
Umarım bölümü beğenirsiniz, iyi okumalar ^^
Daesha'ya dönmek oldukça riskliydi, Edric Şato'nun duvarlarına ulaşana kadar tanınmalarını istemiyordu. Collin için böyle bir tehlike yoktu ancak Elamire ve Edric saçlarını ve yüzlerinin tamamını gizleyen pelerinleriyle yol alıyorlardı. Dük Andohir'in kutlama alanında cesetlerini bulamadığında onları avlamaya başlayacağına hiç şüphe yoktu. Elbette bunu asillere ve kraliyet ailesine sezdirmeden yapması gerekecekti, bu yüzden Edric son ana kadar gizliliklerini korumak istiyordu. Ta ki hakkı olan tahtı amcasından sahip olduğu tüm destekle alacağı ve onu yaşananlara pişman edeceği Şato'ya ayak basana kadar.
Bu yüzden başkente dönüş yollarını olabildiğince anayoldan uzaktaki ormanın içlerinden giderek sürdürüyorlardı, bu rota onları yavaşlatsa da en iyi seçenekleri buydu.
Birkaç kez Myr gruplarına rastlamış ve saklanarak bu grupların devriye veya avı andıran gezilerini izlemişlerdi. Bu yaratıkların iyi koku alamıyor oluşları onların şansıydı. Zira Edric patırtı koparmak ve sayılarını bilmedikleri yaratıkları yaşadıklarından haberdar etmek istemiyordu. Bir yandan Elamire'i korurken bir yandan dövüşmek de göze almak istemediği bir durumdu.
Bu grupların bir tanesinde Edric bir Snag görmüştü ki bu kötüye işaretti. Hem de en kötüsüne. Snag'ler, Antik Çağ'da Malekith'in yarattığı ve koşulsuz şartsız hizmetinde olan yaratıklardı. Onlardan sadece bir düzine vardı. Aldıkları emirler doğrultusunda yorulmadan, dinlenmeden ve yeme içme ihtiyacı duymadan iz sürüp katliamlar yapan itaatkar katiller. Onlar için kötülüğün komutanları denirdi ve sadece özlerine üflenen en kuvvetli büyülerle öldürülebilirlerdi.
Bulundukları ormanı ve hemen ilerideki tepeyi işaret ederek "O tepeyi geçtiğimizde başkenti göreceğiz." diye seslendi. Collin ve Elamire yan yana yürüyerek onu takip ediyorlardı. Elamire, dediğini duymayarak "Ha?" diye yanıt verdiğinde Edric gerginliğine rağmen gülümsedi. Collin ve Elamire gitgide yakınlaşıyor, durmaksızın fısıldaşıyorlardı. Kuzeninin mutlu olması ve yüzünün gülmesi iyiydi, özellikle şatoya vardıklarında babasının başına gelecekler ve onun rolünün ne olacağı düşünüldüğünde.
"Ormanın bitimindeki tepeyi geçtiğimizde başkenti tekrar göreceğiz. Bu gece için kamp yapacağız, yarın Şato'ya ulaşacağız. Amcam şatonun kontrolünü tamamen ele almış olacağından gizlice girmemiz gerekecek, bu yüzden korumalar arasındaki bir arkadaşıma haber vereceğim."
Elamire ve Collin başlarını salladı. Şato'ya yaklaştıkça Elamire'in yüzüne bir gölge düşüyordu sanki. Bu gölge içten içe kalbini yiyip bitiriyormuşçasına yüzü soluyor, çınlayan kahkahaları azalıyor ve omuzları gitgide daha da düşüyordu. Yaşananlarla başa çıkmak onun için de çok zordu. Morrigan ne derse desin, Edric ne kadar onun suçu olmadığını tekrarlarsa tekrarlasın Elamire içini kemiren suçluluk hissinden muhtemelen hiç kurtulamayacaktı.
Güneş ağaçların üzerinden kayarak kaybolmaya başlayana kadar ormanın içinde yürüdüler, Edric elini bir an olsun Gladius'tan çekmiyordu. Her ihtimale karşı büyüsünü içinde topluyor, büyütüyordu.
Gecenin karanlığında bitkinlikten aksayan adımlarla yürüyerek tepeyi geçtiklerinde arazinin alçak bir çukura benzeyen ve ağaçlar sayesinde dikkat çekmeyecekleri bir yere geldiler.
Gece soğuk olsa ve gerçekten acıkmış olsalar da korunmasız ve başkente çok yakın olan bu alanda ateş yakamazlardı. Edric çantasından -zamanında kardeşiyle beraber hazırladıkları çantadan- kurutulmuş et ve kraker çıkararak Collin'e verdi. Collin ilk önce Elamire'i düşünerek yemeği ona uzattığında genç savaşçıyı sessizce takdir etti.
Çantasına bakmaya devam ederken aklına Morrigan ve Eamon gelmişti. Ne yapıyorlardı, neredelerdi şimdi acaba? Eamon'ın kardeşini layıkıyla koruyacağından hiç şüphesi olmasa da... Morrigan ile ilk defa ayrı kalmışlardı ve Edric endişelenmeden duramıyordu, içi içini yiyordu. Ona Morrigan sanki hiç büyümemiş, hala küçük bir çocukmuş gibi geliyordu, tanrılar neden küçük bir kızın omuzlarına böyle bir yük yüklemişlerdi ki? Haksızlıktı bu. Gözlerinin önünde anne ve babası belirdiğinde irkildi.
Onları düşünmeyecekti. Onları özleme hakkı yoktu, ta ki Şato'yu o hainlerden temizleyene ve intikamlarını alana kadar. Bu yüzden ebeveynlerinin aklındaki görüntülerini kovdu.
"Eh, Collin, Elamire ile iyi anlaşıyor gibisiniz. Kuzenimin hiç durmadan fısıldaştığı adam hakkında daha fazlasını bilmek beni öldürmezdi."
Elamire hafifçe kızarmış mıydı? Ah, gerçekten çok şirinlerdi.
Collin çekingen ama içten, ışıl ışıl bir gülümsemeyle "Prenses izin verdiği sürece bu tehlikeli zamanlarda yanında olup onu korumak ve... Bir daha zarar görmemesini sağlamak istiyorum yalnızca." Dedi. Şimdi başını eğmiş, dalgın gözlerle ellerine bakmaya başlamıştı. O ışıltılı gülümsmee bir an için kaybolmuştu, sanki Elamire'in yaralandığı anı tekrar yaşamış gibi irkildi.
Sonrasında anlatmaya başladı. Collin 29 yaşındaydı, Zümrüt Diyar'ın güneydeki balıkçı kasabalarından birinden geliyordu, ebeveynleri birkaç sene önce öte dünyaya göçtüklerinde Collin kıtanın güneyinde gezmeye başlamıştı. Bu gezilerinde birçok feyden dövüş eğitimi almıştı, doğa büyüsüyle bitkileri kontrol edebilse de bu güç onda çok azdı. Eğitimlerden ve gezilerden sonra bu sene Eliad Kutlamaları'nda dövüşmeye karar vermişti ve Elamire'le yolları bu şekilde kesişmişti. Onu korumak için de elinden geleni yapacaktı.
Edric gülümsedi, Collin çok gençti ve Elamire de sadece 18 yaşındaydı. Bu iki genç fey muhtemelen farkında bile değillerdi ama eş olmaları çok büyük ihtimaldi.
Feyler her ne kadar insana benzer fiziksel özelliklere sahip olsalar da -hafifçe sivri kulaklar, uzun köpek dişleri, hassas duyular ve fiziksel kuvvet dışında- hayvani içgüdüleri tarafından yönetilen canlılardı. Ölümsüzlerdi, yalnızca Öte Dünya'ya göçmeyi seçerlerse ölebilirlerdi ve hayatları boyu tek eşleri olurdu. Genelde eşleriyle karşılaştıktan kısa süre sonra hislerini anlar ve eş bağıyla bağlanırlardı. Kırılamaz, yılmaz, ölümsüz bir bağ.
Muhtemelen Collin ve Elamire'in sahip olacakları bir bağ. Tekrar gülümsedi, onlar adına gerçekten mutluydu. Bu hallerinin uzun, çok uzun süre devam edebilmesini diledi.
İçini çekerek başını kaldırdı; yıldızsız, kopkoyu ve engin bir denizi andıran gece göğü üstlerinde yayılıyor ve yarına dair hiçbir ipucu vermiyordu. Gök kubbe de geleceklerinin belirsizliğini haykırıyor gibiydi sanki.
Sessizce yarın hiçbir sorun çıkmaması için, her şeyin iyiye gitmesi için dua etti. Şato'da babasına sadık olan, ona da sadık kalacak birçok dostu vardı. Dış kapıları koruyan Alvin ve Noralf çok uzun yıllardır tanıdığı ve sadakatlerini ispatlamış askerlerdi. Yarın Şato kapısına yaklaşmanın bir yolunu bulacak ve onlara ulaşarak Şato'ya girmek için yardım isteyecekti. Bir kez içeri girdikten sonra da ihtiyacı olan desteği toplayarak amcası, kraliyet ailesinin kalanı ve asiller için güzel bir gösteri sunacaktı.
Edric yarın ailesine mezar olmuş o Şato'dan kirlenmiş kim varsa kazımaya başlayacaktı.
------------------------------------------
Gece çok hızlı bir şekilde gündüzü kucakladı, saatler sanki birbirini kovalamıştı. Edric, Elamire ve Collin'i erkenden uyandırdı. Bir an önce yola çıkmalılardı, Şato'nun bir hainin ellerinde daha fazla durması düşüncesi Edric'i yiyip bitiriyordu.
Bulundukları çukur alandan çıktıktan sonra önlerindeki arazi engin bir düzlüktü, Şato'nun ihtişamlı silüeti o düzlüğün sonunda yükseliyordu. Pelerinlerini yüzlerine kadar indirerek bu yolu aşmaktan başka çareleri yoktu.
Birkaç saatlik yolculukları gitgide rahatsız bir hal almaya başlamıştı. Güneş gitgide tepelerinde yükseliyordu, saklanacak hiçbir şeyin olmadığı bir alanda yürümek tedirgin ediciydi.
Ancak hepsinin de rahatsız olmasına sebep olan şey ortaktı ve Edric bunu biliyordu. Edric ve Elamire bir zamanlar evleri olan yere bugün kaçak girmeye çalışacaklardı. Bu düşünce Edric'e sanki kalbi mengeneyle sıkıştırılıyor gibi hissettiriyordu. Collin için öyle değildi belki, ancak o da Elamire'in hislerini paylaşıyordu.
Şatoya yaklaştıklarında Edric onları durdurdu, şatonun batı duvarına yakın bir kayalığın arkasına gönderdi ve orada beklemelerini söyledi. Önce kapıda Alvin ve Noralf ile konuşacak, gizlice girmek için bir yol bulacaktı. Sonra onları yanına alarak içeri girebilirdi.
Şato kapısına yaklaşıp dostlarını gördüğünde yüzündeki gerginliği silerek dudaklarına bir gülümseme kondurdu, ancak dostlarından aynı karşılığı alamamıştı. Onu gördüklerinde Alvin huzursuzca kıpırdandı, Noralf ise ne yapacağını bilemez bir ifadeyle Alvin'e baktı.
Edric boğazına yerleşen yumruyu yutkunarak göndermeye çalıştı ve "Merhaba, nasıl gidiyor?" diye lafa girdi. Rütbece ve yaşça kendinden düşük dostlarından görev başında bir cevap beklemese de durdu ve tepkilerini izledi.
Alvin başını eğerek Edric'in yüzünü görmesine engel oldu ve sağ yumruğunu kalbine yerleştirdi. "Hoşgeldiniz, prens." diye cevap verdiğinde sesi bütün hislerden arınmıştı. Ne düşündüğünü veya hissettiğini gizlemek konusunda iyi iş çıkarmıştı.
Edric yine de kötü düşünmek istemedi. Dostlarının bu tepkileri ve soğuk karşılamaları normal değilse de bunun sebebinin şato içerisindeki karmaşık siyasi durum olabileceğini düşünüyordu. Belki de şimdilik renklerini belli etmenin güvenli olmadığını düşünüyorlardı. Edric bunu anlayabilirdi, bu yüzden tepki göstermeyerek planını uygulamaya devam etti.
"Şato'ya girmem gerekiyor ancak kimsenin haberi olmadan çıktım. Bu yüzden, dönüşümün de amcam ve ailenin geri kalanı için sürpriz olmasını istiyorum. Yanımda korumam ve Prenses Elamire de olacak. Bunu ayarlayabiliriz, değil mi?"
Edric şatoya girecek, amcası ve adamlarına görünmeden tünellere ulaşacak ve onu destekleyeceklerini bildiği aile üyelerine gizlice ulaşacaktı. Bu sayede hem onları hem de kendisini tehlikeye atmamış olacaktı. Şato içerisinde birçok asker vardı, bir de tabii ordunun durumunu düşünmek gerekiyordu. Edric düne kadar komutanları olsa da gücün ve tahtın el değiştirmesi ihtimali, sadakatlerinin savrulmasına yol açabilirdi. Böyle bir durumda gözü bu kadar kararan amcasının hızlıca hepsinden kurtulmaya çalışması hiç de şaşırtıcı olmazdı. Bu ihtimali düşündüğünden, ihtiyacı olan desteği bir an önce ancak gizlilikle toplamalıydı.Eğer kraliyet ailesi ve asillerin desteğine sahip olursa ordu da onun yanında olurdu, bu durumda amcasının pek bir seçeneği kalmazdı.
Noralf ve Alvin sessiz kalarak birbirlerine baktıklarında "Değil mi?" diyerek bastırdı. Sadakat, diye tekrarladı. Sadakat, savrulabilir...
Alvin boğazını temizleyerek Edric'in gözlerine baktı ve "Elbette prens, doğu duvarına giderseniz şatonun mühimmat deposuna çıkan bir yol bulabilirsiniz. Su yolu üzerindeki mazgallı kapıdan girmeniz yeterli olacaktır, mazgal askerlerin kestirme olarak kullanmasından dolayı kilitli olmuyor. Mühimmat odasında sizi karşılayacağım, sonrasında şato içerisinde gizlilikle hareket edebilmeniz için size eşlik ediyor olacağım. "
Edric, Alvin'in gözlerine baktığında dostunun eski halini görür gibi oldu. Alvin şimdi gülümsüyordu. Bir dostu tekrar görmenin mutluluğu içine su serpti, sanki kalbi hafiflemişti.
Bu iyiydi, mühimmat deposunun olduğun kısım şatonun en az uğranan, en ücra olan doğu kanadıydı. Oraya ulaştıktan sonra şato tünellerinin eğitim alanına açılan ucuna ulaşmak zor olmayacaktı.
Başını sallayarak teşekkür etti ve hızlıca Collin ve Elamire'in yanına gitti. Durumu onlara açıkladıktan sonra doğu duvarına doğru ilerlemeye başladılar.
Edric yürürken şatodaki tünellere vardıklarında ne yapacaklarını, kimlerden destek bekleyebileceğini, o destekleri toplamasının ne kadar süreceğini düşünüyordu. Kimler ölen kralın bıraktığı veliahta sadık kalacaktı, kimler kirli çıkarlar uğruna onu yüz üstü bırakacaktı?
Bu düşünceler eşliğinde doğu duvarına vardılar. Şato duvarlarında herhangi bir gözcü yoktu, bu birçok açıdan garip bir durumdu. Normal zamanlarda pek fazla gözcüleri olmazdı ancak saldırıya uğramaları, kraliyet ailesinin bazı üyelerinin kayıp olması ve tahtın boş kalması sonrasında bu kesinlikle normal değildi. Bu durum kalbinin huzursuzca atmasına sebep olsa da yürümeye devam etti ve mazgal kapının önüne geldiklerinde durdu.
Collin ve Elamire'in endişeli şekilde metal kapıya ve alttan akan suya -bu akan şatonun atık su gideriydi- baktıklarını gördüğünde "Haydi, gidelim. Buradan geçerek şatonun içine ulaşacağız, zor olan bu kısım. Sonrası kolay olacak." diyerek onlara güven verme ihtiyacı duydu. Kendisinin de buna inanmaya ihtiyacı vardı.
Mazgallı kapının sürgüsünü çektiğinde kapı büyük bir gıcırdamayla açıldı, çıkan ses kulaklarını tırmaladı.
Edric, Collin ve Elamire'i arkasına alarak suyun içine adım attı, su şıpırtısı dışında çıt çıkmayan su yolunu takip ederek şatonun kalbine doğru yola çıktı.
Tekrardan herkese merhaba, yeni bölüm günlerimizin Çarşamba ve Cumartesi olduğunu hatırlatmak istiyorum. Hikayemizin kapağını değiştirme kararı aldım, (Photoshop yeteneklerimi sorgulamazsanız sevinirim sdgjdgj) umarım beğenmişsinizdir. Kapak için, hikaye için ve bölüm için yorumlarınızı bekliyorum. Elbette oylarınızı da <3 İletişim kurmak isterseniz profilimdeki konuşmalar kısmına da her zaman beklerim. Yenibölümde görüşmek üzere ^^
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 7.17k Okunma |
727 Oy |
0 Takip |
51 Bölümlü Kitap |