3. Bölüm

KUTLAMA VE BÜYÜCÜNÜN ÇADIRI

Merve Gündoğmuş
mervegndgms

Merhaba, umarım bölümü beğenirsiniz 😊 Bu hafta ilk hafta olduğundan her gün veya iki günde bir bölüm yayınlamaya çalışacağım. İyi okumalar!

Şatoya varır varmaz atı Alagos'u ahıra bıraktı ve odasına döndü. Her antrenman sonrası yaptığı gibi hizmetçilerden sıcak su hazırlamalarını istedi, akşam kaslarının ağrısından bir köşede uyuyakalmak istemiyordu. Soyundu, aynada kendisini şöyle bir süzdükten -ve Tanrılara şükür hiçbir yerinin morarmadığından emin olduktan- sonra yavaşça yasemin ve hanımeli çiçeği kokulu buharlar çıkan küvete girdi. Ah Tanrılar, Edric gerçekten onu iyi eğitiyordu ancak kaslarının ağrısı yüzünden sadece inleyerek uyuklamak istiyordu. Ama bugün tembellik edemezdi. Tırnak aralarındaki çamurları ve tenindeki tozu temizleyerek uzun bir banyo yaptıktan sonra elbiselerinin başına geçti. Normalde rahat kıyafetleri tercih etse ve görünümünü pek önemsemese de bugün gerçekten güzel olmak istiyordu. Güzel ve neşeli.

Ancak bu kumaş topları arasında rahatça hareket edebileceği, dans edebileceği hafif bir elbise bulabilecekmiş gibi durmuyordu

Ancak bu kumaş topları arasında rahatça hareket edebileceği, dans edebileceği hafif bir elbise bulabilecekmiş gibi durmuyordu. Umutsuz bir nefes vererek kutlamalardan sonra terzisiyle bir randevu ayarlamaya karar verdi. Kumaş topları yerine işlevsel kıyafetler giyebilmek için. Belli ki terzi hareket etmenin pek önemli olduğunu düşünmüyordu!

Bu sırada kapısı tıklatıldı ve annesi Leydi Lalyn kocaman gülümsemesiyle ve elinde bir kutuyla odanın içinde beliriverdi. Morrigan'ı şöyle bir süzdükten sonra kurnaz bir gülümsemeyle konuşmaya başladı:

"Tatlım, şatoda senin için düzenlenen dolaptan daha küçük salonlar var ama sen giyecek bir şey bulamıyor musun?"

Haklıydı aslında, devasa bir dolabı vardı ancak giysilerinin hepsi de biraz... Eh, hepsini şahsi terzisi tasarlayıp dikiyordu. Ve ortaya çıkan elbiseler de güzel olsalar da... Antrenman giysilerine kıyasla kat kat ve hantal şeylerdi. Morrigan o elbiseleri giydiği günler güzel ama bir kumaş topunun içine düşmüş gibi hissederdi. Şimdi gülüp şarkılar söyleyeceği, koşturup dans edeceği bir günde bu ağır ve boğucu elbiselerden birini giyesi de gelmemişti doğrusu.

"Bunları giyince değil dans etmek, hareket bile edilmiyor biliyorsun anne. Kutlamalarda olduğu yerde duran bir pasta gibi olmak istemiyorum."

Annesinin hoş tınılı kahkahası odada çınladı ve kraliçe kızına muzip gözlerle bakarak cevap verdi:

"Tamam, haklısın tatlım. O zaman bunu getirmiş olmam çok iyi olmuş değil mi?"

Annesi mor kadife kutunun kapağını açıp Morrigan'ın o zamana kadar gördüğü en güzel elbiseyi çıkardı. Ah, ne güzel şeydi bu! Hemen denemek için kabine koştu ve üzerindekileri heyecanla fırlatarak elbiseyi üzerine geçirdi.

Saçları gibi ayın rengini taşıyan elbisenin yakası sarmaşığımsı yeşil ipliklerle omuzlarına tutunup köprücük kemiklerinin hemen altından geçiyor, beyaz narin boynunun ve kolyesinin -Zümrüt Diyardaki tek gece taşının- mor renginin güzelliğini ortaya çıkarıyordu. Parlak kumaş belini sımsıkı sarıyor, elbisenin zarif ve hafifçe kabarık eteği bacaklarından aşağı dökülerek dizlerinin hemen üstünde bitiyordu. Elbisenin etek uçlarından ve tülden yapılmış kollarının bitimleriyle yakasından zarif ve muhteşem renklerde doğal taşlar sarkıyor, Morrigan'ın vücudunun her hareketine ahenkle eşlik ederek göz kamaştırıyorlardı.

Annesinin zevkini kesinlikle takdir etmeliydi. Koşarak kraliçenin boynuna atıldı ve yanağına kocaman bir öpücük kondurdu. Tebrik etmeyi de ihmal etmeyecekti tabii.

"Eilistraee aşkına, teşekkür ederim anne. Aklımdan bir elbise geçiriyor olsaydım ancak bu olurdu herhalde!"

Kraliçe kızını iyi tanıyan ve onu mutlu eden bir annenin gururuyla karışık zarif gülümsemesiyle cevap verdi:

"Biliyorum, ancak biraz daha oyalanırsan kutlamalara geç kalacaksın ve kaçırmayı isteyeceğini hiç sanmıyorum."

Evet, kesinlikle kaçırmayı istemezdi bu yüzden vakit geldiğinde Caladwen Meydanı'nda olmalıydı.

Baharın gelişi Elfler için yeni bir yılın başlaması, doğa ananın tüm sağlamlığı ve ihtişamıyla tekrar canlanması, onlara bahşedilen sonsuzluğun ve huzurun devam ediyor olması anlamına geliyordu. Bu yüzden, bin yıllar önce tüm ırklar büyük bir savaştan çıktıktan ve sahip oldukları topraklara çekilip kıtalar bile birbirlerinden ayrıldıktan sonra Morrigan'ın büyük büyük ataları olan İlk Çağ Feyleri de şükranlarını duyurmak ve Tanrılara sahip olduklarından ne derece memnun olduklarını göstermek için Eliad olarak anılan bu kutlamaları başlatmıştı. O zamandan beri bu kutlamalar süregelmiş, bir yıl olsun kesilmemişti.

Morrigan elbette on dokuz yıllık hayatı boyunca her sene bu kutlamalara katılmıştı, ancak her sene kalbinde aynı heyecanı duyar ve aynı neşeyi hissederdi. Bu yüzden daha fazla vakit kaybetmeden annesini öpücüklerle uğurlayıp elbisesine uygun bir çift ayakkabı seçti ve Caladwen Meydanı'na doğru ailesinin konvoyuyla birlikte yola koyuldu. Yol uzundu ancak gün çok güzeldi, güneş parıldıyordu.

--------------------

Caladwen Meydanı her yaştan Feyin coşkusu ve neşesiyle boş bir otlaktan ruhu olan bir yere dönüşmüştü. Morrigan bir ağacın sağlam ve hoş kokulu gövdesine yaslanmış her sene yaptığı gibi kalabalığı -halkı ve kardeşi olan bu olağanüstü güzellikteki yaratıkları- gözlemliyordu. Yaşlarını söylemek zordu, Feylerin Geçiş'lerinden sonra yaşlarını tahmin etmenin tek yolu doğumlarından hemen sonra büyüyle ellerinin üzerine işlenen kendilerine özel tılsımlara bakmaktı.

Her yüzyılın kendisine özel bir tarzı vardı, çok eski olanlar Büyük Savaş'ın izlerini taşıyormuşçasına sert hatlara ve koyu renklere sahiptiler

Her yüzyılın kendisine özel bir tarzı vardı, çok eski olanlar Büyük Savaş'ın izlerini taşıyormuşçasına sert hatlara ve koyu renklere sahiptiler. Ölümsüz bir ırk için bile uzun zaman geçtikten sonra savaş unutulmaya başlamış, desenler ve renkler doğanın güzeliğini ve barışçıllığını taşır olmuştu. Yeni doğan her Feyin bedenine bu tılsımları ham büyü kullanan Feyler işlerdi. Ham büyü gücü öyle nadirdi ki, onları bulmak zor olduğundan onlar yeni doğanların baş uçlarında belirirlerdi.

Tılsımlar yaşayan şeylerdi. Taşıyan kişinin ölümsüz hayatının dönüm noktalarında, mesela eşleriyle tanışmaları veya çocuklarının olması gibi, kanlarındaki büyü bu tılsımlara yeni desenler ve şekiller eklerdi. Eskiden onurlu savaşçıların savaşlardaki kahramanlıklarını da bu sayede bedenlerinde taşıdıklarını söylerdi Edric, ama artık savaşlar yoktu. Morrigan bu tılsımları çok ilginç bulurdu, sanki bir yaşam öyküsüydü her biri. O kadar büyüleyicilerdi ki...

Morrigan gülümseyerek sol elinin üstündeki kendi tılsımına baktı. Güzel gece göğünün rengini taşıyan tılsım zarif zincirleri andıran gümüş çizgilerle beraber elinin üzerinde kibarca geziniyor, bileğini çevreleyen narin bir desen oluşturuyordu. Henüz on dokuz olan yaşını ele verdiği kesindi.

Babası ve annesinin meydanın farklı iki yönünden ilerleyerek kutsal bir doğal taştan oluşan oyma kürsüye yürüdüklerini gördüğünde doğruldu ve alanın ortasına doğru yürümeye başladı. Anlaşılan Dua zamanı gelmişti. Kral ve Kraliçe kürsüdeki yerlerini alırken Morrigan ve Edric de alanın iki farklı ucundan ilerleyerek yerlerini alıyorlardı. Bu Toplanma geleneksel bir ayin gibiydi, bir zamanlar ırklarının dünyanın farklı yerlerinden birbirlerine gelerek sonunda tek ve mutlu bir diyarda birleşmelerini simgeliyordu. Morrigan ve Edric de kürsüye vardıklarında her biri dört ayrı yönden halklarına bakıyorlardı. Amcaları ve kralın sağ kolu olan Dük Andohir de kızıyla beraber kürsünün hemen yanında kralın arkasından halklarına bakıyordu. Kral her yıl mutluluk içerisinde yaptığı konuşmaya şöyle başladı.

"Kardeşlerim, büyülü Zümrüt Diyar'ın kadim evlatları, sonsuz hayatın bahşedildiği mukaddes ruhlar! Her yıl olduğu gibi Tanrıların ve Doğa Ana'nın bizlere verdiklerine, yeni bir baharın izlerini bu büyülü topraklarda görebilmeye şükretmek ve bu mukaddes diyarı bir kez daha kutsamak için şarkılarımızı söyleyeceğiz. Dileklerimizi ve şükranlarımızı sunacağız, sunacağız ki diyarımızdaki bereket ve büyü var olmaya devam etsin! Öyleyse, söyleyin bizlerle!"

Kral büyüsüyle çağırdığı rüzgarın güçlendirdiği berrak sesiyle halkının çektiklerinin hüznünü, birliklerinden gelen gücünü ve şimdiki coşkusunu anlatan şarkıyı söylemeye başladı. Morrigan ve diğer herkes de çok iyi bildikleri bu melodiye, onların özlerini anlatan ve kalplerini titreten bu şarkıya eşlik ediyordu. Morrigan Antik Fey Lisanı olan kısımları söylerken hala zorlanıyordu, çoğu genç Fey gibi. Ancak diğer kısımlar net ve basitti:

"Parıldayan güneşin sıcaklığında, doğanın gizeminde

Toplandık hepimiz, bitmemiş öykünün kahramanları

Rüzgarın fısıltısı ve toprağın kokusuyla

Dans ederiz gök kubbenin altında

Yağmurun şarkısı ve azgın alevlerin uğultuları

Usulca fısıldar bize sırlarını Doğa Ana'nın

Söyleriz, daha yüksek sesle

Muzaffer çeliğin şahitliği ve Ay'ın gizli şahitliğinde

Yemin ederiz kardeşliğimizi korumaya, kollamaya

Birlikteliğin gücü ve büyüsünden

Ayrılmamaya"

Morrigan genç yaşına rağmen bu şarkıyı o kadar çok duymuş, bu yeminleri o kadar çok tekrarlamıştı ki, vücudunun çaba harcamasına gerek kalmadan melodi ve kutsal yeminler ağzından dökülüyordu. En azından Antik Dilde olan kısımlar hariç. Yine de şarkı çağlar öncesinin daha kaba ama melodik diline dönerek yeminlerini kutsadığında içi huzur ve coşkuyla doldu alandaki herkes gibi. Dudaklarında bir gülümseme eşliğinde son notaları söylerken içinde bir şeyler kıpırdandı ve sanki dünyanın yaşamaya değer olduğunu tekrar hatırladı.

Bu sırada Kral şarkıyı sonlandırmış, halkına yüzünde huzur ve sevinçle ışıldayan bir gülümsemeyle beraber sesleniyordu:

"Dilerim Tanrılar da bağlılığımızı, sadakat ve teslimiyetimizi görüyor ve bizleri kutsuyordur. Büyü ve bereket topraklarımıza yağsın ve kuşatsın bizleri!"

Kalabalıktan güçlü onay çığlıkları geldi, bu bir işaretti. Kutlamaların ve eğlencenin başladığının işareti.

--------------------

Her yıl olduğu gibi kutlamalar için hazırlanan Caladwen meydanı çok güzeldi. Süslemeler için ağaçlara dolanan ve ağaçların tepelerinde birbirlerine bağlanan sarmaşıklar çiçeklerle donatılmış ve kokuları etraflarını kuşatmıştı. Meydanın bir kenarına hiçbir eksik bulunamayacak dev ziyafet masaları hazırlanmıştı, bazı Feyler meydanın boş buldukları yerlerine çadırlar kurmuştu. Kimi geleceği okuduğunu söylüyor, kimi ise etrafına topladıkları genç dişi ve erkeklere hikayeler anlatıyordu. Eski, hem de çok eski zamanlara ait hikayeler. Savaştan önce, bazı topraklarla ırklar lanetlenmeden ve Feyler kıtalarına çekilmeden önceki zamanlara ait hikayeler. Kötülüğün kol gezdiği, iyi bir korku hikayesi olabilecek zamanlar.

Alanın ortasında kocaman bir boşluk vardı

Alanın ortasında kocaman bir boşluk vardı. Geleneksel Kutsal Ateş'in yakılacağı yerdi burası. O eski hikayelerde geçen ataları Feanaro'nun, Alevzen'in alevini temsilen yakılan bir şenlik ateşiydi bu. Efsanelerdeki tek hareketiyle diyarları kül eden Feanaro'nun çocuklarına bıraktığı ufak bir kor. Her sene Caladwen'in kalbinde yakılır ve etrafında dans edilirdi.

Morrigan etrafa göz gezdirmeye devam etti ve savaşçılar için ayrılan ve birazdan yapılacak olan dövüşler için hazırlanan alanda hazırlıkları yöneten ağabeyini görünce gülümsedi

Morrigan etrafa göz gezdirmeye devam etti ve savaşçılar için ayrılan ve birazdan yapılacak olan dövüşler için hazırlanan alanda hazırlıkları yöneten ağabeyini görünce gülümsedi. Asla vazgeçmiyordu.

Anne ve babası ateşin yakılacağı alanın karşısındaki bir alanda tahtlarında hazırlıkları gözlemliyor ve birbirleriyle konuşup gülüşüyorlardı. Babasının hemen arkasında duran amcası da bu hallerini gördüğünde gülümseyerek uzaklaştı. Kral ve kraliçenin gözlerinde hayatın, yaşamanın sevinci dans ediyordu. Bu halleriyle mutlu bir tablo gibiydiler.

Nihayet alan hareketlenmeye başladı. Kalabalıksa içindeki yaşam enerjisiyle adeta kıvrılıyor, yaşıyordu. Dövüşler birazdan başlayacaktı ve Morrigan turnuvaya katılmaya kararlıydı. Ama üstünü değiştirmesi için hala vakti vardı. Bu yüzden, çadırlardan birine uğramaya karar verdi.

Caladwen'e geldiğinden beri koyu mor bir çadır sanki onu kendisine çekiyordu. Merakı Morrigan'ı adeta sürüklediğinden, gidip ne olduğunu görmeye karar verdi ve kendisini çadırın önünde buldu. Kapı yerini tutan parlak kumaşı araladığında içerisi karanlıktı, çeşitli güçleri olduğunu bildiği bazı bitkilerin kokuları çadırı doldurmuş ve büyünün varlığı yüzüne çarpmıştı. İçi garip bir huzursuzlukla dolmuş olsa da çadırın önünü kapatan kumaşı bırakarak içeri girdi ve karanlıkta ilerledi. Bir sandalyeye hafifçe çarptığında durdu ve oturarak beklemeye başladı. O sırada varlığından habersiz olduğu mumlar çadırın duvarlarına yakın bir şerit oluşturur gibi birer birer yanmaya başladı. Ucuz bir numara.

Karşısında altın renk gözleri ve mavimsi siyah saçları olan orta yaşlı ve iyi görünümlü bir erkek duruyordu

Karşısında altın renk gözleri ve mavimsi siyah saçları olan orta yaşlı ve iyi görünümlü bir erkek duruyordu. Hiçbir şey söylemeyen bu erkek, Morrigan'a sanki ruhunu, geçmişini, şimdiki zamanını ve geleceğini biliyormuş gibi bakıyordu. Ama Morrigan rol kesen bu Feyden etkilenmemeye kararlıydı zira geleceği görmek kara büyü gerektirirdi ve bu da yasaklanmıştı. Bu Diyar'ın en katı kurallarından biriydi ve ihlal edileceğine ihmal vermiyordu, cezası acı dolu bir ölümdü.

O sırada erkek, aralarındaki masanın üzerindeki parlak sedefli bir kapta hafifçe ışıldayan suyu işaret etti ve konuşmaya başladı

O sırada erkek, aralarındaki masanın üzerindeki parlak sedefli bir kapta hafifçe ışıldayan suyu işaret etti ve konuşmaya başladı.

"Suya odaklanın, ona yapılmış büyü size geçmişten ve geleceğinden gerçekler fısıldayacak. Ama şu an olduğunuz kişiyi unutmamalı, ona sıkıca tutunmalı ve gördüklerinize kapılmamalısınız prenses. Şuan olduğunuz kişi ve benliğiniz şimdiki zamana atılmış tek çapadır ve size dönüş yolunu gösterecektir."

Eh, bu erkeğin onun kim olduğunu bilmesi sürpriz değildi. Gümüşi saçları ve orman yeşili gözleri kraliyet ailesinin damgası gibiydi, kim olsa onu tanırdı. Ancak Morrigan karşısındakinin kim olduğunu bilmediğinden büyü içeren bir numaraya atlamayacaktı. Çenesini kaldırarak adamın gözlerinin içine baktı.

"Kim olduğumu biliyorsun, peki sen kimsin?"

Erkek uzun ve sivri köpek dişlerini hafifçe gösterecek şekilde gülümsedi.

"Bir zamanlar gezgin bir feydim, öğrendiklerimi Caladwen'de sunarak bu sıkıcı sonsuz hayatın içinde kendimi biraz eğlendiriyorum sadece."

Hah, tam da Morrigan'ın beklediği gibiydi. Ufak büyüler ve yaratmaya çalıştığı gizemle gelecek hakkında bir şeyler uyduracak bir kıta gezginiydi sadece.

Bu yüzden oturduğu yerde öne doğru eğildi ve kendinden emin şekilde suyun yüzeyindeki yansımasına odaklandı. Ancak yansımasındaki gözlerinin içine baktığında, varlığından haberdar olmadığı bir endişe gördü. O endişenin aksinde kaybolmuşken suyun yüzeyi titreşmeye ve renk değiştirmeye başladı. Su karanlık bir renk almıştı şimdi, aniden bu karanlık etrafını tamamen sardı ve onu içine çekti.

 Su karanlık bir renk almıştı şimdi, aniden bu karanlık etrafını tamamen sardı ve onu içine çekti

Bölümü ve ilerleyişi nasıl buldunuz? Yorumlarınızı bekliyorumm 😊

Bölüm : 28.08.2024 15:09 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...