4. Bölüm

Bölüm 4: Tüy

Zeynepsu
milyofay

Kapının çalınması ile gözlerimi araladım.

“Majesteleri, girebilir miyim?” Duyduğum tanıdık ses ile heyecanla yatakta doğruldum. Aralan kapıdan Sara’nın başı uzandı. Gülümseyerek ona gelmesi için işaret yaptım. Kapıyı tamamen açıp içeri girdi. Uzun siyah saçları omuzlarından dökülüyordu. Üzerinde görmeye alışık olmadığım kabarık, koyu yeşil kadife bir elbise vardı. Çok güzel görünüyordu. Elbise yeşil gözlerini ortaya çıkarmıştı. Geniş gülümsemesi saklayamadığı mutluluğunu ele veriyordu.

“Buraya nasıl geldin?”

Sara kapının arkasına bakarak konuştu. “Majesteleri sizin için buraya gelmeme yardımcı oldu.” Şaşkınlıkla Sara’ya bakakaldım. El hareketleri ile Sara’ya Ender’in de orada olup olmadığını sordum. Sara başını sallayınca Ender’e seslendim. “İsterseniz siz de gelebilirsiniz majesteleri.” Ender’in kapıda görünmesi ile Sara yanıma geldi. İçeri girmek yerine kapıyı kapatıp kapının yanında durdu. Üzerinde siyah bir pelerin, pelerinin altında altın işlemeli bir askeri üniforma vardı. Saçları özenle şekillendirilmişti.

“Bunu nasıl yaptınız?” Ender gururlu bir kralın ifadesi ile konuşmaya başladı. “Size iyi geleceğini düşündüğüm için Sara’yı yanınıza getirmek istedim. Ancak artık saraydakiler Sara’nın kaçırıldığını düşünüyor.”

Sara elimi tutup konuştu. “Teşekkür ederim majesteleri. Prensesime kavuştuğum için çok mutluyum.” Sara’nın heyecanını dizginleyememesi gülümsememe sebep olmuştu. Sonunda sarayda içimde şüphe olmadan güvenebileceğim birisi vardı.

“Teşekkür ederim majesteleri.” Yaptığı iyilik sayesinde ona sarılmak istiyordum ama bana bu kadar yardımcı olmasının altında yatan sebebi henüz anlayamamıştım.

“Ben sizi yalnız bırakayım.” Bir şey dememize fırsat vermeden odadan çıktı ve kapıyı kapattı. Birkaç saniye kapının arkasından bakakaldım. Sonra Sara’ya dönüp yanıma oturabilmesi için kenara kaydım. Kanatlarıma merhem uyguladığımız günden bu yana bir hafta geçtiği için kendimi çok daha iyi hissediyordum. Rahatça hareket edebiliyordum. Kanatlarım tekrardan çıkmıştı. Eskisinden daha büyük ve görkemliydi. Bu sefer kırmızı yerine mavinin tonlarını barındıran ışıltılı kanatlarım olmuştu. Henüz kanatlarımı Ender’e gösterme fırsatım olmamıştı ama göstermem gerekiyor muydu, bilmiyorum.

Sara’nın kollarını boynuma dolaması ile gerçekliğe döndüm.

“Seni çok özledim.” Gülerek Sara’nın sırtını okşadım. “Sonunda sarayda güvenebileceğim birisi oldu. Nasıl geldin buraya?”

Sara sarılmayı bırakıp iyice yanıma yerleşti. “Siz gittikten sonra saraya kaos çöktü. İki gün önce majesteleri yanıma geldi ve bana durumunuzu anlattı.”

“Ender mi geldi?”

“Evet, kimseye yakalanmadan nasıl girdiğini bilmiyorum. Fakat sizin başınıza gelenleri öğrendikten sonra gelmek için bir saniye bile tereddüt etmedim.”

“O kadar minnettarım ki sana.” Uzanıp Sara’nın elini tuttum.

“Saraydaki durumlar nasıl?”

Sara güç alacak bir şeyler ararcasına gözlerini odanın içinde gezdirdi. Pes etmiş olacak ki gözleri en son benim üzerimde durdu.

“Amcanız çok sinirli. Aynı zamanda korkuyor. Kimseye bir şey söylememesine rağmen etrafındaki muhafızları arttırdı. Kuzeniniz her an tetikte bekliyor. Kimse ondan şüphelenmedi. Bir de şey var.” Sara duraksadı.

“Ne var Sara? Söyle bana.”

“Elijah, amcanızdan özel bir izin aldı ve sizi aramaya başladı. Tek tek krallıkları gezeceğini söyledi. Bunu majestelerine de anlattım.” Anlayışla başımı salladım. Yapabileceğim bir şey yoktu. Tek dayanağım Ender’in beni korumasıydı.

“Siz söyleyin majesteleri, nasılsınız?”

“İyiyim, daha iyi olacağım.”

“Kral, çok iyi birine benziyor.”

“Evet ama neden bana yardım ettiğini anlamadım.”

“Eminim bu durum onun için sorun olmayacaktır. Buraya gelirken ülkenin birçok yerini görme şansım oldu. Halkı kralını seviyor gibi görünüyor. Aynı zamanda saray çok ihtişamlı. Maddi olarak bir sorun yaşamıyorlar gibi duruyor.”

“Sen nerede kalacaksın?”

“Majesteleri, alt kattaki misafir odalarından birinde kalmamı uygun gördü.”

Sara olduğu yerde kıpırdandı. Onu içini kemiren bir şeyler olduğunu anlayacak kadar iyi tanıyordum ama henüz akıl okuma yeteneğine sahip değildim.

“Hadi söyle! Ne oldu?”

Sara yerinden kalkıp ellerini çırptı. “Majestelerine minnettarım. Sonunda size kavuştuğum için çok heyecanlıyım. Bir daha sizi giydiremeyeceğim sanmıştım.” Gülerek cevap verdim.

“Kıyafetlerim burada değil. Hala giydirebileceğini sanmıyorum.” Sara hızlı adımlarla gardırobun yanına gitti ve dikkatlice dolabı açtı. Dolabın içine göremiyordum ama Sara’nın heyecan dolu mırıldanışını duymuştum.

“Majesteleri çok zevkli biri! Baksanıza, sizin için neler hazırlatmış.”

Kaşlarımı çattım. Ender’in benim için bir şeyler hazırlattığını bilmiyordum. Dikkatlice yataktan çıkıp terliklerimi giydim. Sara’nın yanına dolaba yaklaştığımda şaşkınlıkla kıyafetlere baktım. Dolabın içi rengarenk, ışıltılı elbiselerle doluydu. Sara uzanıp elbiselerden birini çıkardı. Askısını uzanabildiği en yüksek mesafeye kaldırdı ve elbiseyi bana gösterdi. Elbise derin gece mavisi ipekten yapılmıştı. Kalp şeklinde yakası ve uzun kolları, vücudu saran üst kısmı, belden itibaren genişleyen ve yere kadar uzanan bol bir etekle birleşiyordu.

“Bu elbise çok güzel.”

“Evet ama benim bundan haberim yok.”

“Odanızda olduğuna göre sizin için olduğuna eminim.” Tereddütle Sara’ya baktım. Haklıydı, Ender her şeyi düşünmüşken bunu da düşünmüş olmalıydı.

Sara elbiseyi koltuklardan birine bırakıp bana döndü. “Hadi sizi giydirelim!”

 

Sara’nın ısrarına yenik düşüp beni giydirmesine izin vermiştim. Elbise çok güzeldi, zarif ama aynı zamanda ihtişamlıydı. Sara, elbiseyi giydirdikten sonra saçlarımı yapmak için beni önüne oturtmuştu. Saçlarımı güzelce tarayıp şekil vermişti. Omuzlarımdan dökülen siyah dalgalı tutamlar elbise ile uyum içindeydi.

Sara’nın gelişi ile kendimi oldukça iyi hissediyordum. Bu yüzden sarayı keşfetmeye karar verdim.

Odadan çıkınca Sara, Ender’in bana göstermiş olduğu kütüphaneyi işaret ederek konuştu. “Siz kitaplara bayılırsınız.” Başımı sallayıp konuştum. “Hadi gel bakalım, ben de bakmak istiyordum.”

Sara ile kütüphaneye girdiğimizde tam anlamıyla büyülendim. Yüksek tavanlı geniş salonun duvarları yerden tavana kadar uzanan kitap rafları ile kaplıydı. Rafların her yeri doluydu, hiç boşluk yoktu. Salonun ortasında büyük bir masa ve rahat sandalyeler vardı. Raflara yaklaşırken Sara benden ayrılıp farklı raflara yöneldi. Sara, çok zeki bir kızdı ve kitap okumayı çok severdi. Birlikte aynı kitapları okur sonrasında tartışırdık. Saraydan ayrılırken bunu bir daha yapamayacağım için çok korkmuştum ama şu an içime su serpilmişti.

“Majesteleri, baksanıza! Burada Ankalar ile ilgili bir bölüm var.” Sara’nın durduğu tarafa yönelerek raflara baktım. Kocaman bir alan Ankalar ile ilgili kitaplar için ayrılmıştı.

“İzniniz olursa bakabilir miyim?”

“Elbette, majesteleri bu kütüphaneyi istediğim gibi kullanabileceğimi söyledi. Sen de bakabilirsin.” Sara merakla en yakınındaki kitaba uzandı. Mavi kadife kaplı, altın işlemeli bir kitaptı. Sara kitabın sayfalarını karıştırırken kitabın arasından bir şey düştü. Sara bunu fark edemeyecek kadar kendini kaptırmıştı. Eğilip bakınca düşen şeyin bir tüy olduğunu fark ettim. Gülerek tüye uzandım ancak tüye dokunduğum an gözlerim karardı ve karanlığa teslim oldum.

“Rüzgârın uğultusunu duyuyorum. Kalbim hızla çarpıyor. Hakemin kararını beklerken heyecandan yerimde duramıyorum. Geniş, yeşil bir alandayım. Etrafımda benimle yaşıt birçok varis var. Tüm krallıkların katıldığı bir bahar turnuvasındayız. Ben okçuluk dalında yarışıyorum. Hakem birazdan takım arkadaşımı belirleyecek. İzleyenlerin arasında annemi görme umudu ile yüksek balkonlara bakıyorum. Anne ve babam gülümseyerek bana bakıyorlar, el sallıyorlar. Onların sevgisinden güven alarak önüme dönüyorum. Hakem kimi verirse versin ben kazanacağım, bunu biliyorum.

“Ve Son Ateş Krallığı’nın ittifakı Külkıran Krallığı.” Hakemin beyanı ile yanıma genç bir oğlan geliyor. Uzun boylu, yapılı bir genç. Siyah saçları rüzgârda dalgalanıyor. Sanki gün ışığı mavi gözlerine daha ışıltılı vuruyor.

Genç adam yanıma gelip nazikçe selam veriyor. Ben de aynı şekilde karşılık veriyorum. Biraz sohbet ediyoruz. İsmini öğreniyorum, Ender. İyi bir arkadaşa benziyor. Kendinden emin ve cesur, akıllı ve temkinli.

Oklar havada uçuşuyor. Genç adamın attığı ok hedefi tam on ikiden vuruyor. İsabetli bir atış yaparsam turnuvayı kazanacağımızı biliyorum. Nefesimi tutarak serbest bıraktığım yay, okun tam on ikiden vurmasını sağlıyor. Gülümseyerek genç adama dönüyorum. “Kazanacağımız belliydi. İlk zaferiniz için tebrik ederim.”

Genç adam gülüyor. “Sizinle aynı takımda olmak benim zaferim majesteleri.” Genç adamın kendinden emin tavrı beni etkiliyor. Fakat etkilendiğimi belli etmiyorum.

“Umarım bir sonrakinde karşıma gelirsiniz majesteleri.”

“Size yenilmekten onur duyarım.”

Genç adam selam vererek benden uzaklaşıyor. Arkasından bakıyorum, bunun son görüşmemiz olmadığını biliyorum.”

 

Vücudumda hissettiğim sarsıntılar ile kendime geldim. Sara’nın endişeleri gözleri gerçekliğe dönmemi sağladı. Korkuyla etrafıma bakınca hala kütüphanede olduğumu fark ettim.

“Majesteleri, iyi misiniz? Odanıza dönmek ister misiniz?”

“Dur Sara.” Sara’yı durdurup kendime gelmeye çalıştım. Bayıldığımda dizlerimin üzerine düşmüşüm, doğrulup oturur pozisyona geldim. Sara benden uzaklaşıp sakinleşmemi bekledi.

“Ne oldu?”

Sara endişeyle konuşmaya başladı. “Kitaba bakıyordum bir anda yere yığıldınız. Birkaç dakika sonra kendinize geldiniz. Odanıza dönmek ister misiniz? Henüz iyileşmemiş olmanız normal.” Birkaç dakika geçmesine rağmen saatlerdir koşmuş gibi yorulmuştum.

“Hayır, bu başka bir şeydi.” Yaşadığım her şeyin gerçek olduğuna yemin edebilirdim. Yayın pürüzsüz yüzeyini hala parmaklarımın arasında hissedebiliyordum. Rüzgarın uğultusu kulaklarımdaydı. Kalbimin çarpıntısı geçmemişti. Gördüğüm adamın gözleri Ender'in gözlerini ilk gördüğüm anki gibi gerçekti. Birbirlerine olan benzerlikleri merak uyandırıcıydı.

“Ne demekti efendim?” Duraksayıp Sara’nın yüzüne baktım. Endişeyle alevlenen yeşil gözleri gerçeklikten emin olmamı sağladı. Ne olduğundan emin değildim ama tüy ile bir ilgisi olduğundan emindim. Uzanıp tüyü elime aldım. Tüyü ışığa doğru tutup incelemeye başladım. Gri tonlarında yumuşak bir tüydü. Onu yanıma almaya karar verip elbisemin arasına sakladım. Sonra Sara’ya döndüm. Merakla konuşmamı bekliyordu.

“Bir şeyler gördüm. Okçuluk turnuvasına katılan iki genç vardı. Gerçek gibiydi, o anı gerçekten yaşadığımı hissettim."

Sara şaşkınlıkla kaşlarını çattı. “Ne olduğunu bilmiyorum ama tüy ile bir ilgisi olduğuna eminim.” Sara ayaklanıp elini uzattı. “Kalkalım majesteleri, yerler soğuktur.” Sara’nın elini tutup yerden kalktım. “Odama gitsek iyi olacak Sara, yorgun hissediyorum.”

“Elbette majesteleri.”

Ağır adımlarla odama doğru ilerledik. Kafam çok karışmıştı.

Odama girdiğimde tüyü komodine sakladım. Üzerimdeki kıyafetleri çıkartmadan kendimi en yakınımdaki koltuğa bıraktım. Gözlerim kapanırken Sara'ya seslendim. "Ben biraz dinleneceğim. Sen istediğini yapabilirsin."

Sara'nın cevabını duyamadım. Çünkü çoktan uykuya dalmıştım.

Bölüm : 05.01.2025 07:21 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...