“İki kişiydiler, birini sırtından gördüm ama tanıyamadım. Bildiğim tek şey yabancı olmadıkları,” dediğinde Cengiz öne doğru eğilmişti.

“Sence yabancı olsalar elleri kollarını sallayarak fabrikanın yönetim binasına girebilirler miydi? İçerde adamları olmalı.”

“Bulacağız, her kim yaptıysa bulacağız. Sen bunları düşünme şimdi Efnan’a odaklan. Kız çok korktu,” Akasya üzgün bir şekilde arkadaşına bakarken Ahmet başını sallayarak onu onaylamıştı.

“Hafta sonu Alya’ya gidecektik. Gelemeyeceğimi arayıp haber vermem lazım,” diyen genç adamla Akasya gözlerini kaçırmıştı. Ahmet onun etrafı inceleme çabasını görünce gözlerini kısarak “Alya yaralandığımı biliyor mu Akasya?” diye sormuştu. Akasya cevap vermezken Onur gülümseyerek karısına bakmıştı.1

“Akasya sana sordum,”

“Ay ne var be? Arayıp söylemiş bulundum. Yaralandığını duyunca çok korktum. Hem söylemeseydim Alya beni paralardı.”

“İyi yaptın, aferin sana. Kız şimdi kalkıp buraya gelir.”

“Gelsin diye söyledim zaten, çok özlemiştim.”1

“Pes Akasya, kendi özlemin için beni harcadın. Ne kadar korkacağını düşünemedin mi?”

“Alya güçlü kızdır, atlatır,” dediğinde Ahmet pes edercesine ellerini kaldırmıştı. Akasya umursamaz bir şekilde Ahmet’e getirilen meyve poşetine doğru ilerleyerek içinden bir tane muz alarak soymaya başlamıştı.

“Akasya onlar bana gelmişti.”

“Sen yeme, kabız olursun maazallah. Hem nerede görülmüş ameliyat olmuş hastaya muz getirildiği?” Akasya iştahla muzunu yerken Onur idare etmesi için Ahmet’e mahcupça bakmaya başlamıştı.

“Neyse hasta ziyareti kısa olur siz gidin?” genç adamın sözlerine Akasya kaşlarını çatarak cevap vermişti.

“Bizi kovuyor musun?”

“Ne alakası var Akasya, hamilesin yorumla diye söyledim. Her şeyden bir anlam çıkarma,” derken Onur’a karısını alıp götürmesi için işaret ediyordu. Onur karısının koluna girerek onu odadan çıkarırken Akasya rahat bir nefes alarak kocasının koluna yaslanarak gözlerini kapatmıştı.

“Çok şükür iyi,” dediğinde Onur gülümseyerek karısının saçlarına dudaklarını bastırdı.

“Haklı olduğunu biliyorsun Akasya, Alya’yı telaşa vermemeliydin. Kız onca yolu korkarak gelecek şimdi.”

“Gelince Ahmet’in iyi olduğunu görecek. O zaman sorun kalmaz.”

“Hadi gidelim annenler bizi bekliyordu. Yarın yine ziyarete geliriz.” Akasya kocasını onaylayarak hastanenin çıkışına doğru ilerlemeye başlamıştı. Arabanın olduğu park alanına doğru ilerlerken gözüne takılan görüntüyle kaşlarını çatmıştı. Onur onun bakışlarını yakaladığında yine kimi gördüğünü anlamak için başını çevirdiğinde gördüğü kişiyle ağzının içinden bir küfür savurmuştu.

“Aynen ondan kocacım. Ben bunu yolarım,” Akasya öne atılırken Onur onu yakalayarak durdurmuştu. “Sakin ol Akasya, belki başka bir şey için gelmiştir.”

“Sen bu dediğine inanıyor musun? Kardeşim tam mutlu olacakken bu yılan onun etrafında dolanmaya başladı. Parçalarım bunu.”

“Bırak Ahmet halletsin Akasya, onların işine karışma.”

“Nasıl karışmayayım. Efnan bu kızın elinde oyuncak olur. Efnan’ı üzer bu kız. İçinde hiçbir art niyet yok o masumun. Onu üzerse Ahmet’i de affetmem Onur bilesin.”

“Tamam sakin ol, hadi gidelim.” Akasya omzunu silkerek “Ben gelmiyorum, geri dönüyorum,” dedi.

“Saçmalama Akasya annenler bekliyor.”

“Annemi arar söylerim, Efnan’ı bu yılanla aynı yerde tek bırakamam.”

“Tek olmayacaklar ki hayatım, Ahmet, Suna ve Cengiz var,” dediğinde genç kadın omzunu silkmişti. Onur karısının inadı tuttuğunu anladığında başını iki yana sallayarak açtığı araba kapısını geri kapatmıştı.

“Hadi gidelim bakalım ne olacak.”1

Genç kız işe geldiğinden beri ortalık savaş alanı gibi kalabalıktı. Ne olduğunu anlayamazken yönetim binasına girmesine izin vermeyen polislere bakıyordu. Bakışları etrafta dolaşan olay yeri inceleme ekibine takılınca endişeyle çalışanlardan birine doğru yönelmişti.

“Ne oluyor burada? Polis neden geldi?” dediğinde soru sorduğu adam hayıflanarak genç kıza cevap vermişti.

“Dün gece Mehmet beyin odasına hırsız girmiş. Ahmet bey müdahale etmek isteyince yaralanmış. Herkes bunu konuşuyor.”

“Ahmet Bey mi? Üretim sorumlusu Ahmet Bey mi?” öyle ya fabrikada birçok çalışan vardı. Ahmet adında da birçok kişi olmalıydı. Aldığı onayla sarsılan genç kız hızla arkasını dönerek çıkışa yönelmişti. Hastaneye gitmek için taksi çağırırken bir yandan da dua ediyordu. Genç adamın iyi olması için sürekli dua ediyordu. Sonunu düşünmeden koşturarak geldiği hastanede danışmadan Ahmet’i sorarken oldukça düz bir ifadesi vardı. Ahmet’i görmeden içi rahat etmeyecekti. Asansörle söylenen kata çıktığında etrafta kimseyi göremediği için direk genç adamın yattığı odanın kapısına yönelmişti. İçeride birinin olup olmadığını umursamadan odaya girerken oldukça telaşlıydı.

“Ahmet!” genç kız hedefindeki adamı yatağında gözleri kapalı bir şekilde bulunda sessizce yatağa yaklaşarak dikkatle genç adamı incelemeye başlamıştı. Düzenli solukları onun uyuduğunu gösteriyordu. Odada kimse yoktu ve bu durum genç kızın işine gelmişti. Yatağın kenarına oturarak genç adamın yüzüne doğru uzattığı eli kapının açılmasıyla havada asılı kalmıştı.

“Bak hayatım sana söylemiştim, meydan boş kalınca sırtlanlar üşüşüyor.” Akasya kaşlarını çatarak Aslı’ya bakarken Aslı umursamaz bir şekilde genç kadına bakmıştı.

“Şu sivri dilin hiç paslanmıyor Akasya ama inan şu anda seni umursamıyorum.”

“Umursasaydın şaşardım zaten. Ne oldu, para kokusunu alınca geri dönmeye mi çalışıyorsun? Ama sana bir haberim var, o tren çoktan kaçtı. Evli bir adama yanaşmaya utanmıyor musun?”

“Bu seni ilgilendirmez, biz birimizi seviyoruz.” Akasya kızın sözlerine dayanamayarak gülmüştü. Sesi o kadar yüksek çıkmıştı ki Ahmet’i uyandırdığını bile fark etmemişti.

“Duydun mu Onur, onlar birbirini seviyormuş. Çıldıracağım ya…”

“Akasya ne oluyor?” Ahmet’in boğuk sesi odada yankılanırken genç adamın bakışları bu kez yanında oturan Aslı’ya takılmıştı. Kaşları çatılan genç adam tedirgin bir şekilde odanın içine bakınırken Akasya onun kimi aradığını anlayarak kinayeyle konuşmuştu.

“Arama boşuna karın burada değil. Allah’tan değil yoksa bu rezilliği görseydi seni anında boşardı.”

“Ne oluyor ne saçmalıyorsun sen? Aslı senin burada ne işi var?”

“Yaralandığını duyunca dayanamadım geldim. Çok korktum Ahmet…” genç kız adama sarılmak için ileri atılınca Akasya dayanamayarak Aslı’nın saçından tutarak serte yataktan kaldırmıştı.

“Ağır ol, toynaklarına sahip çık.” Aslı acıyan saçlarını kurtarmak için çabalarken Onur karısının ters bir hareket yapmaması için geri çekmeye çalışıyordu.

“Akasya bırak saçını, öyle konuşalım.” Ahmet’te Onur gibi Akasya için endişelenmişti. Doğurmak üzere olan bir kadının bu kadar fevri hareket yapması hiç güvenli değildi.

“Ne oldu, kıyamadın mı sevdiceğine?”

“Saçmalama Akasya, onunla aramda birey yok, olamazda.”

“Duydun mu cicim, şimdi çek git buradan. Senin yüzünden Efnan üzülürse paralarım seni.”

“Ne çabuk sahiplenir oldun o kızı, hani sen kimseye kolay ısınmazdın. Ne oldu patronun kızı diye mi bu havalar?”

“Bana bak…”

“Ne oluyor burada?” Efnan yanında Suna ile odaya girdiğinde arkalarındaki Cengiz şaşkın bir şekilde odadakilere bakıyordu. Efnan Aslı’yı görünce duraksamıştı.

“Yok bir şey Efnan, Aslı Hanım olayı duyunca geçmiş olsuna gelmiş.” Ahmet hızla araya girerken Akasya’nın bir patavatsızlık yapmasından korkmuştu.

“Öyle mi teşekkür ederiz. Ancak senin dinlenmen gerek, hadi burayı boşaltın.” Efnan kibar bir şekilde konuşurken Akasya kaşlarını çatarak genç kıza bakmıştı.

“Ay çıldıracağım, kızım sen iyi misin? Bu sülük kocanı yalnız bulunca hemen yapışmaya kalkıştı. Gelmeseydim uyuyan adama ne yapardı kim bilir,” dediğinde Ahmet sıkıntıyla gözlerini kapatarak “Akasya!” diye onu uyarmıştı.

“Eminim kocam kendisine helal olmayan bir kadının yaklaşmasına izin vermez. Lütfen sen hamile halinle birde bunun stresini yaşama. Ben kocama güveniyorum, güvenmeseydim evlenmezdim.” Ahmet genç kızın sözleriyle gözleri parlayarak ona bakmıştı.

“Karımı duydunuz, şimdi bizi baş başa bırakın. Size de geldiğiniz için teşekkür ederim ancak yanlış anlaşılacak davranışlarda bulunmazsanız sevinirim. Karımın saçma sebeplerle üzülmesini istemiyorum.”

“Ahmet sen…” Aslı’nın gözleri dolarken arkasını dönerek hızla odadan çıkmıştı. Akasya öfkeyle arkasından bakarken genç adama dönerek parmağını sallayıp “Paralarım seni,” dediği gibi hızla odadan çıkmıştı.

“Onur karının peşinden git saçma birey yapıp kendine zarar vermesin. Doğursa da kurtulsak şu huylarından.” Açelya genç adamın sözlerine gülerken Cengiz Onur’a acıyarak bakmıştı.

“Şu çocuğu görünce evlenesim gelmiyor hacı ya…”

“Evlilik güzel şey, yanında yürüyecek doğru insanı bulduğunda…” Ahmet karısına parlayan gözlerle bakarken Suna boğazını temizleyerek “Biz çıkalım Cengiz, çocuklar anneni yormuştur,” dedi.

“Ben sana söylemeyi unuttum, çocukları Karan aldı. Onlardan alacağız kızları,” dediğinde Suna onaylayarak başını sallamıştı. Onlar çıkıp giderken Açelya Efnan’a dönerek benim polis merkezine uğramam gerek, sen buradan ayrılma. Kapıda polisler olacak merak etme. Döndüğümde seni eve bırakırım.”

“Tamam abla sen merak etme, aklın bende kalmasın.” Açelya da odadan çıktığında karı koca baş başa kalmıştı. Efnan sandalyeyi yatağa yaklaştırarak otururken bakışları Ahmet’e dönmüştü.

“Bu hep böyle mi olacak?”

“Ne?”

“Bu kız sürekli çevremizde mi dolaşacak? İçim huzursuz Ahmet, Aslı senin çevrende dolaştıkça benim içim huzursuzlaşıyor. Ne olacak böyle?” genç adam güçlükle uzanarak genç kızın elini kavramıştı. Efnan dikkatle ona bakarken derin bir soluk aldı.

“Ben bu eli bırakmamak üzere yemin ettim, ölüm gelmedikçe asla bırakmayı düşünmüyorum. Biz birbirimize güvendikten sonra kimse huzurumuzu kaçıramaz. Yeter ki birbirimizi dinlemeden gönül koymayalım, karar almayalım. Efnan, amcan seninle evlenmemi istediğinde çok korktum. İnan bana ruhum titredi. Sana layık değilim…”

“Kime göre Ahmet, ben kimim ki kendini bana layık görmüyorsun?” diyen kız kocasının düşüncesine kızmıştı.

“Sen benim gördüğüm, tanıdığım en masum insansın Efnan. Senin öyle bir takvan var ki o takvanın içine girmeye utanıyorum. Ben zayıfım Efnan,” genç kız adamın samimi ses tonu karşısında utanmıştı.

“Geç değil Ahmet, Allah her kulunu huzuruna çağırıyor. Vakit kaybetmeden huzura gidebilirsin.”

“İnşallah…” genç adam gözlerini kapatarak söyleyeceği sözlerin karısının kalbini kırmaması için derin derin soluklanmıştı. Hayatında ilk kez bu kadar utandığını hissediyordu.

“Günahsız değilim… Sana temiz olarak gelmiyorum. Belki o zamanın cahilliği de ya da bize normal gelen aslında normal olmaması gereken bir şey olduğunu bilmemize rağmen hatayı yapmaya devam eden nefsine hakim olamayan bir kul de… Biz dört yıl sevgili olduk Efnan. Fazla ileriye gitmesek de ben o kızın elini tuttum, yeri geldi sarıldım, yanağından öptüm. Nefsimin önüne geçemedim. Helalime haram bulaştırdım.” Efnan başını öne eğerek gözlerini kapatmıştı. Bunları tahmin edebiliyordu. Eğer bir kızın, -Aslı da olabilirdi bu- kanına girmiş olsaydı Efnan dayanamazdı.

“Tövbe tüm kapıları açar Ahmet, sen pişmansan Allah senin pişmanlığını görecektir.”

“Pişmanlığım sen gelmeden önce de vardı. Belki de Allah samimi olduğum için bana seni gönderdi. Sen bu adamın başına gelen en güzel ödülsün,” dediğinde Efnan yutkunarak adama bakmıştı. Ahmet’in gözleri o kadar samimi bakıyordu ki genç kız ne cevap vereceğini bilememişti.

“Ben…”

“Annemlere söyleyeceğim, düğünü en kısa sürede yapalım. Hastaneden çıktıktan sonra mesela… Eşyaları zaten internetten seçmiştik. Ev dizilene kadar annemlerde kalırız olmaz mı? Ben karımın başka bir evde kalmasını artık istemiyorum,” dediğinde Efnan’ın yanakları güneş gibi kızıllaşmaya başlamıştı. Pamuk gibi yanaklar renklenirken genç kız başını sallayarak onu onaylamıştı. Karşısındaki adam çift nikahlı karısıydı. Yakınları bilse de bunu duyurmak zorundaydılar…1

 

Ahmet avucundaki eli dudaklarına götürerek öpmüş sonrada bırakmadan elini yana koyarak gözlerini kapatmıştı. İlaçlar yeniden uyku etkisi yapmaya başlamıştı. Derin uykuya daldığında içi huzurla kaplıydı. Tıpkı ona minnetle bakan karısının içini huzur kapladığı gibi.

***

Yorumlarınızı bekliyorum, parmaklarınıza sağlık şimdiden. :)

 

Bölüm : 19.04.2025 19:22 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...