
Umarım bölümü seversiniz. Bol yorumlarınızı bekliyorum.
***
Ahmet ikili arasındaki bakışmadan hoşlanmamıştı. Efnan’dan değil ancak Alya’nın yapabilecekleri onu korkutuyordu. Boğazını temizlerken Alya dikkatini genç adama çevirdi.
“Karını gördüysen artık hastaneye gitmelisin.” Efnan hastane sözünü duyunca yeniden genç adama bakmıştı.
“Sen neden hastaneden çıktın? Canının hiç mi kıymeti yok?” Efnan üzgün bir şekilde kocasına bakarken Alya ikiliyi izliyordu. Ahmet uzanarak genç kızın elini kavrarken Efnan utanarak bakışlarını kaçırmıştı. Elini çekmek üzereyken ondan önce yanındaki küçük çocuk Ahmet’in avucundaki elini çekip almıştı.
“Dayı, o benim!” Asil komik bir şekilde kaşlarını çatarken Alya gülmemek için kendisini zorluyordu.
“Duydun dayısı lütfen oğlumla ilk aşkı arasına girme.” Alya genç adamla dalga geçerken Efnan kırmızının tüm tonlarını yüzünde bulundurmaya başlamıştı.
“Alya beni sinir etme, al bacaksız oğlunu benim karımla konuşacaklarım var.”
“Sen hastaneye gidiyorsun, yanlış anlamayı düzelttiğine göre tek yapman gereken şey iyileşmen.” Ahmet sıkıntıyla nefesini dışarıya verirken Efnan usulca yatağından kalkarak kaymış olan örtüsünü düzeltmişti.
“Ben özür dilerim seni karşılayamadım. Hoş geldiniz. Onca yoldan geldiniz yorgun olmalısınız.” Efnan Alya’ya sorarken Alya genç kızın kibar ses tonu karşısında duraksamıştı.
“Akasya’nın neden sana düştüğünü anlayabiliyorum…” Alya sessizce söylenirken Efnan “Bir şey mi dediniz?” diye sordu. Alya gülümseyerek “Benimle resmi konuşma nede olsa görümcenim.” Efnan genç kadının sözleriyle yutkunurken ne söyleyeceğini bilememişti. Alya Ahmet’e dönerek “Hadi sende kalk doğru hastaneye. Hem babası içerideyken kocası da olsan düğün olmadan karının odasına bu kadar uzun kalmamalısın.” Ahmet boynu bükük bir şekilde yerinden kalkıp kapıya yönelirken adımları oldukça yavaştı. O adrenalinle anlamamıştı ancak sırtındaki yara çok acıyordu. Alya onun değişen ifadesini fark edince söylenmeden edemedi.
“Şu haline bak, günler çuvala girmişti. Ameliyat olalı bir gün bile olmadı.”
“Ne yapsaydım Alya?” Ahmet genç kadına çıkışırken Alya başını iki yana sallayarak “Bana çıkışma!” diyerek genç adamı geri püskürtmüştü. “Bak senin yüzünden annenlere doğru düzgün selam bile vermedim. Çocuklar başlarına üşüşmüştür.”
“O zaman git çocuklarının yanına ben Efnan’la konuşacağım.” Ahmet’in çocuk gibi ısrarcı olması Efnan’ın daha da utanmasına neden olmuştu.
“Ahmet, babam içeride lütfen…” genç adam karısına döndüğünde onun bakışlarını kaçırdığını görünce utandığını anlayarak kapıdan çıkıp gitmişti. Alya genç adamın odadan çıkmasıyla Alya kollarını Efnan’a dolayarak “Çok teşekkür ederim,” dediğinde Efnan neden teşekkür aldığını anlayamamıştı.
“Neden? Ben bir şey yapmadım ki!”
“Sen yaptığın şeyin farkında değilsin. Yıllar sonra eski arkadaşım geri geldi. Yıllardır onu böyle çocuklaşırken görmemiştim. Eski neşesi, şakacı tavrı geri gelmiş. İkini çok mutlu olacaksınız. Kardeşimi biraz tanıyorsam seni çok mutlu edecek. Yeter ki sen ondan vazgeçme. İkinci bir yıkımı kaldıramaz. Çocuk gibi masum bir kalbi var. Kırılmasına izin verme.” Alya geri çekilirken mavi gözleri nemlenmişti. Efnan ne söyleyeceğini bilemezken Alya kapıya yönelerek “Nasılsa bir süre buralardayım, çok konuşuruz. Şimdi çıkıp çocuklarıma bakmam lazım. Tanıştığımıza çok sevindim.”
“Teşekkür ederim,” diyen genç kız neden teşekkür ettiğini bilmiyordu. O an sadece teşekkür etmek istemişti. Alya’yı kapıdan yolcularken Asil’in gitmek istememesi onları güldürmüştü. Efnan eğilerek küçük adamla aynı hizaya geldiğinde Asil gözlerini kırpıştırarak “Senin gözlerin çok güzel,” dediğinde Alya kendini tutamayarak kahkaha atmıştı.
“Oğlum sen nereden öğreniyorsun böyle kur yapmayı?” Asil’i kucağına alıp doğrulurken yanaklarını öpmeden duramamıştı.
“Ya anne ayıp oluyo… Hem babamda sana gözlerin çok güzel diyo,” dediğinde Alya gözleri büyüyerek oğluna bakmıştı. Bakışları Efnan’a döndüğünde onun kendisine gülümseyerek baktığını görünce yutkunmadan edememişti.
“Acırım kardeşime, yazık oldu genç yaşta kalpten gidecek,” Alya karşısındaki kızın bir gülüşle bile birçok kişiye diz çöktürebilecek bir havası olduğunu fark ettiğinde Akasya’ya bir kez daha hak vermişti.
“Efendim?”
“Önemli değil hadi çıkalım.”
“Ama ayne ben Efyan…”
“Sus bakayım, yengen birazdan gelecek. Hadi biz babanın yanına gidelim.” Küçük çocuk omuz silkerken bir taraftan da arkalarından gelen Efnan’dan gözlerini alamıyordu. Genç kız çocuğun sevimli halleri karşısında mest olurken derin bir iç çekti. Evden ayrılmadan önce salonda amcasından hastaneden çıktığı için azar yiyen Ahmet’e kısa bir bakış atmıştı.
“Gel kızım oturalım derdim ama Zeynep Hanım üst katta yengemin yanında. Bu eve taşınmakla hatamı ettik anlamadım ki geldiğimizden beri karım üst kattan aşağıya inmiyor.” Mehmet beyin sözlerine gülen Efnan babasının yanına giderek sıkıca boynuna sarılmıştı.
“Mazur göz babacım, yıllardır istemediği bir ortamda yaşadı. Şimdi Gülay annemle ve komşularla keyifli vakit geçiriyor. Hem sen de Hilmi babamlasın sürekli. Annem sana bir şey söylüyor mu?” Efnan tatlı bir şekilde konuşurken Mehmet Bey keyiften dört köşe olmuştu.
“Tamam kızım anana bir şey demedik. Hem bu adam yaralı haliyle neden çıktı hastaneden? Doktor nasıl izin verdi?”
“Sahi doktor nasıl izin verdi çıkmasına?” Efnan merakla ikiliye bakarken kendisine uzanan Asil’i farkında olmadan kucağına almıştı. Ahmet karısının her hareketini izlerken birden yüzü asılmıştı. Asil karısının yanağını küçük avucunun içine almış okşuyordu. Daha kendisi karısına doğru düzgün dokunamamışken… kendi düşüncelerinin farkına varan genç adam homurdanmadan edememişti.
“Hastaneye dönmem gerek, Kenan’ı ararım bırakır beni.” Ahmet sorudan kaçmak için hemen lafı çevirmişti. Efnan bir şey söylemezken üst kattan gelen düşme sesiyle Alya hızla kapıya koşmuştu. Kesin oğlu Serdar bir şey düşürmüştü. Adını aldığı dayısı gibi ele avuca sığmaz bir çocuktu. Üçüzlerin en yaramazı Serdar, en uysalı ise kızı Asel’di.
Merdivenlerden koşturarak çıkan Alya dairenin kapısını çaldığında kapıyı ona Suna açmıştı. Suna genç kıza hoş geldin diyemeden Alya içeriden gelen oğlunun ağlama sesiyle ayaklarını çıkararak hızla eve girip ağlayan oğlunu kocasının kucağında aldı.
“Ne oldu? O ses neydi?” Cenk karısının telaşlı sesi karşısında gülümseyerek cevap verdi.
“Çocuklar oynarken köşedeki sürahiyi kırdılar. Korkma kimseye bir şey olmadı.” Alya kocasının sözleriyle geri çekilerek oğlunu kontrol etmeye başlamıştı.
“O zaman bu çocuk neden ağlıyor?”
“Sesten korktu,” Cenk’in kısa cevabıyla genç kadın gözlerini kısmıştı. Onun oğlu karmaşaya bayılırdı, sesten korkabilecek bir çocuk değildi.
“Serdar’dan bahsediyoruz Cenk, ses çıkarmak bizim oğlumuzun işi…” Cenk karısının sözlerine gülerken “Sesi kendisi çıkarırsa elbette onun işi ama sürahiyi Ahmet’in yeğeni Esra kırdı. Bizimki de ani gelen sesle korktu.” Alya anladığını belirtircesine başını sallarken mahcup bir şekilde Suna’ya dönmüştü.
“Kusura bakma abla sana da selam veremedim. Sesi duyunca aklım çıktı. Malum bizim afacan biraz yaramaz.” İki kadın sarılırken Cenk oğlunu alarak salona geçmişti. Kırılan camları temizleyen Gülay hanımı görünce kadının yanına giderek arkasından sıkıca sarılmıştı.
“Benim tontonum nasılmış.” Alya’nın sesini duyan kadın hızla arkasını dönerek genç kadına sıkıca sarılmıştı.
“Alya kızım hoş geldin. Oy kuzum çok özlettin kendini.” Gülay hanım sevgiyle genç kadına sarılırken içten içe şükrediyordu. Oğlu Akasya ve Alya’nın desteğiyle o zor günleri atlatmıştı. İki kızında yeri ayrıydı yaşlı kadın için. Üstelik yıllar sonra unuttukları ‘süt anne’ durumunu hatırlamışlardı. Sonrasında bağları daha bir güçlenmişti.
“Süt babam nerede?” Alya küçükken annesin Gülay teyzesi rahatsızlanıp hastaneye yattığı için Ahmet’i emzirdiğini, sonrasında çocuklar mahrem olsun diye Gülay hanımın karşılık olarak ikizleri emzirdiğini olayı öğrendiğinden beri Hilmi beye süt baba, Gülay hanıma da süt anne demeye başlamıştı. Bu durum genç kızı oldukça memnun ediyordu. Ailesinin zamanında yapmış oldukları bu eylem en yakın arkadaşı Ahmet ile arasında sınır bırakmıyordu. Onun yanında rahat bir şekilde hareket edebiliyor, mahremiyete dikkat etse de olası bir durumda çekinmiyordu.
“Hilmi dışarı çıktı kızım. Bizde akşama hazırlık yapıyorduk. Hoş geldiniz tekrardan. Odanız hazır kızım istersen biraz dinlen.”
“Yorulmadım süt anne, varsa yardım edilecek bir şey yapayım. Hem Cenk’te Hilmi babamın yanına gider.”
“Olur mu kızım Cenk oğlum odaya geçip dinlensin.”
“Anne şunun tadına bakar mısın, baharatı nasıl olmuş?” Suna elinde dolma içiyle salona geldiğinde arkasından gelen iki kıza Alya kısa bir bakış atmıştı. Esra ve Elif, annelerinin peşinden ayrılmıyordu. Gece uyanıp annelerini yanında göremedikleri için korkmuş olan iki küçük kız Karan’ın evinden geldiklerinden beri Suna’nın peşine takılmış, nereye giderse onun ardından gitmişti.
“Kızım geçin içeriye oynayın. Peşimde dolanıp durmayın.” Suna sonunda kızarak çocuklara bakmıştı.
“Yine gitmeyeceksin değil mi anne? Bizi bırakmayacaksın.” Suna büyük kızı Elif’in sorusuyla duraksamıştı.
“Kızım nereye gideceğim? Söyledim ya dayın hastaydı onu hastaneye götürdük. Bak buradayım,” dediğinde küçük kız kollarını annesinin beline dolayarak başını annesinin göğsüne yaslamıştı. Suna buruk bir şekilde annesine bakarken Gülay Hanım dudaklarını oynatarak “Sen çocuklarla kal biz hallederiz,” dedi. Suna annesini onaylarken iki kızını da alarak odasına çekilmişti. Üçüzlerin uyku saati geldiği için Cenk onları alıp kendilerine verilen odaya geçerken Alya Gülay hanımla birlikte mutfağa geçmişti. Ev büyük olduğu için yatacak yer sıkıntısı yoktu.
“Hoş geldin kızım, kusura bakma elim bulaşık,” diyen Zeynep Hanım samimi bir şekilde Alya’yı karşılamıştı.
“Hoş buldum Zeynep teyze, ben Alya.” Alya kadının elini öpmek istese de ellerinde dolma içi olduğu için öpememişti.
“Ah kızım Gülay’dan az dinlemedim seni. Danışmak bugüne nasipmiş. Gönül isterdi daha güzel bir zamanda olsa ama kısmet.”
“Öyle, yardım edeyim.”
“Bitirdik sayılır kızım dinlen sen istersen.”
