
BÖLÜM 2
“İstenmemek, bir toplumun kalbinin eksik atması gibidir.“
İSTENMEYEN ÇOCUKLAR
Öldürün onları, Doktor Jake!” diye haykırdı Hans, gözlerinde nefretin ve umutsuzluğun parıltılarıyla. Ölüm, adı kadar soğuk, karanlık ve acımasızdı; bir gölge gibi insanları takip eder, kalpleri dondurur, her zaman bir adım öndedir. Elsa, sedyede acının her dalgasında kıvranarak, titreyen dudaklarıyla zar zor fısıldadı: “Hayır, Hans… Onlar bizim çocuklarımız.” Bir annenin fedakârlığı, kelimelere sığmazdı. Hans, acımasızca gülümsedi ve soğuk bir sesle, “Sen onlara çocuk mu diyorsun?” dedi.
Hans, insanları azarlamayı alışkanlık haline getirmişti; bu, karanlık ruhunun en belirgin izlerinden biriydi. Cinsiyetsiz çocukları hak etmek için hiçbir çaba göstermemiş, bu acımasız dünyada anlam arayarak yalnızca zamanını tüketmişti. Zira başka hiçbir kaynağı yoktu, başka hiçbir şeyi… Elsa, acı içinde derin bir nefes alarak güçlükle yutkundu ve gözlerini doktorun gözlerine çevirdi. O an, Elsa’nın içinde bir şeyler parçalandı; yalnızca doktorun yardım edebileceğini biliyordu. Aksi takdirde, çocukların hayatı bir anlık hatayla son bulacaktı.
“Bak Hans, eşiniz haklı. Onlar sizin çocuklarınız ve her ne olursa olsun, kabul etmek zorundasınız,” dedi doktor, sesinde bir soğukkanlılık vardı, sanki her şeyin çözümü belliydi. Cinsiyetsiz çocukların dünyaya gelişini, garip bir şekilde, normal karşılıyormuş gibi konuşuyordu. Belki de son zamanlarda bu çocuklarla fazlasıyla karşılaşmak, onun bakış açısını değiştirmişti. Hans, derin bir nefes alarak gözlerini doktorun üzerine dikti, ardından sertçe konuştu: “Benimsemek mi? Bu iğrenç durumu nasıl kabul edebilirim?” Sesindeki boşluk, içinde birikmiş öfkenin ve umutsuzluğun yansımasıydı.
Doktor, konuşmasına devam etmeden önce bir adım geri gitmeyi tercih etti. Ama Hans, ona fırsat vermeden, bir yumrukla çenesine ağır bir darbe indirdi. Kasları, acının etkisiyle gerilmişti, vücudu titriyor, nefesi hızlanıyordu. Doktor sendeleyerek geriye doğru kaydı, ama düşmeden toparlandı. Gözlerinde, eski sakinliğinden eser yoktu. “Lanet olsun, Hans!” diye bağırdı, sesi titriyordu ve yüzü kızarmıştı. “Nasıl bu kadar acımasız olabiliyorsun?”
Hans, nefesini derin derin alarak konuştu, sesi daha da sertleşmişti. “Acımasız mı? Ne demek istediğini anlayamıyorum. Onlar çocuk değil, bir hata. Bunu kabul edemem. Gördükçe daha fazla nefret edeceğim.” Doktor, gözlerini kapatıp nefes aldı, sonra sakin bir şekilde devam etti. “Hans, anlaman gereken bir şey var. Onlar hata değil. Onlar hayatın bir parçası. Ve senin, bir insan olarak bunu kabul etmen gerek.” Hans, derin bir nefes alarak daha sert bir şekilde yanıtladı: “Kabul etmek, kendi varlığımı silmek demek. O çocukları kabul ettiğimde, benden geriye kimse kalmaz. Ben bu yolda ilerleyemem.” Hans, adımlarını hızlandırarak doktorun üzerine yürüdü ve yakasından kavrayarak onu havaya kaldırdı.
Çenesi zonkluyor, içinde biriken öfkeyi tutamıyordu. Doktorun korku dolu nefesini yüzünde hissedebiliyordu. Jake, kısa boylu, açık tenli, zayıf ve kel bir adamdı. Hans, onu avuçlarında bir çocuk gibi tuttu. Sadece doktorun bakışlarındaki korkuyu görmek, içindeki boşluğu bir nebze doldurdu. “Sen hiç Cinsiyetsiz bir çocuğa sahip oldun mu, doktor?” diye sordu Hans, sesi titrek ama kararlıydı. Dilinin ucunda bir yığın soru vardı, ama sadece bir cümle çıkabildi. Dişlerini sıktı, bir cevap bekledi. Doktor, kaskatı kesilmişti.
Ağzını açtı ama hiçbir şey söyleyemedi. Cevap gelmedi. “Cinsiyetsizleri öldür doktor. Yoksa ben seni öldürürüm, anladın mı?” Bu bir emirdi. Doktor boğuk bir ses tonuyla konuşarak, acizlikten sıyrılmayı başarmıştı: “Zenon halkının hiçbir sınıfı, cinsiyetsizleri kabul edebilecek kadar açık görüşlü değil. Zenon dünyasında, cinsiyetsizlere yer yok.”
Bir baba, nasıl olur da kendi çocuklarının ölmesini isterdi? Şakakları, kanının sesiyle zonkluyordu. Hızla nefes almaya başladı. Akıl almaz bir şekilde, tek hayali doktoru öldüresiye dövmekti. Hans, şiddet dolu olan hayalini gerçekleştirmek için hiç vakit kaybetmedi. Doktoru, hemen yanında bulunan masaya doğru fırlattı. Ardından, yumruklarını peş peşe onun kusursuz yüzüne savurdu. Her darbe, Jake’i daha da savunmasız bırakıyordu. Doktor acı içinde kıvranırken, yeni doğum yapmış kadın bu vahşi sahneden oldukça rahatsız görünüyordu. Hans, Jake’in acı çekmesinden büyük bir tatmin duyarak, yerde kıvranan adama iki sert tekme daha savurdu.
Jake, elleriyle karnını sıkıca tutarak, karın boşluğuna aldığı darbelerin acısıyla inledi. Elsa, olup bitenleri izlemeye daha fazla dayanamayarak, acı ve korkuyla yüksek bir çığlık attı: “Yeter artık, dur! Doktor doğru söylüyor, Cinsiyetsizleri Zenon halkı sağ bırakmaz. Elbette bir gün öldürülecekler. Ama yine de yaşamaya hakları var.” dedi, titrek bir sesle.
Oda, dehşet verici bir sessizlikle doldu. Hans derin bir nefes alarak Elsa’nın sözlerine odaklanmaya çalıştı. Zihni paramparçaydı, ama nihayet bir şekilde toparlamayı başardı. Zavallı Hans’ın zihni, tamamlanmayı bekleyen bir yapboz gibiydi. Bir kelime bile etmeden odayı terk etti. Doktor, ağzından kan ve safra tükürerek derin bir soluk aldı. Elsa, gözyaşları içinde hıçkırıklara boğulmuştu. Dur diyebilmek için kendine emir vermeye çalıştı, ama bu çabası da boşunaydı. Çünkü Zenon dünyasında, cinsiyetsiz çocuklara sahip olmak korkunç bir belaydı. Bir lanetti!
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |