
🎧
Sıkıntıyla burun kemerimi sıktım, sabahın köründe bu dırdırı çekmek insanı boğuyordu.
Sabahın erken saatleri için Ordu'ya gitmek için uçak bileti almıştık fakat Şebnem uçaktan korkutuğunu uçağın kalkmasına iki saat kala haber vermişti.
Saatlerdir bizi vazgeçtirmek için ikna etmeye çalışıyordu, sayesinde uçağa binmeden başımıza gelecek tüm felaketlerden nasiplenmiştik.
Harap olmuş bir şekilde havalimanın tesisine oturmuş Şebnem'i dinliyorduk.
Uçaklar için sırayla anons yapıldığında teyzem aklına gelmiş gibi kulağıma hafifçe eğilip, "Kayra ve Mert nereye gitti?" Diye sordu.
Onlar kendini kaçarak bu eziyetten kurtaralı bir saati bulmuştu, kendilerini bir yemek yerine atmışlardı.
"Bizi burda bırakıp kaçtılar teyze."
Lafımı tamamlamam sürmeden cevap gecikmedi.
"Aşk olsun Parla biz sizi bırakıp kaçar mıyız hiç?"
Yanıma oturup kahve uzatan Kayra'ya gülümseyerek kafamı olumlu anlamda aşağı yukarı salladım.
"Bizi bırakıp kaçmazsınız tabi kesindir orası."
Mert de yanımdaki diğer boş yere oturdu ve hafifçe omuzuma vurdu.
Ne olduğunu anlamak için ona baktığım da avucunu çaktırmadan açtı, elinde siyah küçük bir şişe vardı.
Elinde küçük siyah şişe mi vardı?
Elinde siyah küçük şişe vardı!
Göz bebeklerim büyüdü, bu benim uyku ilacımdı!
Gözlerimi belerterek ona ne yaptığını sorarcasına kafamı yana eğdim.
Eliyle Şebnem'in elindeki kahveyi gösterdiği sırada, Şebnem kahveden bir kaç yudum alıp yüzünü buruşturdu.
İlayda hemen yanında olduğu için fark etmiş olmalıydı ki ne olduğunu sordu.
"Ne o kahveyi mi beğenmedin?"
Şebnem göz devirdi, "Bu çok şekerli sen içsen olur mu?"
İlayda, kahveyi alıp kendi kahvesini Şebnem'e verdi. Bir kaç yudum aldı o da aynı şekilde yüzünü buruşturduğunda Teyzem olaya el atmıştı, "Ben şekerli severim kızlar verin isterseniz ben içerim."
İlayda, kahveyi teyzeme uzattığında teyzemin hoşuna gitmiş olmalı ki kahveyi başına dikmişti.
Elimi anlıma vurup sağ ve sol meleklerime -Mert ile Kayra'ya- döndüm.
"Siz ne halt yediğinizin farkında mısınız?"
İkisi aynı anda kafasını aşağı yukarı salladı, "Evet kanka sen ve biz büyük bir halt yedik."
Gözlerim sanki mümkünmüşcesine daha da irileşti.
Ben bu işe ne zaman dahil olmuştum pardon?
"Ne ben bir şey yapmadım?"
Kayra kinayeli bir şekilde rahat bir cevap verdi, "Sen ilaçları vermeden biz senin reçeteli ilaçlarını nasıl almış olabilir Parlacık?"
Eğer ki bana, özel gücün ne olmasını isterdiniz diye sorsalardı: gözlerimden ateş çıkarmayı dilerdim.
Onun için özel güce gerek yok annelik sürümüyle beraber yükleniyor zaten.
İç sesimde saçmalamaya başlamıştı!
"İhbar edeceğim yakında sizi, yaptığınız suç resmen!"
Mert olanlar onun suçu değilmişcesine elini dostane bir tavırla omuzuma yasladı, "Ne güzel bir kaç saat yatacaklar bizde kafa dinleyeceğiz Parla, sen o kadar saat Şebnem'i ikna etmeye çabalamaya devam etmek istiyorsan sen bilirsin tabi."
Konuşmasına eklediği garip Karadeniz şivesiyle elimi anlıma vurdum bunlar beni kalpten götürecekti...
*Ordu'ya vardıkları zaman dilimi*
Gözlerimi kapatıp içime temiz havayı çektim, anında içime doğru soğuk bir hava akın ederken bu beni rahatsız etmek yerine huzurlu hissetirmişti.
Uçaktan inmiştik hatta anneannemin köyüne gelmiştik bile, yaz olduğu için yaylaya çıkmışlardı şimdi de bizde yaylaya çıkmak için dedemin bizi gelip almasını bekliyorduk.
Kayragilin çevirdiği oyun yüzünden teyzem yarı uyanık yarı baygındı İlayda da aynı şekildeydi, içlerinde bağışıklığı en düşük olan Şebnem olmalı ki o hâlâ uyanmamıştı. Uçakta biraz sorun yaşamıştık açıkcası.
Omuzuma yaslı yatan kız onca gürültüye rağmen yerinden bile kıpırdamamıştı.
Allah'ım umarım zarar görmemiştir ben bu günahla nasıl yaşarım!
"Korkma Şebnem'in kolay kolay öleceğini düşünmüyorum."
Yan taraftan tanıdık bir ses gelmesiyle yarım ağız gülümseyerek ona döndüm.
"E henüz ölmedi diyelim."
Gülerek ayağa kalktığımda yanıma yaklaşıp tek eliyle beni havaya kaldırıp döndürdü.
Dayım diye demiyorum biraz şeydir...
Hayvan.
Beni un çuvalı gibi indirdiğinde dengemi kaybediyodum.
"Yuh dayı!"
Dayım beni oturtarak ekibin hepsiyle kucaklaştı, yaşının bize yakın olması ona karşı yakınlığımızı artırıyordu.
Hazar dayım, Umut dayımın bir büyüğüydü, bir de en büyükleri yani Mert'in babası vardı.
Umut dayım bu dünyadaki en sorunlu varlık sayılabilirdi, kendisinin dünyada var olması bile bir sorundu adamın kendisi deccale papucunu ters giydirirdi.
"De hayde ne bekliğsiz binsenize araca."
Herkes bindiğinde onları ayıplarcasına baktım, "Pardon da ben Şebnem'i kucağıma alamayacağıma göre bir el mi atsanız?"
Kimse beni duymamış gibi önüne bakarken dayım arabanın kapısına kolunu yaslanmış öylece duruyordu.
Söylemeyi unuttum dayım Şebnem'e karşı önceden birşeyler hissediyordu.
Bence hâlâ hissediyor ama siz bilirsiniz.
Sus iç ses.
Kaşlarını kaldırarak sağına soluna döndüp durdu, gönüllü çıkmayınca bir umut beni yokladı.
"Yiğenim bence sen halledersin ha?"
Dudağımı büzdüm, "Benim kendimi kaldıracak halim yok dayıcım üzgünüm."
Gözlerini kaçırdı, "Mert, yiğenim?"
"Efendim dayıcım?"
"Anneannemin gazabından kurtulmak istiyorsan bir el at bakim."
Mert'in rededemeyeceği bir teklif olmasına rağmen nıçlaması tehdit edildiğini gösteriyordu.
"Yok be dayım sağolasın."
Dayım ona yüz karasıymış bakışı atıp son çare Kayra'ya döndü fakat Kayra yola çıktığımızdan beri yaptığı şeyi yapıp kendini uyku moduna atmıştı.
"La havle ula hepiniz mi sıkıntılısınız!"
Söylene söylene Şebnem'i gelip kucakladığında yutkunduğunu az da olsa görebilirmiştim.
Bende ayağa kalkıp arabaya bindiğimde, arabanın geniş olması nedeniyle hepimiz sığmıştık.
Yaylaya çıkana kadar arabada fazla sohbet açılmamıştı zaten yol uzun değildi fakat engebeliydi.
Yaylaya vardığımız da Şebnem sarsıntı yüzünden olmalı ki uyanmış olanları anlamaya çalışıyordu.
"Nerdeyiz biz?"
Şaşkınca etrafa bakıp olanları çözmeye çalışıyordu Kayra Şebnem'i kendine çekip omuzunu sıvazladı, "Valla biz de anlamadık bacım bir baktık sen baygın bir şekilde uyuya kalmışsın."
Gözlerini kıprıştırarak Kayra'ya döndü, "Ne saçmalıyorsun gene sen?"
Araba hafifçe yavaşladığında Kayra onu başından savmaya çalışıyordu "Yok birşey geldik zaten."
Araba durduğunda sırasıyla inerken bizi anneannemin karşılaşmasına çok şaşırmıştım, kendisi hasta değil miydi?
"Anneanne?"
Sesimi duyar duymaz gözlerinin içi parladı, "Oy kuzum nenesinin kınalı kuzusu."
Fakat sevinci uzun sürmedi, yanımda biten Mert ile gözlerinde ki ışığın sönmesi bir oldu.
"Ula b.k yiğenin uşağı senin ne işin vardır burda!"
Celalenip yerdeki sopayı aldığında Mert bu anı bekliyormuş gibi davranıyordu.
"Sana da merhaba gönlümün sultanı."
Anneannem iyice sinirlenmişti sopayı yere vurdu, "Ula şimdi ben sağa sormaz mıyım?!"
Öne doğru atılıp koşmaya başladığında Mert de çantasını fırlatıp koşmaya başladı.
Anneannem iki adım sonra yorulsa da Mert Giresun'a doğru yol almaya başlamıştı bile.
Hepimiz olanları gülerek izlerken Mert elinde torba olan bir kadına çarpmasıyla kadını da kendiyle beraber düşürmesi bir olmuştu.
Elimle ağzımı kapatıp gülmemi saklamaya çalıştım, anlaşılan çok eğlenecektik...
BÖLÜM SONU
Bölümler kısa farkındayım fakat çok rahatsızım, hastalıktan zar zor bir kaç kelime yazıyorum. Bir kaç gün önce elimi yaktığım yetmezmiş gibi şimdi de ortalık salgınıyla uğraşıyorum bir kaç gün içerik üretmek dışında bölüm atabilir miyim bilmiyorum😔💖
Bu süreçte sağlıkla kalın lütfen kısa sırada bölüm atmaya dönmeye başlayacağım🥲🌺
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |