
UZUN BİR ARADAN SONRA YİNE BİZ SAHALARDAYIIIZIZIZIZIZ ÖZLEDİM BURALARI HEEEEE
LÜTFEN YORUM YAPMAYI VE OY VERMEYİ UNUTMAYIN İYİ OKUMALAR🎀🐣🔥☀️🤍✨💖💝💕
Sonunda inekleri sağmayı bitirmiş sırtımı sedire yaslamış öylece oturuyordum. Geldiğimden beri anneannem boş kalıp saçma sapan üzülmeyeyim diye saolsun tüm köyün işini bana kitlemişti.
En son Remzi dayının da ineklerini sağıp kendimi onların bahçesine atmıştım, öyle yorulmuştum ki kalkıp iki adımlık bağa bile gidemiyordum.
"Kızım çok yoruldun çay vereyim ben sana."
Remzi dayının sorusuyla minikçe tebessüm ettim fakat sabahtandır üç demlik içtiğim için hararetten öteki taraf yolu gözüküyordu bana.
"Saol Remzi dayı ama ben çok içtim-"
Lafımı tamamlayamadan gudubet torunu kaşlarını çatmış bana ters ters bakmasıyla sustum, bu kızdan deccalimsi bir vibe alıyorum yalnız.
"Olur dayım sen getir ben içeyim."
Remzi dayı gülümseyerek içeri gittiğinde sabahtandır bana göz dağı vermeye çalışan kıza ters bir bakış attım, ne bakıyordu tam olarak?
"Hayırdır reis bir problemimiz mi var ne böyle bakmalar?"
Sorumla şaşkınca kalakaldığında susacağımı düşünmüş olmalıydı ama bilmediği birşey vardı ben Parla Çevik'tim öyle kolay kolay susmazdım.
Ayağa kalkıp karşısına dikildim tehditkar bir tavırla, benden bir yaş küçük kızın yanağından bir makas aldım.
"Ne o cimcime hayırdır?"
Yutkunarak yüzünü başka yere çevirdi fakat ben süt sağlarken üzerime su fırlattığını ve onun yüzünden ineği ürkütüp saldırmasına engel olamadığım anı unutmamıştım.
"Bana bak İzmir güzeli sen bu köye fazlasın bas git geldiğin yere!"
Elimi çenesine yerleştirip sertçe sıktım, "Bana bak tatlım birincisi sen daha bu sene bu köye geldin. Bense bu köyde büyüdüm zaten ayrıca bu yaylaların kime ait olduğunu umarım ki biliyorsundur canım. Yani dağdan gelip bağdakini kovmak biraz yüzsüzce olur."
Çenesini sertçe iteleyip başıma bağlı pullu yazmayı düzeltim ona yalandan bir öpücük atıp çay getiren Remzi dayının elinden çayı alıp geri yerime oturdum.
"Oy Remzi Dayım bu yaylada ha bu kadar güzel çay yapan başka bi adama rastlamadum henüz."
Laz şivesi ağzıma otururken istemsiz olarak güldü şivem gerektiğinden fazla kötüydü çünkü.
"Saol kızım sayende üç günlük iş tek günde bitti saolasın."
Çayımı yudumlarken kızıl şeytana -onun torununa baktım- bir yudum aldığımda bana tiksinerek bakıyordu.
"Ne demek canım yardımcı olabildiysem ne mutlu bana."
Ben çayımı içerken havadan sudan konuşuyorduk, Remzi Dayım bana en ortanca torunu gösteriyordu bende çok ilgimi çekmiş gibi(!) bakıyordum.
Açıkcası çocukluk fotoğrafı olduğu için fazla ciddiye almamıştım.
Çayımın sonuna geldiğimde son yudumu da bir hızla içip ayaklandım.
"Bize yol gözüktü reis çay çok güzeldi teşekkür ederim."
Ayaklandığında mahçup bir tavırla bana bakıyordu, "Hakkını helal et kızım senide çok yorduk, karşılığında bir çayın lafımı olur."
Uzanıp elini kavradım ve dostane bir tavırla elini sıvazladım, "Ne demek Remzi Dayı senin sohbetin yeter insana ayrıca sizin bu sarışın çıtır mevzusunu da düşüneceğim."
Süt sağarken bana Kayra'ya birini bulduğunu söylemişti, sarışın bir kızmıymış neymiş ama kızda yani cidden bir içim suydu.
Gülerek omuzumu pat patladı, "Güzel olur uşak da adama benziyi zaten."
Bende güldüğümde beni bahçe kapısına kadar geçirmeyi teklif etmişti, köpeklerden ürktüğüm için bunu seve seve kabul etmiştim.
"Hayde kızım geç oldu sende git hazırlan düğünde seni bizim uşağın yanında göreyim."
Bu adam torunu konusunda ciddi miydi?
Cevap verecekken öksürerek yanımızda duran adamla irkilerek geriye kaçtım.
Bahsettiği torunu tam yanımızda dikilmişti ben kafamı kaldırıp onun yüzüne bakmazken onun sırıtarak bana baktığını hissediyordum.
Bu durumu garipsesem de el kadar bebenin bir anda böyle büyük çıkacağını düşünememiştim.
Remzi Dayı beni korkutan torununa bir fiske vurmuştu.
"Ula eşşek sopası biraz tutarlı olsana fışki yiyenin oğli!"
Dudaklarımı birbirine bastırıp kafamı yana eğdiğim de nedensizce o hâlâ bana bakıyordu, işin garip yanı parfümü bana aşırı tanıdıklık hissiyatı veriyordu
"Özür dilerim dede bir anda korkacağını düşünmemiştim."
Duyduğum sesle gözlerim fal taşı gibi açılmıştı, hızla başımı kaldırıp ona baktığımda üzerinde üstteğmen üniforması vardı. Daha doğrusu sadece yeşil tişörtü ve pantolunu üzerindeydi fakat o kadar çekici duruyordu ki dünya sanki bir anlığına durmuştu.
Barlas, tam karşımda durmuş bana bakarken bende öylece kalakalmış bir şekilde suratına bakıyordum. Sonunda üzerimdeki avelliği attığımda gülümsemesi daha da genişledi.
Remzi Dayı aramızdan çekilmek için bir hamle yapmıştı ki köyün deli Nafize ninesi elinde sopayla yağdıra yağdıra geliyordu.
"Ula benim yavuklumun yanında ne işin vardır senim he!"
Anlamadım nene?
Aval aval bakarken Remzi dayı omuzlarından sarstı, "Bu deli öldürecek kızı!"
Elinde sopayla koşan Nafize teyze anlamadığım bir şekilde bana yönelince Barlas hızla önüme geçip beni arkasına aldı.
"Ula beni nasıl aldatırsın sen!"
Elindeki sopayı kaldırıp Barlas'ın omuzuna vurduğunda dudaklarımdan minik bir kıkırtı döküldü.
Omzunun üzerinden bana baktığında kızacak sandım fakat aksini yaparak aynı sırıtışla karşılık verdi.
"Ula bir de güli kıza namussuz herif sen benim gibi karını nasıl aldatırsın bu cıbıldak oynakla!"
O bana cıbıldak oynak mı dedi?
Kaşlarımı çatarak sesimi yükselttim, "Ben niye cıbıldak oynak oluyorum şimdi Nafize teyze, senin gelininin lakabı niye yapışıyor üzerime."
Gözleri kısılırken Barlas'ı kenara itip bana baktı ardından bana atılmaya çalıştı fakat Barlas izin vermeyince tekrar sopayı kaldırıp Barlas'a vurdu.
"Namussuz herif bir de güzel karı getirmiş nasıl öldüreyim ben bunu!"
Gözlerim irileşirken konuşmak için atıldım fakat Barlas beni susturdu, "Sus canım senin her ağzını açısında dayak yemek istemiyorum."
Gözlerimi devirerek etrafa baktığımda tüm köy keyifle olanları izliyordu.
Daldığım kısa bir sürede Barlas'ın elini ısıran Nafize teyze hırsla üzerime koşmaya başladı korkuyla çığlık atıp koşmaya başladığımda söylemeden edemedim.
"Ulan teyze hızlı koşan ölmez propagansını çok mu ciddiye aldın sen!"
Vicdansız o kadar hızlı koşuyordu ki ben daha yaylanın tepesine ulaşamadan kolumdan tutmuştu.
"Yapma teyze kurban olayım bu senin kocan şerefsizse ben napayım da!"
Elindeki sopayı kaldırıp bana vuracakken can havliyle bağırdım.
"Ula nine koş bu karı öldürecek beni!"
Bizim bağ evinin oralarda olduğumuz için beni duymaları olasıydı.
Nafize teyze bastonuyla kafama vurduğunda cinnet geçirecektim.
"Ula bekle senin kutsal dövüşcün varsa bende de nine hatun var çağırayım da o sopayı kıçına ye!"
Tekrar nineme bağırdığımda elinde tüfekle koşarak evden çıktı.
"Ulaa bırak uşağımı Nafize yoksa acımam akıtırım pekmezini!"
Hava ateş alan anneannemin yanında: dedem, dayım, teyzem, Şebnem, Kayra, Mert ve İlayda vardı. Fakat hepsi kahkaha gülüyordu sadece.
Nafize nasıl yaptı bilmiyorum ama ninemin elindeki tüfeği almayı becermişti.
"Şimdi öldüreceğim seni Leyla karısı!"
Bir saniye beni Leyla mı sanıyordu.
Doğru ya kocası askerden dönünce onu Leyla adında bir kadınla aldatmıştı, Nafize teyzemin biricik kızı Gülşah ve Merve de bu durumu öğrendiği için babası tarafından katledilmişti. Daha sonra ise geriye kalan evlatlarına bakamayacak hâle gelip delirmişti.
Gülşah benim canımdı, annem beni her köye getirip kömürlüğe kitlediğinde Gülşah elinde yemekler ile yanıma gelip bana uzatırdı. Bazende o sarhoş babasından dayak yerken ben babasını bayıltıp onu kaçırırdım. İkimizin öyle güçlü bir bağı vardı ki o öldüğünden beri buraya adım atamamıştım. Anneannem de bundan korkmuştu, Gülşah'ın ve babamın ölümünü hatırlamam beni tekrar içine kapanık yapacaktı.
Gözlerimde minik bir acı olurken yutkunarak kaçmayı bıraktım, uzandım ve Nafize teyzenin koluna ellerimi yasladım.
"Nafize Teyze ben Leyla değilim, bak tanımadın mı ben Parla Gülşah'ın arkadaşı..."
Gözlerim istem dışı dolduğunda Nafize teyze elindeki tüfeği hızla kenara attı, gözleri benim gibi dolarken beni anımsamış gibi gülümsedi ama öylesine buruk bir gülümsemesi ki kalbim sanki bin parçaya bölündü.
"Parla'm sen ne zaman geldin Gülşah'ın haberi var mı geldiğinden çağırayım mı?"
Yutkunamadığımda kafamı olumlu anlamda sallayıp gözümden akan bir damla yaşı sildim, "Olmaz mı var tabi ki herzamanki gibi o karşıladı beni bilmez misin?"
Ayak uydurmanın aksine kalbimde hissettiğim acı öylesine büyüktü ki bir ara nefesimi zor verdim.
"Merve'm de yanında mıydı kızım peki... İki gündür göremiyorum onları bir çıktılar dışarı daha da gelmediler."
Merve onun en küçük kızıydı bizden tam yedi yaş küçüktü eğer yaşasaydı şuan on iki yaşındaki olacaktı ama o beş yaşında hayattan koparılmıştı.
Uzanıp Nafize teyzenin koluna girdim, ufak bir mezarlık turu yapma zamanı gelmişti, ben öldüklerine inanmak istemediğim için hiç mezarlarına gitmeye cesaret edememiştim.
"Parla, yapma kızım."
Anneannem çaresiz bir biçimde bakarken yarım ağız gülümseyerek kafamı iki yana salladım.
"Uzun zaman oldu be hatun bırak artık."
Önüme geçip omuzlarıma bastırdı,"Kolay mı toparlandığını sanıyorsun sen! Sabahlara kadar hastane hastane dolandım seninle her hafta üç poşete yakın ilaç içtin. Doktorlar ölüme hazırlayın kendinizi dedi de vazgeçmedim senden şimdi seni darmadağın eden bir yere öylece bırakayım mı seni! ben bir evladımın daha aklını oynatmasını kaldıramam!"
Önüme geçtiğinde dedeme baktım o da çaresizce bakıyordu ama bu defa onları dinlemeyecektim.
Bunu anlamış olmanın çaresizliğiyle anneannemi geriye çekti, "Bırak gitsin başından beri yapması gerekeni yapsın."
Anneannem önüme atılacakken bu defa ona engel olan Kayra ve Mert oldu.
"Rahat bırak nine kızı başından beri aklına gelmemesi için elinden gelen herşeyi yaptın şimdi bırakta yüzleşsin artık."
Ben onları duymamaya çalışarak Nafize teyze ile ilerlerken peşimizden gelen Barlas'a bile dönüp kızacak halim yoktu.
Yarım saat kadar yürüdükten sonra mezarlığın önüne geldiğimizde Nafize teyze eliyle sırtımı sıvazladı.
"Annenin mezarına mı geldik yavrum, doğru ya Gülşah söylemişti."
Yutkunarak gözlerimi kapattım, annemde mi bu mezarlıktaydı.
"Hayır Nafize teyze bir arkadaşım burada onu görmek için geldim, sende görmek ister misin?"
Ayaklarım geri geri gitmek istese de inatla da öne adımladım.
İçeri beraber girdiğimizde merakla etrafa bakıyordu, "Nerede yavrum arkadaşının mezarlığı."
Hiç gelmediğim için bilmiyordum ama içimden bir ses solda olduğunu söylüyordu.
"Sol..."
"Sol tarafta."
Arkadan konuşan Barlas'a omuzumun üstünden baktığımda burukça gülümsedi önüme geri döndüğümde Nafize teyze eşarbını kapatmış Barlas'ın gösterdiği mezarlığın önüne çökmüştü.
Benim başımda yazma olmadığı için çekinerek uzaktan baktım mezarlığa da böyle gidilmezdi ki...
Aklımdaki düşünceleri duymuş gibi Barlas elinde tuttuğu yazmayı başıma örttü.
"Parla, işin bittikten sonra beni bekle olur mu bende seni biriyle tanıştırmak istiyorum."
Kafamla onu onayladığımda arkasını döndü ve mezarlığın sağına doğru ilerledi. Mezar başında ağlayan Nafize teyzenin yanına çöktüm.
Kafamı kaldırıp hafifçe mezar taşına baktığımda ağırlığı altında neredeyse ezilecektim...
BÖLÜM SONU
BU BÖLÜM NASIL İYİ BAŞLAYIP KÖTÜ BİTEBİLİR AHAHAHAH
ŞAKA BIR YANA CİDDEN KKC YAZMAYI ÖZLEMİŞİM🥺💖💕
BUNUN ŞEREFİNE BİR OY VE YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN İYİ OKUMALAR💕💝💖🤍🔥🎀
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |