
Lee Minho'dan
Sabah ince tül perdenin ardından yatak odama vuran güneş ışığı ile hafif hafif gözlerimi araladığımda gördüğüm ilk şey Jisung'un ağlamaklı, mahmur gözleriydi. Bilmediğim bir sebepten içli içli gözlerime bakıyor, bakışlarıyla bir şeyler anlatmaya çalışıyordu adeta.
"Bebeğim.. Sorun ne?"
Jisung gül kurusu renkteki küçük dudaklarından ince bir nefes verdi ve anlam veremediğim, titrek bir sesle konuştu.
"Ağrıyor Minho.."
O an yüreğimde hissettiğim sızı tarif edilemezdi. İstemeden fazla yüklenmiş olmalıydım. Kendime kısa bir lanet edip Jisung'umun dudaklarına minik bir öpücük bıraktım.
"Özür dilerim, bebeğim.."
Yorganın altından elimi kasıklarına götürüp yavaş yavaş, nazik dokunuşlarla masaj yapmaya başladım. Bir yandan onun acılı surat ifadesine bakmak bana ölümden kötü hissettiriyordu o an. Sesimin tonunu bir parça daha kısarak konuşmaya devam ettim.
"Çok üzgünüm.."
Jisung bu defa hafif sinirle, çattığı kaşları ve istemsiz büzdüğü dudakları ile baktı yüzüme. Sitemkar bir tonda konuştu.
"Sana niye bir şey olmadı? Eşit turda üsteydik."
Zavallı miniğim bana karşı sert olabildiğini düşünüyordu. Oysa çoğu zaman üzerimdeki varlığından bile şüphe ediyordum. Tabiki ona bu şekilde söylemedim ve lafı dolandırdım.
"Sanırım ben kontrolümü kaybedip abarttım. Sen ölçülüydün."
O an aklıma gelenle ekledim.
"Hem kayganlaştırı da sürdürmedin."
Bunu söylememle beraber hafifçe kızarmıştı. "Ne var? Ne oldu?" der gibi kafamı salladım.
"Aslında.."
Derin bir nefes verdi, ardından iç çekerek gözlerime baktı. Sözünü devam ettirmekte tereddüt ediyor gibiydi.
"Aslında ne?"
Sabırsız halim onu daha da çekingen yapmışa benziyordu. Aslında Jisung hiç de böyle çekingen biri değildi. Ona uke muamelesi yapmamdan sinir olur, üzerimdeki etkisini sık sık bana kanıtlardı. Nedense dün gece yaşananlardan sonra çok garip davranmaya başladı. Üzerinde anlam veremediğim bir teslimiyet hâli vardı sanki.
"Yine rimming yaparsın belki diye.."
Siktir. Bunu mu beklemişti benden? Peki ama neden söylemeye cesaret edemedi? İstese elbette yapardım ancak dün bu fikir aklıma bile gelmemişti. İlk yattığımızda olduğu gibi acı çekmek istediğini sanarak genişletmeden direk yapmıştım. Tanrım ben tam bir aptalım.
"Sevgilim..."
"Sorun değil."
Jisung gözlerini benimkilerden kaçırarak birbirine kenetlediği ellerini incelemeye başladı. Bu hâli epey tuhafıma gidiyordu doğrusu. Ellerini birbirinden ayırıp sol elini avuçlarım arasına aldım ve zarif bir öpücük bıraktım parmaklarına.
"Neden istemedin?"
"Söylemeye çekindim de.."
Bu defa hafifçe kıkırdayıp gözünün önüne düşen bir kaç tutam saç telini sağ elimin parmak uçlarıyla kulağının arkasına sıkıştırdım.
"Böyle şeyler isterken benden çekinme Jisung. Neye ihtiyacın olduğunu sadece vücut reaksiyonlarından anlayamam ya?"
"Haklısın."
Sessizce olduğu yerde uzanmaya, gözlerini benden kaçırmaya devam ediyordu. Bir an, istemeden kalbini kıracak bir şey yapıp yapmadığımı düşünmeden edemedim.
"Gel bakayım sen buraya."
Tek kolumla belinden kavrayıp kendime doğru çektim onu. Şimdi başını göğsüme yaslamış, bir kedi gibi bana sokulmuştu. Çenemi başının üstüne dayayıp derin bir nefes aldım. Güzel saçlarının ,cennet bahçeleri yanında halt yemiş, kokusu ciğerlerime dolarken huzurla gülümsedim.
"Çok seviyorum seni, sevgilim."
"Bende seni çok seviyorum."
"Bu kadar mı?"
İnce bir tınıyla kahkaha atarken, kastettiğimi anlamış gibi şeytani bir bakış attı bana.
"Bende seni çok seviyorum, sevgilim."
"İşte şimdi oldu."
Gülümsedim ve onu daha sıkı kavradım. Önce saçlarına, sonra alnına, göz kapaklarına, yanaklarına, burnunun ucuna, tadına doyamadığım dudaklarına, boynuna onlarca öpücük bıraktım. Her defasında kokusunu içime çekiyor, bir daha silinmemecesine hafızamın en derinine kazımak istiyordum.
"Minho. Tamam, yeter."
Mızıkçılık yapıp devam etmek istedim. Ancak sevgililiğimizin ilk gününden bunalmasını istemediğim için daha fazla ısrarcı olmadım.
"Peki peki."
Yataktan doğrulup ayağa kalktım ve kapıya doğru ilerlemeye başladım. Bunu gören Jisung merakına yenik düşüp sordu.
"Nereye?"
Gülümseyerek ona döndüm ve cevap verdim.
"Sevgilime kahvaltıyı hazırlayacağım."
Tekrar önüme dönüp yürümeye devam ettim ve kapıdan çıktım.
"Hey! Beni bekle!"
Yaklaşık yarım saattir yorgun, halsiz bir tavırla kıpırdamaya dahi mecali olmayan sevgilim şu anda ben merdivenlerden inmeye başlarken arkamdan koşuyordu.
"Minho!"
Daha fazla onu görmezlikten gelemezdim çünkü sonrasında trip yemek istemiyordum.
Ona bakmak için döndüğümde çoktan kollarını birbirine kavuşturmuş, dudak büzüyordu. Benim ona baktığımı görünce büsbütün küskün bir tavırla yere çömeldi.
"Hadi ama.. Ne kadar şımarık bir çocuk oldun böyle.."
Yanına gidip kollarımı beline doladım ve onu kucaklayarak aşağı indirmeye başladım. Sanırım bugün onunla bir bebek gibi ilgilenmemi istiyordu. Peki, öyle olsun.
Mutfağa geldiğimde onu tezgaha oturtup dudağına bir buse kondurdum ve bacakları arasından ayrıldım.
"Ne yemek istersin?"
Bir süre etrafa bakarak düşündü. Ardından gözleri parlayarak sorumu yanıtladı.
"Cheesecake!"
"Sabah sabah?"
"Evet! Evet! Lütfen~ Çok canım çekti..."
"Peki.. Pekala, cheesecake yapalım o zaman.."
Jisung bu defa oturduğu yerden kalkıp yanıma geldi ve yanağıma sulu, kocaman bir öpücük bıraktı. Bu yaptığına ve neşeli hâline sırıtıp dolaptan malzemeleri çıkarmaya başladım.
~
Uzun süredir bölüm atmadığım için üzgünüm ilham gelmiyor bu aralar🙏🏼😪
Bu arada Save me(us) | Minsung kurguma da bir şans verirseniz çok sevinirim, onu biraz daha özenerek ve farklı bir üslupla yazıyorum yani görüşlerinize ihtiyacım var🐱🐱
Okuduğunuz için teşekkürlerr🖤💋
Oy vermeyi lütfen ihmal etmeyin ayrıca kurgularımı okuyup seven okuyucularım takip desteklerinizi de beklerimm🙏🏼🖤💋
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |