4. Bölüm

KEHANET

Merve Gündoğmuş
mervegndgms

Aşk, tutku etiketlerinin sebebini merak edenlere zararsız bir spoiler... Kitap olayları sindirerek, açıklayarak ilerlediğinden henüz teşrif edememiş olsa da 2 bölüme aramıza katılacak bir karakter var ve bence zamanla çok seveceksiniz😊 İyi okumalar!

Uyarı: Bazı görseller öcü barındırıyor, öcü temalı bu görselleri yapay zekayla ben çizdim. Gece bakmak tatsız olabilir sdfjkdfk

Gökyüzünün kızıl toprağınsa simsiyah olduğu, uğursuz kara dumanların etrafında yılan gibi kıvrıldığı bir alandaydı şimdi. Kanın bakırımsı kokusuyla karışan iğrenç bir koku burnuna dolmuştu. Etrafına baktığında oraya buraya fırlamış kılıç ve mızraklar, delinmiş zırh parçaları, kızıl kan birikintileri ve parçalanmış bedenler gördü. Çürümeye başlamış bedenlerin güçlü kokusu midesini bulandırmıştı, hırlayarak uzaklaşmaya çalıştı ancak dört bir yanı bu bedenlerle sarılıydı. İlerlemeye başladı. Gördüğü vahşet karşısında başı dönmeye, kulakları uğuldamaya başlamıştı. Morrigan iyi bir savaşçı olsa da hiç gerçek bir savaş meydanı görmemişti. Savaşlar geçmişte, savaş meydanlarıysa yaşlıların ateş başında anlattıkları hikayelerinde kalmıştı.

 Zemin kırmızı ve kötü kokulu siyah kan birikintileriyle çamurlaşmış, Fey  bedenleriyle birlikte Myr bedenlerinin parçaları da her yerdeydi

Zemin kırmızı ve kötü kokulu siyah kan birikintileriyle çamurlaşmış, Fey bedenleriyle birlikte Myr bedenlerinin parçaları da her yerdeydi. Morrigan Myrleri sadece duymuştu, ilk kez onları görüyordu ve korkunç oldukları kesindi. Kötülüğün ve karanlığın bedenlerini yaratan toprak ve pisliğe harman olduğu, bir Firali olan Malekith'in çarpık çocukları. Firaliler bir zamanlar feydi, kötülüğün emri altına girerek kirlenip solana kadar. Nihayetinde bir zamanlar en güzel yaratık olan Firalilerden geriye kararmış bir kalp ile onu saran şekilsiz, kötü kokulu ve yakıcı bir siyah gölge ile kalırdı. Lanetlenmiş bir şekilde dokunduğu her güzel şeyi çürüten ve öldüren bir gölge.

Myrlerin Doğuştan gelen çarpıklıkları sanki bedenlerine yansımıştı

Myrlerin Doğuştan gelen çarpıklıkları sanki bedenlerine yansımıştı. Koyu renkli derileri hayvan derisi gibi kalın ve bozuktu. Boynuzları, kırmızı gözleri, iğrenç siyah dişleri ve orantısız bedenleriyle iğrençlerdi. İğrenç ve kötücül, efendileri gibi.

Morrigan halkının çocuklarının ölü bedenlerine bakarken içini ilkel bir öfke kapladı, isyan ve intikam isteği dolu bir savaş çığlığı ruhundan kopup boğazına doldu

Morrigan halkının çocuklarının ölü bedenlerine bakarken içini ilkel bir öfke kapladı, isyan ve intikam isteği dolu bir savaş çığlığı ruhundan kopup boğazına doldu. Bu bedenler kardeşlerine, kendi halkına aitti. Üstelik yalnızca korkunç şekilde öldürülmemiş, işkenceye de uğramışlardı.

İlerleyerek bir tepeye çıktı ve aşağı doğru baktığında yaşlıların ve kitapların aktardığı efsanelerde anlatılan o sahneyi gördü: Onurlu adını sadece bu efsanelerde ve masallarda duyduğu, halkının Alevzen'i, ve Kutsal Ateşin Varisi olan Feanaro bir...

İlerleyerek bir tepeye çıktı ve aşağı doğru baktığında yaşlıların ve kitapların aktardığı efsanelerde anlatılan o sahneyi gördü: Onurlu adını sadece bu efsanelerde ve masallarda duyduğu, halkının Alevzen'i, ve Kutsal Ateşin Varisi olan Feanaro bir açıklıkta duruyordu. Meşhur Kral Kılıcı'nı saf kötülüğün ve çürümüşlüğün beden bulmuş hali ve ezeli düşmanı olan Malekith'e doğrultmuş savaşıyordu. Malekith'in uğursuz bir zırhla kaplı değişken bedeninin görülebilen tek kısmı kan pıhtısını andıran parlak kırmızı gözlerden ibaretti.

O kılıcı nerede görse tanırdı, çünkü kılıç babasının ve zaman zaman Edric'in onurla taşıdığı bir silahtı şimdilerde. Büyüyle harmanlanan çelikten dövülmüş ağzı binyıllar sonra da olacağı gibi ustura keskinliğindeydi. Altından kabzasını iri bir göz gibi parıldayan bir yakut süslüyordu. Kılıcın kabzasına Antik Dil'de dualar ve tılsımlar işlenmişti. Savaşçının parlak, soğuk altın rengi zırhı Morrigan'ın nereden geldiğini bile anlayamadığı kadar çok kanla kaplıydı.

Adil bir savaş değildi bu; Feanaro'nun yalnızca kılıcı ve cesareti vardı, o zamanlar feylerin büyü gücü bulunmuyordu

Adil bir savaş değildi bu; Feanaro'nun yalnızca kılıcı ve cesareti vardı, o zamanlar feylerin büyü gücü bulunmuyordu. Malekith ise saf kötülüğün kara, uğursuz ve yakıcı gücünü eğip bükerek kullanan bir karanlıklar prensiydi. Morrigan bunu düşünürken siyah ipliklerden biri Feanaro'nun baldırına denk gelince savaşçı acıyla haykırarak tek dizinin üstüne çöktü. Karanlığın değdiği kısımda zırhı ve teni erimişti.

Feanaro'nun nefes alış verişleri hızlanmış, elindeki kılıcı başının yukarısına doğru kaldırmış ve iblisin kendisine bakıyordu. Çok kısa bir savaş olduğunu düşünen bir savaşçının ızdırabıyla beraber yüzüne yansıyan şey savaş alanındaki kardeşlerinin boş yere ölmüş olma ihtimaliydi belki de.

O anda bir ışık huzmesiyle gökten inen kutsal bir varlık tam da efsanede anlatıldığı gibi Feanaro'nun varlığını ve bedenini doldurdu: Alevlerin ve savaşın tanrısı, halkı Grannus derdi ona. Malekith'in başını kaldırıp bakamadığı ve onu acıyla haykırtan bu parıltıyla beraber Feanaro'nun görülebilen yaraları hızla iyileşmeye başladı ve savaşçı kılıcından destek bularak ayağa kalktı.

Az önce yeşil olan göz bebeklerinde altın bir halka parlıyor, gümüş rengi saçları muazzam bir gücün yarattığı rüzgarla uçuşuyordu. Morrigan kutsanmakta olan savaşçıdan gözlerini ayıramadı.

Karşısındaki genç adam canlı bir aleve dönüşmüş yanıyordu şimdi.

Feanaro yüzünde kararlı ve acımasız bir ifadeyle Malekith'e yaklaşarak bir yumruğunu kaldırdı. İyi ile kötünün dengesini yeniden sağlayıp halkını kurtaran bir kralın gözleriydi Morrigan'ın şimdi baktığı gözler.

O tam bunu düşünürken savaşçı yeri göğü inleten bir kükreme eşliğinde yumruk yaptığı elini açtı, aynı anda kuvvetli bir şekilde nefes vermesiyle tiz ve dayanılmaz çığlıklar duyuldu. Grannus ve Feanaro'nun birleşmesi yaratığın çarpık ve uğursuz özüne alev üflemişti sanki.

Tiz çığlıklar güçlü kükremelere, o kükremeler de uğursuz fısıltılara dönüşüp nihayet kaybolduğunda ve Malekith kaybolarak geriye yalnızca siyah ve uğursuz zırhıını bıraktığında Grannus ödünç aldığı bedeni büyük bir parıltıyla terk etmişti. Şaşkınlığın, yorgunluğun ve saygının birleşimiyle diz çöken ve yere yıkılan Feanaro Alevlerin Tanrısı'na bakacak halde değildi ancak Grannus konuştu:

"Bugün bu uğursuz yaratık gitmiş olsa da, Savaşçı, yenilmedi ve bir gün gücünü toplayarak geri dönecek. Binyıllar sonra senin türünün ve büyülü gecelerin tanrıçası Sehanine'in varisi bu çağrımı duyacak ve karanlıkla son bir kez savaşmak zorunda kalacak. O gün için, tüm yaratıkların ve Dünya'nın kendisinin kaderinin belirleneceği gün kullanılması için, türüne Tanrılar'ın armağanı bahşedilecek. O varis ki, ona bırakacağımız mirasın izini burada, Nymalin'in kalbinde bulacak."

Bunlar işitildikten sonra Grannus büyük bir ışık parlamasıyla kaybolmuştu.

Morrigan gördüğü sahne karşısında donakalmıştı. Evet, efsaneleri her Fey bilirdi, neticede onlar kurtuluşlarını sağlayan atalarının derslerle dolu hikayeleriydi ama görmek... Morrigan gördükleri karşısında hem şaşırmış hem de ürkmüştü. Şaşırmıştı, çünkü Grannus'un dedikleri hiçbir efsanede, kimse tarafından anlatılmamıştı. Morrigan bu sözleri ne bir Hikayecinin ağzından duymuştu ne kitaplarda okumuştu, onlar Malekith'in yok edildiğini söylerlerdi. Bu yüzden ne düşüneceğini bilemedi, bir ürperti ağır ağır omurgasından aşağı yürüdü.

Bulunduğu tepeden tekrar başını uzattığında Feanaro'nun da onun kadar sarsılmış göründüğünü düşündü. Savaşçının aldığı ve iyileştirmeye fırsat bulamadığı yaraları vücudunu paylaştığı tanrının büyüsüyle iyileşmişti, ama yüzü solgun ve bilincini kaybetmiş bir şekilde yerde yatıyordu şimdi. Birleşmenin harcattığı güç muazzam olmalıydı.

Feanaro, Grannus'un kehanetini duymuş muydu? Morrigan yerde bilinçsiz şekilde elinde kılıcıyla yatan atasına, yanı başındaki siyah korkunç zırha baktığında öyle olmadığını anladı.

Feanaro, Malekith'in yok olduğunu sanmıştı, halkına da bunu aktarmıştı. Bu yüzden sadece Feanaro değil hiç kimse Grannus'un kehanetini duymamıştı.

Grannus zayıf bir insanın bedenini çalmanın onu bu hale getireceğini biliyor olmalıydı? O halde bu önemli kehaneti aktarmak için neden Feanaro'nun uyanmasını beklememişti? Sanki Feanaro'nun duyması o kadar da önemli değildi Grannus için.

Savaşçı gözlerini açtı, inleyerek ayağa kalmak için yanındaki bir kayadan destek almak istedi. Ancak kavramak için uzanan eli yanına düştü, yalpalayan savaşçının gözleri kaydı. Feanaro tekrar bayılmıştı ve harcadığı güce bakılırsa günlerce de uyanmayacaktı. Vücudunun toparlanması, türüne de miras bırakacağı büyüye alışması gerekiyordu.

Morrigan geriye doğru bir adım attı ve arkasını dönerek koşmaya başladı. Duyduklarına anlam verememişti, tüm bunlar gerçek olamazdı. Bu gördükleri büyü hilesi olmalıydı, aksi halde endişelenecek çok şey olurdu. Tekerrür etmesinden korkulacak bir tarih.

Tesirinde olduğu büyünün onunla işi bitmemişti anlaşılan çünkü etrafındaki manzara erircesine değişmeye başlamıştı şimdi. Bulunduğu tepe, yerdeki Feylerin ve siyah biçimsiz Myrlerin parçalanmış bedenleri, hepsi adeta eriyerek şekil değiştiriyordu.

Ormanın öldüğü, her şeyin siyahın tonlarına bulandığı bir yerdeydi şimdi. Gökyüzü uğursuz bulutlarla kaplanmış, hiçbir canlının sesi duyulmaz olmuştu. Gökten kızılımsı ve kötü kokulu yağmur damlaları düşüyor, saçlarını ve yüzünü ıslatıyordu.

Arkadaşı ve bineği Alagos'un sırtında nasıl geldiğini bilmediği bu yerin ufkuna doğru, çok uzaklarda olan ve tam göremediği bir kuleye bakıyordu şimdi.

Başını çevirdiğinde abisinin kederli, yorgun ama bildik güçlü bakışlarıyla karşılaştı

Başını çevirdiğinde abisinin kederli, yorgun ama bildik güçlü bakışlarıyla karşılaştı. Arkalarından bir gruba ait nal sesleri geliyordu, Edric başını çevirmiş gülümsüyordu şimdi. Morrigan da başını çevirip Edric'in bu korkunç yerde kime gülümsediğini görmek istedi ancak başaramadı. Sadece burnuna güven verici, tanıdık bir orman ve köz kokusunun dolduğunu hissetti. Kokunun ait olduğu kişiyi göremeden oradan çekilmeye başlamıştı.

Bir kez daha çevresi değişiyordu. Bu sefer tanıdık ve mor çadırın duvarları oluşmaya başlamıştı. Derin bir nefes eşliğinde kendi bedenine döndüğünü hissetti.

Gözlerini kırpıştırdığında karşısında çadırdaki büyücü belirdi yine. Gözlerinde Morrigan'ın tarif edemediği, sanki dünyaya farklı bir yerden bakan ve çok yaşlı bir bakışla beraber garip bir pırıltı vardı. Yüzündeki kederli ama farkındalık dolu ifadeden cevabını çok iyi bildiği belli olsa da onun ağzından duymak için sordu:

"Eh, ne gördünüz Majesteleri? Su size hangi sırları, hangi zamanların gerçeklerini fısıldadı? Doğrusu beklediğimden kısa sürede geldiniz ancak buna rağmen sarsılmış görünüyorsunuz."

Doğru, hem de çok sarsılmıştı. Daha önce ne o kadar vahşetle harmanlanmış bir savaş alanı, ne de o hiç bilmediği yer kadar uğursuz bir yer görmüştü. Şimdi içine döndüğü bu hareketli, yaşayan dünyayla ne kadar alakasız sahnelerdi!

Hem o abisiyle arkalarındaki atlılar ve Edric'in öyle içten gülümsediği kişi kimdi? Peki neden bunları görmüştü? Gerçi bir önemi de yoktu. Basit bir büyü sonucu gösterilmiş ve herhangi bir anlam teşkil etmeyen görüntülerdi bunlar. Morrigan gözlerinde kararlı ve buz gibi bir bakışla büyücüye döndü:

"Böyle güzel bir günde ucuz numaralarını insanları korkutmak için mi kullanıyorsun? Bir de bunların onların kaderlerinde olduğunu söylemek... Hah, ne zalimce."

Büyücü önce biçimli kaşlarını çattı, daha sonra yüzünde buruk ve anlamlı bir gülümsemeyle cevap verdi.

"Ah, hayır prenses. Bu özel bir büyü ve eminim ki Şato'Da bunu anlayacak kadar büyü dersi almışsınızdır."

Doğru, almıştı. Henüz kullanamıyor olsa da büyü hakkında Morrigan birçok şey biliyordu. Ve bu büyünün öyle basit bir numara olmadığı kesindi. Bunu biliyor olsa da gördüğü vahşete ve kötülüğe dair hiçbir şeyi kendisiyle veya hayatındaki hiçbir şeyle ilişkilendirmek istemiyordu. Bu yüzden hışımla, oturduğu sandalyeyi devirerek doğruldu ve doğaüstü bir hızla koşarak çadırdan ayrıldı. Caladwen Meydanı'nın merkezine, o çadırdayken daha da kalabalıklaşan neşeli alana doğru koştu. Gördüklerini arkasında bırakıp kendi küçük ve mutlu dünyasına kavuşmak istiyor gibiydi.

Evvet tekrardan merhaba 😊 Bir sonraki bölüm muhtemelen iki gün sonra gelecek. Yeni okuyuculara hoşgeldiniz demek istiyorum, okuduğunuz bölümlerden lütfen oylarınızı ve yorumlarınızı esirgemeyin :3 Bu bölümün biraz karmaşık gelebileceğinin farkındayım ancak hikayenin temelini burası kabul edebilirsiniz bu yüzden mazur görürsünüz diye umuyorum ^^ Aklınıza takılan kısımlar, olumlu-olumsuz herr eleştiriniz için yorumlarda buluşalım. İyi okumalar!

Bölüm : 28.08.2024 15:10 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...