“Anne biliyor musun dünyanın en büyük çiçeği rafflesiaymış. Çok büyük değil mi?” genç kadın beş yaşındaki kızının kendisine gösterdiği çiçeğe bakarak gülümsemişti.
“Evet kızım çok büyük. Nereden aldın bu dergiyi?”
“Süt teyze verdi dayımınmış. Dayıma sordum alırken izinsiz almadım.”
“Aferin benim kızıma, kimsenin malını izinsiz almıyoruz. Hadi sen salona geç okumana devam et.”
“Okumak mı?” Zeynep hanım şaşkınlıkla anne kısa bakmıştı. Kendisinin bile söyleyemeyeceği bir çiçeğin adını hiç takılmadan söylemişti.
“He ya Zeynep, Amine yaşına göre çok akıllıdır. Bu yaşta bizden daha iyi okur.”
“Maşallah, Allah nazardan saklasın.”
“Amin,” diyen Alya bir işin ucundan tutmak için kolları sıvamıştı. Akşama anlaşılan iyi bir ziyafet vardı.
***
Akşam ezanı okunmuş, camideki erkekler evlerine dönmüştü. Kadınlar hazırlıklarını yapıp sofrayı kurduğunda oldukça kalabalık bir şekilde masaya geçtiler. Üstelik Karan’ın annesi Esma Hanım da onlara katılmıştı. Hastanede ise Ahmet’in yanında arkadaşı Cengiz kalmıştı. Keyifli bir şekilde yenilen yemekten sonra çay faslı için erkekler alt kata inmiş kadınlar da bir araya toplanarak sohbete başlamıştı. Esma hanımın gözleri bir köşede sessizce oynayan iki küçük kıza takılmıştı. Sabah evini şenlendiren iki kız çocuğu şimdi uslu uslu köşesine çekilmiş öylece oynuyor, arada etrafa kaçamak bakışlar atıyordu.
“Kızlar, gelin bakayım Esma babaannenize sevsin sizi biraz,” diyen kadınla herkesin bakışları Esma’ya dönmüştü. Suna donup kalırken Alya ve Efnan onu kendine getirmek için gizlice dirseğiyle dürtmüştü.
“Esma, torun hasreti çekiyorsun herhâlde…” Zeynep hanımın sözleriyle Esma Hanım derin bir iç çekmişti.
“Çocukların ananeleri var, bende babaanneleri olurum ne olacak. Nasılsa bize torun yok gibi…” derken kendi kendine söyleniyordu. Gülay hanım keyifle kadına bakarken yaşlı kadın yüzünü asmıştı.
“Oğlan evlenmiyor mu?”
“Nerede be Gülay, Karan evlenecek, çocuğu olacakta bende babaanne olacağım. Oğlumun evlenmeye niyeti yok.”
“Öyle deme Esma teyze, vardır bir yerlerde onunda kısmeti. Zamanı gelmemiştir. Nasipte varsa evlenecektir.” Alya’nın sözleriyle kadın iç çekerek konuşmuştu.
“İnşallah kızım, şöyle gönlüne göre gönlüme göre bir gelin getirir.” Kadının bakışları Suna’ya kaydığında Efnan ve Alya birbirine bakmıştı. Bu tamamen istem dışı yapılan bir eylemdi. Çocukları sevdikten sonra çocuklar uyutulmuş, geç saatlere kadar sohbet edilmişti. Kenan’ın Esma hanımı almaya gelmesiyle herkes dinlenmek için odalarına çekilmişti. Zeynep hanım Alya’ları kendi evinde misafir etmek istese de Gülay Hanım itiraz ederek müsaade etmemişti. Zeynep hanım eltisinin kendisine gelen misafirleri göndermeyeceğini bildiğinde çok ısrar etmemişti.
Aile üyeleri sabah erkenden kalkarak hastaneye doğru yola koyulmuştu. Çocukları yanına getiremeyecekleri için Suna ve Banu geride kalmıştı. Banu kısa sürede ablasının ailesine alışmıştı ve gerçek ailesini düşündükçe geriliyordu. Babası hala yoğun bakımda yatan genç kız oldukça sıkıntılıydı. Üstelik okuldaki züppeler de ona sorun çıkarmaya başlamıştı.
Efnan anne babasıyla yolculuk yaparken Cenk Ahmet’in arabasını almış ailesini hastaneye götürüyordu. Hastaneye geldiklerinde genç kız Açelya’nın eşliğinde geriden giderken aklı aynı hastanede yatan babasına kalmıştı. Dün avukatı mesaj atmıştı ve Agah beyin ailesinin tutuksuz yargılanacağını söylemişti. Dolayısıyla serbest olmalıydılar.
“Ne düşünüyorsun?”
“Sağlak’lar serbest kalmış, rahat durmayacaklar. Agah beyin güvenliğini sağlamalıyız.” Açelya başını sallarken asıl tehlikede Efnan’ın olduğunu düşünüyordu. Gizli görev olduğu için o aileye kendi yöntemleriyle dokunamıyordu. Araya girerse emniyetin yürüttüğü görev sekteye uğrayabilirdi. Bu yüzden istemese de Atakan’la irtibat halindeydi.
“Merak etme polis önlemleri çoktan aldı. Hastanede sürekli tetikte olan gizli polisler var. Ayrıca sizin evde korunuyor. Sen kendine dikkat etmelisin. Hedefte sen olacaksın biliyorsun.” Efnan genç kadının haklı olduğunu biliyordu. Asansöre anne babaları bindirerek kendileri merdivene yönelmişlerdi. İki kat yukarı çıktıklarında odanın kapısından Ahmet’in sesi yükselmişti.
“Efnan’ı getirmediniz mi?” Efnan adını duyunca duraksamıştı. Anne babasının cevabını bekleyen genç kız hiç beklemediği kişinin cevabıyla şaşırmıştı.
“Sende iyice hanım köylü oldun. Kızı az rahat bırak ne bu küçük çocuk gibi ‘Efnan’ diye ağlamalar. Hiç yakıştıramadım. Gerçi bende olsam yanımdan ayırmazdım karımı ama ben değilsin sen.” Efnan şaşkınlıkla yanında ki Açelya’ya bakarken onun gülmemek için kendisini tuttuğunu görünce derin bir soluk bırakmıştı.
“Akasya…” Alya sesini duyduğu arkadaşını görmek için odaya girdiğinde Akasya çığlıkla Alya’nın boynuna atılmıştı.
“Ay geldin sonunda, çok özledim seni. Bu kocan olacak…” Akasya Cenk’in tek kaşını kaldırıp kendisine bakmasıyla yutkunarak susmuştu. Boğazını temizleyerek “Ay Cenk hocam sizde mi geldiniz?” diyerek toparlamaya çalıştığında Alya kısa sıkıca sarılarak geri çekildi.
“Hiç değişmiyorsun, hala ne varsa dilinden dökülüyor. Ne bu boş boğazlık.”
“Ay sen bakma buna sabahtan beri başımızın etini yedi karısını görmek için.” Ahmet Akasya’yı umursamazken kapıdan içeriye giren genç kızla bakışlarını ona çevirmişti. Efnan üzerindeki bakışlardan utanırken beyaz yanakları tatlı bir pembeliğe dönmüştü.
“Bence bunların düğünü hemen yapalım,” diyen Akasya sessiz olduğunu düşünürken Alya boğazını temizleyerek onu uyarmak istemişti.
“Akasya sabahtan beri ilk kez doğru bir laf ettin. Bence de bizim düğünü hastaneden çıkar çıkmaz yapalım. Neden bekliyoruz ki? Alya da burada, yardımcı olur. Değil mi Alya?”
“Elbette, sen yeter ki iyi ol. Gerisini biz halleriz.”
“Ne acelesi var oğlum?” Hilmi bey araya girmek istemişti. Kardeşinin hüzünlü bakışları adamın içine oturmuştu. Onun kızına olan düşkünlüğünü en iyi kendisi bilirdi. Öyle ki kardeşi tüm hayatını Efnan’a adamıştı.
“Çocuklar haklı abi, düğünü yapalım yuvalarını bilsinler. Kızımı yuvasına yerleştireyim gönül rahatlığıyla umreye gideriz.”
“Sen ne dersin kızım?” Efnan annesinin sorusuyla ona bakmıştı.
“Siz nasıl uygun görürseniz anne, bence de fazla uzatmaya gerek yok. Hem düğüne de çok kişinin geleceğini sanmıyorum.”
“O ne demek kızım, neden kimse gelmesin?”
“Düğünü haremlik selamlık yapacağım baba. Bu yüzden uygun bir yer bulmalıyız.” Ahmet kızın sözlerine gülümseyerek onu onaylamıştı. O da karısını gelinlik içinde başka adamların görmesini istemiyordu. Efnan’ın güzelliği sadece kendisine ait olmalıydı.
“Efnan nasıl isterse öyle olacak. Hem eşyalar yarın getirilecek. Alya ile düzenlersiniz. Eksik kalanları da sonradan biz birlikte hallederiz.”
“Elbette, siz bana az yardımcı olmadınız. Biz evlenirken Ahmet’in çok yardımını gördük. Değil mi Cenk?”
“Öyle, çocuklar çok yardımcı oldu sağ olsunlar. Siz mutlu olun biz diğer işleri hallederiz. Bir süre buradayız, Akasya sizin üst kat hala boş mu?” diye soran Cenk’le Gülay hanımın kaşları çatılmıştı.
“O ne demek evladım, bizde kalacaksınız. Bırakmam bir yere.”
“Çok teşekkür ederim Gülay anne ama çocuklarla çok kalabalığız. Sizi rahatsız etmeyelim.”
“Duymamış olayım. Ev büyük, yıllar sonra yeniden neşe geldi evime. Değil mi Hikmet bırakmayız!”
“Gülay haklı evladım, oğlum için geldiniz ne demek ayrı evde kalmak. Misafirimiz değilsiniz siz ailedensiniz. Üzmeyin benim gülümü…” Alya kıkırdarken Gülay Hanım utanarak bakışlarını kaçırmıştı.
“Efnan Hanım sizi bulduğum iyi oldu. Babanız kendine geldi sizinle görüşmek istiyor.” Efnan odaya giren doktorla duraksamıştı. Bakışları Mehmet beye takılırken yaşlı adam “Git kızım,” diyerek ona cesaret vermişti. Ahmet hareketlenirken “Sen nereye evladım?” diye soran Gülay Hanım oğluna kaşlarını çatarak bakmıştı.
“Efnan’la gideceğim.”
“Saçmalama Ahmet, iyi alıştın yataktan kalkmaya. Yaralısın sen dinlenmen gerek. Düğünde tarihini mi uzatmak istiyorsun?”
“Asla…” Ahmet’in ani çıkışıyla odadakiler gülerken Efnan kaçarcasına odadan çıkmıştı. Açelya onu takip ederken kendini tutamayarak kahkaha attı.
“Damat sana düşkün. Bu kadar kısa sürede seni böyle benimsemesi garip.”
“Aslında garip değil, çocukken de bana düşkündü. Hep onunla oynamamı isterdi, düştüğümde ilk o koşardı. Bazı şeyler zamanla yeniden hatırlanıyor abla. Daha düne kadar küçükken onunla evlenmek istediğini hatırlamıyordu. Annemle babama ağladığım zamanlar bile olmuştu.”
“Sen ciddi misin?” Efnan elini ağzına kapatarak gülmesini saklamaya çalışmıştı. Başını sallayarak “Dün rüyamda çocukluğumuzu gördüm. O kadar garipti ki abla, sanki hiç ayrılmamıştık. Sanki araya hiç yıllar girmedi. Oysa onunla en son on beş yıl önce bu kadar samimi olmuştum.”
“Kısmet bu işler Efnan. Demek ki Allah sizi birbirinize yazmış.”
“İnşallah. Bazen davranışlarına şaşırıyorum. İşe başladığı gün onu görmüştüm. Fabrikaya ilk girdiğinde etrafından bir haber soğuk bir ifadeyle dolanıyordu. O kadar ciddi duruyordu ki o küçük çocuğun bu kadar ciddi bir adama dönüşmüş olması beni çok şaşırtmıştı. Oysa Ahmet hiperaktif bir çocuktu. Asla yerinde duramaz, şakalar yapmaya bayılırdı. Karşımda duran adam benim tanıdığım çocuk değildi.”
“Büyüdü Efnan, senin gibi o da büyüdü. İkinizde o küçük çocuk değilsiniz. Ama bir şey için sana garanti verebilirim. Bu adam seni seviyor.” Efnan duyduklarıyla olduğu yerde donup kalmıştı. Ahmet’in kendisini benimsemesini anlayabiliyordu ama sevmek…
“Abla sen…”
“Hemen itiraz etme Efnan. Seven adamı nerede görsem tanırım. Henüz kendisi de farkında değil ama Ahmet’in seni sevdiğine eminim. Umarım geç fark etmez.”
“Abla ciddisin.”
“Hiç olmadığım kadar. Elindekinin kıymetini bil Efnan sana abla olarak verebileceğim tek tavsiye bu. Yaşıyorken sevmenin sevilmenin kıymetini bil.”
“Abla sende yeniden seveceksin, kendine hayat kuracaksın. Yalnızlık Allah’a mahsustur.” Açelya susarken yeniden yürümeye başlamışlardı. Yoğun bakım katına geldiklerinde hemşire genç kız giyinmesi konusunda yardımcı olmuştu. Açelya kapıda beklerken Efnan ağır adımlarla açılan sürgülü kapıdan içeriye girmişti. Ne görmeyi beklediğini bilmiyordu ancak babasının bu kadar bitik, zayıflamış bir şekilde görmeyi beklemiyordu. Onu malikaneden aldıklarında çok daha iyi görünüyordu.
“Efnan, kızım…” adam zayıf bir sesle kızına seslenirken genç kız ağır bir şekilde ilerleyerek adamın yanına yaklaşmıştı. İnce damarlı buruşmaya yüz tutmuş al ona doğru uzanırken genç kız adam yorulmasın diye ileri atılarak uzanan eli tutmuştu.
“Çok şükür iyisin.” Efnan adamın sözlerinden bir şey anlamazken “Şükür, sizde iyi olacaksınız,” dedi.
“Benim dönüşüm yok gibi, Banu… O çocuk sana emanet Efnan, kardeşine iyi bak. Dünyadan bir haber büyüdü. Kötülük nedir bilmez.”
“Banu benim yanımda, geçici velayetini aldım.” Efnan’ın sözleriyle adam şaşırmıştı.
“Nasıl?”
“Siz hastanede yatıyorsunuz. O eve gönderemezdim kardeşimi. Dava açtım, babası olarak durumunuz belli bu yüzden bana vermekte tereddüt etmediler. Banu şu anda benim evimde.” Adam derin bir nefes verirken gözleri dolu dolu kızına bakmıştı.
“Tıpkı annen gibisin, tüm huylarını almışsın. Duam odur ki onun gibi acı çekmeyesin.” Adamın sözleriyle genç kız yutkunmuştu.
“Ben…
“Şu maskeyi indir, kızımın güzel yüzünü göreyim.” Efnan farkında olmadan maskesini indirirken adamın gözleri ışıldamıştı. Kızına hayran bir şekilde bakan adam bir süre sonra uykuya dalarken Efnan gözleri dolu bir şekilde kısa bir süre adama bakmıştı. Acaba onunla büyüseydi nasıl yaşardı. Düşüncelerine kızarak hızla başını iki yana sallarken karşısında ki adamın istemeden de olsa kendisini dayısına bıraktığı için ona büyük bir iyilik yapmıştı.
“Rabbim tez vakitte şifanı versin. İnşallah iyi olup kardeşimin başında duracaksın.” Efnan oradan ayrılırken içi rahattı. O üzerine düşeni yapmıştı. İçi rahattı ve bu rahatlık ona büyük bir huzur veriyordu. Üzerindeki kıyafeti çıkararak yoğun bakım alanından çıkarken duvara yaslı olan Açelya yerinde doğrularak ona yaklaşmıştı.
“Nasıl?”
“Çok zayıflamış görünüyor. Ama iyi olacak Allah’ın izniyle.”
“İnşallah. Hadi aşağıya inelim sen içeri girdiğinden beri damat iki kez aradı.” Efnan kadının sözleriyle gülmüştü. Onun abarttığını düşünse de Açelya doğru söylemişti. Ahmet onu iki kez arayıp nerede kaldıklarını sormuştu.
Hastane odası gelen ziyaretçilerle boş kalmazken fabrikadaki çalışanlar da genç adama çiçek gönderip geçmiş olsun dileğinde bulunmuşlardı. Yönetimdekiler bizzat gelip ziyaret ederken şüphesiz istenmeyen ot burnunun dibinde biterdi. Odanın kapısı tıklatılıp içeriye Hakan ve Aslı girdiğinde genç adamın gözleri kısılmıştı. Neyse ki odada sadece Alya ve Cenk vardı.
“Geçmiş olsun Ahmet Bey, duyunca çok üzüldük.” Hakan’ın getirdiği çiçeği masanın üzerine bırakmasıyla Ahmet sadece başını sallamakla yetinmişti.
“Geçmiş olsun, nasıl oldun?” Aslı konuşurken Alya dikkatle ona bakıyordu. İçi kaynasa da hastanede oldukları için sesini çıkarmamıştı. Ancak bulundukları durum hiç hoşuna gitmemişti.
“İyi,” diyen adam bakışlarını Alya’ya çevirmişti. “Efnan’ı arasana ne zaman gelecek öğren?” diye konuşan adamla Alya gözlerini devirmişti.
“İki kez aradım Ahmet, gelirler şimdi.”
“Olsun sen yine ara. Hastane çakallarla dolu,” derken inceden ince karşısındaki adama laf konduruyordu.
“Nasılsınız Cenk hocam, sizin geldiğinizi bilmiyordum.”
“Şükür Aslı sen nasılsın? Abla söyledi nişanı atmışsın, hakkında hayırlısı olsun.”
“Öyle oldu, yanlış bir karardı zaten,” derken Alya imayla “Dört yıl sonra mı yanlış karar olduğunu anladın?” demişti.
“Hayatım!” Cenk Alya’yı uyarırken Alya oralı olmamıştı.
“Hiç anlamamaktan iyidir Alya,” Aslı aynı şekilde Alya’ya karşılık verirken genç kadın istem dışı gülmüştü.
“Çok merak ediyorum hangi yüzle buraya geliyorsun? Derin kalın anlaşılan,” dediğinde Aslı öfkeyle dişlerini sıkmıştı.
“Bizim aramızdaki mesele seni alakadar etmez Alya, biz kendi sorunumuzu hallederiz.”
“Sizin aranız diye bir şey yok Aslı, bir daha kardeşimin hayatını çıkmaza sokmana müsaade etmeyeceğim. Şimdi al kuyruğunu git buradan. Birazdan peşinde dolaştığın adamın karısı gelecek.”
“Gelebilir, hasta ziyaretine geldik. Buna da karşı çıkıyorsa kendine güveni yok demektir.”
“Haddini bil Aslı, ardından konuştuğun benim karım. Kimse onun hakkında konuşamaz. Ziyaretiniz için teşekkür ederim. Yoğunum, giderseniz dinleneceğim.” Ahmet yatağına iyice uzanırken Aslı kızgınlıkla Alya’ya bakmıştı. Cenk sessiz kalırken bu durumdan hiç hoşlanmadığını eve gittiklerinde karısına söyleyecekti. Aslı ve Hakan kapıya yöneldiklerinde kapının açılmasıyla duraksamışlardı. Efnan ve Açelya içeri girdiğinde genç kız ikiliyi görünce duraksamıştı.
“Geçmiş olsun Efnan Hanım, duyunca çok üzüldük.” Hakan’ın sözleriyle Efnan sadece başını sallamıştı. Ahmet’e kısa bir bakış attığında genç adamın elini uzatmış kendisine yaklaşmasını beklediğini görünce adımları onu yatağın yanına götürmüştü. Ahmet uzanarak karısının elini tutup kendine çekerken Efnan dengesini sağlayamayarak kocasının yanına oturmuş bulunmuştu.
“Ahmet ne yapıyorsun?”
“Yanımdan ayrılma, sonra sana ulaşamıyorum.”
“İnsanlara ayıp oluyor, bırak beni.”
“Kimseye ayıp olduğu yok. Herkes evli olduğumuzu biliyor. Karıma yakın durmak istemem suç mu?” Efnan utançtan kızarırken Alya istem dışı kıkırdamıştı.
“Özlemişim senin bu hallerini. Allah kem gözlerden saklasın. Sen geldiğine göre biz artık çıkalım.” Alya yerinden kalkarak kocasıyla kapıya yönelirken bir yandan da Aslı’yı çekiştirerek “Karı kocaya biraz mahremiyet oluşturalım değil mi? Hadi dışarı,” dedi.
“Bırak beni Alya, sizin şu dayatmacı tavrınızdan gına geldi. Sende o yarım dünya Akasya da üstüne olmayan şeylere burnunuzu sokuyorsunuz. Ne yaparsanız yapın, Ahmet beni seviyor.”
“Bence az pembe dizi izle Aslı, Ahmet’in seni sevdiği falan yok. Karısının gözünün içine bakıyor. Yol yakınken boş hayallerden uzaklaş derim. Üzülen sen olursun.”
“Tavsiyeni kendine sakla.” Aslı hızla oradan uzaklaşırken Hakan da onu takip etmişti.
“Bu ikisinden hoşlanmadım,” diyen Alya kocasına bakmıştı. Cenk’in de bu durumdan hoşlanmadığı bakışlarından belli oluyordu.
“Ablam Aslı’nın psikolojisinin pek iyi olmadığını söylemişti. Ahmet’i takıntı haline getirmesinden korkuyorum. Han abi ile konuşmak gerek. Bir çözüm yolu bulmalı.” Karı koca hastanenin kantinine inerken evi arayarak çocukları sormuştu. Tam büyük kızından bekledikleri gibi yaşına bakmadan kardeşlerine kol kanat geriyordu. Üçüzler ablalarına bayılıyorlardı. Onun her sözünü yerine getiren üçüzler küçük bir abla aşığıydı.
Ahmet ve Efnan odada baş başa kalırken evdeki kaostan haberleri yoktu!
***
Sizce evde ne oluyordur? Tahminleri alalım... Yorum yapan herkesin parmakları dert görmesin. Seviliyorsunuz.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 16.75k Okunma |
1.84k Oy |
0 Takip |
39 Bölümlü Kitap |