5. Bölüm

5. Bölüm

Mika Tina
mikatina

BÖLÜM 5

“İmkansızlık, bu güçlerle yücelen varlıkların gölgesinde yalnızca bir hayal olarak kalır.”

 

İMKÂNSIZ BİR DURUM

Elsa, eski, yıpranmış kahverengi koltukta, gözleri uykusuzluğun verdiği halsizlikle yarı kapalı, Cinsiyetsiz bebekleri kucağında tutuyordu. Güneş, sinek kasabasını uzun zamandır olmadığı kadar sıcak ışıklarıyla doldurmuştu. Salon, parıldayan ışık huzmeleriyle aydınlanırken, Elsa’nın düşünceleri karanlık bir labirentte dolanıyordu. Gözlerini kırpıştırdı, sonra yavaşça tavana çevirdi. Ya her şey bir kâbussa?

Ama kucağındaki Cinsiyetsizlere bakınca, bu sorunun ne kadar anlamsız olduğunu fark etti. Kâbus gibi görünen bu gerçek, uyanmakla bitmeyecek kadar kalıcıydı. “Haydi kahvaltıya,” dedi Lee, neşeli bir tonda. Elsa, Lee’nin sesine bir an için dalıp gitti. Ardından Lee’nin yatak odasının kapısını yumruklayarak, “Hans! Uyan artık!” diye bağırmasını duydu. Lee, Elsa’ya dönerek yüzüne sıcacık bir gülümseme yerleştirdi.

“Günaydın, Elsa.” Elsa da karşılık verdi, ancak gülümsemesi Lee’ninki kadar içten değildi. “Rahat uyuyabildin mi?” diye sordu Lee. “Hayır.” Lee’nin kaşları çatıldı. “Neden?”

“Bebekler uyumuyor,” diye cevap verdi Elsa, derin bir nefes alarak. “Tüm gece boyunca gözleri açıktı. Cinsiyetsizler uyumaz.” Lee bir an düşündü, ardından durumu anlamaya çalışır bir ifadeyle konuştu. “Sanırım bu mantıklı. Onların anüsleri ya da boşaltım organları yok, Elsa. Bu durumda bir şey yiyip içmelerini bekleyemeyiz. Bence beslenmek, yapılarında yok. Uyumamaları da Mutasyonun bir sonucu.” Elsa sadece başını sallayarak onayladı. Cinsiyetsizlerin varlığı, her geçen gün daha fazla soruyla doluyordu. Ancak bu soruların hiçbirinin tatmin edici bir cevabı yoktu. Birden, yatak odasından Hans’ın sert sesi yankılandı. “Kesin sesinizi!” Elsa ve Lee aynı anda başlarını sesin geldiği yöne çevirdiler. Kapının eşiğinde dikilen Hans, öfkeyle gözlerini kısarak onları süzüyordu. “Şu lanet varlıkları görmek istemiyorum,” dedi soğuk bir tonla. “Onlar hakkında tek bir kelime daha duymak istemiyorum. Anladınız mı?” Lee’nin sabrı tükenmek üzereydi. Sinirini belli etmemeye çalışarak, “Bize biraz destek olamaz mısın, Hans?” diye sordu.

Hans, cevap vermeden mutfağa yöneldi. Demlediği çayı bir dikişte içti. Sıcaklık dilini yaksa da bunu umursamadı. Ardından Elsa ve Lee’ye bakmadan, kapıya yöneldi.“Nereye gidiyorsun?” diye sordu Lee. “Tarlaya,” diye kısa bir yanıt verdi Hans. “Ekim yapmamız gerekiyor.” Lee, sesini yükselterek onun arkasından konuştu: “Eğer Alginat bakterisini tohumlara enjekte etmeseydiniz, Zenon dünyasında Cinsiyetsiz bebekler olmazdı!”

Hans bir an durdu, omuzları çökmüş gibiydi. Başını yavaşça yana çevirdi ve Lee’ye baktı. “Bunu biz istemedik,” dedi, sesi her zamankinden daha yumuşaktı. “Ama biz sinekler, Kupa sınıfına boyun eğmek zorunda kaldık.” Kapıyı sertçe çarparak dışarı çıktı. Zenon dünyasında işler uzun zamandır çığırından çıkmıştı. Karo sınıfı, bilimin sınırlarını zorlayarak yeni bir bakteri geliştirmişti: Alginat bakterisi. Bu bakteri, tarımda devrim yaratmıştı. Tahıllar daha hızlı büyüyor, sebze ve meyveler bozulmadan uzun süre dayanıyordu. Kupa sınıfı, bu bakterinin tarımda kullanılmasını desteklemişti, çünkü daha fazla yiyecek üretimi onlar için büyük bir güç anlamına geliyordu. Ancak bu yenilik, insanların bedeninde geri dönülmez hasarlara neden olmuştu.

Erkeklerin üreme organlarında açıklanamayan değişiklikler meydana gelmiş, kısırlık hızla yayılmıştı. Doğan bebeklerin büyük bir kısmı ise Cinsiyetsiz olarak dünyaya geliyordu. Bu yeni gerçek, Zenon dünyasını alt üst etmişti. Sinek sınıfı, bakterinin tohumlarda kullanılmasını reddetmek istese de Kupa sınıfı Cinsiyetsiz bebeklerin varlığını kabul etmiş ve sürecin devam etmesine izin vermişti.

Hans ve Elsa’nın çocukları, bu Cinsiyetsizlerden yalnızca biriydi. Artık Zenon’un her köşesinde Cinsiyetsiz varlıklara rastlamak mümkündü. Ancak bu çocuklar, hiçbir zaman sevgiyle karşılanmıyordu. Zenon halkı, onları bir lanet olarak görüyordu. Elsa, bu gerçekle nasıl başa çıkacağını bilemiyordu. Cinsiyetsizler, normal bir insanın dört katı hızla büyüyordu. Henüz altı aylık olmadan konuşmaya başlamışlardı ve bedenleri iki yaşındaki bir çocuğun boyutuna ulaşmıştı. Yemiyor, içmiyor ve uyumuyorlardı. Bitmek bilmeyen bir enerjiyle doluydular.

Lee, bu çocuklara annelik yapıyordu. Onlarla ilgileniyor, şarkılar söylüyor, yıkıyor ve giydiriyordu. Hans ise onlara nefretle bakıyordu. Çocuklar, babalarının işten dönmesini heyecanla bekleseler de Hans’ın tavrı her seferinde hayal kırıklığı yaratıyordu. Kapı her açıldığında Cinsiyetsizler, “Baba!” diye sevinçle bağırarak koşuyorlardı. Ama Hans, onları soğuk bir bakışla süzüyor ve alaycı bir sesle, “Çekilin önümden, tüysüzler,” diyordu. Çocuklar bu azarlamalar karşısında üzülüyordu. Bir gün, içlerinden biri Lee’ye sordu: “Lee anne, babamız neden bize hep kızıyor?” Lee, derin bir nefes aldı ve gülümsedi. “Hayır, kızmıyor,” dedi yumuşak bir sesle. “Babanız sadece biraz yorgun. Haydi, gelin şarkı söyleyelim.” Sonra çocuklarla birlikte mırıldanmaya başladı:

“Dünya güzel;

Aç kollarını insanlığa,

Savaşmak kötü

Elveda de karanlığa.”

Cinsiyetsizler, Lee’ye derin bir sevgiyle bağlıydı. Onun etrafında şarkılar söylerken Elsa, bir köşede sessizce onları izliyor ve bu sıra dışı çocuklara karşı hissettiği saygıyı anlamlandırmaya çalışıyordu.

 

 

Bölüm : 17.12.2024 21:40 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...