8. Bölüm

İHANET VE PRENSİN ZİYARETİ

Merve Gündoğmuş
mervegndgms

Yeni katılan karakterimize merhaba diyin 😊 İyi okumalar!

Morrigan çıtırdayan odunların sesini duyduğunda ve alevlerin yüzüne vuran sıcağını hissettiğinde henüz gözlerini açabilecek gücü kendinde bulamamıştı. Burnuna dolan vahşi ormanın kokusundan dışarıda olduğunu anlamıştı. Hayatında hiç olmadığı kadar yorgundu ve vücudundaki her kas ağrıyordu. Buna rağmen ağabeyinin birine bir şeyler fısıldayan sesini duyduğunda gözlerini açtı.

 Buna rağmen ağabeyinin birine bir şeyler fısıldayan sesini duyduğunda gözlerini açtı

Hava karanlıktı ve tahmin ettiği gibi kadim ağaçlarla kaplı bir ormandaydılar. Hemen önünde bir ateş yanıyordu, ateşin diğer tarafında, günün erken saatlerinde gördüğü savaşçının yakınında yatan Elamire'i gördüğünde endişeyle karışık bir korkuyla hareketlendi ancak başı döndü. Ağabeyi yanına koşup eliyle sırtını destekledi.

"Neredeyse bir gündür uyuyorsun ancak daha geç uyanırsın sanmıştık doğrusu. Harcadığın büyüden sonra çok yorgun olmalısın."

Morrigan neler olduğunu anımsadığında göğsünün üzerinde bir ağırlık hissetti. Tüm bu yaşananların bir kabus olmasını dilerdi. Ağabeyi yüzündeki endişeyi gördüğünde cevap verme ihtiyacı hissetti.

"Elamire iyi, yarası ağırdı ancak bir süre de olsa yarasına bastırman biz size ulaşana kadar onu hayatta tutmuş. Collin ve sen onu iyi korudunuz. İyileşecek ve yaşayacak, endişelenme."

Derin bir nefes aldı, kuzenini ve en iyi arkadaşını kaybetmekten çok korkmuştu. Ateşin karşısında düzenli nefes alıp veren figürü Tanrıların bir lütfuydu. Onu koruyan genç savaşçının ismi Collin'di demek. Morrigan Collin'e bir can borçluydu o halde.

Ancak ağabeyinin yüzü kederliydi. Edric'in gözlerine baktığında Morrigan söyleyeceklerinin bitmediğini anlamıştı. Kötü bir şeyler olmamasını diledi ancak belli ki bugün Tanrılar onu pek sevmiyordu.

"Elamire iyi, hızla iyileşecek. Ancak kayıplarımız maalesef çok fazla. Annemiz saldırı esnasında bir Myr tarafından yaralandı, onu kaybettik. Daha sonra babam öfkeden deliye döndü ve yaratığa saldırdı. Onu öldürdü, ancak..."

Morrigan cümlenin umduğu gibi tamamlanmaması için dua ederek "Ancak ne, Edric?" dedi titremesine engel olamadığı bir sesle.

Ağabeyinin yeşil gözleri kederle doluydu, Edric sanki bir günde üzerine dünya yıkılmış gibi görünüyordu, belki de diyarın komutanı olarak suçluluk hissediyordu. Kısık bir sesle "Babam son darbeyi vurduğunda yaratıklardan biri arkasından yaklaşarak onu hançerlemiş. Onu bulduğumuzda çok geçti." dediğinde sanki ayaklarının altından dünya çekilmiş gibi hissetmişti.

Çok fazla, bir gün için çok fazla kayıp diye düşündü.

Morrigan ölen annesini görmüştü ancak babası onu son gördüğünde iyiydi, o çok güçlü bir kraldı

Morrigan ölen annesini görmüştü ancak babası onu son gördüğünde iyiydi, o çok güçlü bir kraldı. Bir şekilde onun kurtulacağına inanmıştı, bu yüzden beklenmedik ölüm haberini aldığında kulakları uğuldadı, olayın nasıl gerçekleştiğini zar zor işitirken midesi bulandı. Bu sefer gözyaşlarını tutmayacaktı.

Artık yegane ailesi olan Edric'e sarıldı ve sarsıntılı hıçkırıklarla ağladı. Antik Dildeki ağıtları ve duaları ormanın üzerinde yükseldi ve gecenin karanlığına karıştı.

Birkaç saatte evini, ailesinin neredeyse tamamını ve mutlu bir hayatı sonsuza kadar kaybetmişti. Bu düşünce bir hançere dönüşüp kalbine fiziksel olarak saplanmış gibiydi. Nefes alamıyordu.

Ne kadar olduğunu bilmediği bir zaman geçtiğinde gözlerini kuruladı ve ağabeyinin kolları arasından sıyrılarak ateşin etrafında oturan yabancı adama baktı. İlk defa gördüğü bu sessiz adamı hiçbir ayrıntıyı kaçırmayan fey gözleriyle yabani bir hayvan gibi baştan aşağı süzdü.

Erkek feyin kucağında duran elinin üzerindeki tılsımın karmaşıklığına ve koluna doğru nasıl yayıldığına bakılırsa üç yüz kırk beş yaşında olan Edric'ten daha büyük olmalıydı. Kraliyet ailesiyle aynı kökleri paylaşan herkes gibi orman yeşili gözleri vardı, ancak o güzel gözlerle Morrigan'a garip bir ifadeyle bakıyordu. Saçları başlarının üstündeki gökyüzü kadar koyu bir renkti. Teni güneşin altında uzun yıllar geçirmişçesine güzel bir bronzdu. Yüz hatları keskin, dudakları biçimliydi.

 Şu anda ateşin karşısında oturuyor olsa da türüne göre bile çok iriydi, boyu iki metrenin üzerinde olmalıydı ve bedeni yaşadığı yılları antrenmanlar ve savaşlarla geçirdiğini belli edebilecek kadar kaslıydı

Şu anda ateşin karşısında oturuyor olsa da türüne göre bile çok iriydi, boyu iki metrenin üzerinde olmalıydı ve bedeni yaşadığı yılları antrenmanlar ve savaşlarla geçirdiğini belli edebilecek kadar kaslıydı. Morrigan eğer bu kadar sarsılmış ve kederli bir halde olmasaydı savaşçının yakışıklı olduğunu düşünebilirdi.

Bilincini kaybetmeden önce ağabeyinin yanında adımlarını duyduğu erkeksi ve vahşi koku da bu erkek feyden geliyordu. İçgüdüleri kokusunun bir şekilde tanıdık bir şeyler taşıdığını söylüyordu. Morrigan bunun anlamını düşünüp kaşlarını çattı.

Ağabeyi Morrigan'ın bu savaşçıya dikkatli bakışını yakalamıştı ve gecenin güvensizliğinde yanlarındaki bu adamın kim olduğunu açıklama ihtiyacı hissetmişti.

"Morrigan, bu annemizin sürekli bahsettiği kuzenimiz Prens Eamon. Bugüne kadar Kuzey Sınırı'nı koruyan savaşçı grubunun başındaydı. Bize anlatacakları olduğu için burada."

Eamon olduğu yerde huzursuzca kıpırdandıktan sonra konuşmaya başladı. Erkeksi ses tonu temiz, kendinden emin ve toktu.

"Kuzey Sınırı'nı koruyan savaşçılar olarak düzenli saldırılara alışkınız ve bu saldırıları püskürtmeyi her zaman başardık. Ancak Kuzeybatı Sınırı'nda işler bir süredir olması gerektiği gibi yürümüyordu. Kuzey ve Kuzeybatı sınırları Myr diyarı olan Varallhann'a komşu, bu yüzden prensin de bildiği gibi en iyi fey savaşçıları tarafından korunur. Bu savaşçılar bizzat kraliyet ailesi üyeleri tarafından belirlenir ve genelde de pek değiştirilmez. Ancak birkaç ay önce Kuzeybatı Sınırı'nı koruyan savaşçıların tamamı ve bu savaşçıların liderleri ani bir şekilde görevlerinden alındı. Yerlerine getirilen savaşçılar kıtada pek tanınmış olmadıkları için durumu araştırma ihtiyacı hissettim. Görev yerleri değişikliği emrinin bizzat kralın emri olduğunu, emrin de kralın mührüyle sınıra ulaştığını öğrendiğimde garipsediğim için Kuzeybatı Sınırı'nı düzenli olarak gözlemledim."

Morrigan birazdan duyacaklarının ihanete bulanmış kirli planlar ve hamleler olacağını biliyordu. Üzgün gözlerle hemen karşısında acı dolu ve huzursuz bir ifadeyle yatan kuzenine baktı. Babasının kanlı ihanetinin boyutunu öğrendiğinde Elamire ne hissedecekti? Babasına adeta tapan kuzeninin şimdiye kadar yaşadığı yıkım hiçbir şeydi. Muhtemelen babasının saldırı esnasında kralı korumayarak taht umuduyla ihanet ettiğini düşünüyordu ancak gerçeklerin tonu çok daha koyuydu.

Morrigan savaşçının konuşmaya devam etmesiyle daldığı düşüncelerden sıyrıldı.

"Kuzeybatı Sınırı'ndaki savaşçılar hakkında söyleyebileceğim ilk şey, hiçbiri bu göreve uygun değildi. Birçoğu Sınır Muhafızı olabilmek için fazlasıyla genç ve deneyimsizdi, dahası doğru düzgün dövüşemiyorlardı bile. Büyü güçleri böyle bir görev için fazlasıyla zayıftı. Liderlerinin ise dönüşebileceği ikinci bir formu bile yoktu."

Morrigan duydukları karşısında kaşlarını çattı. Sınır Muhafızları diyarın en iyi savaşçılarından seçilirdi, bu yüzden de pek değişmezlerdi. Her biri deneyimli sayılabilecek bir yaşta olmalıydı, Sınır Liderleri'nin ise mutlaka ikinci bir formları olurdu. Bunun sebebi herhangi tehlikeli bir durumda düşmanı şaşırtabilmek ve hızlı hareket etme ihtiyacıydı. Dahası, bir feyin ikinci formu olmasının tek yolu Kraliyet kanı taşıyor olmasıydı. Kısacası, Sınır Muhafızlarının Liderleri kraliyet ailesi içerisinden seçilirdi ki güvenilir olduklarına dair bir şüphe olmasın. Nesillerdir bu sistem bu şekilde süregelmişti ve hiçbir sorun yaşanmamıştı. Morrigan'ın duydukları anlamsızdı, babası asla böyle deneyimsiz feyleri bu görevlere getirmezdi. Bunun nasıl olabileceğini anladığında ve çakmak çakmak gözlerle Eamon'a baktığında Edric sözü devraldı.

"Senin de bildiğin gibi amcamız Dük Andohir babamızın sağ koluydu. Ve maalesef Kral'ın Mührü'ne ulaşımı olan tek kişiydi. Babamızın böyle bir emri asla vermeyeceğini anlamışsındır. Eamon emrin yazdığı parşömeni bana getirdi ve amcamızın yazısı olduğunu doğruladım." Ağabeyi bunu söyledikten sonra Morrigan'a bir kağıt uzattı. Mühür babasına aitti ancak yazı amcasınındı, şimdi karşısında uyuyan kuzeniyle gizli gizli amcasının çalışma odasında oynarken çokça denk gelmişti bu yazıya.

Morrigan'ın bu kirli ihanet karşısında midesi bulanıyordu. Demek amcası bugünkü saldırı sırasında ortadan kaybolarak babasını yalnız bırakmakla kalmamış, bu saldırının gerçekleşebilmesi için uzun süre hazırlanmıştı. Destekçiler toplamış, onları sınıra göndermek için kralın, öz ağabeyinin mührünü kullanmıştı. Zayıf olduklarını ve öleceklerini bile bile destekçilerini oraya göndererek diyarın sınırlarını zayıflatmış ve bugünkü katliamın yaşanmasına sebep olmuştu, üstelik kızının orada olacağı gerçeğini umursamadan.

Morrigan'ın babası Kral Gladtirith kardeşini çok severdi, etrafta dolaşan birtakım dedikodular duysa da bir gün olsun bunları ciddiye alıp kardeşinin eylemlerini kontrol etme ihtiyacı duymamıştı. Ancak belli ki duymalıydı.

Ancak bu ihanetin neden şimdi gerçekleştiğini tam olarak anlamamıştı. Bir Myr saldırısı ve kralla ailesinin ölmesi onu kral yapardı evet, ancak amcası isteseydi bunu babasının 500 yıllık hükümdarlığının çok daha erken dönemlerinde yapabilirdi. Edric bu kadar güçlü değilken ve Morrigan bu kadar büyümemişken bunu yapması çok daha mantıklı olmaz mıydı, riskleri azaltmak isteyen kıskanç bir hain için?

Morrigan bunları düşünürken saldırının da biraz tuhaf olduğuna kanaat getirdi. Myrler saldırgan ve kötücül bir ırktı ancak binyıllar önceki Büyük Savaş'ta takip ettikleri nihai liderleri Malekith öldüğünden beri kendi diyarlarında lidersiz ve düzensiz yaşıyorlardı. Evet vahşilerdi ancak pek zeki sayılmazlardı, plan yapamazlardı ve bir liderleri olmadan çok kalabalık gruplar halinde hareket edemezlerdi. Bugünkü saldırı ise adeta bir ordunun gerçekleştirdiği planlı bir saldırı gibiydi. Eliad Günü'nün kalabalığından faydalanmışlardı. Liderleri burunlarının dibine kadar girebilmişti ve koca bir ordu da sinsi bir şekilde kamufle olarak onu takip etmişlerdi. Kokularını gizlemek içinse fey bedenlerinden parçalar kullanmışlardı, muhtemelen amcalarının sınıra yerleştirdiği destekçilerinin bedenlerinden aldıkları parçaları. Tüm bunlar onlar için biraz fazla... planlıydı.

Aniden Morrigan'ın kafasının içinde bir şimşek çaktı ve kendi kendine "O gerçekten de ölmedi, yaşıyor değil mi? Ah, Tanrılar..." diye fısıldadı.

Edric ve Eamon şaşkın yüzlerle ona bakıyorlardı şimdi. Eamon onu garip bakışlarla süzerek devam etti.

"Sınırdaki savaşçılar arasında bir dedikodu dolaşıyor. Varallhann'da ve yaratıklarında bir değişim var. Sınıra yakın bölgelerde şüpheli kazılar yapıyor ve çeşitli metaller çıkarıyorlar. Myr sayısı da her geçen gün artmaya devam ediyor. Diyorlar ki..."

Edric sakince "Bazıları Malekith'in ölmediğini ve intikam için geri geldiğini söylüyor." diye cümleyi tamamladı.

Morrigan'ın damarlarında buz gibi sular yürüdü sanki

Morrigan'ın damarlarında buz gibi sular yürüdü sanki.

Herkese merahaba. Bölüm yükleme sıklığımız şimdilik iki günde bir olacak gibi, bayrama kadar böyle ilerleyebiliriz diye düşünüyorum ancak yorumlarınıza ve eleştirilerinize çok ihtiyacım var. Motive olmak adına yorumlarınız ve oylarınız benim için çok önemli, o yüzden lütfen esirgemeyin. Hepsini cevaplıyor olacağımm, bunun dışında arkadaşlarınıza da tavsiye edebilirsiniz tabii ki 😊 Bir sonraki bölümde görüşmek üzere ^^

Bölüm : 28.08.2024 15:16 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...