
Herkeslere selamlar, watty tayfam bilir ben bölüme geçmeden sohbet etmeyi severim. Uzun zamandır da bir şeyler yazıp sizleri darlamıyordum bu bölüme kısmetmiş :))
Çok sıkmayacağım ama korkmayın. Sizden ricam kitabımızın gidişatı hakkında birkaç yorumda bulunmanız. Bölümlerin kısalığı sizi rahatsız ediyor bunu farkındayım elimden geldiğince uzatmaya çalışıyorum fakat bir oturuşta yazıp kalktığım için kısa oluyor. Bir de hemen hemen her gün bölüm attığımı düşünürsek mazur görmenizi isteyeceğim. Onun haricinde oy verip yorumlar yapmanız. (Özellikle yorum yapıp kitabın gerçekten okunduğunu hissettirmeniz beni mutlu ediyor.) yaparsanız çok sevinirim ama yapmaz okur çıkarsanız da canınız sağ olsun. Her türlü yazmaya devam edeceğim.
Sizler benim için çok değerlisiniz. Hepinizi ayrı ayrı kucaklıyorum.
O zamann Keyifli okumalarrr efendimm.
***
Cümlesine kafa salladım.
"Sen çoktan gittin Burak. Ben ise öldü sandığım çocukluğum arkasından yıllarca yas tuttum."
"Özür dilerim." diyebildi sadece.
Seyirci koltuklarını gösterdim.
"Oturalım mı biraz?"
Kafa sallayınca Kardelen'e keyfine bakmasını oturduğumuz yeri göstererek orada olacağımızı söyledim.
Pistten çıktıktan sonra normal ayakkabılarımızı giyip koltuklara oturduk.
"Evet, sanırım artık bana bir açıklama borçlusun. Dinliyorum."
"Kanserdim biliyorsun."
"Evet. Ama sonra iyileştin ki buradasın değil mi?"
"İyileştim."
"İyileşince geleceğim dedin."
Kafa salladı.
"Ama gelmedin."
"Gelemezdim."
Sol kaşım havalandı.
"Sebep?"
"Söyleyemem."
Cevabını duymazdan geldim.
"Küçük Tırtıl ile Beyaz Kuş'un hikayesini bilir misin?"
Çattığı kaşları yüzünden kısılan gözlerine baktım. Şaşırmıştı.
"H-hayır."
"Zamanın birinde yalnızlığını kimseyle paylaşmak istemeyen güzel mi güzel, beyaz mı beyaz bir kuş varmış. Herkes onunla konuşmak ister, dostluk kurmak istermiş ama o yalnızlığın kutsallığına inanırmış çünkü beyaz tüyleri için onunla konuşmak istediklerini bilirmiş, tüyleri şifalıymış. Kim onun beyaz tüylerinden yuva yaparsa ölümsüz olurmuş. Tek şartı ise kuşun ölmesiymiş. Canlı tüylerinin sıradan bir tüyden tek farkı eşsiz güzelliğiymiş.
Kuş ne zaman birini sol tarafına almaya yeltense ölmekten kıl payı kurtulurmuş. Bu sebepten ki artık kimseyle konuşmama kararı almış. Ona göre aşk, beyaz tüylerini yolmak değil, güzelliğine zarar gelmesin diye kendini feda etmekmiş.
Güneşli bir günde yine tek başına uçarken yerde susuzluktan ölmek üzere olan küçük bir tırtıl görmüş, ağlaya ağlaya dere kenarına süründüğünü görünce yardım edip etmemek arasında ikilemde kalmış ama hareketlenen sol tarafı o farkında olmadan çoktan tırtılın yanında bitivermesini sağlamış.
Tek kelime etmeden gagasına tırtılı alıp dere kenarında bir taşın üzerine bırakmış. Başta onu yemek için aldığını sanan tırtıl hem yenmemiş olmanın şaşkınlığını hem de kurtulmanın mutluluğunu yaşıyormuş.
"Kimsin sen?" demiş panikle.
Kuş kendine hakim olamamış. Hem ismini söylemiş hem de ona adını sormuş böylece tanışmışlar. Tırtıl diğer tanıdıklarından çok farklıymış bir kere bile tüylerinin şifasından söz açmamış hatta ne pahasına olursa olsun onu koryyacağına dair boyundan büyük sözler vermiş. Kuştan mutlusu yokmuş sonunda yalnızlığını paylaştığı biri varmış.
Günler böyle geçerken tırtılın gitmesi gerekmiş, sebebini söylemese de zorunda olduğunu ne olursa olsun döneceğini söylemiş, kuşa kabullenmekten başka çare bırakmamış.
Aylar geçmiş, yıllar geçmiş tırtıl gelmemiş. Kuşun yaşama sevincini de alıp gitmiş üstelik.
O kadar çok beklemiş ki o kadar çok üzülmüş ki güzelim beyaz tüyleri artık hiç de güzel değilmiş, üzüntüden dökülüp sararmış.
Sol tarafındaki boşluk ağ tutmuş da gelen giden olmamış. Üstelik kim gelse onun açtığı boşluğa yakıştırmamış. Yerini özenle korumuş tırtılın. Bu iş öyle bir hal almış ki
Her gören dalga geçmeye başlamış, gelmeyecek olanı bekleyen demeye başlamışlar.
Ve sonunda beklediği gelmiş ama o artık tırtıl değilmiş. Göreni hayran bırakacak renkleri olan bir kelebekmiş. Kuş ne kadar çirkinleşmişse tüm bunlara sebep olan tırtıl bir o kadar güzelleşmiş, özgürleşmiş.
Kuş tırtılı görünce başta çok sevinmiş, ama zaman geçtikçe anlamış ki dönen kelebeğin tırtılla ilgisi yokmuş, çünkü tırtıl onu bu kadar bekletmezmiş. Güzelliğini soldurmazmış.
Kelebek bambaşka biriymiş.
Sol tarafındaki boşluğun tamamen ağlarla kapanmasını bekleyip ölmüş. Çünkü artık o yalnızlığı sadece bekleyen örümcek ağları kapatabilirmiş."
"Tırtıl ben mi oluyorum?" dedi.
Kafamı yavaş yavaş salladım.
"Evet Burak, seni ilk gördüğümde tüm dünya ayaklarıma serilmişti ama zaman geçtikçe anladım ki benim tanıdığım Burak olsa sebebi her ne olursa olsun beni bırakmazdı. Sen haklıydın bizden olmaz."
O da kafa sallayınca Kardelen'e seslenip onunla salondan çıktım. Burak orada öylece kalmıştı.
BÖLÜM SONU.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 50.33k Okunma |
3.64k Oy |
0 Takip |
45 Bölümlü Kitap |