
Bayram dolayısıyla internetimin olmadığı bir yerde olduğumdan yeni bölümü sizlere şu an ulaştırabiliyorum. İyi okumalar 😊
Nymalin, Feanor'un Malekith'le yüzleştiği şehir, birkaç saat önce Eamon'la terkettikleri kamp alanına yaklaşık iki hafta mesafedeydi. Yollarında birçok şehir ve zorlu arazi vardı, üstelik diyara yayılan Myrlerin olup olmadığına dair hiçbir malumatları yoktu. Dolayısıyla yolculuklarının haftalarca sürmesi gayet olasıydı.
Bu düşünce karşısında ne hissetse bilemedi. Yolculuklarının sonunda ne bulacakları belli değildi, efsaneler ve kehanetlerin onları nereye yollayacağı belli değildi. Bir bilinmeze doğru çekiliyorlardı ve yapabilecekleri hiçbir şey yoktu, kaçmak artık bir seçenek değildi.
Bir de tabii Eamon'ın sessizliği vardı. Saatlerdir yolda olmalarına rağmen Eamon tek kelime etmemişti, elbette savaşçıların sessiz yolculuk yapmaları şaşırtıcı değildi, onun için normal olan bu olmalıydı. Ancak Morrigan için öyle değildi, ayrıca nedenini bilmediği bir şekilde onunla konuşmak ve onu tanımak istiyordu. Dahası onun da kendisini tanımasını...
"Suyun kokusunu alıyorum, yakınlarda bir kaynak olmalı değil mi? Yolculuğumuz boyunca iğrenç Myr kanı gibi kokmamam için kaynağın orada biraz durabilir miyiz? Hızlıca yıkanıp üstümü değiştireceğim sadece." diyerek prensin bu teklifi kabul etmesi için dua etti.
Her ne kadar dün Edric büyüsüyle yüzüne ve ellerine bulaşan kanı üstünkörü temizlemiş olsa da gümüşi saçları ve elbisesi iğrenç kokulu siyah kana bulanmış haldeydi. Ailesini katleden iğrenç yaratıkların kanından arınmak ve annesinden kalan tek şeyi, elbisesini temizleyerek saklamak istiyordu. Şimdi düşününce, mutlu hayatından geriye kalan tek şey üzerindeki elbise ve boynundaki kolyeydi. Bunu düşünmek içini acıttı. Hissettiği bu acı ve keder bir gün hafifleyecek miydi acaba, hiç sanmıyordu.
Eamon bunu duyduğunda duraksadı ve Morrigan'a dönerek "Sanırım temizlenmen için bir süre durabiliriz. Ancak sen yıkanırken yakınlarda olacağım, ne olur ne olmaz." dedi ve huzursuzca kıpırdanarak gözlerini kaçırdı.
Türünün en yakışıklısı olarak anılan 350 yaşındaki bir feyin böyle bir şeyden utanması mümkün değildi değil mi? Morrigan gülmemek için kendisini zor tutsa da pek başarılı olamayarak başını salladı.
Eamon'ın uzun hayatı boyunca hiç eşi olmadığını duymuştu, ancak hiçbir dişiyle olmamış olması imkansızdı. Bu düşünce Morrigan'ı rahatsız etti, farkında olmadan sıkıca kavradığı çantasının askısı avuçları altında gıcırdadı.
Kafasındaki düşüncelerden -ve muhtemel sorulardan- kurtularak bir teşekkür mırıldandı ve suyun kokusunu takip etti.
Nihayetinde ufak bir şelalenin döküldüğü bir gölün kenarına geldiğinde hayranlıkla iç geçirmesine engel olamadı. Baharın gelişi suyun kenarındaki açıklığı doğanın en güzel renkleriyle süslemişti. Rengarenk çiçekler, ağaçlardaki meyveler ve aromalı otlar tatlı kokular yayıyor; kuş cıvıltıları, ağaç yapraklarının hışırtısı ve suyun sesine karışıyordu. Suyun kenarında yere çöktü ve çantasını açtı. Edric'le beraber çok önceden öylesine hazırladıkları çantanın içerisinde birkaç parça kıyafet -yolculuğa çok daha uygun kıyafetler-, büyük bir kese altın, çakmak taşları -ihtiyaçları olmayacağını fark etmek onu eğlendirmişti- ve bir çift yürüyüşe uygun ayakkabı vardı. Bunlara hiç ihtiyaç duymamış olmayı dilese de yolculuklarının ne kadar süreceğinin belli olmadığını düşününce elindekilere minnettardı.
Eamon'ın neredeyse sessiz adımlarını duyduğunda boynundaki gece taşını çıkarıyordu, türünün tek örneği ve ailesinin yadigarı olan bu kolye Morrigan'a kim olduğunu hatırlatıyordu. Ve neleri kaybettiğini.
Koyu mavi kristali güneşe tutarak rengin güzelliğine bir kez daha baktıktan sonra kolyeyi özenle çantasına yerleştirdi.
Prens boğazını temizledi ve açıklığı çevreleyen ağaçlardan birini işaret ederek "Şu ağacın arkasında oturuyor olacağım, acele etmene gerek yok." dedi ve o yöne doğru ilerledi. Gözden kaybolduğunda Morrigan üzerindeki elbisenin yeşil iplerini çözerek ayaklarının dibine düşmesine izin verdi. Daha dün bu elbiseyi annesinden alır ve denerken ne kadar mutlu olduğunu düşündüğünde bir damla yaşın da gözlerinden sessizce akmasına izin verdi.
Ayağını suya değdirdiğinde soğuk onu titretti ve ağzından çıkan istemsiz bir "Ah" nidası ile ayağını hemen çekti. Çok soğuktu, su dağların donuk kalbinden akarak buraya ulaşıyor olmalıydı.
Eh, ama o iğrenç yaratıklar gibi kokmaktansa soğuktan titremek daha çekiciydi. Bu yüzden derin bir nefes alarak suya girmek için tekrar ayağını uzattı.
Ancak bu sefer ayağını çekinerek soktuğu su tatlı bir ılıklığa sahipti. Eamon az önce çıkardığı sesi ve ayağının suya değişinden kaynaklı sesleri duymuş olmalıydı. Morrigan için koca bir gölü ısıtıyordu şimdi.
Savaş alanlarına, kavgacı erkek feylerle yaşamaya alışkın olan prensin bu kadar düşünceli olmasına hayret etse de bunun için minnettardı. Gücü ve kontrolüneyse hayran kalmıştı. Bir düşüncesi suların fokurdamasına ve Morrigan'ı canlı canlı haşlamasına yeterdi muhtemelen.
Bu sefer tereddüt etmeden birkaç adım daha atarak suya tamamen girdi ve rahatlama dolu bir inilti çıkardı.
Su saçlarının arasından ve bedeninden nazik öpücükler kondurarak geçerken kederini, savaşın izlerini ve kanın kokusunu alıp götürdü. Morrigan gölün kenarındaki aromatik otlardan bir tutam kopararak bedenini ovdu, kokudan eser kalmasını istemiyordu.
Annesinin hediyesi olan ve yaşananları hatırlamak için sonsuza kadar saklayacağı güzel elbisesini de yıkarken ebeveynleriyle mutlu olduğu zamanların ve evinin hatıralarıyla serbest bırakmamak için şimdiye kadar savaştığı yaşlar gözlerine doldu. Elbiseyi pis kokulu kandan arındırırken Morrigan ağladı, ağladı. Hıçkırıkları gök kubbede yankılandı. Ta ki akacak gözyaşı kalmayana dek.
Zihni daha berraktı artık, ilmek ilmek dokunan kaderin kendisini sürüklediği yönü görür gibiydi. Kaybettikleri için, ondan koparılanlar için bir daha gözyaşı dökmemeye yemin etti. Ağlamak geçmiş mutlu hayatını geri getiremez ve ailesinin intikamını alamazdı. Ağlamak kıtasını kötülükten de arındıramazdı.
Gözyaşları kuruduğunda sudan çıktı ve hızlıca giyindi. Üzerine bol beyaz bir gömlek ve vücudunu saran siyah pantolonunu geçirdiğinde daha ferah hissetti. Ayaklarına ayakkabılarını geçirdikten sonra kolyesini boynuna taktı, parmaklarını uzun saçlarının dalgaları arasından geçirerek asiliklerini biraz düzeltmeye çalışsa da başarılı olamadı.
Elbiseyi çantasına koyduktan sonra Eamon'ın onu beklediği ağacın altına doğru ilerledi. Suda ne kadar vakit geçirdiğini bilmiyordu ancak prens kısa bir uyku çekmeye karar vermişti. Savaşçının uykuya teslim olan yüz hatları gevşemişti, yüzüne yerleşen uyku masumiyeti onu çok daha genç gösteriyordu şimdi. Şekilli dudakları hafifçe aralıktı, gür kirpiklerinin hafifçe titreyişinden Morrigan onun rüya görüyor olduğunu anlamıştı.
Annesi dahil herkesin bu savaşçıyı övmekte haksız sayılmadıklarını düşündü ve gülümsedi. Eamon'ın önünde duran meyve tepeciğine bakılırsa uyumadan önce beraber yemeleri için meyve toplamıştı.
Morrigan bir elmayı gözüne kestirerek elini uzattığında Eamon sıçradı ve kör edici bir hızla onu bileğinden kavradı. Şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdığında prensin uykulu gözleri de yavaş yavaş bilinç kazanıyordu.
"B-ben uyandırmak istememiştim, özür dilerim" diye şaşkınlıkla kekelediğinde Eamon derhal elini çekti ve "Seninle ilgili değil, tetikte uyumaya alışkınım." diye mırıldandı.
Eh, mantıklı da olsa Morrigan'ın ödü patlamıştı. Yine de kıkırdadı, elmayı eline aldı ve "Eh, en azından senin hakkında bir şey öğrendim ve ağzından birkaç sözcük çıktı. Yolculuğun daha başında sıkıntıdan patlamaktan korkuyordum." dediğinde prensin uyku mahmuru yeşil gözlerinde bir şeylerin parladığını gördü.
"Uzun yıllardır huysuz ve yaşlı savaşçı feylerle yaşıyorum. Bir zaman sonra sessizlik sanki olması gereken şeymiş gibi geliyor. Ama sanırım bunu değiştirebilirim." Prensin ağzından dökülen bu cümleleri beklememişti ama memnundu.
Biraz düşündükten sonra "Kaynaşmak için daha iyi bir yol biliyorum." dedi ve sırıtmaya başladı. Evet, kesinlikle biliyordu. Elmadan bir ısırık aldı.
"Neymiş o yol?" diyen prensin sesindeki meraka güldü ve "Bugünden sonra her gün şafaktan sonra beni eğitmeni istiyorum prens."
"Edric bu zamana kadar seni sıkı bir şekilde eğitiyordu bildiğim kadarıyla." diye karşılık verdi Eamon birkaç meyveyi çantasına atarken.
"Evet, zaten o yüzden bunu senden istemeliyim. Çok uzun zamandır Edric'le çalışıyorum, yeni bir şeyler hiç fena olmaz." Biraz düşündükten sonra ekledi "Ayrıca o zamanlar kontrol etmem ve kullanmayı öğrenmem gereken bir büyü gücüm yoktu." Büyüsünü kullanmayı bir daha hiç denememişti, o patlamadan sonra çekiniyordu. Her ne kadar kimseye zarar vermemiş olsa da bunun bir garantisi yoktu.
Prens biraz düşündükten sonra başını salladı. "Peki, bundan sonra her gün şafaktan sonra birkaç saat çalışacağız." Sonra nedense prens yüzünde hınzır bir gülüşle ayağa kalktı ve yürümeye başladı.
İçinden bir ses hata yaptığını ve poposunu tekmeleyenin Edric olmasını çok özleyeceğini söylüyordu. Elindeki elmadan bir ısırık alarak savaşçının peşine takıldı.
--------------------------------
Hızlıca eşyalarını toparlayıp yola koyuldular. Eamon onlar için bir rota çizmişti, bazı kasaba ve şehirlerde konaklayacakları uzun bir yolları vardı. Eamon başkent dışındaki durumu da analiz ederek ilerlemelerinin akıllıca olacağını düşünüyordu. Bu küçük köy ve kasabalarda insanların görüp duydukları olabilirdi. İlk durakları da bu küçük bir kasabalardan başkente en yakın olanı olan Aerduin'di.
Daesha'nın dışındaki dünya bambaşkaydı. Eamon önden yürüyerek yolu gösteriyor, onları olabildiğince insanların dolaştığı yollardan uzağa yönlendirerek kırların, ormanların içinden yürütüyordu. Tedbiri hiç elden bırakmıyorlardı.
Evi olan Daesha'da orman sanki daha az vahşi, daha sakin ve huzurluydu. Şimdi içlerinden geçtikleri bu ormanlar ne kadar da farklıydı... Morrigan'ın gözüne tehditkar görünmüşlerdi, sanki doğa buralarda tehlikelere gebe gibi hissetmişti, bu düşünceyle kalbi üşüdü.
Eamon birkaç adım ötesinde durdu ve elini havaya kaldırarak Morrigan'ı da durdurdu. Her zaman kalıcı olduğunu düşündüğü bir dinginliğin olduğu yüzü gergindi ve bir avcınınkine benziyordu şimdi.
Tılsım ve büyülerle korunan orman alanından çıkmışlardı.
Eamon'ın kaşları çatılmıştı, eliyle Morrigan'a sus işareti yaparak onu elinden tuttu ve büyük, kadim bir ağaca doğru koşmaya başladı. Hızlıca ağaca tırmanarak ölüm kadar sessiz bir şekilde beklemeye başladıklarında Morrigan'ın kulaklarına kaba ayak sesleri ulaştı. Ayak seslerinin herhangi bir feye ait olmadığı aşikardı.
Sakince daha önce sırtına takmış olduğu yayı eline aldı ve yayına bir ok yerleştirdi. Eamon'ın yüzüne ağır ağır bir gülümseme yayılırken o da ikiz hançerlerini eline alarak beklemeye başladı ve "Doğru zamanın gelmesini bekle, ne veya kim olduklarını öğrenelim." diye fısıldadı. Tırmandıkları yerde kolları birbirine sürtünecek kadar yakın duruyorlardı, sıcak ve tatlı nefesi Morrigan'ın yüzünü okşadı.
Hemen sonrasında o kaba ayak seslerinin neyden geldiğini anladılar. Eamon okkalı bir küfür savurdu. Ormanın içine doğru yürüyen yaratık buraya ait olamayacak kadar çarpık ve karanlık bir şeydi. Görünüşü birçok açıdan bir Myr'i andırsa da onlardan çok daha iriydi. Morrigan, yaratığın kara teninden fırlayan iki sıra halindeki iri ve kızılımsı dişlerini buradan bile görebiliyordu. Her biri ustura keskinliğindeydi, tıpkı kapkara pençelerinin uçlarında tehditkar bir şekilde duran sivri kemik parçaları gibi.
Yaratığın kapkara, yumru yumru suratına baktığında katıksız bir nefret ve öfkeyle etrafı izleyen gözlerinin kırmızının tehlikeli ve ölümü anımsatan tonunu gördü. Etrafa korkunç bir kötülükle bakan bakışlarının rahatsız ediciliği neredeyse somut bir şeydi. Yaratığa doğru bakan Eamon yüzünde tanrıların kendi yarattıklarından iğrenmelerine sebep olabilecek bir tiksintiyle "Snag" diye fısıldadı.
Snag'ın arkasındansa bir düzine kadar Myr geliyordu ve nereye gittiklerini, karanlık emellerini ancak tanrılar bilebilirdi. Morrigan yutkundu, yayını daha sıkı kavradı.
Arkadaki Myr'ler düzensiz ve gürültülü bir şekilde ilerliyorlardı, Snag arkasındaki bu yaratıklara bakarak öfkeyle gürlediğinde çıkan ses Morrigan'ın bir süre hiçbir şey duyamamasına sebep oldu. Neydi bu şey?
Daha fazlasını görmelerine gerek yoktu, Eamon kaşlarını çatarak bir komutan edasıyla sol elini kaldırdı ve "Snag'i ben alacağım, senin için çok güçlü. Şuradaki Myr'i hedefle." diyerek kalabalığın en ortasındaki Myr'i işaret etti. Karmaşadan yararlanacaklardı.
Morrigan hedefine kilitlendiğinde Eamon da elini indirdi. Morrigan iyi bir okçuydu, şaşmaz atışı yaratığı iki gözünün arasından vurduğunda "Neredeyse etkileneceğim." diyen Eamon sırıtarak kemerinden çıkardığı iki küçük bıçağı Morrigan'ın takip edemediği bir hızla fırlattı. Bıçaklar iki Myr'in de gözlerine saplandığında Snag arkasını dönerek bir kez daha kükrüyordu. Ağaçtan aşağı atladılar.
Morrigan yayını hızla sırtına takarak eline siyah hançerini aldı, ona doğru koşan bir Myr'in üzerine çullanarak yaratığın karnını deşti. Elindeki hançer siyah, kötü kokulu kanla kayganlaşınca silahını daha sıkı kavrayarak bir diğer yaratığın boğazını hedefledi.
Göz ucuyla Eamon'a baktığında savaşçının elinde ikiz hançerleriyle adeta bir ölüm hortumuna dönüştüğünü gördü. Eamon'ın hareketleri rüzgar gibi hızlı ve pürüzsüzdü, yüzünde ise onda şu ana kadar görmediği acımasız bir ifade vardı.
Morrigan bir yaratığı öldürüp diğerinin üzerine koştuğunda ve nihayet etrafta hiç Myr kalmadığında Snag'in öfkeyle ayağını yere vurmasıyla zemin titredi.
Eamon soğuk bir ifadeyle ve elindeki hançerleriyle Snag'ın karşısında dikilmiş, meydan okur gibi hançerlerini birbirine sürtüyordu. Morrigan nasıl yardım edebileceğini düşündü, o şey çok güçlü duruyordu. Eamon için bile.
Hemen sonrasında yaratık dev pençelerinin birini savaşçıya doğru savurdu, Eamon hızla kenara çekilerek hamleden kaçarken hançeriyle yaratığın bileğini hedef aldı. Yarılan etin sesi ve sonrasında yankılanan uluma Morrigan'ın tüylerinin ürpermesine neden oldu.
Snag ve Eamon, Morrigan'ın takip etmekte zorlandığı bir hızla savaşıyordu. Eamon'ın bir savaşçı olarak ününün boşa olmadığı anlaşılıyordu. Snag'in hızla, birbiri ardına indirdiği ölümcül darbeleri büyük bir güçle savuştururken ihtişamlı, güçlü bir kral gibi görünüyordu savaşçı. Ancak karşısındaki yaratık gitgide büyüyen katıksız bir nefretle ona darbelerini indirmeye çalışıyordu. Morrigan yayını eline alarak bir ok yerleştirdi.
Snag sağlam olan pençesini tekrar savurduğunda Eamon bu kez hamleden kaçmakta bir saniye gecikti ve sivri tırnaklardan biri tenini yırttı. Prensin yüzü acıyla bir an çarpıldı, dişlerini sıkarak Snag'e hırladı. Boğazından yükselen ses yaratığa söz verdiği acı dolu bir ölümün tehdidi gibiydi.
Esen rüzgarın ona taşıdığı kanın kokusunu aldığında Morrigan'ın burun delikleri genişledi, içine cinai bir sükunet yerleşti. Bu sükunet fırtınadan önceki sessizliğin gerginliğini taşıyordu. Morrigan o iğrenç yaratığı bizzat öldürecekti.
Daha önce hiç koşamadığı bir hızla Snag'ı karşısına alabileceği bir noktaya doğru koştu, fazla düşünmedi. Derin bir nefes alıp vererek buz gibi bakışlarıyla yaratığı hedefleyerek atışını yaptı. Parmaklarından kurtulan ok o kadar hızlı ilerledi ki atışı takip edemedi.
Oku soğuk, beyaz alevlerle bezenerek Snag'ın tam kalbine saplandı. Yaratıktan tiz bir ıslık sesi çıkararak dizlerinin üzerine çöktü. Tüm bedeni soğuk alevlerle yanarken ciyaklayarak devrildi, bir süre sonraysa sesi kesildi ve hareketsiz kaldı.
Yüzünde endişeli bir ifadeyle yayını sırtına asarak Eamon'a doğru koştu. Yanına ulaştığında savaşçı tatmin olmuş şekilde sırıtarak "Evet, işte şimdi etkilendim prenses." dedi, eğlenmiş gibiydi. Morrigan'ın derhal kontrol ettiği yarasıysa çoktan iyileşmişti.
Umarım bölümü beğenmişsinizdir, her türlü yorum ve eleştirinizi bekliyorum ^^ Bundan sonra her hafta Çarşamba ve Cumartesi günleri yeni bölüm yayınlamayı düşünüyorum. Bu konuda herhangi bir değişiklik/aksilik olursa profilimde yayınlıyor olacağım. Kitabımın kapağını da güncelleyeceğim, aklımda bir şeyler var ancak sizlerin de bu konuda fikirleri varsa duymayı çok isterim. Yardım edebilecek olanlara da hayır demem fjkkdkbd 200 okunmaya ulaştık, her birinize çok teşekkür ediyorum ancak gözüm çook daha fazlasında :D Sonraki hedefimiz 500. Dolayısıyla paylaşır, oy ve yorumlarınızı eksik etmezseniz sevinirim. Emin olun en büyük motivasyon kaynağı onlar oluyor bu platformda. Bu vesileyle inananların geçmiş bayramını da kutlarım <3
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 7.17k Okunma |
727 Oy |
0 Takip |
51 Bölümlü Kitap |