42. Bölüm

31.BÖLÜM İTİRAF

miraliya
mirakjf

31.BÖLÜM

İTİRAF

 

 

 

 

İyi Okumalar.💞

 

 

 

 


 

 

 

 

Bilinmeyen Numara

Bilinmeyen Numara: Durumunu duydum yaralı ceylan. Bu aralar sanki fazla sakatlanmıyor musun?

 

Sinirle profiline girip tıkladığımda fotoğraf olmadığını gördüm. Fotoğrafa da gerek yoktu zaten. Yazımından bile bunun Arda’dan başkası olamayacağı belliydi.

 

Ceylin: Senin benimle uğraşmaktan başka bir vasfın yok mu? Sürekli ben ben diyerek sıkılmadın mı?

 

Amacı beni sinir edip delirtmekti, ama sinirlenmeyecektim. Delirtemeyecekti beni.

 

Bilinmeyen Numara: Artık çözmüşsün beni. Babanı bu kadar kısa sürede tanıman beni çok şaşırttı.

 

Alt dudağımı ısırarak yazdığı mesajı tekrar tekrar okudum. O benim babam falan değildi, o benim hiç bir şeyim değildi. Yalandı bu söyledikleri.

 

Ceylin: Kendi uydurduğun yalanlara bu kadar çabuk mu inanıyorsun gerçekten? Ortada hiç bir şey olmadan mal mal teoriler uyduruyorsun?

 

Gördükten bir dakika sonra anca cevap yazabilmişti.

 

Bilinmeyen Numara: Madem böyle diyorsun, kanıtlamama ne dersin?

 

Bu mesajı nefesimi bile kesmeme neden olmuştu. Ne yani, kanıtlayabilecek kadar emin miydi kendisinden? Hem olsa da olmasa da kendisi hala gözümde sapığın teki olarak kalacaktı.

 

Ceylin: Bir daha yazarsan seni polise vermekten çekinmeyeceğime emin olabilirsin.

 

Polise vermeyeceğimi kendim de biliyordum. Çünkü istesem de polise gidemezdim, onu tekrar orada görmektense bu çile daha da iyidir.

 

Yeniden bir süre beklettikten sonra yazdığını görünce sıkıntıyla yazacağı şeyi bekledim.

 

Bilinmeyen Numara: Üvey babana şikayet edeceksin demek beni. Sorun yok, beni görünce çok sevinecektir bence :)

 

‘Üvey’ diyerek kinayeye alması garibime gitmişti. Alttan alttan sırıttığımı farkedince hemen cevap yazdım. Sanırım zayıf noktasını bulmuştum.

 

Ceylin: Üvey derken. Benim öz babam ne zamandan beri üvey olmuş da benim haberim yok?

 

Öz babam yazarken içim acımıştı. Sırf onun zayıf noktasını anlayabilmek için böyle bir şey söylemiştim.

 

2 dakika boyunca mesaj yazmasını bekledim. Bir türlü gelmeyince kaşlarımı çattım. En sonunda onu biraz olsun daha da kudurtmak için keyifle yeniden mesaj yazdım.

 

Ceylin: Ne oldu be? Çok mu alındın? (Gönderilmedi)

 

Gönderilmedi yazısıyla karşılaşınca dudaklarımı birbirine bastırarak gülmemi tutmaya çalıştım. Ciddi ciddi engelleyemezdi herhalde.

 

Ceylin: Aloo. Engel mi yedim? (Gönderilmedi)

 

Yediğim engeli sindirmeye çalışırken diğer yandan da gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Zayıf noktasını bulmuştum, heralde. Telefonu kapatıp sıranın altına koyduktan sonra başımı, yaslamış olduğum sıradan kaldırarak etrafıma baktım. Parla, kulaklığını takmış bir şekilde resim çiziyordu. Yanındaki makineye baktığımda kahveleri çoktan doldurduğunu fakat öylece beklediklerini gördüm. Gözlerim daha yana kaydığında Selin hala test çözmeye devam ediyordu. Arada kalemi ritim tutarak sıraya vurması dışında hiç bir ses yoktu etrafta.

 

Onun da önündeki sıradaysa Enes hala uyumaya devam ediyordu. Onun arkasındaki sıradaysa bu sefer Mete kafasını yan şekilde masaya koyarak telefonunu kalemlikle tutturarak video izliyordu. En son olarak arka sıraya bakınca Sinan’ın kulaklık takarak önündeki kağıda bir şeyler yazdığını gördüm. Arada karalayıp başka şeyler yazıyordu, bazense telefonunu alarak kulağında çalan şarkıyı değiştiriyordu. En son kalemi bırakınca ona baktığımı farkedeceğini düşündüm. Ama o düşündüğümün aksine kafasını bile kıpırdatmadı. Hareketsizce önündeki kağıda bakıyordu, aynı film şeridiymiş gibi.

 

 

***

 

 

Çantamın içini son bir kez kontrol ediyordum. Dersler bitmişti, sınav bittikten sonra bir kaç ders daha kalmıştık. Şimdiyse okuldan çıkma zamanı gelmişti. Çantanın fermuarını çekip koluma takacağım esnada kafama yediğim montla dengem sarsıldı. Montu kafamdan çektikten sonra geldiği yöne bakınca Selin’in teker teker montları yolladığını gördüm.

 

“Teşekkür ettim!” Duyamayacağını bile bile teşekkür ettikten sonra çantamı çıkarıp montumu üzerime geçirdikten sonra yeniden çantamı taktım. Tam kapıya ilerleyeceğim sırada Parla’nın yanımdan fişek gibi geçmesiyle birlikte tam yeniden ilerleyecekken bu sefer de Sinan’ın hızlıca koşmasıyla birlikte merakıma düşerek hızlıca Mete’nin sırasına ilerleyip masasına oturdum.

 

“Noluyo?” Mete çantasını sırtına takarak kısa süreliğine bana baktıktan sonra bakışlarını arkama çevirerek, “Arkanda bir şey var.” Dedi. Arkamı döndüğümde hiç bir şeyi göremeyince kafamı çevirecekken enseme yediğim şaplakla birlikte Mete hızlıca sınıftan kaçmaya başladı. Ben de hızlıca yerimden fırladıktan sonra var gücümle kovalamaya başladım.

 

“Mete dur!” Diye bağırdım son kalan gücümle. Resmen 4 kere in çık yaptırmıştı bana. Sesim koridorda yankılanmaya devam ederken en sonunda dayanamayarak durarak derin bi nefes aldım. Mete’nin de durup arkasını döndükten sonra yeniden var gücümü toplayarak kovalamaya başladım. Mete sanki koşmayacağımı düşündüğünden olayı geç anlasa da tam ona yetişeceğim sırada yine kaçmaya başladı.

 

“Tezgaha geldim tüh!” Sesi hiç yorulduğunu söylemiyordu, aksine yerinde duruyormuş gibi çıkıyordu. Ben Mete’yi kovalamaya devam ederken koridordaki sınıflardan birinin kapısının açılıp içinden hocanın çıkmasıyla birlikte Mete olduğu yerde durdu. Bense hızımı ayarlayamadığım için Mete’ye çarptım. Mete hiç dengesini bozmadan olduğu yerde durmaya devam etti.

 

“Oğlum ne koşuşturuyorsunuz çocuk gibi?” Hoca gözlerinden düşmekte olan gözlüğü kafasına takarak sinirliden ziyade ciddi bir edayla bize bakmaya başladı.

 

“Hocam acil müdür çağırdı bizi. Okulu zombiler basacakmış!” Zombiler mi? Hoca anlam veremeyen bakışlarla bize bakarken tam ağzını açacağı esnada Mete’nin elimi tutup koşmasıyla birlikte gülmemi tutarak koşmaya başladım. Hoca arkamızdan her ne kadar seslense de duymamazlıktan gelerek hızlı hızlı koşmaya başladık.

 

Oradan uzaklaştıktan sonra Mete’nin durmasıyla birlikte ben de durdum. Birbirimize baktığımızda onun da gülmemek için kendisini kastığını gördüm. En sonunda kendimi tutamayarak patladıktan sonra Mete’nin de kahkaha sesleri bana eşlik etti.

 

“Zombi bastı ne ya!” Kahkahalarla zar zor konuşurken Mete en son düşmemek için duvara yaslandı. “Gayette inandırıcı bence!” En son gülmem kesildiğinde,

 

“Yazık oldu hocaya ya.” Dedim. “Koskoca adam!”

 

“Boşver, unutmuştur bile şimdi!” Demesinin ardından ekledi. “Zil çalmadan bizimkileri bulalım.” Tam onaylayacağım sırada zilin çalmasıyla birlikte kıkırdayarak Mete’ye baktım. “Bari hızlı gidelim, buluruz hemen.” Kafamı iki yana salladıktan sonra hızlıca ilerlemekte olan Mete’yi takip etmeye başladım.

 

Bahçeye vardığımızda yukarıdan çiseleyen yağmur saniyesinde sırılsıklam etmişti beni. Etraftaki hafif sislerin arasında Mete’ye baktığımda onun benden daha da fazla ıslandığını gördüm. Tam yeniden yürümeye başlayacaktım ki Mete’nin elimi tutmasıyla ona baktım. O da bana bakınca,

 

“Kaybetmeyelim birbirimizi, hava çok sisli.” Sesi boğuk boğuk çıkmıştı. Önceki kahkahalı halinden eser yoktu. “Hadi çıkalım okuldan.” Arada oluşan küçük su birikintilerine basıyorduk. Botlarım her ne kadar su geçirmese de çoraplarım ıslanmamış değildi ama aldırış etmiyordum.

 

Demir kapılardan çıktığımız esnada Mete’nin bir anda durmasıyla birlikte Mete’ye baktım. Eliyle ağzını kapattığını görünce elimi tutan elini bırakarak karşısına geçtim. Karşısına geçmemle birlikte kafasını indirerek yüzüme bakmayı kesti. Ağlıyor muydu?

 

“Mete…” Cevap vermeyince hiç bir şey söylemeden sımsıkı sarıldım. Niye üzüldüğünü bilmiyordum, ama ihtiyacı vardı. Bunu biliyordum. Mete de sımsıkı bana sarıldıktan sonra kafasını omzuma yatırarak kafamı onun kafasına yasladım. “Tamam… tamam…” Hıçkırık sesleri yükseldiğinde daha da sıkı sarıldım. Sanki ona sarılırken bir yandan da kendime sarılıyor gibiydim.

 

Gözümden akan yaşlar Mete’nin saçlarının arasında kaybolup giderken burnumu çektim. Mete’nin kafasını kaldırıp benden ayrılmasıyla birlikte ben de ayrılarak buruk bir şekilde Mete’ye baktım. “Konuşalım mı biraz?” Mete gözlerinden akan yaşları silerek başını salladı. Ellerim yeniden Mete’nin ellerini tuttuğunda hızlıca okulun yakınındaki parka doğru ilerlemeye başladım.

 

Parka vardığımızda gene sürekli oturduğum o kapalı banka gidip oturduk. Mete de tam karşıma oturduktan sonra ellerimi karnıma sararak Mete’ye bakmaya başladım.

 

“Noldu Mete, istemeden sana kötü bir şey mi yaptım?” Mete kafasını olumsuz anlamda iki yana sallayarak,

 

“Konu o değil Ceylin…” dedikten sonra sustu. Bi süre düşündükten sonra yeniden konuşmaya başladı. “Dün, seni evine bırakmıştım. Hatırlıyor musun?” Başımı onaylar anlamda salladım. “O gün sen de bir şeyler vardı. Hatta o gün değil, son bir kaç haftadır. Sanki bize anlatmadığın şeyler varmış gibi.” Soluksuz bir şekilde Mete’yi dinlemeye devam ettim.

 

“Seni bıraktıktan sonra saklandım. Belki de kendimi kandırdığımı düşündüm. Ya da bendim tuhaf olan. Ama bir tuhaflık vardı Ceylin… dakikalarca bekledim. En sonunda tam gidecekken evden çıktın. Üzgün olduğun her halinden belliydi. Yürümeye başladığında ben de seni takip etmeye başladım. Bir ağacın altında kustuğunu görünce yanına gelmek istedim, yapamadım Ceylin. Yapsaydım eğer seni takip edemezdim.” Gözlerimin dolmaya başladığını fark edince elimin tersiyle gözyaşlarımı sildim. Mete’yse yeniden konuşmaya devam etti.

 

“Kusman bittiğinde şaşırdığını gördüm. Beklemiyormuşsun gibi öylece bekledin. Tam bu sefer yanına gelecektim ki koşmaya başladığını görünce oraya bakamadan doğrudan seni takip etmeye başladım. Ardından okula gittin zaten.” Burnumu çekerek Mete’ye baktım. Yanakları soğuktan pespembe olmuştu. Kafasından aşağı damlayan yağmur damlalarını silmek için tenezzül bile etmiyordu. Aramızdaki sessizlik devam ederken en sonunda sessizliği Mete bozdu.

 

“Ceylin, seni zorlamıyorum bak. İster anlat ister anlatma, ben sadece arkadaşın olarak yanında olmak istiyorum. Eğer ki gerek yok diyorsan anlarım. Ama Ceylin, lütfen. En azından bana anlat, bir çare bulayım sana.” Yeniden sessizliğimi korumaya devam ettim. “Tek bir soru sormak istiyorum, cevap vermek istemiyorsan gidebilirsin Ceylin. Anlarım seni.” Ardından yeniden konuşmaya başladı. “Başına neler geldi?” Bu sefer sessizliğimi koruyamadım. Boğazımı temizleyerek,

 

“Mete, inan bana ben de hiç bir şey bilmiyorum. Bu okula geldiğimden beri başıma gelmeyen hiç bir şey kalmadı. Herkes teker teker hayatımdan sebepsizce gitti. Hiç tanımadığım insanlarla karşılaşmaya başladım. Çok korkunçtu Mete. Anlatabiliyor muyum?” Mete kafasını iki yana sallayarak, “Nasıl başladı?”

 

Kaç dakikadır burada oturuyorduk hatırlamıyorum. Üstün körü bir şekilde bütün olayları Mete’ye anlatmıştım. Her anlattığımda resmen olaylar gözümün önünde canlanıyordu. Anlatırken bazen ağlamıştım, bazen de sinirden gülmüştüm. Anlatmam bittiğinde kendimi geriye yaslayarak Mete’ye baktım. Mete’yse yüzünde hiç bir duygu olmadan öylece bana bakıyordu.

 

“Ne düşünüyorsun?” Montumun kollarını daha da çekerek ellerimi içine soktum. Mete de ellerini masada birleştirerek, “Ne kadar kör olduğumuzu düşünüyorum. O kadar birbirimize kardeşim diye bağrımıza basmıştık. Halbuki daha hayat hikayelerimizi bile bilmiyoruz. Bir de o kadar arkadaşız diye geçiniyoruz.” Buruk bir tebessümle Mete’ye baktım. “Hatalı olan benim, benim en başından anlatmam gerekirdi. Bunu anlayınca da çok geç oldu zaten.”

 

“Kendini suçlama Ceylin, hatalı falan değilsin. Hepimiz hatalıyız. Bizim anlamamız gerekirdi, senin de anlatman tabii.” Burukluk yerini mutluluğa dönüştü. Moralimi düzeltmek için işin içine komiklik katması küsmedimiz anlamına geliyordu heralde.

 

“Aramız kötü değil dimi?” Mete gülerek bana baktı. “Niye kötü olsun? Sen anlatmadın diye mi!” Ben de gülümseyerek Mete’ye baktım. Üzerimden yük kalkmış gibi hissediyordum. Hem Mete’ye anlattığıma göre diğerlerine de anlatabilirdim. Çünkü küsmeyeceklerinden emin olmuş sayılırdım.

 

“Peki, diğerlerine de anlatacak mısın?” Mete’nin aklımı okuyormuş gibi sormasıyla birlikte kafamı onaylar anlamda salladım. “Anlatacağım. Ama korkuyorum, ya niye önceden anlatmadın diye kırılırlarsa?” Mete gülümseyerek, “Küçük çocuk muyuz böyle şeylere takılalım. Hepimizin anlatamadığı şeyler var, çok normal. Anlarlar seni.” Dedikten sonra Mete’nin telefonunun çalmasıyla birlikte çantasını açarak telefonu çıkarttı. Meraklı bakışlarla Mete’ye baktığım esnada Mete bakışlarını bana çevirerek “Sinan.” Dedi.

 

Sinan’ın adını söylemesiyle birlikte gülümseme bütün suratıma yayıldı. Ayaklarımı bankta çocuk gibi titrettiğimi görünce Mete’yi dürterek, “Hoparlöre alsana.” Dedim. Mete telefonu hoparlöre aldıktan sonra biraz daha duyabilmek için öne geldim.

 

“Abi nerdesiniz siz? Sizi bekliyoruz kapıda.” Bir yandan sesini duymanın gereksiz heyecanını yaşarken diğer yandan da kapıda beklemelerine üzüldüm. Umarım yağmurda üşütmemişlerdir diye içimden dua ederek Mete’nin konuşmasını bekledim. Mete’yle bir saniyeliğine bakışlarımız buluştuğunda yeniden telefona dönerek,

 

“Oğlum yağmur yağdığını görünce siz gitmişsinizdir diye biz de gittik. Siz bekliyor muydunuz?” Gülerek söylediği cümleden sonra telefonun diğer ucundan Selin’in sesi duyuldu.

 

“Ben demiştim zaten siz kesin gitmişsinizdir diye. Sinan illa tutturdu burdalar bekleyelim diye. Köpek gibi ıslanıyoruz!” Selin isyan etmeye devam ederken çantamı sırtıma takarak ayağa kalktım.

 

“Nerdesiniz siz şuan?” Telefonun ucundan Enes’in sesiyle birlikte bu sefer ben cevapladım. “Buradan evlere dağılırız Mete’yle. Siz de gidin artık daha çok yağar bu yağmur!” Çantamın fermuarını açarak içinden beremi çıkarttıktan sonra kafama takarken Mete’nin telefonu kapatmasını bekledim. En sonunda Mete telefonu kapatınca o da çantasını takarak montunu boğazına kadar çektikten sonra ayağa kalkmasıyla yürümeye başladık.

 

“Nereye gideceksin buradan?” Yürürken Mete’nin sorusuyla birlikte düşünmeden yanıt verdim. “Okula gideceğim.” Mete’nin bakışlarını üzerimde hissettiğimde hiç bakmadan yoluma devam ettim. “Kafayı mı yedin? Bana gidiyoruz.”

 

Durup Mete’yle göz göze geldim. “Olmaz Mete. Okula giderim ben.” Mete kaşlarını çatarak,

 

“Neden olmaz.”

 

“Olmaz işte. Hem sanki ilk defa gidiyorum!” Mete tam konuşacaktı ki yeniden konuşmaya devam ederek, “Yarın zaten anlatacağım her şeyi. O zaman hep birlikte düşünürüz.” Mete itiraz edecek gibi olduktan sonra kararlılığımı farkedince susarak yeniden önüne döndü.

 

Okulun önüne vardığımızda beremi çıkartarak Mete’ye baktım. Mete de durup bana baktıktan sonra son kez okula bakarak,

 

“Emin misin Ceylin? Gerçekten ben de kalabilirsin.” Kapılara doğru ilerledikten sonra arkamı dönüp “Biliyorum Mete, 1 gece sadece!” Umutsuzca bana baktıktan sonra, “Bir şey olursa hemen arıyorsun!”

 

“Tamam!” Dedikten sonra son kez Mete’yle vedalaşıp kapıyı açıp bahçeye girdim. Etraftan hızlıca yürüdükten sonra nihayet deponun kapısına varınca sessizce varıp direk içeri girdim. Parmak uçlarımla ufaktan biriken su birikintileri arasından ilerledikten sonra köşeye vardıktan sonra direk yere oturdum. Yerin ıslak olduğunu sezince yavaşça kafamı kaldırarak tavana baktım. Borular akıtıyordu! Biraz daha dikkatle inceleyince patlayacak gibi olduğunu gördüm.

 

Yeniden önüme döndüğümde kafama damlayan damlaları umursamayarak direk çantamı açıp içinden kulaklığımda telefonumu çıkardım. Kulaklığın ucunu telefona taktıktan sonra kulaklığı kulaklarıma takarak hemen hemen her zaman dinlediğim çalma listesini açtım. Her dinlediğimde o ilk dinlediğim hissi veriyordu, aklıma birlikte gülüştüğümüz anlar geliyordu. Kafamı geriye yaslayıp kendimi müziğe kaptırdıktan sonra hemen bu günün bitmesini dileyerek uykuya daldım.

 

*** 

 

Siren sesleri… Etraftaki kargaşa… Neredeydim ben?

 

Gözlerimi hafif hafif açtığımda karşımda itfaiye araçları karşıladı. Kalkmak için yeltenince üzerimde hissettiğim ağırlıkla olduğum yerde kaldım. Üstüme baktığımda üzerimde battaniye olduğunu gördüm. Nolmuştu böyle?

 

“Uyanmışsın.” Duyduğum sesle birlikte kafamı yan tarafıma çevirince diğer şoku da yaşadım. “Sinan?” Sesimi ben bile zar zor duyarken Sinan’ın bana dönmesiyle birlikte bakışlarımız buluştu. “Noldu burada?” Dışarıdaki soğuk hava titrememe sebep olurken hala meraklı bakışlarımla Sinan’a bakıyordum.

 

“Noluyor mu? Ölüyordun Ceylin.” Neyi izah ettiğini anlamamış bir şekilde ona bakmaya devam ettim. “Ne demek bu?” Sesim git gide daha da titremeye başlamıştı. Battaniyeye sarınmak için kollarımı çıkardığımda üstümün sırılsıklam olduğunu görünce kafamda şimşekler çakmıştı. “Sel mi?” Sorduğum sorudan emindim. Peki nasıl çıkmıştı ki?

 

“Depoda borular patlamış.” Ardından derin nefes aldı. Bir şeyler söylemek istiyormuş da kendisini tutuyormuş gibiydi. “Zehirlenebilirdin Ceylin, bu ne demek biliyor musun?”

 

“Sinan…” Konuşmamayı seçerek sustum. Öğrenmişti zaten, daha ne kadar konuşsam boşunaydı. Ve konu öğrenip öğrenmemesi değildi, ben güvenini kaybetmiştim bile. Artık konuşsam neye yarardı.

 

“Daha ne kadar saklayacaktın?” Haklı çıkmıştım. Ben Sinan’ın güvenini çoktan kaybetmiştim.

 

“Ben gerçekten…” derken öksürük tutmasıyla birlikte öksürmeye başladım. Öksürüğüm kesilince tam yeniden konuşmaya başlayacaktım ki Sinan’ın elini dizime koymasıyla birlikte susarak sadece eline baktım.

 

“Açıklamana gerek yok Ceylin, biliyorum ben her şeyi.” Kafamı kaldırıp ona baktığımda yüzünde hiç bir ifade olmadığını gördüm. “Nasıl?” Ellerimi birleştirip parmaklarımla oynamaya başlayarak Sinan’ı dinlemeye başladım. “Gecenin köründe buraya neden geldiğimi sanıyorsun?” Bir süre düşündükten sonra aklıma cevap gelmeyince yeniden ona baktım. “Biliyorsan neden böyle davranıyorsun?”

 

“Nasıl davranıyorum?” Elimdeki sargı bezini soymaya başladığımı farkedince durarak konuşmaya başladım. “Bomboş… Sinirlensene Sinan! Sana güvenmiyorum desene! Neden demiyorsun? Neden hiç bir şey olmamış gibi öylece sakin duruyorsun!?” Sesim gitgide daha da yükselmeye, yükseldikçe de titremeye başlamıştı. Sinan’ın hala karşımda sakince durduğunu görünce nefes alışım zorlaşmıştı.

 

“Neden sana güvenmeyeyim? Yanlış bir şey mi yaptın?” Kafamı iki yana sallayarak onu reddettim. “Bana güvenmiyorsun.” Aramızdaki mesafeyi daha da kapattığını görünce şaşırdım. Ne yapmaya çalışıyordu?

 

“Ben 12 yaşındayken… ilk defa bir başıma kaldığımda kimseye anlatamamıştım bunu. Amcamın beni getirip bıraktığı o evde kalırken Enes ve Mete’ye sürekli yalanlar uydururdum. Tabii o zamanlar çocuğum, anlamamıştım bile beni bıraktıklarını. Amcam sürekli yurt dışındalar diye yalan uydururdu bana. Ben de inanırdım.” Dedikten sonra sustu. Burnunu çektikten sona konuşmasına devam etti.

 

“Gerçekleri öğrendiğim gün çok moralim bozulmuştu, üzüntüden kilo bile kaybetmiştim. Sağolsun amcamla eşi bir süre beni evlerine almıştı. İyileştikten sonra da gene kaldığım eve geri döndüm. Bundan sonraki günlerde falan da Enes’le Mete farkettiler. Gerçeği öğrendiklerinde başta onlarda benim gibi şaşırmışlardı. Ama bu demek oluyor ki arkadaşlığımız bitti mi? Hayır, aksine daha da bağlandık birbirimize.” Konuşması bittiğinde ikimizin de gözleri dolmuştu. Sinan elinin tersiyle gözünden gelen yaşları silerken ben de aynı şekilde sildim. Ben 17 yaşında böyle bir şeye bile karşı çıkamazken o 12 yaşındayken hayatını kabullenmişti. Hayat gerçekten masum kalpliler için cehennem gibi bir yerdi.

 

“Peki sonra noldu? Ailenle görüştün mü?” Üzüntüyle sorduğum sorunun cevabını biliyordum. Hayırdı tabii ki. “Hayır.” Cevap tam da tahmin ettiğim gibiydi. İkimizde susarak birbirimize bakarken Sinan’ın bir anda kucağımdaki ellerimi tutmasıyla birlikte nefesim kesildi.

 

“Ama yeni bir ailem oldu.” Yüzünü yüzüme yaklaştırdığında nefes alışım daha da hızlandı. Kalbim resmen yerinden çıkacak gibiydi. “Şimdi de biz senin ailen oluruz, ben senin ailen olurum.” Ardından durdu. Bir süre öylece baktıktan sonra yeniden devam etti. “Sen de istersen…” Her konuştuğunda nefesi dudaklarıma çarparken heyecandan ellerimin titrediğimi farkettim. Sinan da farketmiş olacak ki bir elimi bırakarak boşta kalan elini yanağıma götürerek baş parmağıyla okşamaya başladı.


“İsterim…” Diye konuşurken dudaklarımı kapatan dudaklarıyla birlikte sustum. Gözlerimi yumup sadece kendimi akışa bıraktım. Sinan Kaya beni öpüyordu, ve ben de karşılık veriyordum. Diğer elimi de bırakıp belimi sardığında ben de iki elimle boynunu kaplayıp kendime daha da yaklaştırdım. Ve şuansa bundan çok emindim, ben aşıktım. Ben Sinan Kaya’ya deliler gibi aşıktım, ve bu aşkım hiç bitmeyecekti.

 

 

 

 

Bölüm sonuuu✨💫

 

Yeni bölümü nasıl buldunuz?

 

Bölüm sonunu böyle bekliyor muydunuz?

 

Bundan sonra nolur sizcee?

 

Yorumlara bekliyorum hepinizii.

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 07.01.2025 18:30 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...