
Bölüm baya geç geldi ama bir okur olarak benim kitaplarda en sevdiğim kısımdı bu yüzden elimden geldiğince güzel yazmaya çalıştım. Yorum yapmayı unutmayınn. İyi okumalar.
🍯🍯🍯
Alaz
Salonda otururken yanıma Okan geldi.
"Noldu kardeşim"
"Ne noldu"
"Düşünceli gibisin"
"Hee evet ya"
"Ne olduğunu söylemeyecek misin?"
"Doğru söyleyeyim. Ya bugün biriyle anlaşma imzalayacağım."
"Eee bunda düşünecek ne var?"
"Bal ne yapacak evde?"
"Biz varız ya"
"Hayır bütün korumaları alıp gideceğim sende geleceksin. Hizmetçiler de evlerine gidecek zaten."
"Kimle anlaşma yapacağız ki bu kadar hazırlık yapıyorsun?"
"Alparslan."
"Oha lan ne anlaşması bu?"
"Herhangi bir çatışmada silahlarda susturucu olmak zorunda. Bizdeki bütün silahlara taktım."
"Neden böyle bir anlaşma yapıyorsun?"
"Çok soru soruyorsun Okan."
"Yenge için mi? Doğru söyle."
"Uzatma da Bal'ı ne yapacağız onu düşün."
"O da bizimle gelsin."
"Olmaz zaafım olduğunu anlarlar."
"Zaafın yani."
"Off dilim sürçtü sanarlar diyecektim."
"Böyle dil sürçmesi de ne bileyim yani."
"Sus."
"Bu anlaşmanın nedenini araştırmayacaklar mı sanıyorsun."
"Evet araştıracaklar"
"O zaman götürebiliriz. Biraz daha koruma tutarız."
"Başka yol yok gibi gözüküyor."
"O zaman Asel'e hazırlanması gerektiğini söyleyeyim mi?"
"Hayır. Benim konuşmam daha doğru olur."
"Peki git konuş o zaman kadınların hazırlanması uzun sürer."
"Tamam gidiyorum." deyip ayağa kalktım.
Asel
Yatağımda bağdaş kurup oturmuştum kucağımda Venüs, yanımda Minik vardı. İkisi de uyuduğu için hareket etmeden öylece duruyordum.
Kapım tıklatılınca Minik ve Venüs'ün kulakları aynı anda kıpırdadı. "Gel" diye fısıldadım. İçeriye gelen kişiyle tek kaşımı kaldırdım.
O da aynı benim gibi fısıldadı. "Bal bir şey konuşmalıyız."
"Konuşalım" çalışma masasındaki sandalyeyi yatağımın karşısına çekti
"Akşam bir yemeğe çıkacağız ve senin de bizimle gelmen gerekiyor."
"Tamam"
"Ama biraz tehlikeli. Çatışma bile çıkabilir."
"Eeee"
"Rızan var mı?"
"Evet var ama Minikle Venüs'e ne olacak?"
"Onlarda bizimle gelsin."
"Minik'i zaptedemeyiz."
"Okan ne güne duruyor ona veririz."
"Okan da bizimle gelecek değil mi?"
"Hm hm"
"İyi ki tasmalarını getirmişsiniz." dediğimde gülümsedi.
"Ne zaman çıkacağız?"
"1- 2 saate"
Kafamı eğdim "Venüs annecim hadi kalk." dedikten sonra Venüs kıpırdanmaya başladı en sonunda kalkıp Minik'in yanına kıvrıldı. Bu sırada Zürafa da odadan çıkmıştı. Kalkıp hızlıca bir duş aldım. Duştan sonra kıyafet dolabımın karşısına geçip giyecek hafif ama güzel bir elbise aramaya başladım. Dize kadar gelen dalgalı etekli ve resmen "Beni giy!" diye bağıran elbiseyi kaptıktan sonra hazırlanmaya başladım.
Aynanın karşısına geçtiğimde kendime düştüğüm söylenebilirdi. Elbisenin kesimi ne çok dardı ne de çok geniş üstüme tam oturmuştu ve mükemmel hissettiriyordu. Hafif göğüs dekolitesi vardı. Sırtımın büyük bir kısmını açık bırakacak şekildeydi. Kan renginden bir kaç ton açıktı ve kumaşı pamuk gibiydi taşlarla süslenmese de sim dökmüş gibi bir parıltı vardı.
Tekrardan dolaba dönüp elbiseme yakışacak bir çanta aramaya başladım. Çanta aramak elbise aramaktan daha zor olmuştu çünkü başıma düşen bir kaç çantayla boğuşmak zorunda kalmıştım. En sonunda gördüğüm beyaz kol çantasını kaptım. "Allah'a şükür." diye söylenirken aşağı kattan "Bu yıl çıkar mısın?" diye çemkiren Okan'a görmese de göz devirdim.
Çantamla aynı renkte olan kalın topuklu ayakkabıyı giydim. Temizliğe dikkat eden biriydim ama ayakkabılar yeni olduğu için evde giyebilirdim. Koşar adım tuvalete girdim.
Önceden fişe taktığım maşayı alıp saçımı yapmaya başladım. Saçıma şekil verene kadar Okan başımı şişirmiştk. Saçlarım bukle bukle olduğunda zafer kazanmış gibi bir gülümsemeyle makinayı bırakıp makyaj çantamı kucakladım vücudumdaki kalıcı izleri de kapatmam gerekiyordu. Kırmızı tonlarında makyajımda hallolduğunda odamdan çıktım. Venüs ve Minik aşağıda beni bekledikleri için sadece tasmalarını almıştım. Merdivenlere yöneldim. Bahçeye çıkmışlardı ama Venüs ve Minik evdeydi onlar bensiz dışarı çok zor çıkarılıyorlardı. Büyük ihtimal onlarda uğraşmak istemememişlerdi.
"Çocuklar haydi." yanlarına gidip Minik'in tasmasını taktım. Venüs'ün tasmasını oraya gittiğimde takacaktım. Turuncu tüy yumağınıda kucağıma alıp bahçeye çıktım.
"Biz geldik."
"Hoş-" Alaz bana baktığında konuşması yarıda kalmıştı.
"Ne olmuş üstüm basit mi kalmış yemeğe?"
Okan birden Alaz'ın sırtına vurmaya başladım "Yok yok yenge gayet uygun olmuş sen buna bakma."
"Yenge mi?"
"Yok ya yengeç diyecektim ben."
"Bari daha düzgün kıvırsaydın." Diye lafa atladı Alaz.
"Off sizde hiç bir şeyi beğenmeyin zaten."
"Hadi hadi geç kalacağız. Okan köpeği al."
"Onun bir ismi var Zürafa. Sana insan diye seslenilse hoşuna gider mi?" Sustu.
"Bir daha dediğine dikkat et." Kafasını sallayıp yürümeye başladı bende onları takip ettim.
Bir tane siyah arabanın önünde durduk Zürafa arka kapıyı açtı benim için "Teşekkürler insan." Gülümseyip arabaya bindim ve bacak bacak üstüne attım kucağımdaki Venüs'ü alıp sağıma koydum Okan da Minik'i alıp soluma koydu. Okan yolcu koltuğuna Zürafada sürücü koltuğuna yerleşti. Zürafa araba sürmeyi seviyordu galiba yoksa bu kadar güvenlik içinden bir tanesi arabayı sürerdi.
Hareket etmeye başladığımızda arkamıza baktım gene bir sürü siyah araba peşimizden geliyordu ama bu sefer biraz fazlaydı.
"Çok önemli bir anlaşma mı?"
"Evet."
"Ne anlaşması."
"Bütün adamlarının silahlarında susturucu olmasıyla alakalı."
"Hmm peki bunun karşılığında ona ne vereceksin."
"Her şeye burnunu sokmasan mı?"
"Tamam ya sustum."
"Zaten en fazla bir saat sürer."
"Tamamda ben sizin neyiniz olacağım. Esir aldığınız biri olarak gidemem ya."
"Zaten esir değilsin."
"Hee aynen kendimi arabanıza atıp beni de alın dedim zaten."
"Neyse ben bir şeyler uydururum sende dediğime uyarsın."
"Doğaçlama yani."
"Evet. Yapamaz mısın?"
"Yok yaparım." Sonrasında hiç konuşmadık bende dışarıyı izledim. Bir restoranın önünde durduğumuzda bizden başka siyah araçlar olduğunu gördüm. Şu anlaşma yapacakları kişinin arabalarıydı büyük ihtimalle. Lüks bir yere benziyordu. Zaten mafyalardan başka ne beklenirdi.
Ben öylece dışarı bakarken Zürafa kapımı açtı Venüs'ü de alıp tebessüm ederek arabadan indim. Okan da Minik'e kapıyı açmıştı.
"Minik hazretleri buyurun." Derken tasmasını tutuyordu. Canım oğlum da arabadan inince restorana doğru yürümeye başladık. İçeri girdiğimizde bir tane adam geldi.
"Alaz bey şöyle buyurun." Bu sırada Okan'ın fısıldadığını duydum.
"Biz neciyiz burada?" Kıkırdamamak için yanağımın içini ısırdım.
Gösterdikleri yere giderken bir sürü takım elbiseli adamın dizildiğini gördüm ve buz yürüdükçe Zürafa'nın adamları da tek tek diziliyordu. Masaya geldiğimizde oturan adam ayağa kalktı siyah saçları kahverengi gözleri vardı lacivert takım elbise giyinmişti. O yanında adamları dışında kimseyi getirmemişti. Selamlaştıktan sonra oturdu. Okan Minik'i bir tane güvenliğe verip cam kenarına adamın tam karşısına oturdu. Bende sandalyeye oturmaya yeltenirken Alaz sandalyeyi benim için çekti.
"Teşekkür ederim." diye mırıldandım. O da benle Okan'ın ortasına oturdu.
"Evet Alparslan hazır mısın?"
"Neye hazır olmam gerekiyordu?"
"Anlaşma."
"Bana anlaşma yapacağız deyip konum attın."
"Abi sen ciddisin." Okan sadece bizim konuşabileceğimiz bir şekilde fısıldadı.
"Okan bak canım kardeşim biraz daha konuşursan o dilini kesip Bal'ın köpeğine yem yaparım."
"Öff tamam be."
Alaz birine göz kırptı. Göz kırptığı adam gelip bir takım kağıtlar getirdi. "Bu silahlara susturu takmanla alakalı. Karşılığında ne yapacağım sana kalmış ama bunu mesajlaşarak konuşmalıyız bazı kişilerin duymaması gerekiyor."
"Peki." derken gözleri belgeleri okuyordu.
"Zaten istediğin şey basit."
"Ama benim için çok önemli."
"Peki senin karşılığında ne yapacağını konuşalım." Alparslan dedikleri adam bunu deyince ikisi birden telefonunu eline aldı. Bende kafamı eğip Venüs'ün başını okşamaya başladım. Yemekler geldiğinde başımı kaldırıp ne geldiğine bakmamıştım bile çünkü burda hiçbir şey yemezdim. Nedenini az çok tahmin ediyorsunuzdur Alaz'ın düşmanıydı bu yüzden bizi zehirlemeye çalışabilir. Getirilen şey ya et ya da tavuktu çünkü Venüs ayağa kalkıp masaya çıkmaya çalıştı.
"Venüs annecim bu et zararlı ben sonra sana alacağım." deyince tekrar yerine oturdu.
Biz yarım saat boyunca oturup konuşmalarının bitmesini bekledik. Sonunda ikisi aynı anda kafalarını telefondan kaldırdılar.
"İmzalıyor musun?"
"Evet." Alaz kalemi Alparslan'a uzattı. Alparslan da kalemi alıp kağıtları önüne çekti ve kalemi kağıdın üzerinde kaydırmaya başladı. Sonrasında Alaz aldı ve aynı yerlerin yanına o da imza attı.
"Hadi kalkın işimiz bitti." Okan boğazını temizleyip ayağa kalktı. Bende Venüs'ü kollarımın arasına alıp ayağa kalktım.
Dışarı çıktığımızda konuşmaya başladım. "İsteyince medeni olabiliyormuşsunuz."
"Biz zaten hep medeniyiz."
"Aynen bodrumda ki insanlarda öyle diyordu."
"Onlar hakkediyorlar. Bu arada teşekkür ederim."
"Ne için?"
"Bizimle geldiğin için."
"Ne demek. Hemen eve mi gideceğiz?"
"Evet ama istiyorsan başka bir yere gidebiliriz."
"Yani boşuna hazırlanmış gibi oldum da."
"Tamam nereye gidelim."
"Lunapark." diye atladı Okan.
"Ne lunaparkı ya çocuk musun?"
Okan bir şey demeden ben konuştum. "Bence gidebiliriz eğlenceli olur."
"Peki lunaparka gidiyoruz."

Bu da Sessiz Çığlıklar Vibe veren fotoğraf. Bu arada 1128 kelime olmuş bölüm.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |