
İyi okumalar, lütfen yorum ve oylarınızı eksik etmeyin!
Morrigan şafağa kadar uyuyamamış ve ne olur ne olmaz diye nöbet tutmuştu, iyi bir asker gibi. Her ne kadar buna gerek olmasa da gözlerini kapattığında anne ve babasını, evini görmenin hissettirdiklerinden kaçabilmek uykusuzluktan sürünmek daha iyi görünmüştü ona.
Elamire'in yanına giderek kuzenini dikkatli gözlerle süzdü, ateşini kontrol etti. Neyse ki ateşi yoktu, Eamon kanamasını durdurmak ve yaranın iltihap kapmasını önlemek için yaraya şifalı otlar basmıştı. Bu sayede kuzeninin yarası da hemen hemen kapanmıştı. Damarlarında dolaşan ölümsüz zarafeti sayesinde şimdiden yolculuk yapabilecek haldeydi. Bu yüzden kuzenini uyandırmayı denedi, gitmeden önce onu gözlerini açmış ve yaşıyorken görmeye ihtiyacı duyuyordu sanki.
Morrigan onu dürttüğünde Elamire "Ah, dadı... Prenseslik beş dakika daha beklese olmaz mı?" diye mırıldandı. Morrigan buna gülebilirdi, dadının muhtemelen ölmüş olduğu aklına gelmeseydi.
Kederle içini çekerek "Saray hayatına bir süre ara verdiğimizi söyleyebiliriz sanırım." diye karşılık verdiğinde kuzeni gözlerini açtı.
Kahverengi saçları kanla keçeleşmişti ve güzel teni soluktu. Doğrulurken yüzünü ekşitti. Ancak en azından hayattaydı ve bu yeterliydi.
"Tekrardan merhaba." diyerek kuzenine sarıldı. Kuzeninin kanla kirlenmiş olsa da tatlı kır çiçeklerini anımsatan kokusunu içine çekti.
Elamire fiziksel olarak iyiydi ancak gözleri... Sanki içi ölmüş gibi bakıyorlardı. Elamire'in annesi bir insandı ve bir yarı fey olan Elamire'i doğururken ölmüştü. Bu yüzden babasına çok düşkündü, sahip olduğu tek ebeveyn oydu. Ve o her şeyi mahvetmişti.
"Babamı gördüm Morrigan, onu o cehennemde gördüm. Etrafımızda kardeşlerimiz, halkımız katlediliyordu ve o... O tahta bakarak gülümsüyordu. Kralın öz kardeşi olduğunu unutmuştu, benim kızı olduğumu unutmuştu. O an gözlerinde gördüm, babamın..." devamını getiremedi. Bir damla yaş yanaklarından aşağı yuvarlanarak toprağa karıştı. Morrigan olanları kuzenine nasıl anlatacaktı?
Edric ve Eamon ellerinde birer tavşanla ormanın derinliklerinden çıkageldiklerinde Morrigan'a sarılarak ağlayan Elamire'i gördüler. Collin de uyanmış ve üzgün gözlerle iki kuzeni izliyordu şimdi.
Edric derin bir nefes alarak kuzeninin yanına gitti, ellerini tutarak gözlerinin içine baktı ve her şeyi bir bir anlattı. Babasının onlara nasıl ihanet ettiğini, bunun sonucunda anne ve babalarının öldüğünü, babasının şu anda muhtemelen tahta geçiş hazırlıkları yaptığını ve o yaralandıktan sonra olanları...
Elamire'in gözleri irileşti, bakışları donuklaştı. Sessiz gözyaşları yanaklarından süzülürken bir süre hareket edemedi. Edric kuzenine sarılarak "Baban için üzgünüm ancak onun yüzleşmemiz gerek. O babam ve annemi öldürdü, bizleri de öldürmek istedi. Bu ülkeye, kendi kardeşine ve halkına ihanet etti. Senin bile orada olmanı..." Morrigan ağabeyine bakarak başını salladı, bunların zamanı değildi.
Edric gözlerini yumarak sakinleşmeye çabaladı, derin nefesler alıp verdi. Bu sırada Elamire "Babamın yaptıkları için çok üzgünüm, anne ve babanız..." diye karşılık verdi, bakışları şimdi çelik gibi sertti. "Onun hak ettiği sona ulaşması için elimden geleni yapacağıma yemin ederim."
Elamire bir zamanlar babasını çok sevse de bu his şimdi çok uzaklarda kalmıştı, babası ile aralarına bir meydan dolusu masum ölü fey girmişti. Aralarına kardeşlerinin katledildiği Caladwen Meydanı girmişti. Ve o adil, dürüst bir kızdı. Onlara yardım edecekti, sonu ne olursa olsun.
Morrigan minnetle başını salladı, kuzeninden de daha azını beklemezdi. Elamire'i bu kadar sevmesinin nedenlerinden birinin de şartlar ne olursa olsun kuzeninin haklıdan yana olabilmesiydi. Elamire'in adalet duygusu çok güçlüydü. Tek ailesini yakabilecek kadar güçlü.
Collin ve Elamire'e kehanetten veya Varallhann tarafındaki hareketlilikten söz etmemişlerdi, kuzeni daha fazlasını kaldıramazdı. Çok daha kötü gerçekleri ve babasının o kötülüğün safında yer aldığını duymak onu yıkardı. Edric onların Şato'ya dönmeyişi için bir açıklama bulurdu.
Bu sırada Eamon bir köşede avlarını temizliyordu, görev bilinci gerçekten inanılmazdı. Morrigan göz ucuyla elindeki hançerinin usta hareketleriyle işine devam eden savaşçı feyi süzdü. Eh, beraber uzun bir yolculuk yapacaklarına göre biraz kaynaşmanın bir zararı olmazdı. Her ne kadar Eamon'ın buna pek niyeti varmış gibi görünmese ve bu durum Morrigan'ı tedirgin etse de. Haftalar sürecek yolculuğu tek kelime etmeden yapmak çok tatsız bir düşünceydi.
"Diğerini de ben temizleyebilirim sanırım." diyerek belinden hançerini çıkardı ve savaşçının yanına oturdu. Bu fikir hoşuna gitmiş gibi görünen Eamon ufak silaha bakarak "Bence bunu kullanırsanız daha kolay olur." dedi, elinde bir hançer tutuyordu şimdi. Zarif silah Morrigan'ın küçük hançerinden çok daha keskin duruyordu, siyah çelikten dövülmüş silahın sapında mor bir kuşak vardı. Gerçekten güzeldi.
Morrigan hançeri savaşçıdan aldı ve hızlı bir şekilde tavşanı temizlemeye koyuldu. Morrigan'ın beceriyle hareket eden ellerine bakan savaşçı sırıttı. "Bu kadar iyi kullanılacaksa bence sizde kalabilir."
Edric'le yaptıkları antrenmanlardan sonra bazen avlanırlardı ve Edric bu işi hep ona yıkardı. Bu mutlu anıları hatırlayınca gülümseyerek teşekkür etti, ancak birkaç saniye sonra bakışlarına şimdiye kadar hiç aşina olmadığı bir kin yerleşti ve içini dondurdu. "İyi kullanılacağından emin olacağım, özellikle hak edenlerin üzerinde."
Morrigan şimdiye kadar ufak tefek pürüzler hariç -rahatsız elbiseler, istediği gibi dövüşememek gibi- mükemmel bir hayata sahipti. Hiçbir şeyin yoksunluğunu çekmemişti, sevdiği herkes yanında olmuştu ve dünya sanki onun etrafında dönüyordu. Ta ki bugüne kadar. O meydanda gördüklerinden, şahit olduğu vahşetten sonra sanki o da ruhunun naif, yumuşak ve dünyayı seven yanını kaybetmişti. Benliği büyük bir değişim geçirmişti, şimdi hiç bilmediği duyguları tadıyordu. Kalbinin katılaştığını hissediyordu. Sanki hayatını yeterince kavrayamamış da parmaklarının arasından kaçırmıştı. Ve şimdi hiçbir şeyi yoktu, o kadar ki kendi kendine boğuluyordu. Çünkü nedenini bilemediği bir şekilde kendisini yalnız hissediyordu. Uçsuz bucaksız, zifiri karanlık bir yolun hemen başındaydı ve yanında kimse yok gibi geliyordu ona.
Düşünceli gözlerle ve ezbere hareketlerle elindeki tavşanı temizlemeye devam ederken Eamon'ın bakışlarının ağırlığını üzerinde hissediyordu. Hissetmemek zordu zaten, etkileri kurşun gibiydi.
İşini bitirdiğinde ayağa kalktı, tam arkasını dönmüş ilerliyordu ki "Yolun sonu nereye çıkarsa çıksın, durum ne kadar umutsuz görünürse görünsün yanınızda olacağım." diye mırıldanan savaşçı onu durdurdu.
Morrigan bir an ne demesi gerektiğini bilemedi. Neden aniden bunu demişti ki? Savaşçı sanki Morrigan'ın düşüncelerini okumuş gibiydi, nedense bu rahatsız edici olduğu kadar hoştu da. Kendi kendine birçok kez sorduğu soruyu nihayet Eamon'a yönelterek "Buna minnettar olmadığımı söyleyemem, zira güvenebileceğim pek kimse kalmadı yanımda şimdilerde. Ancak... Neden? Neden bana yardım ediyorsunuz, zorunda olmadığınız halde benimle bu tehlikeli yolculuğa neden çıkıyorsunuz ki?" dediğinde hafiflediğini hissetti. Bilmek istiyordu.
"Edric yakın arkadaşım ve sizin ağabeyiniz olsa da... Doğrusu bunu ben de merak ediyorum." Eamon güldü ve "Sadece içimden bir ses sizin yanınızda olmam gerektiğini söylüyor ve ben de bu sesi dinlemeye karar verdim." diye devam etti. Gülüşü, kaynağından dökülen bir suyun kayaları okşarken çıkardığı ses gibiydi.
Morrigan gülümsedi. "Sanırım benim içimdeki ses de benzer bir şey söylüyor." Yüzünü söken şafakla aydınlanıp güzel bir leylak rengine bürünen gökyüzüne çevirdi ve gözlerini kapattı. Yeni bir sabaha doğmakta olan güneş, kuşların cıvıltısı ve esen hafif rüzgar insana dünün kederini unutturuyordu. "Belki de tanrılar böyle olmasını istiyordur, kim bilir. O halde... Siz demek yerine ismimle seslenmeni tercih ederim, Eamon." dedi prensin adını vurgulayarak.
Morrigan'ın ağzından ismini duymak sanki prensin de tercih edeceği yoldu, onunkilere kitlediği yeşil gözleri bir ton koyulaşmıştı. "Peki, sen nasıl istersen Morrigan." diye cevapladığında Morrigan da isminin prensin tok sesi ve Kuzey'e has sert aksanla kulağa çok hoş geldiğini düşündü.
Bu düşünceyle sırıttı ve dün gece ateşin yandığı alana doğru ilerledi, kendini biraz olsun daha iyi hissediyordu şimdi. O anda kuzeniyle göz göze geldiğinde boğazını temizleyerek sırıtışını yüzünden silse de Elamire'in gözleri parlamış ve yüzünde alaycı bir ifade belirmişti bile.
Eyvah, şimdi kuzeni yüzyıllarca bunun hakkında konuşacaktı.
O hızlıca tavşanları şişe taktığında aniden ateş tekrar yanmaya başladı. Eamon kesinlikle yolculuk yapmak için en doğru kişiydi.
Edric zaten az olan eşyaları toparlamış ve Elamire ile Collin'e Şato'ya döndüklerinde ne yapmaları gerektiğini anlatmıştı. Collin, Elamire'in güzel yüzündeki hüznü görüp elini tuttuğunda, genç savaşçının kolları kuzeninin kırılgan görünen ve yaşanacakların ağırlığıyla çöken omuzlarını güvenle sardığında Morrigan sevindi. Kuzeninin bir destekçisi, dostu olması içini ferahlatacaktı. Collin'i pek tanıma fırsatı bulamamış olsa da iyi bir fey erkeği olduğu kuzenine taparcasına bakan gözlerinden okunuyordu.
Ağabeyi aynı zamanda kendisi ve Eamon'ın nereye gittiğine dair de bir açıklama bulmuştu. Kuzeybatı Sınırı şu an savunmasız durumdaydı, kraliyet ailesinden birinin sınıra giderek işleri eline alması ve düzeni sağlaması gerekiyordu. Morrigan her ne kadar henüz genç olsa da ve ikinci bir formu -henüz- olmasa da Edric'in şu an güvenebileceği başka bir kraliyet üyesi yoktu. Amcalarını kimin destekleyip kimin desteklemeyeceğini henüz bilmiyorlardı. Oraya gittiklerinde Eamon hem Kuzey Sınırı'nın liderliğini devam ettirecek hem de Kuzeybatı Sınırı için Morrigan'a yardım ederek ona büyü ve dövüş dersleri verecekti. Edric tahta geçtiğinde uygun birini Kuzeybatı Sınırı'na atayarak Morrigan'ı çok geçmeden yanına alacaktı. Hikaye, Elamire ve Collin'in şimdilik inanması için yeteri kadar gerçekçiydi.
Sessiz ve hızlı bir kahvaltı ettiler, herkes onları nelerin beklediğini düşünür gibiydi. Kahvaltıdan sonra Elamire gücüyle kendini iyileştirirken Eamon ateşi söndürerek iz bırakmamalarını sağladı, temkinli ve iyi bir askerdi.
Edric, Morrigan'a yaklaşarak kardeşine bir yay ve oklukla beraber deri bir çanta uzattı. Bunları kaçmak için geçtikleri tünellerdeki silah deposundan ve her ihtimale karşı tünellere sakladıklarının arasından almış olmalıydı. Neticede o minik ihtimali yaşıyorlardı. "Birbirinizi kollamalı ve yola devam etmelisiniz. Seni evde bekleyeceğim." diye fısıldadı ve kardeşine sarıldı.
Morrigan son bir kez ağabeyinin temiz ve suyu andıran kokusunu içine çekti. Edric, artık sahip olduğu tek aile sayılırdı ve bu anın bitmesini hiç istemiyordu. Onu çok özleyecekti. Sanki bu yolculuk onu ağabeyinden, evinden çok uzaklara taşıyacakmış ve bir daha geri getirmeyecekmiş gibi hissettiğinde göğsünün üzerine huzursuz edici bir ağırlık çöktü.
Kuzenine doğru ilerledi. Elamire çok daha iyi görünüyordu, teni eski sağlıklı rengine hemen hemen kavuşmuş olsa da gözlerindeki o ölü bakış hala duruyordu.
Onu sımsıkı sarmaladı, yırtık giysisi ve saçlarından gelen kan kokusunu görmezden gelerek derin bir nefes aldı. Sanki ondan bir parçayı yanına almak istiyormuş gibi.
Kuzeninin kulağına "Senin suçun değil, Elamire. Her şey yoluna girecek, söz veriyorum." diye fısıldadı. Kuzeni cevap veremeyip ona daha sıkı sarılmakla yetindiğinde "Eğer ben gelene kadar kendine iyi bakıp çok mutlu olmazsan Collin'e o akşam yemeğini anlatırım." dedi. Edric kahkahasını bastıramadığında ve Elamire dehşet içinde Collin'e baktığında ve Collin yakışıklı yüzünde meraklı bir ifadeyle kuzenine karşılık verdiğinde Morrigan nihayet kuzeninin dikkatini çekebildiğini anlayarak sırıttı. Güzel.
Kuzenini geçerek Collin'in önünde durduğunda karşısındaki yiğit askere samimi, sıcak bir gülümsemeyle baktı. Collin, geleneksel ordu selamıyla sağ yumruğunu kalbine koyarak başını eğdi ve "Onları iyi koruyacağımdan hiç şüpheniz olmasın, prenses." diyerek sadakatini son bir kez sözlere döktü.
Gülümseyerek askere yaklaşıp "O'na iyi bakacağından hiç şüphem yok, Collin. Sakın O'nu üzeyim deme, yoksa O'nun yerine kıçını ben tekmelerim." diyerek genişleyen gülümsemesiyle geri çekildi.
Collin'in Elamire'i asla üzmeyeceğini biliyordu, zira Morrigan onların eş olduklarından neredeyse emin gibiydi. İlk karşılaşmalarından beri bundan şüpheleniyordu, birbirlerine bakışlarında bir şeyler vardı. Feylerin hayat boyu tek eşleri olurdu, insan sonsuz hayatında bir kez bulduğu bir şeyi kaybetmeyi nasıl göze alırdı ki? Yine de şimdi Collin'in yüzündeki şaşkın ifadeyi görüp gülmek için bunu söylemişti. Gerginlik havada sis gibi kıvrılarak dolaşırken ayrılmalarını istemiyordu grup olarak. Belki de yok etmek istediği kendi gerginliğiydi.
Edric ve Eamon feylere has bir tokalaşmayla birbirlerini dirseklerinden kavrayarak vedalaşmakla yetinmişlerdi. Bir de Eamon başını hafifçe eğerek Elamire ve Collin'i selamlamıştı.
İşte, hepsi bu kadardı. Kısa bir vedalaşma sonrası herkes kendi yoluna gitmeye hazırdı. İçinden tanrılara hepsini korumaları için dua etti.
Edric, Elamire ve Collin onlardan önce yola çıktılar. Morrigan, en sevdiği ve dostları olan bu insanlar gözden kaybolana kadar onlara el salladı. Nihayetinde kaybolduklarında kalbine şimdiden özlemin ağırlığı yerleşmişti ve uzun bir süre orada kalacaktı.
Şimdi yanında silahları hariç hiçbir şeyi olmadan, üzerinde ölen annesinin hediyesi olan kanlı kutlama giysisi ve yanında Eamon'la kendi yoluna gitme zamanıydı. Güneş tepede yükselirken yüzlerini Kuzeybatı yönüne doğru çevirdiler ve Nymalin'e gitmek, onu bekleyen kaderi keşfetmek için yola koyuldular.
Merhaba, öncelikle herkese hayırlı bayramlar diliyorum 😊 Son bölümde koyduğum yorum hedefine ulaşamamış olsak da ve büyük oranda motivasyon kaybetmiş olsam da (☹) bir nevi bayram hediyesi olarak bölümü yayınlamak istedim. Akışın ağır olduğunun farkındayım ancak kurgu için gerçekten kafa yoruyorum, üzerinde çalıştığım çok şey var ve gelişmenin sağlam gerçekleşmesini istiyorum. Süreç>Sonuç, değil mi ^^ Bunu dışında yakın zamanda kitap kapağı güncellemek istiyorum. Fikirlerinizi paylaşabilirsiniz yorum olarak 😊 Eğer yorum hedeflerimize ulaşabilirsek haftada bir bölüm yayınlamaya devam edeceğim. Olaylar buradan sonra çığ gibi büyüyerek devam edecek ve birçok ilişkiye, savaşa, kavgaya şahit olacağız. Yani bence takipte kalın :D Bu yüzden lütfen yorum ve oylarınızı esirgemeyin ki büyüyebilelim <3 Bu bölüme 10 yorum gelse olur mu o zaman? Sormak istedikleriniz veya muhabbet için buradayım shjfjdgj
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 7.17k Okunma |
727 Oy |
0 Takip |
51 Bölümlü Kitap |