75. Bölüm

53. BÖLÜM

Mislanet
mislanet

Merhabalar efenim 🤓

Biz geldik çok şükür. Bursa için söz vermiştik ama bu bölümü baştan sona okuyunca bence ayrı kalmalı dedim.

Güzel duygusal bir bölüm ile karşınızdayım.

Beğenilerinizi ve güzel yorumlarınızı bekliyorum inşallah.

MOTİVE OLMAYA ÇOK İHTİYACIM VAR🥲

Keyifli okumalar efenim 🫠

🌸 🌸 🌸 🌸 🌸

Kitabı ellerimde tutarken bakışlarım istemsizce karşımda duran Mahir’e kilitlendi. Şaşkındım, sevinçliydim, ama en çok da kırgındım. Titreyen ellerimle kitabı sıkıca kavrarken zihnimde yankılanan soruların altında eziliyordum.

“N-neden?” diye bir fısıltı kaçtı dudaklarımdan. Onunla birlikte dolmuş gözlerimden bir kaç damla yaş süzüldü usulca.

“N-neden?” diye yeniden fısıldadım.

Kalbim sanki bana ait bir geçmişin parçalarını yıllar sonra bir araya getiriyormuş gibi deli gibi çırpınıyordu yerinde.

Mahir ise içimde karman çorman bir hale gelmiş duygularımı okuyormuş gibi usulca bir adım daha atarak yaklaştı çözmeme yardım etmeye çalışır gibi. Artık tam karşımdaydı. Yavaşça elini uzattı, parmak uçları yanağımda süzülen bir damla yaşa dokundu.

“Leylam…” dedi, adımdan çıkan her hece sanki bir sır taşıyormuş gibi titreyerek. Onun da gözleri dolu doluydu.

“Bundan önce gelebilseydim... İnan bana, gelirdim.” diye devam etti sessiz bir yakarış gibi.

Düşündüm... Tüm ihtimalleri, nedenleri, sebep olanları...

Ben onu hiç bir şey bilemeden üç yıl deliler gibi her yerde ararken o benim nerede olduğumu bildiği halde neden gelmemişti?

Ya da neden gelememişti?

Derince bir nefes aldım. Bu sefer peşin hüküm kesmeyecek dinleyecektim. Ama içimdeki bu hayal kırıklığının saniye saniye büyümesine engel olamıyordum.

Gözyaşlarım artık ardı sıra süzülürken yanağıma doğru bir hıçkırık kaçtı dudağımdan. Bir tane daha ve bir tane daha...

Mahir hızla kollarının arasına alırken beni, "Gelemedim." diye yeniden fısıldadı saçlarıma doğru.

Mahir'in ağzından çıkan kelime ile onu göğsünden itmeye çalışsam da izin vermedi. Daha sıkı sarmaladı beni, bundan önce saramayışının acısını çıkarır gibi.

İtmelerimin yerini fersiz yumruklarım alırken hıçkırıklarımın arasında artık dayanamayarak isyan eder gibi haykırdım. Konuşsun, içimi rahatlatsın isterken hala gelemedim demesi de içimde dolup taşacak olan öfkeme de son damlayı damlatmıştı. Engel olmayarak feryad figan haklı isyanlarım bir bir çıkıyordu hıçkırıklarım arasında.

"Neden ya? Neden? Neden? Neden bu kadar bekledin? Neden daha önce çıkmadın karşıma? Neden bunca zaman bu ayrılığı yaşadık? Neden?" diye ağlayarak zor bela konuşurken hiç bir şey söylemiyordu yine. Öfke ile kuvvetli bir şekilde göğsünden iterken yüzüne bakmak istedim.

"Bırak." diye haykırdım. Benim ateş kadar harlı halime nazaran su gibi sakin sesi ile konuştu.

"Bırakmam, bırakamam." dedi saçlarımın arasına doğru derin bir nefes alırken, "Artık olmaz. Yapamam." diye muhtaç bir sesle konuşurken daha da harlandı hıçkırıklarım.

Mahir’in kollarında hapsolmuş şekilde ne kadar süre o halde ağladığımı bilmeden sakinleşene kadar öyle kalmıştım. Mahir'in derin iç çekişleri saçlarıma vururken her nefesinde içinde bulunduğu çaresizliği de hissediyordum. Saçlarımın arasına gömülen yüzüyle aldığı her nefes ile sanki benimle soluklanıyordu.

Kırgınlığım ve öfkem dalga dalga içimde büyümüşken yavaş yavaş da sakinleşmeye başlamıştı içimdeki fırtına. Bunda onun derin iç çekişleri ve ellerinin titreyerek saçlarıma dokunuşunun etkisi yadsınamazdı. Ama bu sakinlik, içimdeki fırtınanın bittiği anlamına da gelmiyordu.

Hala o hayal kırıklığı yerli yerinde öylece duruyordu.

Mahir'in tutuşu bir an bile gevşemezken yüzünü saçlarımın arasında iyice gömdü. Usulca bir şeyler mırıldanıyordu ama tam seçemiyodum.

Tutuşunu az gevşettiğinde alnıma bir öpücük bırakıp, "Leylam..." dedi titreyen bir sesle.

"Sana, hiç duymasam da sesine, hiç dokunamasam da tenine yıllardır hasretim. Gelmeyi her şeyden çok istedim, ama..." dediğinde başımı fevri bir şekilde geri çekip dolu gözlerle yüzüne baktım beklenti ile.

"Ama ne Mahir?" dedim hayal kırıklığım bu sefer sesime de yansımıştı. Daha az önce sakinleşmişken yeniden bir yumru oturmuştu bozağıma.

Mantıklı düşünebilmem için etki alanından uzaklaşmalıydım. Biraz daha kendimi geri çekmek için ellerimle göğsüne hafifçe bastırdım, “Lütfen... ” diye fısıldarken ne istediğim belli değildi ama anladı Mahir. Elleri yavaşça gevşerken hafif geri çekilerek üzgün gözlerle gözlerimin içine baktı.

O an gözlerinde gördüğüm şey, bunca zamandır duymak istediğim tüm açıklamalardan daha ağırdı.

Suçluluk, çaresizlik ve yaralı bir kalp...

Üzgün gözlerle yüzüne bakarken,

"Ben seni... Tanımadığım halde üç yıl boyunca deliler gibi aradım." dedim hayrkırır gibi. Boğazımdaki yumru konuşturmuyordu. Sonralara doğru sesim kısılır gibi oldu.

Derince bir nefes alarak cümlelerimi tamamlamak adına bir az olsun güç toplamak isterken devam ettim kaşımda tıpkı benim gibi yıkılmış gözlerle bana bakan adama bakarken.

Belki böyle hayal etmemişti tepkimi ama beni yine onsuz bıraktığı için çok kırgın, çok üzgündüm.

"Herkes rüyamda gördüğüm bir adama aşık oldum diye delirdiğimi düşünürken ben senin hep bir yerlerde... Hep bir yerlerde beni beklediğini düşündüm. Sen benim nerde olduğumu bilirken bir kez olsun... Yaa bir kez olsun nasıl karşıma çıkmadın?"

Dudakları titredi, bir şey söylemek ister gibi aralandı ama kelimeler dökülmedi. Ellerini dikkatlice omuzlarımdan çekip ellerimi tutarak bir adım geri çekildi.

"Gel... Oturalım hepsini anlatacağım." dediğinde gözlerine baktım bir kaç saniye. Hiç bir şey söylemeden ellerimi çekip elinden arkamızda kalan banka oturdum usulca. Az önceki şiddetli ağlamam durulmuştu biraz ama bıraktığı etki devam ediyordu.

İç çeker gibi derin bir nefes alıp yüzümü sertçe silerken kucağımdaki kitaba güç almak ister gibi sıkı sıkı tutundum. Gözlerim denizdeydi ama Mahir'in yanıma oturup bana baktığını da hissedebiliyordum. Güler gibi bir nefes kaçtığında dudaklarından başımı çevirecek gibi oldum ama bakmadım.

"En çok buraya gelmeni severdim." dediğinde kaşlarım çatıldı. Geldiğim zaman aralıkları belirdi zihnimde. Hızlı bir şekilde o anları tarasam da bir kez olsun Mahir ile ilgili bir şey belirmiyordu zihnimden süzdüğüm anılarımda.

Ben cevap vermeyince derin bir nefes alıp devam etti.

"Bir tek burada dilediğim gibi izleyebiliyordum seni." dediğinde bu sefer bakışlarım ağır ağır ona dönerken dudağındaki buruk gülümsemeye kaydı.

"Her okul çıkışı buraya geldiğinde, sen hüzünle denizi izlerken ben de hep gerilerden seni izliyordum" diye devam etti. Hala istediğim yere getirmemişti konuşmasını.

" Neden?" Fısıltı gibi çıkan sorum karşısında yeniden derin bir nefes alarak bakışlarını gözlerimden çekip karşımızdaki denize çevirdi birazını bildiğim çoğunu bilmediğim şeyleri usul usul anlatırken ben ise anlattıklarının altında eziliyordum.

Mahir’in dudaklarından dökülen her kelime, içimde bir yerlere çarpıp yankılanıyordu sanki. Söylediklerinden çok, söyleyemedikleri canımı yakıyordu. Kim bilir onun ne denli canı yanmıştı?

Gözleri üzerimdeydi ama elleri asla uzanamamıştı. Sesimi duyacak kadar yakındı ama seslenememişti. Kırgınlığım yerini daha güçlü bir duyguya bırakmıştı.

İçimde büyüyen hüzün boğazımı sıkan bir düğüm gibi nefes almamı zorlaştırıyordu.

Gözlerimi denize sabitlemiş olsam da Mahir'in bana baktığını hissediyordum. Eskisi gibi...

Bunu yıllardır fark edememiş olmamın hüznü içime ağır bir taş gibi oturdu.

Kaç kere burada saatlerce oturmuştum? Kaç kere içimdeki tarifsiz boşluğu gökyüzüne anlatmaya çalışmıştım?

O ise hep oradaydı, ama bir gölge gibi… Hiçbir zaman varlığını hissettirmemişti.

Yutkunarak başımı ona çevirdim. Mahir’in gözlerinde, kalbinin acısının yansımalarını gösterir gibi fersiz bir bakış vardı. Gözlerimden bir damla yaş süzülürken,

“Keşke... Keşke bir kez olsun karşıma çıksaydın?” dedim fısıltıyla ama içimdeki acı sesime ağırlık katıyordu. “Keşke... Bir adım atsaydın, bir kelime söyleseydin. Her şey... Her şey bambaşka olabilirdi.”

Mahir, başını hafif sağa eğerken bakışları gözlerimden süzülen yaşlardaydı. Elini kaldırdığında soğuk avuç içine yasladı yanağımı. Baş parmağı hafifçe yanağımdaki yaşları silerken,

“Yapma Leylam. ” diye titrek bir sesle konuştu. Derin bir nefes aldı, belli ki boğazında düğümlenen kelimeleri çözmeye çalışıyordu.

“Sana yaklaşmam yasaktı. Senin canın, güvenliğin her şeyin önündeydi benim için. Sevdamın bile. Ben seni öyle uzaktan izleyerek sevmeye de razıydım. Yeter ki sen güvende ve iyi ol. " dedi. Bir şey söylemek ister gibi bir kaç saniye öylece yüzüme burukça gülümsedi.

" Bir kez... sadece bir kez yaklaşmam bile yangınına düşmeme yetti. Sana gelsem, yaklaşsam iflah olmazdım. " dediğinde kaşlarım çatıldı.

"Biz seninle karşılaştık mı o zamanlar?" dediğimde usulca başını salladı yalnızca. Vücudumu ona dönerdim heyacanla.

"N-ne... Ne zaman? Ama ben hiç bir şey hatırlamıyorum ki. Görmüş olsam unutma..." cümlemi tamamlayamadım.

Onunla yaşadığım ne varsa unutmamışım gibi...

Gözlerimi sinirle kapatıp açarken Mahir içimi acıtacak şekilde burukça gülümsedi yeniden.

"O an beni gözün çok da görecek durumda değildi. Kadıköy'de bir kafeden benim kullandığım taksi ile buraya gelmiştin." dediğinde gözlerim açıldı şaşkınlıkla. O an hızlı bir şekilde zihnimde canlanırken hızlı hızlı gözlerimi kırptım. Kadıköye defalarca gitmiştim ama yalnızca bir kez taksi ile dönmüştüm.

İlk erkek arkadaşım ile...

Selçuk ile gitmiştik o kafeye ve ben ilk erkek arkadaşım tarafından terk edilmiştim. İşin en utanç verici tarafı ise neredeyse tüm yol boyunca bunun için ağlamıştım.

Gözlerim Mahir’e kilitlenmişken kalbimin ritmi yeniden hızlandı.

O gün… O gün yanımdaydı. Gözyaşlarım yanaklarımdan süzülürken, taksinin içindeki o sessiz adamın Mahir olduğunu bilmeden nasıl da kendi içimde kaybolmuştum.

O an gözümün önüne geldi arabanın arka koltuğunda kendime sarılmış ağlarken, dikiz aynasından bana bakan bir çift göz...

"Sen... Sen o taksiciydin." diye fısıldadım, şok içinde. Mahir, sadece başını hafifçe salladı.

Birkaç saniye boyunca gözlerimi kırpıp durdum, inanmakla inanmamak arasında gidip geliyordum. Beni izlediğini söylerken elbete ki bu gibi bir çok olayıma şahit olmuş olduğunu biliyordum ama...

O gün taksiden indiğimde gözyaşları içinde olduğumu, paramın eksik kaldığını, ama şoförün bunu umursamayıp bana sadece başıyla onay vererek yoluna devam ettiğini hatırlıyordum.

"Ben..." diye başladım ama cümlemi tamamlayamadım. Mahir’in yüzüne baktıkça içimdeki yürek harbi yeniden başlıyordu.

O hep buradaydı, hep yanımdaydı, ama ben bunu hiç bilmemiştim.ben kendi içimde olanları tararken o devam etti.

"O gün seni o kafeye kadar takip ettim. Sizi uzaktan izlerken... İlk defa içimde anlam veremediğim bir öfke peydah olmuştu. Sanki böyle kalbimi biri avuçlarının içine almış sıkıyor gibi. O zaman anlamamıştım ama çok da uzun sürmedi zaten anlamam..." dediğinde derince yutkunduğumda bir fısıltı kaçtı dudaklarımdan.

"N-neyi?" gözlerimin içine içi gider gibi bakarken dudağı sağa doğru kıvrıldı.

"Sana aşık olduğumu." dediğimde göz kapaklarım titreyerek kapanırken burukça gülümsedim.

"Keşke...." dedim devamını getiremedim. Keşkelerin anlamsızlığını belki de hiç bu kadar derinden hissetmemişti yüreğim.

Mahir derin bir nefes alarak devam etti.

"Sizi o şekilde dakikalarca izledim. Ona gülerek bakarken bir şeyler anlatman, onun seni içine düşecek gibi dinlemesi... Hepsini dakikalar boyunca izledim. Yanındaki çocuk bir ara dışarı çıktığında ise o anın verdiği acıyı ondan çıkardım. Sıkıştırıp senle olan her türlü ilişkisini bitirmesini istedim." dediğinde gözlerim şaşkınlıkla açıldı bir daha. Kendi kendime inanmaz şekilde gülerken o zaman anlam veremediğim her şey oturmuştu kafamda artık. Gözlerim boşluğa dalarken,

"Ben de diyorum aylarca peşimde koşup daha ilk buluşmada neden benden ayrıldı?" diye kendi kendime mırıldandım. Gözlerim kısılı şekilde boşlukta ki bakışlarım yeniden Mahir'i bulurken ters ters söylendim.

"Sen niye saadetime engel oluyorsun acaba? Kendin gelmemişsin milletin işine de taş koyuyorsun." dediğimde anında kaşlarını çatıp sabır dilenir gibi başını sağa sola çevirip bir şeyler mırıldandı. Ardından gözlerimin içine dik dik baktı

"Saadet?" diye sordu, sesi alayla karışık öfkeyle.

"O herif seni gerçekten sevseydi, bir tek kelimemle senden vazgeçmezdi! Ben işine taş koymadım, sadece çöpe gitmeni engelledim! Seni uyuşturucu alışverişi yaptığı kafeye götürecek kadar şerefsiz itin tekiydi. Layığını da buldu piç herif."

Sözleri ile daha da şaşırırken öylece bakakaldım. Daha kim bilir bilmediğim neler vardı.

"Ne uyuşturucusu? Ne demek layığını buldu? Ne oldu ona?" dedim tedirgin bir sesle. Gözlerini sinirle kapatıp huysuzca homurdandı.

"İt herif mal alıp satıyormuş. Dışarıda alışveriş yaparken yakaladım. Seni aldıktan sonra da baskın yediler zaten." dediğinde kaşlarım havalandı.

Mahir o zamanlar ben bilmesem de beni derin bir bataklıktan çekip çıkarmıştı. Eğer o an beni izliyor olmasaydı, olacakları hayal bile etmek istemiyordum şu an.

İçimde karmaşık duygular kabarıyordu. Şükran, hayret, biraz mahcubiyet ve en çok da pişmanlık. Benim için o zamanlar bir yabancı olan adamın aslında en zor anımda bana görünmez bir kalkan olduğunu bilmek, içimi tarifi zor bir şekilde sızlatıyordu.

Yutkunarak başımı hafifçe eğdim, bakışlarımı kucağımdaki kitaba düşürdüm. Avuçlarımda sıkıca tuttuğum kapağın üzerindeki harfler bulanıklaşıyordu. İçimdeki düğüm sesime yansımış gibi titrek bir fısıltıyla,

"Ben… Çok teşekkür ederim. Yani, eğer sen olmasaydın… hayatım çok daha kötü yerlere gidebilirdi." dedim.

Sözlerim bitmeden önce bile, boğazıma oturan yumrunun beni susturacağını biliyordum. Ellerimi birbirine kenetleyip güç toplamaya çalışırken, kalbimin sıkıştığını hissettim.

O beni izlemekle kalmamıştı. Kaybolduğum dünyamda da pusula olmuştu bana.

Burukça gülümserken, "Her zaman dediğin gibi hep bir adım arkamda olmuşsun." diye mırıldandım.

Bakışlarımı gözlerine çıkardığımda, "Keşke sonrasında gelip bulsaydın beni... 12 yıl Mahir taş olsa çatlar. Hiç mi gelmeyi düşünmedin bana?"

Sözlerim karşısında Mahir’in bakışları derin bir gölgeye bürünürken dudaklarını birbirine bastırdı. Sanki dudaklarından söylemek isteyip de söylemek de zorlandığı bir şeyler çıkacak gibi durdu bir kaç saniye. Ben ise bakışlarımı bir an bile gözlerinden çekmiyor ısrarla sorumu cevaplamasını bekliyordum.

Derin bir nefes aldı ama gözlerini benden kaçırmadı. Sanki beni iyice görmeye, gözlerimdeki en ufak kıvılcımı bile okumaya çalışıyordu.

"Ben senin bir başkasına aşık olduğunu öğrendiğimde... Aşkımı çoktan kalbime gömmüştüm. O yüzden bir kez bile karşına çıkmadım sen benim karşıma çıkana kadar."

Bir anlığına anlam veremedim. Kaşlarım çatılırken şaşkınlıkla sordum.

"Ben? Kime aşık olmuşum? "

Mahir derin bir iç çekip bakışlarını benden kaçırırken ağzının içinde ruhsuz bir sesle mırıldandı.

"Serhat... O söyledi... Onunla olduğunu. Onu... Onu sevdiğini. "

Kalbim duracak gibi oldu. Gözlerimi kırpıştırırken anlamaya çalışıyordum.

"Ne…?" diye şaşkınlıkla fısıldadım.

Mahir ise tepkimi çok önemsemeyip devam etti.

"O, ben ve Tuna yakındık... Çok eskiden akademide birlikteydik. İlk onlara söylemiştim sana olan duygularımı. Akademi dağıldığında biz askeriyeye geçerken o emniyeti tercih etti. Sonrasında ise bir gün karşıma geçip sana aşık olduğunu senin de ona... " dediğinde sinirle gözlerimi devirdim.

"Sen de buna inandın." diye öfke ile çıkıştığımda aynı öfke dolu gözlerle bana baktı.

"Nasıl inanmayayım Leyla? Beni çağırdı. Sizi gördüm. Bana bir kez olsun gülmemiş dudakların ona gülümsüyordu, benim bir kez tutamadığım ellerini o tutuyordu." dediğinde daha bir kaşlarım çatıldı.

"Az aptal olmayaydın da sen tutsaydın." Öfke ile çıkışarak ayağa kalktığımda bir an da şaşırarak o da ayağa kalktı. Arkamı dönerek daha bir kaç adım atmamıştım ki konuşması ile olduğum yerde kaldım. Yüzümü ona dönmedim ama kulağım ondaydı.

"Sence istemez miydim, Leyla?"

Sesi kısık ve titrek çıkmıştı, sanki her kelimeyi söylerken içinde yıllardır tuttuğu bir acı dökülüyordu.

"Yanına gelmeyi, senin karşında durup gözlerinin içine bakarak seni sevdiğimi söylemeyi ben istemez miydim? Ama ben… Ben senin mutlu olduğunu zannettim. Beni tanımıyordun bile. Senin dünyanda ben yoktum. Ne diyerek çıkacaktım karşına? 'Leyla, ben seni; sen farkında bile olmadan aylardır uzaktan izledim, seni korudum, seni sevdim mi diyecektim? Söylesene, bunu desem ne tepki verirdin bana?"

Yavaş yavaş ona dönerken bakışlarım gözlerini buldu. Gözlerindeki acıyı görmemek imkânsızdı. Dudaklarını sıkıca bastırıp derin bir nefes aldığında göğsü inip kalktı.

"Sen… Şahin abinin emanetiydin Leyla. Sen onun en kıymetlisiydin. Sana bir zarar gelmemesi için, seni korumak için yemin etmiş bir adamdım ben de. Senin hayatına karışmaya hakkım yoktu. Hislerimi bile kendime itiraf etmeye hakkım yoktu. Ama yapamadım. Ne kadar direndiysem de içimdeki yangını söndüremedim. Seni izledikçe her gülüşün içime işledi, her adımın aklıma kazındı. Ama ben senin için bir hiçtim, Leyla. Sen beni tanımıyordun bile."

Sonlara doğru sesi kısılırken gözlerim yeniden dolmuştu. Mahir’in gözlerinde hem kırgınlık hem de derin bir çaresizlik vardı. Ama o devam etti, sesi giderek daha da kısık ve titrek çıkıyordu.

"Sonra... O çıktı karşıma. Seni sevdiğini söyledi. Senin de ona şans verdiğini… İnanmadım önce. Ama sonra seni onunla gördüm. O an içimde ne varsa yandı kül oldu. Bir insan en büyük savaşını kendisiyle verir ya, işte ben de içimdeki Mahir’i orada kaybettim. Seni bir başkasıyla gördüğümde, artık geri dönüşü olmayan bir savaşı çoktan kaybetmiştim."

Dolu dolu gözlerle yüzüne bakarken dudaklarım üzüntülü ile sıkıca kapanmıştı. Karşımdaki sevdiğimin acısını yüreğimin en derininde hissederken bütün vücudum kendimi sıkmaktan kaskatı kesilmişti.

O ise bir süre devam etmeden gözlerime baktı bir süre.

"Kolay mı zannediyorsun sevdiğin insanın bir başkasıyla mutlu olduğunu görmeyi? Kolay mıydı, her gece kendini 'O mutlu, o huzurlu, o güvende' diyerek kandırmak? Ben sana bir kere bile dokunamazken, seni bir kez bile sevdiğimi söyleyemezken, bir başkasının elini tuttuğunu görmek kolay mıydı?"

Yutkundu. Gözleri dolmuştu ama tek bir damla yaş akmasına izin vermiyordu.

"Ve ben içim yana yana, kalbimde koca bir boşlukla, senin mutluluğuna razı oldum. Çünkü ben seni, mutluluğuna dokunamayacak kadar bir hiçtim senin için." dediğimde başını süratle sağa sola salladım.

Rüzgâr, aramızda süzülen hüzün gibi hafifçe esti. Gözlerine baktığımda, içinde sakladığı tüm acıyı, tüm kaybolmuşluğu görüyordum.

Mahir başını hafifçe öne eğdi, derin bir nefes aldı ve fısıldayarak devam etti.

"İşte bu yüzden, Leylam... Sen benim karşıma çıkana kadar ben senin karşına hiç çıkmadım, çıkamadım. "

Mahir’in gözleri, gözlerime kilitlenmişti benim de içimde fırtınalar kopuyordu. Yıllarca birbirimizi sevmiş ama birbirimizden habersiz yaşamıştık. Mahir’in bana gelememesi kadar benim de ona ulaşamamış olmam içimi parçaladı.

Aramızdaki bir kaç adımlık mesafeyi hızla kapatırken sıkıca boynuna sarıldım.

"Aptal, Aptal, Aptal..." diye defalarca sayıklar gibi fısıldadığımda Mahir daha sıkı bir şekilde sarmaladı beni. Derin nefeslerini saçlarımın arasında hissediyordum. Bir süre o şekilde kalırken hafifçe heri çekilerek yüzüne baktım dolu gözlerle.

"İnandığın yalanlar yüzünden bunca zaman ayrı kaldık." dediğimde kaşları çatıldı ama bir şey demesine fırsat vermeden ben devam ettim.

"Senden başka kimseyi sevmedim ben. Kimse kalbime girmedi. Hiç kimse ama hiç kimse... Yıllarca bir yalana inandırmışsın kendini. Yemin ederim ki kimseyle düşündüğün, gördüğün gibi bir ilişkim olmadı." dediğimde yüzüme baktı bir süre söylediklerimi tahlil eder gibi. Dudağımı üzgünce büzdüm.

" Keşke bir kez olsun karşıma çıksaydın. " diye fısıldadığımda sıkıca sarılıp dudaklarını alnıma koydu.

"Üzgünüm... " diye fısıldadı yalnızca.

Dudakları uzun bir an alnımda kaldı. Sıcak nefesi tenime karışırken, gözlerimi kapadım ve içimdeki tüm kırgınlık, tüm hasret, onun varlığıyla yerini derin bir huzura bırakmıştı.

Sonra başını yavaşça çekip gözlerimin içine baktı.

"Artık geçmişten konuşmayalım. " dedi, sesi yorgundu.

"Ne kaybettiklerimize üzülelim ne de keşkelere sığınalım. Şu an buradayız, yan yanayız. Bundan sonra üzülmek yok. "

Başımı hızlı hızlı sallarken dolu dolu gözlerle sevinçle yüzüne bakıyordum. Sevdiğimin gözleri de tıpkı benim gibi sevinme parlatken dolu doluydu. Ellerim yüzüne gitti, yanaklarına dokundum usul usul.

"Üzülmeyelim sevdiğim." dedim bu kez mutluluktan dolan gözlerim ile yüzüne bakarken. Burukça gülümseyerek yüzümün her bir yanını taradı bakışları. Biraz geri çekilip kitap olmayan elimi ellerinin arasına aldı.

"Gel böyle." diyerek hemen yanımızdaki banka oturttu beni. Kendisi de yanıma otururken az önceki halinden daha farklı bir heyacan vardı hareketlerinde.

Dizlerimiz birbirimize değerken yüzünde ışıldayan bir gülümseme ile yüzüme baktığında benimde istem dışı yüzümde bir gülümseme belirdi. Bir yandan gülerken bir yandan da kaşlarımı hafifçe çattım. Tavırlarına anlam vermeye çalışıyordum. Başımı anlamaya çalışır gibi salladım.

"Ne?" dediğimde o an Mahir’in büyük elleri, ellerimi daha sıkı kavradı.

Gözleri, içime işleyen bir sıcaklıkla doldu. Yüzüme baktığında, sanki dünyadaki tüm savaşları vermiş ama sonunda zaferini kazanmış gibi bir ifade vardı.

"Leylam…" dedi, adımı söylerken sesi titriyordu. Ellerimi dudaklarına götürdü, parmaklarımın üzerine sıcak bir öpücük kondurdu. İçimden bir ürperti geçerken,

"Bir daha asla seni kaybetmeyeceğim." dedi kısık bir sesle. "Buna asla izin vermeyeceğim."diye ekledi kucağımdaki kitaba düşerken bakışları.

“Bundan sonra hikayemizin hiçbir sayfasında ayrılık olmayacak. Her satırda yalnızca biz olacağız.”

Dolu dolu gözlerim ile hızlı hızlı başımı sallarken yüzümdeki gülüş daha da büyüdü. O ise sanki ruhumu görüyor gibi gözlerimin en derinine bakarak devam etti.

"Hayatımda çok zor anlar yaşadım. Çok savaşlar verdim, çok kaybettim. Ama her şeye rağmen içimde tek bir şey hiç değişmedi." Bir kaç saniye öylece gözlerime bakıp sustu.

"Sen." dedi, gülümseyerek.

"Bunca yıl, seni sevmekten hiç vazgeçmedim. Seni her zaman sevdim. Ve hep, bir gün elini tutabileceğimi hayal ettim. Bir gün gözlerinin içine bakıp, seni sevdiğimi söyleyebileceğim anı bekledim."

Heyacala atan kalbim, hızlı bir şekilde çarparken sanki sesi göğsümde yankılanıyordu.

Derin bir nefes almayı denedim, ama o kadar heyecanlıydım ki, her nefes alışımda midemde bir ağırlık hissediyordum. Derin bir nefes alıp, ellerini titrek bir şekilde sıktım. O ise bana hafif bir gülümseme ile karşılık verdim.

"Eğer bana izin verirsen..." dedi Mahir, sesi o kadar yumuşak ve içten çıkıyordu ki derince iç çektim istem dışı.

Yavaşça cebinden küçük, kadife bir kutu çıkardı ve o kutuyu bana doğru uzattı. Bakışlarım kutuya düşerken kutunun kapağını Mahir titreyen elleriyle usulca açtı. O da tıpkı benim gibi çok heyacanlıydı.

Kutuyu açtığında bakışlarım içinden çıkan yüzüğe düşse de yeniden Mahir'i bulmuştu. Gözleri, o kadar derin ve anlam dolu bakıyordu ki dudaklarından çıkacak kelimeleri duymadan tüm duygularını gözlerinden okuyabiliyordum.

Mahir, derin bir nefes alıp gözlerime bakarak, içli bir şekilde tekrar adımla seslendi.

"Leylam..."

Adımın o şekilde söylenmesi, içimde bir yerlerde bir sızı bıraktı. Hafifçe başımı eğdim, devam et, der gibi. Mahir, derin bir nefes daha aldı ve sözcükler dökülmeye başladı usul usul dudaklarından.

"Yıllarca içimde sakladığım, sustuğum, beklediğim her şeyle, seni seviyorum." dedi bir kaç saniye susup yeniden devam etti.

"Hayatım boyunca, seni sevmenin yüküyle yaşadım. Ama artık bunu yük değil, ömürlük bir armağan olarak taşımak istiyorum." Başını hafifçe eğip gülen gözlerle yüzüme baktı içi gider gibi.

Ve o beklenilen kelimeler döküldü birer kelebek misali dudaklarından.

"Bir ömür boyu yanımda kalır mısın? Benimle evlenir misin Leylam?"

Sözleri, bir yemin isteği gibiydi. Gözlerimden yaşlar süzüldü, ama bu sefer acıdan değil, mutluluktandı. Yavaşça gülümsedim, başımı hafifçe salladım.

"Evet." dediğimde tarazlı çıkan sesim ile sanki cevabımı duyuramamışım gibi yeniden daha yüksek sesle cevap verdim.

"Evet. Milyonlarca kez milyarca kez evet. " diye haykırarak boynuna atıldım. Her şey onun kollarına sığındığımda daha anlamlı oluyordu.

Mahir de kolları ile sıkıca beni sardığında saçlarıma öpücükler konduruyordu.

"Çok... Çok seviyorum seni." dediğimde hafif geri çekilip alnıma ufak bir öpücük bıraktı. Gülen gözlerle yüzüme bakarken,

"Ben de seni Leylam." Yüzümün her tarafını karışlarken bakışları, "Canımdan çok seviyorum seni." dedi.

EKindeki yüzüğü görüş açımıza çıkarırken,

"Artık ait olduğu yerde olmalı." diye sıcak bir tonla mırıldanıp yüzüğü parmağıma nazikçe taktığında ben de tıpkı onun gibi gülen gözlerle ellerimize bakıyordum.

"Çok güzel..." dedim heyacanla elime bakarken Mahir'in sıcacık sesi değdi kulağıma.

"Çok güzelsin." dedi fısıldar gibi . Bakışlarımı elimdeki yüzükten kaldırdım. Yoğun bakışlar ile bana bakıyordu yine. Yüzüm anında kızarırken gülümsedim kocaman.

"Sonunda evleniyoruz ha?" dediğimde gülen gözlerle yüzümün her bir tarafını taradı yeniden bakışları.

"Çok şükür." diyerek yeniden kollarının arasına aldı beni. Başımı tam kalbinin üzerinde koyduğumda göğsünü tıpkı benim kalbim gibi göğüs kafesini döven kalbinin sesi ile gözlerim huzurla kapandı.

Ne büyük bir şükür sebebiydi yüreğinin atışına denk bir yürek bulmak...

Bir kaç dakika o şekilde birbirimizde soluklanırken sevdiğim derince iç çeker bir nefes alıp geri çekildi. Gülerken kısılan gözleri ile öyle sevilesiydi ki. Üzerindeki kaşe kabanının iç cebinden çıkardığı kulaklık ile,

"Şimdi..." dedi sonunu uzatarak. Kulaklığın bir ucunu bana uzattığında anlamaz gözlerle bir kulaklığa bir ona baktım. Mahir, kulağımın yanına doğru kulaklığın birini uzattığında, gözlerim ona kilitlenmişti.

“Ne yapıyorsun?” diye sordum, hafifçe gülümseyerek.

Diğer kulaklığı da kendi kulağına takarken,

"Taksana güzelim." dediğinde hala niye böyle bir şey yaptığını anlamasam da başımı hafifçe salladım. Kulaklığı takmakla ile yüzünde zafer kazanmış bir eda ile gülerek yüzüme baktı.

"Sen burada müzik dinleyerek otururken hep burada seninle oturup bu anına ortak olmayı hayal ederdim." dedi.

Burukça gülümseyerek avuçlarının arasındaki ellerimin üzerine bir öpücük bıraktı.

"Ama içten içe de kendime olamayacak bir hayal olduğunu söyler her seferinde kendim kendi hayallerimi katlederdim." derince bir nefes alarak gözlerindeki o bulutu dağıtmak ister gibi gülerek yüzüme baktı.

Ama benim onun için sızlayan kalbimin acısı yüzüme vurmuştu. Kaşları çatılarak yüzümü ellerinin arasına aldı.

" Şişt! Soldurma o gül yüzünü. Bitti. Her şey geride kaldı. Artık birlikteyiz. Şimdi seninle ilgili ne hayalim varsa tek tek birlikte gerçekleştireceğiz. " dediğinde burukça gülümserken başımı salladım usulca.

"Seni çok seviyorum, Mahirim. " diyerek yeniden o heybetli göğsüne sığındım. Burası benim en güvenilir limanımdı.

"Hımm. Mahirinim dimi? " dedi muzip bir sesle. Sıcacık sesi ile üzerimdeki hüzün dalgası dağılmış yerini huzura bırakmıştı. Geri çekilip gülümseyerek yüzüne bakarken ellerim ile yanaklarını iki yandan sıkıştırıp çekiştirdim.

"Benim Mahirim. Bir tanecik Mahirim." diyerek yanaklarını çekiştirirken huysuzca kendini geri çekmeye çalıştı.

"Dur yavrum yaa! Hiç sevmiyorum şunu yapmanı." dedi nihayet elimden kurtulmuştu.

"Alışsan iyi edersin Mahircim ben böyle hır gür severim." dediğimde Mahir'in gözleri kısıldı. O bilmese de rüyalarımda da onunla böyle bir anımız olmuştu.

Az daha yamacıma sokulup fısıltı da olsa yoğunluğu hissedilen sesi ile, "Ben de severim ama başka yerlerde." dediğinde yalandan bir kızgınlıkla koluna vurdum.

"Edepsiz." dediğimde genişçe sırıttı.

"Ne! Müstakbel karım ile konuşamayacaksam kimle konuşacam acaba böyle?" dedi yalandan bir huysuzlukla.

"Müstakbel karım ha?" dedim kaşlarımı hafifçe kaldırarak, dudaklarımda genişçe bir gülümseme belirirken.

Mahir’in gözleri ışıldadı. Ağzının içinde onaylar bir mırıltı çıkardı keyiflice.

"Hımm.... Karım tabi. Benim karım Şimdi gel bakalım şöyle müstakbel kocanın güçlü kollarına bakalım." diyerek sırtımı göğsüne yaslayarak elimdeki kulaklığın birini bana diğerini kendine taktı.

Açtığı şarkının hafif melodisi kulağıma dolarken kollarıyla sıkıca sardı beni. Huzurlu bir şekilde derince bir nefes aldım.

Başımı omzuna dayayıp gülen gözlerimi denize çevirdim. Hafifçe esen rüzgâr saçlarımı savuruyor, denizden gelen iyot kokusu içimi dolduruyordu. Gökyüzü turuncu ve pembe tonlarına bürünmüştü. Güneş, ufka doğru ağır ağır yol alırken, suyun üzerinde yakut rengi yansımalar bırakıyordu.

"Bu şarkıyı çok severim." diye mırıldandım keyiflice. Daha sıkı sarılıp yanağımı öptü usulca.

“Hımm. ” diye mırıldanırken burnunu şakağıma sürdü aheste aheste.

Şarkılar değişti biz dudağımızda inceden bir tebessüm, ruhumuz çepe çevre huzur ile kuşanmış şekilde denizi izliyorduk. Çünkü sevdiğim öyle istemişti.

Bir süre konuşmadan denizi izlerken Mahir’in nefesi saçlarımı okşuyordu. Varlığı her hücreme huzuru işliyordu. Saçlarımı koklar gibi burnunu sürterek,

“Ne düşünüyorsun?” diye fısıldadı.

Gözlerimi kapattım, gülümsedim. “Bilmem karışık... Şuan tek isteğim keşke zaman burada durabilse.” Diye mırıldandım.

Mahir bir an sessiz kaldı. Sonra, dudaklarını usulca saçlarıma dokundurdu yeniden.

“Durduralım o zaman.” dediğinde başımı çevirip ona baktım sorar gibi.

“Burayı, bu anı, sonsuza kadar bizim kılalım.” diyerek cebinden çıkardığı telefonunun kamerasını açtı. Ne yaptığını anladığımda,

"Bu bizim ilk fotoğrafımız olacak." dedim heyacanla açılan ekrana bakarken.

Mahir kollarını biraz daha sıktı etrafımda, beni göğsüne daha fazla yasladı. Telefonun ekranına yansıyan görüntümüze gülümseyerek baktım. Yüzümde mutlu bir ifade vardı, gözlerim huzurun ve sevginin sıcaklığıyla parlıyordu. Mahir ise her zamanki gibi kendine has ağır duruşuyla, ama bu kez yüzünde daha yumuşak, daha içten bir tebessümle bakıyordu ekrana.

Başımı hafifçe ona yasladım. Kalbim, onun kalbiyle aynı ritimde atarken yanağım onun yanağına değdi. Mahir başını biraz yana eğerek burnunu şakağıma sürterken,

“Hazır mısın gülüm?” dedi gülümseyerek.

“Her zaman sevdiğim.” diye fısıldadım.

Mahir başparmağıyla ekrana dokundu ve kamera sessiz bir tık sesiyle anı ölümsüzleştirmişti.

Ama o an yetmedi sevdiğime, bir tane daha çekti. Sonra bir tane daha. Her seferinde bir başka gülüş, bir başka sevgi izi düştü fotoğraflara.

Telefonu indirip ekrana baktığımızda gözleriyle gülümsedi.

“Çok güzeller. ” diye fısıldadım heyacanla hemen önümdeki fotoğraflara bakarken.

İkimizin de gözleri ışıl ışıl, dudaklarımızda ise tarifsiz bir mutluluğumuzun izleri vardı.

"Sen hep güzelsin sevdiğim." diyerek yanağıma okkalı bir öpücük bıraktı.

Kocaman gülümserken başımı kaldırıp ona baktım.

“Bu bank artık bundan sonra bizim mutlu anlarımızın şahidi olacak. ” dedim usulca.

Mahir başını yana eğdi, gözlerinde o tanıdık sıcaklıkla.

“Hımm... Güzel fikir. O zaman buraya her gelişimizde bir fotoğraf çekelim. Zamanı burada, bizim için durdurmanın yolu bu olsun.” dedi.

Gözlerim bir an nemlendi. Ne kadar basit ama bir o kadar da kıymetliydi söylediği şey. Geçip giden zamanın içinde küçük, ama sadece bize ait bir sığınak yaratmak…

“Anlaştık. ” dedim boğazımı temizleyerek. “Her gelişimizde...”

Mahir usulca başımı göğsüne yasladı, bir elini saçlarıma götürüp nazikçe okşadı. Kalp atışlarının ritmini hissedebiliyordum. Öylesine sakin, öylesine huzurluydu ki artık…

“İyi ki...” dedi fısıltıyla, sanki daha yüksek sesle söylese an büyüsünü kaçıracak gibi.

Kollarımı onun etrafına doladım, sanki biraz daha yaklaşsam içine karışacakmışım gibi. Gözlerimi kapattım, içime çektiğim serin deniz havasına onun kokusu karıştı.

Güneş ufkun biraz daha aşağısına inmiş, gökyüzü turuncu ve pembe tonlara bürünürken biz hâlâ o bankta oturuyor, kulaklarımızda melodiler, içimizde tarifsiz bir huzurla anın içinde kayboluyorduk.

Hiçbir şey konuşmadan, hiçbir kelimeye ihtiyaç duymadan…

Zaten en güzel anlar, kelimelere gerek kalmayanlar değil miydi?

🌸 🌸 🌸 🌸 🌸

Bölümümüz nasıldı?

Çok çektik ama sonumuz güzel oldu çok şükür ☺️

İnşallah yeni bölüm için bu kadar ara vermeyeceğim Allah tan bir şey olmazsa🥹

Hikayemizi beğenin, önerin, yorum yapın arkadaşlar. 🥲 Valla bir bölüm ortaya kolay çıkmıyor.

İyi kötü bir şey yazın anlayayım beğendiğinizi beğenmediğinizi 🥲

Gelecek bölüm inşallah Bursa dayız. 💃

Hepinizi öpüyore 😚

Bölüm : 16.02.2025 22:43 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...