
Merdivenleri indik oğlumun bir elinden ben bir elinden kocam tuttu salona geçtik herkesin ağzında maşallah sözleri çıktı sırayla büyüklerin ellerini ilk eşim sonra benden sonra oğlum öptü sonra dışarıya çıktık oğlumun dayı ve amcaları kapıda bizi bekliyordu bizim çıktığımızı gördüklerinde herkes arabalara binip konvoyu başlattık bugüne özel kocam bey üstü açık bir araba kiralamıştı dede evine kadar gidecektik kornalar çalıyor arabada oyun havası çalıyordu bu olay oğlumun hoşuna çok gitmişti "baba bugün benim düğünüm var değil mi ?"....."Evet oğlum bugün senin düğünün var aslanım " dediğinde oğlum alkış yapıp daha bir kahkaha atarak bize bakıyordu baba annem bugün gelin gibi olmuş evet oğlum annem gelin gibi deyip bana döndü kocam bir göz kırptı ikisinede öpücük atıp.
"ben gelinsem sizlerde damat gibi oldunuz benim dünya yakışıklılarım sizi çok seviyorum"
"Bizde seni seviyoruz hatunum"
Konvoy dede evine gelince Barzan dedem ve Berivan ninem dışarıya çıktı arabadan indik elini öptük onlar Ferhat amcamın arabasına bindi ve tekrardan konvoyla konağa doğru yola çıktık. Eve vardığımızda davul zurna eşliğinde karşıladıktan içeri girdik misafirlerimiz gelmeye başladığında bahçeye çıktık ilk önce kına için hazırlık yapıldı tahtta eşim ben oğlum oturduk oğlumun sağ işaret parmağına ve sağ tarafında saçının bir ucuna kına yakılırken eşimin sağ serçe parmağına ve benim sağ elime kına yakmıştı zelal annem arkada ney eşliğinde kınalı Mehmet'in hikayesi anlatılırken Yüzbaşı Sırrı Bey talimlerine başlamadan önce, birliğine yeni katılan askerleri ile tanışmak ve sohbet etmek ister ve dolaşmaya başlar. Asker arasında dolaşırken Hasan’ın başındaki kına Sırrı Bey’in dikkatini çeker. Cepheye gelen askerlerin sağ ellerinde, sağ elinin üç parmağında ya da sağ ayağının parmaklarında kına görmeye alışıktı Sırrı Bey ama baştaki kınayı ilk defa görüyordu. Hasan’a bunun manasının ne olduğunu sorduğunda Hasan utandı, üzüldü ve dedi ki komutanına:
-Komutanım, buraya geleceğim vakit anam yaktı bu kınayı. Ben de niye diye sormadım.
Sırrı Bey:
-Öyleyse bir mektup yaz da sor bakalım, biz de öğrenmiş olalım.
Hasan:
-Ben yazı yazmasını bilmem ki komutanım.
Sırrı Bey:
-Öyleyse sen söyle bölük yazıcısı yazsın köyüne, bakalım ne cevap gelecek?
Hasan:
-Baş üstüne komutanım.
Bir istirahat anında bölük yazıcısı Hasan’ın yanına gelir. Hasan söyler, o yazar. Selam kelamdan sonra Hasan, bulunduğu yerin güzelliğinden, çiçeklerin kokusundan, arkadaşlarının dostluğundan, komutanının tatlı dilinden bahsettikten sonra, konuyu kınaya getirir.
– Anacığım, kumandanım saçımdaki kınayı sordu, ben bilemedim. Arkadaşlarımın arasında mahcup oldum. Kınanın bir mânâsı varsa bildir de kumandanıma söyleyeyim.
Mektup Yozgat yollarına çıkar ancak ne vakit varır bilinmez. Cevap gelir mi gelmez mi, anasına ulaşsa okur mu, okutur mu belli değildir. Lakin Çanakkale’de sürekli sırtlan gibi saldıran düşmana karşı koymak lazım geldiği için ihtiyat kuvvetlerinin fazla bekleyecek zamanı yoktur. 2. Bölük de savaş içerisinde üzerine düşen vazifeyi yapar. Bu öyle bir harptir ki, dünyada eşi benzeri olmayan bir vahşet yaşanmaktadır. Anadolu’nun kınalı koç yiğitleri, ellerindeki kıt imkânlarla, adeta etten bir duvar örüp düşmana geçit vermeden namusları için, vatan için vuruşmaya başlamışlardır. Bu ateş cehenneminde nice kınalı koç yiğitlerimiz, körpecik delikanlılarımız şehit olmakta, Avrupalının kan içen canavar makineleri, gemileri, topları Gelibolu’yu bir kan gölüne çevirmektedir.
Aradan iki aya yakın belki fazla zaman geçmiştir. Bir gün Yüzbaşı Sırrı Bey’in bölük karargahına birkaç mektup ulaşmıştır. Yozgat’ın Sarıkaya İlçesi Kara Yakuplar köyünün köy katibi mektubu Hasan’ın anasına ulaştırmış ve anasının söylediklerini de yazıp cepheye yollamıştır. Yüzbaşı Sırrı Bey mektubu alarak okumaya başlar. Mektup da Hasan’ın anası şunları yazmıştır:
“Yavrum, Hasanım, Kınalı Kuzum,
Mektubun geldi, sanki dünyalar benim oldu. Köy kâtibi okudu, ben ağladım. Kumandanını pek sevmişsin, ne güzel! O senin babının yarısıdır. Sakın ola yavrum kumandanının emrinden çıkma, önünden aykırı geçme. Ateşe bas dese basasın yavrum. Kars’tan, Siirt’ten, Adana’dan, Uşak’tan arkadaşların olmuş. Birbirinizi çok sevip iyi geçinirmişsiniz. Elbette öylesi yakışır yavrum. Onlar senin dünya ahret hakiki kardeşlerindir. Sakın onları incitme yavrum. Sütümü sana helal etmem. Kumandanın saçındaki kınayı sormuş. Bunda bilmeyecek ne varmış ki yavrum? Bizim burada Allah için kurban seçilen koçların başını kına ile süslerler. Ben de dört kardeşin içerisinde en çok seni sevdiğim için seni vatan, millet ve Allah yolunda kurban olarak seçtim. O yüzden başını kınaladım.
Anan Hatçe”
Sırrı Bey, iki gözü iki çeşme mektubu okur. Sonra posta erini çağırır.
-Şu Yozgatlı Kınalı Hasan’ı bulun bakalım. Mektubunu ona ben okuyacağım, onun okuması yoktu.
Çok geçmez posta eri geri döner.
-Kumandanım Hasan bir hafta önce Arıburnu’ndaki şiddetli muharebede Hakk’a yürümüş.
Sırrı Bey, orada gözyaşlarına hakim olamaz. Düşmanın onca güce rağmen Çanakkale’yi neden geçemediğini bir kez daha anlar…
Sonrasında baba oğul beni karşılarına alıp reyhani oynamaya başladı halaylarla sürerken müziğin birden durması beni telaşa götürdü ne oldu derken oğlum ve babası sahnedeydi ikili zeybek oynarken öyle güzel gözüküyordu ki hayranlıkla izledim onları bu hafta bizimkiler durup durup kaybolmalarının sırrı ortaya çıkmış oldu sonrasında Miran,Berat ,Cüneyt, Sedat ve Ali abilerimde katıldı erik dalı oynadılar yemekler yendi takılar takıldı yavaşça misafirler gitmeye başladı tamamen bizbize kaldığımızda bu kez tam anlamıyla eğlence başlamıştı yengeler halalar teyzeler annemler hep birlikte halay çektik horon oynadık çifte telli oynadık erkeklerde katıldı tam bir düğün olmuştu oğlum bizim dedelerimiz ve kendi dedeleriyle karşılıklı oyun oynadı en son finali ben ilk eşimle dans ederken oğlumun gelip beni almasıyla onu kucağıma alıp dans etmemle bitti o kadar yorulmustuk ki hepimiz sandalyelerde sızıp kaldık günü konuşurken oğlumu sünnet yatağında uyurken gördüm haline güldüm onu kucağıma almak için kalkarken eşimde kalktı kucağına aldı onlar önden ben arkalarından oğlumun odasına doğru ilerledik üzerini değiştirip yanağına kocaman bir öpücük kondurup üzerini örtüp odadan çıkıp kendi odama gittim üzerimi değiştirip çıkacakken kocam geldi gözlerinin içi gülüyordu gururlu bir şekilde yanıma geldi alnımı öptü "oğlumuz büyüyor hatunum " başımı onaylar gibi salladım "bugün baba oğul çok güzel oynadınız tüm yakışıklığınızla beyefendi ortadan neden kayboldunuz bu hafta belli oldu "Hı hım ....çok mu yakışıklıydık "
"Hemde nasıl Rabbime şükür ki ikinizde benimsiniz "
"Tabi ki seninim kokun olmadan nefes alamayız biz oğlumla "
Derken yan odadan Mina nin sesi geldi "abla kendine gel! Lütfen bak korkuyorum" derken ikimizde odadan dışarıya koştuk odaya girdiğimiz vakit Mihri abla yatağın üzerinde yarı baygın halde duruyordu yanına gittik ikimiz seslendik ama ses alamıyorduk hastaneye gidelim dediğimde Barış onu kucağına alıp aşağıya indik arabaya binip hemen evden ayrıldık Sedat abi annesini eve bırakmaya gitmişti yolda onu aradım durumu anlattım . Hastaneye gittiğimizde gözlem odasına alındı hemen müdahale ettiler kan almışlar onun sonucunu bekliyorduk Mihri abla biraz biraz kendine geldi onu odaya almışlardı Sedat abi yatağın ucuna oturup eşinin saçlarını okşayıp duruyordu annemler durmadan arayıp duruyordu bende görüntülü arayıp Mihri ablamı konustururken doktor geldi yüzünde hafif bir gülümseme ile hastamızın sonuçları çıktı buradan çıkınca bir kadın doğumcuya gitmeniz gerekiyor çünkü Mihri hanım hamile dediğinde hepimiz o kadar sevinmiştik ki Mihri ablama baktığımda gözleri yaşlı idi Sedat abi ona sarılmış saçlarına öpücük konduruyordu kocamla beraber dışarı çıktık onları yanliz bırakmak için birbirimize sarılmıştık Barış "hatun ben dayı oluyorum" dediğinde "evet sen dayı oluyorsun kocam "gözleri parlıyordu çok uzun zamandır bekliyorduk hemen kadın doğum doktoruna randevu aldım sabah için içimden Rabbime şükür ettim bir dua daha ekledim şükürün ardından Miray'ıma da bana da nasip olsun böyle güzel haberler tez vakitte inşallah
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |