
Merhaba arkadaşlar. Geçte olsa bölüm geldi umarım seversiniz. Keyifli okumalar!

***
Yaşlı kadın elinde tuttuğu şeye öfkeyle bakarken titreyen elinden kağıdı düşürmemek için kendini güçlükle tutuyordu.
“Bunu nereden buldum dedin?” Zeynep hanım Banu’ya bakarken Banu kadının beyazlayan yüzünden endişe ediyordu.
“Bina kapısının önünde. Kadın kaçarken düşürdü.” Kapı zilinin çalmasıyla Banu hemen kapıyı açmıştı. Gülay hanım telaşla eve girerken eltisinin beyazlayan yüzünü görünce endişelenerek “Zeynep ne oldu?” diye sordu.
“Gel Gülay gel, beni sakinleştir. Yoksa benim elimden bir kaza çıkacak.” Gülay hanım kadının yanına yaklaşırken oldukça meraklıydı.
“Ne oluyor Zeynep, ne bu hal?”
“Biri çocuklarımıza büyü yapıyor olan bu? Evine muska koymaya çalıştılar.” Gülay hanım duydukları karşısında şok olmuştu. Kim onun çocuklarına büyü yapabilirdi ki? Oğlunu mahallede sevmeyen yoktu. Buna imkan tanımayan kadın “Olur mu öyle şey Zeynep sen yanlış anlamışsındır. Ahmet’imin kimseye zararı olmaz kim ona büyü yapsın?” dediğinde Zeynep hanım elinde sıktığı kağıdı kadına uzatarak kızgın bir şekilde konuşmuştu.
“Sence bu şaka mı? O kadın çocuklarımın evlendiği gün evlerine muska koymaya çalıştı. Bunu ödeyecek.” Gülay hanım kağıdı titreyerek alırken ne olduğunu anlamak için sabah erkenden işin ehli birine yazıyı göstermeye karar vermişti.
“Sakinleş artık, sabah ne olduğunu öğreniriz.” Zeynep hanım bu durumu kocasının öğrenmesi durumda ne yapacağını bilmiyordu. En çok korktuğu şey Mehmet beyin sağlığının bozulmasıydı. Gözünden sakındığı, kimseye zararı olmayan kızı hedef haline gelmişti. İçi acırken Gülay’a dönerek “Sana söylüyorum Gülay, kızıma zarar gelirse gözüm hiçbir şey görmez bilesin. Ahmet o aileyi kendinden uzak tutmazsa kızımı alırım Gülay. Evlendi demem alır giderim kızımı.” Kadın o kadar ciddi konuşuyordu ki ilk kez eltisinden korktuğunu hissetmişti. Onun yumuşak başlı Zeynep’i oldukça ciddi görünüyordu.
“Zeynep sen ne diyorsun ne demek Efnan’ı geri almak?”
“Duydun Gülay, kızım benim her şeyim. Ona zarar verecek kişi kocası da olsa izin vermem. Ahmet’i ne kadar sevdiğimi sende biliyorsun ama olmaz Gülay. Kızımın zarar görmesine izin veremem.” Zeynep hanım gözyaşlarına hakim olamazken Banu da şaşkın bir şekilde iki kadına bakıyordu. Onları ilk kez tartışırken görüyordu ve tüm bunlar o kadın yüzündendi.
“Sence ben gelinime zarar gelmesine izin verir miyim Zeynep? Beni hiç mi tanımadın?”
“Seni elbet tanıyorum ama korkuyorum Gülay. Bu şeylerle şaka olmaz.” Titreyen kadın sakinleşmek için çabalarken kapıdan gelen anahtar sesiyle hızla yüzünü silmişti. Mehmet bey eve girerken içerideki Gülay hanımı görünce “Hoş geldin yenge, nasılsın?” diye sordu.
“Hoş buldum Mehmet, sende hoş geldin. Hilmi de geldi mi?” Mehmet bey gözlerini kaçıran karısına şüpheyle bakarken sormadan edememişti.
“Bir şey mi oldu, neden üzgünsün?”
“Efnan’ı özlemiş, ondan biraz duygusallaştı.”
“Çocuklar aramadı mı?” Mehmet bey sorarken Gülay Hanım onu cevaplamıştı.
“Aradılar, aramaz olur mular? İyilermiş, memlekette geziyorlar. Bugün bizim evde kalacaklarmış.” Gülay hanımın sözlerine rahatlayan adam karısına dönerek “Sen de yapma böyle, kız üzül diye evlenmedi. Hem uzağa da vermedik kızı. Her zaman yan yana olacaksınız.”
“Öyle elbette, sen ne yaptın?”
“İşlerle ilgilendim. Bu aralar siparişler arttı. Üretimi arttırıyoruz. Çocuklar çabuk dönse de işi devralsa.”
“Gelirler elbette, sen kendini fazla yorma.” Mehmet bey üzerini değiştirmek için odasına geçerken Gülay Hanım yerinden kalkarak “Sabah gidip o kadından hesap sorarız Zeynep, sen içini ferah tut. Ben ona sorarım bunun hesabını.” Eltisine ne kadar güvense de içi hiç rahat değildi. Kızı için endişelenmeden duramıyordu.
***
Sabahın ilk ışıklarıyla uyanan yaşlı kadın üzerini giyinerek kocasının kahvaltısını hazırlamak için mutfağa geçmişti. Oldukça dalgın bir şekilde hareket ediyordu. Gece boyu doğru düzgün uyuyamamıştı.
“Hayırlı sabahlar hanım, neden bu kadar dalgınsın?” Mehmet bey karısına sorarken mutfağa Banu girmişti. Genç kız okula gitmek için hazırlanmış bir şekilde kahvaltı masasına otururken Zeynep Hanım kızın başını okşayarak “Hayırlı sabahlar kızım, bir ihtiyacın var mı?” diye sordu.
“Sana da Zeynep teyze, yok ihtiyacım. Ablam gitmeden hepsini halletmişti.”
“Harçlığın var mı?” Bu kez Mehmet Bey sormuştu. Genç kız yaşlı adama dönerek gülümsemişti.
“Ablam para da verdi, şimdilik ihtiyacım yok. Çok teşekkür ederim.” Banu karı kocasının ilgisinden oldukça mutlu oluyordu. Kendi ailesinden görmediği ilgiyi bu yaşlı çift gösteriyordu. Kahvaltısını yaparak evden ayrıldığında köşe başında bekleyen arkadaşlarını görünce gülümseyerek onlara doğru ilerledi. Zeynep hanım ise genç kızın gidişini evin penceresinden izlemişti.
“Ne olduğunu söylemeyecek misin?” Mehmet bey karısına endişeli bir şekilde bakıyordu. Dün akşamdan beri durgunlaşan kadının derdini bilmemek adamı üzüyordu.
“Önemli bir şey yok sen beni düşünme Mehmet Bey,” kadının sözleriyle adam yerinden kalkarak karısının kolunu tutmuştu.
“Ne zamandan beri birbirimizden bir şeyler saklar olduk hatun? Senin gözünde artık kocadım mı? Neden bana derdini söylemiyorsun?”
“Kızımı düşünüyordum!”
“Efnan’a benim bilmediğim bir şey mi oldu?” Adamın sorusuyla Zeynep Hanım hafif gülümsemeyle kocasına bakmıştı.
“Ona bir şey olsa sen bilmez misin efendi. Sadece ilk kez ondan bu kadar uzak kaldım bundan benim kırgınlığım.” Kadın içinden yalan söylediği için af dilerken kocasının şekerinin çıkmasını göze alamadığı için sessiz kalmıştı.
“Hadi kahvaltımızı bitirip şirkete gidelim. Bugün benim yanımda ol. Tek kalınca içinde kuruyorsun.”
“Bugün Gülay ablamla işimiz var. Sonra uğrarım yanına olmaz mı?” adam karısını onaylayarak kahvaltıdan sonra evden ayrılmıştı. Bir saat sora ise Gülay hanımla işinin ehli bir hocaya gitmek için yola koyulmuşlardı. Hocadan muskanın iyi niyetle yapılmadığını öğrendiklerinde iki kadın da oldukça sinirlenmişti. Gülay hanım daha önce gittiği adrese doğru yola çıkarken onları takip eden Açelya’dan haberleri yoktu. Açelya Efnan olmadığı için Zeynep hanımın korumalığını yapıyordu. Aile üyelerinin hepsi dava sonuçlanana kadar koruma altında olacaktı.
“Burası, dur evladım!” araba durduğunda Zeynep Hanım geldiği mahalleye kısa bir göz atmıştı. Mahalle orta gelirli ailelerin ikamet ettiği bir yere benziyordu. Ne çok kötü ne de çok iyi bir havası vardı. Köşe başlarında konuşan delikanlılar pek tekin görünmüyordu.
“Emin misin burası olduğuna?”
“Eminim tabi, bizi bu adresten kovmuşlardı. Bizi beğenmeyenler şimdi oğluma göz koyar oldu. Ben onu paralamaz mıyım?” dört katlı bir binanın açık olan kapısından içeriye girdiklerinde Zeynep Hanım tedirgin bir şekilde etrafına bakınıyordu. Buraya geldikleri için ilk kez pişman olmuştu. Allah’tan korkmayan insanların kapısına gelmek onu ürkütüyordu.
“Gülay geri dönelim içim hiç rahat değil.”
“Sen gelmezsen gelme ama ben o kadına birkaç laf edeceğim.” Gülay hanım hırsla ikinci kata çıktığında öfkeyle kapıya vurmaya başlamıştı. Kapıyı bir süre sonra “Geldik patlama!” Diyerek açan kadın Gülay hanımı görünce susmuştu.
“Siz…” kadın konuşamadan Gülay Hanım elindeki kağıdı kadının yüzüne sallayarak bağırmaya başlamıştı.
“Sende hiç utanma yok mu kadın. Hiç Allah korkun yok mu? Oğlumla gelinime nasıl muska yapmaya kalkışırsın. Seni paralarım!” kadının saçına yapışan yaşlı kadını Zeynep hanım geri çekmeye çalışsa da başarılı olamıyordu. Bir yandan kadının saçını çekiyor diğer yandan onun hakkında tüm çirkinlikleri sıralıyordu. Sesleri duyanlar kapılara çıkarken Aslı ve ablası da koşarak kapıya çıkmıştı.
“Borak beni, adam öldürüyorlar yetişin.”
“Seni gebertirim, o yosma kızını oğluma yamamaya çalışıyorsan heveslenme. Evli adama kızını peşkeş çekmeye çalışıyorsun. Ahmet’im dönüp bir daha bakar mı senin kalbi kara kızına.”
“Ee bırak annemi,” Aslı’nın ablası Gülay hanımı itelerken kadının düşmesini son anda Açelya engellemişti. Aslı şok olmuş bir şekilde Gülay hanıma ve annesine bakarken bu kez yaşlı kadının hedefi haline gelmişti.
“Sende hiç utanma yok mu? Zamanında parası yok diye oğlumu bıraktın. Şimdi evlendi biraz cebi para gördü diye yakasından düşmüyorsun. Hiç mi ahlakın yok. Oğlumun yuvasına göz dikenin gözünü oyarım. Yaptığınız muskalar size döner inşallah.”
“Gülay teyze ne oluyor ne yapıyorsun?” Açelya nefes nefese kalan kadını korumaya alırken kadının sözleriyle öfkelenmişti.
“Bak kızım, bu şeytan kadın daha iki günlük evli oğlumun evine muska koymaya kalkıştı. Yavrumun yuvası yıkılsın diye büyüler yapıyor.”
“Sen ne diyorsun?” komşuları kendi aralarında konuşmaya başladığında Gülay hanım bu kez onlara dönmüştü.
“Etrafınızdaki şeytanlara dikkat edin. Evladınızı kocanızı bunlardan koruyun. Milletin yuvasını muska yaparak bozmaya çalışanlardan korkun. Allah korkusu yok bu kadınlarda.”
“Gülay teyze emin misin?”
“Emin olmasam bu rezilin kapısında ne işim var.” Gülay hanım sözlerini Aslı’ya bakarak söylemişti.
“O zaman karakola gidip şikayette bulunalım. Kanıtlarla dava açabiliriz.” Gülay hanım hevesle Açelya’ya bakarken elindeki kağıt birden alınıp parçalanmıştı. Kadın alaycı bir şekilde gülerek “Nerede kanıtın?” diye sorarken yaşlı kadın yeniden öne atılarak kadının saçına yapışmıştı.
“Olurda evlatlarıma bir şey olur, huzurları bozulur sizden bilirim. Bu binayı başınıza yıkarım. Sende ayağını denk al, oğlumun etrafında dolandığını görürsem o bacaklarını kırarım.” Aslı korkuyla bir adım geri çıkarken Açelya güçlükle kadınları oradan uzaklaştırmıştı. Arkalarından büyük bir uğultu bıraktıklarından arabaya kadar sesler kesilmemişti.
“Ah kızım görüyor musun başımıza geleni. Banu bu kadını ya fark etmeseydi? Ne olacaktı evlatlarımın hali?”
“Binaya ek güvenlik takarız. Mahalledekilere söyle bu kadın ve ailesini gördüklerinde kovarlar.” Açelya çözüm sunarken oldukça endişelenmişti. Efnan’ı kardeşi yerine koymuştu. O da büyüden muskadan çok korkardı. Onun yaşadığı çevrede bu tarz şeylere inanan çoktu ve inanmayanın ayetleri yok sayması demekti. Arabayla yola çıktıklarında hala göğsü kürek gibi kalkıp iniyordu. Açelya arkada oturan iki kadına endişeyle bakarken “İsterseniz bir hastaneye gidip tansiyonuna baktıralım,” dediğinde Gülay Hanım başını iki yana sallamıştı.
“O yılandan nasıl kurtulacak benim oğlum.”
“Biraz zor gibi, şirkette işe başlamış Aslı.”
“Sen ne dersin evladım, o kızın şirkette ne işi var?”
“Hakan denen adam asistan olarak işe almış onu. Adamın pek masum düşünceleri olduğunu sanmıyorum. Sanırım Efnan’a karşı bir şeyler hissediyor. Ya da hırsından hissettiğini sanıyor.”
“İki yılan benim evlatlarımın çevresinde öyle mi? O kız benim kızımın etrafında olamaz. Mehmet’e söyleyeceğim. Ya kovsun ya da başka yere göndersin.” Bu kez Zeynep Hanım araya girmişti.
“Ahmet Efnan’a söylemişti ama Efnan kimsenin ekmeğiyle oynamak istemediği için kabul etmemişti. Bu olanlardan sonra sanırım kabul eder.”
“Benim kızım yine kıyamaz o kadına. Bu işe ben el atacağım.” Birlikte mahalleye geldiklerinde komşuların kapı önlerinde oturduğunu görmüşlerdi. Zeynep hanım hiç havasında değildi. Gülay hanım arabadan inince Açelya’ya dönerek “Bugün şirkete gideceğim, öğleye doğru müsait misin?” diye sordu.
“Elbette bende şirkete gideceğim. Şu yaralama olayını derinden araştıracağız.” İkili sözleşerek ayrılırken Gülay Hanım kendisine seslenen komşusuna dönmüştü.
“Ah Gülay çocuklardan var mı bir haber? Nasıllarmış?”
“İyi şükür tatil yapıyorlar. Haftaya gelecekler nasip olursa.” Kadınlar kadını yanına çağırsa da Gülay Hanım evde işi olduğunu söyleyerek onları reddetmişti.
***
Genç adam savcılıktan çıktıktan sonra sabahtan beri merak ettiği kadını görmek için iş yerine gitmeye karar vermişti. İki gün önce düğünde ortaya çıkan adamın yeniden Suna’nın karşısına çıkıp çıkmadığını merak ediyordu. Onların boşanmalarına kendisi yardım etmişti. İlk kez makamını böyle bir iş için kullanmıştı. Tek düşündüğü Suna’nın öyle bir adamdan bir an önce kurtulmasıydı. Arabası trafikte kolaylıkla ilerlerken oldukça düşünceliydi. Telefonu çalmaya başladığında arabanın ekranında beliren isimle derin bir nefes aldı.
“Efendim Cengiz?”
“Oğlum yanına gelmiştim çıkmışsın, neredesin?”
“İşim vardı erken çıktım. Bir sorun mu var?”
“Bu işinin mahallenin güzeliyle alakası var mı?”
“Gevezeliği kes Cengiz canını yakmayayım. Söyle neden benim yanıma geldin?” genç adam merakla sorarken Cengiz derin bir nefes alarak cevaplamıştı.
“Şu Zeynep denen adam, mahallede dolanıyormuş görenler var. Haber vereyim dedim.”
“Kim görmüş, ne zaman görmüşler?” Karan endişeyle sormuştu.
“Merak etme kardeşim, mahalleli onun hakkından gelir. Herkes adamın Suna’ya yaptığı yanlışı biliyor. Onu korumak için tetikteler.”
“Siz yine de gözünüzü dört açın ben işimi halledince mahalleye geleceğim. Bizimkileri akşama mekanda topla.” Karan telefonu kapatırken direksiyondaki elleri daha da sıkılmıştı. Tüm bedeni öfkeyle yanarken bu kez genç kadını kaybetmemek için elinden geleni yapacaktı. Suna’nın yanında olmak için her şeyi yapacaktı. Özellikle o iki küçük çocuk, öyle şerefsiz bir babayı hak etmiyordu. İkisinin üzerindeki tutukluk ilk günden beri Karan’ın dikkatini çekiyordu ve bu durum genç adamı inanılmaz bir şekilde üzüyordu. O yaştaki çocuklar cıvıl cıvıl olması gerekirken Elif’te Esra da içine kapanık ürkek çocuklardı.
Araba kursun kapısına geldiğinde güvenliğin kapıyı açması için kornaya basmış ancak güvenlik kapıyı açmak yerine kulübesinden çıkarak genç adamın camının önüne dikilmişti.
“Kime bakmıştınız?”
“Suna hanımı görecektim.”
“Kusura bakmayın içeri erkek almıyoruz. Burası kız Kur’an kursu,” dediğinde Karan sıkıntıyla nefesini dışarıya vermişti.
“İçeri girmeyeceğim, çocuk yuvasını ziyaret edeceğim.”
“Yine de sizi içeri alamam, kurallara aykırı.” Karan sakin kalmak istedikçe sinirleniyordu. Elbette o da biliyordu bazı yerlerin kesin kuralları olduğunu ancak onun görmek istediği kişinin kursla bir alakası yoktu. Bulundukları yer küçük bir yerleşkeydi. Site tarzı yapılan alan dört binadan oluşuyordu. Birinde eğitim verilirken diğerinde eğitim alan kızlar kalıyordu. Diğer binadaysa sosyal aktiviteler ve yemekhane bulunuyordu. Ayrıca küçük çocuklar için çocuk yuvası olan sitede bahçe alanı oldukça geniş tutulmuştu.
“Bak kardeşim Suna hanımı görüp çıkacağım. Şimdi aç kapıyı da içeri gireyim.”
“Suna hanımı arayın buraya gelsin, sizi içeri alamam.” Karan iyice sinirlenirken gözlerini kapatarak telefonuna doğru uzanmıştı. Uzanmasıyla adam genç adamın belindeki silahı görünce hızla belindeki silahı kavramıştı. Karan şaşkınlıkla adama bakarken yüzüne doğrultulan silahla neredeyse gülecekti.
“İndir o silahı senin için iyi olmaz.”
“Yok ya, ne bileyim öğretmen hanıma zarar vermeyeceksin. Önce sen silahını ver.”
“Bak şu anda bir savcıya silah çekiyorsun, hapse mi girmek istiyorsun?”
“Ne malum savcı olduğun?”
“Bak bakalım arabanın ön camında ne var?” adam Karan’ın ciddi sorusuyla gerilerek arabanın ön camındaki adalet bakanlığının armasını görünce endişeyle hızla silahını indirmişti. Karan adamın emin olması için savcı kimliğini ona gösterirken güvenlik görevlisi el pençe özür dilemeye başlamıştı.
“Şimdi aç kapıyı kısa kalacağım zaten.” Adam güvelik kapısını hızla açarken Karan nefesini dışarı vererek arabayı bahçeye sokmuştu. Üzerinde eğlenceli resimler olan binanın kapısına doğru ilerlerken oldukça heyecanlanmıştı. Koridorda ilerlerken kendisine yol gösteren adama ters bir şekilde baktı. Onu içeri sokmak istemezken kendisi elini kolunu sallayarak binanın içinde dolaşıyordu.
“Burası, Suna Hanım içeride olmalı.”
“Tamam sen gidebilirsin.” Adam tedirgin bir şekilde oradan ayrılırken savcıda olsa bir erkeği içeri aldığı için işinden olmamayı diliyordu.
Karan sınıfın kapısını tıklatarak içeri girdiğinde kendisine arkası dönük olan kadına kısa bir bakış atmıştı. Suna küçük bir çocuğu ayağında sallayarak uyutmaya çalışıyordu. Bu kadar sese bu çabası genç adama garip gelirken sevdiği kadını bu şekilde görmenin paha biçilmez bir his olduğunu düşünüyordu. Sunası kucağında bebekle hayallerinin ötesinde görünüyordu.
“Karan amca…” kendisine seslenen Elif’e dönen genç adam gülerek kendisine koşan kızı kucağına almıştı. Suna kızının çığlığı ile ardını dönerken birbirine sarılmış ikiliyi görünce yutkunmadan edememişti.
“Karan, senin burada ne işin var?”
“Seninle konuşmaya geldim, çocuğu bu kadar seste nasıl uyutmayı planlıyordun?” dediğinde Suna ayağındaki çocuğu alarak yerinden kalkmıştı.
“Seste uyumayı seviyor. Sen onu bırak da neden buradasın?”
“Konuşmak için gelmiştim. Dün olanlar hakkında…” Suna gerilerek genç adama bakmıştı. Çıkış saatine az kaldığı için “Biraz beklersen birlikte çıkarız, vaktin var mı?” diye sordu.
“Vaktim var, sen merak etme. Biz küçük hanımla biraz oynarız değil mi güzelim.” Elif hızla başını sallarken ikili sınıfın arka tarafına giderek küçük masanın başına oturmuştu. Küçük kız yaptığı resimleri Karan’a gösterirken Suna kaçamak bakışlarla onları izliyordu. Çocukların çıkış saati geldiğinde genç kadın hepsini hazırlayarak tutulan servislere güvenli bir şekilde teslim etmişti.
“Öğretmenim benim babam gelmedi, ben ne olacağım?” Suna kendisine seslenen Eslem’le duraksamıştı. Açelya’dan onun babasının gizli polis olduğunu biliyordu. Neden gelmediğini merak etse de çocuğu bir başına yuvada bırakamazdı.
“Babanı ararız şimdi olur mu?” genç kadın kızın babasını ararken ona ulaşamayınca Karan’a bakmıştı.
“Ne oldu?”
“Babası telefonu açmıyor, ne yapacağız?”
“Adresini biliyor musun?” Suna başını iki yana sallayarak genç adama cevap vermişti.
“Ben bilmiyorum ama Açelya biliyor olabilir.” Açelya’yı aradığında adamın operasyonda olduğunu öğrenmişti. Çocuğu yanına alabilirse iyi olacağını söyleyen genç kadın telefonu kapatarak Suna’yı kendi düşünceleriyle baş başa bırakmıştı.
“Kızı yanımıza alalım, babasına da mesaj çek. Benim adresi ver gerekirse oradan gelir alır kızını.” Karan’ın sözleriyle genç kadın onun dediğini yaparak çantasını alıp çıkışa yönelmişti. İkili arka koltuğa çocukları yerleştirerek yola koyulduğunda arabada sessizlik hakimdi. Çocuklar bile çıt çıkarmıyordu.
“Benimle ne konuşmak istedin?”
“Malum şahıs mahallede dolanıyormuş, seni rahatsız etti mi?” Suna şaşkınlıkla adama bakarken yutkunarak “O hala geri dönmedi mi?” dedi.
“Görenler var Suna, dikkatli olmalısın. O adam sağlıklı düşünemiyor. Öylelerini çok gördüm, boşanmayı sindiremiyor. Sana ya da çocuklara bir şey yapmasına izin vermeyeceğim.”
“Teşekkür ederim,” diyen kadın korkmaya başlamıştı. Zeynel eğitimci olsa da yeri geldiğinde garip huylar sergiliyordu. Boşanmayı kabul etmeyeceğini biliyordu. Eski kocası olacak adam kaybetmeyi, başkaldırıyı kabul etmez bir karakterdi. Onun dediğinden dışarı çıkmak kibrini törpülüyordu. Asla kabul etmediği şeylerden biri sözünün dinlenmemesiydi. Suna onun sözünden çıkmış, adamı boşamıştı. Zeynel gibi biri bunu kolay kabul etmezdi. Genç kadın ister istemez korkmaya başlamıştı.
“Ne olacak şimdi, kızlarım tehlikede mi?”
“Endişelenme, gerekirse koruma veririm sana yine de kızlara dokunamaz.” Suna önüne dönerken okulda ki kızı aklına gelmişti.
“Esra okuldaydı, annemi aramalıyım onu okuldan alacaktı.” Genç kadın hızla annesini ararken Gülay hanımın okula henüz gitmediğini öğrenince Karan’a dönerek “Okula gidebilir miyiz?” diye sordu. Genç adam kadının isteğini ikilemezken direksiyonu mahalledeki okula doğru çevirmişti. Suna oldukça endişeliydi. Karan farkında olmadan hızını arttırırken bir yandan da arkadaşına mesaj çekiyordu. Onlardan önce okula gidebilecek Kenan’a Esra’yı almasına yönelik mesaj atarken Suna’nın gerginliği ona da geçmişti.
“Geldik, endişelenme artık. Okul henüz dağılmadı.”
“Yine de kızımı görmeden rahat edemeyeceğim.” İkili arabadan inerken arkadaki çocukları kontrol etmişlerdi. İkisi de uyuyordu ve Karan camı üsten hafif aralık bırakarak arabanın kapılarını kilitlemişti. Okulun bahçesinden içeriye girdiklerinde genç kadın hızla kızının sınıfının kapısına gelmişti. Kapıyı tıklattığında içeriden öğretmenin sesini duyunca kapıyı açıp içeriye girdi.
“Birine mi baktınız?”
“İyi günler hocam ben Esra’nın annesiyim. Kızımı almam gerekiyordu da…”
“Esra mı? Esra’yı bir saat önce babası aldı. Sizin haberiniz yok mu?”
“Babası mı?” Suna sendeleyerek geri adım atarken Karan genç kadını belinden yakalayarak “Sakin ol Suna, kızını bulacağım,” dedi.
“Duymadın mı Karan, kızımı almış. Kim bilir nereye götürdü.” Suna ağlamaya başladığında genç adam sakin kalmaya çalışıyordu. Polisi arayarak kaçırma vakasını bildirerek Zeynel hakkında yakalama kararı çıkarmıştı. Savcı olması işini kolaylaştırırken velayeti annede olan bir çocuğun izinsiz alınması da işin cabasıydı.
“Karan, bul kızımı.”
“Merak etme bulacağım. Hadi toparlan yoksa Elif korkacak.” Suna ıslak yanaklarını silerken Karan genç kadını oturtarak arkadaşlarını alarma geçirmek için gruba mesaj atmıştı. Zeynel’in Esra’yı kaçırdığı kısa sürede yayılırken adam için sürek avı başlatılmıştı. Suna eve geldiğinde ağlamaktan gözleri kan çanağına dönmüştü. Gülay hanım korkuyla kızına bakarken Suna “Anne, Zeynel kızımı kaçırdı,” diyerek yaşlı kadına sıkıca sarılmıştı.
“Ne demek kızımı kaçırdı. Sen ne diyorsun Suna, nasıl olur bu?”
“Okuldan almış Esra’yı öğretmeni babası olduğu için vermiş. Anne kızımı götürdü…” Gülay Hanım dövünerek kocasını ararken olayları anlatarak eve gelmesini istemişti. Oldukça kalabalık bir grup her yerde Zeynel ve Esra’yı arıyordu. Özellikle Karan okuldan sonra adamın kızını nereye götürmüş olabileceğini öğrenmek için kamera kayıtlarını kontrol ediyordu. İpucu bulamadıkça çıldırmanın eşiğine geliyordu. Suna’nın perişan korkmuş hali gözünün önüne geldikçe Zeynel’i parçalamak istiyordu.
“Savcım, adamı bulduk!” polis memurunun sözleriyle hızla ona dönmüştü.
“Buldunuz mu, nerede?” kamera kaydını gösteren adam Zeynel’in otogardan bir otobüse bindiğini görünce elleri yumruk olmuştu. Adamın neye güvendiğini merak ediyordu.
“Otobüs firmasını arayın, plakadan aracın nereye gittiğini öğrenin. Ben yola çıkıyorum beni haberdar edin. Şoför mola yerinde oyalansın. Ama niyetini belli etmesin.” Karan ceketini alıp hızla merkezden ayrılırken oldukça endişeliydi. Küçük kızı görmeden de endişesi dinmeyecekti. Ahmet’ten adamın çocuklarına olan tavrını dinlemişti. O adam elindeki iki hazinenin kıymetini bilmiyordu. Kız çocukları evin bereketiydi ve bereketten nasiplenmemiş adam iki kızını da hor görüyordu.
“Bekle güzelim Karan amcan seni alacak.” Arabasıyla hızla yola çıkarken bir yandan da telsizden ekibin konuşmalarını dinliyordu. Telefonu çaldığında arayan kişiyi görünce hızla cevap vermişti.
“Suna?”
“Haber var mı Karan?” kadının ağlamaklı sesi adamın canını yakmıştı.
“Merak etme güzelim, Esra’yı sana getireceğim.” O kadar endişeliydi ki kadına söylediği güzel sözün farkında değildi.
“Kızımı getir Karan, kızımı bana getir. Allah rızası için onu bul bana!” Karan dayanamayarak telefonu kapatırken direksiyona sert bir şekilde vurmuştu. Telefonu yeninde çaldığında bu kez ekip arkadaşı arıyordu.
“Savcım otobüsün yerini bulduk. Şehir çıkışında bir mola yerindeymiş. Şoförüyle irtibata geçtik, eşkale uyan baba kızın otobüsünde olduğunu onayladı. Bir bahaneyle oyalanacak.”
“Hangi dinlenme tesisi,” diye soran adam aldığı cevapla arabanın gazına daha da basmıştı. Şehir çıkışına kadar siren çalarak hızla ilerleyen adam yaklaştığını fark edince sirenleri kapatıp arabanın üzerindeki ışığı kaldırmıştı. Uzaktan görünen tesislerdeki otobüs ve çevresini saran yolcular dikkatini çekerken genç adam şoförün yolcuları sakinleştirmeye çalıştığını görünce arabasını otobüsün yanına park ederek etrafa bakınmaya başlamıştı. Çok fazla aramasına gerek kalmadan bir köşede bekleyen Zeynel ve Esra’yı görünce dikkatle onlara doğru ilerlemeye başlamıştı. Zeynel henüz kendisinin farkında değildi. Küçük kızın ağlayarak annesine gitmek istediğini söylemesi Karan’ın içini yakmıştı.
“Sus dedim sana, anne falan yok. O annen olacak kadın eve dönmedikçe onu göremezsin.”
“Annem bir daha senin yanında kalmayacağımızı söyledi. Bırak beni anneme gideyim.” Küçücük kız hıçkırıklarına devam ederken Zeynel’in arkasından yaklaşan genç adam adamın omzuna dokununca ona doğru dönen Zeynel’e sert bir şekilde yumruk atmıştı. Aldığı darbe ile yere devrilen adam Karan’ın onu ters çevirerek kelepçelemesiyle yolcular şaşkınlıkla onlara bakmıştı.
“Seni çocuk kaçırmaktan tutukluyorum. Konuşmama hakkına sahipsin ama konuşursan da bana bir neden verebilirsin.”
“Bırak beni,” adamın ağzının için kan dolarken çektiği acıyla inlemişti. Yanlarına gelen ekip arabalarından birine Zeynel’i teslim ederken korkuyla kendisine bakan Esra’ya döndüğünde küçük çocuk şoktan çıkarak hızla Karan’a koşmuştu.
“Karan amca,” genç adam çocuğu kollarına alırken derin bir rahatlamayla çocuğun yanaklarındaki ıslaklığı silmeye başlamıştı.
“Ağlama güzelim, eve gidiyoruz.”
“Anneme gidiyoruz değil mi?”
“Evet güzelim annene gidiyoruz. Hadi sil gözyaşlarını,” dediğinde neredeyse kendisi de ağlayacaktı. Bir saatlik yolları vardı ve bu bir saatte Suna’nın daha fazla acı çekmemesi için telefonunu alarak genç kadını aramıştı. “Karan bir haber var mı?” genç adam Suna’nın sorusuyla telefonu küçük kıza uzattığında Esra “Anne!” diye seslenmişti. “Kızım,” karşıdan yükselen hıçkırık sesiyle genç adam yutkunmuştu.
“Yoldayız geliyoruz Suna, ağlama artık. Kızın iyi, bak senin ağladığını duyunca korkuyor.”
“Bekliyorum, teşekkür ederim Karan. Çok teşekkür ederim…” telefon kapandığında genç adam yanındaki küçüğe dönerek başını okşamıştı.
“Ne yapacağız senin bu sulu göz annenle. Hadi onu daha fazla bekletmeyelim.” İkili yola çıktıklarında mahalleli derin bir nefes almıştı. Esma hanım biran olsun genç kadını yalnız bırakmazken Esra’yı bulan oğluna içten içe dua ediyordu. Evladı büyük çıkmazdaydı hissediyordu ama bu kez onun mutlu olması için elinden geleni yapacaktı. İki küçük çocuğa kısa sürede fena bağlanmıştı. Oğlunun bu çocukları ne denli sevdiğinin de farkındaydı. Annelerine ulaşmak için küçük çocukların üzerinden gitmeye karar veren Esma hanım, Suna’nın gelecekte gelini olması için elinden geleni yapacaktı.
***
Yorumlarınızı bekliyorum...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 16.75k Okunma |
1.84k Oy |
0 Takip |
39 Bölümlü Kitap |