
Müzik: Peter Gundry-.Goëtia.
Görsel: Alvaro Galanodel
İyi okumalar :)
Henüz gözlerini açamıyordu ancak yavaş yavaş çevresinde olup bitenleri algılayabilmeye başlamıştı. Önce sesler geldi, nerede ve kimlerle olduğunu anlayabilmek için duyduğu her sese dikkat kesildi. Çok uzağında olmayan bir yerden su damlacıkları yere damlıyordu, bir kadın çatallı ve kısık bir sesle içini çekerek ağlıyordu. Yakınlardaki biri ıslak, hırıltılı sesler çıkararak ağır ağır soluyordu.
Derin bir nefes almayı denedi, ancak burnundan akarak boğazına dolmuş olan kan öksürmesine sebep oldu. Kan boğazından aşağı inip yeniden nefes alabildiğinde kokular burnuna hücum etmişti. Sayamayacağı kadar çok erkek ve dişinin kanı, çamur, kusmuk, dışkı ve idrar kokularının karışımı midesini kaldırdığında öğürdü. Bu kokular dışında bir koku daha vardı, doğal olmayan bir koku... Myr kanının kokusunu aldığında ağır ağır gözlerini açabildi.
Yavaş yavaş netleşen görüntüyle beraber çevresini seçebilmeye başlamıştı nihayet. Yanağını yasladığı kadim taşlardan döşenmiş zemin nemli ve soğuktu, aynı taşlar şimdi içerisinde bulunduğu küçük ve loş hücrenin duvarları ve tavanlarını da oluşturuyordu.
Yattığı yerden kalkmaya çalıştığında başı döndü, şakağındaki acıya karşı yüzünü buruşturdu. Refleks olarak acının kaynağına giden eline Edric'in kendi kanı bulaştı. Yeni yeni dengesini bulan titreyen bacakları üzerinde doğruldu ve çevresini daha ayrıntılı inceleyebilmek için birkaç adım attı.
Şato'nun en altındaki zindanlarda olmalıydı, kendisininkine benzer irili ufaklı hücreler loş bir koridorun iki yanında sıralanmıştı. Taş duvarlardaki birkaç meşale dışında ışık yoktu, herhangi bir pencere de.
Hücresine göz gezdirdi, dar koridora bakan demir parmaklıklar, tahta bir yatak ve bir tuvalet dışında hiçbir şey yoktu. Elleri ve ayakları daha önce hiç görmediği, kapkara bir metalden yapılmış kalın zincirlerle bağlanmıştı.
Amcasının kılıcı şakağına indikten sonrasını anımsamıyordu. Collin ve Elamire neredeydi? Kalbi panikle göğüs kafesinin içinde çırpındı, amcası şimdilik ona ölümcül bir zarar vermezdi ama onların durumunu kestirmek zordu.
"Elamire, Collin? Psst, orada mısınız?" Sesi taş duvarlara çarparak yankılandı. Ona cevap verense bir inleme ve hıçkırık sesleriydi.
Hıçkırıklar hemen yan tarafındaki hücreden geliyor gibiydi, kuzeninin sesini andırıyordu. Bir kez daha kuzeninin adını seslendiğinde yan hücresinden cılız ve ağlamaktan boğuklaşmış bir ses yükseldi. "E-Edric, bu sensin değil mi? İyi... iyi misin?" Kuzeni zor konuşuyordu, çok korkmuş olmalıydı.
"Birkaç gün başım ağrıyacak ama bilirsin, kafam kalındır. Sen iyi misin, sana zarar verdiler mi?" Kuzeninin dudaklarından hıçkırıklara karışık bir kıkırdama kurtulmuştu, "Ben iyiyim..." dediğinde Edric o kadar rahatlamıştı ki...
"A-ama Collin..." Hıçkırık. "Collin uyanmıyor Edric! Onlarca kez seslendim ama beni duymuyor."
Edric parmaklıklara dayanarak Collin'in hangi hücrede olduğunu görmeye çalıştı. Yan hücresindeki kuzeni parmaklıkların arasından küçük, titreyen eliyle tam karşılarındaki hücreyi işaret etti.
Karşı hücrede yerde yatan genç adamın etrafında küçük bir kan birikintisi vardı, yer yer kuruyan kanın rengi gölgeler arasında siyaha çalıyordu. Collin'in göğsü sığ nefeslerle belli belirsiz inip kalkıyordu, yaşıyordu. Ancak ne kadar daha yaşardı, yaraları ne durumdaydı bilemezlerdi.
Karşı koridordan genç bir adamın Edric'e seslenmesiyle birlikte ikisi de irkildiler. Edric bu sesi tanıyor gibiydi, emin olmak için "Alvaro?" diye seslediğinde karşı hücrelerden birinde genç bir adamın yüzü belirdi. Edric'i gördüğünde bitkin yüzünde belli belirsiz bir rahatlama görünüp kaybolur gibi oldu.
Prens Alvaro, Dük Calen'in, kralın küçük kardeşinin tek oğluydu. Henüz çok gençti, Morrigan'dan biraz büyüktü yalnızca. Eamon'la olduğu kadar yakın olmasalar da Edric onu takdir ederdi, her zaman doğrudan yana olan dobra bir çocuktu ve bu yüzden pek de sevilmezdi. Alaycılıkla harmanladığı doğrular genelde hoş karşılanmazdı.
Aynı sarayda yaşıyor olsalar da yoğun programları yüzünden bazı etkinliklerde ve sarayın koridorlarında karşılaşmaları dışında pek bir ilişki kuramamışlardı. Edric orduyla ilgilenirken Alvaro sarayın laboratuvarının başındaydı ve simyayla uğraşırdı. Diyarda pek fazla simyacı yoktu, bu yüzden değerliydiler. Simyacılar farklı güçlerde büyülü taşlar ve metaller üretirlerdi, bu yüzden önemleri büyüktü.
"Senin ne işin var burada?" diye sormasıyla beraber Edric, diğer hücrelerde de bazı tanıdık yüzlerin olduğunu gördü. Bazıları artık hareketsiz yatıyorlardı, bazıları nöbet geçirirmişçesine ara ara seğiriyordu. Çoğu tanınmayacak haldeydi, üzerlerindeki siyah ve kırmızı kan yüzünden kim olduklarını anlamak zordu. Edric ancak kıyafetlerine ve tılsımlarına bakarak bazı aile üyelerini çıkarabilmişti. İşkenceye uğradıkları kesindi. Anlaşılan amcası kendisine karşı çıkan saray erkanını ve asilleri korkunç bir "sürpriz" ile karşılamıştı.
Alvaro cevap vermek için ağzını açtığında yüzü acıyla çarpıldı, iç parçalayıcı bir şekilde hırıltılar eşliğinde öksürdüğünde kızıl ve siyah kan karışımı taşlara püskürdü. Edric dehşete kapılmıştı, kanındaki bozulmanın kokusunu oradan dahi alabiliyordu. Ona ne yapmışlardı böyle?
"Tanrılar aşkına, sana neler yaptılar?" diye korkuyla fısıldadığında Alvaro ağır ağır başını kaldırdı, yeşil gözlerinde acı adeta dans ediyordu. Kir ve kanın matlaştırdığı sarı saçları ter damlalarıyla beraber yüzüne yapışmıştı. Yine de bir nebze daha rahat nefes alıyordu şimdi.
"Amcam... Nasıl yaptığını bilmiyorum ama o kontrol ediyor, ruhlarına sahip oluyor. Ailemizin, arkadaşlarımızın, askerlerin... Hepsinin."
Edric'in başı dönmeye başladı, ancak bunun sebebi aldığı darbe değildi.
"Peki sen, yani kanın..." Edric dehşet dolu gözlerle tekrar yerdeki kan birikintisine baktı. Parlak kırmızı kanın içerisine yer yer kötü gözlermişçesine siyah kan birikintileri yerleşmişti.
"Bazıları ne yaparsa yapsın ona itaat etmediler. Ben de, ona hiçbir zaman gerçek bir kral olamayacağını ve sadece zamanı gelene kadar kralcılık oynayabileceğini söyledim. Eh, pek hoşuna gitmedi tabii." Islak bir öksürük daha. "Bizi buraya getirdi ve üzerimizde deneyler yaptı. Diğer hücrelerdekileri görüyor musun? Hepimize Myr kanı enjekte etti, Edric. Çoğu hayatta kalamadı, delirdiler. Ah tanrılar, hücre duvarlarına başlarını vurarak kendilerini öldürdüler. Onlar..."
Aman. Tanrım. Amcası hepten kafayı yemişti. Bir çeşit kara büyüyle iradelerini kırıyor olmalıydı. Bunu yapamadıklarına da Myr kanı enjekte ediyordu, özlerini bozarak hala sağlam olan iradelerini parçalamak için... Korku damarlarında ağır ağır dolaşarak içinin ürpermesine sebep oldu.
Alvaro çaresiz bir tiksintiyle yüzünü buruşturarak perişan durumdaki ceketini çıkardı. Kirli, kolsuz gömleği Edric'in her şeyi görmesini sağladı. Genç prensin kollarındaki damarlar sanki görünürdü artık, simsiyah yollar gibi kollarını sarıyor ve omuzlarına uzanıyorlardı. Alvaro'nun turuncunun göz alıcı bir tonunda parlayan tılsımının da bir kısmı siyahtı şimdi.
"Bu yaptıkları şey kendimden, özümden tiksinmeme sebep oluyor. Her. Seferinde. Yine de direniyorum, Edric. Ama ne kadar sürer bilmiyorum. Karanlığın alelade bir kuklası olmaktansa hücre duvarları fena gözükmemeye başlıyor. Kaçmayı sayısız kez denedim ancak bu metaller büyü kullanmamızı engelleyecek şekilde tılsımlanmış." Parmaklıkları göstererek uzuvlarını çevreleyen ağır ve tuhaf zincirleri işaret etti.
Alvaro şimdiye kadar tabii ki olası tüm kaçış yollarını denemiş olmalıydı, ancak bir yolu olmalıydı. Burada kalıp iradeleri ve benliklerinin karanlık tarafından ne zaman yutulacağını bekleyemezlerdi. Bir şey yapmalılardı.
"Ama Morrigan bunların hiçbirini bilmiyor ve buraya gelecek." diye kendi kendine fısıldadığında Alvaro'nun gözlerinde cılız da olsa bir parıltı belirdi.
İki eliyle parmaklıklara yapışarak "O yaşıyor mu?" diye sorduğunda sesi dakikalardır hiç olmadığı kadar berrak ve gür çıkmıştı.
Alvaro küçük yaşlardan beri Morrigan'a hayrandı ve her şeyi olduğu gibi söyleyen biri olarak bunu saklamak için hiç de uğraşmazdı. Yaşları daha ufakken birbirlerinin oyun arkadaşıydılar, en azından Morrigan tahta kılıcıyla onu dövmediğinde.
Edric zihninde beliren anıya gülümseyerek "Evet, Eamon'la beraber bir yolculuğa çıktılar. Sonra buraya, eve dönecekler. En azından o burayı ev olarak bulacağını düşünüyor..." dediğinde gülümsemesi soldu. Kardeşine bu durumu nasıl haber verebilirdi, nasıl önlem almasını sağlayabilirdi ki? Bir yolu olmalıydı, olmak zorundaydı.
Elamire Alvaro'nun dediklerini işittikten sonra daha da tedirgin olmuştu. Gözyaşları artık akmıyordu ama ara ara Collin'in adını sayıklıyordu.
Collin bilincin ince ancak opak örtüsünü kaldırmaya yakın olmalıydı ki bir eli kıpırdadı ve kanlı dudaklarından Elamire'in adı döküldü.
Elamire parmaklıklara sarılarak yeniden ağlamaya başladığında Şato'nun zindanlara inen kalın, metal kapısı çığlıklar atarak açıldı.
Bir çift botun ritmik adımlarının sesi koridorda yankılandığında Edric sakin kalmaya çalıştı, karşısındaki bu adamın korku dolu bir kalp işitmesine izin vermeyecekti.
Dük, Edric'in hücresinin yanına geldiğinde ona bir böceğe bakar gibi baktı, yine de akıllılık ederek hücreye asla yaklaşmıyordu. Aksi halde Edric'in o kolu omzundan koparacağını ikisi de biliyordu.
Dük şimdi kızının hücresinin önünden geçiyordu, ancak Elamire'in yüzüne bile bakmadı. Kuzeni hiddetle titremeye başladı.
Dük hemen sonra karşıdaki hücrelere dönerek Collin'e yöneldi. Genç askerin önünde durduğunda ölü gözlerle etrafına bakan bir asker parmaklıkları kapalı tutan kilidi açtı.
Dük "Çok işime yarayacaksın, çocuğum. Hem de çok." diyerek cebinden çelik, zindanların gölgelerinden bile daha koyu renkli sıvıyla dolu şırıngayı çıkardığında Elamire çığlıklar atmaya başladı.
Genç kız şimdiye kadar hiç babasına yalvarmamıştı, ama şimdi karşısındaki genç adam için yalvaran çığlıkları zindanın yüksek kubbesinde yankılanıyordu. Edric hemen yanındaki hücreye doğru elini parmaklıkların arasından tuttuğunda Elamire'in çaresiz çığlıkları kesildi.
Dük genç adamın kolunu sabırsız hareketlerle açarak şırıngayı sapladığında Edric başını çevirdi, tıpkı Alvaro gibi. İzleyemiyordu, ancak sıranın ona da geleceğini biliyordu.
Collin'in bilinci zerk edilen sıvıyla açıldığında ve genç adam bir hayvan gibi kükrediğinde Edric'in kalbi korkuyla tekledi.
Yeni bir bölüm gününden daha herkese merhaba. Bu hafta özel ve elimde olmayan sebeplerden dolayı cumartesi günü sizi bölümsüz bırakacak gibi duruyorum, şimdiden kusura bakmayın. Bölüme yorum ve oylarınızı bekliyorum. Sizleri seviyorum, haftaya görüşmek üzeree ^^
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 7.17k Okunma |
727 Oy |
0 Takip |
51 Bölümlü Kitap |