5. Bölüm

Akademiye hoş geldiniz

i̇kli๓☾𖤓
meylscherry

Yorum yapmayı ve lütfen oy vermeyi unutmayınız iyi okumalar<3☘️

 

 

 

 

"AKADEMİYE HOŞ GELDİNİZ"

 

Motorla köprü yoluna doğru hızla ilerlemeye başladım, genelde bu saatlerde motor yarışları olurdu

 

Hastaneden çıkalı iki gün olmuştu ve benim iki gün boyunca yaptığım tek şey yarışlara katılmaktı.

Evet biliyorum çok gerekli şeyler yapmışım evet evet.

 

Hızlı hızlı varmaya çalışıyordum fakat benimle aynı hızla hızlanan yağmur yüzünden açıkcası pek de sağlıklı süremiyordum.

 

Olabildiğince hızlı ama kaza yapmadan varmayı hedeflerken, gördüğüm yarış pisti ile sevinçle daha hızlı motors yüklenmeye başladım.

 

Motorla köprünün alt tarafına doğru geçtim. Yarışlar yeni başlamış olmalı ki ellerinde ki meşaleler henüz yanmamış olabilirdi genelde ortada duran kadın sağ taraftaki bariyere yaslanmış bayrakları ise yanına bırakmıştı.

Ya da yanmış sönmüş de olabilirdi.

Bilemiyorum ama umrumda da değildi.

 

Biraz kafa dağıtmaya ihtiyacım vardı, güzel bir zafer belki beni kendime getirirdi, sabahtan beri aklımda Ayaz dönüp duruyordu.

Bu durum kendime karşı öfkelenmeme sebep oluyordu. Ona öfkeliyken onunla eski anılarımı özlediğimi fark etmek beni cidden çıkmaz bir yola sürüklemişti bundan sonra onla arama tamamen mesafe sıralayacaktım.

 

Başka türlüsü ikimiz içinde artık olamazdı.

 

Gece yarısı yarışları başladığında ilk yarışanlardan biri de ben olacaktım şimdi.

Yan tarafımda benden iki-üç yaş büyük esmer bir kadın vardı. Soğuk havaya rağmen sıfır kol giymişti, boynuna kadar dövme vardı. Sürekli olarak sanki ben anlamıyormuşum gibi yanındaki arkadaşlarına benim kolay bir rakip olduğumu söyleyip duruyordu.

 

Gözlerimi devirip önüme döndüm uyarı niteliğinde motora ara gaz verdiğim de şov yapar gibi tek tekerlek üzerinde durup ara gaz vermişti kafamı olumsuz anlamda iki yana salladım.

 

Serseri tavrı onu alaya almama sebep oluyordu başlangıç çizgisine geldiğimizde ağzımı açmadan duramadım, "негодяй."

 

Kısık sesle söylememe rağmen duymuş olmalı ki sert bakışları bana dönmüştü. Ben ona bakmak yerine başla komutunun gelmesini bekliyordum.

 

O bana bakamaya devam ederken başla komutu çoktan verilmişti, ondan önce başladığımda arkamdan küfür edişini duyabiliyordum, bu beni tatmin etmiş gibi dudaklarımın kıvrılmasına sebep olmuştu.

 

İlk barajı geçmeme az kalmışken onu sollamayı başarmış ve onu geçmiştim. ikinci barajda ise bana yetişmişti lanet olası viraj yüzünden ben yavaşlamak zorunda kalmak zorunda kalmıştım. Virajın bariyersiz olması beni biraz ürkütüğü için hızımı düşürdüm, eğer hızlı gidersem ölemem olası bir durum olurdu.

Malesef ki yarışlarda ölürseniz sorumlu kimse sayılmıyordu burda.

 

Fakat o kadın, o kadar hızlıydı ki barajı fark etmesi uzun sürmüş ve yere düşmüştü motoru bir yere kendi bir yere savrulduğunda durup durmamak konusunda tereddüte bile düşmedim, onu umursamadan hızlıca devam edip tünele girdim.

Şuan en önde ben varmışım gibi görünüyordu, iki ihtimal vardı ya en öndeydim ya da en arkada kalmıştım.

Ama az da olsa çoğunluk ilk baraj da elenmişti. Fakat en fazla eleme çoğunlukla ikinci viraj da gerçekleşmişti.

 

Soğuk havayı hissetmek hoşuma gitmişti, sınırlarımı zorlamayı severdim bazı korkuları atlatmak için güzel fırsattı.

 

Arkamda bir motor belirdiğinde kaşlarım hızla çatıldı en az benim kadar hızlıydı, beni geçince motorun önünü hızlansın diye hafif kaldırdım, dikkati dağılmış olmalı ki sert bakışları bir bıçak misali bana saplandı.

 

Hızlıca önüne geçip daha da hızlandım birinin beni geçmesine pek izin verebilecek bir karaktere sahip değildim değildim.

 

Önüme doğru kırılan motorla son anda durmaya çalıştım ama dikkat çekerim sadece çalışmıştım.

 

Ani fren yapmak zorunda kaldığımda ortalık toz dumanına dönmüştü, sinirle kimin yaptığına baktığımda ikinci barajda elenen o kadındı.

 

Öfkeyle dudağımı ısırdım şuan onunla didişmeyecektim, motoru geri çalıştırdığında bende daha fazla beklemeden motoru çalıştırdım, söylenmeden geri durmuyordum.

 

Aptal ikimizi de öldürüyordu az kalsın!

 

Hızlıca devam ettiğimde son tura gelebilmiştim şuan önümde bir kişi vardı yine aynı adamdı.

 

Ağzımı tutamayarak söylenmeye başladım, "Bir salmadınız anasını satayım."

 

 

Sinirle kurduğum cümlelere karşılık motorunu bana yaklaştırıp bana doğru döndü, "İyi misin?"

 

Tanıdık bir ses duyduğumda ilk başta algılayamasam da sonradan tüm hücrelerime bir öfke akın etmişti.

 

Sinirle daha çok yüklenip bağırdım, "Ada söyledi değil mi?"

 

"Sence sen, önümden motorla geçtiğinde seni tanımayacak kadar Aptal biri miyim?"

Beni tanıyacağını elbette biliyordum.

 

Konuyu kapatıp uzaklaşmak istiyordum.

"Evet desem alınır mısın?"

 

Cevabını umursamadan hızlıca önüne geçtim bitiş çizgisinin olduğu yöne doğru yüklendim. Yarım saat bile olmadan gördüğüm pist ile bir zafer edasıyla sırıttım, aradan üç dakika geçmeden bitiş çizgisine varmıştım o ise hemen arkamda.

 

 

Zaferle gülümseyip motordan inip kaskımı çıkardım saçlarımı geriye doğru attığımda kaskını çıkarıp yanıma doğru gelip elini uzattı," Güzel yarıştı tebrikler."

Kazanmama bilerek izin vermişti.

​​​​​​

Elini dostane bir tavırla sıktım, "Kolaydı."

 

Kesin kolaydır Mina alt tarafı iki kere ölümle burun buruna geldin.

 

İçimden kendi kendime söylenirken çoktan ikinci yarışacaklar yerini almıştı.

 

 

Motoruma bindim bugün akademiye uğramam gerekiyordu o yüzden ikinci yarışıcaklar da malesef ki ben yoktum.

Diğerleri çoktan Akademiye Hoş geldiniz mesajıyla karşılanmıştı benim dışımda.

Henüz o boğucu havaya hazır değildim ama işte yapabileceğim başka birşey de yoktu.

 

Ekip lideri bendim üstüme düşeni yapıp onları yönetmem lazımdı.

 

Kaskımı geri takacakken Ayaz'ın sesini duydum, "Nereye?"

Gözlerimi devirdim sürekli herşeyi sorgulamak zorunda mıydı?

"Cehennemin dibine Ayaz gelicek misin?"

 

"Senle gideceksen olur."

 

Tamam verdiği cevap biraz olsun hoş olabilirdi ama asla gardımı ona karşı indirmeyecektim.

Ona karşı yumuşamak yok!

 

 

Arkamı dönüp tekrar motoruma bindim. Arkamdan geliyordu, motorunun sıcaklığını hissedebiliyordum, dayanamayıp laf attım.

 

 

"Motoru biraz daha sürtersen büyük ihtimalle paramparça olur ve arkama binmek zorunda kalırsın."

 

"Arkana bineceksem hemen parçalayayım mı? sana yakın durmak için herşeye değer."

 

Anlık cevabına karşı nutkum kısa süreliğine tutulmuştu.

 

"Yalvarırsın manasında demiştim Ayaz İzgiç fırsatçının tekisin."

 

Motoruyla aramızdaki mesafeyi biraz daha daralttı, "Nasıl yani sen değil misin? Bu fikri aklıma sokup yaparsam ödül sunan? sensin ama."

 

Çocuksu sesine karşılık kalbimde birşeyler hareket ettiğinde ondan uzaklaşmaya çalışıyordum.

 

"Geber Ayaz, bak ilerde tır var git gir altına valla bak arkandan gelirim hatta dur önden ben gideyim kurtulmuş olurum."

 

 

Yağan yağmur şiddetlenince daha hızlı sürmeye başlamıştım ki önüme geçip tır ile aramda mesafe olmasını sağladı, tır uzaklaştığın da yan tarafıma geçip benle aynı hizada durdu. Bundan rahatsız olduğumda tekrar hızlanmaya başladım.

Uyarı dolu sesi doldu bu sefer kulaklarıma .

 

"Gece, hızlı sürmeye devam edersen bu defa benim elimde kalacaksın."

 

 

İç çekip kinayeli bir ses tonuyla konuştum, "Yaparsın inanırım."

Afallamış bakışları bende dolandığında kısa süreliğine ondan uzaklaşmayı başarmıştım.

"Yapma... Gece, lütfen."

Onunla konuşunca nedense kalbim hızı hızlı atmaya başlıyordu eskisi gibi...

Bunu istiyor muydum?

 

Ne istediğimi ben bile anlayamıyordum.

 

Kasktan dolayı göremesem de mavi gözlerinin buz gibi baktığına emindim, "Tamam... yavaşla azcık akademiye gidene kadar konuşmamı istemiyorsan."

 

Hızımı anında düşerken morali alt üst olmuştu.

Akademinin önüne yaklaşınca yavaşlayıp motoru park etmem yasak olsa da motoru bahçenin içinde rastgele bir yere park ettim.

Başlamıştı benim mesai...

 

Akademiden içeri girdiğimde hemen yanımda yine Ayaz vardı, bakışları benden yana değilken onu inceleme fırsattı yakalamıştım ve hiç kaçırmayı planlamıyordum.

 

Üzerinde siyah bir gömlek tek vardı, boynunda ise gümüş bir zincir elinde siyah işlemeli yüzük bulunuyordu. Saçları en son gördüğüm güne göre daha düzgündü.

 

"Beni incelemeyi bırakıp yürüsen mi acaba?"

 

Anlık dalgınlığıma gelen sesle kendime gelip gözlerimi devirdim. Utanmıştım biraz, bu yüzden ondan önde yürümek için daha hızlı davrandım.

"Mina!"

 

Duyduğum coşkulu sesle olduğum yere kitlendim samimiyetsiz soğuk nevale olabilirim ama bu kıza karşı içimde hiç soğukluk yoktu yine de soğuk davranmaktan geri alamadım kendimi.

Reyna Tolga'nın eski sevgilisiydi... Bu kız yüzünden zamanında az fırça yememiştik akademiden.

 

Hafifçe gülümsemeye çalışıp ona döndüm, "Sen hâlâ burda mıydın ya?"

 

Dişlerimi sıkarak sorduğum soruya rağmen o bana yaklaşıp sarılmıştı.

 

Kendimi kötü hissediyorum.

 

"Seni burda görmek güzel."

 

Kurduğu cümleler nedense içime bir şüphe düşürmüştü benden nefret ettiğini sanıyordum yanılmış mıydım ya da yanılmamıştım...

 

Ona karşılık verememiştim çünkü kafamda dolaylı tilkiler dönüyordu o sıra.

 

 

Benden ayrılıp gülümseyince bende gülümsedim umarım şuan Tolga'ya barışmak için beni kullanmayı düşünmüyordur.

 

Onca işimin arasında bunla uğraşacak değilim ya...

 

Boğazımı temizleyip ona döndüm," Beni biraz işim var daha sonra görüşürüz."

 

Beni onayladı ve yanımdan ayrıldı.

 

Daha fazla kimseyle konuşmaya tahamülüm yoktu, o yüzden hızlıca toplantı salonuna ilerledim.

 

Kapıda yediye yakın koruma vardı. Beni görünce hepsi aynı anda geriye doğru çekilip kapıyı açtı.

 

İçeri girdiğimde dikkatimi çeken şey Ayaz'ın benden önce burda olmasıydı.

 

Kaşlarımı çatıp ona baktığımda dalgın bakışları saniyelik olarak bana değdi.

 

 

"Sorumsuzun tekini buraya lider diye atarsanız olacağı bu işte!"

 

 

Sesi duyar duymaz beynime kan sıçramışa döndüm, sırtımdan akan terlerle yutkunup gözlerim sesin sahibine çevirdiğimde tüm yüz hatlarım keskinleşmişti.

Lina...

 

Annemin gözü gibi sevdiği can bebeği akademiye girmesin diye kendini bile verebileceği kız... Neredeydi tam olarak işte burda karşımda...

 

"Beklemek zorunda değildin seni kovduğum zaman s!ktir olup gidebiliridin."

 

Tolga'nın sesiyle ona döndüğümde o da Lina'nın burda olmasından rahatsız görünüyordu.

Bakışlarım Lina'ya değdinde onun bakışlarında Tolga'ya bakarken bir kırgınlık hissediyordum.

 

Kendimi Tolga'nın yanındaki boş koltuğa attığımda dik durmaya çalışsam da imkansızdı.

 

Toplantı boyunca hiçbir şeyi dinleyememiştim arada bir gözlerim Ayaz'la kesişmişti, o dışında kimseye dönememiştim bile sadece boşluğa bakıp durmuştum.

 

Toplantı bittiğinde ilk çıkan Overls'di. Çıkmadan beni odasında beklediğini de söylemişti.

 

 

Bunaldığım için terasa çıktım nefes almaya ihtiyacım vardı. Nedense içimdeki stres beni kusmaya zorluyor gibiydi ama kusacak halim bile kalmadığı çok açık ortadaydı.

 

Ellerimin titremesini umursamadan cebimden sigarayı çıkarıp zar zor yakmaya çalıştım.

 

"Şu zıkkımı içmezsen olmaz mıydı?"

 

Ayaz, kolunu belime sardığında çekilmek istedim ama izin vermedi fazla diretmedim şuan kavga edecek takatim yoktu. Elimde ki sigarayı yakıp onu yakmasın diye uzaklaştırdım.

"Ayaz..."

 

Devam etmeme müsade etmedi, "Kendine zarar vermene yeniden müsade etmemi istemiyorsundur umarım?"

Derin bir iç çektim eski konulardan konuşmak istemiyordum.

Kolumla onu hafifçe iteledim, gözlerine baktığımda kafamı hayır anlamında sallayıp sıgarayı içmeyi devam ettiğimde, bana karşı olan öfkesini iliklerime kadar hissediyordum, sıgaram bitince söndürüp, ardından ona bakmadan içeri doğru ilerlemeye başladım.

 

Overls'in odasının yakınındaki terasta olduğum için kısa sürede odasına gelmiştim. Kapıyı tıklatma zahmetinde girmeden içeri daldım.

 

"Seni buralarda yeniden görmeyi açıkcası beklemiyordum."

 

Kinayeli sesine karşın gülümsedim onu şaşkına uğratmayı seviyordum, "Kolay kolay benden kurtulamayacağını söylemiştim Overls."

 

"Kurtulmayı pek istemem açıkcası. Sen benim en iyi ajanlarımdansın."

 

Göz kırpıp ayağa kalktığında, kafamı yan yatırıp ona baktım bakışlarında derin bir özlem vardı, "Neden beni çağırdın?"

 

 

Camın önüne gidip arkasını döndü, bende onu takip edip yanına ilerledim, "Senle bir anlaşmamız vardı Overls bilmem hatırlatabildim mi?"

 

Sessiz iç çekişi yankılandı odada, "Bu konuda şartlar benim elimde değildi. Ben seni ondan olabildiğince saklamaya çalıştım, ama... Arslan devreye girince pekte yapabileceğim birşey yoktu."

 

Çekingen bakışları bana döndüğünde onu suçlamanın doğru olmadığını farkındaydım.

Overls benim vaftiz babam sayılırdı. Bir nevi herşeyim...Ailem yok olduğundan beri yanımdaydı.

 

 

 

Taha, ondan hiç hoşlanmıyordu ama ben hayataysam tamamiyle bu onun sayesindeydi.

 

"Overls beni buraya neden çağırdın tam olarak?"

 

Derin nefes aldı bakışları bana döndü. Masasına doğru ilerleyip üç tane dosya verdi, "Burda üç tane görev var. Hepsinde farklı para. Biliyorsun genelde görevleri sana vermem yasal değil ama bu hayatta ki tek varlığım sensin... Yani ölmen işime gelmez."

 

Bakışlarım tekrar ona döndü alt dudağımı dişledim bu onun için çok riskliydi hem de o göreve gideceğimizi seçsem bile bunu nasıl sağlayacaktı?

"Peki seçtim diyelim o göreve gitmemizi nasıl sağlayacaksın?"

 

 

Sırıttı bakışları beni baştan aşağı süzüp gözlerimde durdu, "Orası pek önemli değil sen görevleri ve ne yapmanız gerek onu öğren. Unutma bir kişi dahi olsa ekibinden kimsenin ölmesine izin verme."

Ekipten biri ölmesi benim ölmem demekti. Buna asla izin vermezdim.

 

Bir çekmeceyi açtı elinde bu defa yedi dosya daha vardı bana uzattı, "Onlara performanslarına göre görev vermen daha sağlıklı olur."

 

"Teşekkür ederim Overls."

 

Boynuna atıldığım da sanki bu anı bekliyormuşcasına sıkı sıkıya sarıldı.

Kısa bir süre sonra eliyle sırtımı sıvazladı ve benden ayrıldı boğazını temizledi, "Şimdi odana git küçük hanım."

 

Burnuma bir fiske vurdu. Burnumu kırıştırıp ona baktım, "Görüşürüz beyefendi."

 

Tam kapıdan çıkacaktım ki tekrar beni durdurdu, "Akşam yeni gelenler için parti var ona katılmayı unutma."

Yeni tutsak ruhlar ve yeni kuklalar, yeni ölümler ve yeni doğumlar, yeni hayatlar ve yeni sonlar.

Aklıma akın eden niniyi dinlememeye çalıştım fakat bu çok zordu ninni bu sefer benim zihninin içindeydi.

Kafesin içine hapsedilen bedenler mi yoksa ruhlar mı?

Şanslı olanlar bu defa kız çocuğu muydu?

Gözlerini sımsıkı kapattım gözlerimin önüne gelen görüntülere engel olamıyordum.

Kundaktaki yalanlar kül olmaya hazır mıydı peki?

Uyu bebeğim, seni pışpışlayacak yalanlarım yok, uyan bebeğim kelebeğin yaşayacak zamanı artık yok.

Bedenim ufak bir sarsıntı yaşadı, zihnimde ki sesler susmuyordu.

Karanlıktan önce ki aydınlıkta hareket et bebeğim, yalanların seni gölgede bırakmak üzere.

Uyu bebeğim...

Uyu ki insanların tutsak kelebekleri olsun.

Uyu bebeğim...

Uyu ki senin tutsaklığın kendi elinden olmasın.

Uyu bebeğim...

Zalimler seninde rüyalarını çalmasın uyu ki, döndüğünde sığındığın bir mezar olmasın uyu bebeğim, uyu ki kucağımdan alıp götürdükleri kundaklar ortalarda dolanmasın, uyu bebeğim, yalanlarla değil ninilerle, uyu bebeğim, annenin soğuk bedeniyle değil tatlı diliyle uyu.

​​​​​

 

Geriye doğru sendelediğim de Overls belimden tutup beni oturttuğunda gözlerimin dolması muhtemeldi. Bedenim kaskatı kesilmiş bir şekilde ona bakarken karşımdaki sandalyeye oturup yüzümü avuçladı.

"Yapma güzelim, yapma güzel kızım yapma..."

Gözümden akan yaşı sildiğinde kafamı olumsuz anlamda iki yana salladım.

"14-15 yaşındaki çocukları ailelerinden ayırıyorlar..."

Gözlerimi kısa süreliğine daldığı yerden çekemesem de kısa süre sonra sinirle ayağa kalktım, farkında olmak korkunçtu."

"Birde kutlama mı yapıyorlar?! "

Derin bir nefes alıp parmağımı ona doğrulttum, "Ben o kız çocuklarını koruyup sakınmayı beceremedikçe sen her defasında buna müsaade ediyorsun!"

Elimi kaldırdım bölmesine izin vermedim, "Biliyorum bana yapmak zorunda değilsin diyeceksin ama o kız çocuklarına neler olacak biliyor musun?!"

Derin bir iç çektim düşüncesi bile eşsiz bir korkuya sebep oluyordu, "Dahası ben daha kızları koruyamıyorken bu defa erkek çocuklarını getiriyorlar... Korkunçlar!"

Kafamı olumsuz anlamda salladım onu dinlemek istemiyordum, masanın üstündeki dosyayı elime alıp kapıya yönledim.

"Mina! Sakin ol tamam mı daha yeni geldin olay çıkarmanın hiç sırası değil."

 

Beni anlamıyordu, derin bir iç çekip sinirle kapıyı çarpıp çıktım ona hak veremezdim.

Asansöre doğru hışımla ilerlerken beynim allak bullaktı, cebimde ki güvenlik kartını aldım ve asansöre doğru tuttum.

 

Sinirle odama doğru ilerledim cidden, hâlâ -Akademiye Hoş Geldiniz pankartıyla karşılanacak- milyonlarca ailesinden zorla alınmış çocuk gelecekti ama herkes benim sakin kalmamı söylüyordu.

 

Odama girip sertçe kapıyı kapattım. Overls bir konuda haklıydı sakin olmak zorundaydım ama bunu yapamıyordum. Elimdeki dosyaları kasaya koyup banyoya ilerledim belki duş almak belki beni biraz olsun yatıştırırdı.

 

Duş boyunca ruhumda hissettiğim acı yoğunlaşmıştı. Lina'nın da burda olması bana acı derecede daha fazla gülünç geliyordu.

 

Annesinin saçlarını tararken bile gözlerini ayrımadığı, saçları karıştıkça canı acımasın diye saçlarını kısa kestiği kızı şuan buradaydı.

 

 

Gözlerimi acıyla kapattım çünkü beni yanına alan kadın bana kanlı ninniler söylerdi, en acı anımda ölüm gibi hissetiren sesi tüm bedenimi kitlerdi ve hareket etmemi engellerdi.

Sertçe çekiştirdim saçlarımı belki ona benzemeseydim beni de severdi...

Hayır Gece annen seni hiçbir şartla sevmezdi.

 

Yutkundum acı vericiydi. Beni seven bir annem hiçbir zaman olmamıştı ama ben kötü hissetmeyeyim diye yalandan da olsa saçlarımı tarayan bi annem vardı. Ayaz ailemi yok etmeden önce.

 

Nefret ediyordum Ayaz'dan da Lina'dan da. İkisinin de ölümü benim elimden olacaktı.

 

Düşüncelerime ara verip duştan çıkıp odama doğru ilerledim. Bej rengi ve beyazın hakim olduğu odamda yatağım camın önündeydi yatağın biraz ilerisinde çalışma masam ve küçük bir buzdolabı vardı. Onun çaprazında ise giyinme odam vardı küçük ama sevimli bir odaydı.

 

 

Hızlıca giyinme odasına geçtim bol siyah bir tshirt altına siyah bir kapri giymiştim. Hava sıcaktı o yüzden saçımı kurutmak yerine tarayıp topuz tokasıyla topladım.

 

Giyinme odasından çıkıp kasaya doğru ilerledim şifreyi girip dosyaları alıp çalışma masama geçtim, düşünmek istemiyordum.

 

Üstünde dizüstü bilgisayarım vardı, dosyaları masaya koydum bir kağıt kalem aldım.

 

Görevleri incelemeye başladığımda zihnim benden bağımsız hareket edip sürekli dalıyordu, bunu engellemek adına gerçekten zihnimi meşgul etmek için defterimi açtım not almaya başladım.

 

İlk görevde bir kadının kasasına girmek vardı. Kasanın fotoğraflarına baktığımda ise korkunç olan şey kasanın içinde para yerine cesetler vardı. Yutkundum kadının akıl hastası olduğu ve öldürdüğü kişileri bir kasada sakladığı yazıyordu, dosyanın yanına küçük bir eklenmişti, kasada tesisin gelirinin hepsini karşılayacak bir birikim var olduğu yazıyordu bunu Overls eklemiş olmalıydı. Aynı zamanda öldürdüğü kişiler hep...

Devamını okuyamadan dosyayı kenara koydum.

Dosya dikkatimi çekmenin yanında midemi harekete geçirmişti, dosya da yazanları not defterime not aldım.

 

Sonra diğer dosyaya geçtim. İkinci dosya da ise buluşma yapılıcağı gün öldürülecek adamı korumaktı.

Fazlasıyla basir bir görevdi bunu seçersem yıl içinde birden fazla göreve gönderilmek zorunda kalabilirdim.

 

Bunu da deftere detaylarıyla not aldım. Üçüncü dosya da bir terkedilmiş cesetlerle dolu bir marketi araştırmaktı. Onun detaylarını da not aldım.

 

 

Bilgisayarı açtım detaylarıyla tüm yerleri araştırıp notlar aldım. Her görevde eğer başarırsak para alıyorduk ama bu pek umrumda değildi.

 

Telefonumun çalmasıyla tüm dikkatim dağılmıştı. Elime aldım arayan Ada'ydı.

 

Telefonu yanıtlayıp kulağıma yasladım, "Noldu?"

 

"Beş dakika içinde burda olmazsan savaş çıkabilir gibi duruyor."

 

Bağırma sesiyle kaşlarım çatıldı, "Ada noldu?"

Endişeyle ayaklandım.

 

"Reyna, Ezgi ile kavga ediyor."

 

Rahatlayarak geri oturduğummda rahat bir tavır takındım.

"Yani ben napabilirim?"

 

"Ekip liderisin ya hani gelip ayırsana kızım."

 

Oflayarak kafamı geriye attım,"Niye saldırıyor peki belki Reyna haklıdır?"

 

Sinirle sarf ettiğim sözlerden sonra tekrardan ayağa kalıp giyinme odasına ilerledim, "Orasını bilmem ama beş dakika içinde burda olmazsan ben Irmak ve Lina'yı geberticeğim."

 

"Tamam uyar bana ama baştan söyleyeyim seni hücre cezasından kurtarmam."

 

Kısa bir sessizlik ardından onaylı bir mırıltı duydum,"Tamam ama sende hemen gel."

"Tamam", diyip telefonu kapattım.

 

Hızlıca siyah askılı bir crop altına siyah şort giydim en üste de hava serin olduğu için beyaz bir gömlek giymiştim.

 

Saçlarımı açıp önden hafif bıraktım ve tekrardan topuz tokasıyla topladım.

 

Kasayı açıp not defteri de dahil olmak üzere tüm dosyaları kasaya koyup kilitledim.

 

 

Siyah-beyaz yüksek converse giyip telefonumu alıp çıkmıştım.

Kesinlikle beş dakika içinde hazırlanmıştı aynen.

 

 

Asansör kartımı unuttuğumu fark edip tam geri dönüyordum ki Ayaz'ın sesini duydum, "Gerek yok güzelim gel. Bende kart var."

 

 

Kaşlarımı çatıp ona döndüm, gurur yapacak halim maalesef ki yoktu, Adagil çoktan harp çıkarmış olabilirdi derin bir nefes alıp onu onayladım.

Asansöre okutup bindiğinde bende peşinden bindim, cebinden yedek olduğunu düşündüğüm bir kartı çıkarıp bana uzattı, "Yedek kartlar toplantıda sen gelmeden önce herkese verildi bende seninkini aldım."

Saniyelik olarak karta bakıp elinden aldım ve asansörün aynasına yaslandım onun dışında herşeyle ilgilenmek geliyordu içimden.

 

 

Telefonu çalınca oflayarak elime cebimden çıkarttım, Ada olduğunu düşünürken arayanın Ateş olduğunu görünce ani bir şüphe duysamda bozuntuya vermedim.

 

Ayaz, telefonuma bakacakken saniyelik farkla meşgule attım ama tekrardan aradı. Gördüğü isimle homurdandığında artık çok geç olduğu için açmak zorunda kalmıştım.

"Mina, seni merak ettim iyi misin?"

 

Ses çok yüksek seviyede olduğu için Ayaz'da duymuş olmalı ki sinirle kollarını göğsünde birleştirip bedenini asansörün duvarına yasladı ve kendi kendine söylenmeye başladı.

 

"İyiyim teşekkür ederim sorduğun için."

Ayaz, sabır dilercesine bana bakarken gözlerinden en uzak noktalara bakıyordum.

"Gerçi senin gibi bir alevi bir kaç şey yıkacak değil ama yine de merak ettim."

Ayaz'ın bedeni saniyelik kasılırken saniyesinde telefonu elimden çekip kulağına yasladığında telefonu almak yerine elimi ağzıma bastırdım.

"Ayaz, yalvarırım çocuklaşma bırak telefonu."

Kısık sessiz isyanıma karşı telefonu kulağından indirip kapatma tuşuna bastı.

"Ne yaptığını sanıyorsun sen ya!"

Elimi ağzından çektiğim de aramızdaki mesafeyi açtım.

Telefonu elime alıp ona bir mesaj attım.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Siz:Ateş, ben seni sonra arayayım mı pek müsait değilim abim yanımda şuan.

 

Ateş:Olur güzelim ben seni beklerim.

 

 

Ayaz Ateş'in mesajını görmüş olmalı ki bastırdığı öfkesi gün yüzüne çıktı , "Biraz daha sana böyle samimi davranırsa onun o mesajı yazan parmaklarını kırar başka yerine monta ederim!"

 

"Tam olarak neyim olarak böyle konuşuyorsun, arkadaşım bile değilsin! Abim olmaya karar verdiysen söyle ona göre sana nerde durman gerektiğini öğreteyim!"

 

 

Bahçeye doğru hışımla ilerlerken Ayaz'ın bedeni uzun süre aynı yerde çakılı kalmıştı.

 

Ada'nın yanına ilerlediğimde bizim tayfa komple buradaydı.

 

Onlara yaklaştıkça fark ettiğim şey Efe Ada'yı belinden tutmuş geriye doğru çekmeye çalışıyordu, Ada Lina'ya doğru gitmeye çalışıyordu. Lina'da aynı haldeydi onu tutan kişi ise Aras'dı.

"Noluyor burda?!"

 

Bağırmamla durup bana bakmışlardı, "Ne olacak bu iki gereksiz varlık gelmiş saçma sapan konuşuyor!"

 

Kaşlarımı çatıp Ezgi'ye döndüğümde o herkesin aksine dolu gözlerle kolunu tutuyordu.

Belli ki yaralanmıştı.

Gözlerimi kapatıp geri açtım şuan kimseyle muhatap olmak istemiyordum. "Ada Ezgi'yi de al gel."

"Ama-"

"Aması yok Ada."

"Onlar haksız farkındaysan!"

 

Tanrım sen bana sabır ver bugün.

 

"Ben siz haksızsınız demedim."

 

Ada sinirle bana baktığında Lina'nın araya girmesiyle kaşlarımı çattım, "Ekip lideriniz bile sizden utanıyor baksanıza."

Saatlerdir ona patlamayı bekleyen bedenim kendini geri çekmedi.

"Sen kes sesini sana fikrini sormadığım sürece belirtme!"

 

Sert çıkışıma karşılık Aras'dan kurtulup üzerime doğru yürüdü. Geri kaçmadım bir lider olarak ondan çok eğitim görmüştüm onun gibi çaylakları yenmek yarım dakika bile sürmezdi benim için.

 

Tam yanıma geldiğinde araya giren Overls'di. Gözlerim ona döndüğünde onun sert bakışları Lina'nın üstündeydi, "Lina yerine geç yoksa geceyi hücrede geçirirsin!"

 

 

Sert sesi ortamı doldururken Lina onu kâle almamış gibi bana bir adım daha attığında bu defa Arslan'ın sesi yükseldi, "Üssün olan birine baş kaldırmak büyük cesaret ister. Ama yerinde olsam baş kaldırdığım kişiyi tekrar tekrar düşünürdüm."

 

Arslan, onu kışkırtmak istiyordu dudaklarında keyiften peyda olan bir gülümseme gidip geliyordu.

 

Lina sert bakışlarıyla tam karşımda durana kadar kimseyi dinlememişti.

 

Tam karşımda durduğunda çenesini kaldırıp bana baktı amacı dikkatimi dağıtıp karın boşluğuma yumruk geçirmekti .Bunu çok geç fark etsem de güçsüz darbesini engellemeyi başarabilmiştim.

Uslanmaz bir tavırla kolunu hızla geriye çekmeye çalıştığında kolunu biraz sıkıp kulağına doğru eğildim, "Burası seni annenin dünyayı etrafında döndürdüğü yer değil. Haddini bil yoksa elimde kalacaksın!"

 

 

Geriye doğru çekildiğimde uslanmamış bir şekilde sinirle tekrar üstüme atılıyordu ki bu defa araya Taha girmişti, "Lina! Geç yerine yoksa cidden bu defa benim elimde kalacaksın!"

 

Taha'nın lafları bitmeden, Ayaz eliyle beni geriye doğru çekip önüme geçtiğinde, arkası dönük olduğu için görmese de sinirli bakışlarıma maruz kalıyordu, görmese dahi hissettiğini anlamak mümkündü.

Ve bu umrunda değildi.

"Bir adım daha atacak

Sinirle arkamı dönüp Ada'ya bağırdım, "Ezgi'yi de al gel Ada."

 

Hızlı adımlarla geldiğim yere dönerken fark ettiğim şey bahçede kutlama yapılıyordu. O an ürperdim milyonlarca kişi orda idam edilmişti... Ve yeni gelenlerin gelişini orda kutluyorlardı. Ölüm yerlerinde kutlama yapılıyordu, başında da dediğim gibi burası benim için ruh kafesiydi. Milyonlarca ruhun bile özgür kalamadığı yerdi.

 

Aklımdaki düşünceleri hızlıca dağıtarak asansöre doğru ilerleyip kartı okuttum. Arkamdan Ezgi ve Ada'da geliyordu. Asansörü tutum onlar bindikten sonra bindim.

 

Kartı revir katına doğru okutup Ezgi'ye döndüm, "Koluna bakabilir miyim?"

 

Ezgi dolmuş gözlerle bana bakıp iç çekti, bana bakışlarında hafif bir kıskançlık ve hırs görmemek elde değildi ne kadar saklamaya çalışsa da gözleri daha da düşüyor, küçümseyici diyebileceğim bir tonda çenesini dikleştiriyor ve beni sık sık süzüyordu.

Daha çok canı acıyormuş gibi değilde hırs kokusu alıyordum umarım yanılıyorumdur.

 

Üzerinde ki krem rengi kot ceketi çıkardı ve kolunu açttı.

 

Kolu morarmaya yaklaşmış derecede ciddi bir darbe sayılırdı.

 

Gözleri sürekli Ezgi'nin üstünde dönüp duruyordu, bir açık aradığı kesindi.

 

Ada yeni fark etmiş olmalı ki dikkatlice inceleyip ona döndü, "Reyna yüzünden mi böyle oldu?"

Ses tonunda en az benim kadar şüpheli bir ton bulunuyordu.

Reyna, birine zarar verecek biri değildi?

Burda eğtim aldığımız sıralar, eğitimde hiçbir askerle dövüşmeyi kabul etmemişti, incitmekten korkutuğunu biliyordum o böyle bir kadın değildi.

Ezgi cevap vermek yerine geri ceketini giydi. Nedense Ada'dan çekiniyormuş gibi duruyordu. İç çekmesi canımı acıtacağını düşündürüttü bana ama öyle olmadı aksine içimde değişik hisler peyda oldu.

 

Yine de o benim ekibimdendi ona karışanların Irmak ve Lina yüzünden olması sinirlerimin gerilmesini sağlamıştı.

 

"Ada al kartımı ben gelene kadar kendi odanda beni bekle."

 

"Neden?"

 

"Sorgulamak yerine uygulasan kızım?"

 

Tek kaşını kaldırıp bana baktı, "Tamam. Öyle olsun bakalım."

 

Asansör durduğunda Ezgi'ye elimle revirin girişini işaret ettim.

 

Asansörden indik ve Ada'nın gitmesi için bekledim benimle beraber Ezgi'de bekliyordu.

 

Ada gittikten sonra, revirin cam kapısını açıp Ezgi'ye girmesi için yol verdim ardından bende içeri girdim.

 

Ezgi'yi bir sedyeye oturttum. Revirde hemşire dahil hiç kimse yoktu.

 

Tükürdüğümün akademisinde 14-15 yaşındaki çocuklara el koyuyorlar ama o akedemiye bir hemşire alamıyorlar?

 

Bir pansuman ve sargı bezi alıp onun yanına ilerledim. Gözlerinden akan yaşlar duraksamamı sağlamıştı.

 

Çok kalpsiz mi düşünüyordum?

 

Kafamı olumsuz anlamda iki yana salladım hislerim beni yanıltmazdı ve ben bu kızdan hoşlanmamıştım.​​​​​​

​​​​​​

Ona yaklaştım ve içimden gelmese de kolumu sırtına sardım, karşılık olarak o da kolunu belime doladığında bu pozisyon beni rahatsız etmişti yine de bozuntuya vermeden çenemi başının üzerine yasladım, artık hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.

Pes edercesine bir nefes koyuverdim.

 

"Tamam, sakin ol neyin var anlatmak ister misin?"

 

Kafasını kaldırmadı ama biraz sonra hafifte olsa sakinleşmeyi başarabilmişti, gözlerinde hırs kırıntıları yerini çok sağlam koruyordu.

 

"Neden beni sürekli görmezden gelmek zorunda ki... Ben o kıza zarar vermeyecektim... Sadece kendimi savunmaya çalışıyordum..."

 

Tolga'dan mı bahsediyordu?

 

Tolga bu kadar kalpsiz değildi.

 

ben tanırım abimi.

 

Hıçkırınca cümlesi yarıda kalmıştı.

 

Daha sıkı sarıldığında Reyna'nın bunu yapacağına inanmak istemiyordum.

 

Ezgi'nin Tolga'ya karşı hisleri varsa Reyna ona bu yüzden saldırmış olabilirdi, öğrenmem gereken de tam olarak buydu. Onun hisleri.

Kulağına doğru eğildim," Ona karşı tam olarak ne hissediyorsun? "

 

" Sadece... Onu seviyorum..."

 

Gözlerim istem dışı sızlayınca içim bir nebze daha çok acıdı. Eğer Tolga Reyna için Ezgi'ye böyle davranmamıştır, benden çekeceği vardı ama ben Tolga'yı biraz bile tanıyorsam o yapmazdı.

 

"Tamam ağlama artık."

 

Derin bir nefes alıp devam ettim gereksiz bir teselli cümlesi kaçtı dudaklarımın arasından, "Tolga'nın böyle yapması seni istemediği için olduğunu düşünüyorum. Eğer sende Reyna'nın canını acıtmaya kalktıysan o sadece onun zarar görmesini istememiştir, bu yüzden onun için ağlama kalbi çoktan başka biri ile dolmuş zaten."

 

Anlık sarfettiğim cümleler karşısında dumura uğramıştı.

 

"Onun için ağlamıyorum... Sadece, eğer o durumda ben olsaydım onu savunurdum bir başkasını değil... İşte bu benim canımı çok yakıyor ben onun için gözümü dahi kırpmadan sorgulamadan onu savunurdum... O ise her seferinde beni sorgulamadan geri plana atıyor... "

 

Gözlerinde başka biri vardı, bahsettiği Tolga değildi...

 

Bana tanıdık hissetiren duygular karşısında kaşlarımı çattım o Tolga'yı kast etmiyordu.

​​​​

"Elimde değil keşke yüreğimi söküp ona aşık olduğum için azarlayabilseydim... Ben sadece onu sevmek istedim başka birşey değil... Ama o bana her seferinde zarar veriyor... Yoruldum çok yoruldum ben ya... "

 

 

Tolga'dan bahsetmiyordu gözlerinden bunu gayet iyi anladığımda şüpheyle yalancı bir tesseli için sarıldım," Ben bu süreç zamanında hep yanında olacapım yalnız hissetme tamam mı?"

 

 

Kim ölümüş yalandan bilmem ama bu kızın içten içe benden nefret ettiğini sezebiliyordum.

 

"Söz verebilir misin bu konuda?"

 

"Haklı olana karşı sadık biriyimdir Ezgi, haklıysan o savaşta seni tek bırakmam ama değilsen..."

 

Ondan uzaklaşıp doğruldum tam karşısına geçtim soğuk bakışlarım karşısında ürperdiğini hissediyordum, "Eğer ki haklı değilsen karşı tarafta durup o hançeri sana sağlamaktan gocunmam."

 

Saniyelik korku geldi geçti gözlerinden fakat bunu düşündüğümden çok daha iyi bir şekilde kamufle etmeyi becerdi.

 

Uzatmak istemedim, gülümsemeye çalışarak zoraki konuştum," Neyse hadi kalk koluna pansuman yapalım. "

 

 

Batikonu alıp kokunu temizleyip sargı beziyle sardım. Ceketini giymesine yardım edip onu doğrultum.

 

 

"Hadi bakalım güzellik git odanda bir güzel dinlen tamam mı?"

 

 

"Sen gelmeycek misin?" Kibir dolu sorusunu istemsizce onaylama ihtiyacı hissettim.

 

 

Kafa dağıtmaya ihtiyacım vardı o yüzden spor salonuna gidecektim. Ama bu kıyafetlerle gidemezdim o yüzden yukarı çıkmam gerekiyor diye düşünmüştüm.

 

 

"Geliyorum."

 

 

Ezgi cebindeki kartı çıkardı. Asansöre bindiğimizde üst kata doğru çıkmıştık.

 

 

Asansörden indiğimizde karşımızda Tolga'yı görmemiz hiç iyi olmamıştı. Gözleri Ezgi'de dolandı en sonunda gözleri Ezgi'nin koluna doğru kayınca, Ada'nın Tolga'ya gereksiz yere fırça attığını gayet iyi anlamıştım.

 

 

"İyi geceler Mina." Ezgi'nin trip dolu sesiyle gözlerimi devridim.

 

 

"İyi geceler."

 

 

Ezgi ona bakmadan odasına doğru ilerleyince Tolga ona yönelmişti ki araya girdim.

 

 

Kaşlarımı çatıp ona baktığımda onun Ezgi'yi kırmadığını çok iyi anlamıştım ama emin olmak için onu sınamam lazımdı.

 

 

"Kırdığın kalpler eskisi kadar sana saygı duyması önemli mi?"

 

 

"Hiç sanmam Tolga. Reyna için bu kadar ileri gideceğini asla tahmin edemezdim."

 

"Mina-"

 

"Açıklamayı bana değil başka birine yapman lazım. Ama affedeceğini pek sanmıyorum."

 

 

Evet o yapmamıştı bana kendini bu kadar çok açıklamak istemesinin nedeni de buydu.

 

 

Kendi odama ilerleyip oda kartımı çıkarıp okuttum içeri girip kapımı hızla kapattım.

 

 

Direkt giyinme odama girdim, siyah bir kapri üstüne de sporcu atleti giymiştim.

 

 

Telefonumu çıkarıp saate baktım 1.47'di. Kasayı açtım ve birazda performans için ekibimin dosyalarını inceledim.

 

Ada Baysoy, teknik dövüşte zayıftı ama yazılım konusunda onun eline su döken kişi az sayılırdı.

Not defterimi çıkarıp bunu not aldım ardından hızlıca Efe'nin dosyasına geçtim.

 

 

Efe Demirel, ağırlık kaldırmada ve sistem açıklarını fark edip sızmakta iyiydi.

 

Dosyanın kenarına yaptığı bir kaç iş bırakılmıştı.

 

 

Mete Özdemir, dövüşte de bir insanı etkisi altına almakta çok başarılıydı.

 

 

 

Ezgi Akçel, dövüşü orta derecede Ada'da iyi ama profesyonel dövüşcüden kötüydü.

 

 

Taha Karan, dövüşte iyiydi geri kalanlarda ise iyi olduğu tek şey atış isabetiydi.

 

Ayaz'a geçtiğim de pek istekli değildim açıkcası o yüzden kaldırdım yarın bakabilirdim şuan birşeylere vurup sinirimi atmam gerekiyordu.

 

 

Saate baktığımda ne ara sabahın 4'ü olmuştu hiçbir fikrim yoktu o kadar uzun notlar da almamıştım aslında.

 

 

Fazla oyalanmadan su şişemi de alıp odadan çıktım. Elime siyah bandajlardan takmıştım.

 

 

Asansöre binip kartı okuttum, kafamda hâlâ Tolga ile Ezgi olayı dönüp durarken çoktan spor salonunun önünde durmuştu asansör, hızlıca indim.

 

 

Hızlı adımlarla ilerleyip salona girdim etrafa pek bakmadım çünkü genelde bu saatte kimse olmazdı.

Benim gibi bir manyak dışında.

 

Kulaklığımı takıp şu sıralar rastgele açtığım yalancı şarkı listemi tekrardan açtım karışık dinlemeye bayılıyordum.

 

 

Kum torbasına vurmak sinirlerimi yatıştırıp tüm stresimi almıştı. Yanımda hareketlilik hissedince o tarafa doğru döndüm.

Dalga mı geçiriyordu benimle?

 

Kaşlarım çatıldı oflayarak kafamı geriye doğru atıp kulaklığımdan birini çıkarıp ona baktım.

 

O ise sanki beni fark etmemiş gibi kum torbasına vurmaya devam ediyordu kesinlikle fark etmemişti ben inandım. Üzerinde gri tam oturan bir eşofman ve siyah bir atlet vardı.

 

Her vuruşunda kum torbası savrulduktan sonra saçlarını düzeltmesi gözlere yakışır bir açı sunuyordu.

 

Ona bakmaya devam ettiğimi fark etmiş olmalı ki bana dönmüştü.

 

 

Beni görmeyi beklemiyormuş gibi gözleri kısılıp bana döndü, "Beni mi takip ediyorsun?"

 

Kurduğu cümleden memnuniyeti açık bir şekilde görülebilirdi.

 

 

Alaylı bir şekilde göz devirdim, "Aynen seni takip ediyorum nerden anladın..."

 

 

Alayla gülüp verdiğim cevapla alt dudağı kıvrılmıştı.

 

 

Onu umursamayıp kum torbasına vurmaya devam ederken bakışlarını üzerimde hissediyordum, "Bir maça ne dersin?"

 

 

Kaşlarımı çatıp ona döndüğümde o çoktan ringe girmişti.

 

 

"Ne o korktun mu?"

 

 

Ringe doğru ilerledim, "Senden mi hiç sanmam."

 

 

Tam karşısında durduğumda elini uzattı, "İyi bir maç olması dileğiyle."

 

 

Elini sıkmamı bekliyordu ki ben daha iyisini yapıp elini kavrayıp sertçe çevirmiştim, koca cüssesi çevrilme deme tabirinden bir pozisyon almıştı.

 

1.90'a yakın akademi eğitimi görmüş bir askeri yere hemen sermem pek mümkün değildi.

​​​​​​

 

Dudaklarında minik bir alay peyda oldu, "İyi hamleydi kabul ediyorum."

 

 

Lafını devam ettirmeden kısa bir süre gözleri sağ bileğimde takılı kalmıştı, "Ama solaksın ve bu da benim işime geliyor."

 

 

Kaşlarımı çattığım da o çoktan sağ bacağıma hafif bir sarsıntı yaratacak tekme atıp bileğimi kavramıştı.

 

 

Keşke onla ilgili tüm zayıf noktalarını okusaydım. Şuan onu yeniyor olabilirdim.

 

 

Sırtım yere değdinde en sonunda ikimizde nefes nefese kalmıştık. Gözlerimi kapattım bir kaç dakika sonra tekrar açıp ona baktım, "Şuan biraz molaya ihtiyacım var."

 

 

"Molaya gerek yok bence artık. Maç bitsin sen kazandın."

 

 

Elimle anlımı ovalayıp ona baktım, "Ayaz şuan senle tartışmak isterdim ama çok uykum var."

 

 

Ayağa kalktı elini bana uzattığın da itiraz etmedim tutup kalktım. Asansöre doğru ilerlediğimizde gerçekten çok uykum vardı nasıl indim asansörden nasıl odama gelmiştim hiçbir fikrim yoktu.

 

Hızlıca duş alıp sıcak yatağıma girip gözlerimi kapatmıştım saniyeler sonra güzel bir uykuya dalmıştım...

 

 

BÖLÜM SONU

Tolga'nın soyadı çevik değil Çelik Çelik!!! Yüz kere düzenledim ama yine bir yerde kaldıysa lütfen mazur görün otomatik düzeltme beni mahfetti

 

 

Öldüm geberdim bittim. Saat gece 2.56 ve bölüm yeni bitti şaka gibi cidden iki gündür çok yoğun yazıyorum umarım gözlerim bozulmaz 4 kitap birden gitmiyor cidden.

 

Bu arada kelimenin anlamı salak veya ahmakça olarak geçiyor söylemiş olayım🤠

 

Şu emeğim karşılık oy ve yorum ricasında bulunsam fırsatçı olur muyum? Sanmıyorum mcmcmcmx

 

Bölüm : 10.02.2025 20:29 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...