
Leyla, parmağındaki yüzüğü her an tekrar tekrar izliyordu.
Sanki bir hayalmiş gibi…
Oysa gerçekti.
Kemal onunla bir ömür istemişti.
Şimdi ise bu sevdayı dostlara, akrabalara, hatta belki kadere bile ilan etme zamanıydı.
O sabah kahvaltı masasındaydılar.
Şeyma, tostunu yerken göz ucuyla ona bakıp duruyordu.
Dayanamadı.
“Hadi anlat.
Hangi renk gelinlik? Hangi salon? Müzik ne olacak?” dedi.
Leyla başını iki yana sallayarak gülümsedi.
“Hiçbirini düşünemedim daha...
Sadece onun gözlerini hatırlıyorum teklif ederken.
Dünyada başka hiçbir şeye yer kalmamış gibiydi.”
Şeyma kahvesinden bir yudum alıp ayağa kalktı.
“Tamam o zaman, gelin hanım.
Bugün ilk işimiz: gelinlik bakmak!”
---
O gün, İstanbul’un dar sokaklarından geçerek küçük bir gelinlikçiye girdiler.
Dışarıdan eski görünüyor olsa da içerisi başka bir dünyaydı.
Tüller, danteller, işlemeli kumaşlar…
Ve aynalar.
Büyük, her açıdan insanın kendine baktığı o aynalar.
İlk gelinliği giydiğinde Leyla aynada kendini uzun uzun izledi.
O çocuk evde yaşadıkları, yetimhanedeki soğuk kış sabahları, o gri odalar bir anda zihnine hücum etti.
Ama sonra gözlerini kapattı ve Kemal’in sesi kulaklarında yankılandı:
“Seninle bir ömür susar mısın?”
İşte o an…
İçindeki kız çocuğu büyüdü.
Ve aynadaki kadın ilk kez gerçekten “ben buyum” dedi.
Şeyma duygulandı.
Gözleri doldu.
Ama “çok yakıştı” derken sesi titremedi.
Çünkü Leyla gerçekten parlıyordu.
---
Ertesi gün sıra düğün salonu ve nikah tarihi almaya geldi.
Kemal, kardeşi Buğra’yla belediyeye gitti.
Tarihi seçerken dönüp Buğra’ya sordu:
“Sence güzel bir gün mü?”
Buğra başını salladı.
“Abi, o hangi gün olduğu değil, kiminle olduğun meselesi.
Sen Leyla ablayla istersen pazartesi evlen, yine de efsane olur.”
Kemal güldü.
Buğra'nın içtenliği bazen her şeyi kolaylaştırıyordu.
Sonunda tarih alındı:
17 Ağustos.
Sıcak, ışıl ışıl bir yaz günü.
Tam bir “başlangıç” havası.
---
Ardından davetiye seçimi geldi.
Leyla sade, çiçekli bir model istedi.
Kemal ise biraz daha klasik, gold detaylı olanları beğendi.
Ama sonunda Şeyma araya girip uzlaşmayı sağladı:
“Ortası çiçekli, kenarları gold olsun.
İki taraf da mutlu.”
Kemal Şeyma’ya takıldı:
“Senin fikrin hep kazandırıyor.”
Şeyma içten gülümsedi ama içi garip bir şekilde dalgalanmıştı.
Çünkü henüz kalbinin yolculuğu başlamamıştı.
---
Düğün hazırlıkları hızla ilerliyordu.
Leyla gece yatmadan önce not defterine her detayı yazıyordu:
– Davetiyeler: bastırıldı.
– Gelinlik: hazır.
– Saç/makyaj provası: randevu alındı.
– Kemal’in ceketi: Buğra’nın fikriyle seçildi.
– Nikah memuru: teyit edildi.
Ama en çok üzerine titrediği şey şuydu:
Nikâh anı şarkısı.
Kemal, o gün Leyla içeri girdiğinde çalacak şarkıyı kendi seçmek istedi.
Ama kimseye söylemedi.
“Beni duyduğunda, anlayacaksın,” demişti.
Leyla da ona güvenmişti.
Zaten bu aşkın temelinde en çok da bu vardı: güven.
Ahh o gelinlik sahnesi... Aynada kendini bulmak, yılların yükünü üzerinden atmak…
Düğün hazırlıkları sadece masa süsü, salon seçimi değil…
Bazen bir kadının “Ben de hak ediyorum,” diyebildiği en güçlü anıdır 💐
Senin favori detayın hangisiydi?
👗 Gelinlik provası mı?
🎶 Nikâh şarkısı gizemi mi?
💌 Yorumlara yaz aşkım!
❤️ Oy ver,
📌 Listene ekle ki düğün gününü birlikte
görelim!
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |