
Bölümün kısa olduğunu biliyorum ama zor bir dönemden geçiyorum elimden geldiğince yazmaya çalışıyorum. Oy verip yorum yapmayı unutmayınn
----------------------------
Eve geldiğimizde hemen odama çıktım. Kapıyı açtığımda, yatağımda yatan Minik hızlıca kalkıp yanıma geldi ve üstüme atladı.
"Minik oğluşum, dursana ya."
Venüs, Minik’in üstünde uyuduğu için yatağa düşmüştü.
"Oğlum, dur da Venüs’ü kaldırayım," deyip Minik’i ittirdim.
Evet, Venüs öylece yatağa düştüğü hâliyle benim kaldırmamı bekliyordu. Yanına gidip kucağıma aldım, direkt iki patisiyle boynuma sarıldı.
"Oyy, benim oğluşum özledi mi beni?"
Yatağa oturup sırtımı yatak başlığına yasladım. Minik de yatağa çıkıp, kafasını kucağıma koyacak şekilde yattı. Özlem giderildikten sonra kalkıp geceliklerimi giydim ve yerime tekrar yatıp uykunun beni kollarına çekmesine izin verdim.
...
Erkenden kahvaltı hazırlamak için kalktım. Dünün yorgunluğundan dolayı her yerim ağrıyordu. Dolabımı açtım; siyah bir kot pantolon ve beyaz bir tişört giydim. Klimayı kapamadan odadan çıktım.
Tam mutfağa geçecekken, salonda yemek masasında oturup kahvaltı eden Zürafa'yla Okan'ı gördüm. Yanlarına gittim.
"Erkencisiniz."
"Evet, bir işimiz var da."
"Hmm, ben de kahvaltı hazırlayacaktım size."
"Yok, biz ediyoruz. İstersen sen de yanımıza gelebilirsin."
"Olur," dedikten sonra hemen masadaki sandalyelerden birine oturdum.
Zürafa bir kadına,
"Bal’a yemek getirebilir misiniz?" dedi.
Bir süre sonra kadın kahvaltı tabağıyla geldi. O sırada Zürafa masadan kalktı.
"Benim yemeğim bitti, hazırlanmaya gidiyorum."
"Görüşürüz," dediğimde bana bakmadan gitti. Tabağımdan çok bir şey yemedim, o sırada Okan yavaş yavaş yemek yiyordu. Sofraya biraz göz gezdirdikten sonra Okan’a döndüm.
"Eee, bal yok mu burada?"
"Yok, hayır. Alaz baldan nefret eder."
Gözlerim doldu. Hemen kendimi toparladım. Aramızda bir bağ olmayan birinin davranışı için üzülmem çok saçmaydı.
"İyi o zaman, sana afiyet olsun. Ben kalkıyorum."
"Tamamdır, sana iyi dinlenmeler."
"Teşekkür ederim."
Kalkıp hemen odama gittim ve her zaman yaptığım gibi kendimi kitaplara verdim.
...
Kapımın çalmasıyla başımı kitaptan kaldırdım.
"Gel."
İçeri Zürafa girdi.
"Sabahtan beri odandan çıkmamışsın, bir kontrol edeyim dedim."
"Saat kaç ki?" derken telefondan saate baktım. 18.00’i gösteriyordu.
"Oha."
"Yemeğin hazır, odana mı getirelim, bizimle mi yersin?"
"Geliyorum, sizinle yiyeceğim."
Zürafa’yla birlikte odadan çıktık ve Okan’ın yanına, yemek masasının oraya geldik. Bir sandalye çekip oturdum.
Yemeğe başlamamızın üstünden az bir vakit geçmişti, konuşmaya başladım ve ikisi de bakışlarını bana çevirdi.
"Biliyorsunuz ki benim de bir işim var. Bakmam gereken hayvanlar, ilgilenmem gereken evraklar var. Burada daha fazla duramam. Siz beni bırakmazsanız kaçmak zorunda kalacağım."
Zürafa cevap verdi:
"Tamam, nasıl istersen. Yarın işe gidersin. Yanına 10 tane güvenlik veririm. Onlarla gidip, onlarla dönersin. Bir de erken kalkman lazım, iş yerine uzak burası."
Bir süre düşündükten sonra mantıklı geldi bu fikir. Güvenlikleri bir şekilde başımdan savardım zaten.
"Tamam."
Zürafa elindeki telefonu masaya koydu, bana verdi. Bu telefon, benim telefonumdu. Konuşmaya başladı:
"Şifreni kırdırıp videoyu sildik bugün. Merak etme, video dışında bir şeye bakmadık."
"Teşekkür ederim."
"Rica ederim. Yarın seni uyanman gereken zamanda uyandırırlar," deyip yerinden kalktı ama yemeği bitmemişti.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |