9. Bölüm

KADERİN AĞLARI

Merve Gündoğmuş
mervegndgms

İyi okumalar!

Aklına günün erken saatlerinde çadırda, o büyü sayesinde gördükleri ve duydukları geldiğinde Morrigan, Edric ve Eamon'a baktı. İki erkek fey de onu garip bakışlarla süzüyorlardı, az önceki cümlesini anlamlandıramamışlardı. Onlara gördüğü vahşetten, duyduğu kehanetten bahsetmeli miydi?

Amcasının babasına ihanetini gördükten sonra bile Edric, Morrigan'ın gözü kapalı güvenebileceği tek kişiydi. Çocukluktan beri birbirlerinin arkasını kollarlardı. Bu yüzden ona söylemek konusunda bir sorunu yoktu, ancak Eamon... Fey prensi kraliyet ailesinin bir üyesi olsa da Morrigan onu neredeyse hiç tanımıyordu. Hakkında bildikleri annesinin övgülerinden ve diğer feyler arasında dolaşan hayranlık dolu dedikodulardan ibaretti, bu yüzden önce ağabeyiyle konuşmaya karar verdi.

Morrigan çıtırdayarak yanan ateşin ve Collin'le Elamire'in düzenli nefesleri dışında çıt çıkmayan ortamı bozarak ağabeyine "Edric, benimle birkaç dakika yürür müsün?" dedi ve Eamon'a ters bir bakış attı. Ona güvenip güvenemeyeceğini henüz bilmiyordu ve bunu öğrenmeliydi, bu bilinmezlikle hiçbir şey yapmayacaktı. Yanlış insana güvenmenin ve kalbini açmanın bedelinin ağırlığı çok ağırdı, bunu zor yoldan öğrenmişti. Amcaları çoktan Şato'yu ele geçirmiş olmalıydı, ilk önce şato içerisindeki güvenilir dostlarına ulaşarak bilgi almalılardı ve bu da ormanın içerisinde Eamon'la yolculuk edecekleri, casuslarını ona açık edecekleri anlamına geliyordu. Artık risk alamazdı, bu yüzden Edric'in ona ne kadar güvendiğini, onun hakkında neler bildiğini öğrenmeliydi. Hemen.

Edric cevap vermeye gerek duymayarak ayağa kalktı ve Morrigan'ın yanına geldi, kolunu kardeşinin omuzlarına doladı. Edric'in güçlü kolunun ağırlığı ve tanıdık denizi andıran kokusu teskin ediciydi.

Morrigan, Edric'i ormanın derinliklerine doğru yönlendirdi, Eamon'ın keskin fey kulaklarının bile duyamayacağı bir yere kadar ilerleyerek bir açıklığa geldiklerinde durdular.

Edric kardeşinin önemli ve başkalarının duymaması gereken bir şey söyleyeceğini hissetmişti, etrafı kolaçan ettikten sonra beklenti içerisinde kardeşine baktı.

Morrigan nasıl ve nereden başlayacağını bilemiyordu, bu yüzden en başından anlatmaya karar verdi. Bugünün erken saatlerinde çadıra girişinden itibaren gördüğü, duyduğu her şeyi Edric'e anlattığında ağabeyinin gözleri irileşti ve dudakları şaşkınlıkla aralandı. "Bunu başka kimseye anlattın mı?" diye sordu. Morrigan hayır dercesine başını salladı, duyup gördüklerini şimdiye kadar ciddiye almamıştı ki.

İnanmak istememişti, çünkü bu her şeyin tekrar başlayacağı, korkunç bir savaşın kapılarını çalacağı anlamına geliyordu. Karanlık zamanlar ve ölümün soğuk nefesi yaklaşıyordu.

Edric başını salladı, bunu şimdilik kimsenin duymaması daha iyi olurdu, böyle bir büyünün daha önce kullanıldığını işitmemişti. Önce araştırma yapmaları gerekiyordu, emin olmaları gerekiyordu. Osırada Morrigan daha fazla dayanamadı ve "Eamon hakkında ne biliyorsun, onu ne kadar tanıyorsun? Ona güvenebilir miyiz?" diyerek beyninde yankılanan soruyu ağabeyine sordu. İçgüdüleri bu savaşçıya güvenebileceğini söylese de onlar yanıltıcı olabilirdi. Babasını yanıltmışlardı.

Gardını hemen indirmeyecekti.

Ağabeyi acı bir şekilde gülümsedi, kardeşinin güvensizliğini anlamıştı, arkasındaki sebebi tüm soğukluğuyla görebiliyordu. Neticede yanlış kişiye güvenmenin ölüm getireceğini ilk elden tecrübe etmişlerdi. Bu yüzden kardeşine dönerek açıkladı:

"Eamon annemizin erkek kardeşi Lord Thalias Eryn'in oğlu, Kuzey Sınırı Muhafızlarına lider olarak seçilen bir kraliyet ailesi üyesi. Gücü, tecrübesi ve yaşının getirdiği bilgelik bu işi çözerken işimize yarayacaktır. Bize yardım edeceğinden hiç şüphem yok, annemizi çok severdi. Ayrıca, sınırdaki görevine atanmadan önce de benim en iyi arkadaşımdı. İletişimimiz kopmamıştı, bu yüzden sınırdaki durumu gözlemlediğini biliyordum."

Edric duraksadı, bir an için yüzüne düşünceli bir ifade yerleştiyse de sırıtarak devam etti "Hem tüm kraliyet ailesi onun amcamızı pek sevmediğini de bilir. Onu her gördüğünde bir Myr görmüş gibi hissettiğini söylerdi." Ruhsuzca güldü.

Öyle miydi? Morrigan bunu bilmiyordu. İki yüz yaşındaki ağabeyinin kraliyet ailesiyle alakalı deneyimi ve bildikleri ondan çok daha fazlaydı. Elbette oldukça geniş olan kraliyet ailesi içerisinde bazı çatışmalar olması normaldi. Ancak Eamon, Dük Andohir'e gerçekten hiç güvenmiyor olmalıydı, öyle ki sınırdaki değişimler konusunda ilk şüphelendiği isim amcası olmuştu.

Ağabeyinin gözlerinin içine bakarak "O zaman sana anlattıklarımı ona da anlatabileceğimi düşünüyor musun?" diye sordu. Açıkçası, ona güvenebilmek güzel olurdu. Nedenini anlayamıyordu ama Morrigan, Eamon'a güvenebilmek istiyordu. Belki de herhangi birine.

Edric tereddüt etmeden "Evet, Eamon üstlendiği görevler sayesinde kıtanın her yerini gezmiş bir fey. Bildiği bir şeyler olabilir. Ona güvenebiliriz. Şato'da amcamızın tahta oturduğunu görmek istemediğinden de eminim." cevabını verdi.

Sahi, Şato'dan bahsedince aklına düşmüştü. Morrigan bilincini kaybettikten sonra neler yaşanmıştı, o cehennemden nasıl sapasağlam çıkmışlardı? Bunu soracaktı ancak önce kamp yaptıkları alana dönmelilerdi.

Elamire'in uyanıp uyanmadığını, nasıl olduğunu merak ediyordu. Belki de onca kayıptan sonra sevdiği bir insanı iyileşmiş görmeye ihtiyaç duyuyordu. Yaşamın göz bebeklerinden fışkırdığını görmeye... Bu yüzden ağabeyini başıyla onaylayarak "Haydi, dönelim o halde." dedi. Edric'e ve sezgilerine güvenecekti, her ne kadar bunu yapmak çok zor olsa da.

----------------------------------------------

Eamon sessizce ateşin başında oturmuş ölümsüzlere has bir hareketsizlikle alevleri izliyordu. Morrigan ve Edric'in adımlarını duyduğunda başını çevirip bakmaya gerek görmedi. Collin ateşin diğer yanında, Elamire'e yakın bir mesafede uyuyordu. Sanki kuzeninin koruyucu meleği gibi. Düzenli nefesleri gecenin sessizliğini bölüyordu.

Ateşin etrafına oturdular. Morrigan derin bir nefes verdi, Eamon'a elini uzattı. "Kuzen olmamız dışında sanırım Edric'in de arkadaşıymışsın. Hakkında çok şey duydum, nihayet tanıştığımıza sevindim. Sadece... Keşke tanışmamız farklı bir şekilde olsaydı."

Son cümleyi dudaklarından dökebilmekte zorlanmıştı, yutkunarak devam etti. "Ben Morrigan."

Eamon duraksadı ve kederli bir gülüşle Morrigan'ın gözlerine bakarak elini kavradı. Sanki gözleri onu aşarak ruhunu görüyordu, başka bir yere bakma ihtiyacını bastırdı. Morrigan'ın küçük elini kavrayan eli büyük, ılık ve güçlüydü. Güven veren bir yanı vardı. Ne değerli bir his...

"Tanıştığımıza sevindim prenses. Ben de sizin hakkınızda çok şey duydum, sizinle farklı şartlarda tanışmayı isterdim. Anneniz... Halam için çok üzgünüm. Eamon." diyerek cevap verdi. Sesi hoştu, Morrigan'ın bugün duyduğu savaş çığlıklarından sonra çağlayan sular kadar ferahlatıcıydı.

Elleri saniyenin küçük bir diliminde daha birbirlerini tutmaya devam ettiğinde Morrigan hızla elini çekti.

Bir ağabeyine bir Eamon'a bakarak "Saldırıdan sonra neler oldu, biz oradan nasıl çıktık?" diye sordu. En son hatırladığı şey ne kadar yorgun olduğu ve uyumak istediğiydi. Sonrası karanlık...

Ağabeyinin gözlerine bir karanlık yerleşti. Biraz düşündükten sonra "Seni bulmamızdan biraz önce Eamon yanıma gelmişti. Sınırdaki hareketlilik ve Eliad sebebiyle bir saldırı olmasından şüphelenmiş ve iki gün önce yola çıkmış."

İki gün önce mi yola çıkmıştı? Kuzey Sınırı başkent Daesha'ya bir hayli uzaktı Morrigan onu tartan bir bakışla Eamon'ı süzdü. Buraya kadar tüm yolu kurt formunda koşmuş olmalıydı. Hiç durmadan.

Edric "Ancak Eamon buraya geldiğinde saldırı çoktan başlamış, alanın etrafı tamamen kuşatılmıştı. Maalesef anne ve babamız da çoktan...

Edric ikisi arasında büyük olanlarıydı, Morrigan'ı gözetip koruması gerekendi. Bu yüzden Morrigan'ın ağabeyinin kederine, yasına dair görüp görebilecekleri zaman zaman yüzünde beliren öfke ve kederinin böyle taştığı kısa anlardan ibaretti.

Ağabeyi boğazını temizleyerek konuşmaya devam etti."Eamon Myr lideriyle savaşmama yardım etmek için bana doğru yaklaşırken alanda bir ışık patlaması oldu. Soğuk, beyaz alevler yakıcıydı ancak hiçbir feye zarar gelmedi, yalnızca alandaki tüm Myrler kül oldu. O gücün kaynağının sen olduğunu farkettiğimizde yanına koştuk."

Ah, o öfke dolu anları hayal meyal hatırlıyordu. Sonunda büyü gücü uyanmıştı, bunun olması için bu kadar kayıp vermesi gerekmesi ne de acıydı. Acı bir şekilde güldü.

"Yanınıza ulaştığımızda Elamire ağır yaralıydı, Collin sana şaşkınlıkla bakıyordu ve sen de bayılmıştın. Alandaki yaratıklar ölse de çok daha fazlası oraya yaklaşıyordu. Oradan hemen çıkmalıydık, canlı kalan pek fazla kişi yoktu. Kaybolmalıydık. Bu yüzden Collin ve Eamon'la beraber seni ve Elamire'i alarak kimseye görünmeden Şato'nun tünellerine ulaştık. Sonra da birkaç saatte başkenti terk ederek buraya geldik." ağabeyi açıklamayı yaptığında sustu ve Morrigan'a baktı.

Morrigan cevabından korksa da "Peki bizler buradaysak ve saldırı bizden sonra da devam ettiyse, amcam mı..." diyerek cümleye başladı ancak devamını getiremedi. Amcası olacak canavarın tahta geçmiş olabileceği düşüncesinden kaynaklanan öfke ve mide bulantısı o kadar kuvvetliydi ki sorusu boğazında bir yumruya dönüştü ve onu boğdu.

Bu soruya Eamon cevap verdi, savaşçı Morrigan'ın gözlerine sert bir ifadeyle bakarak "Henüz bilmiyoruz, etrafta birçok yaratık dolaşıyor. Sadece Myr'ler değil, başka uğursuz yaratıklar da... Bu küçük orman antik tılsımlar ve büyülerle korunur, giremeyecekleri tek yerdir. Bu yüzden buradayız."

"Peki amcamın... Yani, Dük Andohir'in askerleri -fey olan askerleri- bu ormana ulaşamaz mı? Böyle açıklık bir alanda kamp yapmak, ateş yakmak güvenli mi? İlk geleceğimiz yerin burası olacağını düşünmezler mi?"

Eamon gülerek "Düşünce tarzınız iyi bir asker gibi, Edric sizi iyi yetiştirmiş prenses. Ancak hayır, sorun olmaz. Henüz bu kadar uzaklarda yaratıkların izine rastlamadık. Açıkçası amcanız muhtemelen öldüğünüzü düşünüyordur ve şuan tahtı ele geçirmek için kraliyet ailesi ile asilleri buna ikna etmekle meşguldür. Herhangi yaklaşacak birini de fark etmememiz imkansız."

Pekala, Eamon gibi bir savaşçının onu takdir etmesi onur vericiydi. Yerinde huzursuzca kıpırdandığında Edric gözlerinin içine bakarak başıyla onay verdi. Eamon'a bugün çadırda gördüklerini anlatmalı, ne yapması ve neye inanması gerektiğini sormalıydı. Savaşçının bir şeyler biliyor olması ne de iyi olurdu...

Derin bir nefes alarak "Prens, kaç yaşındasınız?" diye sordu. Aslında tam olarak sormak istediği bu değildi. Böyle bir ortamda tuhaf kaçan bir soru olmuştu, ancak genç bir kızın merakı mazur görülebilirdi herhalde.

Eamon gülümsedi ve "Geçtiğimiz ay 350 oldum prenses." diye cevap verdi. Bu soruyu ve aralarındaki yaş farkını eğlenceli bulmuş gibiydi. Meraklı gözlerle Morrigan'ı süzüyordu, bakışları derindi.

Morrigan biraz durakladıktan sonra "Öyleyse büyü hakkında birçok şey biliyor olmalısınız değil mi?" diye sorduğunda Edric gözlerini devirerek "Hadi ama, öyle olduğunu zaten biliyorsun. Krallıkta onun ve güçleri hakkında bir şeyler duymayan kimse yok, o yüzden direkt anlatsan daha iyi olur gibi." diye homurdandı.

Doğru, Eamon'ın kıtanın en popüler feyi olduğunu söylemek yanlış olmazdı. Türünün en yakışıklısı olarak anılmasının yanında alev büyüsü kullanan az sayıdaki feyden biriydi. Fiziksel olarak da, büyü gücü olarak da çok güçlüydü. İkinci formu siyah kurttu, efsanelerdeki en güçlü savaşçıların sureti. Büyü hakkında usta olduğu ise bir sır değildi, bu yüzden bu sorusu pek mantıklı sayılmazdı.

Edric her ne kadar iyi eğitimli bir prens olsa da Şato'nun dışına pek çıkmazdı, kardeşinin gördükleri hakkında bir şey bilmiyordu. Bu yüzden Morrigan'ın elindeki en iyi seçenek Eamon'dı, bir şeyler öğrenebileceği tek kişi.

Bu düşünceyle konuşmaya başladı ve gördüğü kehaneti en ince ayrıntılarına kadar anlattı. Eamon onu dikkatli ama anlayışlı gözlerle, zaman zaman başıyla onaylar vererek sakince dinledi.

Morrigan sözlerini sonlandırdığında hafiflemiş hissetti, ağabeyi dışında birinin yanında olduğunu ve yardım edebileceğini bilmek iyiydi.

Eamon onu dinledikten sonra aynı sakinlikle konuşmaya başladı. "Maruz kaldığınız büyü yasaklanan kara büyü türlerinin başında gelir. Olmayan şeyleri göstermekten çok geçmişiniz ve geleceğinizin kilidini açar, sizd onlardan sahneler gösterir. Bu yüzden, her ne kadar görüp duyduklarınız korkunç olsa ve savaşın yaklaştığı anlamına gelse de hepsi gerçek olmalı."

Morrigan bunu duymayı hiç istemese de içten içe Eamon'ın haklı olduğunu biliyor, daha da önemlisi hissediyordu. Yine de bu tasdikten sonra midesindeki safra boğazına yürüdü.

"Peki, o zaman şimdi ne yapmalıyız?" diye sordu. Bir plan yapmaya ve izleyecekleri yolu bilmeye ihtiyacı vardı, ancak bunu kendisi düşünebilecek durumda değildi. Keder, düşünceleri üzerine örtülmüş bir örtü gibiydi.

"Açıkçası, bir karar vermemiz gerek. Daesha'ya dönerek Dük Andohir'in tahta çıkmasına engel mi olacağız, yoksa Nymalin'e giderek seni bekleyen şeyin ne olduğunu mu göreceğiz?"

Eamon hiç düşünmeden "biz" demiş ve kendisini de işin içine katarak konuşmuştu, halbuki onlara yardım etmek zorunda değildi. Onun yanlarında olmasının güveni Morrigan'ın soğumuş kalbinin derinliklerine akarak varlığından hiç haberdar olmadığı boşlukları doldurdu.

Morrigan kaşlarını çatmış ciddi bir şekilde karar vermeye çalışırken Edric "İkisi de." diye cevap vererek Morrigan ve Eamon'ın şaşkın bakışlarına sebep oldu. Aynı anda nasıl ikisini de yapacaklardı ki?

Edric "Collin, Elamire ve ben Şato'ya giderek amcamın tahta çıkmasına engel olacağız. Elamire henüz ayrıntıları bilmiyor ancak babasının bir ihanetin parçası olduğunu bilecek kadar şey gördü, bilincini kaybetmeden önce babasının ihanetini sana söyleyen oydu. Dük Andohir'e karşı kızının bizim yanımızda olması onun için işleri zorlaştırmamızı sağlayacak. Eamon ve sen de Nymalin'e gidecek ve seni bekleyen her ne ise onunla yüzleşeceksiniz." diye sözlerine devam etti.

Nasıl yani, ayrılacaklar mıydı? Morrigan "Hayır, kesinlikle olmaz. Zaten yeterince sevdiğim insanı kaybettim. Senden de, Elamire'den de uzak olmak istemiyorum. Onun benim desteğime ihtiyacı var ve benim de sizinkine." diye fısıldadı, gözleri gümüşi yaşlarla ateşin aydınlığında parlıyordu.

"Bunu yapmamız gerektiğini biliyorsun. Nymalin buradan çok uzakta, Kuzeybatı sınırına en yakın şehirlerden biri ve eğer gördüklerin doğruysa... Oraya gitmesi gereken sensin. Sehanine'in varisi senden başkası olamaz, bugün gücünü gördüm. Amcamızsa şuan bizi öldü göstererek tahtı ele geçirmenin peşinde ve eğer kral olmayı başarabilirse, sonraki hain planlarını durdurmamız imkansız olacaktır. Ne kadar destekçimiz olursa olsun."

Ağabeyinin haklı olduğunu biliyordu, dahası Edric veliaht prensti ve ölmemiş olması amcasının tahta geçmesini engellemek için yeterli sayılırdı. Yine de şimdiye kadar hiç ayrılmadıklarından kalbine bir ağırlık çökmüştü.

"İyi olacak mısın?" diye sordu. Bir süre ağabeyini göremeyeceğini biliyordu.

Edric kendini beğenmiş bir şekilde sırıtarak "Elbette iyi olacağım, yakışıklı veliaht prens varken tahtı kim Dük'e verir ki?" diye cevap verdiğinde Morrigan kıkırdadı. Haksız sayılmazdı, ağabeyi her açıdan babalarının varisi olduğunu gösteriyordu. Lider olmak için doğmuştu.

Eamon "Öyleyse karar verildi, Edric amcasının kıçını tekmeleyip tahta kendisi yerleşiyor ve prensesle ben de bir süre yol arkadaşı oluyoruz. Eh, madem karar verildi, şafağa kadar uyumalıyız." Esneyerek "O zaman yola çıkacağız." dediğinde Morrigan sırıttı, keşke orada olup ağabeyinin zaferini görebilseydi. Ancak kendi kaderini keşfe koyulmalıydı.

"Sabırsızlıkla bekliyorum prens." dediğinde ateşin dans eden renkleriyle aydınlanan yeşil gözleri buluştu ve samimi bir gülümsemeyi paylaştılar.

Morrigan bugünün böyle sonlanacağını hiç düşünmemişti, birkaç saat bir hayatı ne kadar da değiştirebiliyordu... Eamon'ın yaktığı, Eliad Alevi'ni andıran ateşin renklerini izlerken hayatının bir dönemeçte olduğunu hissetti. Dönemecin ardında ne olduğunu ise kim bilebilirdi ki?

Herkese merhaba, bölümü nasıl buldunuz? Gecikme için özür dilerim, yalnızca motivasyona ihtiyacım var :') Bu yüzden paylaşmayı, yorum yapmayı ve oy vermeyi ihmal etmezseniz çok sevinirim ^^ Bu bölüme 15 yorum geldiğinde yeni bölüm gelecek, challenge sevenleri görelimm😊 (sohbete de açığım :D )

 

Bölüm : 28.08.2024 15:17 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...